Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 MAYIS 1998 CUMA
12 KULTUR
İstanbul Devlet Tiyatrosu, George Tabori'nin 'Bir Casusa Ağıt'ını bu akşam sahneliyor
beürleyen hesaplaşma
ÖZLEM HEMİŞ
Bir CasusaAğıt,doğru ve yalanın, ger-
çekle düş gücünün birbirine geçtiği. iha-
net edenle ihanet edilenin birbirine ka-
nştığı. kavramların önemini yitirdiği bir
oyun. Yazar. İngiliz gizli servisinden üç
ajanın. bir yeraltı garajında ajanlara öz-
gü ritüelleri gerçekleştirerek bir araya
gelmeleriyle. bir parodi havasında tasa-
nsını başlatır. Ancak gerçek ve yalanın
iç içeliği. ortada bulunan somut ihane-
tin kaynağının belirsizliği ve kurban du-
rumundaki Margaret'in bile hiç de suç-
suz olmadığı bir dünyada kara güldürü
gitikçe can acıtıcı bir agıda dönüşür. Ya-
hudi ajan Zucker. İngiliz yüksek rütbeli
subay Murdoch \e ajan Margaret arasın-
daki ilişkı. metinde Faust, Mefisto ve
Margaret ılişkisine yer yer gönderme-
lerde bulunur. Zucker'in kendini göreve
kaptırması. kilise diliyie kodlandınlmış
ajanlık faaliyetlerinde ajan Tann ve ajan
şeytanın arasındaki dava, Murdoch'un
Zucker'le oynadığı kedi fare oyunu, Mar-
garet'in dilini yitirmesine neden olan
ihanetin kimin tarafından gerçekleştiril-
diğinın bılinememesı; zaman zaman bi-
zi Goethe'nın Fatıst'una götüren gönder-
meler. Oyunun sonuna dogru kavramlar
yok olurken. bir yandan da şeytanla in-
sanın birbiriyle kaynaşmasını görürüz.
Hesaplaşma hepgündemde
Geçmişi süslemek ya da hıç yaşanma-
mışçasına unutmaya çalışmak varken
gerçeklerle yüzleşmeye ne gerek var?
Ulus olarak biz hep böyle yapmadık mı?
Geçmişimizi şanlı zaferlerle anmak. tu-
tarsız politikalardan kavnaklanan kayıp-
lan ise kötü niyetli çıkar sahibi ülkelere
yüklemek. resmi tarihimizin genel tav-
ndır. İçinde y aşadığımız çagda görgü ta-
nığı olduğumuz pek çok skandal, yolsuz-
luklar. bizden sonraki kuşaklara daha
farklı aktanlmayacaktır. Hatta tarih kı-
taplarında ne Susurluk'tan. ne "dünya
lideri'
%
ne kayıtsız şartsız teslimiyetimiz-
den, ne de insan haklan ve günevdoğu
sorunundan bahsedilecektir. Çünkii birey-
lerin ve uluslann geçmişle hesaplaşma-
ları, katlanılması güç, acılı bir süreçtir.
Alman uiusu II. Dünya Savaşı sırasın-
da büyük bir sınavdan geçti. O günterle
hesaplaşma gündemden kolaylıkla inmi-
yor. Ulusun hesaplaşması birey. kurban
önetmenden. oyuncudan ve seyirciden çok fazla dikkat ve
özen isteyen zor bir metin Bir Casusa Ağıt. Gösterilenin
alımlayanla kurduğu ilişki. gerçek bir hesaplaşmadan sonra
\ 1 111J başanya ulaşır. Bu bağlamda tartışmaya değer yepyeni bir metin.
\ e kurban edene değin birçok açıdan ele
alınıyor. Geçmişle hesaplaşmadaki öze-
leştirel tutum. bugünü aydınlatan. ben-
zer aymazlıklara karşı gelecek nesilleri
uyanık tutan bir nitelik taşıyor. George
Tabori. bu hesaplaşmayı sürekli gün-
demde tutan sanatçıiardan biri. II. Dün-
ya Savaşı' nı bir Musevi, bir gazeteci. bir
gizli servis üyesi olarak farklı açılardan
izleyen yazar. kendı dev işivie Musev ile-
rin geleneğinde olan. en acı verici şey-
leri bile komık \e tuhaf yanını bulgula-
yarak kara güldürüyü eserlerine taşıvor
Yapıtlarını bıçımlendirirken. gülmecey-
le gerçekten kaçmak yerine gerçeğin ta
kendisiylebuluşuvor.
Istanbul Devlet Tiyatrosu Aziz Nesin
Sahnesi'nde sahnelenen Bir Casusa Ağıt.
özellikle Faust göndermelerinin altını çi-
zerek va da kilise diliyie kodlanan ajan-
lık faaliyetlerinden yola çıkarak uzamı ki-
lise atmosferine taşıyor. Sahne aydınlan-
dığında Murdoch. etkileyıcı birmüzikeş-
Hğinde. bir sisperdesı arasından, şamdan-
larla aydınlatılmış kilıseye girer. Mur-
dochTVIefisto yürüdükçe şamdanlar ya-
na çekilerek ona \oi vermektedir. Ar-
dından ajanlık işıni çok ciddıye alan Zuc-
ker gelir. Şamdanlann "500yıldıracıçe-
ken" Zucker'e bir tepkileri yoktur. On-
lar belki de ateşin efendisi *şeytan"dan
çekinnıektedir. Zucker hâlâ eskı günler-
deki casusane tavırları sürdürür. Mur-
doch, Tann'nın evinde gerc.ekles.en bu-
luşmadan hiç de hoşnut değildir.
Zucker" in Murdoch'a yaklaşmasını,
Murdoch'un geri çekilmesini. devreye
Margaret girdiğinde oyunun donmasını.
terapi bölümünde mizahm doruğa çıkma-
smı ve ardından Zucker'in çöküşünü iz-
lerız. Metinde grotesk olan, kara güldü-
rüyü saglav an noktalar sahnede daha çok
kabareye dönüşür. Cinsellik ve iktidar
sorunuön planaalınır. Yazar renkli Bond
yaşantısının içler acısı yönlerini vurgu-
lar. Cüne>t Çalışkur'un yorumunda bu
renkli yaşantının yalnızca iktidarda ol-
mayı bılenlere nasip olduğunun altı çi-
zilir. Gerçekle yalan o kadar iç ıçedır ki
yönetmen gerçek olduğunu saptadığı bö-
lümleri, kilisenin günah çıkartma kabin-
lerinde söyletmeyi tercih ederek izleyi-
cıye yol gösterir. ICarşısındakini dinleme-
yen Murdoch'un sözde sağır, gerçekle-
ri göremeyen Zucker'in kör olduğu son
bölümde, oyun boyunca step dansıyla
girilen düello tekerlekli sandalyelerin
dansına dönüşür.
Canova'dan başanh yorum
Insanlığıyla, Yahudiliğiyle. geçmişi
ve belırlemeye çalıştığı geleceğiyie he-
saplaşan Zucker'de Civan Canova başa-
nh biroyunculuk çıkanyor. Yönetmenin
yorumunda özellikle Murdoch'un soğuk
bir İngiliz ajanından çok Mefisto yönü
üzerinde durduğu görülüyor. Nihat 1leri
bu yönde beklenen oyunu özellikle Te-
rapi bölümünde sergiliyor. Ancak Zuc-
ker ile Murdoch'un tekerlekli sandalye-
lerle adeta ölüm dansi yaptıklan bölüm-
de ikisi arasındaki farkın ortadan kalka-
bilmesi, ağıdin belirebilmesi için şeyta-
nın sahnede fazlaca yer tuttuğu söylene-
bilir. Margaret ise metnın Faust'a en ya-
kın işlenen kişisidir. Naif bir yönü var-
dır. İhanete uğramış, kulianılmıştır. Fa-
ust'taki Tann inancmın yerini solculuk,
femınizm gibi çeşitli t
*izmT
'ler almıştır.
Sahnede ise iki ajan arasında metaya in-
dirgenmiş, yaşadığı değişim yalnızca
kostümleriyle vurgulanan. Amerikan
filmlerindeki Rusajanı kadınlargibi ka-
rikatürize edilmiş bir tip çiziliyor. Sü-
rekli cinsel kullanıma araç aşamasında
kalan Margaret, olduğundan daha zor bir
rol haline getirilince SemaÇeyrekbaşog-
luda zorlanmış görünüyor. Margaret me-
taya indırilerek saflıgı ve ıdealizmi yal-
nızca "beyazbirgülgibi" tanımlaması ile
sınırlanıyor. Margaret'in finaldeki söz-
leri ve seçimi önemini yitinyor. Dolayı-
sıyla oyun, metnin aksme Zucker öldü-
ğünde bitiyor.
Bir Casusa Ağıt. yönetmenden, oyun-
cudan ve seyirciden çok fazla dikkat ve
özen isteyen zor bir metin. Heryeni oku-
ma, her yeni yorum o metinden yola çı-
kan yeni bir düşünceye kaynak olur. Gös-
terilenin alımlayanla kurduğu ilişki, ger-
çek bir hesaplaşmadan sonra başanya
ulaşır. Bu bağlamda Bir Casusa Ağıt'ta
üzerinde tartışmaya değer yepyeni bir
metinle buluşuyoruz.
Moretti 'Nisan'da kendini tekrarlıyor, Benigni 'Hayat GüzeV ile bir sürpriz yapabilir
italyan sinemasındanfarklı renider
VECDİ SAYAR
Cannes maratonu ikinci yarı-
sına girerken. Avrupalı yönet-
menlerin bırbiri ardına gelen ba-
şanlarına tanık oluyoruz. Ame-
rika'dan gelen çok sayıdaki yapım
arasında şu ana dek ilgimizı çe-
ken. iddialı olabilecek bir film
yok. Beklenen birkaç bağımsız
yapım daha var; Kerrigan, Tur-
turrogibi yönetmenlerin ımzası-
nı taşıyan bu fılmler Amerika'nın
bu yılki profilini yükseltmeye
yardımcı olacak mı. bilmiyoruz
ama. galiba Avrupa sinemasına
sev gisi ile tanınan Scorsese. oyu-
nu AvTupadan yana kullanmak-
ta fazla zorlanmayacak.
Şu ana dek izlediğimiz üç Fran-.
sız fılminin de belli bir başan dü-
zeyini tutturduğunu. hele Eric
Zonta'nın "Meleklerin Düşlenen
Yaşamr adlı filmini şimdiden
Altın Palmıye'yeadav gösterebi-
leceğımizi söylemiştık dünkü ya-
zımızda.
Bugün de A\ rupa'dan gelen di-
ğer vapımlara değinmek istiyo-
rum.
Uluslararası Yarışma'da ıkı
filmle temsil edilen Italyan sine-
ması. bu vıl Cannes'dan eli boş
dönmezbanakalırsa NanniMo-
retti. "Aprile" (Nisan) adlı filmi
ile tekrara düşmekten kurtula-
masa da müzmin Moretti hay-
ranlan için gene de Altın Palmi-
ye adavı. Film. yönetmenin
1993'te yaptığı "Sevgili Gün-
lük"ündevamı adeta. Kişisel va-
şamının son birkaç vılını anlatır-
ken. Italyan politikasının son yıl-
larda yaşanan hızlı değışımini de
gözlerönüne serivor.
Berlusconi'nin iktıdarı ele ge-
çırdiğı gün başlayan film. solun
iktidara yürüdüğü ve iktidar ol-
oberto Benigni
ilginç ve iddialı
bir yaklaşımla
İtalyan faşizmini
ve Yahudi
soykınmını bir
güldürü
çerçevesinde
anlatmaya
soyunmuş.
duğu son birkaç yılın belgesel
görüntüleri ile kendi aile yaşamı-
nın. bu arada doğan çocuğunun
öyküsünü ıç içe anlatıyor. Her
zamanki Moretti esprisi ve deha-
sının hâkim olduğu birkaç sahne-
ye karşın film boyunca "'deja\iı*'
duygusu izleyicinin peşini bırak-
mıyor. Izlemesi keyifli. ama da-
ha sonra geride bir iz bırakmayan
bir Moretti özetle. u
Altın Düş-
ler"in. -\yin Bitti"nin. '•Kızıl Vb-
k"nin ve "SevgiliGünlük"ün ta-
zeliğinden. heyecanmdan biraz
uzak bana kalırsa. Gene de, bel-
geselle kurmacanın sınırlannda
dolaşan Moretti'nin jüriler nez-
dinde kolayca bir kenara konula-
cak biri olmadığını unutmamalı.
Ünlü İtalyan komedyeni- bel-
ki de yaşayan en önemli güldü-
rü ustalanndan bin- olan Robert
Benigni "La Mta e bda" (Hayat
Güzel) adlı filmi ile yedinci kez
kamera ardında. ilginç ve iddialı
bir yaklaşımla İtalyan faşizmini
ve Yahudi soykınmını bir güldü-
rü çerçevesinde anlatmaya so-
yunmuş. Kanımca. başanlı da ol-
muş. Basın toplantısında bir ra-
dikal Yahudi. konunun bu kadar
hafife alınamayacağını belirte-
rek filme karşı çıktı ama. dünya-
nın dört köşesinden gelen sine-
ma yazarlan Benigni'yi destek-
liyor. 1938 yılında. faşıst bir bü-
rokratla sözlü olan sevgilisini ka-
çırarak evlenen sevimli bir Yahu-
di gencinin başından geçenleri,
gönderildikleri temerkuz kam-
pında, oğlunun yaşamını kurtar-
mak adına verdığı çabalan anla-
tıyor Benigni. Kimi zaman gü-
lümseterek. kimi zaman kahka-
halar attırarak; ama yaşanan acı-
ları unutmaksızın. Tıpkı adı gi-
bi, hayat dolu, iyimserlik ve in-
san sevgisi dolu bir film.
'Sanaîta Yaratıcılığa Giriş'
sergisinin üçüncüsü MSÜ
Osman Hamdi Bev Salonu 'nda Özgür, şaşırtıcı ve ilginç
Özenen Gökçe - Td, kâğıt bant
AHL ANTVIEN
Yaratıcılık öğretilebilir mi? Mi-
mar Sinan Oniversitesi Güzel Sa-
natlar Fakültesi Temel Sanat Eğiti-
mı Bölümü'nün bu yıl üçüncüsünü
gerçekleştirdiği "SanattaVaratıcılı-
ğa Giriş" sergileri. bu soruya getiri-
lebilecek farklı yorum ve görüşlerin
arasına kendı yanıtını, temel sanat eği-
tıminden geçmiş öğrencilerin çalış-
malanyla veriyor. Yaratıcıhğm "öğ-
retilebileceği' aşın bir iddia belki.
ama yaratıcı düşüncenin ipuçlannı
\ ererek sanatçı adayı gençlerin için-
deki \aratma dürtüsünü dışa vurabi-
lecekleri kanallan göstermek ola-
sı... MSÜ'nün Osman Hamdi Bey Sa-
lonu'nda 22 Mayıs'adek süren "Ya-
raOcılığa Giriş" sergisı. işte bu sü-
reci gözlerönüne serivor.
Geçmişi uzun yıllar öncesine da-
yanan ama yapısı itibanyla akademi-
nin en genç bölümü olan Temel Sa-
nat Eğitimi'nden geçen birinci sınıf
öğrencilerinin çalışmalarını bir ara-
\a getiren "Yaratıcılığa Giriş" ser-
gisinin üçüncüsü. şu yıllarda yetiş-
nıekte olan 'taze kan'ı ortaya kovar-
•• Bir öğrenci sergisinin ötesinde izlenebilen ve
yaratıcıhğa dair genç sanatçı adaylarını olduğu kadar
izleyicisini de eğiten bir sergi niteliğindeki 'Yaratıcılığa
Giriş'. farklı arayışlan yansıtıyor.
ken geleceğe dair umut verici geliş-
melere işaret ediyor. Bir öğrenci ser-
ginin ötesinde izlenebilen ve 'yara-
tıcılığa' dair genç sanatçı adaylannı
olduğu kadar izleyicisini de eğiten
bir sergi niteliğinde olan "Yaratıcı-
lığa Giriş". dogmatizmden uzak bir
özgür düşünce ortamında ne denli
farklı arayışların ortaya çıkabilece-
ğini gösteriyor. Öğrencilere - birer
ödev olarak - yıl içinde verilen ko-
nular çerçevesinde kaldığı için el-
bette belli sınırlan var serginin. an-
cak bu çerçeveler içıne yerleştirilen
başka başka bakış açıları ve değişik
ifade biçimleri. sergiyi son derece ke-
yifli bir bütüne ulaştınyor.
70'i aşkın desen ve kompozisyon
ile 90'a yakın serbest malzeme ile ya-
pılmışüçboyutluçalışmanın birara-
ya geldigi sergide. öncelikle malze-
me kullanımında sınırsız bir özgür-
lük temel alınmış. Gündelik yaşam-
da iç içe yaşadığımız işlev sel nesne-
ler, sanat yapıtlannın malzemesi ha-
line gelmiş. Karton kutular, pet şi-
şeler, spiral borular, plastik torba-
lar, şemsiyeler, tel. su bidonlan, las-
tik tekerlekler gibi son derece ucuz
malzemelerın yaratıcı düşüncenin
süzgecinden geçirilerek nasıl bam-
başka anlamlar yüklenebildiğini göz-
ler önüne seren sergi. bu açıdan iz-
leyiciyi tatlı bir şaşkınlığa da uğra-
tıyor. Bu açıdan bakıldığında bir pa-
rantez de açmak gerek: Bugün çağ-.
daş sanat dünyasında gerçekleştiri-
len belli başlı büyük çaplı etkinlik-
lere baktığımızda (bienaller gibi) sa-
natçıların belli dönemlerde belli mal-
zemeler kullandıklarına ve bu mal-
zemelerin bir 'moda* gibi yaygınla-
şıp sonra terk edildiğine tanık olu-
yoruz.
"Yaratıcılığa Giriş" sergisinde
genç sanatçı adaylan arasında özel-
likle birkaç tanesi malzeme kullanı-
mında son derece özgür seçimlerle
özgün birer yapıt yaratıyorlar. Okan
Usta'nın köpek sehpası. Deniz Kaz-
ma'nın plastik su bidonundan ku-
ğusu. EltfOzüdoğru'nun tel ve renk-
li folyodan domatesi. İlknurAlparv
lan'ın tel ve streç filmden sarmısa-
ğ\. FarukKalaycıoğlu'nun şemsiye-
si, Meral Aktan'ın bisiklet tekerle-
ğinden kobrası, bunlann arasında
sayılabilir.
Çöplük, hurda alanlannda 'kaa-
ya' çıkan ve topladıklanndan, birbi-
rinden ilginç sanat yapıtlan üreten Pi-
casso'yu akla getiren sergi. genç sa-
natçı adaylannın 'yaratıcılığa giriş'
sürecinde geçtikleri ilk basamakia-
n görünür kılıyor bir yandan da. Bel-
li bir temadan yola çıkarak, "göz-
lem-analiz-sentez" sistematiği için-
de seçilmiş bir malzemeyle yaratı
sürecine giren gençler, karakalem
desenlerinde olduğu kadar kendine
özgü heykeller oluşturan üçboyutlu
desenleriyle de çevrelerinı saran dün-
yayı önce tüm boyutlanyla derinli-
ğine anlamaya çahşıyor. sonrayorum-
luyorlar...
YAZI ODASI
SELİM tLERİ
Yağmurla Gelir
Bir rüzgârla gelir.
Yağmurla gelir.
Sigaralar-sigaralar. Üst üste içilen sigaralar, öksü-
rükler, boğuluşlaria gelir.
Kuşadası'ndasın, film çekiminde. Senaryoda bir
sözdür: "Kendine iyi bak" kendine iyi bak'la gelir.
Sesler-sesler arasından sıynlır. Artık senaryoda mı,
senin yazdığın bir söz mü, sana mı söylenmiş, ses-
ler arasından çıkagelir.
Yıllar geçmiştir. Yıllann geçtiğini bilmene karşın yıl-
lar geçmemiş gibi gelir. Yıkar, yerte bir eder. Bozuk
Türkçe- bozuk Türkçe. Yine de yakınına gelir.
Kimbilir nerelerdeydi, nerelerde sürtmüştü, bu ög-
le vakti... bu akşam üzeri... bu gün karanşında, ge-
cede, geceyansında...
Boğunçlarta...
Kış sona ermiş, yağmur başlamış. ilkyaz yağmur
vaktidir. ilkyazın geldiği bir ılık yağmurdan belli. Şim-
di ağaçlar bahara durur.
Hayal kınklığıyla gelir. Önemsediğin bir çahşmanın
başkalannca yok edilişiyle gelir.
Işık söner, yalnız sahne aydınlanır. Gördüğün her
şeye yabancısın. Çıkıp grtmek istiyorsun. Seni kim-
se engeHeyemez, sen kendi kendinin engelisin. Az son-
ra sıntarak insanlar önüne çıkacaksın.
Gecedir. Dünya sanki üstüne gelmiştir. Niye gülüm-
süyorsun? Söylesene! Herkesin binbirini harcadığını,
aşağılamaya kalkıştığmı, bütün bu çirkin ilişkilerden
artık tiksindiğini, bütün bunlara artık katlanamadığı-
nı söylesene!
Işık yanar. Neredesin? Hangi evde?
Doğduğun evde mi? Onu çok az hatırtıyorsun.
Yabancı ülkedeki ev? Onu çok az hatırlıyorsun.
llkokula başladığın ev? Arada bir, hele içkiliyken,
gidip, geceyanlan kapısında durduğun, anılar özle-
diğin evdi.
Tabutlann çıkmadığı, ama annenle babanın bir da-
ha dönemedikleri dördüncü ev. Ondan mı çıkagelir?
Çatı katı? Terasında çiceklerin, bitkilerin, orada ya-
za açılan sabahlar uzun bir öyküyü yazmaya koyul-
muştun, mutluydun. O çatı katı sende bir mutluluk gi-
bi kaldı.
Şimdiki evindesin. Işığı söndür.
Rüyatekrarbaşlar. Yollardasın, otellerde, pansiyon-
larda. Oteldeki genç adam, annenin senı beklediğini
söylüyor. Annen yıllarca bu otelde beklemiş, gelecek-
siniz diye beklemiş. "Sonra çıktı gitti" diyor.
Nereye gitti-nereye gitti?
Oteller için bir şeyler yazmak istemiştin. Otelleri
severdin. Şimdi bu otel telefon seslerine kanşıyor,
dıt- dııt'lar arasında koşmaya çalışıyorsun.
Beyoğlu'ndasın, arka sokaklarda, yine o görüntü:
Gecenin düşkün sanılmış insanlan sana daha çok şey
anlatyor, 'öfeto'lerden daha çok şey anlatıyor. Düşüş-
ler-düşüşler istiyorsun. Sonra korkular...
Koşmaya çalışıyorsun. Ter içindesin. Bu gece vak-
tine, gecenin bu saatine boğuk çığlıklar eşlik ediyor
bir tek.
Necatigil'in, Edip Cansever'in, biıinin bir şiirini
bulmalısın, iki dize bile yetebilir. Bütün dizeler... ez-
bere bildiğin bütün dizeleri yitirmişsin.
Sana söylemiyorlar: Yazdıkiannı, yazdığın her şeyi
unutmuşlar. Sana söylemiyoriarmış.
Gün ağdı.
Gün ışıdı.
Yağmurla gelir. Işığın kınldığı kasvetli günde gelir.
Kirli çamaşırlar, ağzındaki pas, alnındaki kınşık, hep-
siyle gelir. Aynada görürsün. Döndün mü kaçar. Der-
ken aynada. Dön, yok. Aynada var.
Yağmurtu ilkokui. Yağmurlu lise. Bir şehrin basa-
maklanndan uçuruma bakıyorsun. Uçurumda genç-
liğin.
Bu bir uvertürdür. Kim söylemişti? Bu bir uvertür-
dür. O zamanlar uvertür sözcüğü sende iz bırakmış-
tı. Ama şimdi?
Peliküldeki hortlakla gelir.
Ölmüş film yıldızlannın kahkahası, gözyaşı, genç-
likleri, peliküle hapsolmuş zombilerle gelir.
Pencereden fırlatıp attın mı bitecek. Bu birfinaldir...
Takvimde h Bırakan:
"Ya hey aklında tut I Sen benim herşeyimsin / Ge-
cem gündüzüm anka kuşumsun I Sen benim annem-
sin ey şiir" Salâh Birsel, "Ey Şiir" (Nardenk), Adam
Yayınlan. 1998.
10. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTIVALI
BUGÜN
• MUHStN ERTUĞRUL SAHNESİ nde saat
20.30'da tstanbul Şehir Tiyatrosu'nun sahnelediği
'Güz Birimindc Moliere ya da Kibarlık Budalası' adlı
oyun izlenebilir.
YARIN
• KENTERTtYATROSU'nda saat 20.30'da Gisela
May'in solist olarak katılacağı 'Brecht'ten Brel'e'
başlıklı etkinliğe Manfred Schmitz (piyano) eşlik
edecek.
• AZİZ NESİN SAHNESİ'nde saat 20.30'da İDT,
Ciineyt ÇaJışkur'un yönetmenliğini yaptığı. George
Tabori'nin yazdığı 'Bir Casusa Ağıt' adlı oyunu
sahneliyor.
K Ü L T Ü R • Ç t Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I
r