25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 31 MAYIS 2002 CUMA L4 KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr Yeni açılan Oyun Atölyesi'nde Kâmil Masaracı'nın karikatürleri sergileniyor iyatroya çizgiylebakmak Kâmil IMasaracı çizgileriyle, Haluk Bilginer ise karikatüre verdiği destekle izleyicilerden olumlu eleştiriler ahyor. NENA ÇALİDİS Moda bu yıl bir tiyatroya kavuştu. Ve Haluk BiJginer - Zuhal Okay çiftinin tüm varlıklannı koyduklan Oyun Atöh/esi, kapılannı bir karikatür sergisine açtı. Tiyatroya girdiğinizde gişenüı üstünde hemen gözünüze çarpan, üç kareden oluşan karikatür, ülkemizin sanata verdiği öne- mi çok güzel anlatıyor: Formalite yok~, kefıl yok__ bek- lemekyok._, bir bflet ahyorsuiL-,tiyatroyagidiyorsunL tm- za: Kâmil Masaracı. Masaracı'nın tiyatro üzerine 26 kankatürü tiyatronun kafe ve fuayesinin duvarlannda görüşe hazır. Bilginer bu oluşumu şöyle anlatıyor: "Yıllardır Kâmil Bey'in karika- tûrlerini severek okuyorduk. Çoğu zaman da kuliste esp- ri konusu olmuştur yaptıklan. Bizinı vakından hisselüği- miz, yaşadığunız ve algıladığımız konulan dile getiriyor- du. Tiyatromuzu açarken Kâmil Masaracı'yı arayıpricaederek, ti- yatrokarikatürlerini sergileyelim diye düşündük ve Hetişime geç- tik." Kâmil Masaracı ıse, "Buöne- ri karşısındatitredim.Bilginer çif- tini yülardır hayranlıkla izliyor- dum. Tiyatro açmalan zaten her şeyi anlabyor. Daha söyienecek bir şey yok bence, yapılanlar her şeyi anlatryor" diyor ve ekliyor: *Bir parti daha var, bu sergj gerçekleştikten sonra tiyatro ko- nusunda daha dikkatli çizmeye başladun, sorumluluğum artü." Bilginer de konuya biraz daha açıklık getınyor: "Kısaca, KâmiJ Bey çizdikçe biz hemen rica edeceğiz. Za- ten var olan bu çizimlerin güncelliğinin geçmesine imkân yok." Tiyatroyla kankatürü birbiriyle bağdaştıran Masaracı. çizerken kendini bir oyuncu gibi duyumsadığıru söylüyor. Haluk Bilginer ise sanatın gerçek yaşamdan daha ger- çek olduğu kanısında. Çünkü, gerçek yaşamda göreme- diğimiz, söyleyemediğimiz şeyleri sahnede görüp söyle- menin daha kolay olduğunu düşünüyor. "Karikatürdede öyie. Sanat, söytenmeyen, utamlan gerçekle yiizleştirme işkfir" diyor. Usta çizerin sürekli sergisi izleyicilerden olumlu eleşti- riler ahr ve kutlanırken Bilginer de sanatı destekleyen bu adımından ötürü e-posta ve mektup yağmuruna tutuluyor. "KâmiJ Masaracı'nın karikatürlerini gördüm, hayTan kaldun" diyor bir elektronık posta mesajı. Olumlu eleş- tırüerden hoşnut olan sanatçı, şimdiye kadar yürüttükle- ri bu çizginin sorumluluğunu ve sırlannı şöyle açıklıyor: "Biz inandığımızşeyleri katitemizden ödün vermeden yap- üğımız sürece bizimle aynı şeyleri paylaşacak insanlar ke- sinlikle çıkacaktır diye düşünüyorum. Yoksa yaşamak mümkün değil. Tiyatro yapıyorsanız salonlannız mutlaka doluyor, karikütürçiziyorsanız mutlaka birikri tarafindan okunuyor. Halka, yaranayım manüğıyla yaklaşırsanız o zaman batarsımz. Piyasayı gözlemleyerek değil işin kalite- sini gözeterek yaptığımız işlerin alıcısı oluyor." Salonu gezerken gözümüze bir tabela ılişiyor: "Hiçbir devlet ve özel kuruhıştan destek almadan butiyatroyuaç- tom.'' Kâmil Masaracı mizahi bir üslupla sormadan ede- miyor: "Her şey yapıldıktan son- ra, abi telefonumuzvardı, niye bi- zi aramadm diyen olmadı mı?" Böyle bir telefon gelmedi diyor Haluk Bilginer ve başlıyor bu zor- lu savaşı anlatmaya: "Birçokye- re gfttik, Kültür Bakanımız vaz- geçmemizi söyledi ve 10 Ağustos günii İstanbul'a geKp inşaatı hız- landmhk. Büyük bankalanmızdan ve sanatın yanında durduklarını iddia eden kuruluşlardan randevu bile alamadık. Biz de bu- nu tek başınuza yapmaya karar verdik; iyi de oldu. hiç de- ğilse o cümleyi kurabilme özgürlüğümüz var. Herkese şu- nu gösterdik, demek ki sponsor olnıadan. borca harca gire- rek düşlerinizi gerçekleştirebilirsiniz. Biz 10 yülık düşümü- zü gerçekleştirdik. Bu çahşmayla da dünyanın tiyatrocular- la ve karikatürcüleri biıieştirme örneğini ohışturduk." Haluk Bılgıner'ın oynadığı 'ErmişleryadaGünahkâr- lar' oyununu izlemekten çok keyıf aldığını söyleyen çi- zer, oyundan çıktığı zaman da "iyi ki karikatür çiziyo- rum" demiş. Yıllann oyuncusu da tiyatrosuz bir yaşam düşünemediğini belirtiyor ve yaptığı işten dolayı kendini çok şanslı sayıyor. Masaracı da Bilgıner'ın söyledıklerinı onaylıyor, çün- kü kendisi de çizdıklenyle kendini özgürce ifade ettiğini düşünüyor. iyatroyla karikatürü birbiriyle bagdaştıran Kâmil Masaracı, çizerken kendini bir oyuncu gibi duyumsadığını söylüyor. DavidFinchher 'ın yönettiği 'Panik Odası y izleyenleri hızla aksiyon ve gerilimin içine çekiyor Karanlık odada korkulu' ASLI SELÇUK /o w ABen3"(Yaratık3/l 992), "Seven"< 1995), "TheGame" (Oyun' 1997), "FTghtChıb"(Dö- vüş Kulübü 1999) filmleriyle Amenkan sı- nemasında sağlam bir konum edinen David Fincher'ın soiî çalışması "Panic Room" (Pa- nik Odası/2001) sinemalanmızda gösterimde. Başrolde 70'lerin Amenkan ve uluslararası yapımlannda çocuk, 80'lerin ıse genç kadın oyuncusu olan Jodie Foster var. 1962 Versa- tile doğumlu Foster, henüz 3 ya- şındayken güneş kremi reklamıyla kameralann önüne geçiyor. 1980'de Los Angelestaki Fransız Lisesi'ni bitirmeden çok önce, daha 8 yaşın- daykenilkuzunmetrajı "Napolyon ve Samantha'Ma Michael Doug- las'la bırlikte oynuyor. 13 'ünde onu uluslararası bır oyuncu konumuna yükselten Martin Scorsese'ın "Tak- si Şoförü" (1976) filminde Robert DeNiro,HarveyKeitelgibi Amenkan sinema- sınm star oyunculan ile bir arada izliyoruz. Ya- le mezunu Foster. "Accused" (Sanık 1988) ve "The Silence of the Lambs" (Kuzulann Ses- sizIiğiy'1990)filmlerindekiperformansıylaOs- car ödülü kazanır. "Iittle Man Tate" (Küçük Adant' 1991) ve "Home for the HoKdays" film- leriyle de yönetmenhği dener. Panik Odası'ndaki rolü, yönetmen Finc- her'uı son anda kendisine önerdiğini açıklıyor: "David bu rolü Nicole Kidman için düşünüp tasarlamıştı. Fakat Nicole 'Kırmızı Değir- men' de dLdnden sakatlandı. David'in de filmi kesinlikle Haziran 2001 'den önce bitirmesi ge- reldyordu. 'Oyun" filmindebirfikteçalışacak- ük, ama bu isteğimiz bir türlü gerçekleşmedi. Bir araya gelmemiz ancak bu fîlmle oldu." Panik Odası projesinin başlangıçta küçük büt- çelibir film diye duşünüldüğünü, fakat yapım- cı firmanın yönetmen olarak David Fincher'ı istediği andan başlayarak yüksek bütçeli bir yapıma dönüştüğünü belirtiyor Foster: "Füm- lerini teknik açıdan Fincher o kadar kusursuz hazırbyor ki bu da bütçenin bir anda firiama- odie Foster ile Kristen Stewart'ın anne-kızı canlandırdığı film bugün sinemalarda. sma neden. Meslek yaşannmm en uzun süren filmi oldu PanikOdasL Fincher, neyi yansrtmak istediğini aynnülanyta bilen biryönetmen. Ti- riz, dikkatli bir görüntü ustası. Başımı bir yan- dan öbür yana çevirmem gibi en ufak bir pla- nı bile 40 kez çekiyordu. Ona bugüne dek ça- hşbğun sinema projelerinin içinde- ki en iyi teknisyen diyebiürim rahat- ça. Filmde gereken her şeyi görün- tüyü. sesi, kurguyu, aydınlatmayı deriniemesine biliyor vedeneami al- tında tutuyor. Çekimde onu sürekli soru bombardımamna tuttum, ne- den bu objektifi kullanıyorsun, bu sahneyi nasü kurgulayacaksın diye." Panik Odası'nın senaryosunu ilk okuduğunda Foster'ın aklına 70'li yıllann yetkin dramatik çalışması, Sam Peckinpah ın "Stravv Dogs"u (Köpekler) gelmiş. "İnsan belkği çokkaprislL Köpekler'i yeniden iz- leyince filmde salt 10 dakika süren bir gerilim sahnesi olduğunu ancakayrunsadnn' 1 diyor Fos- ter. "KöpeklerdiyaJog üze- rine kuruhnuş birdram. Panik Odası'nda Kö- pekler'in tanı tersine kendinizi hala aksiyo- nun, gerilimin içinde bu- luveriy orsunuz. Dramatik öğeler, aynntüar tek tek bu zorla bir mekânda alıkoy ma- mn çevTesinde ortaya çriayor- lar." Kidman yerine Foster baş- rolü üstlenince senaryo da değişime uğramış; "Nicole için yazılanda manken ötçü- lerinde olan. güzel, uzun boylu ve bacakh bir genç ka- duıla, 19 yaşuıda çok genç- ken kendisindenyaşhve zen- gin bir adamla yaptığı e\1i- Hkten olan kızının öyküsü işleniyordu" diyor Foster. "Budakarakteneelbetteay- n bir renk katryordu. Beninıle birtikte senar- yoda başkalaşormalar >apıldı. Kadın karak- ter boşanmadan sonra. 20yılönce bıraktığı öğ- renimine ve yaşamına dönmek anıacıyla \ew York'a gelmeye karar\erir. Böylelikleanne-kı- zuı ilişldsi de değişmiş oldu. Durum Nicole'le olandan daha karmaşık ve belirsiz bir yapıya dönüştü. Bu da öyküye başka bir boyııt kattı diyebilirim. Yönetme- nin oyuncu seçimi yadaoyııncunuıı rol seçimi düşü- nülürse,fılmin öyküsünü ne denli değiştirebflrjor." Çocuk oyuncularla oynamaktan se\inç duy- duğunu belirten Foster, kızını canlandıran Kristen Stewart'ın da kendisi gibi çalıştığına değiniyor: "Çekilecek sahneyle ilgüi bize veri- len bilgiler önemliyse onlan oyımumuza soku- yoruz,değilse hemen belleğimizden silip anyo- ruz. İkimiz de ancak iki ya da üç öğeye odak- lanabildiğimizi biliyoruz, yirmi beş kadanna değil. Çocuk oyuncularla çahşmak benim için ayn bir keyif. Çekim aralarmda şakalaşıyoruz, birbirimize öyküler anlaüyoruz. Kristen de harika bir çocuk. Herhangi biriyle beş ay bo- yunca kapalı bir odada hapsolup çahşmaktan açıkçası kimse pek de hoşLanmaz." Leni Riefenstahrın yaşamı film oluyor Bugünlerde Jodie Foster, Alman sinemacı, oyuncu, fotoğrafçı Leni Riefenstahl'ın yaşamöyküsüyle ilgili bir tasan üze- rinde çahşıyor: -Filmi onsuz yap- maya karar verdik. Sanınm on- suz film daha objektif olacak. Sa- vaş sonrası fılmlerini ve özellikle 'Stadyum Tannlan'nm yaym hak- lanm saün alma konusunda Le- ni ile uzun tartışmalanmız oldu. Şu anda senaryo yazımı aşama- sındayım. Leni Riefenstahl gibi 3. Reich'ın ve Nazilerin resmi sanatçısı olarak çahşnuş biri- ni canlandırmak çaba ge- rektiriyor. Bir bakıma bu kadının kaderini, ahlaksal tutkulannı da iceriyor. Ka- nımca kimse onun yürii- düğü yoldan yürümek, aynı kararlan almak. ay nı seçimleri yapmak istemezdi. Onun yaşa- mını canlandırmak, yakın tariheaityoğun yaşanmış bazı şeyleri de öğrenmek demek oluyor. Sonuçta sor- gulayan ahlaki bir öy- kü bu-." Tragedya postmodern olunca... 'Bu Aüş Sana Birdie!' Racine'in Phedra'suıdan yola çıkan ve Yunan tragedy alanna ve çağmıızm pembe dizilerine gön- dermelerde bulunan postmodern bir çalışma. Kültür Servi- si-13. Uluslara- rası tstanbul Ti- yatro Festiva- li'nin bugünkü oyunlannın biri TheWoosterGroup'un sahnelediği 'BuAnşSanaBirdie!'(Phed- ra). EnkaOditoryumu'ndasaat20.30'da sahnelenecek olan oyun, Jean Racine'in Phedra tragedyasından uyarlanarak Pa- ul Schmidt tarafindan yazıldı. Elizabeth Le Compte'in yönettiği oyunda Dominique Bousquet, VMllem Dafoe, Ari Fliakos, Koosil -ja Hvvang, Fk>na Leaning, Suzzy Roche,ScottShep- herd, Sheena See ve Kate Valk rol alı- yor. 1970'te yönetmen Elizabeth Le Çomp- te ve Williem Dafoe tarafindan New York'ta kurulan topluluk bugün salt Amerika'nın değil, dünyanın en yenilik- çi tiyatrolanndan biri. Yüksek teknolo- ji kullanarak yaptıklan işlerde tiyatro, film. video, ses ve ışık buluşuyor. Euripides, Çehov, Eugene O'Neill, Tennessee \Villiams gibi güçlü yazarla- rın metinlenni kendi radikal dili ile yo- rumlayan The Wooster Group multi - medya ve multi- track sistemlerini sah- nenin birparçası olarak değerlendiriyor. 'Bu Aüş Sana Birdie!' Racine'in Phed- ra'sından yola çıkan ve bır yandan Yu- nan tragedyalanna ve çağımızın pem- be dizilerine göndermelerde bulunan. öte yandan itiraflar, yüzleşmeler, pen- cereler, pleksiglas kapılar, gizli kame- ralar ve monıtörler üstüne kurulu post- modern bir çalışma. Günün diğer oyunu ise Yücel Er- ten'in yönettiği ve bugün saat 21,00'de Rumeli Hisan'nda sahnelenecek olan 'Kadınlar De\ leti'. YAZIODASI SELİM tLERİ Roman Sanatı Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazanmış ol- maktan sonsuz bir sevınç ve gurur duydum. Gu- rur: Hem Orhan Kemal'in benim için o kadar de- rin anlamlı adı dolayısıyla, hem deseçıci kurul üye- lerinin saygın kımliklerınden. Sevincimın sebebı, Bu YazAyrılığın İlk Yazı Ola- ca/c'ın manifestosuna seçici kurul üyelerinin uzak durmaması... Türk romanının, Türk edebiyatının bo- zuk para gibi harcanmak ıstendiği çok tuhaf, eni- konu irkilticı bir dönemde yaşıyoruz. Bu Yaz Ayrı- lığın İlk Yazı Olacak. bu tutuma itiraz etmeye ça- balıyordu. Türk romanı yazım açısından da, okunmak açı- sından da ınanılmaz değişimlere uğruyor. Bizi ye- tiştiren romancıların büyük emekleri, yaşamlann- dan ödün vererek romancı kimliklerini sürdürme mücadeleleri bugünün romancılannın umurunda değil. Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak'ı yazarken ha- yatımın yıprak, mutsuz bır aynlığını da yaşıyor- dum. Hangı ayrılık mutlu olabilir ki diyeceksiniz... Kimi ayrılıklar büsbütün acı. O acıyı romana yansıtmamaya çalışmıştım. Ge- riden, dipten, uğultulardan vursun istiyordum say- falara. Ardı sıra süruklendiğim bir başka acıydı: Dünün romancıları bize yüz ağartıcı bir kitaplık bırakmışlardı. Onlan Amenkan teknıkleriyle harman- layarak kendimize gündem oluşturmaya ne kerte hakkımız var? Bu soruyu sormaya çalışıyor ve bu sorunun terkisinde getirdiği birtakım piyasa oyun- larına işaret etmek istiyordum. Batı'da olsun, bizde olsun 'roman sanaft'nın tar- tışılamayacak bir haysiyetı sözkonusudur. Faulk- ner, roman sanatıyla, adeta yalnızca onunla insan- lığın 'kurtulabileceğıni' söyler. İlk önemli romancımız Ahmet Mithat Efendi, ro- manın hayatı 'öğrettiği' kanısındadır. Ataç'ın da benzeş bır düşüncesi var. Ataç roman okumayan kışilerden korktuğunu söylüyor. Onlar bir tek ken- dileri için yaşarlar, başkalannın yaşamlarını kavra- mak istemezler demeye getirıyor. Istertoplumsalcı, ısterbireyselci, nice romancı- mız nice yıllar ülkenin ve ınsanın sorunlanyla ha- şır neşir olmayı seçti. Bızim ustalarımız bugün de aynı gönül inceliğini sürdürüyor. Ustalardan Yaşar Kemal'in yeni romanı Kann- canın Su Içtiği, ne demek istediğime örnek. Bir başka usta, Tahsin Yücel, bir başyapıt ya- yımladı: Yalan. Yaşadığımız yalan dolan ortamın göz yaşartıcı ironisı. Şurda burda karşılaştığım kişilere soruyorum: 'Ro- man okurmusunuz? Bugünlerde hangi romanı oku- yorsunuz?.." Üç dört yıl öncesine kadar pek roman okumaz- larmış, hele Türkçe yazılmış roman hiç okumaz- larmış. Şimdi okuyorlarmış. Tahmin edilebileceği gibi hep aynı adlan sayıp duruyorlar. Bazıları, "Siz de eskiden roman yazmıştınız de- ğil mi" diye soruyor. Asla alınmıyorum. Çünkü ede- biyatımızın artık bütünüyie ikiye bölündüğü kanı- sındayım. Bir yanda, işinde gücünde, emeğinde yalnızlı- ğında, 'edeblyat' çızgisindeki şairier, romancılar, öykücüler... Bir yanda 'Amerikanlaştırılmak' iste- nen bedbaht Türkıye'nin kalem sahipleri. Demok- rasilerde boyle şeylere katlanmak gerekir. Beni -çok özledığim- Necatigil ustanın dizele- ri iyileştiriyor: "Içındeyim, diretıyorum çağa Size ne miyim ben, siz bana nesiniz? Bir hayal, bir masal mı eski Ama ben görmüşümdür?" Takvimde îz Bırakan: "Birden boynuma sarıldı. IIık, insanlı birrüya içi- ne düştüm." Sait Faik Abasıyanık, Az Şekerli ("Battaniye"). Varlık Yayınlan, 1954. Park Opman'da Unban Bug partisi • Kültür Senisi - Urban Bug dergisi, bu akşam saat 22.00'de Park Orman'da bir parti düzenliyor. Sabahın erken saatlerine kadar devam edecek parti aynı zamanda Park Orman'ın açılışı niteliğini taşıyor. Slinky'nin Türkiye'deki ilk organizasyonu olan partide, Armin Van Buuren, John 00 Fleming ve Marc Vedo'nun yanı sıra Saeed & Palash'ın yönetimindeki 'Urban Bug Back 2 Back arena' yer alacak. (212 292 36 56) K Ü L T Ü R 0 Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle