25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 HAZİRAN 1999 PAZAR DMYAZI Cumhurbaşkanı Oemirel • ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanı Siileyman Demirel. bugûn Elazığ'da Keban Barajı ve Hidroelektrik Santralı'nın ûretime başlamasının 25. yılı nedeniyle düzenlenecek törenlere katılacak. Barajda düzenlenecek törenden sonra Demirel. Fırat Üinversitesi Süleyman Demirel Meslek Yüksekokulu ıle Halk Eğıtim Merkezi'nin düzenlediği "Yöresel EI Sanatlan ve Kuruluşundan Bugüne Keban Barajı'nı Görüntüleyen Fotoğraf Sergıleri'nin açılışım da yapacak Demirel daha sonra Ankara'va dönecek. Milletvekili lojmanları • ANKARA (ANKA) - Meclis Başkanlığı'nın seçilemeyen milletvekillerine. 'ev bulup taşınmalan için' tanidığı 2 aylık süre sona erdi. ancak yaklaşık 220 milletvekili çeşitli gerekçelerle Oran'da bulunan vılla ve çok katlı lüks Meclis lojmanlanndan aynlmak istemiyor. Bir grup CHP'li eski milletvekıli "Biz 5 yıl için seçildik. çıkmayız" derken. bır grup FP"lı •'Kirasını ödeyip kalalım" önerisi götürerek lojmanlardan çıkmak istemedi. Bu arada 2 aylık süre içinde ev arayan birçok milletvekili Oran civannda ev kiralannın yüksek olması nedeniyle lojmandan aynlmak için acele etmiyor. Seçilen milletvekilleri de kurada kendılerine ev çıkmasına rağmen taşınamıyorlar. İnterbank soruşturması • İstanbul Haber Servisi - interbank soruşturması kapsamında. bankayla iş yapan çok sayıda srrketin el konuJan muhasobe kayıtlannın inceksımesi ve gözaltma alınan 13 kişinin sorgusu sürüyor. istanbul Mali Şube Müdürlüğü ile Organize Suçlar ve Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'nde. yeminli mali müşavır Hatip Dikmen ile Nergis Holdıng'e bağlı şirketlerden birinin muhasebe müdürü Avni Bulut ve şirket çalışanlannın sorgusuna devam edildiği bildirildi. 'Özelleştirme hn kazanacak' • Haber Mcrkezi - Devlet Bakanı Yüksel Yalova, Ege Ekonomisini Güçlendirme ve Geliştirme Vakff nın organizasyonuyla Izmir Hilton Oteli'nde bölge işadamlanyla bir araya geldi. Yalova, özelleştırmenin sadece bütçe ve ekonomik açıdan degil, Türk demokrasisi ve geleceği açısından da önem taşıdığını belirterek "Özelleştirme kesinlikle mal alıp satma işi değildir. Özünde devletin demokratikleştinlmesi, sermayenin tabana yayılması felsefesidir" dedı Almanya'dan PKK'ye izm yok • KÖLN (AA) - Almanya'nın Karlsnıhe ldare Mahkemesi, terör örgütü PKK yandaşlannın yürüyüşlerini yasakladı. Mahkeme, yürüyüşün yasaklamasına neden olarak, göstericılerin örgüte ait flamalar ve Abdullah Öcalan'ın fotoğraflannı taşıyacak olmalannı gösterdi. Dün yapılması planan yürüyüşe çeşitli kentlerden katılım bekleniyordu. Hatiç'te ceset • İstanbul Haber Servisi - Haliç'te Atatürk Köprüsü altında yurttaşlar tarafından 40 yaşlannda bır kadına ait ceset çıkanldı. Yetkilıler. ilk incelemede darp ve yara izine rastlanmayan kadın cesedinin, Adli Tıp Kurumu morguna kaldmldıgını bildirdiler Teröre sağ-solkavgası nitelemesi Mumcu öylemişt 1 Mayıs 1999'da tmralı'da ba$layan, bütün dünyamn gözlerini Türkiye'ye çevirmesine yol açan tarihsel duruşmada terörist başının söyledikleri. kimi gazetecilerin "Lğur Mumcu'nun hakb çıköğuu" dile getiren değerlendırmelen üzerine. IJğur Mumcu'nun arastırmalannı, yapıtlannı, kamuoyuna yeniden anımsatma gereksinimı dogdu. Çünkü terör, Türkiye'nin başına bela olan üç beş yıllık bir dert değildir ve Türkiye dünyanın gözû önündeyken kımı gerçeklerin, nedenlerin, sonuçlann ve soruraluluklann irdelenmesi şansını yakalamıştır. Türkiye'de terör, 1970'li ytllarda "sağa- solcu" kavgası gibı nitelenerek. "gençler" arasındaki ideolojık çekışme olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeyi yapanlann bir beklentisi vardır, o günlerde dövüşen gençler büyüyünce bu kavgayı bırakacaklardır, bırakmayanlarla arkadan gelenleri de kimi yasalar, kimi baskılarla yıldırmak olanaklıdır. Dövüşen gençlerin asıl tehükeli olanlan "sotaTlardır. çünkü onlar sınıf demektedir. "halklara özgürlük" demektedir, "miUiyetçüik" nedır bılmeden "tam bağunsız Türkiye" demektedir. Bunlann çoğu kökü dışanda örgütlerden beslenmektedir. Öyleyse solcu gençlerin içerideki köklenni kurutmak, dışanyla bağlanru kesmekle olur. Halka söylenen budur. Milliyetçi muhafazakârlığı kendi aralannda bile pay laşamıyorlar, özellikle 70'li yıllarda halka, halkı çok korkutan baska şeyler de söylemektedir. "Ecdadımızın kanları kurumadan... Komünistler. milliyersizler. enternasvonalistier, sosyal bir sınınn öteki sosyal sınıflar üzerine tahakkümü"nü ıstemektedirler, işte anarşıstlerin iç yüzü budur, bunlar "kökn dışanda örgütfer"dir, dışarıdan beslenirler. L'ğur Mumcu, 9 Haziran 1974'te, Yeni Ortam'da "Cambazın Oyunlan" başlıklı yazısında şöyle bır degerlendiıme yapar: "Amerika'nın Türkiye üzerindeki son oyunlanru cambazlann üç toplu hünerine benzetiyorum. Ecevit \önetimine karşı, - AmerikVmn oynadığı üç top var şimdL Biri Yunao soruna, öteki haşhaş, üçüncüsü de Barzani olayı. Bu üç sorun da Amerika'nın elinde şimdi. Üçü de cambazın topları gibi aynı anda atılıp tuhıluyor. Birbiriyle çarpışmıyor ve oyun da bozulmuyor bir süre. Ya izleyiciler kanıksayacak, ya cambazın kollan yoruiacak, ya da cambaz vazgeçecek kendiliğinden. Kürt sorunu hep duyarlı bir konu oldu Türkiye için. Bu nedenle Barzani olayını çok yakından izlemek zorundadır Ecevit. Konuyu öncelDde şöyle saptamak gerekir: Irak hükümeti Türk hükümeti ile dostça ilişkiler içindedir, Irak hükümeti ile Barzani arasındak çatışma Irak'ın iç sorunudur. Ancak konu, bu noktayı koymakla bıtmemektedir". (Quisling Cephesi. s. 59 ve ötesi.) Mumcu bu yazısımda Barzani'nin, bölgedeki petrolleri ele geçirmek için ABD'den silah istediginı, kendisine sılahlar sağlanırsa. petrollerin işletme yetkisini ABD'ye devredeceğini belirtmektedir. Türkiye'de gazetelerde "Kürt" sözünün yasak olduğu günlerde, "Kürt lideri"nın boy boy resimlerinin basılması oldukça düşündürücüdür tlginçtir, Mumcu'nun deyışiyle, "Türldye'nin içinde bulunduğu siyasal koşullar. 1%7 öncesinde Yunanistan'da yaşanmıştır. Ortanın solundaki Merkez Biriiği Partisi'nin giderek güçlendiğini gören sağcı görüşkr, C1A Ue Yunan Gizli Haber Alma Örgütü KYP arasında irtibat subaytığı yapan Albay Papadopulos'un önayak olduğu bir hükümet darbesiyle iktidara gehnişlerdir." Türkiye'nin milliyetçi mahafazakârlan için ortanın solundaki CHP'de solun öteki örgütlenmeleri de tehlikeli olmaya başlamışlardır. "Sağcı partüer. ülke sorunlannın tam bir özgüriük ortamında konuşulmasını istememektedirier. Bunlann amacı bir yandan, ilerici aydınlann düşünce ufuklanna çağdışı yasaklann. tel örgülerini germek, öte yandan da kargaşa ortarru yaratarak; devletin güvenliği, milli bütünlük, komünizm tehlikesi gibi soyut gerekçelerin kıskanyla halkın ve bürokrasinin güçlü kesimkrini şartlandırmaknr. Kargaşa yaratmamn en Türkhe'de terör, 1970'K yıllarda "sağa-solcu" kavgası gibi nitelenerek, "gençler" arasındaki ideolojik çekişme olarak değerlendirilmiştir. Dövüşen gençlerin asıl tehlikeli olanlan "sol- cu"lardır. çünkü onlar sınıf demektedir. "halkiara özgüriük" demektedir, "milliyetçilik" nedir bümeden "tam bağunsız Türidye" demektedir. Bunlann çoğu kökü dışanda örgütler- den beslenmektedir. Öyleyse solcu gençlerin içerideki kökkrini kurutmak, dışanyla bağlarını kesmekle olur. Halka söylenen budur. dvenşB ortamı, üniversite gençfiği arasında kanlı çanşmalar çıkartmak ve bunlann yogunluğunu armrmaktır. Bu iş için özel olarak yetiştirilmiş "kışkırrjcı ajanlar' öğrenci olaylannda görev ahrlar. (...) Kışkıröcı ajan konusu, bir hukuk devleti için >üz karasıdn-. Devletin önce bazı insanlan suç işkmeve kışkırtıp sonra da bu suçlan cezalandırması, ancak ortaçağ Okel hukukuna yakışır. Birdenbire yogunluğu artan eviemlerin içmde kışkırOa ajan aramamak, sanuiz ki, safdfltik olacaknr. 12 Mart öncesinde eylemlerine kışkırtıcı ajanlar sokan, Kültür Sarayı ve Marmara N'apurunun yakılması gibi olaylan düzenleyenler. cepbe çadırlannda eski görevlerine devam etemktedirier. Bu anlayışın yeni örneği Almanya'da verikü. 'Avîupa Banş ve Özgüriük Komitesi' imzasıyla yayımlanan bildiride, acemke kullanilan jöztükleıie kışkırrjcüık yapılmış ve devletin resmi ajansı bu büdiriyi CHP'nin Türkiye'ye meydan okuduğu, başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin bölgede elini kepçe gibi kullandığı günler yaşanmaktadır. Ermenilerin Türk diplomatlanna saldırılanndaki yoğunluk da aynı günlerde artar. "Vlyana Bü\ ükelçimizden sonra, Paris Büvükelçisi İsmail Erez de önceden pianUnnuş bir suikastla ökhırülmüştür. Her iki cinayet arasındaki benzerlikler, Türkiye'nin örgütlü bir sakun karsısında kaldığını göstermektediıf (Aynı kıtap, s. 154) L'ğur Mumcu, Cumhuriyet'teki 26 Ekım 1975 günlü yazısını şöyle bitirir: "Siyasal tarih, bu tür cinayetleriru bazı siyasal dönemlerin baslamasına yol acnğmı yazar. Umut edelim Id. iki büyükelçimize karşı girişilen alçakça sakhruun arkasuıda büyük siyasal oyunlar yoktur. Ve yine umut edelim ki, bu cinayetler, büyük bir pianın uygulamaya konan ilk ^arzani'nin, bölgedeki petrolleri ele geçirmek için| ABD'den silah istediğini, kendisine silahlar sağlanırsa; petrollerin işletme yetkisini ABD'ye devredeceğini belirtmektedir. Türkiye'de gazetelerde "Kürt" sözünün yasak olduğu günlerde, "Kürt lideri"nin boy boy resimlerinin basılması oldukça düşündürücüdür. lstanbul'da düzenlediği açık hava toplanusuun yapılacağı gün yayımlanmak üzere gazetelere yoHanuşür. Bikliri, 'Türkiye'de ezikn emekçi sosyalist kardeşlerimiz. THKO, TKP gizli örgütterimizin Kürt-Alevi ve Ermeni işbûiiği ile el ele vererek doğuda bağımsız Kürt devletini kurmaktayız— diye başlamaktadnu." (Sağcı Düşünce/ Kışkutıcılar Sahnede, s. 23 ve ötesi, Cumhuriyet, 30 Haziran 1975) Siyasal cinayetlerin, öğrenci olaylarının giderek yogunlaştığı, Kıbns sorununun tırmandığı, Rumlann ve Yunanistan'uı işareüeri ounasın." Uğur Mumcu, Türkiye'de giderek yoğunlaşan terörün, "büyük bir pianın uygulamaya konan ilk işaretleri"ni sezmış, bunlan araştıımaya başlamıştır. 24 Ocak 1993'te öldürüldügünde yanm kalan "Kürt Dosyas" ıle bırlıkte, onu "terör" odaklanna ve terörün beslenme kaynaklanna ulaştıracak dosyalann kapağını 1970lerde açmışhr. Ancak araştırmacı gazeteci Mumcu'nun, yalnızca "Kürt sorunu" ile ilgilendiğini düşünmek yanlış olur. Onun gündeminde Türkiye'nin bütün sorunlan yer almaktadır. 1990'lannortasındaSusurluk'ta bir kamyon, yalnızca bir Mersedes'e değil, bütün Türkiye'ye çarpmış gibi sallandığımızda, ortaya çıkan adlan ve ilişkileri kamuoyu ilk kez duymuyordu. Mumcu'nun 1970"lerden beri ısrarla dile getirdiği devletin "kışkırücı ajanlar" kullanıp kullanmadığı sorusuna Tansu Çiller kendrne özgü biçemiyle yanıt veriyor, Mumcu'nun kaçakçılık ile törer arasında kurduğu bağ da terörün milliyetçilik, din gibi maskelerin arkasma saklanamayacağını gözler önüne seriyordu. Imralı'da kimi sorulara yanıt veren, kimisine bilgim yoktur, benim bügım dışmda olmuştur, ya da olmamışnr diyen terönst başı Abdullah Öcalan'ı ve PKK'yi de inceleme alanı içine alan Mumcu, bir yandan "Kürt Dosyası"na eklenen bilgileri kamuoyuna aktanrken, öte yandan tslami örgütleri irdeliyordu. "Kürt Islam AyaJdanmasT adlı kitabı için de bir tarihçi titizliğiyle çalışıyor. "Silah Kaçakçıhğı ve Terör" için yurtiçi ve dışındakj bütün kaynaklan tanyor, gazeteci sorumluluğuyla edindıği bilgiyı okurlanna sunuyordu, Bu nedenle "tmralı davası"nı nesnel bir bakış açısıyla izlemek ve değerlendirebilmek için Uğur Mumcu'nun Cumhuriyet gazetesiyle birlikte verdiği savaşımı, onun irdelediği olaylan, satır başlan ile de olsa tarihsel sırasıyla anımsamak, belleklerdekı bilgileri tazelemek gerekir. __ Mumcu, 1976 yılı boyunca yazdığı, Yolsuzluk, Şiddet, Bağımlılık ile Devlet, Silah, Adalet başlıklanyla oluşturulan iki kitaplanndaki yazılannda siyasal cinayetler ve şiddetle birlikte yolsuzluklan. devletin suskun, kamuoyunun şaşkın kaldığı olaylan belgeliyordu. Orneğin Lockheed yolsuzluğu, örneğin, sürekli hasır alü edilen mobüya yolsuzluğu bunlardan yalnızca ikisiydi. 1977 yılında da eski sorunlar çözümlenmeden yenileri ekleniyordu. Siyasetteki "cepheleşme" yoğunlaşırken, Uğur Mumcu, ısrarla "kontrgeriDa" diye bir oluşumu anJatıyordu. "BugünlerdesıksıkCIAve kontrgerilla gibi örgüderden söz ediyoruz. (_) Kontrgerilla rastgele kullandıgımız bir kavram değildir. Kontrgerilla, NATO üyesi ülkeierde ayaklanmalan basorma amacıyia kunıkhığu söylenen, bir gizli savunma örgütüdür. Panama kanalında. Pentagon generalleri tarafından özel bir eğhimden geçirflen kontrgerilla uzmanlan, ABD savaş öğretileri geregi, her ülkede eyleme gecener." (Oyuna Gelmemek, 8 Mayıs 1977) SUrecek Devlet Alaattin Hn soyadını hâlâ bulamadı 7 977'deki kanlı ] Mayıs'ın arkasından Mumcu, "Sonüar" baslüdı yazısında Taksim alanında yaşanan korkunç olaylan irdeliyor, 15 Mayıs 1977'de de sorulanru îyineliyor ve görgü tanıklannm üıtercontınental Oteli'nden kalabahğa ateş açıldığun söylediğini belirttikten sonra, "Ötelin önünde beyaz Renault marka arabadan ateş açanın adı Alaatdnmiydi?Kiındibu Alaattin?" diye soruyordu. (Konögerilla Öğretileri, s. 328-140 arası) Devlet bu Alaattin kim ise. onun soyadını. kimliğiru hâlâ açıklayabilmiş değildir. 1978'e geldjğhnizde doğu ve güneydoğu yöresindeki kanlı olaylardaki artış dikkatleri çekiyordu. Malatya belediye başkanının öldürûlmesi. Alevi^ünni yurttaşlann bir arada yasadtğı yerlerde ustaca hazırlanmış bombah paketlerin parlatılması üzerine Uğur Mumcu, yine sezgileriyle yetinmiyor, olaylar arasındaki baglan kuarrak yetkilileri nyanyordu: "Doğu ve güneydoğu Türkiye için duyarb bölgeterdir.Ernikavnhklarla örülmüş feodal >apı, teröristier için buhınmaz eylem alanfandır. Kank olaylar bunun için doğu ve güneydoğu yöreterimize kayduıbyor. (~) Doğu ve güneydoğu halkı üzerindeki çok yönlü kışkırtmalann \c basküann amacı, burada Alevi- Sünni, Kürt- Türk çanşmalan yaratmakor." Mumcu, o günlerde pek önemsenmediğme inandığımız şu önerisini 2 Eylül 1978'de yapıyordu: "Doğu ve güneydoğu yörelerine jandarma dipçigi yerine okuDa, \olla, ışıkla, hastaneyk gidecek bir iktidar. bo yöreİeri, karanhk güçlerin eviem alanlan ohnaktan çıkaracak ve devletin bu yöreiere bakış açıanı tümden değiştirecekrir." Mumcu'nun. Cumhuriyet'teki, 18 Ekim 1978 günlü yazısı "Sflah Kaçakçıbğı" başlığını taşımakta ve şöyle başlamaktadır "MSPGend Başkanı Erbakan. partisiııin gead kongresindc konuşurken, ülkemizdeki silah kaçakçıhğma dikkati çekiyor ve hakh olarak köldü önlemkr ahnmasını istivor. "Smırianmız ve sınır kapdannuz, Nasrettin Hoca'nın türbesi gibidir. tstejen istediği düediği silahı Türkiye'ye sokup bu işin ticaretini yapıyor. Ocak ayından ağustos ayma kadar ele geçen çeşttfi marka sflahın piyasa sabşfiyaö500 müyon BraynyaklaşmışbH-deele geçmemiş olanlan düşünün. IRMIK /AYDIN ENGİN [email protected] tr. Ciddiye almayacaksınız, biliyorum, ama vallahı salı gününden bu yana "araştırmacı gazetecilik" (bu da ne demekse!) yapıyo- ajm. Hatta yaptım. Sonucu baştan yazayım: Çuvalladım! Çarşamba günü (de), görev geregi ve gö- rev gereği olduğundan somurtarak, ofiayıp puflayarak gazeteleri resmi ilanlanna kadar okudum. Ekonomik konulara ayrtlan tatsız tuzsuz sayfalardan birinde iki paragraf bile tutmayan bir habere de göz attım: "Hazine'nin bugünkü ihalesinde, 140 gün vadeli bono satışında faiz oranı yüzde 111.46 oldu. Bu satıştan sonra fonlamanın rahatlayacağına işaret eden uzmanlar, bo- no faizlerinin önümuzdeki günlerde yeniden yüzde 110'un altına ineceğini beiirttiler..." Araştırmacı gazetecilik yapmaya kararlı, ancak ekonomik konularda kara cahil oldu- ğumdan, ister istemez yargısına bilgisine gü- vendiğim ekonomi ulemasına başvurdum. Vurmaz olaydım. Çorap söküğü gibi gitti. İlk soru: - Şimdi bu ne demek? Yanıt: Araştırmacı Gazetecilik Yapıyorum - Bu, Hazine bonosu alanlar, paralanna yılda yüzde 41 net ve temiz faiz gelırı elde ettiler demek. Sonra anlamakta zoriandtğım aynntılan anlattılan - Bugünlerde TEFE... - Kiiim? - TEFE, TEFE... Yani Toptan Eşya Fiyat- lan Endeksi, yüzde 50'lik birenflasyonu ha- ber veriyor. Demek ki bu yüzde 111.46'dan 50'yi düşeceksin. Ne kaldı! - Şey kaldı... 50'den 100'e 50 ister. Üstü- ne de 11.46... Evet, yüzde 61.46 kakjı. - Ona yüzde denmez artık, puan denir. Bu enflasyonlu faiz geliridir. - Enflasyonu düştüydük... - Kanşma sen. Kanşık hesaptır. Faiz ora- nına lOOekle. Enflasyon oranınada 100ek- le. Sonra birinciyi ikindye böi. Kalandan 100 çıkar. İşte bu enflasyondan tam olarak ann- dınlmış faizdir; reel faizdir... Sahıden karışıkmış. Ama anlatan Güngör Uras'sa doğrudur. Siyasette Ufuk Uras'a ne kadar güvenirsem, para, faiz, banka, Ha- zine, enflasyon filan söz konusu oldukta Güngör Uras'ın bilgisine de o kadar güve- nirim. Sonuç: Geçen salı, Hazine bonosu alan- lann faiz avantası tertemiz yüzde 41 oluyor. Vaybe! Kara cahiliz dediysek, örneğin Federal Al- manya'da, bankalann, yatınlan paraya yılda yüzde 6 faizi nazlanarak verdiklerıni bilme- yecek kadar değil; yılda yüzde 41'lik temi- zinden faiz (ekonomi uleması, kendi arala- nnda konuşurken buna "reel faiz" diyorlar) gelirinin çok yüksek okjuğunu anlamayacak kadar da değil. Yani bizim henüzödenmeyen ikramiyeler, egrisi doğrusuna gelir de bugünlerde öde- niverirse, gidip Hazine bonosu almak en akıllıca iş. Yüzde 41 yıllık faiz... Neredeyse köşeyı dönerim... Ikinci soru: - Peki kim alıyor bu kadar temiz avanta- yı ? Yani şu hazine bonosu dediklerinizi kim- ler alıyor? Yanrt umut kırıcı: - Bankalar... Ya da banka aracılığıyla bo- no alabılecek kadar mangın olanlar... Anlaşıldı. Bizim Cumhuriyet amelesi, hat- ta tüm matbuat amelesi için bu avantadan pay kapma umudu yok. Ama kafayı takmamak da mümkün değil. Boru mu bu, yüzde 41 temiz faiz geliri... Oysa kaynanam, emekli maaşından art- tırdıklannı bankaya (yani Hazine bonolannı aldığını öğrendiğim bankalardan birine) ya- tırıyor. Banka, ona yüzde 70 kadar yıllık faiz veriyor. O fu kara da "Enflasyon yüzde 50 di- yorlar. Demek param yüzde 20 arttı" diye kendini avutuyor. Oysa Güngör Uras'ın he- sabıyla "reel faiz" geliri sadece yüzde 13. Sonrao banka, kaynanamın (ve kaynana- lanmızın ve kayınbabalarımızın ve analan- mızın ve babalanmızın ve bizim) paralanmı- zı toplayıp götürüyor devlete, yüzde 41 reel faizle borç veriyor... Ekonomi biliminin ne kadar karmaşık ve karmakarışık olduğunu sezgilerimle biliyo- rum. O yüzden bu hesap bu kadar apaçık ve bu kadar "göz göre göre vurgun" olamaz diye düşündüm. Sordum. Buz gibi bir ses- le yanıtladılar - Evet, bu kadarapaçık; bu kadar gözgö- regöre... Araştırmacı gazeteciliğe soyundum ya, üsteledim: "Bu avanta varken bankalar sa- nayiciye kredifilanvermezler." Güldüler. - Vermiyorlar zaten. Üsteledim; "O zaman Hazine (devlet) bu kadar yüksek faiz verip borç toplamasın. Bankalann bu saadetzindrini koparsın" de- dim. Daha çok güldüler. - Saadet zinciri değil, film kopar... Hükü- met devrilir. Ekonomi durur. Çaresiz darbe olur. Darbe olunca da biliyorsun, ilkin seni hapse atariar... Korktum ve sustum...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle