19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3AYFA CUMHURİYET 6 TEMMU2 2002 CUMARTESİ DIZI Madımak'ta yakılanlardan 33'ü Pir Sultan etkinliği için gelen yazar ve sanatçılar, 2'si de otel çalışanıydı Sıvas ellerinde sazmı çalınır-3- ŞÜKRt GÜNBULUT Dr. Antropolog M ini teyp cebimde ol- duğundan otelden birtekonJannsesi- nı kurtarabildim. Dinciler, birbiri ardına yaptıldan iki baskınla kültür merkezini harap etmiş- ler. Pir Sultan Arutı'na saldırmışlar. Reis: "Gazanızmübarekobunaslan- bnnTdemış. "Yab gidecek, şeriat ge- kcek_Kematistde\1et\ikılacak_.Şey- tan Aziz'eöhım_Cumhuriyet Snas'ta kurukhı,Sıvasta yıkdacak-." diye ba- ğırmışlar. Zabıta aracına girip, hopar- lörlerden ezan okumuş. tekbir getir- mişler. Bunlan anlatan güleç. yeşil gözlü, ince bir kız. Dili biraz çalıyor. *Sendçardam kakyorsun?" diyorum. "EveT diyor. "AvTupa'daydrnı" Dün- kü semah ekibindeymiş. Yaşamımda dün, ilk kez bir semah seyretmiştim. Kızlar ve er- kekler, derin ve köklü bir kültürü yaşıyorlardı. Turna- lar gibiydiler. Halkalar ya da düz çizgiler üstünde dönü- yorlardı. Giysiler, renkler, hareketler... Saz çalıp söy- leyen pirin karşısından ge- çerken her birinin hafif eği- lerek selama duruşu. Bir elin yana açılışı, ötekinin kalp üstüne konuşu. Abar- hsızlık, sadelik, durmuşluk, oturmuşluk. Pir İsmail Ka- ya'nın on altı yaşındaki kı- zı ile on iki yaşındaki oğlu da o gün babalannın sazıy- la semah dönüyormuş. Bu iki kardeşi de yakmışlar. Giriş katı yine dolmuş. Yüksel. "Hadigidelinr diyor. "Öğretmenler Derneği hetnen şurada." Karşıda, Ban- kalar Caddesi'ru gösteriyor. Odaya çıkıp, telefonu bir kez daha deniyorum. Çıkmıyor. Yüksel, aşağı- dan sıkıştınyor. tniyorum. Ben oda- dayken Yüksel, AzîzNesta'i de evi- ne çağırmış. Aziz Nesin "Buras da- ha güvenH" demiş. tkindidir. Yüksel, Öğretmenler Der- neği'nin ve evinin telefonlannı yazıp AfiBaDaz'a veriyor. Panel başlayacak olursa Alı Balkız bize haber verecek, biz de hemen gelip kahlacağız. Eş- yalanm otelde. Birtelefon edip, dön- meyi düşünüyoruz. Döner kapının aralığında omuzu- ma bir el dokunuyor: Battal Pehfivaa "Gazeteyi bir türiü çıkaramryorum. OtayıKitfenanJatnrdıvor "Hiçbirşey kabnasıru. Bizim yerimize de~" Bat- tal'la iki semahçı kızın yanında biraz konuşmuş, onun Alevilik ve Pir Sul- tan çalışmalanndan söz etmiştik. "Ku- kip bırakryor. Adamın kazması yere düşüyor. polis sapryta uğraşıp duru- yor. EHnden çekip ahyorlar sapL Hey- kelin kalbine bıçak saplryoriar. San- ki beykel canh." Bahar (kızı) anlatıyor "Küftür Mer- kezfndekiler, korunmak için, sandal- yeteri kınp sopa yapolar. Masaian ba- rikatkurdular. Semahtakigençleri gü- ventik için Madımak'a gönderdüer". Sinan (oğlu) anlanyor "Içerdekadm- iar ağhyordu. Yöbazlar, kitaplan ahp yakülar. Hücumlarda bdedrye,yobaz, polis ve asker u>umu öyle beürydi \aT Kalabalıâa tesllm edellm ml' Mehmet AB (damadı) anlatıyor: "KiiKürMerkezfnden çıkmcapois be- niyakaladL Dırvara dayadı.' Bunu şu kalabalığa teslim edelim mi' dediler. Edeceklerdi de. Yaşfa bir shil önledL Şimdi otefin önündeler. Taşhyorlar." Evin ıçinde herkes dolanıp duruyor. Gençler, Alı Baba Mahallesi'nde bir le girmek istiyoruz. O taraf da dolu. Otel kendisini çevirenlerin ortasın- da yalnız, mahzun ve sessiz öylece du- ruyor. Içinde seksen kadar sanatçı ve düşünür. Cephesi paramparça. Içine kapanmış. Hiçbiryerden yardım gel- meyecek.. bubelli. "Kâfîreötöm,sağ çıkartmayacağız, Muhammed'in or- dusu laiklerin korkusu. ölmeye ölme- ye ölmeye geldik Aziz'i gömmeye gel- dik...'' diye bağınyorlar. Biri konuşuyor: "Bunlan gece ya- nsısaatikide falan öMirürüz. Hete bir karanhk bassm". Mehmet Ali. ^ÖkiürenJer.görülme- den girecekler abi" diyor. O sırada içerinin durumunu, daha sonra konuştuğum Zerrin Taşpı- nar'dan öğreniyorum: Otelin bütün odalan taşla dolmuş. Odalardan çı- ikl genç de yakıldı Semah, yaşamımın en et- kin görüntülerinden biriydi. Bir kültür zenginliği, süzül- müşlük ve soylulukru. Bu coğrafyada, bu karanlık ba- takta, bu soyluluğun süregel- mesine şaşırmıştım. Karşımda oturan iki genç kız, dünkü olağanüstüyü ya- ratanlardandı. Kültür Mer- kezi baskınından kurtulup buraya sığınmışlar. Otelin geleceğinden habersiz gülü- şüyorlar. tkisi de biraz son- ra yakıldı. Morgda fotoğ- raflannı gördüm. Yüksel Erdoğan, bir karara varmış gıbı söze başlıyor: "Bupanein bugün mudaka yapıtanası gerek. Yapümaz- sa,gerfcfler azgmlaşır,çoguraı istertetf Salonun tehlikede olduğunu bildi- riyorlar. Odalara çılayoruz. Telefon- la gazeteyi anyorum. Çıkartamıyo- nım. Bekliyoruz. Yüksel: - Aşağı gidelim, diyor. -Gazete? - O telefon çıkmaz. - BekJeyelim. Dışandan hoparlörlerin sesi duyu- luyor: *Srvaskâfirteremezarolacak_ Şeriatgelecek. küfiir gidecek- Şeytan Aziz ötecek_" "ÖğretmenlerDerneği'negidelim. Ordan edersüT diyor Yüksel. Asansör kilitlenmiş. Merdivenler- den iniyoruz. Katlarda insanlar bek- leşiyor. Girişteki salonun üstünde as- ma kat gibi bir yer var. Arkadaşlann bir bölügü orda oturuyor. Metin Alb- okoraya çıkmış olmalı. Edibe Sulari ile Hasret'ı fark ediyorum. Hasret'le bir gece birükteydik. O çahnıştı, ben "Srvas ellerinde sazım çalmır n ı söy- lemiştim. Üstünde çok bol birhaki par- ka var. Yüksel, Hasret'i evine çağın- yor. Arif'i de çağınyor. Gelmiyorlar. Stva^ozanlansiıngeie)«ıı,KiiitârMerkeziönûndeldQ Katliamın tanığı 'Dışandan hoparlörlerin sesi duyuluyor: Sıvas kâfirlere mezar olacak... Şeriat gelecek, küfiir gidecek... Şeytan Aziz ölecek...' f Oteli tutuşturuyorlar 'Biz telefonlarla didişirken, onlar, bidonlarla benzinler getiriyorlar. Arabalan devirip yakıyorlar. Otel salonu ile asma katın perdelerini tutuşturuyorlar'. sura bakmayın. Sizi böyle ayak üs- riL." diyor "Görevimii Elbet amm- satacaksmız. Hemen dönüyonız. An- lannz" diyoruz. Gericiler, otelin önünde. Yüksel de ben de Sıvaslıyız. Yüksel Sıvas'ta oturuyor. Yine de çok tedirginiz. Her- kes bizi çe\xelemiş gibi. Arada hayal meyal bir iki polis. Yüksel'in "Of- retmenler Derneğj'nden zor telefon edersin'' dediğini anımsıyorum. Evi- me gideceğiz. Anıtın gözleri ovuluvor Yüksel, Cumhuriyet Caddesi'nin karşısından giden dolu bir taksiye işaret ediyor. Taksi hızla geçiyor. 20- 30 metre ötede, Postahanenin arka- suıa gidip bir taksiye biniyoruz. Ev bomboş. Panele gitmişler. Ga- zeteninAnkara Bürosu ile görüşüp du- rumu bildiriyorum. Ev halkı birer iki- şergeliyor. MelihaHanım (Yüksel'in eşi) kültür merkezini anlatıyor: "Po- Ksler giilüyoriardL Bırakıp giden ge- ricOeri, 'nereye gidiyorsunuz' diye geri çağmyoıiardL Adamm biri Ozan- larAnıti'na çıkmış, gözünü oyuyor. Po- lis tekayağmdan rutmuş, şöyle bir çe- toparlanma olacağını düşünüyorlar: "A£ Baba bir avaklansa. otelin önün- dekileri sikr atar. n lstanbul'da gazeteyle görüşüyo- rum. Bir şey anlatamıyorum. Sinir- lerim harabolmuş. Oysa soğukkanlı- lığrmı korur gibiydim. Görüşmelerden sonra Madrmak'a dönüyonız. Otelin önü ana-baba gü- nü. Cumhuriyet Caddesi otel önün- deki küçük sokak dobnuş. Yaklaş- mak olanaksız. Oteli taşlıyorlar. Camlann çoğu kı- nlmış. Dün Sıvas'a geldiğimizde, Otel önündeki sokağın Cumhuriyet Caddesi'ni kestiği köşede bir taş yı- ğını görmüştük. Taban çapı iki; yük- sekliği bir buçuk metre kadar bir kü- me. Bu yığının, biz gelmeden biraz önce belediye ekiplerince oluşturul- duğunu öğrenmiştik. Bu taşlan otele ahyorlar. Sonra kar- şı binalann çatılanna çıkhlar. Kire- mitleri söküp, otele atmaya başladı- lar. Odalardan patlama sesleri geliyor. Taş ve kiremitler, televizyonlara çar- parak patlahyor. Ana cadde tarafin- dan yaklaşamayınca, öbür yakaya, Sularbaşı Mahallesi tarafina geçiyo- ruz. Evden otele geldik ya, hâlâ ote- kıp koridorlann dip köşelerine sığın- mışlar. Yukan katlara çıkan merdive- nın başmı semahçı gençler tutuyor- muş. Ellerinde çıta parçalan... Salo- nun dibindeki telefon santrahnı da KamberÇakırkoruyormuş. Tekba- şmaordaydL Otelin dışanyla Detişinıi- ni sağtamak için çahşrvordu." 'İnsan kesmek' Dışandan on bini aşkın dinci. mer- divenin başmdaki beş on gençten ve santraldald Kamber Çakır'dan çekin- dikleri için otele giremiyorlar, giren- ler hemen püskürtülüyor. Dışardaki- ler, derilerine bir çizik bile ahnadan içerdeki seksen sanatçıyı öldürme- nin yollannı anyor. Onlar için insan kesmek de mi me- sele? Bağlı olduklannı söyledikleri kültürün bir ulu kişisi kendi öz oğlu- nu bir taşın üstünde bıçakla boğazla- maya kalkışmadı mı? Bu din bir ko- laylıkdinidir. "Dindezorlamayoktur'' falan denmez mi? Şu mübarek cuma günü, cemi cümlenin se\abına, bu oteldekileri öldürmenin de elbet bir kolayhğı bulunur. Kalabalık bekliyor. Resmi giysili- lerle birlikte sessiz dolaşan bazı ki- şiler var. tlk bakışta, "ü^sizbiri" gö- rünümündeler. Ama, oteli çevirenle- rin taşkınlıklan dınmeye yüztuttuğun- da ağır, sakin, düzenli adımlarla yö- netim güçlerinin çevresinden aynlı- yor, ortalara girip, birden çakal gjb uhı- maya başlıyorlar. "Uuuww_ Ş«yta- na öiüm. Sağ çıkmak yok" ardından bir "Tekbirrr!". Müzikli, tempolu, gaydalı... tnsan gırtlağının nasıl olup da böylesi sesler çıkarabildiğine hâ- lâ akıl erdiremedim. Duranlar bu ses- le birlikte canlamyor, "BismiHah. bis- millah Allahu Ekber"e başlıyorlar. Kurban kesilirken de böyle söylendi- ğini sanıyorum. Taşkınlıklar ve bağı- nşlar, kabanp dalgalanıyor, göklere yükseliyor. Çakal uluyup. tansiyonu yükselttikten sonra sesini kesiyor. Hiçbır şey ohnamış gi- bi, eli arkada. kalabalı- ğın hareketlerinı izli- yor. Arada. resmi giy- sililerle konuşuyor. Ortada otel, otelin önünde taşlılar, onlann çevresinde resmi gö- re\liler ve çakallar, en dış halkada bağınp ça- ğıranlar ve seyirciler. Resmi giysüilerin önün- deki taşlılar üç yüz ka- dar var. Gözleri çakal- larda. Çakallar hafif el ve göz işaretleri ediyor. Taş atanlar dışında her- kes beklemede. Taşlamanın en ateşli. ka- labalığın en çok olduğu ak- şam saatlerinde, Otelden ce- ketsiz, beyaz gömlekli bir adamfirlıyor.Kapının önün- deki arabanın tepesine çı- layor. Arabaya saldıranla- ra tekmeyle vurmaya başlı- yor. Bu adam, otelin ve ara- banın sahibiymiş. Taşlayan- lar bir anda çil yavrusu gi- bi dağılıyor. Merkezdeki bu panik, suya dalmış taş gibi çakallara, ordan da dış hal- kalara yansıyor. Çarpma- lardan düşüyorum. Bu pa- nik, taşlı kalabalığın kor- kaklığını da gösteriyor. Eğer yönetim, katliamı önlemek, canlan kurtarmak için zer- re kadar istek gösterse, azı- cık kımıldasaydı, bu caniler kalabahğını dağıtırdı. Bu- nugördüm. Ondeki taş ancılardan bir- kaçı bazen otele girmek istiyor. Res- mi giysililer kayıtsız. Otelden dışan atıldıklannda kollanna girip eski yer- lerine getiriyorlar. Akşam karanlığı çökmek üzere. Taşlama öğle sonrasın- dan beri sürüyor. Ordumuzun, devletimizin, mech- simizin, hükümerimizin, yargımızın, emniyetimizin, Milli Güverdik Kuru- lumuzun, kontrgerillamızrn, Milli Is- tihbaratımızın, mafyamızın, Odalar Birligimizin, belediyelerimizin, cum- hurbaşkanımızın, başbakanımızın; vatan, millet Sakaryamızın, şanlı ata- lanmızın, şehitlerimizin, yani bu top- raklar üstündeki bütün varlığımızın ve cemi cümlemizin, otele kapatıla- rak gün boyu öldürühneyi bekleyen seksen düşünür ve sanatçıdan habe- ri var. Ama bütün bu varhklann ne res- mi ne ahlaki ne de insani güçleri bu katliamı durdurmaya yetiyor... Oteldekilerin yamızlık ve çaresiz- liğini, iki kızını yitiren Hikmet Öz- kan daha sonra bir şiırinde şöyle du- yuruyor: "ADah idin, orda bir tek sen \anhn."Arkadaşlanm, arkaJarda bir yerlere kapanmış ohnalı. SÜRECEK CUMARTESİ ATAOL BEHRAMOĞLU Paranın Egemenliğinden Mermercilikle ilgili bir tanıtım broşüründe ta- şın tarihiyle insanın tarihinin karşılaştırılması il- gimi çekmişti: Taş 3.5 milyaryıldıryeryüzünde, insan 1.5 milyar yıldır... Yukardaki cümlede birşiir potansiyelinin var- lığını duyumsamıştım... Broşürün amacı farklı ol- sa da taşla insanın kardeşliği vurgulanıyordu... En son genetik veriler sadece insanlığın değil tüm canlılann birbiriyle kardeşliğini gösteriyor... Sadece farklı soylardan ya da farklı zamanlar- dan insanların değil; insanın kurbağayla ya da solucanla da akrabalığını... Ben var olan her şeyin akrabalığına inanıyoaım... • • • İnsanın varoluş tarihi tek tek insanlann göz açıp kapama süresi kadar kısa ömürleriyle karşılaş- tırıldığında akıl almayacak kadar uzun bir süre- yi kapsasa da, yine de sayıyla ölçülebilen, bu nedenle yine de kısa bir tarih... Üstelik, yukar- daki karşılaştırmada özetlendiği gibi, taşın ta- rihinden bir kat daha kısa... Gerçekten insan olu- şumuzun tarihi ise çok daha yeni. Mityarlarca değil, milyonlarca bile değil, en çok binlerce ya da birkaç bin yılla ölçülebilecek bir süre... Ta- şın tarihi bizimkinden 1.5 milyar yıl daha eski olsa da, bizim taşa (başkaca canlılara ve can- sızlara) karşı bir üstünlüğümüz var: Düşünebil- me ve duyumsayabilme yeteneklerimizin varlı- ğı ya da üstünlüğü... Fakat bu üstünlük olum- suz bir etkene, kendi kendini yok ediş silahına da dönüşebilir... Ya da tüm canlı ve cansızlar- dan daha üstün niteliklere sahip insan, bütün varlıklardan farklı olarak, kendi kendini yok et- me olanaklarına da sahip. Şimdilerde böyle bir sürecin, belki insanlık tarihinin hiçbirdönemin- de görülmediği ölçüde işlediğine tanık oluyo- ruz... ••• Günümüzün birçokdüşünürü insanlık değer- lerinin hızla aşındığına işaret ediyor. Doğanın tah- rip edilmesiyle insanlık değerlerinin yok olma- sı arasındaki koşutluğa dikkat çekiliyor. Tarihi çok da eski olmayan "hümanizm"\n, günümü- zün hemen her ülkesindeki yeni kuşaklarca mo- dası geçmiş bir eski zaman değeri olarak algı- lanmasının insanlığımızın geleceği bakımından, hem de çok yakın geleceği bakımından taşıdı- ğı tehlikeler konusunda uyan çığlıklan atılryor... Buna karşın günümüzün birçok ülkesinde halk yığınları duygusuz, duyarsız, bilinçsiz... Daha da ürküntü verici olarak, her türlü güdümlenmeye açık bir sürü niteliğinde... • • • Tüm bunlann gerisinde paranın egemenliği ya- tıyor... Para, belki yine insanlık tarihinin hiçbir döneminde olmadığı ölçüde insanlığı yönlendi- ren bir güç niteliğine sahip... Var olan sosyalist sistemin çöküşüyle toplumcu ideallerin yara al- mış olması paranın ve bireyciliğin rakipsiz ege- menliğine yol açtı. Günümüzün tek kutuplu dün- yasında dizginsiz bir güce dönüşen para, ken- disini tek değer olarak dayatırken, yaşamın her alanında bireyciliği, gizemciliği, kaderciliği bes- leyip kışkırtıyor... Insanı insanca değerlerinden kopararak, duygusuz, bilinçsiz bir teknolojik ürüne dönüştürmeye çalışıyor... En büyük kor- kusu ise insanca değerlerin yükselmesi, kitle- lerin örgütlü bir güç olarak karşısına çıkması... ••• Hümanist değerlerin örgütlenmesinin tarihi de, doğal olarak, hümanizmin tarihi kadar ye- ni... Ama bu tarihte pek çok kahramanlık ve öz- veri sayfaları, pek çok deney birikimi var... Gü- nümüzün dünyasında, insanlığı pek de uzak ol- mayan bir gelecekte bekleyen tümden yok oluş tehdidine karşı koruyucu tek güç, hümanist de- ğerlerin toplumcu bir bilinçle örgütlenmesi ola- bilir... Böyle birörgütlenmenin hedefi ise, para- nın küresel egemenliğine karşı, hiçbir aynm gö- zetmeksizin, tüm ülkelerin aydınlarının ve emek- çi insanlarının güç birliği olmalıdır... [email protected]. Faks:(0212)513 85 95 GtJRDALÇINGI Devrimci Mücadele dergisi adına "Arkadaşlan AnlatijtM-" başlıklı. Deniz'leri, Ma- hir'leri \e Ka>pakka\B*yı anlatan yazı dızisinin 9 Ma- yıstaki bölümünde, Muzaffer Oruçoglu, "tbo'nun Antep ŞapkaaJ* başlığını taşıyan yazısında Hikmet Knilcunlı'ya haksızlık ediyor. Dediğini görelim: "1969'da Tralna'daki Değinnenköy toprak işgaline gittik. İbrahim. toplanan kö>1ülere bağımsıdık ve top- raksorununa ilişldn bir konuşma >apü. İbrahim ve ar- kadaşlan,i^galcikmtolere topraksorununadairbir kon- feruns vermesi için DoktorHikmetKrvıkımh'yı gönlr- müşler. Doktor'un elindeki küreği Selçuklular \e Os- manhtoprağınaoldukçaderin sapladığmı,miri sistem. M. Oruço^u, Hikmet Kıvılcımlı hakkında doğru yazmıyor darnhe derketı kö\1ülerin esneme. kaşınma \e kestir- me sürecüıe girdiğini ballandıra baüandıra anlaüvor- du. Konferanstan sonra köyiülerin ağzmı yoklamış lbo. Bir şe\ anlamadıklanm, ama âümin ziyadeshie derin olduğunu, kÖYİerine gelmeshle onuriandıklannı, ken- dflerine olan gih enlerinin artüğmı sö>1emişleıf Kıvılcımlı'nın "Osmanh Tarihinin Maddea" adı- MB taşıyan üç cıltlık yayımlanmış eseri 824 sayfadır. Kıvılcımirnın bu eserlerinde. "hüccethe, ihzariye. hüddamrve" sözcükleri bir kere bile geçmez-kullanıl- maz. Ihzariye, Osmanhca-Türkçe sözlüklerde vardır. "Hüccetiye, hüddamiye" sözleriniyse biz Osmanlıca- Türkçe sözlüklerde bile bulamadık. "Hüccet" var bu sözlülderde. "Hüddamiye''ye benzerbir şeyse yok. Bu sebeple de bunlar Osmanlıca sözcük bile sayılmazlar. "Avanz akçeâ" terimi de Kavılcımlı'nın anılan eser- lerinde yoktur.Buterim, MEB'nin "Oananh Tarih De- >imkri ve Terimleri Södüğü"nde vardır. A\ anz söz- cüğü. Kıvılcımlı'nın bu 824 sayfalık eserinde yalnız- ca bir kez geçer: O da kendi kullanımında değil de, bir Osmanh tarihçisinden yapöğı aktarmada geçer. Kı\ ılcımh'nın söz konusu eserinde, "miri sistem" ibaresi de yoktur. Zaten böyle bir söyleyiş de doğru olmaz. Kmlcımlı'da Miri Mal, Miri Arazi, Miri Top- raklar ve Miri Toprak Düzeni vardır. Dirlik Düzeni, bunun karşıtı olan Kesün Düzeni terimleri vardır Kı- \ilcimli 'nın kitaplannda ve konferanslarında. M. Oru- çoğlu bundan bile habersizdir. Ansiklopedi ve sözlük- lerle, tarih kitaplanndan öğrendiği terim ve sözcük- leri yalan yanlış yazmış, bunlan Kıvılcımirrun anı- lan konferansta köylüler karşısında kullandığını ve köylüleri uyuttugunu iddia etmıştir. Kıvılcımlı'nın Marksizm-Leninizmin teorık hazi- nesine "Tarih Tezi''yle çok önemli bir katkısı vardır. Bu teziyle Kıvılcımh. anrika tarihin genel gidış (ışle- yiş, gelişim) kanunlannı bulur. Bilindıği gibi Marx- Engels ömürlerinın büyük bölümünü kapitalist toplu- mun üzerindekı örtüyü kaldırmaya ve onun işleyışıni aydınlatmaya ayırmışlardı. Antika tarihle ilgilenme- ye çok az zaman bulabilmişlerdi. Buna rağmen Marx- Engels ustalar, antika tarihin toprakmeseksine dayan- dığı gibi dâhiyane bir buluş ortaya koymuşlardır. Le- nin'in ömrii de\"rim kasırgalan içinde geçri. Antika ta- rihi aydınlatmaya zaman bulamadı. Kıvılcımlı bu zamanı buldu. Kırk yıllık bir emeğin ürünü olarak antika tarihin üzerini örten peceyi kal- dırdı. Kıvılcımlı, Tarih Tezfnin ışığında Osmanlı ta- rihine bakar ve tezinin bir kez daha kanıtlandığmı gö- riir. Osmanlı tarihi de Kıvılcımlı'nın keşfettıği Tarih- sel Devrimler Kanunu'na tıpatıp uygun biçimde yü- rümüştür. Miri arazi düzeninin başlangıcında (ürü- nün) toprak gelirinin onda üçü de\ lete verilir. onda ye- disi ise köylünün kendısinde kahrdı. Dirlik düzeni giderek yozlaştı-bozuldu. Kanuni Sü- leyman, Dirlik Düzeni'nı ortadan kaldırarak. yerine Kesim Düzeni'ni getirdi. Derebeyleşen kesimcilikte ise devletle üretmen köylüler arasına. kesimci. tefe- ci-bezirgân. sarraf, müteahhit gibi bir yığın aracı asa- lak-sömürgen girmişti. ,\rtık üretmenlere, ürettiklen ürünün yalnızca onda biri kalıyordu. Devletin geliri de onda üçten onda bire düşmüştü. Osmanlı; tefeci-bezirgân sermaye. Dirlik Düze- ni'ne ya da Miri Arazi gelirlerine her geçen gün biraz daha fazla saldırdığı için battı. Kıvılcımlı. konferan- sında toprak işgalcisi köylülere, işte Osmanlı'nın bu Miri Arazi Düzeni'ni anlatmıştır. Toprak işgal etme yürekliliğini gösteren köylülere. eylemlerinin ne ka- dar haklı ve meşru olduğunu bundan daha güzel ne anlatabilirdi? Köylülere, güç ve moral \ermede baş- ka hangi anlatım bundan daha etkili olabilir?.. Bu anlatım köy lüleri uyutmaz, tam tersine daha bi- ler. atılganlaştınr. aktifleştirir. kararlılaştınr. Fakat hem Marksıst teoriyi hem de Türkiye'nin ta- rihini, sınıf ilişki ve çelişkilerini bilmeyen, 50 yıl ön- cesınin Çin'ındeki sınıf ilişkileriyle 1970'ler Türki- yesi 'nınkinı aynı sanan anlayış, daha doğrusu anlayış- sızlık Kıvılcımlı'nın söz konusu anlatımını ka\Taya- maz... Kıvılcımlı'nın eserlerini okuyanlar. meselele- rin çok açık ve anlaşılır biçimde konduğunu görürler. ünutmayalım ki Kıvılcımlı ruh doktorudur (psiki- yatrdır). Meselelerin kime. hangi ortamda. nasıl en an- laşılır ve etkili konulacağını iyi bilir Kıvılcımlı'nın Eyüp Meydanı'nda kara halk yığın- lan karşısında yaptığı konuşma "Eyöp Konuşması" adıyla yayımlanmıştır. Bu konuşma Kıvılcımlı'nın kara halk kitleleri karşısında yaptığı konuşma tarzı- nın tipik bir örneğidir. Bundan başka Kıvılcımlı, Sos- yalist gazetesınde DedeHande imzasıyla u Halk Ders- leri" başlığıyla yazdığı yazılarda da işçi \e köylüle- re. meselelen çok somut. açık, canlı ve anlaşılır şekil- de koyar. Bildiğimiz gibi. M. Oruçoğlu'nun yazısı Kaypakkaya'ya devrimci önder, Kıvılcımh'ya ise sa- dece de%Tİmcı aydın rolü vererek başlıyordu. Güya. îbrahim Kaypakkaya. inisiyatifli de\nmcı bir önder olarak tavır koyuyor ve Kıvılcımh'yı konferans ver- mesi için Değirmenköy'e götürüyor. Şimdi. olayuı aslıru TurhanFeyizoğlu'nun "Ebo-İb- rahim Ka>pakka> ı a" adlı kitabından okuyalım: "TÖS İstanbulŞubesi,22 Kasun 1969 günü,Değinnenkö'ytie 'Toprak Reformu' konulu bir açık oturum tertipler.'' "Açık oturuma Prof. Ismet Sungurbey, Prof. Aytekin Ataay. SüleyTnan Üstün. Kemal Nebioğlu ve Hikmet KiMfcımlı kanlarak konuşma yapar." (agy. s. 107) Yine aynı kıtapta. Kaypakkaya'nın ağzından, köye giden gençlerin sayısının, "Yaklaşık üç yüz ldşj" ol- duğu dile getirilir. Yani Kaypakkaya. köye giden üç yüz devrimci gençten sadece biridir. Oruçoğlu'nun an- latımından ne kadar farklı değil mi?.. Kıvücımh'nın 1921 'den bu yana yazdığı her satır. Türkiye'nin geç- mişindeki ve bugünündeki sınıf ilişki ve çelişkilerini en doğru şekilde ortaya koymaktadır. Bu teorik emek- lerin onlarca cildi bugün yayımlanmıştır ve devrim- cilerin mücadelesinin yolunu aydınlatmak içinhizmet- lerine sunuhnuştur. Türkiye halklannın devriminin yolu, Kıvılcımlı tarafından çizilmiştir. Zafere bu yol- dan gidilecektir. Bundan hiç kuşkumuz yoktur. Kıvılcımlı'nın eserlerini önyargıdan ve bönyargıdan uzak olarak okuyan her devrimci bu gerçeği görür. Kı- vılcımlı'nın yaşamı vemücadelesi ise birinanç-yiğit- lik-kararlılık anıtıdır. Bu mücadele sürecini yine ön- yargısızca inceleyebilen her gerçek devrimci, bizim- le aynı kanıya vanr, kaçınılmaz bir biçimde. Varamayanlar ise bılünden, bilinçten, kararlılıktan, yüreklilikten ve mücadeleden uzak düşmüş acınacak durumdaki zavallılardır...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle