17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 1999 PAZAR 12 PAZAR KONUGU 7 Mayıs 1924 günü yayımladığımız tarihsel belgeyi 75 yıl sonra yineliyoruz Yunus Nadi'ninMustafa Kemal Paşa'yla söyleşisi Ankara ..'"*' Cumhutiyeti MRER UĞIRLU "Ben Ankara'yı coğrafya kitabından ziyade tarihte öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Hakikaten Selçukî idaresinin inkısa- 'mı üzerineAnadolu 'da teşekkül eden küçük hü- kümetlerin isimlerini okurken birtakım beylikler meyanında bir de Ankara Cumhuhyeti'ni gör- müştüm. Tarih sahıfelerinin hana bir cumhuri- yet merkezi olarak tanıttığı Ankara'ya ilk defa geldiğim ogün de gördüm ki, orada geçen asır- lara rağmen Ankara'da hâlâ o cumhuriyet kabi- liyeti devam ediyor. Türkiye'nin hemen bûtün menatkı (bölgelerini) gezdiğim ve gördüğüm için hükmettim ki, o zaman isimleri cumhuriyet olmayan diğeryerferin bugünkü halkı da aynı ka- biliyetten asla uzak değildir." Mustafa Kemal (Mustafa Kemal'in, gazetemizin kurucusu Yu- nus Nadi'ye verdiği 7 Mayıs 1924 tarihli müla- kattan) Biz bu yazımızda, yukarıda Mustafa Kemal (Atatürk)'in de tarihsel bir gerçek olarak vurgu- ladığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nden önce, ilk kez başkenti Ankara olmak üzere 1290-1354 yıllan arasında kurulan ve bugün Türkiye Cum- huriyeti ile aynı merkezi seçmiş bufunan, özün özü Türk Ankara Cumhuriyeti'nden kısaca söz etmek isteriz. Ankara Cumhuriyeti'nin, merkezi Ankara ol- mak üzere. kent ve çevresinde Osmanlı Beyli- ği'nden önce kurulduğu (1290) tarihsel bir ger- çek olarak bilinmektedir. Bir derviş esnaf devle- ti olan bu cumhuriyet, kimi tarihçiler tarafından Venedik, Cenova, Napoli gibi ortaçağ Italya cumhuriyetlerine benzetilırse de, tarihsel belge ve araştırmalara lyice bakıldığında, yapı, yöne- tim ve gelişme ofarak, özün özü bir Türk kuru- mu olan Ahîlik temellerine dayanmaktadır. Dev- let, butemeller üzerinde Po/af//, EskişehirveKır- şehir'e kadar yayılmıştır. Yine tarihsel kanıtlara göre, devletin cumhurbaşkanlan arasında Ahî Şemseddin Yusuf Efendi, oğullan Ahî Hüse- yin Efendi ıle Ahî Kemaleddin Hasan Efendi, Hüseyin Efendi den sonra oğlu Ahî Mehmet Efendi, sonra onun oğlu Ahî Hüseyin Efendi y- er almışlardır. Ankara Cumhuriyeti'nin Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmasından sonra llhanlt, Eratna gibi devletlere ve daha sonra da Karamanoğul- lan'na bağlı yaşadıklan ileri sürülürse de. gerçek- te devlet Ahîlik örgütünün töre, gelenek ve gö- reneklerine göre düzenlenen Fütüvvetnâmelere dayanılarakyönetilmiş, özgür ve bağımsız yaşa- mıştır. Ankara Cumhuriyeti, yine kimi tarihçile- rin söz konusu ettikleri gibi Osmanoğlu Gazi Süleyman Pasa tarafından 1354 yılında değil, Padişah I. Murat döneminde Osmanlı ülkesine katılmıştır(1362). Ahîlik, XIII. yüzyıl ortalanndan XX. yüzyıi baş- lanna kadar Anadolu'dakı Türk derviş-esnaf ve zanaatkârlanna verilen addır. Ahî sözcüğünün terim ve örgüt olarak çeşitli anlamlan vardır. Ahî sözcüğü Arapça'dır. Sözcüğün anlamı 'kardeşim' demektır. XIII. yüzyıl ortalannda Türk- ler tarafından kurulmuş olan Ahîlik örgütü, bu Arapçasözcükten çok, adınıTürkçe'de 'cömert, eli açık' anlamına gelen 'akı' sözcüğünün terim- leşmiş biçiminden almıştır. Terim olarak Ahîlik, XIII. yüzyıl ortalanndan başlayarak XX. yüzyıia kadar Anadolu kent, ka- saba ve köylerindeki esnaf ve zanaatkâr kuru- luşlanna çırak, kalfa ve usta yetiştirme,/ çalış- ma, işleme dönetimlerini düzenleyen bir kuruluş olarak bilinir. Dünyada bir başka benzeri olma- yan Ahîlik örgütü, Doğulu ve Batılı birçok bilim adamının belirttiği gibi yaJnız Türklere özgü ve yalnız onlar tarafından kurulan ve geliştirilen bir Türk kuruluşudur. Ahîlik, ortaçağ Anadolu'sunun toplumsal ve ekonomik yaşamının düzenlenmesinde çok et- kilı olmuştur. Türk gençlerine iş bulmak, aynı za- manda o dönemlerdeki Türk devletlerinin çok gereksinme duyduklan becerili askeri güce kat- kıda bulunmak için düzenlenmiş Ahîlik örgütü, çok yönlü bir toplumsal yapı içermektedir. Nasırüddin Ahî Evran'ın kurduğu, önce ken- di zanaatı olan deri işçiliğinde başlattığı Ahîlik, belli süre içinde bir kademede kalarak yetiştiri- len çırak, kalfa ve usta basamaklarını kurmak, bunu baba-oğul gibi candan bağlarla bağlamak, zanaatta sağlamlık, güven ve iyi ahlak, güzel iş temelleri üzerine kurulmuştur. Bu örgüte bağlı esnaf vezanaatkârlann ilişkileri, iyi ve kaliteli mal yapmaları ve üretmeleri, birbirleriyie bir anlaş- mazlığa düşmeyecek bir biçimde düzentenmiş- tir. Ahîler, kentlerden kasabalara, kasabalardan köylere, köylerden Anadolu'nun en uç yerierine ve dağ başlanna kadar uzanan ve yayılan bir za- viye (toplantı) zinciri kurmuşlardır. Ahîlerin, Ana- dolu'nun kimi kent ve kasabalarının yönetimin- de Selçuklulara ve Osmanlılara yardımcı olduk- ları da bilinmektedir. (Prof. Dr. Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik, Ankara Üniversite- si llahiyat Fakültesi Yayınlan, Ankara 1974). Cumhurbaşkanlığı Forsu'ndaki Türkiye Cum- huriyeti'ni simgeleyen 'Gûneş'in çevresinde sıralanan 'onaltı Türk devleti' arasında yer alan Avar, Altrnordu, Tımuriulargibı Türk olmayan, a- ma nedense bugüne kadar Türk sayılan devlet- lerden daha çok Türk olan Ankara Cum- huriyeti'nin, Büyük Ûnder Mustafa Kemal'in de tarihsel bir gerçek olarak anımsattığı gibi, unutul- muş öteki Türk devletieriy\e birlikte gündeme gelmesi, tarih ve bilimsellik adına, devlet, bilim, kültür ve sanat adamlanmızca üzerinde önem- le durulması ve ele alınması gerekmektedir. Çün- kü tarih. iyisi-kötüsüyle, eğrisi-doğrusuyla bir bütündür. Türk ınsanı, Türkiye tarihinin uzun geç- mişinin çok sert inişli-çıkışlı yollanndan geçerek günümüze gelmiştir. Onun için ulusaJ geç- mişimizi ve değerlerimizi çağdaş dünya görüşüyle algılamak, yerli yerine koymak zorun- dayız. Bu bizim, bugüne ve yanna olan tarihsel sorumluluğumuzdur. QTJiyj/Ç Gazetemizin 75yaşına girdiği 7 Mayıs 'ı izleyen ilkpazar gününün konuğu, aynı zamanda gazetemizin de adını koyan Mustafa Kemal Atatürk. ^> 'Pazar Konuğu' köşesinin geleneksel îanıtım bölümüne, büyük kurtarıcı Atatürk 'ün portresiniyazmak gereksinimini duymuyoruz. Bu haftaki köşemizin ikinci özelliği, Mustafa Kemal Atatürk le karşıhklı konuşmasını kaleme alanın, gazetemizin kurucusu ve başyazarı Yunus Nadi oluşu. Üçüncü özelliği ise konuşmanın, gazetemizin yayın yaşamına başladığı 7 Mayıs 1924 günü yayımlanmış olması. O günlerdeki adıyla Mustafa Kemal Paşa, konuşmasında, hem Ulusal Kurtuluş Savaşı hem de Türkiye Cumhuriyeti nin kurulması aşamalarına ilişkin önemli bilgiler veriyor. Konuşmasından, Anadolu Selçukluları tarihi konusunda da derinliğine araştırmaları olduğunu ve Ankara 'nin, Anadolu daki beylikler döneminde bir süre baskentlikyaptığını bildiğini de öğreniyoruz. Sö'ylev 'ini hazırlama çalışmalarına daha o günlerde başladığı da yine kendi açıklamalarından anlaşıhyor. Böyle bir görevi gelecek kuşakları bilgilendirme sorumluluğu nedeniyle yerine getireceğini belirtmesi de, Söylev inde gençlere verdiği değeri vurgulayan 'Gençliğe Hitabe' bölümünü koyma ve Cumhuriyeti gençlere emanet etme düşüncesini daha o günlerde taşıdığını ortaya koyuyor. Ben Ankara 'dan htanbul 'a gitmekte olduğum için ilk sözler dört sene evvelgeldiğimiz Ankara ile dört sene evvel bıraktığımız htan- bul üzerinde ve bu ikişehrin şimdilik vaziyetleri üzerinde cereyan et- miştir. Bu bahiste Gazi 'nin sözlerini aslına çok mutabık olabilmesi- ne bilhassa itina ederek işte kaydediyorum: • Doğrudur, az zamanda çok merhale (aşama). Şüphe yok. Istan- bulumuz güzeldır. fakat Ankaramız bütün noksanlanna rağmen. da- ha az güzel değildir. Onu bilhassa bızler bılınz. değil mi? Hususıyle fazla olarak şımdı Ankara, devletımızın merkezıdırde. Fılhakika(ger- çekten) Ankara, vazıyeti ıtibarıyle memleketimızde merkez-i ıdare ol- mak nokta-i nazanndan çok cazip \ e emniyetbahş (güv enJıkJı) bir nok- tadır. Bu sebeple benim kararlanm, harekât ve teşebbüsatım üzerin- de tabiı olarak tesirlerinı gösteımıştır Hakikaten ışe memleketin şar- kında. şark hududunda başladım. Sonra daha garbe gelmek zaruretı- ni hıssettim. Nıhayet Ankara'da durdum \e memleket ıslennı. mtlle- tin arzusu veçhile sevk ve idare etmek için başka yere gıtmeye lüzum hissetmedim. Türkiye'nin ve Türk milletinın ve Türk milletı mena- fıinin (çıkarlannın) en emin müdafaası da ancak Ankara"dan olabile- ceği hadiselerle sabit olmuştur. En müşkül şerait (koşullar) içinde. en az hazırlıklı olduğumuz halde en büyük darbelerin heraks yapılabıl- mesinin en kuvvetli âmilleri meyanında (etkenleri arasında) Anka- ra'nın mevki-i coğrafısi dahildir. Ankaralıların inancı hlç sarsılmadı Ankara'nın mevkj-ı tabiî doğal konumu ve coğrafisine kıymet ilâ- vc eden bir cihet daha vardır: Ankaralılar en acı ve felaketli günler- de millet her taraftan muhtelif vasıtalarla tesmim olunurken (ze- hirlenirken) Ankaralılar. memleket ve milletin halâs-ı hakikisine mü- teveccih teşebbüs (gerçek kurtuluşuna yönelik girişim) hakkındaki i- man ve ıtimadlannı bir an dahı sarsmamışlardır. Ankara'ya ilk kabul olunduğum gün sadece bir vatandaş. bir ferd- i millet ıdim. Hiçbir stfatım, salahıyetim ve unvanım yoktu. Böyle olr. makla beraber Ankara ve havalısi (çevresi) kâmilen çocuklanyla, ka- dınlanyla. ihtiyarlanyla beraber Ankara şehrinden Dikmen tepesine kadar bütün sahrayı doldurmuş ve beni istıkbal etmıştir(karşılamıştır). Istasyondan hükûmet dairesine ka- dar uzayan caddenin ıki tarafi eskı Türk kıyafetine girmiş, bıçaklan ve tabancalan ellerinde Ankara genç- leriyle dolmuştu. Bu gençler ve on- larla beraber bütün halk: "Vatanıve miUeti düşmandan kurtarmak için hepimiz ölmeye hazınz. emrinizi beklivoruz" diye bağınyorlardı. O zaman Ankara istasyonu ecne- bî zabit ve askerlerinm taht-ı işga- linde (yabancı subay ve askerlennin işgalı altında) bulunuyordu. O güne kadar Ankaralılarıölüve.Ajıkara"yı bir harabe zanneden bu ecnebıler, bu ulvi tezahür kaşısmda ilk endi- şelerinı izhardan men'i nefs(göster- mekten kendilenni men) edeme- mışlerdır. Ben Ankara'yı coğrafya kitabın- dan ziyade tanhte öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğren- dim. Hakikaten Selçukî idaresinin inkısamı (parçalanması) üzerine Anadolu'da teşekkül eden küçük hükümetlerin isimlerini okurken birtakım beylikler meyanında (arasında) bir de Ankara Cumhuri- yetini görmüştüm. Tarih sahıfeleri- nin bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara'ya ilk defa geldığim o gün de gördüm ki orada geçen asırlara rağmen Ankara'da hâlâ o cumhunyet kabıliyeti devam ediyor. Türkiye'nin hemen bütün menatıkını (bölgelennı) gezdiğim ve gördüğüm için hükmettim kı o zaman isimleri cumhuriyet olmayan diger yerlerin bugünkü halkı da ay- nı kabıliyetten asla uzak değildir. Beni. Türkıye've en münasip merkez Ankara olabileceğinı dü- şünmeye sev keden ılkvesıleçokes- kidir ve fennidir (bılımseldir). Bu noktaya ait mülâhazatım her İstan- bul'da bulunduğum defalar -hayatımın pek az günlen lstanbul 'da geç- miştır- tevakkuzetmiştır Bilhassa Harbi Umumiden sonra girdığimız mütareke günlerinde lstanbul sokaklannı dolduran ecnebi süngüleri, Boğazıçı'nin sulannı karartan düşman zırhlılan bumülâhazatımı fîk- risabit hahne getirdi ve artık hiçbir şahsa. hiçbir fikre ve hiçbir prog- rama zerre kadar iltifat etmeksizin bu boğucu havadan çıkmak husu- sundaki cihanca malûm karanmı verdim. Beni lstanbul'dan Samsun'a götüren vapur Boğazıçi'nı terkederek Karadeniz'e girerken lstanbul afakına (ufuklanna) baktım. Orada her türlü müdafaadan menedilmiş. kalp ve vicdanlan kan ağlayan. dimağ- lan yanan lstanbul halkı için ağladım. gözlerim yaşardı. Fakat bu sev- gili kardeşlenn behemehal kurtulacağına o kadar emindim ki bu em- nıyet benım için medar-ı teslivet (avunma nedeni) oldu. Bundan sonraki teşebbüsat ve vekayı hemen hemen cümlenizce ma- lûm olmuştur zannediyorum. Maahaza lstanbul'uterkettıgım güne te- kaddüm eden vazıyetlen ayrı bir safha olmak üzere, o günden bu gü- ne kadar cereyan eden vakay iin mazbut ve mahfuz olan vesaikını tas- nıf etmek (olay lann v azılmış v e saklanmış olan vesikalannı sıraya koy- mak) suretiyle hatıratımı yazmak nıyetındeyım. Bunu yapmayı nesl- i ati için, Türk Cumhunyeti tarihi için bir vazife de telakkı ediyorum. Bihrsıniz ki. herhangı bir tanhi elınize aldığınız zaman onun muta- bık-ı hakikat (gerçeğe uygun) olup olmadığınaemniyet için istinat et- tığı menabî ve vesaıki araştınlır. Bizim şımdıye kadar doğru bir ta- rih-i milliye malik olamayışımızın sebebi tarıhlerimızin. hakiki kari- lenn vesaıka istinat etmekten ziyade. ya birtakım meddahlann veya birtakım hodgâmlann (bencıllerin) hakikat ve mantıktan âri sözlerin- den başka memba (kaynak) bulamamak bedbahtlığıdır. Mütarekenin kara günlerinde Paşa ile tstanbul'da defalarla ko- nuşmuştuk. Anadolu 'ya intikalleri harikanümun teşkilat ile teakup etmeye (geçişleri harikalar gösteren örgüt araaltğı ile birbirini izle- meye) başlamıştı. Onlardan bahsettik, ezcümle kongrelerden konuş- tuk. Bu bahislerde buyurdular ki: Samsun'a milletle bütünleşmek İçin gtttim - Istanbul'u terketmek zarureti lstanbul'da hâsıl olan şeraıt-i elim- den (üzücü koşullardan) ıdi. Anadolu'ya geçmekteki maksadım, Ana- dolu'nun ortasında ve Türk milletinın kütle-i azimesi içinde Türk milletinın yüksek seciyesine ve sarsılmaz azım ve imanına istinat et- mektı (dayanmaktı). Bundan başka hiçbir tedbinn memleket ve mil- letin derin yarasına devasaz olamayacağına kanaat-i katiyye hâsıl et- mıştım. Onun içfn Samsun'a ayak bastığım dakikada aldığım ilk ted- bır. Samsun ve havalisine dair maiyetimde bulunanlara icabeden eva- mir ve talimatı vererek hemen cenuba yürümek oldu. Fakat maatte- essüf o günlerdeki ahval-ı sıhhiyem beni on beş yırmi gün Havza ban- yolanndan ıstıfadeye mecbur kıldı. Bu esnada ıdi ki Istanbul'a davet olundum. Artık temdid-ı tedavıye maha! (tedav ıyı sürdürmeve zaman) kalmadı. tlk merhale olmak üzere Amasya'ya hareket ettim. Bugüne kadar geçen zaman zarfinda Erzurum ve Trabzonlulann teşebbüsle- riyle akditasmim (yapılmasıdüşünülen)olunan Erzurum Kongresi hakkında Erzurum "la muhabere edilmiş ve orada hazır bulunmak üze- re Erzurum'a hareketim mukarrer bulunmuş idı (kararlaştınlmıştı). Vakaa ben Sivas'ta umumi bir kongre yapmaya karar vermiştim. Fa- kat evvela Erzurum Kongresi'nde bulunmayı ve bade (sonra) Sivas Umumi Kongresi'ni yapmayı faydalı ve müreccah (tercihe değeT) buldum. Amasya'da da birkaç gün kalmak lüzumu hasıl oldu. Hav- za'dan Istanbul'a dav etim sebebiyle alelacele hareket etmiştim. Sam- şun ve havalisi kumandanına uzun zaman ıçin talimat vermek üzere kendisinin bana mülaki olmasmı (gelmesmi) emretmiştim. Bundan başka Ankara'da Kolordu kumandanına da tebdil-i nam ve kıyafet ede- rek (adını ve kıyafetini değiştirerek) gelmesini rica etmiştim. Bu ku- mandan resmen. doğrudan doğruya taht-ı emnmde değildi. Buna rağ- men davetime kemal-i necabet ve fedakâri ile icabet etti. bir yüzbaşı üniforması ıle müşkılatlı bir seyahat yaptı ve beni buldu. Türkiye nin merkezlerlne çağrı Ankara Kolordu Kumandanı, bana keşide ettiği bir şifrede beni se- ven bir arkadaşın refakatinde birkaç kişi daha oldugu halde lstan- bul'dan Ankara'ya geldığini ve muvasalatının bana bildirilmesini ar- zu ettığini yazmıştı. Şifrede ismi zikredilmemiş olmakla beraber bu arkadaşın kım olabileceğini tahmin ettim ve onu da beraber getirme- sinı \azdim. Bekledığim zevat Amasya'ya geldiler. İcabeden husu- satı kendıleriyle görüştüm. Samsun ve Ankara kumandanlan geldik- lerı yerlere avdet ettıler. Ben karargâhımla ve karargâhımda kalan ar- kadaşlarla beraber mukarrer olan seyahatime devam ettim. Sivas Umumi Kongresi'ne ait beyannameyi burada Erkân-ı Harbiye Reisi- me dıkte ettim ve bunun müsveddesi altına bir hatıra-i tarihiye (tarih- sel anı) olmak üzere hazır bulunanlara vaz' ı imza ettirdım. Buna vaz'ı imza etmekte tereddüt gösteren olduğunu söylersem istigrap etmeyi- niz (garipsemeyınız). Yazılan beyanname Türkiye merkezlerine gön- derdığim bir davetnameden (çağndan) ibarettir. Sivas mesaisi hassaten haiz-i ehemmiyet idi (özellikle önem taşıy- ordu). Çünkü Damat Ferit hükümeti oradan tskat edilmiş ve lstan- bul oradan Meclis-i Mebusan intihabatına icbar kdınmıştL Paşa 'nin bu bahisteki sözlerini bervechi ati kaydediyorum: - Tokat, Sivas, Erzurum temaslan gönlümde büyük inşirahlar (ra- hatlamalar) uyandırdı, Anadolu'nun bu temiz halkı ile fakat halkı ile diyorum, dikkat buyurunuz. temas ettikçe teşebbüsümün isabetine da- ir kanaatim her gün daha çok artıyordu. Erzurum'dan tekrar Sivas'a umumi kongreyi küşat etmek (açmak) üzere geldiğim zaman ve bü- tün Kongre esnasında biraz sıkıntı çektık kı. bunlar artık malum ol- muş şeylerdir. Fakat her şeye rağmen memnun idik, çünkü Istanbul'u mebusan intıhabına (milletvekilleri seçımine) mecbur etmış ıdi. Yal- nız benim unutamıyacağım hazin bir mazhariyetsızlik vaki olmuştur. Tabıi malumunuz olmuştur ki Sivas'ta bulunduğum sıralarda lstan- bul'dan gönderilen lstanbul hükümetinin Bahriye Nazın ile Amas- ya'da bir protokol imza ettik. O protokolün muhteviyah meyanında esaslı olarak şu vardı: "Meclisi Mebusan'ın tstanbul'da inikadının mucib-ifelaket (toplan- masuıın felaketlere neden) olacağı hakikatini İstanbul Bahrive Nazı- n teslim etmiştir. Mecüs'in Anadolu'da münasip bir rnahaMe temin-i içtinuna (toplanmasuu sağlamaya) çahşacaktır. Buna muvaffak olama- dığı takdirde kendisi behemehal nezaretten istifa edecek ve bütün Kabinenin istifasını temine ga>TCt edeccktir." İşte bu olmamıştır. Bu noktai nazannın ısabetini maatteessüf he- men hiç kimseye tasdik ettiremedim. Insanlar gariptir. Bazan en akıl- lılannın bile, hakikatlerin besateti (basitliği) karşısında nazarlan bu- tlana gider.'" lstanbul 'un 16 Mart işgalinitakiben Kocaelişibiceziresi (yartma- dası) içindeAnadolu 'yageçerken Kuşçalı mevkiinde tesadüfettiğim seyyar bir telgraf merkezi vasıtasıyla o zaman Ankara'da bulunan Paşa ile muhabere etmiş, kendilerine bazt sualler sorarak inşirah- bahş cevaplar aimıştım. Altı gün sonra Ankara 'ya vardığımda vazi- yeti bu teminatla müterafik bulmamakla beraber Paşa 'nin en kati ve herkese emniyet veren bir huzur içinde olduğunu görmüştünu Bu hatıralan yad ettik. Onlart Paşa da hatırladı ve izah etti: - Evet, Kuşçah'dan çektiğiniz telgrafi hatırladım. Bana 1 bazı sual- ler soruyordunuz. Mesela cihanla telsiz telgraf muhaberesi temin edi- lip edilmediğinden, cephane ve mühimmatın kâfi olup olmadığından, Yunan ordusunun vaziyetine nazar-ı dıkkati celpten ibaretti zannederim. Suallerinizi cevapsız bırakmadım de- ğil mi? Fakat bittabi Ankara'ya muva- salatınızda bütün hakayikı anladınız. Bugün de tekrar edeyim ki suallerini- zin yalnız üçüncüsüne tam cevap ver- miştim. Birinci ve ikinci sualinizi de cevapsız bırakamazdım. Erzurum merkezındeki telsizimizin faaliyete başladığını ve her şeyin düşmanı mağ- lup etmeye kifayet edeceğini söyle- mek suretiyle de hakikat haricinde ce- vap vermiş olmadığımı artık şimdi tas- dik buyurursunuz. Hakikat-i halde si- zin bana sorduğunuz telsiz telgraf merkezi mevcut değildi. Fakat bunun mevcut olmaması benim nazanmda zat-ı maksat için ikinci derecede idı. Mühimmat ve cephane de yoktu ve çok zamanlar tedarik dahi edileme- mişti. Sizburayagelmeden kendi ken- dintze mutlaka bunu tahmin edebilir- dinız. Fakat böyle olmakla beraber çok mühim ve hayatı telakki ettiğiniz bu noktayı bana sormaktan bir zarar gelmezdi. Benım ise düşmanı mağlup etmek için aslolan azim ve ıman-ı mil- lınin mevcudiyetini gördükten sonra cephane vesairenin evvel ve âhır ve herhalde kabil-i tedarik olacağına itı- madım vardı. Size müsbet cevap ver- mekte haklı idim. Düşmanı behemehal denize döke- ceğimize dair olan itminanım (güven- cim) ise hakikaten gayr-i kabil-i te- zelzül (hiçbir biçimde sarsılmaz) idi, daima o salâbeti muhafaza etti. Çün- kü hissiyat ve tahayyülata değil, mü- şahede, tetkik ve hesaba müstenid te- dabirin kahraman milletimiz tarafın- dan tatbikatı büyük bir feragat ve em- niyetle deruhte edilmiş bulunuyordu. Paşaya Sakarya zaferinden dönü- şûnde daha ayağımn tozu ile hissiyatım "Bu Türk milleti çok büyük millettir, ona lâyık kumandan lâzım " demiş olduğunu hatırlattım. Bütün o melhameler (savaşlar) ve milletin o zamanki çûş-u huruşu ve azm-ibülendi (coşkunluğu veyüksek azmi) safha safhagöz 5nün- dengeçmeyebasladıGözleriufkamüteveccihbirmüddetdalgındur- duktan sonra Paşa anlattı: - Hakikaten öyledir. Afyon, kat'ı neticeyi teminde çok hesaplı ve belki bu itibar ile daha büyük harekâta sahne olmuş ise de Sakarya'nın kıymet ve azameti hiçbir zaman eksilmez. Gerçi Sakarya da hesap- sız bir meydan muharebesi değildi. Fakat bunun hesabı yalmz muaz- zam milletimizin hamiyet ve ulviyetine bına edilmiş idi. Millet, ken- disinde mevcudiyetine emin bulunduğumuz bu hamiyet ve ulviyeti fazlasıyla izhar etti. Büyük Millet Meclisi'nin tevdi ettiği salâhiyet- lerle mücehhez Başkumandan bir iki beyanname ile millete vaziyeti ve vazifeleri ihtar etti. Bu hitap bütün bir milleti. bütün bir hükümet teşkılatını ayaklandırmaya kırayet etti. O zaman her taraftan koşuldu ve ancak böylelikledir ki Sakarya 'da Türk tarihinin harikası tahakkuk etti. Pasa'ya, Sakarya'dan evvel millete hitaben: "Düşman vatanın harim-i ismetinde (mukaddes ocağında) boğulacaktır" demiş ol- duğunu hatırlatak. - Evet öyle demiştik. Çünkü öyle olacaktı. Bunun başka türlüsünü hatta tasavvur etmek bıle bizlere göre ve Türk milletine göre imkân- sızdı. Cumhunyet, 7 Mayıs 1924. s. 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle