19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 8 NİSAN 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] 15 Ülkesinin tarihini görsel bir destana dönüştüren Theo Angelopoulos îstanbul'a geliyor Sanatnım ekseninde 'insaıı^ var VECDİSAYAR Istanbul Uluslararası Film Festiva- li, Yunan sinemasının en büyük usta- sını, Theo Angelopoulos'u bir kez da- ha konuk ediyor. Yunanlı kimliği An- gelopoulos'un aynlmaz bir parçası, ama onu salt bu niteliği ile anmak hak- sızlık olur. Benim için Angelopoulos, yaşayan en büyük sinemacıdır çünkü. Theo ile dostluğumuz yıllar önce- sine uzanıyor. O görkemli "Kumpan- ya" ile karşılaştığım anda başlayan hayranlığım, her yeni fîlminde daha da büyüdü, zenginleşti. Onu daha iyi tanımak, sinema sanatınm bana ver- diği en büyük hazlardan biri oldu. Uluslararası festivallerde karşılaşma- lar, tstanbul Film Festivali'nde Altın Lale Jüri Başkanlığı sırasında gelişen dostluk, "Uüs'in BakışTnın Türkiye galası için TÜRSAK'ın yaptığı çağ- nyı yanıtsız ırakmayıp bir günlüğü- ne de olsa îstanbul'a yeniden gelişi, bu hiç de mütevazı olmayan sanatçı- nın insan yanını tanımama olanak ver- di._ Ülkesinin tarihini fılmleri ile görsel bir destana dönüştüren Theo Angelo- poulos, ilgi alanını giderek genişletti, Balkanlar'm yazgısını beyazperdeye taşıdı. Ama bununla da yetinmedi, toplumsal olanla bireysel olan, bilinç- le duygu arasındaki etkileşimı yansıt- tı yapıtlannda. Bireyin yazgısı ve aşk, gündeminden hiç düşmedi. "Süıema benim için yaşamdır, so- luk almakûr. Yeni bir fılme başlarken vücudumdald tüylerin diken diken ol- duğunu hissederim. Sanki sevişmek gibi bir şey~" Oniversitede hukuk okumuştu. Eği- timini ilerletmek için Paris'e -Sorbon- ne'a- gittiginde, olanlar oldu. Sine- madan kaçışı olmadığını anladı ve ID- HEC'te sinema eğitimi aldı. Bir süre Muse'e de rhomme'da dolaysız sine- manın ('cinema verite' de diyebiliriz buna) ustalanndan Jean Rouch'la ça- lıştı. Atina'ya döndükten sonra solcu bir gazetede film eleştirileri yazmaya başlamıştı. Yanm kalan bir ilk film denemesinden sonrabir kısa film çek- ti. Sonra da, ilk başyapıtı "Canlan- dırma"yı (Anaparastasi) gerçekleş- hnema benim için yaşamdır, soluk almaktır. Yeni bir filme başlarken vücudumdaki tüylerin diken diken olduğunu hissederim. Sanki sevişmek gibi bir şey...' diyen usta yönetmenin gündeminden bireyin yazgısı ve aşk hiç düşmedi. tirdi. Rouch'tan öğrendiklerinin yanı sıra hukuk öğreniminin de etkileri apa- çıktı bu filmde. Ve bir sinema deha- sının doğduğunu dosta düşmana ka- nıtlıyordu. Gerçek bir olaydan yola çıkan film, Ahnanya'da yaşayan bir Yu- nanlı işçinin öldürülmesini konu alı- yordu. Seyirciyi sürpriz bir başlan- gıçla şaşırüyordu Theo: Katilin kim ol- duğunu ilk başta söyleyerek. Amacı, seyirciye katilin kim olduğunu tah- min ettirmek değil, olayın anatomisi- ni gözler önüne sermekti çünkü. As- lında, bir insanın öldürülmesini de- ğil, bir köyün, bütün bir dünyanm öl- dürülmesini anlatıyordu. "Hayanmızın daha insani olmasmı istiyorum yalnızca._" "JöGünkri" ile Yunan tarihine iliş- kin ilk önemli çahşmasını gerçekleş- tirdi. 1972'nin zor günlerinde. "Dik- tatöriüğün izlerini filmin biçimsel ya- pısında bulabflirsiniz. Suskunluk, icin- de bulunduğumuz çalışma koşullan- nuzdan biriydi. Fflmde, izleyidnin bi- zim içinde bulunduğumuz koşullan, sansürü algılamasını sağlamaya çahş- um." Film, Berlin'den 'Büyük ÖdüTle döndü. Ardından, "Kumpanya" (O Thiassos)geldi.230dakikalıkbudes- tan-film,birtiyatrocugrubunun 1939- 52 yıllan arasındaki serüvenini anla- tıyordu. Hiç bitmeyen, bitmeyecek- miş gibi duran bir oyun sergiliyordu, kumpanya elemanlan. MiHiyetçisi, çı- karcısı, Nazi yanlısı, apolitik olaru, komünist gerillası, kısacası bir Grek tragedyasının kahramanlannı oluştu- racak denli zengin bir toplumsal pa- norama ve bu panoramayı şiire ve res- me dönüştüren eşsiz bir kamera. 14 Yunan halkı, ölü taşları okşayarak büyümûştü. Mitolojiyi yükseklerden alıp hakın ayağına getirmeyi denedjm." 1977'de "Avcüar"la Yunan tarihi üstüne düşünmeyi, düşündürmeyi sür- dürdü. Yunanistan sağının savaş son- rası durumuna acı -ve sembolik- bir bakış getiren "Avcılar", ertesi yıl Is- tanbul'da düzenlenen "11L BaikanFHm Festivali"nde sinema yazarlan ödülü- nü aldı. "Avalar"ı ve "Kumpanya"yı, sansürün pençesinden kurtarmak için nasıl bir uğraş verdigimizi unutamam. Şevgili Onat Kutiar ve Mahmut TaH Öngören'le birlikte -doğum odası ka- pısında bekler gibi- sansür kurulunun kapısında bekleyişimizi hiç unuta- mam. "Avolar, Yunan burjuvazisinin tarih- sel bilincidir. Ülkemde, vönetici sınrf ta- rihten korkar ve bu yüzden saklar. Iş- te, Avcdar'ın çıkış noktası." Yıllar, ödüllerbirbırini izledi. "Bü- yük Iskender" (Megalexandros) Ve- nedik'te Altın Ayı'yı, "Khera'ya Yd- culuk" Cannes'da En İyi Senaryo ve FIPRESCI ödüllerini, "Puslu Manza- ralar" Venedik'te En İyi Yönetmen Ödülü'nü, "Utis'inBakıy" Cannes'da Jüri Büyük Ödülü'nü ve FIPRESCI ödülü'nü ve nihayet "Sonsuzluk ve Bir Gün" AJtın Palmiye'yi kazandı. Arada, "Ana", "Leyleğin Geciken Adnnı" gibi festivallerden ödülsuz dö- nen filmleri de oldu, ama uluslarara- sı sinema dünyasındaki dostlan onu hiç terk etmediler. Onun, epik geleneğe yaslanan, giderek daha şiirsel ve duy- gusal bir boyut kazanan sinemasını dennliğıne kavramaya çalıştılar. Ülke- sinde ise -hiç yabancısı olmadığımız- kıskançlıklar, düşman tavırlarla kar- şılaştı zaman zaman. Yetenekte onun- la boy ölçüşemeyen sinemacılar "Ba- ühlar abarövor" diyerek onu küçül- teceklerini sandılar. Tıpkı, Ray'a, Ku- rosawa'ya, Güney'e yapıldığı gibi! "Khera'ya YoJcuhık"ta "tarihinsus- kunluğu", "Ancrda, "aşkın suskun- luğu"nu dile getiren Angelopoulos usta, "Puslu Manzaralar"la "Tan- n'run suskunluğu"nu anlatmaya ko- yuldu. "Leyleğin Geciken AdmTi"nda, "Sonsuzluk ve Bir Gün"de sınır kav- ramını tartışmaya açtı. Ülkeler ara- sındaki sınırlann kalkması, insanlar ara- sında daha çok sınırlar oluşmasına mı neden oluyordu yoksa? Sinemasını hiçbir zaman politik pro- paganda aracı yapmadı, ama alabildi- ğine politik bir sinema yaptı. Çağımı- zın temel sorunlanna karşı kayıtsız kalamayan bir sinemacı oldu, ama sa- natının ana ekseninde her zaman "in- san" yer aldı. Bir sinema dehası oldu- ğu kadar, çağdaş bir filozof olarak ta- rihe geçeceğinden hiç kuşkum yok... Odissea'nın yolculugunu günümüze ta- şıyan, zaman kavramına kişisel bir yo- rum getiren usta, son zamanlarda uzun, çok uzun planlardan oluşan üslubunu yumuşatn, daha ulaşılabilir kıldı. ("Ar- ük eskisi kadar dogmatik değüim") Eleni Karaindrou'nun eşsiz müziği- ni, Tonino Guerra'nun metinlerini, Arvanitis'ın görüntülerini ondan iyi kim değerkndirebilirdi?.. İyi ki varsın Theo ve iyi ki yeniden aramızdasın. Hoş geldin! Türkan Şoray ve Rutkay Aziz 'Ada'nm başroUerinde. Süreyya Dııru'nun Vasiyet TURHANGURKAN tt Ada"PerideCelal'in 1981'deki"Bir Hanımefendinin Ölümü'' kitabındaki aynı adlı öyküden Macit Koper'in senaryolaştınp, 1988'dekiSûreyya Duru'nun çekim aşamasında ölümü üzerine yanm kalan sahneleri kızı Düek'in de yer aldığı asistanlan tarafindan tamamlanan son ve de "vaayet" filmi. Dul bir kadının yetişkin kızıyla çözemediği aile sorunlannı tarhşmak için gittiği adada, on yıl önce aynldığı eski eşiyle geçmişi sorgulayan bir günlük buluşmanın öyküsü anlatılıyor. Kısa birliktelik sırasında aynlmış çiftin geçmişi, aile içi karmaşık sorunlan, kimi mutlu, kimi mutsuz geçen evlilik yaşamı, yuvalarının yıkılışı ve yalnızlık dönemi geriye dönüşlerle veriliyor. Iç dünyalanna eğildikleri kişilerin olaydan çok ruhsal durumlannı, tedirginliklerini, beklentilerini, umut ve kaygılannı ele alan sade anlatımlı, hüzün saklı, duygu yüklü yapmacıksız, içtenlikli, ayîıksı dünyalann çarpışmasını yansıtan çizgi dışı bir "son veda" örneği. Nişantaşı'nda oturan ve bir işyerinde çalışan Eser (Türkân Şoray) adlı güzel bir dul, çelişkili ilişki kurduğu Hüseyin (Orhan Alkan) adlı erkek yüzünden tartıştığı 17 yaşındaki kızının (Nilûfer Açıkahn) sorunlannı ve geleceğini görüşmek için günü birliğine on yıl önce aynldığı, insanlardan kaçıp yalnız yaşayan ressam kocasının (Rutkay Aziz) Burgazadası'ndaki evine gider. Faytonla yapılan ada tunmda, adalararası vapur yolculuğunda eski günlerin anılan tazelenirken küllenmiş aşk ateşi alevlenir gibi olursa da sevişme çabalanna karşm yeni bir evlilik denemesi gerçekleşmez. Hâlâ birbirini seven, ancak yollan yıllar önce aynlıp yalnızlığı seçen bu iki insanın gücü, gerçeği değiştirmeye yetmeyecektir. 'Kurabiye'nin Talihi' Kadıköy Reks'te son seansta gösterilecek AÜman'dan 'montajharikası' CUMHUR CANBAZOĞLU Festivalin son günleri ve artık yanşma fiJmlerinin de gösterimleri bitmek üzere. Bu arada, programm başmdan beri hiç gös- terilmemiş filmlerin sıralan geldi. Bunlar- dan, Emek'te gösterilecek Attm Lale filmi KarmakanşıkCropsy-Turvy), MikeLdg^'ın bir yapıtı. Sıriar ve Yalanlar'la uluslararası ünü ya- kalayan Leigh, bu kez modern Londra'nm sorunlannı ve sorunlu insanlannı yansıt- mak yerioe yüz yıl önceye gidip iki operet yıldızı, William Gilbert (libretto yazan) ile Arthur Sullivan'ı (besteci) anlatıyor. Filmin ikinci yansı tamamen kahramanlann psi- kolojik ilişkileri ve toplumun özeHikleri üzerinde yoğunlaşıyor. Dcinci yan ise çok eg- lenceli ve renkli geçiyor. îkilinin en iyi ya- pıtlanndan The Mikadonun hâzırlıklanm, çekişmeleri, olaylan merakla izliyoruz. Londra 1880; müzikalleri hep dıkkat çek- miş ikiliden Gilbert (Jim Broedbent) asabı ve çabuk pariayan biridir. Güleryüzlü, eğ- lenceyi seven, daha ciddi çalışmalar yapmak için yanıp tutuşan Arthur Sullivan'la (ABan Corduner) çauşmaktadır... Tiyatro dünyasmda perde arkasının hava- sını tatmak, neler olup bittiğini öğrenmek ve sanatçılann duyarhlıklanyla tanışmak isteyenler için ideal bir seçim olacakhr Kar- makanşık... Kadıköy Reks'te de, festivalin başından bu yana iÛc kez gösterime girecek bir baş- ka ilginç yapım var "Kurabiye'ninTaKhi". Holry Springs, Mississippi'nin içlerinde kü- çük ve sakin bir kasaba. Bütün günler bir- birinin aynı, hiç ilginç bir şey olmuyor. Co- okie (Kurabiye) Jewel Mae Orcutt, bir aile- nin pipo içen 80 yaşındaki bayan reisi. Co- okie. Ölmüş kocası Buck'ı ciddi şekilde öz- lüyor... Robert Aftman'dan yine montaj ha- rikası bir taşra filmi. Bir süre "dünve\i ko- nıdar"a eğildikten sonra yeniden ABD'nin güney bölgelerindeki minik gerçeklere dö- nen acı-tath bir öyküyle karşımızda. Juüan- ne Moore, Glen Close, Uv Tyier ve Patricia Neal (Cookie) filmin dört ana karakteri. Bu bölgeyi anlatan Fılmlerde saflığı yansıtabil- mek amacıyla genellikle yeni oyuncularkul- lanıliT ve ortaya tam anlamıyla komik film- ler çıkar. Kurabiye'nin Talihi bu bakımdan onlann çok çok ilerisinde... Küçük birnot daha: Gerçek birkasaba olan Holiy Springs, restore edilmiş altmışa ya- kın binasıyla hâlâ ayakta dumyormuş ve binlerce ziyaretçiyi kabul ediyormuş her yıl. Mendilleri hazırladıktan sonra salona gi- rilmeli. Müzikler Eurmmics'den Dave Ste- wart'm. ABD'ningönevinden bir insanlar manzaraa' olan fıtmin oyoncu kadrosu çok zengin. Universitenin sinemasevere armağanı 3. Uluslararası Eskişehir Sinema Günleri 1 Mayıs 'ta başhyor KüMr Servisi - Anadolu Üniversitesi lletışim Bilimleri Fakültesi'nin düzenle- diği 3. Uluslararası Eskişehir Sinema Günleri, 1 Mayıs Pazartesi Hürya Koç- yiğjt ve Atif Yıhnaz'a onur ödülleri ve- rilmesinin ardından Can Togay'ın 'Göz- den Irak Bir Kış' filminın gösterimiyle başlayacak. Beş ana bölümden oluşan sinema gün- lerinde Bir Ulke ve Sineması bölümün- de; Jiri Menzel toplu gösterısinde 'Ök- sedeki Taıia Kuşlan'. 'Benim Küçük Tat- h Köyüm' ile 'Eski Günlerin Sonu' adlı filmler, Milos Forman'ın 'Bir Sanpnın Aşklan' ve Çek Viladimir Michalek'in 'Sekal Ölmeti' adlı filmi gösterilecek. Sinemanın Genç Yıldızlan bölümünde. Can Togay'ın 'Gözden IrakBirKış', Be- nito 2Lambrano'nun 'Solas', Kırk Jones'un 'Ned Devine'i Diriltmek' adlı filmleri yer alıyor. DûnyaFestivaDerinden seçkisinde, Ripstein'ın 'Koyu Kırmın', Mike Van Diemın 'Karak- ter', Douem'nin 'BatıBeyrut', Angelopolus'un 'Sonsuzluk ve Bir Gün', Trana'nın 'Kızıl Oi- dipus', VonTrier'in 'Europa', Bechis'in 'Ofim- 'Yeşil Papaya'nm Kokusu'nu Tran Ann Hung yönetiyor. pia Garajı'. Ann Hung'un 'Bisikletçi' ve 'Ye- şil Papayanın Kokusu' filmleri gösterilecek. Tûrk Sineması '99'da Zeki Demirkubuz'un 'Üçüncü Sayfa', Nun Bilge Ceylan'ın 'Mayıs Sıkınüsı', Reha Erdem'in 'Kaç Para Kaç', Ya- şar Güner-Gürsel Ateş'in 'Sınır', Yılmaz As- lan'ın 'Yara' ve Atıf Yılmaz'uı 'EyHil Fırtma- sı' filmleri izlenebilecek. Canlandırma Filmleri bölümünde Anadolu Üniversi- tesi GSF Canlandırma Bölümü'nün ya- pımlan ile Nick Park (Ingiltere), Tnn Burton (ABD) ve FredericBack'in (Ka- nada)filmlerigösterilecek. 2-10 Mayıs tarihlerinde universitenin Kütüphane ve Dokümantasyon Merkezi'nde Lan- di Afışleri' sergisi yer alacak. 10 Mayıs'ta sona erecek olan göste- rimlerin, Sinema Anadolu'da ve Hayal- perest'te gerçekleştirileceği etkinligin bilet fiyatlan tam 1 milyon, öğrenci 500 bin lira. Filmlerin öğleden sonraki se- anslannda, yönetmen ve oyuncularla söyleşiler yapılacak.Gökhan Eriahç, 'Çek Sinemasında Yeni Dalga veGünü- müzde Çek Sineması', yönetmen Feh- mi Yaşar, 'Senaryo Yazımı' adlı seminerleri verecek. 3 Mayıs'ta saat 10.30'da Sinema Ana- dolu'da düzenlenen '90'h Yıüarda Türk Sine- ması' panelinde Prof. Dr. Güberen Güçfaan, Dr. NejatUhısay, yönetmenler AtıfYılmaz ve Der- vişZaim ve yapımcı Sabahattin Çetin sınema- mızın son on yilını değerlendirecekler. KEDİGÖZÜ VECDt SAYAR Sular Aydınlanıyon Evet, haklısınız. Nicedir böyiesine iyimser, böy- lesine umut dolu bir başlangıç yapmamıştık. Kısmet bu güneymiş demek ki. Kediyi mutlu eden nedir derseniz, yanıtı bir- den fazla. Öncelikle, iki haftadır Istanbul'da ya- şadığımız film şenliğinden söz etmeliyim. "Uluslararası Istanbul Film Festivali" 19 yaşı- na bastı bu yıl. Koskoca bir delikanlı oldu. Be- yoğlu gene kıpır kıpır; şenlik coşkusunu yaşıyor. Filmlerden söz etmeye yerim yetmez. Bu neden- le, açılış gecesi Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın yaptığı konuşmadan bir bölümü aktarmak isti- yorum: "Hiçbirülke, siyasal, parasal, teknolojikya da başka bir gûç karşısında kültürünün yozlaşma- sına, sanatçılarının kendi toplumundan dışlan- masına, sanatyapıtiannın üretilemez duruma dûş- mesine gözyumamaz. Oysa, çağdaş uygarlığın temelini oluşturan kültür varlıkları üstünde bu- lunan veyetmiş yediyıl önce Cumhuriyet'in ku- rulmasıyla örnek sayılabilecek bir kültür devri- mini gerçekleştiren Türkiye, küreselleşmenin yol açacağı yeni gelişmeleh ele almak biryana, kültüralanındayaşanan hiçbirsoruna çözüm ge- tiremez duruma düştü son yıllarda. 2000 yılı bütçesinde kültüre aynlan pay, binde iki bu- çuk'a kadar düştü..." Eczacıbaşı, konuşmasın- da Kültür Bakanlığı'nın nasıl işlevini yapamaz du- ruma düştüğünü örneklerle açıklıyor, bakanlığın personel harcamalan dışında, sanatsal üretime kaynak ayıramadığından yakınıyordu haklı ola- rak. Kültür Bakanlığı'nın Istanbul Uluslararası Film Festivali bütçesine katkısının %2 oranında kal- ması, Tiyatro Festivali'ne ise tek kuruşluk kat- kısının olmaması, durumun vahametini açıkla- maya yeter sanınm. Ne var ki sorunlar bu ka- darla da kalmıyor. Devlet Tiyatrolan'nın maddi destekte bulunmadığı Istanbul Uluslararası Ti- yatro Festivali'nin programını beliriemeye kalkış- ması, resmi kültür kurumlanmn içine düştüğü aak- lı durumu gözler önüne seriyor. Şakır Eczacıba- şı, Devlet Tiyatrolan Genel Müdürü Rahmi Dil- ligil'in, "Sizin seçtiğiniz oyunu değil, benim önerdiğim oyunu alırsınız" komutuna onurlu bir yanıt göndermiş ve bu yetkinin Festival Danış- ma Kurulu'na ait olduğunu ve Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın, oyun seçimi konusunda "dev- letin görüşlehne ya da karariarına katılmak zo- runda olmadığını" dile getirmiş. Işte, bu kadar felaketin arasında bizi umutlu kılan, bu satırlar... Eczacıbaşı, Rahmi Dilligil'e yazdığı mektup- ta, "Yurttaşlann ödediği vergilehe yürütülen sa- nat kuruluşlanyla ilgiliamaçlann, politikalann, yal- nız sürekli değişen kültür bakanlannın, genel müdürierin görüşlehne bağlı olarak değil, Tür- kiye'deki önde gelen kültür ve sanat kuruluşla- nnın katılımıyla oluşmasına inanmaktadır. Bu görüşe UNESCO ve AB ülkeleri de katılmakta- dır. Zaten, bildiğiniz gibi çoğu Batı ülkesinde de sanatı yönlendiren bir kültür bakanlığı yoktur" diyerek konunun can damanna temas ediyor. İçinde bulunduğumuz alacakaranlıkta, sana- tın özerkliğini savunan bu satırlar umudumuzu arttınyor. Bu ortamda, 58 sanat kuruluşunun oluşturdu- ğu özerk Sanat Konseyi Girişimi'nin yeni biratı- lım içine girmesi de umutlanmızı güçlendiren başka bir neden. Şimdi önümüzde, ülkemiz kültür ve sanatınm geleceğini belirleyecek önemli bir proje duruyor: Cumhuriyet'in ilk yıllannda büyük bir coşku için- de kurulan ve uzun bir süre önemli bir işlevi ye- rine getiren "resmi" sanat kurumlanmn yeniden yapılandınlması, devletin sanata ayırdığı kay- naklann çok daha etkin bir biçimde değerlen- dirilebilmesi için yeni yöntemler bulunması, sa- nat kurumlanmn "sözde kalmayan" bir "özerk- lik"e kavuşturulması, farklı bir personel politika- sı ile sanatçılann "memurtuk"\an kurtanlması ve sanat üretiminde verimlilikten uzak kadrola- ra yatınm yapmak yerine projelere, "yerindenyö- netim" ilkesine göre yönetilen çok amaçlı "kül- tür merkezleri'ne yönelinmesi bu projenin temel taşlarını oluşturuyor. Bu yeni kültür politikasını belirleyecek aktörler -yerel yönetimler, sivil top- lum kuruluşlan ve özel sektör- arasındaki işbir- liğinin güçlendirilmesi ise gündemin birinci sı- rasında. Işte, bu alanda atılan bazı adımlar var ki, umut- lanmızı iyice güçlendiriyor. Gelecek hafta, iki kentimizde (Izmir'de ve Bursa'da) gerçekleşen iki heyecan verici projeden söz etmek istiyorum. O zaman, neden "Sularaydınlanıyor" dediği- mi daha iyi anlayacaksınız. BUGUN • CRR'de saat 19.30'da Talip Ozkan'm konseri izlenebilir. (232 98 30) • BtLGİÜNtVERStTESİ'nde saat 19.00'da Tom DkriDo'nun yönettiği 'Manik Depresir filmi göstenliyor. (216 23 15) • BABYLON'da saat 22.30'da 'Sfeq' grubunun konseri dinlenebilir. (292 73 68) İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN • EMEK'te 12.00 ve 19.00'da 'Leyleğin Geciken Admu'; 15.00'te 'Kent'; 21.30'da 'Karmakarışık' görülebilir. (293 84 39) • ATLASl'de, 12.00' ve 19.00'da'Zûrafa'; 15.00 ve 21 30'de 'Minik Kuş, Minik Kuş' izlenebilir. (252 85 76) • ATLAS 2'de, saat 12.00'de 'Ada'; 15.00 ve 21.30'da 'Bayan Julie' ve 19.00'da 'Bir Polonya Köyünden Sinemanın Öyküsü' yer alacak. (252 85 76) • ALKAZAR'da saat 12.00'de 'Gözden Irak Bir Kış'; 15.00 ve 21 30'da 'Üzülerek Bfldiririz ki'; 19.00'da 'Elmaslı Gökyüzü' izlenebilir. (293 24 66) • BEYOĞLU'nda saat 12.00'de 'Üçüncü Sayfa'; 15.00 ve 21.30'da 'Nane Iikörü'; 19.00'da 'Parçalanma' görülebilir. (251 32 40) • REKS'te saat 12.00'de 'Ana'; 15.00'te 'Düş Avaa'; 19.00'da 'Köpriideki Kız'; 21.30'da 'Kurabiye'nin Tafibi' izlenebilir. (336 0112)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle