20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 MART 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Ismet Doğan kadın bedeninin estetize edilmiş hali ile meta fetişizmini birlikte ele alıyor Çıplakhk, magazin ve politika ALİAKAY Çağdaş sanatçı Bruce Nauman, An Presse dergisinde (Ekim 1993) "Rahat- sz eden her şey sivasktir" dedığinde. as- tında, çağdaş sanatçılann bırçoğunun ka- bul etmiş olduğu bir tavn dile getiriyor- du. Ismet Doğan da. siyaset ile uğraş- makta ve 199O'lı yıllar içınde aldığı ta- vıriar ve katıldığı sergilerle siyaset ya- parken. estetik ve felsef i sorunlan da sı- yasetten ayırmadan kullanmakta olduğu- nu, bunlann da psikanaliz ve tarih ile ilişkilennin gündeme getirildiğini vurgu- lamaktaydı. İstanbul'da, AKM Sanat Ga- lerisi'nde açtığı sergisinde de, bu tavn baş.- ka bir açıdan sürdürür görünmekte. Daha önce de beden ile ilgili müsteh- cenîiŞi ortaya koyan çalışmalar yapmış olan Ismet Doğan burada da kadın be- deninin estetize edilmiş hali ile meta fe- tişizmini birlikte ele alıyor. Ten ve Et \e de Et-Ten bir vücudun, kapitalize edil- miş toplumlarda ve bu anlamda da bizim toplumumuzda nasıl fetiş nesne haline ge- tirildiğini sorunsallaştınyor. Çıplaklık; o kadar ki. magazin basının ve eglence programlarının esprilerinı "gidi-açık-ör- tûk" bir şekilde süslerken en çok izleyı- ciyi çektiği söyleniyor, karşısmda tapı- nılacak; ama büyübozumuna uğramış bir kafesten dünyanın içinde yansıyan şeffaflığı açığa çıkarmakta. bir o kadar da rahatsız etmekte. Çıplaklık ilemüstehcenliğin pornog- rafık bileşımı, bir açıdan bakıldığında, Ba- adriUard'vari ayartma-ötesi bir ilişkiler agını toplumsal patikalararasında bir ye- re yerleştiriyor ve bu bileşim sayesinde özgürlük ve içe bastırma düsturlan ara- sındaki sosyal ve beşeri bilımlere ait ol- duğu iddia edilen toplumsal durum. post- modernleşen bir zaman birimi içinde me- kâna izleyiciyi de çekerken, temaşa iliş- kisini kırmaya çalışıyor; ıçine alınan se- yirci ise. bir çeşit izleyıci olmaktan çı- karak. içıne girdığı işin birparçası olur- ken. her türlü yeni yorumu sanatçının yaptığı işe getırme cüretinı içinde bann- dırabiliyor. Bu yeni durumu gündeme getinrken Ismet Doğan. aynalar. şefFaf alanlar ve \ ansıtmalarla failleri çoğalta- rak. rahatsız edebıleceğı kişı sayısını da bir o kadar ılave ediyor çalışmasının içı- ne. Sanatçı: yukanda. Nauman'ın da be- lirtmiş olduğu şekilde, izleyiciyi rahat- sız ederken. sıyasi bir işi kadın-erkek ilişkileribağlamınaodaklıyor Erkeğin ka- dın karşısındakı fallik konumunun ıkti- darla ilişkisini de "-geçişli^bır alana yer- leştiriyor (Bir bakıma Gargon'un bakı- şına karşı ve Medusa'nın taşlaşmasının tersine. taşlaşmış bir fallus olarak et par- çası bıle seyircinin taşlaşmasını berabe- nnde getıremiyor). Bu alan kimin kim üze- rinde erk kurmaya kalktığı belli olmayan iktıdar ılişkilerine göndermede bulunu- yor. tktidarbağlannın tersine, iktidar iliş- kılennde * 4 geçisU"olarak duran kısım alt ve üst hiyerarşinin bağlarını çözüyor. Kadının mı erkeğin üzerinde stratejiler uyguladığını, yoksa erkeğin mi kadın üzerinde baskılar kurduğunu sorarken, bu güç ılışkilerini yansımalarla çoğaltıp, 'anatçı, Ten ve Et ve de Et-Ten bir vücudun, kapitalize edilmiş toplumlarda ve bu anlamda da bizim toplumumuzda nasıl fetiş nesne haline getirildiğini sorunsallaştınyor. izleyiciyi rahatsız ederken, siyasi bir işi kadın- erkek ilişkileri bağlamına odaklıyor. "steoradaymışsınâzgibr cümlesinin ma- salsılığı ılo hıkâyesınin anlatısınaçekme- ye çalışıyor izleyiciyi. Kendisinin figü- rünün sılik olarak kullanıldığı yerde: Babbaaa! Fallik bir erkek egemenliği- nin kadının cazıbesı karşısında nasıl ayak- lar altına alınabıldiğini irdelerken, kadı- nı nesneleştiren bakışa da karşı çıkıyor ve bu bakışı hafifletiyor. Özne ve nesne- nin egemenliklerinin birbiri içine girdi- ği bir anlatı içinde hikâyenin ifadesi, an- latının lezzeti, iğrençlikle kanşmaya baş- lıyor. iğrençlikle, çiğlikle etten ve tenden geçen bir kokuyu galerinin içine yayma- ya çalışıyor. Seyirciyi sinirlendiren ve rahatsız eden bir atmosfer kurmak, aynı zamanda, gösterdiğinin ardında yatanı da çimdiklemeye çahşmaktan geçtiğin- de; bu zorlayıcı tahkim işe yarar bir ko- numabürünüyor. Kokunçluk kapasitemiz nereye kadar gidebilir? KJmi kimden iğ- rendiririz? Kime başvururuz bu eylem- de failleri yeterli bir şekilde ortaya çıka- rabilmek için? Rahatsız edici estetik ne- reye kadar mümkün? Yoksa biraz çeki- ci olmak gerekir mi? O zaman belki ra- hatsız bile edemeyebiliriz. Bu tip soru- lan çoğaitabiliriz siyasi olanın zorlayıcı olduğunu düşünebilmek için. Ne yap- malıyım? Nereye kadar bir şeyi değiştir- me kapasitem vardır? Bu eylemden ne umabilirim? Bu sorular aydınlanmanın sorulan arasında sayılabilecek sorular- dandır. Kopan kafalar, derin iğrençlikler, ka- dının bedeninin mahrem yanlan, silinen kimlikler ve o kimlikleri sarmalayan ye- ni bireyler, video ekranında silinen be- denin mahrem yıkanışı, medyanın sildi- ğinden çok hatırlatmaya çalışan bir ça- ba, fallus olan etler ve organ biçiminde yükselen kemikler. Tüm bunlar sorunlar- la semboller arasında giderken kavram- sal ile nominalistarasındaki ilişkiler ba- zen hangisinin daha hâkim olduğuna da- ir sorular sordurtturuyor. Psikanalist J. Laan'ın "semboiig' ile Kosuth'ün "kav- ramsakılığT arasında bir yerlerde soru- lan sorular, irdelenen konumlar, kapita- lizmin içinden geçen ve Mara'ın "nes- nenin hiyeroglifıT ' diye adlandırdığı feti- şistik ilişkinin hâiâ günümuzün kadın-er- kek ilişkilerindeki estetik boyutu ilgi- lendirmeye devam ettiğini bir kez daha anımsatmadan gidemiyor. Ancak; hiye- roglifin dini metinler ile alakalı bir yazı olduğunu düşündüğümüzde, Ismet Do- ğan' ınkını "hiyeratik* 1 olarak adlandır- mak, serginin seküler boyutu bakımın- dan daha anlamlı gibi duruyor. Tiyatro, Hollywood'ım ünlüleri için hem büyülü hem de ürkütücü Sahne korkusu oyuncuları kaçırıyorKültür Servisi - Sahne korkusu lngiltere' nin en önemli aktörlerinden Paul McGann'in sahne ka- riyerine son verdi. 1983 yılında Londra'nın baf yakasındaIngilizsahnelerineçıkandörtMcGani} , >uhfleye Ç l k a m a y a c a ğ i n i a ç ı k l a d ı . yici ve sahne korkusu nedeniyle daha fazl neye çıkamayacağını açıkladı. K.ırk yaşındaki aktör 'canlı performans' gerek- tiren tiyatrodan aynlan aktörler kervanına katıl- dı. Paul McGann çogunlukla sınema \ e tele\ iz- yon fılmlerindeki rolleriyle tanınmasına karşın tiyatroda da önemli birkariyere sahipti. Liverpo- ol Playhouse'daÇehov'un Martı'sındakı Konstan- tine rolü ve rol aldığı üç Royal Court oyununda- kı performansıyla eleştiımenlerin ve ızleyıcılerin beğenisini toplamıştı. Ünlü aktör son olarak Bush Ttytarosu'nun sahnelediği Snoo Wilson'ın Sabi- na adlı oyununda Carl Jung rolünü üstlenmıştı. Ancak geçen günlerde Bush Tiyatrosu'nun ken- disinin son tiyatro deneyımi olduğunu ve bır da- ha asla sahneye çıkmayacağını açıkladı. McGann, karannı şu sözlerle açıklıyordu: "Ti- yatrodan hiçbir zaman çok hoşlanmadım ve izle- yki önünde oynamaktan çok rahatsız oluyorum. Bush Tiyatrosu'nda ilk sahneye çıktıgımda izlevi- ciierin birbirkrinin ü/erineçıktıgını gördiim. Res- men acı çekiyoriardı ve bu benim için bardağı ta- sıran son damla oklu." • Paul McGann izleyici ve sahne korkusu nedenivle daha fazla Lewis, Ian Holm, Uma Thurman. Vanessa Redgrave de aynı korkuyu yaşayanlardan. McGann'in açıklamalan bağlı olduğu ajansta büyükşaşkınlıkyarattı MarinaMartinsajansıadı- na konuşan bir yetkili bu konuda kendısiyle gö- rüşüp McGann'i ikna edeceklerini, tiyatrolardan McGann'e büyük talep olduğunu bildirdi. Bush Tiyatrosu'nun sanat danışmanı Mike Bradvvell de McGann'in kararının kendisıni çok şaşırttığını açıkladı. Tiyatroda izleyiciyi kandırmanın çok zor olduğunu, izleyicılerin her şeyi oyuncunun gözünden fark ettiğini vurgulayan Bradwell, 'McGann daha fazla sürdürcmeyecekse onun adı- naüziilmektenbaşka\apabueceğiınizbirş«\ yok' dedı. Tıyatronun sahne ışçılerinden biri de McGann' in bıletlerı önceden satılan altı haftalıkoyunlann her- bırine çıkarken son derece gergın olduğunu söylü- yor: "Pm%alarda son derece rahattı ama izkyiciyle yüzleşme zamanı geldiğinde ter dökme\e başladı. Sahneye çıktığında sesinin hiç çıkmamasından \a da donup kalmasından endişelennüştinı McGann' ınendişelen. kaygıları.korkulanpek çok tanınmışpyuncununkiyle aynı aslında. On yıl önce NatJonalTheater'da Hamiet'i canlandıran D»- nipl Day Lewis babastnın ruhıjnıj gördüğü sahne- de sahne denetimini yitirdiktehsonra sahneyi terk etmiş ve bir daha hiç sahneye çıkmamıştı. Ian Holm de henüz genç bir Shakespeare oyuncusu olduğu 1976 yılında The Iceman Cometh adlı oyunun ikinci perdesinde sahneyi terk etmiş, ken- dine geldiğinde soyunma odasında tcpinerek ağ- ladığını fark etmişti. Holm ancak geçen yıl Knrf Lear rolüyle dönmüştü sahneye. 1996 yılında New York'ta sahnelediği bir oyun- da panik yaratarak gözyaşlanna boğulan llma Thurman da uzun süre sahneden uzak duranlar- dan. Ne yazık ki Nevv Yorklu eleştirmenler cesa- retini toplayarak yeniden sahneye çıkan Thur- man'ın performansını bir kez daha beğenmediler. Vanessa Redgrave altı yıl önce sahnede rolünü unuttuktan sonra bir daha sahneye çıkmamıştı. Sahne korkusuna sahip aktörler arasında Derek Ja- cobi ve Stephan Fry da yeT alıyor. Pek çok oyun- cunun korkulu rüyası olan izleyici önünde oyna- ma bir yandan da dayanılmaz bir çekiciliğe sahip olmalı kı bu korkuya sahip olan kişiler ne kadar ara verirlerse versinler sahneye bir kez daha çık- madan edemiyorlar. Paul McGann'in karan şaşkınlık yarattı. RAHİBE MARIE KEYROUZ Banş Topluluğu'ndan Bizans Şarkılan 9 Nisan 1999 Cuma Saat: 19.30 Cemal Reşit Rey Konser Salonu Bllet Flyatlan: 8.000.000 TL, 7.000.000 TL BURÇİN BÜKE (Piyano Resitali) 17 Nisan 1999 Cumartesi Saat: 19.30 Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu Yapı Kredi Sanat Festivali artık "bütün yıl" sürüyor! Türkiye'de festival anlayışını değiştiren, belirli bir zaman aralığıyla kısıtlı kalmayıp bütün yıla yayılan Yapı Kredi Sanat Festivali, 1999 yılında da nitelikli ve zengin programıyla sanatseverleri bir araya getirmeye devam ediyor. Yapı Kredi Sanat Festivali 1999 a tüm sanatseverleri bekliyoruz. \7\PI w KREDİ Bllet Flyatlan: ""• 4.000.000 TL. 2.000.000 TL TC Kültür Bakanhğı İşbirliğiyle H M Sabş Moktalan: 19 Mart 1999 tanhınöen ıtibaren biletlerinızi aşağıdakı satış noktalanndan alabılırsınız. • Yapı Kredi Yayınlan Galatasaray Krtabevi (0212) 252 67 45 • Atatürk Kültür Mefkezı Gışesı (Her gün 10.30 -19 30 saatlen arasında açıktır.) (0212) 252 79 37 - 252 79 36 • Yapı Kredi Akmerkez Şubesı (0212) 282 08 65 • Suadıye Vakkorama (0216ı 350 87 42 • Telefonla rezervasyon yaptırmak için (0212) 249 18 29'u arayabılırsımz. • Rezervasyonunıj yaptırdığınız bıletleri, 48 saat içinde, Istıktal Caddesı No: 285 Beyogu adresındekı Yapı Kredi Yayınları Galatasaray Kıtabevı'nden almanız gerekmektedir. • Rezervasyonlannızda kredi kartı kullanabilırsmiz. • Aynlan biletlenn tûmûnûn atınması zorunludur. • Satılan bılet gen alınmaz. IntenMt Aranh^ryta BHvt Sâfafi: htto ' WAW superonlıne com- Duras'nın usta kaleminden Simgeler ormanmda bır ıkındı oykusu Kültür Servisi - Can Ya- yınlan, Marguerite Du- ras'nın 'Bay Andestnas'ın Ikindisi' adlı kitabını Tür- kiyeli okurlara sunuyor. Ki- tap. bir ikindi vakti boyun- ca örülen bir öyküden olu- şuyor. Bay Andesmas işlerden elini eteğini çekmiş. var- lıklı bir ihtiyardır. Hayatta- ki en değerli varlığı, biri- cik kızı Valerie'dir. İşler- den uzaklaştıktan sonra, dağlarla çevrelenmiş bir bölgedeki küçük bir köy- de yaşamaya başlamışlar- dır. Valerie'nin isteği ûze- rine köyün yakınlanndaki bir evi de satın almıştır ba- bası; ormanlarla çevrilmiş bu bölgede, uçuruma bakan bir düzlüğün arkasında bu- lunan birevdirbu. Valerie, evin önündeki düzlüğe, yaklaşan fırtınaları göre- bileceği bir teras yapılma- sını istemektedir. Bay An- desmas da, kitaba adını ve- ren ikindi vakti boyunca, te- rası yapacak kişinin gel- mesini beklemektedir. Yalnızlığı önce küçük bir köpeğin gelişiyle bozulur Bay Andesmas'ın. Ardın- dan küçük bir kız gelir; te- rası yapacak olan Michel Arc'ın kızıdır; babasının ne olursa olsun geleceğini, Bay Andesmas'ın onu bek- lemesi gerektiğini söyle- mek üzere gelmiştir. Dura- Margııerite Duras BAY ANDESMAS'IN D0NDÎSI ğan, boğucu bir atmosfer içinde, çevTesinden ve ken- dinden habersiz küçük kız- la Bay Andesmas, uzun sü- re Michel Arc'ı beklerler. Bay Andesmas bu süre bo- yunca kendi kızını küçük kızla karşılaştınr, kendi kı- zınaolan sevgisi hakkında uzun boylu düşünür, onun için yaptıklan ve yapacak- lannı kafasmda evirip çe- virir. 'Bay Andesmas'ın Ikin- disi'nde, kullanılan her söz- cüğün, yaratılan boğucu at- mosferin varoluş sıkıntı- sıyla simgesel bağlantıla- n bulunuyor. Durağan, ıs- sız mekân kendi başına btr evren haline geliyor, bu- naltıcı bekleyiş ise Du- ras'nın usta kalemiyle bir simgeler ormanına dönü- şüyor. BUAgAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Muhsin Ertuğrul Emek Armağam izmir Dokuz Eylül Üniversrtesi Güzel Sanatlar Fakül- tesi'nce bu yıl ilk kez "Muhsin Ertuğrul Emek Armağa- n\" verildiğini okuyunca kafamda dört sözcük seslendi: Küttür mirasımızdan kopmamanın örneği. Insanoğlunun en haklı mirası bu. Kolay kazanılmıyor. Yüzyıllann bilinç birikimi... Günümüz gençleri için II. Meşrutiyet dönemi kavra- mının tarih öncesi gibi sisler, bulutlar ardında kalmış za- man parçalanndan biri okluğunu biliyonjm... Özellikle 1960'lardan sonra bu ilginç zaman dilimi, toplumsal si- yasal yapı, anayasal sorunlar, savaş, demokratikleşme, karşıt güçterin ilerlemeyi durdurma çabaları açılanndan günümüze tşık tutacak düzeyde değerlendirildi. Çağdaş edebiyatımızın öncü kişiliklerinin şiir, roman, edebiyatta- rihi ve tiyatro alanındaki yol açıcı çabaları derinlemesi- ne inceleniyor. Bu dönemin yaşama geçen en etkih kültür kazanım- lanndan biri de tiyatroydu kuşkusuz. Muhsin Ertuğrul on yedi yaşında sahneye çıktığı za- man çağdaş tiyatro dili oluşmamıştı henüz. Genç yaşı- na karşın çağdaş tiyatronun bınncıl gereksınimlennden yoksun bir ortamda buldu kendini. Üç yıl sonra, 1912'de Hamleft oynadığı zaman dö- nemin en güç beğenir kişilerini şaşırtacak ölçüde başa- n kazandı. Bu başannın temelinde, tiyatro dilini Gedik- paşa Tıyatrosu geleneğinden kurtarması var kuşkusuz. Yahya Kemal, Peyam-ı Edebi'de Muhsın'le birlikte gerçekleşen bu değişimden söz ederken genç tiyatro sanatçılannın "Milletinsamimiseslerinisokaklarda, üc- ra mahallelerde, düğûnlerde, kahvehanelerde, panayır- tarda, cenaze çıkan evlerde" bulacaklannı ve on yıla kal- madan ulusal tiyatro dilinin oluşacağını yazmıştı. (Ede- biyata Dair, I. bas. 1971, s. 245.) Çok yönlü degişimlerin öncüsü oldu tiyatromuzda Muhsin Ertuğrul. En önemlisi, çağdaş klasikteri sahneye getirme atılı- mı. Bir de çağdaşlaşmakta olan edebıyatın yol açıcılan- na inanması... Tahsin Nah'rt, Şahabetbn Süleyman, Hü- seyin Suat, Halrt Fahri (Ozansoy) gibi dönemin genç yazariannı tiyatroya çeken bu inançtır. Muhsin, Halit Fahri'nin Maurice Maaterlinck'ten esinlenerek yazdığı kabul edilen manzum oyunu Bay- kuş'u sahneleyerek ilk sıçramalardan bırini yarattı Türk tiyatrosunda. Nurettin Sevin'in belırttiği gibi aruz ölçü- sünün darsınırianna karşın, tertemiz Istanbul Türkçesi- nin mübalağasız, fakat gerçek duyariığıyla yansıtılması yol açtcı niteliğinin ana daman sayılmalı. Takvimlerin 1918'i gösterdığini unutmayın. Aynı yıllar Muhsin'i oyuncu ve yönetmen olarak tıyat- romuza katkısını geleceğın umudu olarak kabul eden- terden Reşat Nuri (Güntekin), Türk tiyatrosunun doğ- duğunu muştular Zaman gazetesındeki yazılarında. Cumhuriyetin ilk yıllannda artık çağdaşlaşma savaşı- mının başlıca temsilcileri arasında görüyoruz Muhsin Er- tuğrul'u. Tiyatro sorununa tüm gerekleri görerek bakışı ile... Tüm gerekleri yerine getirmedekı başansı ve sabn ile... Dekorundan, ışığından, makyajından, "sufîe"sinden itibaren çağdaş tiyatro... Özdemir Nutku'nun belirttiği gibi 1927'den sonra gelıştrn(en işıMamayöntemiyle, sahne üzerinde yeni bo- yutlarefdeeollmesini, To Elenıkon gazetesinde Polis Ka- çekis şöyte değeriendirir: "Muhsin Beyyalnızca ışığı kullanmıyor, onu renklen- diriyor da. Böyiece ışığın tatlılığını ortaya çıkanyor ve sahne egzotik bir bıçim alıyor." (özdemir Nutku, Darül- bedayi'nin 50 Yılı, s. 161). Cumhuriyetin ilk yıllannı Muhsin Ertuğrul'un düşün- ce ve görgülerini uygulama dönemi olarak niteleyebili- riz. Shakespeare, Goethe, Dostoyevski, Gogol, Pi- randello, Moliere, Çehov, Gorki vb. yanında Musa- hipzade'yi, Reşat Nun'yı, Nâzım Hikmet ı, Mahmut Ye- sari'yı, Necip Fazıl'ı sahneye getıren, onun çağdaş sa- nat anlayışındaki görüş zenginliğidir. Nurullah Ataç gi- bi öznel yargılanna pek düşkün olan bir eleştırmen bıle Muhsin'ın getırdiklenne dikkati çekerken "Türkiye'de az çok eliyüzu düzgün bir tiyatro sanatı varsa bunu Muh- sin Ertuğrul'a borçluyuz..." dıyerek kusurcubaşılık et- mez ve bir gerçeğin daha altını çızer: "Muhsin Ertuğrul bu ülkede tiyatronun seyirciye inmesini istemedi. Se- yirciyı tiyatroya yûkseltmek istedi. Bir yandan oyuncu- yu yetiştinrken bir yandan da seyirciyi yetiştirmeye ça- kşti.' (Son Havads, 5 Ekim 1954, Ataç Tiyatro'da, 1. bas., 1963, s. 113). Ataç, 1950'lerden çok önce de Muhsin Ertuğrul ger- çeğinı çağdaş verilerden hareket ederek görebılenlerın arasında oldu. Muhsin, küttür hareketlenndekı değişı- min içindeydi çünkü. 1930'lu yıllarda, gene onun yüreklendirmesiyle belir- ginteşen "tiyatroyazan olma hevesleri" gitgide tutariı tu- tarsız çatşmalar ve ayak oyunlan dönemi açmıştı. Bu- na "Tekparti" döneminin kendine özgü koşullannı, ulu- sal sanat anlayışını belirieyen güçlerin, siyasal iktidann tutucu kanadının görüşlerinden kaynaklanan "politikre- çeteiere" bağlı olduğu gerçeği eklenınce, Muhsin gibi geleceğin adamlannın çevresinde kaynatılan cadı ka- zanlannın etkisini düşünebiliriz. İlk Cumhuriyet dönemi kuşağının dil, tarih, edebiyat, resım, hatta felsefede elde ettiği kazanımlar Muhsin'i yal- nız bırakmadı. 1930'larda sahnelediği, oynadığı yaprt- lann çoğu gelişmekte olan okumuş orta tabakanın tam ilgisini çekti. Bu değeri, yaprbnı seyreden ünlü Kari Ebert şöyte tes- lim etmektedir: "Belki yûz defa oynadığım, bir o kadar da seyretti- ğim Faust oyununun birAlman sahnesinde görülmesi bir gelenek olmuş ne kadar mizansen ve temsil inceli- ği varsa, hepsi eksiksiz olarak, sizin temsilinizde vardır. Sanatçılann yûreklerinde işlerine karşı bu derin sevgi olmasaydı bu güç iş böyle başanya ulaşamazdı. Faust, Mephisto, Gretchen başta olmak üzere, bütün rollerku- sursuztemsiledildi. Eseriherkes, istisnasız, rolününge- rektirdiği yotda, iyianlamış ve kavramıştı." (Türk Tıyat- rosu Dergisi, anan Özdemir Nutku, Darülbedayi'nin 50 Yılı, 1. bas., 1969, s. 165). 1914'lerden sonra çağdaş tiyatronun değişik ustala- nndan çoğunun yapıtlannı gördü, inceledi, değeriendir- di ve kazanımlar elde etmeye çalıştı Muhsin Ertuğrul. Az önce de belirttiğim gibi çağının kültür atıltmlarını algılı- yordu. Çağının kültür atılımlarını algılayanlarla birlikte var olacağına ınanıyordu. 1930'lu yıllarda Gorki'nin Ayak Takımı Arasında adlı yapıtını gören bizden önceki kuşa- ğı konuşturunuz. Coşkulan gözlerinde parlayarak anla- tacaklardır. Unutulan Adam'ı seyretmeolanağını bulan- Iar iki büyük sanatçının adını birlikte söyleıier bunca yıl sonra: Nâzım, Muhsin. ••• 1950'li yıllarda dönemin en yetenekli tiyatro oyuncu- lannı bir araya getirdiği Küçük Sahne'de Fareler ve In- sanlar'dan Godot'yu Beklerken'e kadar çağdaş tiyatro- nun vazgeçilmez yaprtlannı ilk kez sahneleyerek yeni bir dönemin öncüsü olduğunu biliyoruz Muhsin Ertuğrul'un. İzmir Dokuz Eylül Üniversrtesi Güzel Sanatlar Fakül- tesi'nin, büyük ustanın ölümünün yirminci yılında ver- diği armağanı "Emek" sözcüğüyle nitelemesi, 60 yıllık uğraşın simgesı oldu_bence. İlk ödülün Münir Özkul gibi bir ustaya veriimesinin de ayn bir anlamı var. E-posta: skurdakul'/ superonline.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle