23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYPA CUMHURİYET 2 HAZlRAN 1999 ÇARŞAMBA 14 KULTUR Macunaima topluluğu, Antunes Filho'nun güçlü yorumuyla 'Truvalı Kadınlar'ı sunuyor BrezilyatiyatrosımımdehasıKiltür Servisi -11. Uluslara- rası Istanbul Tıyatro Festivali, Brczilya'mn ünlü topluluğu Ma- cunaima'yı "Truvah Kadmlar" âdlı oyunla konuk ediyor. "Tru- valı Kadınlar"ın ilk gösterimi festivalde yapılıyor, Istanbul'dan sonra topluluk Japonya'ya Ti- yatro Olımpiyatlan'na gidiyor. Dünya çapında bir ûne sahip olan bu topluluk. yönetmen Antunes Füho'nun güçlü yorumunu 2-3 Haziran tarihlerinde sunacak fes- rival izleyıcısine. Antunes Filho, Brezilya tari- hınde en fazla övgü alan "Ma- cunaima" tiyatro topluluğunun kunıcusu ve sanat yönetmenidir. Toplulugun gösterileri 1978'den bu yana Brezilya'da ve birçok ülkede ödül yağmuruna tutul- muş ve Antunes Filho'nun Ma- cunaima'da yaptığt çahşmalar Brezilya sahnesinde bır devrim etkisi yaratmıştır. Bu etkinin ne- denleri şöyle sıralanabilir: Askeri dikta tarafından sınır- landınlan tiyatroyu uyandırdı ve ülkenin demokıasıye gec.işinde ız- lediği yolu aydınlattı. Brezilya modern anlatısının klasiklerinı sahneye taşıdı. Brezilya söylencelerinin ve ta- rihinin dennliklerine daldı, Ülkeye e\Tensel tiyatro meto- dolojisini taşıdı ve uyarladı. Yönetmenin rolünü yeniden tanımladı ve yeni bir yönetmen- ler kuşağı yarattı En büyük mucize Antunes Filho 1929'da doğ- du. 1948'de tiyatro çahşmalan- na başladı. 50'li, 6O'lı, 70'li yıl- larda çeşitli tiyatro topluluklan- nın yönetmenliğini ûstlenerek 11.İWSU İSÎMttSl TİYftTBS KSTfrAÜ Brezilyalı ve yabancı yazarlann başyapıtlanm sahneye koydu. 1977 yılında, neredeyse 50 ya- şına geltnişken pek az ınsanın cesaret edebileceği bir şeyi yap- tı: Başanh bir yönetmen olarak deneysel tiyatro alanına adım at- tı. O dönemde bu konuda öncü olacağının farkında değildi. Çık- tıgı yokuluk, Kültür Bakanlı- ğı'nın desteği ile açtığı birkurs- la başladı. Bu kurs, Mario de Andrede'nin aynı adlı kitabın- dan sahneye uyarladığı "Macu- naima'' temasmın sahnelenme- si ile ilgilıydi. Özgün "Macuna- ima" ve çeşitlemeleri 18 ülkede, 100 kentte 876 kez oynandı. Çe- şitli uluslararası festivallerde ödüller kazandı. Brezilya'da ve diğer ülkelerde eleştirmenler bu yapıtı Brezilya tiyatrosunda bü- tün zamanlann en büyük muci- zesi olarak adlandırdı. Bu muci- ze nasıl gerçekleştı? Grotows- ki'nin "yoksul tiyatrosu"nu ger- çek anlamda Antunes Filho'nun gösterilerinde görebilmek müm- kündür. Çünkü bu gösterilerde üçüncüdünyaya özgü kâğıt ve bez malzemeler ya da düş. gücünün zengınliği sayesinde gerçek bir görsel rapsodiye, süsleme ve kos- tümlere dönüşen "yoksul malze- meter" kullanıhr. Antunes Filho ve Macunaima topluluğu dıkta tarafindan kesin- tiye ugratılan tiyatro ortamını ye- nıledi Yönetmen "ithal küttü- re" yaslanmadan Brezilyalı bir ti- yatro yaratmayı başardı. Yaban- cı modeller kullandığında - Jung'un tiyatroya uyarladığı kav- ramlan. Eliade, Barthes, Gro- towski- bunlan tümüyle özgün bı- rer tiyatro çalışmasına dönüştü- receİc kadar Brezilyalılaşürdı. Kendinden önce hıçbir yönet- menin yapmadığı kadar ulusal köklere ve söylencelere eğildi. Onun çalışmalan sayesinde ye- Lntunes Filho, askeri dikta tarafından smırlandınlan tiyatroyu uyandırdı. Brezilya modern anlatısının klasiklerinı sahneye taşıdı. Ülkeye evrensel tiyatro metodolojisini taşıdı ve uyarladı. Yönetmenin rolünü yeniden tanımladı ve yeni bir yönetmenler kuşağı yarattı. tü birçağdaş Brezüyah tiyatro yö- netmenleri kuşağı doğdu. Oyun bir manifesto Antunes Filho ile "TYuvah Ka- dmlar'" üstüne yapılan söyleşiden ilgınç bölümler. Antunes Filho sessız çalışıyor, ama "Truvah Kadınlar"ın hazi- randa lstanbul 'da ve Japonya'nın en önemli tiyatro festivali olan "Oümpiyatiar"da oynandığında gürültü çıkarmaması söz konu- su değıl. Bob VVHson. Andrei Ser- ban ve Tadashi Suzuki gıbi bü- yük yönetmenlenn katılacağı olimpiyatlarda Filho. Euripi- des'in Truvalı Kadınlarfnın bir uyarlamasım sahneye koya- cak. "Tnıvah Kadnüar" savaşa ve baskıya karşı bir manifesto- dur. Bu oyunda ana karakter yok- tur. Acı çeken kadınlar vardır. Truva'nın mağrur kraliçesi He- cuba'nın kocası ve oğullan öldü- rülÜT. Sağ kalanlar arasında kızı Kasandra, çılgın kâhin Andro- mak, gelini ve onun oğlu Hek- tor vardır. Trajedinin başında Truvalı Helen, Paris tarafından kaçınlır ve Truva'nın Yunanlılar tarafından işgaline neden olur. Bu savaşın Avrupa'daki etnık ve milliyetçi savaşlarla arasında bir benzerlik kurulması kaçınılmaz- dır. Antunes Filho, küreselleş- me sürecinin altında ezilen böl- gelerdeki katliamlan da oyuna eklemıştir. Yönetmen "Sınırlan- dınlmış oyunlan sevmiyonım" der. "Euripides modern psikok*- jKe hitap eden bir yazar. Değer- lerimbdn hepsi parçalannuş du- rumda, referans noktalanmm kaybettik, küMrümfiz yok oldu. Bu oyunda Brezilya'da ve dünya- run başka yerterindeoUuılan, kat- liamlardan etnik savaşlara, neo- nazizme kadar her şeyi gönnek mümkün. Oyunun bir adı da 'Truva Fragmanlan',çünkü He- len'in kaçınlma bölümü beni U- gUendirmiyor. Ben, bu yüzyüın sonunu,bütün saçma şeylerin et- kisini göstermek isthorum. So- nuçlan. cehaletin bizi nereye gö- türdüğünügöstermek istiyorum. Beni bu oyuna >önlendiren çok şey oldu. Bu yüzydda gördüğü- müz birçok toplumsal olgu, top- lama kamplan,Yahudilere yapt- lan zulüm,yaşanmakta olan kat- namlar._" Blll «ryman. Rolllng stonestan ayrıldı Artık kendi yaşamını dilediği gibi yaşayacak Kültür Servisi - 31 yıl boyunca Rolling Stones'la birlikte olan Bfll Wyman. bu bırliktelikten tam 31 yıl sonra topluluktan aynldı. Yeni bir hayata başlayan Wyman, eşine, kızlanna ve hobilerine daha fazla zaman ayırmaya başladı. Mü- zik tutkusundan vazgeçmeyen Wyman, kendi kurduğu blues toplu- luğu ile dört hafta sürecek bir Ingil-' tere turnesine çıkacak önümüzdekı günleTde. Ingiltere turnesini 1960'lıyıllarda Rolling Stones'la çıktıklan turnele- re benzetiyor Wyman. çünkü bu iş- ten yalnızca kannlannı doyuracak kadar para kazanacaklar. • 31 yıl sonra Rolling Stones'tan ayrılan Bill Wyman, kendi kurduğu blues topluluğu ile dört hafta sürecek tngiltere turnesine çıkacak. Eski günleri, o büyük otelleri ve hayranlannı özleyip özlemediği so- rulduğunda hiçbirini özlemediğini söylüyor. "Böyle bir yaşam. haftada alü saat olunca romanük. Ceriye ka- lan zaman ise boşa geciyor. İnanü- mazsıkKi,süreklİDaMdtoplamak,her geceotelodalannda uyumak çokzor. Yabancı şehirlerde yürüyüşe çıkamı- yorsunuz, müzeleri gezemiyorsunuz, oteün kapısından dışan çıkamıvttrsu- nuz." \V"yman, o dönemde vakit geçırmek için sürekli kitap okuduğunu ve bel- gesel filmleT izlediğini anlatıyor. 1962 yılında Rolling Stones'a ka- tılan Wyman, o yıllarda evli olan tek kışiydi toplulukta. Wyman' m kız- gınlığı ise toplulukta bulunduğu sü- re ıçinde kendisine hiç zaman ayıra- maması. Şimdilerde kendisine daha fazla vakit ayırabılen Bill Wyman, yazmakta olduğu Stones kitabımn ikinci cildini bitirmek üzere. Sanat- çı aynı zamandabir televizyon kana- luıa da blues hakkında kısa metinler yazdı. Kendi kendinin patronu Bill Wyman, MickJaggerdışında diğer Rolling Stones üyeleriyle gö- rüştüğünü belirtiyor: "Böyiebirtop- luhıkta yaşam sıkıa. Işin içine dab- yorsunuz ve bu da siri çddırtıyor. Bu yüzden turneye çıkarken bizimle bir- İikte birçok kaduı getiyor." Üç kez evlenen W>Tnan, turneler sırasuıda iki buçuk yılda 350 kadın- la birlikte olduğunu söy- lüyor. Wyman'ın yaşamı- nı değiştiren, 17 yıl bir- likte olduğu Isveçlı kız ar- kadaşı Astrid imiş. Wyman'ın ikinci eşi ise bir gece kulübünde tanış- tığı 13 yaşındakı Mandy Smith Bu ilişki daha son- ralan büyük yankılar uyan- dırdı: "25yılçokgüzelbir iüşki yaşadık onunia. An- cak evienmek bir hatay dL Duygusallığın ön planda olduğu bir ilişkiydi. An- cak sorunlann olacağmı daha önceden büseydim, yine de bu ilişkiyi yaşa- maktan kendimi ahkoya- mazdım.Üçüncüe\1iliglm dahadengeliydi Evtenme- yekarar verdiğimizde Su- zanne'ı 13 yüdn* tanıyor- dum." Wyman, Marian- ne FahhfulL Bianca Jagger ve hattaJerry HaB' un ken- dilerinı toplulugun bir par- çası gibi görmelerini eleş- tıriyor: "Hiçbir zaman öy- leohnadüarveohnayacak- lar da. Hiçbir zaman ilk sırada olmadılar. Kadın- laıia bir sorun yaşandığın- da giderler. ama topluluk yaşamını sürdürür. Beat- les da kadınlar yüzünden dağdmıştıT' Rolling Stones'da bulunduğu 31 yıllık süre içinde kendisinin ve diğer üyelerin her şeyden fedakârlık yap- tıklanna değinıyor Wyman: "Eşini- ze, çocuğunuza verdiginiz sözleri tu- tamıyorsunuz. Mick ve Keıth'in özel >aşamına göre her şey ayarlanıvordu. Kontrol merkezi ounuşlardı, çünkü şarkı sözlerini yaayorlardı ve Mick toplulugun her tşiyle ilgfleniyordu." Mick Jagger'm zaman zaman hoş olmayan davranışlarda bulunduğu- na değinen Wyman, Mick Jagger'ın 1980 'lenn başmda bestelediği JeSu- is un RockStar adlı parçayı topluluk- la birlikte seslendırmesine izin ver- mediğini anlatıyor. V.'yman'a göre, Rollbg Stones'dan aynlmasının en iyı yönlerinden bin de artık kendi kendinin patronu ola- bilmesi. ÇOCUKLAR ÖNCE SERGÎYİ GEZDt, SONRA BİLKENT SENFONtYİ DİNLEDİ Sanat TIR ile orkestra Maden köyünde buluştuKültür Servisi - Önce Sanat TIR gel- di, Sonra çocuklar. Sonra Bilkent Senfoni Orkestrası, Daha sonra kuşlar katıldı onlara. Bayburt'a yirmi beş kilometre mesa- fede bir köy. Adı Maden. Yanık tenli sı- cak bakışlı insanlar var orada. Hepsi dik yürüyorlar. Yanlannda gümüşı bedenli kavak ağaçlan var. Dik yamaca yaslan- mış Maden evlerinin önün- den, yonca çiçeklerinin orta- sından akıyor Çoruh. Dört yüz kişi yaşıyor ora- da. Sekız yıllık bir ilköğre- tim okulu var. Çevre köyler- den taşınıyor öğrencüer. îki yüz elli yürek var bu okul- da, onlann da tenini rüzgâr yalamış. lşte o köyde, o insanlarla bir buluşma vardı... Dördün- cü durağı Bayburt olan Sa- nat TIR'ın ilk gün sergisi o köyde açıldı. Sanat TIR'ın Bayburt aya- ğını bir köyde başlatmak ilk akla geldiğinde, Hüsamet- tin Koçan, Bayburt Valisı AB Haydar Öner'i aradı. Valı bu öneriye sıcak yaklaştı. Sergiden bir gün önce Bilkent Senfoni Orkestrası'nın kon- seri olduğunu söyledi Ko- çan'a. Ersin Onay'a telefo- nu uzattı. Ertesi gün Sanat TIR eki- bi Maden'e ulaştı. Köylüler- le karşılaştıklannda mutluy- dular, ama olacaklardan ha- berdar değillerdi. Uzaktan bir ses duyuldu, yaklaştıkça çoğalan bir ses. Mavi giysili çocuklar geliyordu. Hepsi dü- zenlı. hepsi heyecanlı. Sergiyi izlemeye gelmışlerdi. Önlar da dik yürüyorlardı. Hepsi sıra halinde yolun kenanna dizil- diler. Bu buluşmayı düzenleyen valileri- ni selamladılar. Sonra sergiyi gezdiler sırayla. Sonra otobüsler geldi köye. Bil- kent Senfoni Orkestrası indi otobüsler- den. Yaylı sazlar, çocuklann oluşturdukla- Demirtaş Ceyhun TYS'den istifa etti Küttür Servisi-Yazar Demirtaş Ceyhun, Türkiye Yazarlar Sendikasrndan istifa etti. Ceyhun istifasımn nedeni olarak on beş yıldır kıtaplannın haklannı 'gasp eden' bir yayınevinin direktörünün Yazarlar Sendikası'nm Genel Saymanhğı'na getırilmesini gösteriyor. Ceyhun. on beş yıl önce yazarın 'Savaş ve Kûçfik Banş' adlı kitabını yayımlayan, ancak bu süre içinde yaptığı yeni baskılaria ilgili olarak yazara hiç bir bilgi vermeyen ve herhangi bir ödemede bulunmayan, gönderilen ihtarnameyi de aradan iki buçuk ay geçmesine karşın hâlâ yanıtlamayan yaymevine tepkilerini dile getiriyor.Demirtaş Ceyhun istifasımn bir diğer nedeni olarak ise haklannı 'gasp eden' yayınevine karşı sendikanın kendisine yardımcı olmamasını gösteriyor. n bir dairenin içinde konsere başladı. Sessiz ve dik duran köylüler ve onlann çocuklan bir düş ortamının içinde derin bir sessizlikle sanatı solumamn keyfine daldılar. Seksenlik bir yaşlı ile yedi ya- şmdaki öğrencinin bakışlan arasından geçen resimlerin dünyası, müziğin büyü- lü sesini dinliyordu. Çağm sanarını topluma götürmek için yollara çıkmış olan SanatTIR ve orkest- ranın bu görkemli buluşması- nı izlerken insanın. sanattn ya- bancısı olmadığını ve sanatı beklemekte olduğunu, orkest- ranm tekrar çalmasını ister- ken tempo tutanlann sesinden okumak çok kolay. Ya kuşlar... Daha önce ora- da değillerdi. Sonradan gel- diler. Cıkardıklan seslerle bu şöleni düşselleştirdiler. Bız aynlınca bu kuşlann oradan aynlıp aynlmadıklannı bilmi- yoruz, ama bizı orada araya- caklan muhakkak. Ya çocuklar, onlar da bu dü- şün birer taşıyıcısı olarak ge- lecek kuşaklara hep bu günü anlatacaklar. Sanat TIR'ınyol- culuk öyküsü belki de hep ha- tırlanacak. Sanat TIR'ın anı defterinden bir sayfada, "Adun Burak Kaygılı. 10 yaşındayun. Adam gördüm. Tren gördüm. Bedri Rah- mi'nin resminiçoksevdim'', di- \or Erzurumlu çocuk. Kuşlann. çocuklann ve uzak kentlerin insanlanmn sanatı beklediklerini öğrenmek gü- zeldi. Onlan daha çok beklet- memek en güzeli olacaktır. DEFNE GÖLGESt TURGAY FtŞEKÇt Gazetecilik Tanınmış gazetecilerin birbiri ardına reklamlarda görünmesi, beraberinde bir tartışmayı da başiattı. SerdarTurgut, "Gazeteci Reklama Çıkarmı?"ya- zısıyla sorunun çeşıtli boyutlanna değindi. Bireysel girişimciliğın uç noktası olan ABD'de bile, gazete- cilerin reklamlara çıkmasının meslek ahlakına aykı- n bulunduğunu yazdı. Ülkemizde gazeteci kimliğinin son yirmi yılda bü- yük değişime uğradığı ortada. Eskiden gazetecilik çogunluk için bır yoksulluk mesleğiydı. Simrt ve çayla vapurda kahvaltı eden ga- zeteciler, Babıâli yokuşunu yürüyerek çıkan yazar- larartık kalmadı. Onlann yazdıklan gazeteler defark- lı bır dünyaya aitti. Akmayan sular, gelmeyen oto- büsler, ay sonunu getiremeyen memurlardan söz edilirdi yazılarda. Başyazarya da patron odasında oturanlar da, ay- dın kişiliği toplumca kabul gören kışıler olurdu. Ga- zeteler edebiyat dünyasıyla yakın ilişki içinde olma- ya özen gösterirdi. Bır Sa'rt Faik öyküsü, Yaşar Ke- mal röportajlan, tanınmış bir şaiıie soyleşi gazete- ler için övünç kaynağı olurdu. Bugün bu dünyanın tümüyle değiştiği ortada Ün- lü gazetecilerin çoğu, dış dünyaya kapalı güzel ev- lerde oturan, şoförlü otomobillerle ışlerine giden, "plaza" denilen yalrtılmış ortamlarda çalışan insan- lar. Böylesi bir hayat, ister istemez gazetecileri halkın sorunlanndan, günlükyasamdan uzaklaştınyor. Ga- zeteciler, hayatlannı iş ve siyaset çevrelennde geçi- riyorlar. Ikji alanlan da "iktidar", "iş, "siyaset" gıbi da- ha "üst" düzey uğraşlara yöneliyor. Oysa toplum sorunlannın değiştiği; halkın ve ül- kenin iş, ekmek, eğitim, sağlık, ulaşım, vb. temel so- runlannın çözümlenmesi bir yana, daha da agırlaş- tığı ortada. Bu durumdagazeteci, toplum sorunlanna nasıl egi- lecek? Trafik kazalan mı oluyor? Gazeteci soruyor: "Yeni otoyollar neden yapılmıyor?" Oysa sorun bambaşka yerde. Herkes bilir, bütün ileri ülkelerde toplu taşımacılık demiryoluyla yapılır. Ama "gazeteciler" demiryolla- nndan hiç söz etmez. İş dünyasına bağlı siyasetin, ihalelerin, otomobillerin dünyası olan otoyollardadır akh. Toplum kesimlerine ilişkin izlenimleri de yine ya- şadıklan o seçkin çevredendir. Kim hangi konuda ne dedi, nerede kimler vardı, neleryenildi, içildi, budur çoğun konulan. Röportaj yazarlığı, gazeteciliğin temel alanlanndan- dır. Çeşitli toplum kesimlerinin sorunlan, ıstekleri, yaşam biçimleri röportaj yazılanyla duyunjlurdu. Ga- zeteci mahalle kahvelerine, varoşlara, fabrikalara, iş- yerlerine girer çıkar, insanlann dünyalannı yansıtırdı yazılannda. Ovgülere, ödüllere boğulan Âra Güler fotoğrafçılığı nediraslında? Gazeteci, röportajfotoğ- rafçılığı. Günümüz gazetelerinde neden böylesi güzel fo- toğraflar yayımlanmıyor? Çünkü böyle bir çabayı anlamlı bulan kimse kalmadı. Yayımlanan fotoğraf- lar ortada. Ülkemizde asgari ücretle yaşayan milyonlar var. Bu insanlann yaşama biçimi, sorunlan, istekleri, umutlan hiç büyük bir gazetede yer buiabilir mi? Çünkü onlartoplumladeğil, iktidarlailgileniyorlar.Top- lumun değil ekonomik ve siyası iktidartann sorunla- nnı işliyoriar sayfalannda. Gazetecilerin büyük paralaria reklam fılmlerinde oynamalan, artık hiçbir ilkesi kalmamış bir dünyada ilkesel bir tartışmanın konusu olabilir mi? Selahattin Duman'm Oya Berberoğlu'na verdi- ği yanıt, kımileri için tartışılacak pek bir şey kalma- dığını gösteriyor: "Türkiye'de gazetecilerin meslek etiğini tartışma- sından daha büyük ahlaksızlık yoktur. Gazetecinin ahlaklı bir yanı yok. Ülkemizde ahlaka saygılı bir ku- rumsöylebana... Ülkeyi çetelendare ediyor, neah- lakından bahsediyorsun." (Hürriyet, 23 Mayıs 1999) lşte günümüz gazeteciliğinin geldiği nokta. Top- lumun doğruluk simgesi olması gereken gazeteci, "toplum bozuidu, ben niye ahlaklı kalayım" diyebi- liyor. Oysa gazetecilik herdönemde meslek onuruna sa- hip kişilerin uğraşı olmuştur. "Kalemimi kıranm, ama satmam" sözü kuşaklar boyu gazetecilerin temel il- kesi olmuştur. Evlere kadar girip mal satmaya çıkmış insanlara gazeteci denebilir mi? Toplumlann yozlaştığı dö- nemlerde ahlaklı kalabilmek herkesten çok gazete- ci için önem taşır. Çağdaş bir toplum, kamu vicdanının sesi sayılan ilkeli, dürust bir basınla olabilir ancak. Günümüzün örgütsüz bırakılmıştoplumunda, ge- lir uçurumlannın oluşması gibi, basında da bir yan- da çok yüksek gelirlıler, ötede çoğunluğu kadrosuz ve sendikasız çalıştınlan emekçiler ortaya çıktı. Bu durumdan en çok rahatsız olması gerekenler yine gazetecilerin kendileri otmalı. Gemisini kurtaranın kaptan olduğu düzenler ileri değil, barbar toplumlardır. Toplumsal gelişme, top- lumun her kesimine yayıldığında gerçek olur. Yalnızca varsıl gazeteciler, ülkemiz ömeğinde ol- duğu gibi, varsıl ve adaletli birtoplumun değil, ço- ğunluğu yoksul bir toplumun göstergesi olabilir an- cak. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle