Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 EKİM 1999 ÇARŞAMBA
14 i l U J A kultur@cumhuriyet.com.tr
Paolo Colombo'nun modeli 'bilmezlikten' gelinen ya da izleyiciyle 'dalga' geçen bir örnek
Frands Alys - 'Nostaljinin Öngörüşsüzlüğü', 1999. CsabaNemes-'Yfcrotmak', 1996-1998. Haluk Akakçe-'Aşk VaadT(Aynntı), 1999.
etiıı kol gezdiği bir sergi
FERHATOZGUR
PaoloCoknnbo'nun "Tutku ve Dalga"
başlığında sorumluluğunu üstlendiği 6.
Uluslararası tstanbul Bienalı bızleri ye-
nıden çağdas. sanatın bugünkü durumu
üzerine düşünmeye zoriuyor. Yakın geç-
mişte Duchamp ve ardıllan "nesne" ve
"bağlam"a yönelik yığınlarca tanım
yaptılar; Beuys. herkesin sanatçı ve her
şeyin sanat olabileceğini söyledi: Kap-
rmv, işi. yaşamın kendisinin sanat oldu-
ğuna kadar vardırdı; Kosuth. nesne ye-
rine metni, biçim yerine düşünceyi de-
nedi. Tüm bu olup bitenlerden sonra
yenilikte malzeme hiyerarşisine dayanan
tutucu yaklaşımlar böylece çok geriler-
de kaldı. Fakat özellıkle lkinci Dünya
Savaşı sonrasında Batı'daki avand-gar-
de hareketlerden bu yana her şeyı ve
özgürlüğü aşın dozda kullanan sanat. Ba-
udrillard'ın deyişıyle, bugün kendısine
en çok. "peki şimdi ne yapacağnn" so-
rusunu soruyor.
Bir sergi kavram/lar/ın birtasanmıy-
sa eğer, Colombo'nun "Tııtkıı ve Dal-
ga*' gıbi sanatçılara rahatlaticı kavram-
lar sipanş etmesi ve bıenal öncesinde de
vıdeo, CD Rom. video-animasyon, fo-
toğraf vb. gibi boya dışı yaklaşımlan
gerçekte bir tür yüzey estetiği bağla-
mında değerlendırmesı, bienali bu çer-
çevede kurmaya çalışması yerinde bir
yaklaşımdı elbet. Ne var kı bu rahatla-
tıcı kavram. ciddiyetsizliğin ve keyfiye-
tin kol gezdiği bir sergi modeli ortaya
çıkanyor. Colombo'nun izleyiciyle ara-
sına yüksek setler çeken bu önerilennin
gerçek hedefi neresi?
Özellikle, Doğulu ya da üçüncü dün-
ya ülkelerinde çoğunlukla ülkenin sanat
potansiyelinı doğrudan yansıtan alanlar
gıbi son derece yanlış değerlendirme-
lerle ele alınan uluslararası bienaller.
kimi zamaru eleştirmeni ve izleyiciyi
kendısınden. kendi bilgi ve kültür biri-
kiminden. algılanndan şüphe duymaya
vardıracak kadar avlayıcı, tutsakalıcı bir
karaktere bürünebiliyor. Sanatçıların
politik ve toplumsal sorunlara yararcı ço-
zümlergetirmesi yerine, şiirsel katarsis-
lerin öne cıkanlmaya çalışıldığı bienal-
dekı çoğu iş. birçok obje, deneyim tem-
sillerinı aşıp doğal deneyim dünyasına
ulaşamadığından bir iz bırakmıyor, ger-
çekte de iç dünyamızla bir uyum içine
gıremiyor. Colombo'nun bir tanımsız-
lık açmazmda, "kişisel tarih" adı altın-
da entelektüel bir zemine oturtmaya ça-
lıştığı -TutkuveDa!ga*'sı neyazıkkı sı-
radan bir serginin ötesine gidemiyor.
Ani sıçramalann hedefi ne?
Bienaldeki birçok nesne-obje, nesne-
fotoğraf. öncelikle bulunduğu mekân-
la karşı konulamaz bir organik bag ku-
ramadığından. sanat mekânına getiril-
diğinde ait olduğu gündelik bağlamın-
dan kopamıyor ve bu kadar sık ve ben-
zer dillenn egemen olduğu bir söylem
alanı da sonuçta tekdüzelikten kurtula-
mıyor. Öncelikle, ReneBlockun Batı ve
üçüncü dünyadaki kimlik sonınunu kar-
şılıklı bir iletişim bağlamında bütünleş-
tirmeye çalışüğı ve gerçekten de ikna edi-
ci bir temele oturttuğu Orientation (Yö-
nelme) ile kıyaslandığında. Colom-
bo'nun, sanatçılan rahatlatıcı, ama bir
o kadar da kaygan bir zeminde duran
''Tutku ve Dalga"sında. ne tür bir "tut-
ku"nun hangi açıdan görselleştirilme-
ye, sunulmaya çalışıldığı açıklık kaza-
namıyor.
Üstelik daha çok yakın bir geçmişte
Documenta 10'da, artık yüzyılın sana-
tının politik olgularda odaklanması ge-
rektiği ve bunun şiirsellikle olan ilişki-
si mutlak bir değer olarak sunulurken,
politik ve toplumsal olgulara sırt çevi-
ren tstanbul Bienali'ndeki böyle ani sıç-
ramalann gerçek hedefi neresidir aca-
ba? Gerçekten çağdaş sanatın bugünkü
durumu bu mu? Buna bir de Batı'nın glo-
balleşme polıtikalan doğrultusunda bu
üçüncü dünya ülkelerine empoze ettiği
"küratörlük" keyfiyetini eklediğimiz-
de ortaya kaotik bir durum çıkıyor. Kü-
ratörlerin aralannda geçen konuşmalar-
dan küçük bir alıntı yapalım: "Bir ga-
zete röportajuıda Kiibah küratör bir so-
nı cevapta çıknordu öne: Bienali kim için
hazırlıyoruz_. Kendimiz için haarlıvo-
ruz. Rosa( Rosa Martinez) banageüyor,
ben Germano'ya gküyorum, (Germano
Celant) Germano Rosa'ya gidiyor» Ni-
ye bilimsei bir ekip olarak ne oMuğumu-
zu gerçekten sorgulamıyonız?'" (*) Kav-
ramlara bilinçli ya da bilinçsiz, gönül-
• Bienaldeki çoğu iş, birçok obje, deneyim temsillerini
aşıp doğal deneyim dünyasına ulaşamadığından bir iz
bırakmıyor, gerçekte de iç dünyamızla bir uyum içine
giremiyor. Colombo'nun bir tanımsızlık açmazında
'kişisel tarih' adı altında entelektüel bir zemine
oturtmaya çalıştığı 'Tutku ve Dalga'sı ne yazık ki
sıradan bir serginin ötesine gidemiyor.
lü ya da gönülsüz yaklaşılıp yaklaşılma-
dığına kım neye göre karar verir? Kav-
ram bır dürtü olabilir. abartılabilir kimi
zaman. kimi zaman da bilmezlikten,
görmezlikten gelinebilir, birhatırlatma
olarak algılanabilir. Colombo'nun mo-
deli daha çok "bilmezlikien" gelinen ya
da izleyiciyle "•dalga" geçen bir örnek
oluşturuyor.
'Mekân sömürûsü'
1
Örneğin kendisinin "mekân'"la birlik-
te algılanıp varolabıleceğinı ıddıaeden
video sanatı, yerleştirildiği mekânın
sürprizleri karşısında çok çabuk yenil-
giye uğruyor. Yerebatan Sarnıcı'nda ze-
mındeki suda dolanan balıkJarsuya yan-
sıtılmış videogörüntüsünün üstünde do-
laşıyorlar, projektör suya atılmış bozuk
paralan parlatıyor ve önceden belirli
konseptlere dayandinlarak kurgulanmış
görüntü, bu sürprizlere boyun eğiyor ve
son derecede öznel temalarla sonuçta sa-
dece kendine yönelik bir biçim kazanı-
yor.
Aya irini'nin hem büyüklüğü hem de
dokusu Tony Oursler'in kubbeye yan-
sıttığı projeksiyonu yalayıp bitiriyor.
Iran Do Espirito Santo'nun koskoca du-
vara monte ettigı bir parmak büyüklü-
ğundeki heykel-objesi "•mekânla ilişki
kurmak" yenne doğrudan dogruva bir
"mekân sömürüsü"ne dönüşürken. Csa-
baNemes'in suluboyalan acemiliğebi-
le yaklaşamıyor. Norman Mc Larren'ın
yaklaşık yanm asır kadar önce gerçek-
leştirdiği deneysel animasyonlarla kıyas-
landığında Francis Alysin \ideo ani-
masyonu bugüne göre son derece yüzey-
sel kalıyor. Ama bienalin iyileri de var-
dı mutlaka. Gregory Markopoulos'un.
ses ve imgenin şiirsel bütünlüğü yaka-
lamadaki çaresizliğine, sözcük ve im-
ge çatışmalanna eğildiği, sesı görüntü-
ye eklerken sekteye uğrattığı deneysel
filmi çok çarpıcıydı.
tnsanı yakalayabilmek...
Manisha Parekh'in "tutku"lu siyah-
beyaz desen ve lavilen. Sami Baydarve
Haluk Akakçe güçlü çizgısel ifadeleri
dikkat çekiciydi. Dolmabahçe'deki ser-
gi mekânınınenetkilibölümünü, her ne
kadar yanlış bir yan yana getiriş olsa da.
Mkhael Raedecker'in tuvalleri ve Fü-
sunOnur'un nesne-resimleri oluşturu-
yordu. Füsun Onur'un aynca Aya Iri-
ni'deki ışık. yaldızh bezler, kadehler ve
rahlelerle oluşturduğu düzenlemesi de
mekânla sıkı bir ilişki kuruyordu.
Sinemanın. müziğin, romanın imge
zenginlığine karşı sanat bugünün insa-
nına nasıl açılabilir? Bugûn sorun ne-
yin sanat olduğu neyin olmadıgı değil.
neyin insanı nasıl yakalayabildiği. Me-
saj açık seçık mi verilecek, anlam ve me-
taforarasında nasıl bir ilişki kurulacak?
Bugünün yüz çevirdiği *^etenek", " d
melekesi'",
%
*kitsdı''liğe düşmeden ken-
dini mi ortaya koyacak? Sanat gerçek-
ten "yarahcr gücünü ne zaman göste-
recek? Kanımca çağdaş sanatın. artık iç
dünyamızı yakalamaya çalışması, aşın
öznellikten kurtularak
tt
duvarlık"a yö-
nelmesi. kaçıştan ve set çekmekten çok
uzlaşmaya eğilmesi, yüzeyselliğin ye-
rine derinliği yerieştinmesi, anlamı ve he-
yecanı hangi yoldan. nasıl yakalayaca-
ğını düşünmesi gerekiyor. Yoksa Allan
Kaprow, sanatın yaşamdan giderek kop-
tugunu ve yaşamın kendisinin sanattan
daha sanat olduğunu söylerken yanılı-
yor muydu?
(*) Abdülkadir Giinyaz, "Bienal ve
fuar, neveyararlar neye varamalılar? ".
Genç Sanat. Eylül 1999, sayı: 61.
Bülent Erlm@nyd&[«seminerine 'SelfPromotion IV isimli çalışmasıyla katıldı
Malzemesifilm olan bir 'konuşma'
AGI SEM1NAH
S E L F P R O M O T I O N I V
B Ü L E N T E R K M E N , 1 9 9 9
Kültür Servisi - Bülent Erkmen. çağrılı
olduğu grafık ta^arım konulu AGI (Allian-
ce Graphique Internationale) seminerine
"Self Promotion I V isimli çalışmasıyla
katıldı.
*Sdf Promotion I V , ayni ismi taşıyan
bır dizı çaiışmamn sonuncusu. İlk "Seh*
Promotion" çalışması AJmanya'nm Münilı
kentındegerçekleşen ithlntematiooalLit-
fass Kunst Bsennial'de uygulandı. "Self
Promotion i r Sanat Dünyası adlı bir der-
gide yayımlandı. "Self Promotioa 111" ise
vveb-sîte olarak tasarlandı.
"Sdf PromoöonlV'' bir film çalışması.
Bu çalışma film olarak hazırlanan, sınema-
tografık olmayan. malzemesi film olan bir
"konuşma".
Erkmen'ın bugüne dek gerçekleştirdiği
afiş, logo, dergi-kitap kapağı gibi çalışma-
lann kendileri. bazen bütünüyle. çoğu za-
man ise aynnttlarıyla bu film için "rolah-
>w". Bu çahşmalar "buçahşma" içm bir-
biriyle karşılaşıyor. konuşuyor. kendi ara-
lannda yeni ilişkiler kuruyor.
Bu çalışmalar "buçalışmada' kendi var
olma nedenlerindetı kurtuluyor, tasarlanma
kontekstlerinden bagtmsızlaşıyor ve Erk-
men "e ait özel işaretler, kişisel ikonlar ola-
rak Erkmen'in onlara verdiği yeni rolleri
üstleniyor. Artık oniar *o iş"
5
olmaktan çı-
kıyor "bu işn" bir parçası oluyor.
Her bır işin kendisindeolan sessizliğe Erk-
men'in kendi nefes sesi eşlik ediyor. Ve
rterdeyse bu sestn komutuyla yerierini alan
işler her nefes tutma süresinde kendilerini
gösteriyor. Erkmen'in yanı sıra Hollan-
da'dan Irma Bootn. Japonya'dan MakatoSa-
to. Amerika'dan Stefan Sagmefeter ve Kyle
Cnoper'ın katıldığı AGI semmeri 5 Ekim'de
Zürih'te gerçekleşti.
Selen Cülün ve Baba Zula
Dulcinea'da kasım
ayı konserleri
Kültür Servisi -Dulcınea, kasım ayında Selen Gü-
lün ve Baba Zula'nın konserlerine evsahipligi ya-
pacak. Selen Gülün'ün Just About Jazz adlı toplu-
luğuilevereceğikonser 10-11 Kasım dagerçekle-
şecek. Piyanist, vokalist ve bestekâr Selen Gülün.
müzik yaşamına 7 yaşında lstanbul Belediye Kon-
servatuvan'nda yan zamanlı piyano öğrencisi ola-
rak başladı. MimarSinan Üniversitesi Devlet Kon-
servatuvan 'na devam ederken iki orijinal tiyatro mü-
ziği besteledi. 1996'dakazandığı burslagittiği Bos-
ton, Berklee Müzik Akademisi'nde kendi eserleri-
ni seslendirmek üzere kurduğu grup ile Just Abo-
ut Jazz albümünü çıkarttı. Toplulukta Norveç, Ame-
rika. Avusturya. Isviçre ve Türkiye gibi beş ayn ül-
keden sanatçılar bir araya geliyor.
Baba Zula'nın konseri ise 17-18 Ekim'de izle-
nebilir. Topluluk 1996'da Tabutta Rövaşata filmi-
nın özgün müzıklenni yapmak üzere MuratErtel.
LeventAkman \ e EmreOnd tarafindan kurulmuş-
tu. Baba Zula bu konserinde teatral unsurlan kul-
lanarak doğaçlamalar, video ve dia gösterileri eş-
liğınde filmler ve oyunlar için yazdıklan parçala-
n seslendırecek. Topluluk Kurbağa Öyküleri, Mut-
fak Kazalan ve Küçük Prens adlı üç eserin tiyatro
uyarlamaları için vaptığı müzikleri 'Üç Oyundan
On Yedi Müzik" adlı biralbümdetopladı. Konser-
de topluluğa Dub reggae topluluklanndan Rus rock
topluluklanna kadar pek çok müzisyene eşlik eden
Amerikalı kontrbasçı NVîlliam Macbeath. son albü-
mü 'Karşılamalar'da Trakya türküleri söyleyen
Kanadalı Brenna VlcCrimmon. yine Trakya'dan
klametçı SeKm Sesler. davulda çağdaş ritimlerle
Türk ritimlerini kendisine has bir şekilde yorum-
layan Fahrettin Aykut gibi sanatçılar eşlik edecek.
L
Şefler, Paris Orkestrası'nın
yaşaması için bir araya geldi
Kültür Servisi - Dünyanın
önde gelen orkestra şefleri
Fransa'nm en önemli senfo-
ni orkestrasını. salonunu yi-
tirerek sokakta kalma tehli-
kesinden kurtarmak için bir
araya geldi.
Berlin Filarmoni ve Lond-
ra Senfoni orkestralanyla eş
görülen Paris Orkestrası
(L'Orchestre de Paris) sa-
natsal açıdan büyük biröne-
me sahip olmasına karşın
sosyalist hükümetten destek
görmüyor.
Kendisine ait bir salona
sahip olmayan orkestra ya-
kında konserleri için kirala-
dıgı Salle Pleyel'i deyitirme
tehlikesiyle karşı karşıya.
'L'Orchestre de Paris'i
Kurtaralım' adı altında bir
kampanya başlatan ünlü
Fransız besteci ve orkestra
şefi Pierre Boluez dünyaca
ünlü 70 kadar müzisyeni bir
araya getirdi. Kampanya için
çalışan orkestra şefleri arasında Claudio Abbado,
Daniel Barenboim, VVilliam Christie. Colin Da\ is.
John Eltot Gardiner. Kent Nagano. Esa-Pekka Sa-
lonen.Simon Ratte ve Christoph><on Dohnanyi gi-
bi isimler yer alıyor. Fransız Kültür Bakanlığf na
bir protesto mekrubu gönderen müzisyenlere Lu-
ciano Berio, Henri Duttilleux ve Karlheinz Stock-
hausen de katıldı.
Geçen günlerde orkestraya müzik direktörü ola-
rak atanan piyanist Christoph Eschenbach toplu-
lugun klasik müzige yönelik 'üst düzey ilgisizlik"
ve Salle Pleyel'in yeni sahiplerinin tehditlen ara-
Pierre Boluez dünyaca ünlü 70 müzisyeni
Paris Orkestrası için bir araya getirdi.
sında sıkışıp kaldığını belir-
tiyor. Ünlü piyanist. salon el
değiştirdikten sonra orkest-
ranın işinin iyicegüçleştigi-
ni. mal sahibiyle yaşanan
gergınlik nedeniyîe kuru-
mun 2002 sezonunu bile
planlayamadıgını vurgulu-
yor.
Salonun yeni sahipleri or-
kestranın binanın içinde yer
alan kayitbölümlerini kullan-
masına izin vermiyor.
Sanatçılar her an kapı dı-
şan atılma riski altında ça-
lıştıklan için konsantrasyon-
lannın bozulduğundan ya-
kınıyorlar. Yetkililer ise mal
sahiplerini sanatçılara say-
gı duyurmaya çagırmak için
son çare olarak yasal yolla-
ra başvurmuşlar.
Pierre Boulez de Paris'in
kültür bakımından büyük bir
üne sahip olmasına, opera-
lara. tiyatrolara ve müzele-
re para akıtılmasına karşın
hükümetlerin klasik müziğe yeterli ilgiyi göster-
memesinden yakınıyor. Sanatçıya göre bu ilgisiz-
liğin nedeni okul müfredatlannda klasik müziğe yer
\erilmemesi.
Fransız Kültür Bakanı Catherüıe Trautmann,
gelen tepkiler üzerine orkestraya sabit bir salon
ayarlayacagı sözünü vermesine karşın konunun
önümüzdeki yıl ortalarında görüşüleceğini açıkla-
dı. Catherine Trautmann'ın büyük olasılıkla o ta-
rihlerde görev başında bulunmayacak olması ve-
rilen sözün bir savsaklamadan öteye geçmeyecegi
kaygısını doğurdu.
,>-•
DEFNE GOLGESt
TURGAY FİŞEKÇİ
Yetmiş Yaşındaki
Yazar Cezaevinde
12 Eylül günlerinin çok sayıdaki silinmez izlerin-
den biri de o sırada yetmiş yaşında olan Rıfat llgaz'ın
gözaltına alınması olmuştu.
Haberi Cumhuriyetie okuduğumda göğsüme çö- .
ken karaduygunun ağırtığıyla ezilmıştim. Anımsadı-
ğım kadanyla haberde, Cide'de gözaltına alınan
yetmiş yaşında ve tüberküloz hastası yazann, göz-
leri bağtanarak götürüldüğü yazılıyordu.
Habkbam Sınıfı adlı yapıtıyla hemen herkesin ta- .
nıdıgı Rıfat llgaz (doğumu 1911) genç bir ögretmen-
ken, 1944'te yayımladığı Sınıf adlı şiir kitabı nede-
niyîe Türk Ceza Yasası'nın 142. maddesine göre
hapse hüküm giymiş, altı ay yatıp çıktıktan sonra ne ,
öğretmenliği kalmış, ne kendi adıyla yazartığını sür-
dürebilme olanağı. Devletin her an izlediği "tehlike-
li" bir kişidir artık o.
Veremle tanışıklığı ise daha da eski; 1938'de An-
kara'da Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirdiği yıl yaka-
lanmıştır ilk kez. Çeşitli dönemlerde çeşitli sanator-
yumlarda yatarak sağaltım görmüştür hayatı bo-
yunca.
1975'e gelindiğinde SSK'den emekli olan Rıfat ll-
gaz, doğup büyüdüğü "Karadeniz'in Kıyıcığında"ki
Cide'ye yerieşti. Maviye, yeşile bakarak, bu küçük
kasabada yazmak istediği kitaplanna vermek iste- :
mektedir kendini.
1981 yılmm Mayıs ayının son günterinde, evine gü-
venlik güçleri geldiğinde de Yıldız Karayel adlı ro-
manını bitirmek üzeredir. Ertesi yıl yayımlandığında '
hem Madaralı hem de Orhan Kemal roman ödülle-
rini kazanan yapıtı.
Evi aranır, kitaplanna, dergilerine el konur. Sonra
da gözleri bağlanıp götürülür.
Emekliliğinde Cide'ye yerieşmesi kuşkulu bulun-
muş, nedenleri araştınlmaktadır.
Önce Cide'de, sonra yine gözleri bağlı götürükjü-
ğü Kastamonu'da sorgulanır.
Sorgudan sonra hastalığı anlaşılınca Ballıdağ Sa-
natoryumu'nakaldınlır. Buradayattığı sıradadagö- .
zaltı karan sona erer.
Sonradan Rıfat llgaz, bu gözaltının öyküsünü, adn
nı, 1940'lardan beri gözaltında geçen zamanlannı
anımsatmak amacıylallhan Selçuk'un koyduğu, Kuk
Yıl önce Kırk Yıl Sonra'öa anlatmıştır.
Rıfat llgaz'ın asıl ani kitabı ise Yokuş Yukarı adını
taşıyandır. Bu kitabında, yazariık yaşamı boyunca
Cağaloğlu dünyasında tanıdığı ünlü-ünsüz çok sa-
yıda kişiyi ve ilginç olayları anlatır.
• • •
12 Eylül döneminde Rıfat llgaz'ın başına gelenle-
ri başkayazarianmız dayaşadı; OktayAkbal Meh-
med Kemal, Banş Derneği yönetimindeki yazarlar.
A.Kadir(1917-1985), 12 Eylül 1980 günü 63 ya-
şındaydı. Kendi kitaplannı yayımlıyor, onlann geli-
riyle geçiniyordu. Kendisinden dinledim; 12 Eylül sa- '
bahı eşi Cansel Hanım, "Kalk, darbe olmuş" diye
gelip uyandırmış. A. Kadir, "Bize ne bu yaşta" diye-
rek uyumasını sürdürmüş. Biraz sonra kapı vurul- *
muş. Gelenler A. Kadir'i götürüp iki ay gözaltında
tuttuktan sonra bırakmışlar. , a
Ziyaretine gittigimde neşeliydi. Şiirlerinden yap^*
lan Şarkılaria A. Kadir adlı uzunçalan dinliyordu. O .
yaşta nedensiz yere gözaltına alınıp iki ayını ceza-
evinde geçirmesine kendisi bile şaşmıştı.
Hukuk devletinde böyle şeyler olmaz diyecekst-
niz, biliyorum ama olduğunda ne olur?
Devlet özür diler.
Acaba bir gün bizim devletimizin de, haksız yere
acı çektirdiği nice insanımızdan özür dilemek aklı-
na gelecek mi?
Yıllarca komşuluk ettığim Asım Bezirci Ağabey'in, ,
şair arkadaşım Behçet Aysan'ın diri diri yakılması-
nı önleyemeyen devlet onlardan hiç değilse özür di-
leyecek mi?
Anılanna birer anıt dikip, başuçlanna hiç sönme-
yecek birer aydınlanma meşalesi yakmayacak mı?
Rus sanatçılar İZDStfda
• İZMİR(AA)- lzmır Devlet Senfoni Orkestrası
(İZDSO) geçen haftalarda olduğu gibi bu haftaki
konserlennde de Rus sanatçılan ağırlıyor. Orkestrayı,
Kiev ve Moskova Konservatuvan'nda eğitim gören
şef Konstantin Krimetz yönetecek. Hafta sonu
konserlerinin solisti piyanist Alexander Rosenblatt
ise Moskova Konservatuvan'nın Piyano ve Müzik
Teknolojisi bölümlerinden mezun. 2 solo albüm. 2
CD-Rom ve 9 CD'si bulunan bir sanatçı. Rosenblatt,
Izmir'de kendisine ait piyano ve yaylı çalgılar için
'Hatıra' ve 'Alice'in Harikalar Diyanndaki
Maceralan' adlı eserlerinı ilk kez yorumlayacak
Mnarlıkta Simgeier' yarışması
• Kültür Servisi - Mimarlar Odası lstanbul Büyükkent
Şubesi'nin açtığı 'Mimarlıkta Sımgeler' başlıkiı
fotoğraf yanşmasında Kerim Saltuk, Ahmet Kuş,
Haydar Sendur Cankurtaran, Selim Bilgınkaya, Sevim
Barut, Bülent Umut. Hüseyin Alantar. A.Muhsin
Divan, Tufan Kartal ve Mehmet Dilci 'Eşdeğer Ödül'e
değer bulundu. Yanşmaya katılan fotoğraflar 'Dünya
Mimarlık Günü' etkinlikleri kapsamında Yıldız Dış
Karakol Binası'nda 2 Kasım Salı günü gerçekleşecek
ödül töreniyle birlikte sergilenecek.
K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I