22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24EKİM1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Türk-Yunan aşk filmi Türk-Yunan dostluğu için herkes elinden geldiğince birşeyler yapıyor (Tabii tersi de söz konusu; Gökçeada'daki kundaklama gibi). Son günlerde dostluk adına gündeme gelen bir film var: Kayıkçı... Bir aşk filmi. Türk delikanlı Yunanlı kıza aşık oluyor... Istanbul'dan Esat Özen de aklına takılan bir soruya yanıt arıyor: "Filmlerde bile neden bir Türk kızı Yunanlı delikanlıya aşık olmuyor?" öetrfrorek posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr Tefc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Bazı özel okullarda damping yapılıyormuş... "Haydi! Batan sistemin matlan bunlari" Hadap Y akalanacakmış, yoksa yakalanmış mı, hiç önemli değil.. Ahmet Taner Kışlalı'yı öldü- r renleri biliyoruz... Bu konuda çok deneyim 1 kazandık... Cumhuriyetçilerin başına neler geldiğini artık bütün dünya biliyor. Dün Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu; bugün Ah- met Taner Kışlalı; yann içimizden bir başkası... Katillerımizi biliyoruz... Katillerimizi tanıyoruz... * Katillerimizi yazıyoruz... Ama bizi ciddiye almıyorlar. Bizi dinlemiyorlar... Hürriyet'ten Bekir Coşkun'a teşekkür ediyorum. Acımızı paylaşırken iki gündür köşesinde katilleri- mizin kim olduğunu açıklıyor. "Ben katillerin kim olduğunu biliyorum. Katiller bu ülkeyi güvenli bir hukuk devleti olmaktan uzak tutup. bir yanda silahlı çetelerin, bir yanda kara yo- baz irticanın bataklığına sürükleyen devletadamla- Katillerimiz ndır. Silahlı çeteler de onlarındı, af yasasında gör- dünüz. Dinci terör de onların ürünüdür. Daha bir gün ön- ce Ahmet Taner Kışlalı'nın savunduğu Mustafa Ke- mal'in laik cumhuriyetine meydan okuyan, yurtdı- şındaki dinci terörle ilişkisi olduğu kanıtlanan bir provokatöre nasıl da sahip çıktıklannı görmediniz mi? Kim Merve Kavakçı gibi amacı belli birisini kanat- ları altına alıp, onu sorgulamak isteyen cumhuriyet savcısını susturmaya kalktıysa Kışlalı cinayetinde on- ların parmak izi vardır." Hukukun ayaklar altına alınıp Merve Kavakçı'nın nasıl korunduğu sorgulanacak, bu ilışkinin arkasın- daki iğrenç pazarlıklar gün ışığına çıkartılacaktı ki, ortalığı kararttılar, önümüze Kışlalı'nın cenazesini getirdiler. Yobazlar, Kışlalı için "militan bir Kemalist" diyor. Ikinci cumhuriyetçilerin ağababası Mehmet Altan da daha cenazemizi kaldırmadan bizlere "fanatik cum- huriyetçiler" diyor. Türkiye'de ne çok militan ve fanatik olduğunu Kış- lalı'yı son yolculuğuna uğurlarken görmüşlerdir uma- rız... Evet, katillerimizi biliyoruz... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın de- diği gibi bölücü terörün ve irticanın sözde insan hakları savunucularından, sahte demokratlardan, numaracı cumhuriyetçilerden, cumhuriyet ve de- mokrasi düşmanı kara yobazlardan, şeriatçılardan beslendiğini çok iyi biliyoruz. Çünkü biz katillerimizi yazıyoruz. Dün Uğur Mum- cu, bugün Ahmet Taner Kışlalı, yann içimizden bir başkası.. hiç farketmez. Bizim işimiz katillerimizi yazmak... Istanbul'un varoşlanna düzenli otobüs seferi yapan belediye, Yenilevent- Kadıköy hattından sonra aynı bölgedeki Oyak Sitesi-Taksim hattını da kaldırınca bir okur şöyle diyor. "Özellikle oy potansiyelinin düşük olduğu ve askeri lojmanların bulunduğu semtin otobüslerinin tek tek kaldınfması düşündürücüdür." Ö M Ü R I L I K Netekim, Pakistan'da resim sergisi açılabilir! Ömür E. Kurum SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek YerilimHattı Erdinç L/TKU On parmagımızda on mazeret! MİKOMLAR nedip, ne değildir? Sivil inisiyatif olarak üç yıl önce kurulan ve kısaca "MİKOMLAR" olarak anılan "milletvekili izleme komiteleri". kimı çevrelerce yanlış anlaşılmış olmalı ki, yayımladıkları bir duyuru ile ne olmadıklarını açıklıyoriar: MİKOMLAR, milletvekili irtibat büroları değildir. MİKOMLAR, milletvekillerine proje hazırlayan kuruluşlar değildir. MİKOMLAR, belli konulara taraf baskı unsurları değildir. MİKOMLAR, miting düzenleyen, gösteri yapan, pankart asan eylem grubu değildir. MİKOMLAR, milletvekiline eksi veya artı notlar veren ve yargılayan oluşumlar değildir. MİKOMLAR, milletvekillerini özel yaşamına kadar adım adım takip eden dedektiflik büroları değildir. MİKOMLAR, milletvekili iradesine müdahalecı değildir. MİKOMLAR, belli bir siyasal görüşe göre izleme yapan komiteler değildir. MİKOMLAR, milletvekillerınden özel istekte bulunma komiteleri değildir. MİKOMLAR, milletvekiliyle yüzyüze iletişim kuran dernekler değildir. MİKOMLAR, yasadışı örgüt değildir. Ne kadar itaat, o kadar cemaat... Banş Ertürk ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Ragıp Buluç'un yanıtı... Birmimarlık dergısı olan TASA- RIM'da(Eylül 1999, s.94) yayım- landığı için "mimari eleştiriye" de açüdığını sandığım, Bogaziçi kıyı- lanna dikılmek üzere tasarlanmış "radar kuleleri" hakkındakı yazı- ma,-hiiman A. Ragıp Bahıçtan ya- nıt geldi. Her iki yazıdaki "üslup farkı- nın" kıyaslamasını. merak edecek okurlara bırakarak 'Mimar Olarak Hiçbir Şey Yapmamanın ve Yap- maya Çalışanlara Engel Olmaya Kalkışmanın Dayanılmaz Hafif- liğT başlığını taşıyan 15 Ekım 1999 tarihli yanıtı olduğu gıbi sunuyo- rum: M İ4 Ekim 1999 tarihli Cum- huriyet gazetesinde yer alan Sayın Oktay Ekinci'nin 'Radar Kulele- ri ve Mimariık Etiğj' başlıklı \a- zısı; Türkiye'de mimarlığın sade- ce korumacılığa dönük olduğunu ve bunu mesleki etik zannetme- nin hangi boyutlara geldiğini gös- teren, eski ve bilinen bir alışkan- lığın yeni göstergesidir. Konuya uzak okuyucuları etkilemek için özenk seçilmiş. gerçekleri saptıran sıfatlar 'Devkuie', 'Bina Komplek- si'. 'Panama Kanalı' benzetmesi vb., projede asla var olmayan Lo- kantalar, Kafeteryalar, lçki Salon- lan. Konaklama Odalan' gibi ajite ••• Türiciye gibi bir ülkede, hele ki Bo- ğaziçi gibi dünyada "tek" olan bir SlT'te, "korumacılığın" eski bir ahşkanlık olduğunu söyleyen A. Ra- gıp Buluç, aynı korumacıuğuı çok da- ha-giç'hıolarak 2 i. yüzyıl mmarU- ğında da "temel mesleki etik" ol- ması yönündekı 1998 ve 1999 ta- rihli "uluslararası kararlardan" habersiz olabilir. Evrensel kültürmırasının "küre- sel ranta kurban edilmemesi" için UIA ve UNESCO forumlanndaalı- nan bu kararlan "desteklemejen" ABD'nin ise şımdı de "Lockheed" firması eliyle Buluç'un o "zarif ku- ielenni Bogaziçi'ne "tahkim ka- ranyla" sıralamayı üstlenmesi de mi- manmızı rahatsız etmeyebilir... Ne var kı en azından şu konular, dünya görüşlen ve "profesyonel ilişki tercihleri" farklı bile olsa, her "mimarın " ortak mesleki tutumla- n arasında yer almalıdır: 1) Çanakkale ve Istanbul bogaz- lan "farklı mimari ortamlar"dır. Taşıdıklan çevre. kültür ve kentsel değerler açısından "ayn"dırlar... Mimanmızm. "Çanakkale'ye izin verildi. tstanbul'a neden verilmi- yor?" diye polemık yapması yeri- ne, bu "farkı" kavraması ve hatta Trttfîk Konlrol Merktzı Bımut. Demz Crphesı Istinye'de, tarihi yalılarla "aynı konumda" tasarlanan u bina, "Boğaziçii'ni koruma" adına imar vasağını delmeye çalışıyor. (Projc/çizim: R. Buluç Mimarlık-Tasarım Eylül '99 - s. 94) edici tabirler, oranlar ve ölçek de- ğistirilerek elde ettiginiz karikatür- vâri siluet çizimleri hangi etik an- layışına giriyor? Projeyi reddet- meye hevesli kurul bilimsel olu- yor da aynı projeyi kabul eden 'Çanakkale' Kurulu'nun karann- dan niçin bahis bile edilmiyor? Onlann karan bilimsel değil mi? Evet kulelerim fonksivonel ve za- rif. tstanbul'a yakışacak. 'Uygar- lık Tanhinde" yerlerini alacak. Ola- sı bir deniz kazasında yanma ve yok olma tehlikesinden uzak, in- sanlar, Boğaz kıyılannda çaylan- nı rabatça içebilecekler. Endişe- niz olmasın. Kader. sizJere laf tiret- mek, bizlere yapı yapmak görevi- ni vermiş; iyi ki tersi olmamış." ' • • • Y. Mimar A. Ragıp Buluç'un bu yanıtı, 14 Ekım 1999 tarihındekı "Uygarhklann tzinde" köşemizde yer verdıgimiz eleştirilerimize ve "temel kaygılanoııza" açıklık ge- tirmese bile; Boğaziçı'nin "sürek- li bir petrol kanalı" olmasına gön- lü razı QİabiIen ve dahası, bunun için ie 30 ra'lik, hatta 40 m'lik kuleleri cıyı şeridindeki eşsiz doğal ve tanh- ;el dokunun "üzerine" bindirirken :1i bile titremeyen bir "mimariık ınlayışını" sergilemeye yetiyor... latta, aynı anla>aşın "tartışma kü^ ürünü" de yansıtması bakımından n az TASARIM"da yayımlanan pro- îleri kadar da "tanıtım belgesi" eğeri taşıyor.. ıkı ayn mimari çe«e için de "tip pro- je" tasarlamak gibi bir duyarsızlık- tan kendıni kurtarması gerekmiyor mu?.. 2) Özellikle bir SlT'e yeni yapı önerilirken, hem "etût" aşamasuı- da hem de proje tanıtımında "çev- renin" de gözetilmesi ve gösterilme- sı mimarlığın ılkkoşuludur. (EğerR. Buluç, Koruma Kurulu'nun projeyi "fef gerekçeleri arasında yer alan "siluetteki kuleler" resimlerini de TASARIM'da yayımlasaydı bız de yazırruzda onlan kullanırdık; "ka- rikatûr" diyerek bir sanatı da kü- çümseyen kültürünü sengilediği "öz- gün" sövlemiyle eleştirdiği çizim- ler ıçın de uğraşmazdık...) 3) Kaniıca, Kandilli vb. gibi kı- yı güzellikleri üzennde yükselmesi tasarlanan 30 m., 40 m.'lik kuteler için "dev" yerine "normal" de- mek, Buluç'un "mimariıkta ölçii ve oran" anlayışına uygun düşebilir. Ancak. İstinye'de teknik hizmetler için 12 m'lik (4 kat) "modem ya- h" binasına sadece işleviyle değil, tasanmına yön veren "ayncalıklı mimariık hevesi" nedeniyle de "kompleks" demek, anlaşılan en doğru tanımı oluşturuyor... Doğnı- su şimdi merak ediyorum. Bu kule- leri ve "yeni yalı dayatmasmı" Bo- ğaziçi'ne "yakıştırmayan" 7 Koruma Kurulu karan "tahkimle" etkisiz kılınmayaçalışılırken, Ragıp Buluç projesini aynı tahkim heyetine acaba "nasıl" begendirdı? KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak a turk.net ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBI SEMİH POROY BULUT BEBEK MJRAYÇİFTÇ! On insan <âa' 'Pek.'ı, Söyleyin, 3uraâa,bu muhaiefeti örgTJtleycâak vc ğ leriyU ıttifak halini« mûcââcle dbtiretek fciri yök 8u fşi scn ûst/enir rni^ınAydedt'în? TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Ekim BIRLEŞM/Ş MfU£7l£R KURULUŞU. İ94S'7E BU6ÜN, B/KLBŞMif MİL.LETl£l£ S€LB- KUKULM/tSf /Ç/AS 4 BIG. ö AGASfHCrt roPLAA/Tn/VZ YAPfLMtÇrt. f94S'TE ŞİGLEŞMİŞ MİLLETt&Z, PÜMYA ŞA- VE GÜVetJUSİHİ KOGUMAK.,Ü<Jt£L£l£JN , SOSYAL , tUJLJZÛeei. SOGllNLARt- nı içgîeıJefycE ÇÖZAIEYE ÇAUÇMAK AMA- /CJ< KEZ Sf Û(JZ£ ÜrE OLMUşrU. TTJRjd- YB Pe BUAJLAG. A&4SfAJDAY0l. AÇttC MAVİ Z£MIN Û2&&NDE KUISlJLUŞrUN AM8LEMİ eut-UNAN SAY/BAK, 194J-'OB e£>ft-Mi$Tİ.. PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU Kim Bu Katiller? CayftOrhan Tütengil, Muammer Aksoy, Bah- riye Üçok, Uğur Mumcu... Dördü de "Cumhu- riyetyazan"îdi. Dördü de, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesine inanmıştı. Dördü de bağımsızlıkçı, ulu- salcı ve yurtseverdi. Dördü de, yüreği laik, demok- ratik, özgürlükçü; çağdaş uygariık düzeyini yaka- lamış aydınlık bir Türkiye için çarpan birer dev- rimci aydındı. Böyle olduklan için öldürüldüler. Hiç- birinin katilleri yakalanmadı. Sevgili arkadaşımız Ahmet Taner Kışlalı Ue beş oldular. Onun katilleri de yakalanmayacak. Biliyoruz. Çetin Emeç, Abdi Ipekçi, Turan Dursun, Mu- sa Anter cinayetlerinde de görmüştük. "Siyasi ci- nayetler"\n failleri yakalanmıyordu. llhan Daren- delioğlu'nun katili deyakalanmamıştı. Öldürülen kişinin liberal, sosyalist, Kemalist, milliyetçi, fa- şist, Türk ya da Kürt olması fark etmiyordu. Ci- nayet, eger Türkiye'nin istikrarsızlaştırılmasını ön- gören bir "proje" kapsamında işlenmiş ise, katil- ler işlerini bitirdikten sonra ellerini kollarını salla- ya sallaya aramızda dolaşıyorlardı. Şayet bir "dik- katsizlik" sonucu tutuklanacak olurlarsa, o za- man Mehmet Ali Ağca gibi cezaevlerinden ka- çırılıyorlardı. Yine liberal, milliyetçi, demokratik solcu olmaları fark etmeksizin hükümetler, işle- diği siyasi cinayetler nedeniyle hüküm giymiş ka- tiller için af yasalarına koruyucu "özel maddeler" koyuyoriardı. Katillere tanınan bu olanaklar, yeni cinayetler için elverişli bir ortam yaratıyor, ülke- miz "aydın avlakı"na dönüşüyordu. Siyasi cinayetlerin zamanlamaları da ilginçti. Türkiye ne zaman önemli bir karar arifesinde ya da bir yol kavşağında olsa, yeni bir cinayetle sar- sılıyordu. Siyasal inanç olarak kurbanın yanında yer alan kitleler belirsizlik içinde ve "ancak onlar olabilir" yakJaşımıyla saptadığı "muhayyeldüşman- lar"\a kavgaya girişiyor, zaten gergin olan toplum dahadagerginleşiyordu. Bugüne kadar "kim"ya da "kimler" olduğunu çözmeyi başaramadığımız, belki kafamızda çözüp de, çeşitli nedenlerle dil- lendiremediğimiz bu "dûşmanlar"\n sonuçta var- mak istedikleri hedef de buydu! Toplumu kamp- lara bölmek, "şoklarla gerginleştirerek bir çatış- ma ortamı yaratmak istiyorlardı! ASALA sorunu, "sorun" olmaktan çoktan çık- mış, Kürt sorunu yumuşama sürecine girmişti. Yu- nanıstan'la ilişkilerimizde düzelmeler görülüyor- du. Suriye'ye bakışımız değişmiş, diğer komşu- larımızla ilişkilerimiz komşulararası olağan ilişki- lere dönüşmüştü. Avrupa Biriiği kapısı henüz açıl- masa bile aralanıyordu. Hükümet, birçokyönüy- le tartışmalı da olsa, enflasyonu aşağı çekme, ekonomik büyümeyi güvence altına alma, de- mokratikleşme ve insan hakları alanında "birşey- ler" yapma kararlılığında gözüküyordu. 28 Şubat, denetime alınabilir bir iki sivriliğin, hırçınlığın dı- şında "köktendincikalkışma"n\n önünü büyük öl- çüde kesmişti. Arkadaşımtz Ahmet Taner Kişlâh; ttöf törribün-'' lara bakıp, acaba "çağdaş uygariık düzey/"ni ya- kalamaya hazır, evrensel değerlere saygılı de- mokratik, laik bir hukuk devletine geçişin arife- sinde miyiz, sorusunu tartışmaya hazırlandığımız günleıde öldürüldü. Bu cinayetin de zamanla- ması bir rastlantı değildi. Peki katil kim? Katillerin adları sanları belki hiç önemli değil. Inançlan, etnik kökenleri, milliyet- leri, örgütleri ne olursa olsun, sonuçta aşağılık bi- rer tetikçıden başka bir şey değil onlar! Ama asıl katiller, bu düzenin enflasyonuyla, kriziyle, etnik sürtüşmeleriyle, inanç çatışmalarıyla, insan hak- ları ihlalleriyle, içe dönük itiş kakışlarıyla, herke- si düşman gören dış politikalarıyla hep böyle sü- rüp gitmesinden medet uman demokrasi düşman- lan değil mi? Asıl katiller, Türkiye'yi emperyaliz- me bağımlı kılarak, toplumumuzu insanlığın eriş- tiği evrensel uygariık düzeyinden soyutlamak is- teyenler değil mi? Asıl katiller, varlıklannı ve ge- leceklerini Türkiye'nin siyasal, ekonomik istikrar- sızlığında gören yağmacı, kapkaççı, rantiyeci soy- suzlar değil mi? Asıl katiller, Türkiye'yi ortaçağ ka- ranlığına çekip insanlarımızı tutsaklaştırmak iste- yen aydınlanma düşmanları değil mi? Yoksa bizi niçin öldürsünler? Bunu anlayamaz- sak acımızı, hıncımızı, öfkemizi "karanlık"a karşı kavgaya nasıl dönüştürürüz ki? (Faks:0216-418 8410) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 7 8 9 - SOLDANSAĞA: 1/ Kumaş üze- rine yapılan bir türişleme... Ya- 2 vaş, ağır. 2/ Mayhoş bir içe- 3 cek... Müzikte. annoni kuralla- rmagöreüstüs- 5 te bındirilmiş sesler. 3/ Kö- pek... Ahmet Rasim'ın. ço- cukluk ve okul " anılannı içeren 9 yapıü. 4/Birşe- yin doğru olduğunu be- lirtmek için yapılan işa- ret.. Yel, şimşek ve gök gürültüsüyle ortaya çı- kansağanakyağışlıha- 3 va olayı. 5/ Tavana ası- 4 lan aydmlatma aracı. 6/ 5 İnsanresmi...Sıcak ül- kelerde yetişen çok sert ° birağaç. 7/Belirti,gös- terge...Olumsuzlukbe- 8 lirten bir önek. 8/ Ha- g lat ucu... Edremit Kör- fezi kıyısında turistik bir yöre. 9/ Kültür... "Mektup alır efkârlanınm/— içerefkârlanınm" (C. S. Taran- YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Okyanuslann çok derin kesimlerine verilen ad.. Ba- banın kız kardeşi. II Geleneksel tspanyol şarkısı ve dansı... "Ayhan—": Sinema.oyuncumuz. 3/ İyi, gü~ zel... "—- var diye korku verirler/ Benim ipek yüklü kervanım rru var" (Karacaoğlan). 4/ Seışen... Çok iri bir kertenkele türü. 5/ Şık, lüîcs ve gösterişli giyim tar- zı. 6/ Gemici, işçi gibi kimselerin eğlenmek için git- tikleri içkili ve daoslı yer... Evde ya da odada saygı- değer kişilerin oturduğu baş köşe. II Kiraya verilerek geîırgetiren mülk... Eski Mısır'da güneş tannsı. 8/ El sıkışma... Argoda çok çalışan öğrenciye verilen ad. 9/ Asya'da bir ülke... Inanılan düşünce. \
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle