25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 NİSAN 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturto cumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Kentleşme, kültürel değerler ve çevre, 21. yüzyılın 'temel gündemini' oluşturacak... Solungörm: Planlama ve korumaCumhuriyet'te 16 gün süren bir "fb- nım" şeklınde "Solun Geleceği" tartı- şılırken 21. yüzyılın dünya gündemini şimdıden belirleyen "kenfleşme", "kül- tür'' ve "çevre" konularına pek deği- nilmemesını önemli bireksiklik saydı- ğım için, Oral Çauşlar ve Bartş. Dos- ter'in bu tanhsel yazı dizisının ardın- dan ben de söz almak ıstedim.. HABITAr-nvesoI Anımsanırsa, tstanbul'daki HABI- TAT-II (Haziran 1996) zirvesinin te- mel saptaması, başlamakta olan yüzyı- lın bir "kentleryüzydT olacağı şeklin- deydi... 20. yüzyılda, özellikle 2. Dün- ya Savaşı'nı izleyen son 50 yılda ve ağırhklı olarak da 3. dünya ülkelerin- de gözlenen "göçe dayalı kentleşme", aralannda Türkiye'nin de bulunduğu he- men tüm Asya, Afrika ve Latin Ame- rika ülkelerinde nüfusun büyük çoğun- luğunun artık kentlerde yaşadığı bir 21. yüzyılın habercısı gibiydı... Pekı, acaba tt sol"un, böylesi bır sü- reç karşısındakı tavn ve geliştireceğı po- litikalar ne olmalıydı?.. Avrupa ve Ku- zey Amerika'da kentsel nütus azalırken diğer kıtalarda hızla dev nıetropollerin doğması; üstelik bunun sanayileşmey- le de değil "kırsalın hızla terk edilme- si" sonucundaki bir "nüfüs yığüması" şeklinde gerçekleşmesi, solun önüne ne gibi "yeni sorumhıhıkhn" getiriyor- du?.. Açık konuşmak gerekırse, Türkıye so- lu, üstelik ülkesının "ev sahipliği" yap- tığı bu büyük tartışmaya katılmaya ne- dense fazla ıstekli olmadı. "En solda- ki" kımı kalemler bıle HABITAT-II için döşenen kırmızı kaldınmlan sor- gulamakta takılıp kaldılar. Avrupa'da nü- fusu artık hıç artmayan kentlerdeki sol oylann yükselme trendine hemen her gün "dansı başınuza" dercesine ku- ramsal yorumlargetirirken, heryıl 400 bin kişinin göç ettiği Istanbul varoşla- nnın örneğin neden "şeriatm kalesi'' ol- duğunu gündemlerine bile almadılar... Ya da "nedenini" tartışmadılar... Oysa HABITAT-II'nin altını çizdiği bir başka gerçek ise göçe dayalı kent- leşmenin toplumlardaki "ujgariık bi- lincini" körelttığı, "yoksullaşriıa* ıle bırlikte "kültürelerozyonu" da hızlan- dırdıgıdır. Çünkü. hızlı nüfus yıgılmasında "kendUeşme" gerçekleşememekte, böy- lece 20. yüzyılda "demokrasinin kate- si" kabul edilen çoğu kentler. 21. yüz- yılda "seçilmiş krallarca" yönetilen "monarşik metropollere" doğru sürük- lenmektedir Nitekim Türkiye'de de bunun ışaret- leri çoktan kendini göstermekte, halkın kent yönetimine katılması yerine, "güç- lü bir başkanhk" sistemiyle "mucize- vi projeleri" olan belediye başkanlan- nın yine bol para ve bol yetkiyle dev sorunlan çözebileceğıne ınanılmakta- dır. Hatta "seçim sistemi" (iki kademe- li) ve "yönetim tarzT (dokunulmaz- lık) için de buna uygun yeni yasal dü- zenlemeler hazırlanmaktadır... Işte böylesi bır süreç karşısmda tav- nnı ve politikasını belirlemeyen bir sol, bırakm toplumlann geleceğini. acaba 'öçe dayalı kentleşme "kimliksizliği" körüklerken küreselleşme de "kültürleri" tehdit ediyor. Buna çevrenin tahribatı da eklenince. solun "sol" olabilmesi için planlamayı ve korumayı çok daha militanca savunması gerekiyor... Emeğin ve aklın tarihini belgeleyen tarihselkent dokusunun "yoksulluğa ve yokoluşa" terk edilmesine seyirci kalıp, kent dışında kümırden ve uygaruk birikiınlerinden uzak "uyku kentier" kurmanın solculuk olmadığuıı bakahm nezaman kavra} abilecegiz-. (Fotoğraf: UGUR GÜNYÜZ) . "kendigeleceğini" bile güvenceye ala- bılirmı?.. Belediye başkanlanna "tariY yedd" tanıyan düzenlemelere tepkı gös- termeyen bir sol, geleceğin kentlerinın "soku krallar" (!) tarafindan yönetil- mesi ütopyasırun ötesınde bır sıyasal vız- yona sahip olabılirmi?.. Şımdiki kımı solcu belediye başkanlannın bile "im- panrtor" gıbi davranmalanru sorgula- mayan bir sol parti, gelecektekı olası sağcı yerel imparatora karşı "demok- rasi mücadelesine" hazır olabilir mı?.. Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki eger sol geleceğe ışık tutmak ve "ya- nnlann umudu" olmak ıstiyorsa, ön- celilde göçe dayalı kentleşmeye karşı da cıddi ve uluslararası bir mücadele- yı gündemıne almak zorundadır. Bu sorunun ağırhklı olarak "güney" ülke- lennde yaşanıyor olması da Türkiye 'de- ki entelektüel solun durmadan Avru- pa'ya bakmaya biraz ara venp, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde- ki "benzergelişmelerle" ilgilenmeleri- ni. en azından "ulusal bir sorumluluk" olarak gerekli kılıyor... Nitekim HABITKT-II'deki "3. dün- ya dayamşmasT da işte bu sonımluluk açısından Türkiyeli solcular için kaçı- nlmış bir fırsat olarak görülüyor... 'Plansız' sol olunamaz... Pekı, göçe dayalı kentleşmenm "pan- zehiri" nedir. Bu sorunun tek birevrensel yanın var "Pbnlanuu." "4v dınlanma devriminin" insanlığa bir armağanı olan planlama (yanı ge- leceğe akıl ve bilim yoluyla karar ver- me) 19. yüzyılın ikiîıci yansında Av- rupa'yı sarmaladıktan sonra Anado- lu'yaancak "Cıımhuriyetdevrimiyle'' bırlikte gırebildi. 1950'lere kadar ına- nılmaz gelişmelere damgasmı vurduk- tan sonra da göçe dayalı kentleşmenm "körüklenmeve" başlanmasıyla bırlik- te gıderek terk edildi... Şimdı Türkiye ve aynı konumdaki bir- çok ülke. ulusal, bölgesel ve kentsel ölçeklerdeki planlama disiplininden uzaklaşmanın ağır toplumsal sorunla- rmı yaşıyorlar. Yine Avrityja ve Kuzey Amerika, kendi ülkelerinde planlı ge- lişmeyı daha da sıkı kurallara bağlar- larken "tüketim pazan" olarak gör- düklen dığer ülkelerdekı her türlü ya- tırımı "plansızlığı doruğa ulaşüran" yer seçımlenyle gerçekleştıriyorlar... İşte böylesi bir süreçte de Türkiye'de solun gündemıne hâlâ planlamayı al- mamış olması, daha da düşündürücü olarak ıse kimi "sokru" tanuıan bilim ve düşün insanlannın planlamaya kar- şı da açıkça tavır alabılmeleri, "gelece- ğini taröşansoJun" önemli bir gündem maddesını oluşturuyor... Kültür, emeğin tarihidir Göçe dayalı kentleşmenm, u kültürel erozyon"u da hızlandırdığıru söyle- miştim... Bu kavramm da yine solun 21. yüzyıl öncelıklen arasında en başta yer alacağı kesın olan "küreselleşme" İco- nusuyla doğrudan ılgisi var. Kırsal nüfus. kentlerdeki hızlı yığıl- ma sürecinde "kiınlik" kaybına uğrar- ken aynı süreçte "kendaeşemeyen" nü- fus da kendi kültürel birikimlenni terk edip küresel etkilenmenin girdabına giriyor. Üstelik bu etkilenme, örneğin sade- ce zengin yerel mutfaklann "hfaaifast- food'lara" ya da insanı "uygarlaştı- ran" üretim gelenekJerinin, insanı yoz- laştıran tüketım kültürüne yenik düş- mesi şeklinde değil, "insanın ynrancı- üğmın" ve "akıl ile emeğin ortakgücü- nün" en somut belgesini oluşturan *ta- rihi kent dokulan" ile "küttünl mira- sın" da hızla yok edilmesine neden olu- yor. Bu nedenle, özellikle "Tûrkiye" gi- bi emeğin binlerce yıllık tarihini bir büyük uygarlık müzesı şeklinde bağ- nnda taşıyan bir ülkenin solculannın, örneğin Batı ülkeleri kendi mimari mi- rasını inanılmaz titizlikte korurken, ay- nı Batı kaynaklı fınans güçlennm tari- hi kentlerimizi tahrip eden yapılaşma- ya neden destek olduklannı da sorgu- laması gerekiyor. Nitekim, "küreseUeşmeye" karşı da yine ınsan adına sürdürülecek mücade- lenin başlıca eksenlerinden birinı, "ye- rel ve bölgesel külrürierin korunmaa" ve hatta bunun için bır "küttürelenter- nasyonafizmin'' 21. yüzyıl gündemine taşınması oluşturuyor... Işte bütün bunlara koşut bir vizyon ıçinde. geleceğini tartışan solun, hiç kuşkusuz olmazsa olmaz koşulu olarak tavnnı ve politikasını net ve açıkça be- lirlemesi gereken kaç'ınılmaz bir so- rumluluk da "çevrenin" korunmasıdır. Bu konuyu; "gelişmtş ülkelerin 3. dünyadaki kalkınma çabalannı bu kez de çevre bahanesiv leengeüeme tuzağı" şeklinde hâlâ görebılen kimi solcula- nmızın artık şunu da "fark etmeleri" gerekiyor Türkiye'de, özellikle de çev- re konusunda uluslararası duyarlılığın ulusal gündeme de taşmdığı şu son yıl- larda, ülkenin çevre değerlerine en du- yarsız ve en fazla tahrip edici ne kadar büyük yatınm varsa, tümü ışte o "ge- Kşmiş ülkelerin dayatması" .. Eurogold, Cargill, Ford.. ve diğerleri... Nitekim, bütün bu tür "sömürged" '•yatıniTilanrf, J "'uhısaI v* topiumsal çt- kartan koruyan hukuklaçaüşması" so- nucunda ve hatta ulusal mahkemelerin her biri için iptal kararlannı aldıklan bir süreçte "tmhkim hukuku" getınlme- di mi?.. Tahkim, yabancı yatınmlara sa- nıldığı gibi sadece ekonomik ilişki öz- gürlüğü için değil, daha da temelde "yer seçimi serbestüği" için devreye sokuldu. Çünkü birincisı zaten vardı; ama ikincisıne. Türkiye ulusal hukukun- daki bağımsız Cumhuriyet ılkesınden gelen "kamu yaranna pknfauna" ku- ralı en ciddi engeldi... Evet. Geleceğini tartışan solun, işte bu nedenlerle kentleşme, kültürve çev- reye daha fazla önem ve ağırlık verme- si gerektiğini vurgulamak istedim. Bu- nun için de solculanmızın artık kuram dünyasının sonu gelmeyen siyasal ana- lizlerini yapma "keyfine" biraz ara ve- rip. yaşanan somut süreçlerin içıne gi- rereİc çözüm geliştirici politikalar üret- meleri gerekiyor... 6 Sanatm en çok uııutıılaıı yanı gelenek' Ressam Burhan Kum, her yapıtın geçmişte üretilmiş bir resmin izlerini taşıdığını düşünüyor TAYFUNAKGÜL 'Burası Seki', tuval üzerine yaglıboya, 1999. 1962 yılmda tstanbul'da doğan Burhan Kum. karikatürcülükle başladığı sanat ha- yatma -dikkatli okurlar 1981 -1983 yıllann- da Cumhuriyet'teki karikatürlerini hatırlar- 1983 yılındagittiği Hollanda'daDen Bosch Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisf ne gi- rerek ressam olarak devam etti. (Monet de ışe karikatürcülükle başlamamış mıydı?) 12 yıl süren Hollanda serüvenine 1995'te "Ak- deniz ış^ı için" son veren Kum, Antalya'da bir dağ köyüne yerleştı. Doğanın tam göbe- ğinde yaptığı resimlerini "Kökfcr" adı al- tında 16 Mayıs'a dek Istanbul/Ulus'ta Pas- sion Sanat Galerisi'nde sergiliyor. - Neden 'Kökler?' BURHAN KUM - Günümüzde sanatm en çok unutulan yanının gelenek olduğunu düşünüyorum. Bu, ülkemizde birbellek so- runu olduğu kadar, genel anlamda sanatm devamhhk unsurunu içermesiyle de ilinti- li. Özel olarak bu sorunu resim açısmdan ir- delediğimizde ashnda her yapıt geçmişte üretilmiş bir resmın izlerini taşımaktadır. Önemli olan bunun bilincinde olmak ve bu izleri sanatsal boyutuyla resmin içinde yo- ğurmaktır. Dallardaki sürgünleri besleyen kökleri özümlemek bunun için gereklidir. - Manzaraların üzerinde çeşitü şehir ad- lan ve haritalar var. Resmin, metin unsuru- na gereksinimi var mı? KUM - Resimlerdeki şehir adlan, yapıt- lann 'kullanma talimaü' değiller. Günümü- ze değin metin, resim sanatında çok farklı biçimlerde kullamldı. Magntte 'bu bir pi- podeğüdir' ile görüntüde yansıyan gerçek- liği resimsel gerçeklik açısından sorguladı- ğı için önemlidir. Ancakbenim resımlerim- deki şehir adlan özdeşleştikleri ressamlar- la, birer sanatsal bakış noktasını ifade etmek- tedirler. Resminın bugünlere gelmesinde önemli olan bu ressamlara göndermeler içe- ren metinleraynı zamanda resmin görsel/dü- şünsel yapısına da katkıda bulunuyorlar. Manzara kavramını mekânı aktarma olgu- sundan kurtanp, mekânda üretılen düşün- ceye taşımak istiyorum. Aynca üçüncü bo- yut yanılsamasmın. iki boyutlu birdüzlem- de, harita kavramıyla. yanı farklı bir ölçek- te buluşması da olayı diğer bir düzleme ta- şıyor. 'Kcndimi tanımak için yaayorum' - Gecen sergüıden farkh bir nokta da, re- simlerdeki 'nesne'ler. KUM - 'Nesne'lerin tuval resmine ne kat- tığını uzun yıllardır düşünüyorum. Yaptığım, bir anlamda "combine painting'ın devamı. Yalnız Rauschenberg veya Kiefer'dan fark- lı yanı, resmın özüne yönelik malzeme kul- lanmam. Tuvale eklediğim 'nesne'ler, re- sim sanatındaki işlevlerinin dışında sembo- lik bir anlam taşımıyorlar. Bitmiş boya tüp- leri ve kınk fırça resim sanatınm sonsuzlu- ğunun bence en güzel kanıtı. - 'Türkiye'de Sanat' dergisine düzenli ya- zılaryazıyorsun. Ressamın işi resim vapmak değUmi? KUM - Akademide bir hocam benı bitir- me tezi yazmaya ikna etmek için." Yazmak, yaşanılanın ve düşünülenin bilinmesidir" demişti. Herkes resim üzenne düşünüyor. ama insan yazdığı zaman düşündüğü şey- lerin bildiği zannettiği şeylerden farklı ol- duğunu görüyor. Eğer iletişim kopukluğun- dan, kavram kargaşasından -günümüzde 'sanatçı' sözcüğünde yaşandığı gibi- ve ge- lenek yokluğundan bahsediyorsak, tüm bun- larm aslında yazma tembelliğinden kaynak- landığmı bilmeliyiz. Manifestolann geçmi- şin 'romantik' sayfalannda kaldığı ve sanat üzerine yazma görevinin eleştirmenlere ve akademisyenlere ihale edildiği ülkemizde, ressamlar öncelikle 'Beni benden iyi kimse anlatamaz' düşüncesini benimsemeli ve fır- çalan kadar kalemlerini de çahştırmalıdır- lar. Ben aslında kendimi tanımak için yazı- yorum. - Haritalar, ölmüş ressamlar, 'nesneler'— Bütün bunlar postrnodernizm kokmuyor- lar mı? KUM - Resimlerimde her şeyin bittiğini, yeniliğin ancak geçmişin revize edilmesiy- le oluşabileceğini savunan teslimiyetçi bir postmodernist felsefenin varhğuıı İcabul et- miyorum. Sanat tarihini ise istediğim par- çayı içsel bağlamından, sanatsal özgürlük adı- na, söküp kullanabileceğim oyuncaklarla dolu bir kutu olarak da görmüyorum. Sanat- çı seçerken özgür olsa bile,frerhangibir se- çimi yaptığı andan ıtibaren bağımlıdır. Bu da beraberinde sorumluluğu getirir. 9O'lı yıllar gerek dünyada, gerekse Türkiye'de sorumluluğun göz ardı edildiği korkak yıl- lardı. 'Her şey olabiliyor» Neden olmasın' mantığı bize yeni ufuklar değil durgunluk- lar sundu. Ne ressamlar ne de eleştirmenler bu kolaycılığm üzerindeki ince yaldızı ka- zıyamadılar. Ne var ki tarih tüm insanlığm yüküdür ve sorgulama bizlere de düşüyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL İnsana Dönmek, Ama Nasıl? Aydınlanma Çağı'ndan bu yana kültür tarihi- ne yönelik yeni bakış açılarıyla bilenmiş Batı dü- şüncesi, her yeryüzü kültürüyie insanı odak nok- tası kılıp kılmadığı sorusunun rehberliğinde rve- saplaşmakta. Gerçi bu hesaplaşmanın Batı'yı insan bağlamında olması gereken yere getirip ge- tirmediği, henüz çok tartışmalı ve de tartışılmak- ta - ama Batı düşüncesinin en azından soruyu doğru sormak gibi bir önceliğinin bulunduğu da kesin. Italyan şairi ve yazan Cesare Pavese, sava- şın hemen ardından, 20 Mayıs 1945 tarihinde, Turin'de yayınlanan "L'Unita" gazetesinde çıkan "İnsana Dönmek" ("Ritorno all'uomo") başlıklı makalesinde, dört yıllık korkunç bir kıyımın ar- dından nasıl yeniden insanca bir dünyaya dönü- lebileceğini tartışırken, savaş yıllannda direnme gücünün nasıl bulunduğuna da değinir "Korku ve kanla dolu geçen o yıllar bize, korkunun ve kanın herşeyin sonu olmadığını da öğretti. Tüm dehşetin ortasmda ve dehşete karşın, gücünü hiç yitirmeyen bir şey var Insanın insanla insan olarak, açıkça karşılaşabilmesi. Bundan çokemi- niz, çünkü insan, hıçbirzaman korkuyla dolu bir yalnızlık içerisinde geçen o yıllardaki kadar yal- nızlıktan uzak olmamıştı. Öyle günler vardı ki, ta- nımadığımız birinin bir bakışı, bir göz kırpışı bi- zi kendimize getirip uçurumun kenanndan geri döndürmeye yetiyordu. Heryerde, en bilgisiz ve- ya karanlık gözlerde bile katılmanın bize kaldığı bir insan sevgisinin ve bir masumiyetin gizli ol- duğunu biliyorduk ve bilmekteyiz. O günlerde pek çok sınır, pek çok anlamsız duvaryıkılıp git- ti. Her insanın salt varlığından yükselen, bilinç dışı yardım isteyen çağnyı bir süredir izlemekte olan bizler de, nasıl bir zenginliğin heryanımızı kapladığını ve bizi sürüklediğini görünce hayret- ler içerisinde kalmıştık. O zamanlar insan, ken- dini gerçekten de en canlı güçleriyle sergile- mişti ve şimdi o insan bizlerden, yani sırası ge- lenlerden, anlayabilmemizi ve konuşabilmemi- zi beküyor..." Ancak insanla ve insanca kaldığı sürece varo- labilen kültürün hesabını, her şeyden önce o kül- türde bizi nelerin yaşattığına ve nelerin öldürdü- ğüne göre yapmadığımız takdirde, başkaca bü- tün görüşler, kuramlar ve savlar ancak kısırlığa yargılı olabilir. "İki insanın dost olabildiği yerde uygarlık da vardır", diyen Sabahattin Eyuboğ- lu, "öyle günler vardı ki, tanımadığımız birinin bir bakışı, bir göz kırpışı bizi kendimize getirip uçurumun kenanndan geri döndürmeye yeti- yordu..", diyen Pavese'ninkinden farklı bir in- sanlık ezgisini mi dile getirmişti? Peki ya şimdi, kendi ortamımızda bizler, biz- den sonrasının istesek de, istemesek de miras- çısı olacak kuşaklara hangi hesaplaşmalann ürü- - nü bir kutturu btrakmaya hazırianmaktayız? Genç- ler arasındakı intihar oranından neleri okumayı başanyoruz? Intihara kadar gitmeseler bile, da- ha yirmilerinde ölümü doğal seçeneklerden biri saymaya koyulanlann küçümsenemeyecek sa- yılara ulaştığı bir gençlik, bize "yetişkinlere " ken- di başanlanmız (!) adına ne anlatabilmekte? Geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim öğren- cimiz Ergin Biroğul yaşamını saçma bir kaza- da yrtirmişti. Ama ölüm, bu ortamda Ergin'in de düşünce dünyasının bir parçasıydı. Aralık 98'de, banaverdiği "YaşamayaDeğermi, Değmezmi?" başlıklı vize ödevinde şunları yazmıştı: "ölüme son çare olarak bakıyorum. Herzaman elimin al- tında olan ve kullanmak istediğimde de kimse- nin kullanmaktan beni alıkoyamayacağı bir ça- re olduğunu biliyorum. Çektiğim birkaç acı yü- zünden onu hemen kullanmayacağım... Ha eğer hayat seni korkutuyorsa, ümitsiz kıldıysa, enya- kınlannın sana maskeler ardından baktığını fark ettiysen, hayat böyledir de, onun ikinci kez ka- tılmana izin verilmeyecek bir oyun olduğunu söyle... Oyunda oyuncu olmakzorunda değilim. Istersem izleyici de olabilirim. Bu sanınm daha iyi, çünkü istediğim zaman çıkmam daha kolay. ölüme son kurtuluş çaresi olarak bakmam ya- şamama hep yardımcı olmuştur. Elimin altında olduğu için, bu çareye hiç başvurmadım. Ama buna sahip olduğumun farhna varmasaydtm, ken- dimi maskelilerin tuzağına düşmüş hissederdim ve bir an önce kaçardım... Birşansım var, o da ölüme sahip olmam." Yaşama isteğiyle dolu, spor yapan, kabına sığ- mayan, yirmilerinde birgenci, çevresindeki "mas- kelilerden" duyduğu tedirginlikle ölümle hesap- laşmaya götüren bugünkü yaşam uygulama- mızda, bizieri ve özellikle de bugünün mirasçı- larını yaşatanlann ve öldürenlerin ne olduğuna, nasıl yeniden insana dönebileceğimize bir da- ha, ama içtenlikle bakmak, gereksiz bir çaba mı olur dersiniz? e-posta: ahmetcemal(« superonline.com [email protected] BUGUN • BORUŞAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 18.30'da Öykü Poruoğlu ve John Cook'un katıldıklan 'Brecht'ten Bize Kalanlar' konulu söyleşi gerçekleşecek. (292 06 55) • BABYLON'da saat 21.30'da Acid Trippin'in konseri yer alıyor. (292 73 68) • CRR'de saat 19.30'da şef Georgi Jordiana'nın yöneteceği ve Grigory Zhislin, Bin Huang, Uana Isakadze, tvan Monighettinın solist olarak katılacaklan Gürdstan Devlet Yıldız Scriisder Oda Orkestrası'nın konseri izlenebilir. (232 98 39) • AKSANAT'ta saat 18.30'da Prof. Dr. Baha Taman, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Vefa Çobanoğhı, Dr. Ka>ahan Türküntos ve Dr. Bel^n Artı'mn katılacaklan 'Ounanb Döneminde Kudüs' başlıklı konferans izlenebilir. (252 35 00) • SABANCI CENTER'da saat 19.30'da Atilla Akfemir'in solist olarak katılacağı Akbank Oda Orkestrası'nın konseri gerçekleşecek. (252 35 00) • fTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde, saat 19.00'da Ettore Scola'nın yönettıği 'Pennete? Rocco Papaleo' adlı film görülebilir. (293 98 48)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle