Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3AYFA CUMHURİYET 6 TEMMU2 2002 CUMARTESİ
DIZI
Madımak'ta yakılanlardan 33'ü Pir Sultan etkinliği için gelen yazar ve sanatçılar, 2'si de otel çalışanıydı
Sıvas ellerinde sazmı çalınır-3-
ŞÜKRt GÜNBULUT
Dr. Antropolog
M
ini teyp cebimde ol-
duğundan otelden
birtekonJannsesi-
nı kurtarabildim.
Dinciler, birbiri ardına yaptıldan iki
baskınla kültür merkezini harap etmiş-
ler. Pir Sultan Arutı'na saldırmışlar.
Reis: "Gazanızmübarekobunaslan-
bnnTdemış. "Yab gidecek, şeriat ge-
kcek_Kematistde\1et\ikılacak_.Şey-
tan Aziz'eöhım_Cumhuriyet Snas'ta
kurukhı,Sıvasta yıkdacak-." diye ba-
ğırmışlar. Zabıta aracına girip, hopar-
lörlerden ezan okumuş. tekbir getir-
mişler. Bunlan anlatan güleç. yeşil
gözlü, ince bir kız. Dili biraz çalıyor.
*Sendçardam kakyorsun?" diyorum.
"EveT diyor. "AvTupa'daydrnı" Dün-
kü semah ekibindeymiş.
Yaşamımda dün, ilk kez bir semah
seyretmiştim. Kızlar ve er-
kekler, derin ve köklü bir
kültürü yaşıyorlardı. Turna-
lar gibiydiler. Halkalar ya da
düz çizgiler üstünde dönü-
yorlardı. Giysiler, renkler,
hareketler... Saz çalıp söy-
leyen pirin karşısından ge-
çerken her birinin hafif eği-
lerek selama duruşu. Bir
elin yana açılışı, ötekinin
kalp üstüne konuşu. Abar-
hsızlık, sadelik, durmuşluk,
oturmuşluk. Pir İsmail Ka-
ya'nın on altı yaşındaki kı-
zı ile on iki yaşındaki oğlu
da o gün babalannın sazıy-
la semah dönüyormuş. Bu
iki kardeşi de yakmışlar.
Giriş katı yine dolmuş. Yüksel.
"Hadigidelinr diyor. "Öğretmenler
Derneği hetnen şurada." Karşıda, Ban-
kalar Caddesi'ru gösteriyor.
Odaya çıkıp, telefonu bir kez daha
deniyorum. Çıkmıyor. Yüksel, aşağı-
dan sıkıştınyor. tniyorum. Ben oda-
dayken Yüksel, AzîzNesta'i de evi-
ne çağırmış. Aziz Nesin "Buras da-
ha güvenH" demiş.
tkindidir. Yüksel, Öğretmenler Der-
neği'nin ve evinin telefonlannı yazıp
AfiBaDaz'a veriyor. Panel başlayacak
olursa Alı Balkız bize haber verecek,
biz de hemen gelip kahlacağız. Eş-
yalanm otelde. Birtelefon edip, dön-
meyi düşünüyoruz.
Döner kapının aralığında omuzu-
ma bir el dokunuyor: Battal Pehfivaa
"Gazeteyi bir türiü çıkaramryorum.
OtayıKitfenanJatnrdıvor "Hiçbirşey
kabnasıru. Bizim yerimize de~" Bat-
tal'la iki semahçı kızın yanında biraz
konuşmuş, onun Alevilik ve Pir Sul-
tan çalışmalanndan söz etmiştik. "Ku-
kip bırakryor. Adamın kazması yere
düşüyor. polis sapryta uğraşıp duru-
yor. EHnden çekip ahyorlar sapL Hey-
kelin kalbine bıçak saplryoriar. San-
ki beykel canh."
Bahar (kızı) anlatıyor "Küftür Mer-
kezfndekiler, korunmak için, sandal-
yeteri kınp sopa yapolar. Masaian ba-
rikatkurdular. Semahtakigençleri gü-
ventik için Madımak'a gönderdüer".
Sinan (oğlu) anlanyor "Içerdekadm-
iar ağhyordu. Yöbazlar, kitaplan ahp
yakülar. Hücumlarda bdedrye,yobaz,
polis ve asker u>umu öyle beürydi \aT
Kalabalıâa tesllm edellm ml'
Mehmet AB (damadı) anlatıyor:
"KiiKürMerkezfnden çıkmcapois be-
niyakaladL Dırvara dayadı.' Bunu şu
kalabalığa teslim edelim mi' dediler.
Edeceklerdi de. Yaşfa bir shil önledL
Şimdi otefin önündeler. Taşhyorlar."
Evin ıçinde herkes dolanıp duruyor.
Gençler, Alı Baba Mahallesi'nde bir
le girmek istiyoruz. O taraf da dolu.
Otel kendisini çevirenlerin ortasın-
da yalnız, mahzun ve sessiz öylece du-
ruyor. Içinde seksen kadar sanatçı ve
düşünür. Cephesi paramparça. Içine
kapanmış. Hiçbiryerden yardım gel-
meyecek.. bubelli. "Kâfîreötöm,sağ
çıkartmayacağız, Muhammed'in or-
dusu laiklerin korkusu. ölmeye ölme-
ye ölmeye geldik Aziz'i gömmeye gel-
dik...'' diye bağınyorlar.
Biri konuşuyor: "Bunlan gece ya-
nsısaatikide falan öMirürüz. Hete bir
karanhk bassm".
Mehmet Ali. ^ÖkiürenJer.görülme-
den girecekler abi" diyor.
O sırada içerinin durumunu, daha
sonra konuştuğum Zerrin Taşpı-
nar'dan öğreniyorum: Otelin bütün
odalan taşla dolmuş. Odalardan çı-
ikl genç de yakıldı
Semah, yaşamımın en et-
kin görüntülerinden biriydi.
Bir kültür zenginliği, süzül-
müşlük ve soylulukru. Bu
coğrafyada, bu karanlık ba-
takta, bu soyluluğun süregel-
mesine şaşırmıştım.
Karşımda oturan iki genç
kız, dünkü olağanüstüyü ya-
ratanlardandı. Kültür Mer-
kezi baskınından kurtulup
buraya sığınmışlar. Otelin
geleceğinden habersiz gülü-
şüyorlar. tkisi de biraz son-
ra yakıldı. Morgda fotoğ-
raflannı gördüm.
Yüksel Erdoğan, bir karara varmış
gıbı söze başlıyor: "Bupanein bugün
mudaka yapıtanası gerek. Yapümaz-
sa,gerfcfler azgmlaşır,çoguraı istertetf
Salonun tehlikede olduğunu bildi-
riyorlar. Odalara çılayoruz. Telefon-
la gazeteyi anyorum. Çıkartamıyo-
nım. Bekliyoruz. Yüksel:
- Aşağı gidelim, diyor.
-Gazete?
- O telefon çıkmaz.
- BekJeyelim.
Dışandan hoparlörlerin sesi duyu-
luyor: *Srvaskâfirteremezarolacak_
Şeriatgelecek. küfiir gidecek- Şeytan
Aziz ötecek_"
"ÖğretmenlerDerneği'negidelim.
Ordan edersüT diyor Yüksel.
Asansör kilitlenmiş. Merdivenler-
den iniyoruz. Katlarda insanlar bek-
leşiyor. Girişteki salonun üstünde as-
ma kat gibi bir yer var. Arkadaşlann
bir bölügü orda oturuyor. Metin Alb-
okoraya çıkmış olmalı. Edibe Sulari
ile Hasret'ı fark ediyorum. Hasret'le
bir gece birükteydik. O çahnıştı, ben
"Srvas ellerinde sazım çalmır
n
ı söy-
lemiştim. Üstünde çok bol birhaki par-
ka var. Yüksel, Hasret'i evine çağın-
yor. Arif'i de çağınyor. Gelmiyorlar.
Stva^ozanlansiıngeie)«ıı,KiiitârMerkeziönûndeldQ
Katliamın tanığı 'Dışandan hoparlörlerin
sesi duyuluyor: Sıvas kâfirlere mezar
olacak... Şeriat gelecek, küfiir gidecek...
Şeytan Aziz ölecek...'
f Oteli tutuşturuyorlar 'Biz telefonlarla
didişirken, onlar, bidonlarla benzinler
getiriyorlar. Arabalan devirip yakıyorlar. Otel
salonu ile asma katın perdelerini tutuşturuyorlar'.
sura bakmayın. Sizi böyle ayak üs-
riL." diyor "Görevimii Elbet amm-
satacaksmız. Hemen dönüyonız. An-
lannz" diyoruz.
Gericiler, otelin önünde. Yüksel de
ben de Sıvaslıyız. Yüksel Sıvas'ta
oturuyor. Yine de çok tedirginiz. Her-
kes bizi çe\xelemiş gibi. Arada hayal
meyal bir iki polis. Yüksel'in "Of-
retmenler Derneğj'nden zor telefon
edersin'' dediğini anımsıyorum. Evi-
me gideceğiz.
Anıtın gözleri ovuluvor
Yüksel, Cumhuriyet Caddesi'nin
karşısından giden dolu bir taksiye
işaret ediyor. Taksi hızla geçiyor. 20-
30 metre ötede, Postahanenin arka-
suıa gidip bir taksiye biniyoruz.
Ev bomboş. Panele gitmişler. Ga-
zeteninAnkara Bürosu ile görüşüp du-
rumu bildiriyorum. Ev halkı birer iki-
şergeliyor. MelihaHanım (Yüksel'in
eşi) kültür merkezini anlatıyor: "Po-
Ksler giilüyoriardL Bırakıp giden ge-
ricOeri, 'nereye gidiyorsunuz' diye
geri çağmyoıiardL Adamm biri Ozan-
larAnıti'na çıkmış, gözünü oyuyor. Po-
lis tekayağmdan rutmuş, şöyle bir çe-
toparlanma olacağını düşünüyorlar:
"A£ Baba bir avaklansa. otelin önün-
dekileri sikr atar.
n
lstanbul'da gazeteyle görüşüyo-
rum. Bir şey anlatamıyorum. Sinir-
lerim harabolmuş. Oysa soğukkanlı-
lığrmı korur gibiydim.
Görüşmelerden sonra Madrmak'a
dönüyonız. Otelin önü ana-baba gü-
nü. Cumhuriyet Caddesi otel önün-
deki küçük sokak dobnuş. Yaklaş-
mak olanaksız.
Oteli taşlıyorlar. Camlann çoğu kı-
nlmış. Dün Sıvas'a geldiğimizde,
Otel önündeki sokağın Cumhuriyet
Caddesi'ni kestiği köşede bir taş yı-
ğını görmüştük. Taban çapı iki; yük-
sekliği bir buçuk metre kadar bir kü-
me. Bu yığının, biz gelmeden biraz
önce belediye ekiplerince oluşturul-
duğunu öğrenmiştik.
Bu taşlan otele ahyorlar. Sonra kar-
şı binalann çatılanna çıkhlar. Kire-
mitleri söküp, otele atmaya başladı-
lar. Odalardan patlama sesleri geliyor.
Taş ve kiremitler, televizyonlara çar-
parak patlahyor. Ana cadde tarafin-
dan yaklaşamayınca, öbür yakaya,
Sularbaşı Mahallesi tarafina geçiyo-
ruz. Evden otele geldik ya, hâlâ ote-
kıp koridorlann dip köşelerine sığın-
mışlar. Yukan katlara çıkan merdive-
nın başmı semahçı gençler tutuyor-
muş. Ellerinde çıta parçalan... Salo-
nun dibindeki telefon santrahnı da
KamberÇakırkoruyormuş. Tekba-
şmaordaydL Otelin dışanyla Detişinıi-
ni sağtamak için çahşrvordu."
'İnsan kesmek'
Dışandan on bini aşkın dinci. mer-
divenin başmdaki beş on gençten ve
santraldald Kamber Çakır'dan çekin-
dikleri için otele giremiyorlar, giren-
ler hemen püskürtülüyor. Dışardaki-
ler, derilerine bir çizik bile ahnadan
içerdeki seksen sanatçıyı öldürme-
nin yollannı anyor.
Onlar için insan kesmek de mi me-
sele? Bağlı olduklannı söyledikleri
kültürün bir ulu kişisi kendi öz oğlu-
nu bir taşın üstünde bıçakla boğazla-
maya kalkışmadı mı? Bu din bir ko-
laylıkdinidir. "Dindezorlamayoktur''
falan denmez mi? Şu mübarek cuma
günü, cemi cümlenin se\abına, bu
oteldekileri öldürmenin de elbet bir
kolayhğı bulunur.
Kalabalık bekliyor. Resmi giysili-
lerle birlikte sessiz dolaşan bazı ki-
şiler var. tlk bakışta, "ü^sizbiri" gö-
rünümündeler. Ama, oteli çevirenle-
rin taşkınlıklan dınmeye yüztuttuğun-
da ağır, sakin, düzenli adımlarla yö-
netim güçlerinin çevresinden aynlı-
yor, ortalara girip, birden çakal gjb uhı-
maya başlıyorlar. "Uuuww_ Ş«yta-
na öiüm. Sağ çıkmak yok" ardından
bir "Tekbirrr!". Müzikli, tempolu,
gaydalı... tnsan gırtlağının nasıl olup
da böylesi sesler çıkarabildiğine hâ-
lâ akıl erdiremedim. Duranlar bu ses-
le birlikte canlamyor, "BismiHah. bis-
millah Allahu Ekber"e başlıyorlar.
Kurban kesilirken de böyle söylendi-
ğini sanıyorum. Taşkınlıklar ve bağı-
nşlar, kabanp dalgalanıyor, göklere
yükseliyor. Çakal uluyup. tansiyonu
yükselttikten sonra sesini kesiyor.
Hiçbır şey ohnamış gi-
bi, eli arkada. kalabalı-
ğın hareketlerinı izli-
yor. Arada. resmi giy-
sililerle konuşuyor.
Ortada otel, otelin
önünde taşlılar, onlann
çevresinde resmi gö-
re\liler ve çakallar, en
dış halkada bağınp ça-
ğıranlar ve seyirciler.
Resmi giysüilerin önün-
deki taşlılar üç yüz ka-
dar var. Gözleri çakal-
larda. Çakallar hafif el
ve göz işaretleri ediyor.
Taş atanlar dışında her-
kes beklemede.
Taşlamanın en ateşli. ka-
labalığın en çok olduğu ak-
şam saatlerinde, Otelden ce-
ketsiz, beyaz gömlekli bir
adamfirlıyor.Kapının önün-
deki arabanın tepesine çı-
layor. Arabaya saldıranla-
ra tekmeyle vurmaya başlı-
yor. Bu adam, otelin ve ara-
banın sahibiymiş. Taşlayan-
lar bir anda çil yavrusu gi-
bi dağılıyor. Merkezdeki bu
panik, suya dalmış taş gibi
çakallara, ordan da dış hal-
kalara yansıyor. Çarpma-
lardan düşüyorum. Bu pa-
nik, taşlı kalabalığın kor-
kaklığını da gösteriyor. Eğer
yönetim, katliamı önlemek,
canlan kurtarmak için zer-
re kadar istek gösterse, azı-
cık kımıldasaydı, bu caniler
kalabahğını dağıtırdı. Bu-
nugördüm.
Ondeki taş ancılardan bir-
kaçı bazen otele girmek istiyor. Res-
mi giysililer kayıtsız. Otelden dışan
atıldıklannda kollanna girip eski yer-
lerine getiriyorlar. Akşam karanlığı
çökmek üzere. Taşlama öğle sonrasın-
dan beri sürüyor.
Ordumuzun, devletimizin, mech-
simizin, hükümerimizin, yargımızın,
emniyetimizin, Milli Güverdik Kuru-
lumuzun, kontrgerillamızrn, Milli Is-
tihbaratımızın, mafyamızın, Odalar
Birligimizin, belediyelerimizin, cum-
hurbaşkanımızın, başbakanımızın;
vatan, millet Sakaryamızın, şanlı ata-
lanmızın, şehitlerimizin, yani bu top-
raklar üstündeki bütün varlığımızın
ve cemi cümlemizin, otele kapatıla-
rak gün boyu öldürühneyi bekleyen
seksen düşünür ve sanatçıdan habe-
ri var. Ama bütün bu varhklann ne res-
mi ne ahlaki ne de insani güçleri bu
katliamı durdurmaya yetiyor...
Oteldekilerin yamızlık ve çaresiz-
liğini, iki kızını yitiren Hikmet Öz-
kan daha sonra bir şiırinde şöyle du-
yuruyor: "ADah idin, orda bir tek sen
\anhn."Arkadaşlanm, arkaJarda bir
yerlere kapanmış ohnalı.
SÜRECEK
CUMARTESİ
ATAOL BEHRAMOĞLU
Paranın Egemenliğinden
Mermercilikle ilgili bir tanıtım broşüründe ta-
şın tarihiyle insanın tarihinin karşılaştırılması il-
gimi çekmişti: Taş 3.5 milyaryıldıryeryüzünde,
insan 1.5 milyar yıldır...
Yukardaki cümlede birşiir potansiyelinin var-
lığını duyumsamıştım... Broşürün amacı farklı ol-
sa da taşla insanın kardeşliği vurgulanıyordu...
En son genetik veriler sadece insanlığın değil
tüm canlılann birbiriyle kardeşliğini gösteriyor...
Sadece farklı soylardan ya da farklı zamanlar-
dan insanların değil; insanın kurbağayla ya da
solucanla da akrabalığını... Ben var olan her
şeyin akrabalığına inanıyoaım...
• • •
İnsanın varoluş tarihi tek tek insanlann göz açıp
kapama süresi kadar kısa ömürleriyle karşılaş-
tırıldığında akıl almayacak kadar uzun bir süre-
yi kapsasa da, yine de sayıyla ölçülebilen, bu
nedenle yine de kısa bir tarih... Üstelik, yukar-
daki karşılaştırmada özetlendiği gibi, taşın ta-
rihinden bir kat daha kısa... Gerçekten insan olu-
şumuzun tarihi ise çok daha yeni. Mityarlarca
değil, milyonlarca bile değil, en çok binlerce ya
da birkaç bin yılla ölçülebilecek bir süre... Ta-
şın tarihi bizimkinden 1.5 milyar yıl daha eski
olsa da, bizim taşa (başkaca canlılara ve can-
sızlara) karşı bir üstünlüğümüz var: Düşünebil-
me ve duyumsayabilme yeteneklerimizin varlı-
ğı ya da üstünlüğü... Fakat bu üstünlük olum-
suz bir etkene, kendi kendini yok ediş silahına
da dönüşebilir... Ya da tüm canlı ve cansızlar-
dan daha üstün niteliklere sahip insan, bütün
varlıklardan farklı olarak, kendi kendini yok et-
me olanaklarına da sahip. Şimdilerde böyle bir
sürecin, belki insanlık tarihinin hiçbirdönemin-
de görülmediği ölçüde işlediğine tanık oluyo-
ruz...
•••
Günümüzün birçokdüşünürü insanlık değer-
lerinin hızla aşındığına işaret ediyor. Doğanın tah-
rip edilmesiyle insanlık değerlerinin yok olma-
sı arasındaki koşutluğa dikkat çekiliyor. Tarihi
çok da eski olmayan "hümanizm"\n, günümü-
zün hemen her ülkesindeki yeni kuşaklarca mo-
dası geçmiş bir eski zaman değeri olarak algı-
lanmasının insanlığımızın geleceği bakımından,
hem de çok yakın geleceği bakımından taşıdı-
ğı tehlikeler konusunda uyan çığlıklan atılryor...
Buna karşın günümüzün birçok ülkesinde halk
yığınları duygusuz, duyarsız, bilinçsiz... Daha da
ürküntü verici olarak, her türlü güdümlenmeye
açık bir sürü niteliğinde...
• • •
Tüm bunlann gerisinde paranın egemenliği ya-
tıyor... Para, belki yine insanlık tarihinin hiçbir
döneminde olmadığı ölçüde insanlığı yönlendi-
ren bir güç niteliğine sahip... Var olan sosyalist
sistemin çöküşüyle toplumcu ideallerin yara al-
mış olması paranın ve bireyciliğin rakipsiz ege-
menliğine yol açtı. Günümüzün tek kutuplu dün-
yasında dizginsiz bir güce dönüşen para, ken-
disini tek değer olarak dayatırken, yaşamın her
alanında bireyciliği, gizemciliği, kaderciliği bes-
leyip kışkırtıyor... Insanı insanca değerlerinden
kopararak, duygusuz, bilinçsiz bir teknolojik
ürüne dönüştürmeye çalışıyor... En büyük kor-
kusu ise insanca değerlerin yükselmesi, kitle-
lerin örgütlü bir güç olarak karşısına çıkması...
•••
Hümanist değerlerin örgütlenmesinin tarihi
de, doğal olarak, hümanizmin tarihi kadar ye-
ni... Ama bu tarihte pek çok kahramanlık ve öz-
veri sayfaları, pek çok deney birikimi var... Gü-
nümüzün dünyasında, insanlığı pek de uzak ol-
mayan bir gelecekte bekleyen tümden yok oluş
tehdidine karşı koruyucu tek güç, hümanist de-
ğerlerin toplumcu bir bilinçle örgütlenmesi ola-
bilir... Böyle birörgütlenmenin hedefi ise, para-
nın küresel egemenliğine karşı, hiçbir aynm gö-
zetmeksizin, tüm ülkelerin aydınlarının ve emek-
çi insanlarının güç birliği olmalıdır...
[email protected].
Faks:(0212)513 85 95
GtJRDALÇINGI
Devrimci Mücadele dergisi adına
"Arkadaşlan AnlatijtM-" başlıklı. Deniz'leri, Ma-
hir'leri \e Ka>pakka\B*yı anlatan yazı dızisinin 9 Ma-
yıstaki bölümünde, Muzaffer Oruçoglu, "tbo'nun
Antep ŞapkaaJ* başlığını taşıyan yazısında Hikmet
Knilcunlı'ya haksızlık ediyor. Dediğini görelim:
"1969'da Tralna'daki Değinnenköy toprak işgaline
gittik. İbrahim. toplanan kö>1ülere bağımsıdık ve top-
raksorununa ilişldn bir konuşma >apü. İbrahim ve ar-
kadaşlan,i^galcikmtolere topraksorununadairbir kon-
feruns vermesi için DoktorHikmetKrvıkımh'yı gönlr-
müşler. Doktor'un elindeki küreği Selçuklular \e Os-
manhtoprağınaoldukçaderin sapladığmı,miri sistem.
M. Oruço^u, Hikmet Kıvılcımlı hakkında doğru yazmıyor
darnhe derketı kö\1ülerin esneme. kaşınma \e kestir-
me sürecüıe girdiğini ballandıra baüandıra anlaüvor-
du. Konferanstan sonra köyiülerin ağzmı yoklamış lbo.
Bir şe\ anlamadıklanm, ama âümin ziyadeshie derin
olduğunu, kÖYİerine gelmeshle onuriandıklannı, ken-
dflerine olan gih enlerinin artüğmı sö>1emişleıf
Kıvılcımlı'nın "Osmanh Tarihinin Maddea" adı-
MB taşıyan üç cıltlık yayımlanmış eseri 824 sayfadır.
Kıvılcımirnın bu eserlerinde. "hüccethe, ihzariye.
hüddamrve" sözcükleri bir kere bile geçmez-kullanıl-
maz. Ihzariye, Osmanhca-Türkçe sözlüklerde vardır.
"Hüccetiye, hüddamiye" sözleriniyse biz Osmanlıca-
Türkçe sözlüklerde bile bulamadık. "Hüccet" var bu
sözlülderde. "Hüddamiye''ye benzerbir şeyse yok. Bu
sebeple de bunlar Osmanlıca sözcük bile sayılmazlar.
"Avanz akçeâ" terimi de Kavılcımlı'nın anılan eser-
lerinde yoktur.Buterim, MEB'nin "Oananh Tarih De-
>imkri ve Terimleri Södüğü"nde vardır. A\ anz söz-
cüğü. Kıvılcımlı'nın bu 824 sayfalık eserinde yalnız-
ca bir kez geçer: O da kendi kullanımında değil de,
bir Osmanh tarihçisinden yapöğı aktarmada geçer.
Kı\ ılcımh'nın söz konusu eserinde, "miri sistem"
ibaresi de yoktur. Zaten böyle bir söyleyiş de doğru
olmaz. Kmlcımlı'da Miri Mal, Miri Arazi, Miri Top-
raklar ve Miri Toprak Düzeni vardır. Dirlik Düzeni,
bunun karşıtı olan Kesün Düzeni terimleri vardır Kı-
\ilcimli 'nın kitaplannda ve konferanslarında. M. Oru-
çoğlu bundan bile habersizdir. Ansiklopedi ve sözlük-
lerle, tarih kitaplanndan öğrendiği terim ve sözcük-
leri yalan yanlış yazmış, bunlan Kıvılcımirrun anı-
lan konferansta köylüler karşısında kullandığını ve
köylüleri uyuttugunu iddia etmıştir.
Kıvılcımlı'nın Marksizm-Leninizmin teorık hazi-
nesine "Tarih Tezi''yle çok önemli bir katkısı vardır.
Bu teziyle Kıvılcımh. anrika tarihin genel gidış (ışle-
yiş, gelişim) kanunlannı bulur. Bilindıği gibi Marx-
Engels ömürlerinın büyük bölümünü kapitalist toplu-
mun üzerindekı örtüyü kaldırmaya ve onun işleyışıni
aydınlatmaya ayırmışlardı. Antika tarihle ilgilenme-
ye çok az zaman bulabilmişlerdi. Buna rağmen Marx-
Engels ustalar, antika tarihin toprakmeseksine dayan-
dığı gibi dâhiyane bir buluş ortaya koymuşlardır. Le-
nin'in ömrii de\"rim kasırgalan içinde geçri. Antika ta-
rihi aydınlatmaya zaman bulamadı.
Kıvılcımlı bu zamanı buldu. Kırk yıllık bir emeğin
ürünü olarak antika tarihin üzerini örten peceyi kal-
dırdı. Kıvılcımlı, Tarih Tezfnin ışığında Osmanlı ta-
rihine bakar ve tezinin bir kez daha kanıtlandığmı gö-
riir. Osmanlı tarihi de Kıvılcımlı'nın keşfettıği Tarih-
sel Devrimler Kanunu'na tıpatıp uygun biçimde yü-
rümüştür. Miri arazi düzeninin başlangıcında (ürü-
nün) toprak gelirinin onda üçü de\ lete verilir. onda ye-
disi ise köylünün kendısinde kahrdı.
Dirlik düzeni giderek yozlaştı-bozuldu. Kanuni Sü-
leyman, Dirlik Düzeni'nı ortadan kaldırarak. yerine
Kesim Düzeni'ni getirdi. Derebeyleşen kesimcilikte
ise devletle üretmen köylüler arasına. kesimci. tefe-
ci-bezirgân. sarraf, müteahhit gibi bir yığın aracı asa-
lak-sömürgen girmişti. ,\rtık üretmenlere, ürettiklen
ürünün yalnızca onda biri kalıyordu. Devletin geliri
de onda üçten onda bire düşmüştü.
Osmanlı; tefeci-bezirgân sermaye. Dirlik Düze-
ni'ne ya da Miri Arazi gelirlerine her geçen gün biraz
daha fazla saldırdığı için battı. Kıvılcımlı. konferan-
sında toprak işgalcisi köylülere, işte Osmanlı'nın bu
Miri Arazi Düzeni'ni anlatmıştır. Toprak işgal etme
yürekliliğini gösteren köylülere. eylemlerinin ne ka-
dar haklı ve meşru olduğunu bundan daha güzel ne
anlatabilirdi? Köylülere, güç ve moral \ermede baş-
ka hangi anlatım bundan daha etkili olabilir?..
Bu anlatım köy lüleri uyutmaz, tam tersine daha bi-
ler. atılganlaştınr. aktifleştirir. kararlılaştınr.
Fakat hem Marksıst teoriyi hem de Türkiye'nin ta-
rihini, sınıf ilişki ve çelişkilerini bilmeyen, 50 yıl ön-
cesınin Çin'ındeki sınıf ilişkileriyle 1970'ler Türki-
yesi 'nınkinı aynı sanan anlayış, daha doğrusu anlayış-
sızlık Kıvılcımlı'nın söz konusu anlatımını ka\Taya-
maz... Kıvılcımlı'nın eserlerini okuyanlar. meselele-
rin çok açık ve anlaşılır biçimde konduğunu görürler.
ünutmayalım ki Kıvılcımlı ruh doktorudur (psiki-
yatrdır). Meselelerin kime. hangi ortamda. nasıl en an-
laşılır ve etkili konulacağını iyi bilir
Kıvılcımlı'nın Eyüp Meydanı'nda kara halk yığın-
lan karşısında yaptığı konuşma "Eyöp Konuşması"
adıyla yayımlanmıştır. Bu konuşma Kıvılcımlı'nın
kara halk kitleleri karşısında yaptığı konuşma tarzı-
nın tipik bir örneğidir. Bundan başka Kıvılcımlı, Sos-
yalist gazetesınde DedeHande imzasıyla
u
Halk Ders-
leri" başlığıyla yazdığı yazılarda da işçi \e köylüle-
re. meselelen çok somut. açık, canlı ve anlaşılır şekil-
de koyar. Bildiğimiz gibi. M. Oruçoğlu'nun yazısı
Kaypakkaya'ya devrimci önder, Kıvılcımh'ya ise sa-
dece de%Tİmcı aydın rolü vererek başlıyordu. Güya.
îbrahim Kaypakkaya. inisiyatifli de\nmcı bir önder
olarak tavır koyuyor ve Kıvılcımh'yı konferans ver-
mesi için Değirmenköy'e götürüyor.
Şimdi. olayuı aslıru TurhanFeyizoğlu'nun "Ebo-İb-
rahim Ka>pakka>
ı
a" adlı kitabından okuyalım: "TÖS
İstanbulŞubesi,22 Kasun 1969 günü,Değinnenkö'ytie
'Toprak Reformu' konulu bir açık oturum tertipler.''
"Açık oturuma Prof. Ismet Sungurbey, Prof. Aytekin
Ataay. SüleyTnan Üstün. Kemal Nebioğlu ve Hikmet
KiMfcımlı kanlarak konuşma yapar." (agy. s. 107)
Yine aynı kıtapta. Kaypakkaya'nın ağzından, köye
giden gençlerin sayısının, "Yaklaşık üç yüz ldşj" ol-
duğu dile getirilir. Yani Kaypakkaya. köye giden üç
yüz devrimci gençten sadece biridir. Oruçoğlu'nun an-
latımından ne kadar farklı değil mi?.. Kıvücımh'nın
1921 'den bu yana yazdığı her satır. Türkiye'nin geç-
mişindeki ve bugünündeki sınıf ilişki ve çelişkilerini
en doğru şekilde ortaya koymaktadır. Bu teorik emek-
lerin onlarca cildi bugün yayımlanmıştır ve devrim-
cilerin mücadelesinin yolunu aydınlatmak içinhizmet-
lerine sunuhnuştur. Türkiye halklannın devriminin
yolu, Kıvılcımlı tarafından çizilmiştir. Zafere bu yol-
dan gidilecektir. Bundan hiç kuşkumuz yoktur.
Kıvılcımlı'nın eserlerini önyargıdan ve bönyargıdan
uzak olarak okuyan her devrimci bu gerçeği görür. Kı-
vılcımlı'nın yaşamı vemücadelesi ise birinanç-yiğit-
lik-kararlılık anıtıdır. Bu mücadele sürecini yine ön-
yargısızca inceleyebilen her gerçek devrimci, bizim-
le aynı kanıya vanr, kaçınılmaz bir biçimde.
Varamayanlar ise bılünden, bilinçten, kararlılıktan,
yüreklilikten ve mücadeleden uzak düşmüş acınacak
durumdaki zavallılardır...