23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 ARALJK 1999 PAZAR 14 J. L J J A kultur@cumhuriyet.com.tr TÜRSAK Yönetim Kurulu Başkanı Müjde Ar, beş yıl içinde çok yol alındığını düşünüyor 4 Sinema liiks değfl, bir flıtiyaç'Külriir Servisi- 80 'li yıllann sinema- sına damgasuu vurmuş bir oyuncu Müj- deAr. O dönemlerde kadnu anlatan, ka- dın sorunlanna değınen filmlenyle Tiirk sineması ıçınde önemlı bır yere sahıp ol- du. En son oynadığı Mustafa Araokbr filmı "Ağır Roman" dışında, sinemay- la oyuncu olarak pek ılgılenemıyor. Ama sinema sektörü ıçınde önernli bir ku- rum olan TÜRSAK'ta beş yıldır yöne- tim kurulu başkanı. TÜRSAK tarafın- dan düzenlenen ve yann başlayacak "Ikinci Ulusiararası Sinema Tarih Bu- luşması'' ıle ılgılı olarak Müjde Ar'la oyunculuğun dışındaki bir sinemayı ko- nuştuk. -TÜRSAK'ın etkinliklerinden kısaca söz edebiür misiniz? MÜJDEAR- Seminerler, konferans- lar. suıema yılüğı ve bin Garanti Ban- kası, bınsi İş Bankası sponsorluğunda düzenlenen Çevre Filmlen ve Sinema - Tarih Festivali. Bu yıl dördüncüsü ger- çekleşecek olan Çevre Filmlen Festiva- lfnın geçen yıl ıstedığimiz düzeye gel- diğinı söyleyebilirim. Seyirci açısından da, bızım yetkınleşmemız açısından da. Bu yıl da Sinema - Tanh Buluşmasf nın ikincısiıu gerçekleştiriyoruz. Zaten ikı- si de bır yılımızı kapsıyor. Zorluklany- la, sevınçlenyle. Bugün uluslararası jü- nde yer alan ıkıjüri üyemiz deprem teh- likesınden dolayı gelemeyeceklerini söy- lediler. Ama her şey iyi gidiyor bunla- nn dışuıda. - TÜRSAK gibi bir sivil toplum örgü- tündeyer afanamz ne zaman ve nasıl ger- çekfeşti? AR- Vakıfbeş yıl önce çok zor durum- daydı. Kurtancı gibı anılmak ıstemem ama hem sinemaya gönül vermiş biri, hem de vakıfyönetimindenanlayabilecek kim olabılır diye düşünmüşler. Öneri geldi. Zaten benim de böyle bır vakıfkurma gı- bi düşüncem vardı. Beş yıl içinde çok yol aldığrmızı düşünüyorum. Daha da kunim- sallaştık. Gönül işlen maddı ve manevi birçok şeye katkıda bulunmaktan geçi- yor. Bu hele sinema olursa... r evlet örgütsüz olduğumuz için azmiktarda ödeneklerle bizi susturmaya çalışıyor. Türk sinemasının kendi içinde kurumsallaşma şansı yok çünkü. En büyük hedefimiz eğitim eksikliğinden yola çıkarak Batılı normlarda bir sinema sektörü yaratmak. - TÜRSAK'ın bugfine dek karşılasb- ğı zorluklar neier? Bunlar nasıl aşılabi- fir? AR- Kurum olarak sürekli büyümek- ten yanayız. Bu kadanna razı değüiz. Sa- dece yıllik yayımlamak, seminer ve kon- feranslar düzenlemek değıl amacımız. Yönetmen Robert Bresson, 'fotoğrafiden çok resme yakın sinema yaptı' GerçeğisinematografiksunduKûltûr Servisi-98 yaşında Pa- ns'te yaşamını yıtiren sinemanın 'haşîn' yönetmeni Robert Bres- son, 40 yılhk kariyen boyunca sadece 13 tane film yönetmiş olmasına karşın, 'Bressonviri' denebılecek, hiçbir akıma ya da kalıba uymayan özgün bir sine- ma yarattı. Sadece Fransız sine- masını değil dünya sinemasının önde gelen yönetmenlerinı de filmlen ve düşünceleriyle etki- ledı. 19O7'de Paris'ın bir taşra ka- sabası Bromont-Lamothe'da do- ğan Bresson, babasının ordu mensubu olması yüzünden sü- rekli, aılesi ıle seyahat etmek zo- runda kaldı. Üniversitede kla- sikler ve felsefe eğitımi gören Bresson. ılk senaryosunu yaz- madan önce bir süre ressam ve fotoğrafçı olarak çalıştı. Böyle- ce felsefe ve resim eğıtiminin bileşkesı onun sert ve saf sine- masuun temellenni oluşturdu. II. Dünya Savaşı sırasında 18 ay boyunca bır Alman Nazi kam- pında tutuklu olarak kalması, 'özgûıiüğe ve kurtuluşa ulaşma çabası ve bunun olanaksıznğı yü- zünden çekilen aa' duygulanna ağırlık veren bir tema üzerine kurulu filmler çekmesinin baş- lıca nedenini oluşturdu. 'Fîlmi özümsemeBsiniz' Filmlennın 'haşin'lıği düşün- celerden ve 'saFlığı ise görün- tûlerinin sadeliğinden gelen Bres- son, gerçeğın kendısıni gösteri biçımınde sunmaktan çok sine- matografı yoluyla yeni bır geT- çek yaratmaktan yanaydı. "Dış görüntü sadece daygusal ve en- telektüel kisiliği kaplayan bir ka- bukrur" dıyen yönetmen, insan- lann \e toplumun sonmlannı, onlan gizleyen dış kabuktan ve gösterişli unsurlardan sıyınp anndınlmış bır sinema ile izle- yenlere sundu. Tiyatrodakı çağ- daşı Samuel Beckett gibi, sana- tını basıt temellere indirgemiş, Venedik'te Büyük Ödülü kazanan 'Bir Köy Papazmın Günlüğü' (1956) ve 'Tath Bir Kadın' (1969). kısa ve özlü diyaloglar içe- ren, her türlü yapaylıktan uzak, geleneksel bir mü- zikle bezenmiş, sade ve öl- çülü filmlere imza atmıştı. tlk iki filmınden sonra her zaman amatör oyuncu- larla çalışan Fransız yönet- men, onlardan oynadıklan karakterlen tıyatroda gibi değil 'kendilerinden bir parcavmışçasına' canlan- dırmalannı istedı. Ona göre tiyatro ve si- nema arasında var olabıle- cek yegâne birliktelik, an- cak iki sanatın birbırlerini yok etmeleri ile gerçekle- şebilırdı. Belkı de bu yüz- den Truffaut "Bresson si- nemasıfotografıdençokres- me yakın bir sinema yapı- yor" diye söylemişti. Yapdan her filmi içselleş- tirme tutkusunu "Bir film göze hoş görünsün diye ya- pılmaz, siz fihnin içine gir- meli ve onu özümsemelisi- niz" sözleriyle dile getır- di. Bresson'a göre yönet- menlık başkalannı yönet- me değil aslında kendi kendini yönetme sorunuydu. Filrrun özü- nün içerdiği anlamda gızli ol- duğuna, o anlamın en sade ve en açık biçimde izleyiciye sunul- ması gerektiğine inandı. Filmlerinintemalan genellik- ilmlerinin 'haşinliği' düşüncelerinden, 'saflığı' ise görüntülerinin sadeliğinden gelen Bresson, yeni bir gerçek yaratmaktan yanaydı. le Katolik geçmişının izlerinı ta- şıdı. Anlattığı hikâyelerini üs- tünkörü değil ardındakı metafi- zik ve sembolik anlamlan ve ah- laki boyutuyla aktarmaya çalıştı. Bu yüzden birçok eleştırmen ta- rafmdan 'koyu bir Katolik' ol- makla suçlandı. Bresson, 50'lerin sonu ve 60'lann başında Fran- sız sınemasını etkısı altı- na alan 'Yeni Dalga' akı- mından ve teknolojinin gelişmesi ile ortaya çıkan yeni tür film akımlann- dan hiçbir zaman etkilen- medi. Çahşmalannın her aşamasmda yönetmenin tam kontrolü olması ge- rektiğıni belirten yönet- men, genç 'auteur'lerin idolü oldu. Bu inancı ve tıtizliği yüzünden 1934 yılında çektiği ilk filmi 'Les Affaires PuMkraes' 1983'teki son filmi 'Ar- gent'ya (Para)kadar sade- ce 13 tane film yönetri. îlk filminden sonra Bresson, 1943le hapisha- neden yeni çıkmış bir ka- dına yardım eden rahibe- leri konu ettiği 'Günah- karMekkler' ve 1944'te DkJerot'nun 'Jacques k Fatalisme' adlı romarun- dan uyarlanan ve diyalog- lan Jean Cocteau tarafın- dan yazılan 'Boulogne Ormam- nın Kadmlan' ile sinemaya de- vametti. Bernanos'unromanın- dan uyarlanan kanserden ölmek üzere olan genç bır papazın iş- lediği günahlardan annma ça- basınm anlatıldığı 'Bir Köy Pa- pazınm Günlüğü'' adlı film ile Venedik Film Festivali Büyük Ödül de dahıl olmak üzeıe se- kiz tane uluslarası ödül kaza- ndı. 1956 Cannes Film Festiva- li'nde 'En İyi Yönetmen' ödü- lü kazandığı filmi 'Bir İdam Mahkfimu Kaçü'da ise Alman Gestaposu'ndan kaçan birsavaş- çıyı anlatırken aslında kendi ya- şammdan bır kesiti sinemaya yansıttı. -.. Daha- sonra' Dostoyevsld'run 'Snç ve Ceza' adlı romanından esinlendiğı Yankeski(19S9), Je- anD'Arc'ınYargılanması(l%l), bir eşeğin hikâyesiyle ınsanlann acımasızlığım anlattığı Rastge- le Baltnazar (1966), biı genç kı- zm ıntıhar etmesini konu etüği Moucheöe(1967)adlı filmlerile sinema kanyerim sürdürdü. Tıcari ve popüler ohnadı Dostoyevski'nın dünyası ile kendininkıni buluşturduğu Tat- hBirKadın(l%9) ve BirOüşçû- nün Dört Gecesi(1971) ile Kral Arthur'un şö^yesi ve kraliçe Guinevere arasındakı aşkı konu eden Gölün Lancektt'su (1974) fimlerinden sonra Fransız yö- netmen, Muhtemefcn Şeytan'da (1977) Parisli dört gencin yaşa- rrunı anlatırken modem insanın yok edecilığini ve vurdumduy- mazlığım eleştirdi. 1983 Cannes Film Festıva- li'nde' En İyi Film Ödülû'nü al- dığı Argent'da (Para) ise para- nın yıkıcı gücü üzerinekurulu bir dünyada ruhani değerlenn yok olmasına karşı duyduğu tepkiyi dile getirdi. Hiçbir zaman ticari kaygı ya da popüler olma amacı gütme- den, vermeyi amaçladığı mesaj- lan kendine özgü sınemasıyla izleyiciye ulaşuran Bresson; E ^ nni, Bergman. Antonioni, Tar- kovskigibı sinema dünyasını et- kiledi ve her zaman etkilemeye devam edecek yönetmenlerin arasında yer alıyor. Slide Show Galerileri alışılmış sanat galerisi kavramına yeni bir yorum getiriyor Cafe vitrininde dia show ESRA ALtÇAVUŞOĞLU Kadıköy'ün sessiz sokaklanndan binnde, bir Internet cafenın \itnninde 'imzasız' bir slide show var. Burası Sli- de Show Galensi, kurucusu ise sanatçı Serkan Özkaya. Galennın en önernli özelliklerinden biri, sadece diala- n sergılemesi ve bu sergileme işi içın bir vitrin kullanıl- ması... Özel bir fiunle kaplanmış \itrine, görüntü içerden yansıtılıyor ve dialar her altı saniyede bir yerini bir diğe- rıne bırakıyor. Serkan Ozkaya 'run sanat galerisi kavramına yeni bir bo- yut getirmeyi amaçladığı bu projede, bu sokaktan geçen herkes birer izleyıcı... Dialann çoğalnlabilir olması birden fazla yerde, aynı anda sergilenmesini de kolaylaştınyor; Kadıköy'le eşzamanlı olarak New York'ta aynı dialar ser- gileniyor. Charies Ray, Douglas Gordon, Luc Besson gibi ısimlenn çahşmalannın bulunduğu ve Sodom ve Gomore adını taşıyan 80 dıalık show, her ay değışecek. Kadıköy ve New York'tan sonra Kopenhag ve Pekin'de de birer ga- leri açılması planlanıyor. Slidelar Kanadalı sanatçı ve kü- ratör Jud>- Radul tarafindan bir araya genrildı. Özgün di- alar başlı başına bırer yapıt olarak düş,ünülüyor; sanat ya- pıtmın kopyası fotoğrafi ya da temsili olarak değil... Slayt Show"un 80 dialık ilk sergisi okullarda eğitim amaçlı olarak göstenlen ve çeşitli dergilerden derlenmış görüntüleri ıçenyor. Dialar, dergilerden, sadece bır dü- şünce vennesı düşünülerek özellikle 'baş- tan savma' çekilmiş... Peki neden Shde Show? Serkan Özka- ya, Slide Show Galerilen projesi ıle, üret- tiklen yapıtlann dialannı çekerek onlan ara- cılara (küratörlere) gösterme sürecme ve bu sırada meydana gelen dönüşüme gön- dennede bulunuyor. Bır sergiye çağnlma- nıza, arşrvlenmenıze, beğenilıp-beğenıl- memenize neden olan bu küçücük dıapar- çalan projenın çıkış noktası.. "Bu proje- desanatyapranın geçirdiği dönüşüm süre- d anlanlmak istenhor. Dia direkt olarak büvütükrek izleyiciye aktanlıjor." Serkan Özkaya aracılan ortadan kaldırarak sanat yapıtını izleyiciyle buluşturmayı amaçlı- yor. Buprojenin en önemli yönlerinden bi- ri sokaktan geçen herhangi biri için işin niteliği, işin sahı- bi, neden yapıldığı, görünenin sanat yapıtı olup olnıadığı konusunda herhangi bir ipucu vermemesi. Özkaya camı 'araa' kılarak. yaşamla sanatı aynı düzleme aktarmaya ça- lışıyor. "Hiçbir zaman sanatia yaşam iç içe giremez. Ama buradaaradaki smırgeçirgen bir özefliğesahip. Böyle ohm- ca bnradaki görünfüler hayat kazamyor. Sokaktan geçen insanlar diaya bakabiliyortar ama hiçbir zaman bunun al- tmda 'bu sanat yapıtıdır' di\e izkjiciyişartlayacakkavTam- lara rastiamryorlar.'' Sanat yapıtımn iki paradıgması; çer- çeve ve imza burada yok. Ne sanat yapıtı olduğunu vur- gulayacak sanatçı imzası ne de onu yaşamdan koparan bır çerçeveye yer venliyor projede. Dialar her alü saniyede bir değişerek sokağuı ritmine de ayak uydurmaya çalışı- yor. "İnsanlar burada sanat yaprtma bakıyoriar ama bo sınırlan çizflmiş üzerinde 'sanat yapıtıdır' >uzan bir obje değiL Önemli olan insanlarm beyninde çok kûçük de olsa bir şeyler yaratabOmek-.'' Bu iki fesüvahn cıddı biçimde uyancı bir yönü var; çevre ve tarih bilincine karşı. Kendi içinde tematikleşen festi- valler için fıhn buima zorluğu var. Te- matık festıval yapınca seyircide birkıs- tmlmışhk oluşuyor. Bunu kırmak içinça- ba sarf ediyonız. Hedef kitleyı iyi belir- lemek zorundayız. Çeîçeve çizmedik hiçbir 7flma" seyirci açısından. Bır de ikincı, üçüncü yülarda devam edince ciddi bir havaya bürünüyor festivaller. İki festivalin amacı da sinema sevgısi, ilgi- si oluştunnak insanlann içinde. Geleceğe yönelik amacunız ise eği- tim. Çünkü Türkiye'de sinema eğıtimi- nin verilmedığini düşünüyorum. Üni- versiteler de vahim durumda. Alet, eda- vat yok ama ÖSS sınavıyla alınmış do- lu öğrenci var. Bunlann hepsi TÜR- SAK'm da sonınu aynı zamanda. Sine- ma okullanna dışandan destek yapma- yı düşünüyoruz. Gelsinler, burayı kul- lansınlar. Bir de öğrencıler için festiva- lin bir bölümünü üretime yönelik ger- çekleştinyoruz. Öğrencilere yanşmalı bölüm açıp, projelerini hayata geçinyo- ruz. Kaynak yaratıyoruz. Bu yıl öğren- ciler tarafından çekilen iki fıhn "Ha- nmı Sultan" ve "Anadom Apartmanı" fesnvalde gösterilecek. Devlet, sinemaya yeterli ödenek ayu"- rmyor. Bütçemiz yok. Devlet örgütsüz olduğumuz için az miktarda ödenekler- le bizı susturmaya çalışıyor. Çünkü bu- güne kadar böyle olmuş. Türk sinema- sının kendi içinde kurumsal- laşma şansı yok çünkü. Bir si- nema yasası çıkmalı, özerk bir sinema kurumu oluşmalı. Biz o ucun bır tarafından tuttuk. En büyük hedefimiz eğitim eksik- liğinden yola çıkarak Batılı normlarda bir sinema sektörü yaratmayı amaçlıyoruz. Vakıf olarak dertlerimız bunlar -Ama Kültür Bakanhğfndan destek abyorsunuz— AR- Evet Sinema - Tarih Bu- luşması'nın Osmanlüar hafta- smda destekleri var. Bu sene bize üç tane belgesel fıhn yap- mamız için destek oldu. Ama sorun Kültür BakanlığYnın so- runu değil, devletin sorunu. Her yıl ücretsiz olacak -Sinema-TarihBuhışmaa ge- çen yıl yeterince ilgi görmemis- ti. Bn yıl nder bekUyorsiınoz festh-aklen? AR- Bu yıl ikinci yıl olduğu için ilginin daha ryi olacağmı dü- şünüyorum. Bazen festivaller bulunduklan yeri şenlendiri- yor. Cannes'dadabu böyle. İlk yû dedikodu gibi oluyor festi- valler. Sonra ciddıleşiyor. Ku- laktan kulağa yayılıyor. tstan- bul'da sinemaya gidemeyen bir dolu insan olduğunu düşünü- yorum. Öğrencıler de bu kate- gonde. Sinemaya ulaşamayan insanlar bu filmlen görsün is- tedik. Ücretsiz olduğu için de çok seyirci bekliyoruz. lyı şey- ler bekliyoruz. Her yıl da ücret- siz yapacağız. Çünkü smema bir lüks değil, bir ihtiyaç. - Bu tür tematik festivalkr teşvik edilmeti mi? Kaynak sı- kıntısı nasıl giderikbinr? AR- Böyle bır şeyler yapın- ca destek buluyorsunuz. Bir de kapı kapı dolaşmanız gereki- yor. Kendim için değil ama si- nema söz konusu olduğunda kaynak aramaktan hiç yılmam. Bizrnı iki festi\-alimizm şansı da proje aşamasında Garanti ve İş Bankasf nın desteği oldu. Sü- reklilik kazandı. Bu iki banka olmasa samimi söylüyorum bu festivaller yapılamaz. Sinema - Tarih Buluşması on gün sürü- yor, yedi salonda göstenh'yor filmleT, yabancı konuklar geli- yor. Vakıfta çalışan insanlann sayısı ikiye katlandı. Pek çok ku- rumun desteğıni ahyoruz ve ıs- rarcıyız. - Sinema - Tarih Buluşma- sı'nm,yani sinemayı tarihlebu- luştunnanm önemmden sözede- hiür ıtıhdnir? AR- O HabitatTabirlikte kul- lanılan bir ısündi. Fakat devam karan alınca aynı temayı da gö- türeüm dedik. Tematik festival- len tercih ediyonız ve bu festi- val Istanbul'a çok yakışıyor. Geçen yüzyıla baktığımızda müthiş tarihsel olaylar var ve ta- rihi filmler devam edecek gibi geliyor bize. Tarihle iç içe ya- şıyoruz. Belgeseller var zaten. Mesela Osmanlı teması var bu sene festivalde. O kadar çok film çekilmiş ki o dönemlerde. Onlan izleme olanağı yok ar- tık. O yüzden festıvahn tema- smm çok doğru olduğunu dü- şünüyorum. -Müjde Ar olarak sizinsine- mayla flgöi en büyük hayaüniz nedir? Gercekleşmiş ya da ger- çekleşmesini istediğiniz? AR- Dünyanın heT yerinde izlenebilecek bir fılmde oyna- mak. Bir oyuncunun en büyük hayalininbu olduğunu düşünü- yorum. Ünlü ya da star olmak değil, her anlamda uluslarara- sı bir yapım içinde dünya seyir- cisiyle buluşmak istiyorum. Y A P I Y O R L A R ? Rupert Everett yasamını yazdı • Susan Sarandon 'Cradle Wül Rock' filminde 193O'lı yıllann New York'unda yaşayan ltahyan bir eylemciyı canlandınyor. Amenkan tarihinin tehlikeli ve heyecan verici bir dönemıni, kültür devnminı yansıtan 'Cradle Will Rock'ta, Orson Welles'in başıru çektığı tiyatro sanatçılannın devletin sansürüne karşı ayaklanması konu ediliyor. • Bruce Wlllls son fıhni 'The Sixth Sence'de (Altıncı Duyu) bir çocuğun problemlerine psikolog kimlığıyle çözüm buluyor. Daha önce 'Mercury Rising' (Şifre Merkün) adlı fihnde 9 yaşındakı bir çocuğu koruyan FBI ajam rolündekı Willıs 'The Sıxth Sence'de de 8 yaşındakı, doğaüstü güçlere sahip Cole Sear'a (Haley Joel Osmand) yardımcı olan bir çocuk psikoloğunu canlandınyor. • Sean Connery ye bu yıbn sonuna doğru 'sir' unvanı veriknesi bekleniyor. Eski James Bond'un bu yılnı sonuna kadar geleneksel sir unvanı adaylan listesine girmesi beklenirken Başbakan Tony Blair bu konuda bir açıklama yapmadı. İki yıl önce Connery'nin 'şövalyelik' adaylığı oyuncunun 'tskoç MiUiyetçi Partisi'ne verdiği destekten dolayı Tony Blair tarafından engellenmişti. • Britney Spears 'Baby One More Time' şarkısı ve aynı adlı albümüyle satış rekorlan kırarak Ingiliz Pop Kültürü'nün zirvesine yerleşti. Britney Spears'nı albümü dünya çapında 10 mılyondan fazla sattı ve Amerika müzık listelennde 3. sıraya yerleşti. Yılın en iyi satan albümleri arasında Eiffel 65 'Bhıe' ile ikinci, Lou Bega 'MamboNo.5' albümüyle üçüncü sırada yer alıyor. • spice Cfrls grubundan Emma Bunton, devletin içkiye karşı aldığı önlem kampanyasmda yer ahnaya başladı. Yirmi üç yaşmdaki şarbcı, Ingiliz televizyonlannda yayımlanan aÛcolün zararlanna yönelik bir reklam filminde boy gösteriyor. Genç kız, bir delıkanlı ve artık genç olmayan bir adam arasında gelışen üçlü bır aşkı konu alan fihnde yaşb adamı Jeremy Irons'uı oynaması düşünülüyor. • Robin williams son fihnı 'Bicentennıal Man'de bır robotu canlandınyor. Fılmde bir robotun iki yüzyıl süren sıra dışı yolculuğu sonucunda, sıradan bır insan haline gelmesi konu ediliyor. Williams aynı zamanda pek çok yardım deroeğinnı organizasyonlarmda aktif olarak yer ahyor. En son evsiz ınsanlara, dört yüz otuz sekiz milyon dolarbk yardumn ulaşmasına öncülük ettı. • Ken LoaCh -Bread and Roses' adlı son fümini Los Angeles'ta çekiyor. Fihnde 90'lı yıllann başında sosyal haklanm elde etmek için savaş veren temizlik işçilerinin hıkâyesi konu ediliyor Loach filmin çekildiği Los Angeles'nı tamamen para tarafından işgal edıhniş olduğunu ve dünyanın en tehükeli şehn sayılabileceğini beUrtti. • Luc Besson, 40 yaşındakı Fransız yönetmen 10-21 Mayıs 2000 tanhleri arasmda ., yapılacak Cannes " l i - i Festivah'nınjürisinde n '"< yer alıyor • Andrejwajdabir Leh romanından uyarladığı 'Pan Tadeusz' adlı fihni ile 'Tıtanic'i bıle gecerek Polonya'da en çok izlenen fihn oldu. Polonya'da on yddır ilk kez bir Leh filmı yüksek bir gişe hasılatı ile Amerikan yapımı filmleri bile geride bıraktı. • Rupert Everett '8 yaşından beri büyük biraktris olamayacağımı anlamıştım" cümlesı ile başladığı 'Hello, , . Darling" adlı otobiyografık romanını Fransa'da yayımladı. • Danlel Day- LeWİS eşi Rebecca Miller'ın yazıp yönettiği 'Gone to Earth' adh fihnde yardımcı yönetmenlik yapıyor. • Melanle CHfflttı John Waters'la kamera arkasında meydana gelen olaylarm anlatıldığı bir film gerçekleştiriyor. Oyuncular arasında Patty Hearst da yer alıyor. • Robert de Nlro ve Ben Affleck, Frank Oz'un yönettiği 'The Score' adlı fihnde başroüeri paylaşıyorlar. Çekunlenne mart ayında Montreal'de başlanacak fihnde, artık emekh" olmak isteyen yaşh bir hırsızla onu vazgeçirmeye çalışan genç hırsızın hikâyesi anlatılıyor. • Euro Dlsney yılda on iki milyon ziyaretçisi ile en büyük ticari merkezlerden bin ohnasma karşın ekonomik çöküntü içinde. 2002 yılında Disney Stüdyolan için yapılacak olan kutlamalar sırasında kazanılacak olan miktann giderleri dengeleyebileceğinden şüphe ediliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle