17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 1999 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL •Boşuna Gaypetin Mezarcı...' Herkes bıliyor kı, Erbakan cı Refah ve onun sürdü- riicüsü Fazılet Partilerı şeriat devletinın kurulmasından yanadır...Bu, bırgerçek, açıkbırgerçek... Bugüneka- dar içlerınden biri çıkıp da "hayır, bizşeriatçı değiliz" dedı mı? Gızli kapaklı konuşmalar, sıkışınca hemen de- mokrası sözcüğüne sarılmalar, kendilerini herkesten akıllı sanıp uyutucu açıklamalarla herkesi aldatacak- lannı sanmalar.'.. Hadi, şenatçı takımını anlıyorum, tutturmuş biryol- da gidiyorlar! Ne zamandan beri? Cumhuriyetin ku- ruluşundan bu yana; kımı zaman gızlı. kımi zamah açık bir bıçımde!.. Ya Ikincı Cumhuriyetçi takımına ne oluyor? Şeriat gefdi mi onların entelce tavırlan, çok bilmişçe yazma- lan, çızmeleri, konuşmaları ne olacak? Kurulacak bir şeriat yönetımı bu gibilere yer ve olanak tanıyacak mı? Yoksa hepsini susturup zindanlara mı yollaya- cak?.. Örnekler ortada değil mi? Iran'da, Afganistan'da şeriat devietinı iyimserlikle kar- şılayan enteller nerede şimdı? Beni Sadr'lar, bılmem kimler?.. Humeyni'yi önce destekleyenler; Afganis- tan'da şeriat kurallanna dayalı bırdevletten yana olan- lar ne oldu? Ya öldurüldüler, ya hapıslere tıkıldılar ya da Paris'lere kaçarak canlarını kurtardılar... Afganistan'da şeriat yanlılan bırbırieriyle boğuşuyor; Taleban'cılarla, Şah Mesut çular, bılmem kimler şe- riat adına gırtlak gırtlağa!.. Çünkü şeriat herkese gö- re başka!.. Daha doğrusu, şeriatçılık adı altında ıktı- darı ele geçirme savaşı bu! Kaç kez denendı, kaç kez kafaları duvarlara çarptı, ama bu ülkede laik demokrasınin yıkılmayacak kadar güçlü olduğunu bir turlü anlamadılar. Nizam, Sela- met, Refah derken Fazilet... Hepsinin lideri Erbakan!.. Her başkaldırışında tepesine demokrasinın yumruğu inmedi mı? Seksenıne yaklaşırken hâlâ Merve'lerle, çağdaşlığa, uygariığa, demokrasiye darbe ındirmek he- vesınde... Böyleleri ıçin "Allah ıslah etsın" derier, ama bu gözü ıktıdar hırsıyla dönmüş kişınin ıslah olacağı yok!.. "Bu hanıma haddini bildırin" diyen Ecevit'i kınayan- lar var! Ecevıt'in tepkisi aşırıdır diyenler var. Neymiş, halkın eğilimlerini irtica saymak demokrasiye aykıny- mış!.. Çözüm bulunmasını güçleştırirmış!.. Çözüm de- dikleri, ülkeyı laiklikten koparmak, Atatürk Cumhuri- yeti'ni yıkmak... Bülent Ecevıt ve DSP grubu kendilerinden bekle- nen davranışı yapmıştır. Merve'lerin, Nazlı'lann, Erba- kan'ların, yurtdışında ya da gizli köşelerde saklanan gericı takımının özledikleri hıçbir zaman gerçekleş- -meyecektir. "Bu kara gücün ve bu gücün temsilcilerinin de- mokrasi ve özgürtük uğraşıyla iiişkisi yoktur. Bun- lar, demokrasi ve özgürtük gibi yüce kavramlan ken- di emelleri için araç olarak kullanmak istemekte- dir. Türkiye Cumhuriyeti tarikatlar, şeyhler, mürit- \er ve meczuplar ülkesi olmayacaktır."(lzmir Uni- versıtelen Öğretım Üyeleri Derneğı Başkanı Prof. Ham- za Bulut) 'Bunlar' boş umut ıçindedir. Demokrasıyi, amaçla- nna varmak için bir araç olarak kullanmak isteyenle- rin çabaları, umutları boştur boş!.. Ne demiş şair: "Boşuna gayretin mezarcı." Başı Gövdesine Yabancılaşan CHP... Prof. Dr. MEHMETYALÇEV A lbertCamus'nün ünlü ya- pıtı Yabancı 'nın baş kişi- si Meursault, tutuklu bu- lunduğu hücresinde bir ara gülme gereksinimi duyar. Güldüğünü görmek için de yanındaki metal kabı ayna yerine kul- lanır:u Bengülüvordum,amagöriintûmün asık suraü hep aynı kalıyordu" dıye anla- tır olayı. Bu oyunu birkaç kez daha dene- dığinı, ama durumün hiç değişmediğini söyler. Bir ara kendi sesini de duymak is- ter; bunun için birşeylermınldanır; çıkar- dığı sesi, her an duyduğunu aynmsadıgı baş- ka bir sese benzetir. Ama işin gerçeğıni he- men ka\ rar: "Demek ki şu ana değin du- yageldiğim o ses, kendi sesimmiş; hep yük- sek sesle konuşuyormuşum da bunun ayır- duıda değUmişim'' der... Zavallı Meursa- ult kendisine ılişkin daha birçok şeyin ayır- dına varmıştı varmasına da iş işten geçmiş- tir bir kez: Kendi mantığı ile toplumsal de- neyimı bağdaştırmayı öğrenip uygulama- ya koyamadan gıyotine gider Yabancı. Benzetmek gibi olmasın (Çünkü Meur- sault, özeleştiriye son derece açık; kendi- siyle ya da dış dünyayla ilgili her şeyi açık seçik görmeye yatkın birisidir; geç de ol- sa, kendisini ölüme götüren açmazlannm ve yanhşlannın ayırdına varmaya başlamış- tır en azından), ama Deniz Baykal son se- çim konuşmalanndan birini yaparken gös- terdiğı bütün özene karşın, korku filmle- rini aratmayacak ölçüde itici kılabildiği yüz kasılmalarını televizyon camına yan- sıtarak; olabildikçe Batıcı kılabildiği sestı- nısmı ülke çapına yayarak, "tktidara gei- diğimizde devlet bankalannı derhal özel- leştireceğiz; tüm özellestirmelerin dürüst- çe yapılmasını sağiayacağız!" derken hiç- bır şeyin ayırdına varmış görünmüyordu. Şunu demekliğine getinyordu açıkça: "Ye- ni Dünya Düzeıü'nin gereklerini biz daha çabuk ve daha dürüst bir biçimde yapaca- ğız." Değıl mi ki ülkemızde salt dürüstlük ımgesı başlı başına bir siyasal çızgi gibi kav- ranıroldu!.. CHP'nin sürekli oy yitirmesini Baykal'ın hırçın görünümüne bağlayanlar var. Buna inanmak da kolay, inanmamak da. Önce, 'Yüz, ruhun aynasıdır' gibi, neredeyse ev- renselleşmiş bir söz vardır. Öyle sanıyorum ki hemen bütün toplumlarda bu varsayım ilgiyle izlenıyor. Bilim öncesinde, el ve yüz fallannın geçmişi, tarihın karanlık (ve belki de en ilkel) dönemlerine uzanır. Da- hası, Batı'daki aydınlanma döneminde, in- sanın yüzü ile tinsel niteliği arasındaki ola- sı ilişkiler bir düşün ve bilim konusu bile yapılmıştır. Ne ki insanlık bunun tersine de Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi inanma eğilimındedir. Bu kez de şöyle bir söz geçerlı: "Önemli olan yüz güzeüiği de- ğil, ruh güzelliğidir." Yakın çevrelerinin il- gisinı çekemeyen nice çirkinler (ya da top- lumun gözünde öyle görünenler), bu var- sayıma sıgınarak 'gönül postas'nda nice coş- ku ve umut dolu şiirsel söylemler üretmiş- lerdir. Sözün kısası, yaşanan deneyimler, bir- bırine karşıt bu iki varsayımın hem doğ- rulanabilir hem de çüriitülebilir olduğunu göstermiştir. Kimıleyin dış güzellik, itici bir plastık nesne gibi de görünebilir insana (Örneğin, Sayın Uhan Selçuk,bunu belirtmek içm, 18 Nisan seçımlerı yaklaşırken, son derece anlamlı bir 'şisirme bebek' öyküsü anlat- tı; yanı 'yazdı' demek istıyorum. Aydmlan- manın en büyük öncülerinden Jean-Jacqu~ es Rousseau çok hırçın ve geçimsiz biriy- di. Çağımızın güzel insanı Uğur Mumcu da kavgacı birisıydı, üstelik dış görünümüy- le pek de yakışıklı sayılmazdı... Yakın geçmışimızin en çarpıcı yüzlerin- den biri olan Alparslan Tiirkeş'in yandaş- lannca tapınma ölçüsünde sevilmesini bir- çoklanmız, açıklaması olanaksız, inanılmaz bir fenomen gibi görüyordu... Örnekler çoğaltılabilir... Olay: Bütün bunlar, konumlara ve koşul- lara göre degişebılen duygusallık belırtı- leridır. Aslında haksızlık da etmeyelim: Baykal'ın salt fızıksel görünümü ile söz- genliğini (hitabet düzgünlüğünü) beğene- rek parti önderliğine yakıştıranlar da az değildı. tşte bu çok önemliydi(!), çünkü, görsel-işitsel medyanın toplumu yönlendir- mede etkinleşmesine koşut olarak son yıl- larda pek önemsenen şu 'imaj' arayışı, ne yazık ki önderleri, ıçeriği belirsiz birer es- tetik nesne durumuna indırgedi. O neden- le, parti ilkelerinden uzaklaşmalan, gide- rek daha çok bağnazlaşan yandaşlannı hiç mi hiç etkilemez oldu... Kuşkusuz, çoğu kez gerçeği yansıtma- yan imgelerle, toplumun önemli bir kesi- mini yönlendirmek ve kullanmak her za- man ve her yerde olasıdır. En ıleri Batı toplumlannda da geçerlidir bu. Özellikle sağ liberal parti tabanlanbu- na son derece yatkmdır. Kaldı ki, kendi halkından çok, azgelışmış dünya toplum- lannı sömüren o ülkelerdekı emek-serma- ye çatışması, Türkiye'ye göre epeyce azal- mıştır; bundan dolayı da sol, ister istemez yumuşamış ve göreceli olarak 'küreseUeş- me'ye katılmıştır: îşte bunun ayırdında olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin devrimci ve bılınçlı yan- daşlan, imgelerle oyalanacak ölçüde kay- gısız bir kitle değildir... Bunu anlamadılar ya da anlamak isteme- dıler. CHP'deki yenilginin (daha doğrusu ye- nilgılerin) nedenini Baykal'ın hırçınlığın- da değil, (dilbılimsel anlamda 'hizipçilik'le eşanlamlı sözcük nitelığme dönüşmüş bu- lunan) 'Baykalcıhk'ta aramak gerekiyor. Gerçekten, yıllardır, neredeyse "Şu parti- nin devrimci içeriğini nasıl unuttururuz" dercesıne, cambaz vırüsler gibi, CHP'nin bünyesine dalan, olmadık köşe kapmaca oyunlan ve taklalarla örgütün tepelerine tır- manan bir topluluk, büyük bir ivmeyle kendilerinden beklenen doğal sonuca ulaş- tılar; yoksul ve emekçı insanın şaşkınlık- la ızlediği o görkemli ve masalsı merdiven- lerden ışınlanır gibi aşagılara kayarak, 'gümbûr gümbür gelerek', edimlennın en mantıklı sonucuna ulaşmayı, yani kendi partilerini yere sermeyı başardılar... Görünen o kı, bir daha doğrulmasm di- ye, ellennden geleni arkalanna koymaya- cakJar... Cumhunyet'in 21 Nisan 1999 günlü sa- yısındaki üst manşetten verilen habere gö- re, yine aynı adam ve çevresı kurtaracak- mış CHP'yi: Inat bu ya; seçim yenilgisin- den kendilerini sorumlu saymak ıstemi- yorlar bir türlü! Her şeyi; baştan destek verdikleri hükümetle cebelleşmelerine, hükümet düşürme olayına, hep yanlış an- laşılmalanna, gelışmelenn Ecevit lehine dönüşmesine, vb. indırgemek istiyorlar. Sanki yoksul halktan ve emekten yana çıkışlanyla sömürücü kesımi korkuttular da ondan! Sanki yıllardır yenile yenile, yıkıla yıkıla bu duruma gelırken, güreşte hep tuş' edilen ve her sefennde ayağa kal- kıp hiçbir şey olmamış gibi ellerinin çamurunu temizleye.temizleye, sağa sola baka baka gülen pişkin köy çocuklan gibi yeni bir güreşe hazırlanıyorlar!.. Bunun ayırdına varmadılar ya da varmaz görün- düler. Sonuç: Bir gün, 18 Nisan seçimleri henüz gündemde bile yokken Atatürkçü Düşün- ce Derneği'nin Izmır'deki bir şubesinin merdıvenlerini tırmanırken katlann birin- de kırmızı fon üstüne yerleştinlmiş san tunçtan kocaman kocaman altı oklu CHP belirgesinin önünde duraksadım. Partinin ilçe örgütüydü orası. O anda şeytan dedi ki "Sök şu oklan, dal içeri; altısını da karşuıa ilk çıkanın kafasına kafasuıa indir; de ki ona -Bu okun anlamım biliyor musun? Ya bunun? Ya bunun? Ya bunun? Ya bunun? Ya bunun?"— Tam altı kez! Şimdi şunu soruyorum: "CHP nasıl iyileşir?" Yanıtım şu: Artık iyileşmez; kesınlıkle onu yeniden kurmak gerekiyor. PENCERE Unutkanlık... Gezgin satıcının biri eski Amerika'nın uçsuz bu- caksız çöllerınde demiryolu yolculuğu yapıyordu. Tren bomboş bir istasyonda durdu. Bekleme sa- lonunun önünde yaşı belirsiz bir Kızılderili yere otur- muş, delici bakışlarıyla boşluğa bakıyor, uzun çu- buğunu tüttürüyordu. Satıcı meraklandı: - Kimbu?.. Dediler ki: - O her şeyi bilir, hiçbir şeyi unutmaz, ne sorar- san sor yanıtım aJırsın? Vagon penceresini açan satıcı, avaz avaz bağı- rarak adama sordu: - Ben sabah kahvaltıda ne yedim?.. Kızılderili yanrtladı: - Yumurta!.. Satıcı çarpıldı, adam nasıl da bilmişti, olur şey de- ğil, derken tren hareket etti. Aradan iki yıl geçti. Satıcının yolu yıne aynı ıstas- yona düştü. Kızılderili yine bekleme salonunun önünde yere oturmuş çubuğunu tüttürüycxdu. Sa- tıcı vagonun penceresini açıp sordu: - Nasıldı?.. Kızılderili yanrtladı: - Rafadan!.. • 1960'lıyıllar. llhami Soysal Akşam gazetesinin birinci sayfa- sında zehir zemberek yazılar yazıyor, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural'ı kıyasıya eleştiri- yor, yazılar bir kesimde tedirginlik yaratıyor. öykünün gensini llhamı'den dinledım: Ismet Paşa, llhami'yi bir kokteylde görünce: - Tural'a telefon ef, demiş, görûş!.. Soysal, "Neden bunu söyledi?" diye bir an dü- şündükten sonra "Peki Paşam" deyip olayı unut- muş. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra bir toplan- tıda yine karşılaşmışlar; Inönü hemen sormuş: - Aradın mı?.. Soysal: - Anlamadım Paşam?.. - Tural'ı aradın mı?.. - Hayır. -Ara, ara!.. Sonra ne oldu?.. Inönü'nün uyansını kulak arka- sına atan llhami'yi bir gün yolda yürürken kaçırdı- lar; kıyasıya dövdükten sonra, arabadan artılar. Ülke bu olayla çalkalandı. • Kimi insan unutkandır. Kimisi unutmaz. '28 Şubat Karahan "nı kimler unuttu bilemem; ama, kimlerin unutmadığını bıliyorum. Çünkü '28 Şubat' unutulacak bir tarih değildir; hele çöp kutusuna atılacak sıradan bir takvim yaprağı hiç değildir. Sabah kahvaltıda ne yediğini bile unutanların toplumu '28 Şubat'ı anımsadığı zaman iş işten geçmiş olmasın?.. Bu kampanya "konfor" kampanyası!.. Özlediğiniz konfora kavuşmanız için işte fırsat. En konforlu rüyalar, en konforlu sohbetler bizde. Ama en önemlisi; peşin fiyatına taksit, 13 aya varan vade bizde. Kampanyayı kaçırmayın... Konforu yakalayın. Pek yakında, ev tekstili ve demonte mobilyalarımızı da beğeninize sunacağız. Konfor için beklemeye değer. oKonforDAYANHCU TÛKETİM MAUARİ SAN. vc TİC A.S. «tortaı: FaDh ^ h a n < ^ Autür» Cadde» Nc 78, » 4 1 0 iarm; • IZMtR Trl: (232; 281 44 40 (P8X) Faks (232) 281 44 32 Istanbul »ötgt Mudürfüiu : Turgul Oiat Cad Hascyad tş Merkezı No 129 Kat 2 KûçJk OjanOT San Bökjeı lkıte«ı ISTANSU. Tel (212)549 43 17-18-19 faks (212)549 43 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle