19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 1998 ÇARŞAMI HABERLER Şevki Yılmaz Taşar'a tazminat ödeyecek • ANKARA (AA) Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesi. bir konuşmasında, Tanm ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşar'ın eşi Gülderen Taşar'ın kişilik haklanna hakaret ettiği gerekçesiyle, eski Rize milletvekili Şevki Yılmaz'ı l milyar lira manevi tazminat ödemeye mahkûm etti. Davanın dün görülen karar duruşmasına. Taşar'ın avukatı Erden Ansoy, eski beyanlannı tekrar ederek. tazminata hükmedilmesini isterken. Yılmaz'ın avukatı Kıdık ise davanın reddini talep etti. Generallere madalya • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanı Korgeneraİ Baha Tüzüner ve Kara Kuvvetleri Eğitim ve Okullar Komutanı Tuggeneral Ali thsan Gürcihan, Doğu ve Güneydoğu'daki başanlı operasyonlanndan ötürü Türk Silahlı Kuvvetleri Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası ile ödüllendirildi. Gürcihan ve Tüzüner'e madalj alannı Kara Kuwetleri Komutanı Orgeneral Attila Ateş verdi. Meral'den iftar mesaisine tepki • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ramazan ayının başlamasıyla kimi devlet dairelerinde mesailer iftar saatine göre ayarlandı. De\ let dairelerinde saat 17.30'da bitmesi gereken mesai, bazı kurumlarda saat 15.45'te sona eriyor. Türk-îş Genel Başkanı Bayram Meral, mesailerin iftar saatine göre ayarlanmasının geçen yıllarda polifik araç olarak kullanıldığını anımsatarak "Bu, polirik araç yapılmamalı. Istismar edilmemeli" dedi. I Şanlıurfa II Kültür Müdür Yardımcısı Nasih Barlak'ın avukatı Ahmet Düşünür, Cumhunyet gazetesi muhabirinin hiçbir zaman öiümie tehdit edilmedigini açıkladı. 3 Arahk 1998 günü gazetemizde yayımlanan "Muhabirimize ölüm tehdidi" başlıkh haber nedeniyle bir açıklama yapan Barlak'ın avııkatı Ahmet Düşünür, haberdeki iddialann doğru olmadığını öne sürdü. Düşünür, açıklamasında şöyle dedi:"'Tehdit iddiası tamamen uydurmadır. Müvekkilim herhangi bir kişiyi tehdit edecek yapıda değildir. Kendisine yönelik haksız bir saldınyı kendisi bertaraf etme yerine kanuni yollara başvurulması gerektiği düşüncesinde, halim selim bir insandır. Bu nedenle de haberi hukuki olarak tekzip etme yolunu seçmiş ve bu yola başvurmuştur. Kendisinin hiçbir adamı yoktur ve haberde ismi geçen Mehmet Duman'ı tanımamaktadır." Masaldan bunalımın yalın gerçeğine: Yeni Dünya Düzeni StTITS/TlS! } "6yıhnın baharaylanndaha- yalizmin YeniMasatı"admı taşıyordu. Çokdeğil, yak- laşık Syıl önceki o günleri bir ammsayımz. "Küresel- leşme" denen olgu. tüm dûnyada olduğu gibi Türki- ye 'deki halka dapembe tüller ardında saklı bir kurtu- luşyolu olarak sunuluyordu. Küreselleşme ilepiyasa- nın görünmez elindeki büyûlü değnek üzerimize doku- nuverdi mi baştmı: göge erecekti. "Neden masal" sorusunun karşıhgtnı o dizinin su- nuşunda şöyle ditegetirmiştik: "MasaUar,gerçeğin (a kendisindenftriayıp düşlerin uzak denizlerinde yolcu- luğa çıkanrîarinsanlan. Gerçek, masalın içinde, din- leyenin gözü önündedir, ancak düşlerin çekiciliğine kapılmamak elde değildir. Masal, eninde sonunda hi- ter, diişler uçuşur. Yalın gerçekle karşı karşıya kalıve- rtrstnız 3 yıl içinde diişler uçuşuvermiş olmasm? Bu süreçte Türkiye 'nirt gündemine kısa başlüdarla bir göz atalım isterseniz: REFAHYOLUaidan. Köktendinciliginyükselişi. Su- surluk kazası, devlet örgütûne sızmış çeteler. Irkçılık ve mibvmilliyetçilik. tç vedış borcun kabarması, rart- tiyenin üretim sektörünü teslim alması. Banka ihale- lerinden tutun kamu kuruluşlannın özelleştirilmesine değin her alanda mafyamn öne çıkması. 28 Şubat ka- rarları. 8yıllıkzorunlu eğitiminyasalaştnası. Ulusdev- leti çökertme çabalan. Sevrkoştdlarının yeniden dayattlmakistenmesi. Mil- yonlarcayurtlaşın, 1923devriminin 75.yıldönümüfıü coşkuyla kutlaması. Enerjisektörüne, biryandan ma- li sermayeye egemen olan medya holdinglerinin, bir yandan da "anayasa değişikliği" önkoşıdu ile yaban- cı sermayenin talip olması. Siyasette, yargıda tıkan- ma. Başkanlıksistemiönerileri. Demokratikleşme öz- lemleri. Başta tekstil olmak üzere bunalıma girdigi ileri siirülen sanayisektörü. Yiizbinleri bulan işten çt- karmalar. İş saatleri azalnlarak emekçilerin ücretle- rinin düşürülmeye çalışdması... Ya dünya, ya dünya? Clinton 'ın seks skandah, neoliberal küreselleşme- nin "medar-i iftihan" Asya kaplanlarının çöküşü, Rusya krizi. IMF ve Dünya Bankası 'nın bile küresel sermaye hareketlerini sorgulamaya başlaması, etkin ve dinsel boğazlaşmalann sürmesi vb. Masaldan bu- nalımın yalın gerçeğine dönmüş müyüz, dönmemiş miyiz? Ulusalçıkışımız var mı, yok mu? Dizimizde, ulu- sal ve uluslararası yetkin bilim insanlanmn ve m~ manların görüşlerine başvurarak bu soruların yanıtı- mbulmayaçalışacağız. Vanngelin, eşlik edin masal- dakı cinin nasıl şişeden çıktıgma... HAZ1RLAYAN: IŞDC KAJVSU ODTÜ Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet fnam: "Birey olmaya çahşıyorum, birey olmak da ekonomik gücûnü artirma- dan geçiyorsa, köşeyi dönerim.'' Yanlış bun- lar. Birey olabilmenın birlikte kotanlacak bir şey olduğunu bilmemiz lazım. Düzen, bireyi bir meta olarak algılıyor. Bi- rey de kendini öyle görüyor. Çok acil bi- çimde insanın bütünsel varlığmı yakalama- sı lazım. Duygusunu, bedenini, aklını, bil- gisini, nasıl yaşayacağmı gözden geçirme- si gerekli. Ben kolay kolay dünyayı şu anda saran dü- zenin yıkılabileceğini, değişebileceğini san- mıyorum. Ama bunun temelleri atılabılır. Artık tek başına siyasi parti kurmakla, sa- dece askeri, sadece siyasi. sadece ekonomik mücadelelerle bu davayı kazanabilme imkâ- ru yok. Bunlann hepsi bir arada olacak. Birey olmak bir kaçış değil. Düzene uy- ma da değil. Düzen, bana "Birey oT dediği için, "Zengin ol" dediği için bunu yapmıyo- rum. Ben bu düzeni ortadan kaldırmak için birey olmaya çalışıyorum. Hepimiz aynı gemideyiz, bir başımıza kurtulamayız. Bir dayanışma içinde, örgüt- lenerek istediklerimizi gerçekleştirebiliriz. Ama. o örgüt içinde insanlar birey olacak. Bu düzenin sanal gerçekliğine karşı, ken- di sanal gerçekliğimizi yaratmalıyız. Gerçekçi olmak istiyorsak, hayalci olmak gerekiyor. Düzenin yaratmak istediği birey yüzsüz. Kişiliği ortadan kalkmış, kendi başına karar veremeyen insan birey olabi- lir mi? Birey olma, yaratılan sanal gerçekliğe posta atmakla olur. İnsan yalnızca akıldan ibaret değil - NeoJiberaflerin kendi dü- şüneesistemlerigibialşılanına- sını istedikleri postmoder- nizm nevi amaçhyor? - Akademik hayat açısından bakarsak, Batı düşüncesi 1950'Iere değin genelde bi- lim ve teknolojinin peşinde. Genel teması şu: Biz akılla bütün problemlerimizi çöze- riz. Özellikle Ingilizce konu- şulan ülkelerde bilim ağırlık- lı bir düşünce var. "İdeoloji- ler bitti, her şeyi akıl ve bilim- leçözerizdüşüncesi" egemen. 1950'lerden sonradeğişiklik- ler başhyor. Postmodernist di- yeceğimiz akımlann kökleri- ni oraya kadar göfürme ola- nağı var. Avrupa içinde akıl ağır biçimde sorgulanmaya başlıyor, "Alal ne kadar der- dimize deva olabili>or" diye. Felsefi anlamda postmodern hareketin çıkışı, bu aklm sor- gulanması ile ilgili. Şöyle de- niyor: "Dünya savaşlannda m9><onlarcainsan krşıJdı. firm- larda \akjldı. Sebebi,aklın az- ınasıdırf Yani, akıl her şeyi ya- pıyor, ama aklı bir başına bı- raktığınız zaman, akıl akılı denetleyemez hale geldiğin- de, akıl insan bütünlüğü ile birleşemediğinde bu gibi yı- kımlara yol açıyor. insan yal- nızca akjldan ibaret değil. In- sanı yalnız bilim, hesap, tek- noloji yapan insan gibi görürseniz. çöküş kaçınılmazdır. Işte postmodernist hareket, ak- lın bu tıkanmışlığına karşı tepkiydi. Ancak, öyle görünmüş olsa da akla karşı değil. Ak- lı bir köşeye koyan değil. belli bir akıl anla- yışım yadsıyan, aklı daha bütüncül insan anlayışı içinde değerlendiren bir görüş. Ya- ni amaç, bedeniyle, duygulanyla. aklıyla, çevTesiyle, toplumuylabütünleşmiş insan. Bü- tün bu gidiş içinde insanlar bir tarafa ağır- lık veriyorlar. Örneğin, duygulara ağırlık veriyorlar, mistik, romantik düşünce çıkıyor. Akla ağırlık veriyorlar. akılcı düşünce çıkı- yor. Postmodernizm, anlattığım böyle bir gündem içinde değil belki ama, tek yanlı bakışa. gidişe bir tepki, bir bakama akıl yet- miyorsa, aldı nasıl aşabiliriz düşüncesi. Ak- lm aşılabileceği, aklın zenginleştirilebilece- ğini öngören düşünce... Mistik yolla çözüm olmaz -Duygudan yoksun bir akıla mı tepki bu? - Duygu da dahil olmak üzere insan, he- nüz kullanamadığı birçok irnkânlar, potan- siyeller taşıyan bir varlık. Örneğin, beyni- nin çok azını kullandığı biliniyor. Bedeni- nin çahşması konusunda da çok bilgisiz. Bunalımlann, mutsuzluklann ardında yalnız sosyo-ekonomik koşullar yatmıyor. Bunlar çok önemli ama, insanın bedeniyle iletişimi- ni kuramaması da bir neden. Hepimiz nasıl bir beden taşıyoruz. bununla nasıl iletişime geçilir bunu bilmiyoruz. Postmodernizmin irey olmak bir kaçış değil. Düzene uyma da değil. Düzen, bana "Birey ol" dediği için, "Zengin ol" dediği için bunu yapmıyorum. Ben bu düzeni ortadan kaldırmak için birey olmaya çalışıyorum. Hepimiz aynı gemideyiz, bir başımıza kurtulamayız. Bir dayanışma içinde, örgütlenerek istediklerimizi gerçekleştirebiliriz. Düzenin yaratmak istediği birey yüzsüz. Kişiliği ortadan kalkmış, kendi başına karar veremeyen insan birey olabilir mi? Birey olma, yaratılan sanal gerçekJiğe posta atmakja olur. açtığı yolla, aslında bunu anlama imkânımtz olabilir. Bunu nasıl anlayacağız? Ömeğin, bilinç dışı güçlerin farkına vararak. Nelerin farkına varamıyoruz? Bunu Freud, Batı dü- şüncesinde söyleyenlerden bindir. Birisini gördüğünüz zaman yüzünüz kızanyor, sesi- niz titriyor ya da korkuyorsunuz. Bütün bun- lann sebepleri var. Ama bedenimizle ileti- şime geçebilseydik eğer, bu sebepleri bula- bilirdik. Dolayısıyla bilinç dışımızla ilişki- ye geçebilme olanağı önümüzde duruyor. Postmodernizm belki de, yüzyıllardır Ba- tı'nın içine düştüğü yanlışın "Akıl budur, bilinç budur" demesi olduğunu savunuyor. Bu bilinç ve akıl, zaman zaman bilim ola- rak, zaman zaman da çok ilginçtir din ola- rak da ortaya çıkıyor, "Din bunu emreder" diyerek. Postmodernist çalkantı. bilimin zembille gökten inmediğini göstermeye ça- balıyor belki de. Öyleyse "Büimi insan ya- şayışı içinde nasıl kuOanacağız" sorusu, post- modernıst dönem biterken ultramodern ve- vizyonun karşısında oturduğumuz yerde sö- mürülüyoruz. Bizim kalbimize. duygulan- mıza giriyorlar. Benim en mahrem yaşantı- ma bile giriyorlar, Benı bir anlamda can evimden vuruyor. Bana ait bir odam yok. Odamda her tarafta satılan lastik ayakkabı- lar, blucinler ve herkesin her yerde kullan- dığı şey. Bana ait bir oda olmadığı zaman ben kendimi ayrı bir insan, ayn kültür olarak ge- Jiştiremem. Yok olurum. Çünkü, herhalde in- sanı insan yapan şey fert ofuşu. Hep bera- ber olacağız, ama ben bir sıfırsam. güçsüz, kişiliksiz, kendine özgü dünyası olmayan bir insan olduğum zaman yaşamın bir anla- mı kalmıyor. Biryandan şu sorun da var: Ka- inatın içinde hepimiz fertler olarak birerev- reniz. Sanıyorum ki, yaşadığımız mutsuzluk- lann büyük ölçüde kaynağı içimizden geli- yor. Bugün sosyo-ekonomik koşullan yeri- ne getirsek, adil bir gelir dağılımı olsa, her- kes emeğinin karşılığını alabilse sömürii or- tadan kalksa, her şey düzelecek midir? Dü- ni birdönemin girişinde yeniden sorulacak. Yani, insanın aklı ile nasıl yaşayacağı soru- nu, insan aklıyla henüzçözülmüş değil. Ama, bunun yanıtı da şu değil: birçok dindarlar ve mistikler hemen buna atılıyorlar: "Bilim yanüşyoJdadır, bizim tarikata gn-." Bu değil. Çözümün mistik yolla olacağma inanmıyo- rum. Çıkış. bütün hayatımızın, geçmişimi- zin gözden geçirilmesi \e geleneğimizin, köklerimizin yakalanması. Bu problemden bence her kültür kendi başına çıkmayı öğ- renecek. TV lcar$ısında sömürülüyoruz - Son dönenıdc özellikle küreselleşmeci çe\relerde çok dile getirilen bir olgu var: "teknoloji çağı. bilgi çağı" gibisindcn. Ay- nı çe\Teler, postmodernizme yakın duruyor- lar. Hatta bu düşünce akunını sahipleniyor- lar. Anlartığınız çerçe>e>e baktığımızda bu- nun bir çelişki olduğu orta>a çıkıyor aslında. Öyle mi? - Bilgi çağı... Müthiş tepki duyduğum bir söz. Orada bir üçkâğıt var. lyi niyetle söy- lenmiş olabilir ama, üzerinde dikkatle dur- mamız gereken soru şu: Hangi bilgi? Enfor- masyona bilgi diyorlar. Bir sürü malumat akıyorelektronik İcanallardan ve ona biz bil- gi dıyoruz. Ancak bilginın. bizim seçerek ya- şayacağımız ve kendimize yakıştıracağımız bir şey olması lazım. Bizi yok eden, manüp- le eden, çekip çeviren, ezen, sömüren bir şey olmamalı. Nasıl sömürülüyoruz? Tele- zelmeyecektir. çünkü insanın iç dünyasıyla ilgili yapacağı çok şey var. Bir başka anla- tımla insan, iç dünyasinı yaşamaya hazırhk- lı değil. Bedence sağlıklı olur, iyi vitamin- ler alır. karnını iyi doyurursa sorunlan bit- miyor. Mutlu birinsan olamıyor. fşte bu nok- tada postmodernizm yeni bir açılım getire- bilir. Postmodernizm bir kargaşa. - Ama bugünkü düşünce sistcmi, belki de sizin de>iminizle "kargaşacı" postmodern düşünce ile neoBberalizmin "kuralsızlaştır- ma " ilkesi birbüiyle örtüştüriilüwr. Bir baş- kadeyişle. postmodernizmin insam sorgula- yan yönü, neoliberallerin "bireyci" ya da "bireyi yalnızlaştıncı" ideolojisi için kulla- nıhyor olmasın? - Liberalızm. hür teşebbüs gibi kavram- lar bireye önem veren görüşler gibi ileri sü- rülüyor. Oysa. bence tamamen bireyi öldü- ren kavTamlar. Çünkü. orada birey sadece ey- lemleriyle, hareketleriyle ortaya çıkıyor. El- de ettiği kârla, kazandığı parayla, toplumda edindiği konumla ortaya çıkıyor. Ama, bi- rey sadece bundan ibaret değil ki. Yani, bi- rey eşittir eylemleri demek büyük bir hata- dır. Eylemlerin ardında yatan şeyler var. Duygulan, düşünceleri. bedeni. bir sürü ta- sanmı, hayalleri var. Bunlan görmezlikten geliyoruz. Görmezlikten gelince ne oluyor? Bunlan sömüren işleyişler. yahut kurumlar çıkıyor ortaya. Ya da o zaman insanın o özel- liklerini mistik kurumlann, yozlaşmış din adamlannın eline veriyorsunuz ya da duy- gu tacirlerinin... - Ya da insan, kendisini "müşten" olarak gören bir sistem Ue karşı karşıya geliyor. - Evet, bu düzen bir mal gibi göriip bunu kullanıyor. Dolayısıyla, her ne kadar bireye önem veriyormuş gibi göriinse de bu düzen, aslında bireyi bir meta olarak algılıyor. Bi- rey de kendini öyle görüyor. Bu da neyi gös- teriyor? Çok acil biçimde insanın bütünsel var- lığmı yakalaması lazım. Kuşkusuz, insanın böylesi bir düzende çok yalnız kaldığı da bir başka olgu. Çünkü, çok adaletsiz, çirkef bir dünya ile karşı karşıyayız. Bu dünyanın çir- kinliklerini akşam evimize döndüğümüz za- man yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla. ar- kadaşsızlığımızla, se\gisizliğimizle de çeki- yoruz. Dolayısıyla insanlığıngeleceğini kur- ma düşüncesinde; insanın iç dünyası, sevgi ihriyaa, duygulanyla yaşabtlmesi bence hiç ihmal edilmemesi gereken birolgu. Postmo- dernizmin serüveni. şu veya bu biçimde bi- ze bunu gösterdi. Yani insan, yalnızca belli bir akıl yorumuyla yorumlanacak bir varlık değil. insan hakikaten uçsuz bucaksız, son- suz bir varlık. Ama, bu düzen ve bu düzen içinde esir olmuş bizler, postmodernizmi de bu düzenin çarklannın dönmesi olarak algı- larsajc, hiçbirçıkış imkânı bulamayız. Bu dü- zeni nasıl ortadan kaldıracağız. bu düzenin soktuğu çıkmazlardan kendimızi nasıl kur- taracağız? Işte çok temel bir soru. Postmo- dernizmin o şekilde yorumu yapılabılir ki, bir çıkış imkânı, belki bir ışık olabilir. Çok za- yıfda olsa, onun peşinden gidilebilir. Ben ko- lay kolay dünyayı şu anda saran düzenin yı- kılabileceğini, değişebilece- gini sanmıyorum. Ama bu- nun temelleri atılabilir. Artık tek başma siyasi parti kur- makla, sadece askeri, sadece siyasi, sadece ekonomik mü- cadelelerle bu davayı kazana- biîme imkânı yok. Bunlann hepsi bir arada olacak. Ama, insanın bütünlüğünü göze alan birdünya anlayışımızın olma- sı gerek öncelikle. Hepimiz aynı gemideyiz - Yîne bugünkü Yeni Dün- ya Düzeni"nde bireyin "öz- gürleşmesi''nden ne anlaşıl- dığına gelmek istiyorum. Si- zin postmodern felsefe anla- mında aktandığınız özgürleş- me. bimin kendisini tanıma- sı, tanmilaması Ue Yeni Dün- ya Düzeni'nin "özgürleşme" kavrammdan çıkardığı sonuç farkh değil mi? - Benim savunmaya çalış- tığım o anlamda bir bireyci- lik değil. O çok tehlıkeli bir şey. Onun, bu düzene hizmet- ten başka bir yaran olmaz. Benim söylediğim öylesine bir mücadele ki, bu mücade- leyi yapan insanlar, müzis- yenler, şairler, yazarlar, düşü- nürler, hatta bu kaygıyı taşı- yan işadamlan. elbette işçiler, bu düzenden zarar görmüş insanlar. Bütün bu insanlann içinde öylesine bir ateş ya- nacak ki. kendi dünyalannı fark etmeye başlayacaklar, biryandan yaşadıklan dünya- nın ve orada dönen çarklann çirkinliğini görecekler. Dik- katedin, burada bireyolma bir kaçış değil. Düzene uyma da değil. Düzen. bana "Birey ol" dediği için. "Zengin ol" dediği için bunu yapmıyorum. Ben bu düzeni ortadan kaldır- mak için birey olmaya çalışıyorum. Hepimiz aynı gemideyiz. birbaşıma kurtulamam, Do- layısıyla, birdayanışma içinde, örgütlenerek istediklerimizi gerçekleştirebiliriz. Ama, o örgüt içinde insanlar birey olacak. Kimse kimseyi bir piyon olarak kullanmayacak. Eğerbir siyasi davanız varsa mücadele ede- ceksiniz. O mücadelede herkes ne yaptığı- m çok iyi bilecek. Ama öyle olmuyor. insan- lar o aşamaya gelmiş değil. Neyin neden döndüğünü, neyin arkasında ne gibi güçler olduğunu da çok da iyi bilmiyorlar. Birey ol- ma gücümüz gerçekten yok. Birey olmayı da. eğer bir aldanma olarak anlıyorsak, bu çok tehlikeli bir şey. "Birey olmaya çauşıyo- rum, birey olmak da ekonomik gücünü ar- rnrmadan geçiyorsa, köşeji dönerim." Yan- lış bunlar. Birey olabilmenin birlikte kota- nlacak bir şey olduğunu bilmemiz lazım. Bizim gibi düşünen insanlann biraraya ge- lerek başarabileceği bir şey ve bütünsel ola- rak yapılabilecek bir şey. Yalnız bedenimle. aklımla, duygulanmla olamam. bütün bun- lan fark ederek yapabilirim. Bunu postmo- dernizmden öğrendiğimizi düşünebiliriz. Postmodernizm böyle bir imkânla geldi, ak- lı eleştirerek çıktı yola. Bilimi eleştirerek çıktı. Bunu hangi amaçla yapmış olursa ol- sun önemli değil bence. Ama şunu anladık. bilim ve akıl da eleştirilebilir. SÜRECEK GLOBAL POLİTtKÜLTÜI ERGİN YILDIZOĞLU Clintonm SuçuClinton, azil oylamasını kaybetti; şimdı Senato't kurulacak bir mahkemede yargılanacak. ilk bakışt Senato'da koşullar Clinton'dan yana. Clinton'ı azîe mek için 67 oy gerekiyor. Cumhuriyetçilerin 55 oylc var. Eski başkanlardan Carter ve Ford da azilden y, na olmadıklannı açıkladılar. Ancak, süreç yeni baş yor. Kamuoyunun tutumuna bağlı olarak kimi Demol ratlar taraf değiştirebilir. Clinton, Levvinsky'yle girdiği evlılik dışı ilişki hal kında yalan söylemiş olmaktan yargılanacak. Demol' ratlar, işlenen suç, kamu alanına değil de özel alan ait olduğundan azil konusu olamayacağını ileri sürdi, ler. Cumhurıyetçiler ise sorunun özel yaşam hakkır da yalan söylemekten değil, yeminliyken yalan söy lemiş olmaktan kaynaklandığını savundular. Tekni olarak, Cumhuriyetçiler haklı gibiydi. Ancak, azil oylaması sırasında yaşanan bir ola; Cumhuriyetçilerin ikiyüziülüğünü açıkça ortaya koy du: Cumhuriyetçi parti grubunun yeni başkan aday Bob üvingston evlılik dışı bir ilişki yaşamış olduğu nu itiraf etti, sonra da grup başkan adaylığından çe kildiğini, Meclisten de istifa ettiğini açıkladı. Halbuki Uvingston, özel yaşamı hakkında kimseye yalan söy- lememişti; hakkında soruşturma da yoktu, görevini kö- tüye kullanması da söz konusu değildi. üvingston'ur tek istifa gerekçesı, evlılik dışı bir ilişki, özel yaşamın- daki bir olaydı. Cumhurıyetçi'lerin Livingston'a gös- terdiği bu tahammülsüzlüğün arkasında, kendi ahlak anlayışlarını, cinsel politikalannı, (kürtaj, kadın hakla- n, eşcinsel hakları vb. dahil) kabul ettırmeye çabala- yan, aynı zamanda ırkçı, militarist ve kendisini "ahlak- çı çoğunluk" olarak sunan bir azınlığın baskısı var. Bu azınlık, Vietnam'a gitmediği, siyah hakJannı sa- vunduğu, liberal görüşlere sahip olduğu, iktidara gel- diğinde eşcinsellerin de orduda var olma hakkını, re- fah devletinı savunduğu için Clinton'a başından bu ya- na düşmandı. Silah lobisi, milis hareketleri, Hıristiyan köktenciliği, "vatanseverier" denen aşın sağcı para- militer gruplardan vb. oluşan bu azınlık, büyük petrol şirketlerinden, militarist çevrelerden, Cato Enstitüsü gıbı sağcı "Think tank"iardan, Wall Street Journal, VVashington Times gibi yeni-sağcı yayımlardan da sürekli destek alıyor ve güçlenmeye devam ediyor. Bu azınlık, kendi ahlak anlayışını, buradan hareketle de siyasi çizgısıni topluma dayatmaya, norm haline ge- tırmeye çabalıyor. Clinton'ı bugünkü çıkmaza sokan ve belki de dev- rilmesine yol açacak olan şey, diğer bir deyişle esas suçu, bence Levvınsky olayı değil, bu sağcı azınlığın basıncına direnebılmesine olanak sağlayacak tek gü- cü, kendisini iktidara getiren toplumsal tabanını, za- man içinde yitirmiş olmasıdır. Clinton'a halk desteğinin yüzde 60'ın üstünde ol- duğunu gösteren anketler, sağın ahlakçı yaklaşımının azınlık olduğunu gösteriyor. Ancak muhafazakârların bu rakamlara aldırmadan, burunlarının doğrultusun- da ilerleyebilmelen, hatta yanlarına bazı Demokratla- rı da çekebilmelerinin altındaysa, Clinton'a verilen bu kamu desteğinin, Clınton'ın eski Çalışma Bakanı (1993- 1997) Robert Reich'ın tespit ettiği gibi, pörsük, inanç- sız, pasif ve giderek de aşınıyor olması yatıyor. Clinton kendine ınananları. oy verenleri sürekli sat- tı, iktidara gelirken kendisini taşıyan değişim rüzgân- ru^öndüfdy,. Clinton seçilirken programmın başmda, sağlık ve eğitimreformu,daha adil bir gelir dağılimı, yoksullara daha fazla sosyal yardım vardı. Clinton "önce halk" diyordu. Clinton'ı ilk önce kadın ve eş- cinsel haklanna ilişkin yapmaya çabaladığı reformla- ra karşı hızla yükselen sağcı gürültü korkuttu. Sağlık reformu konusunda da, 1994'te başta Wall Street ma- li sermayesi olmak üzere yükselen muhalefete teslim oldu. O yıl'ara seçimlerde muhafazakârlar beklenme- dik başarı göstererek her ıki mecliste de çoğunluğu ele geçirdiler. Birçok gözlemci Clınton'ın eğer kendi programını savunursa Meclisi zaman içinde halkın gözünde yıpratabileceğıni düşünüyordu. Ama, Clin- ton bunun yerine hızla sağa kaydı, muhafazakârların bütçe politikalannı benimsedi, hedef kitle olarak ken- dine orta sınıfın üst kesimlerinı aldı. işçilerin, azınlık- ların gideceği başka yer olmadığı için, bunların oyla- n nasılsa çantada keklikti. Hemen tüm bütçe kesinti- len yoksuiları vurdu. Böylece Clinton tam bir muha- fazakâr politikacı haline geldi. Bu açıdan 1996 seçimleri çok ilginçtir. Hem bu se- çimtere katılım tarihsel olarak çok düşüktü hem de mu- hafazakârların adayı Dole, Clinton'dan farklı bir şey söyleyemediği için silindi gitti. Clinton seçimleri kazandı, ama artık toplumsal ta- banı belirsizleşmiş, soluklaşmış ve pasifleşmişti. Bu taban muhafazakârlann karalama kampanyasına kar- şı Clinton'ı koruyamazdı. Koruyamadı da. Şimdi başlayacak olan Senato'da yargılama süre- ci, önceki süreçten farklı olacak. The American Po- rospect'in editörü Robert Kuttner'e göre Senato duruşması soğukkanlı sakin ve ağırbaşlı bir süreç, başsavcı Starr gibi nefret nesnesi karakterler de yok (The Washington Post). Dolayısıyla kamuoyu farklı bir manzarayla karşılaşacak. Devlet Clinton'ı yargılı- yor olacak. Kırttner dahil. birçok analiste göre, bu sü- reç uzarsa, büyük birolasılıkla kamuoyunun Clinton'ı terk etme süreci hızlanacak. Buna bağlı olarak da ki- mi Demokratlar taraf değiştirebilecek. Clinton muhafazakârlara boyun eğmeyeceğini, is- tifa etmeyeceğini ve mücadele edeceğıni söylüyor. Kor- karım, artık çok geç. Nasıl 1993'te kendisini destek- leyenlerin umudu boşa çıktıysa Clinton'ın son umut- ları da boşa çıkabilir. Emeklüerin inıza kampanyası Izmir'de, Aktif Emekli Kadınlar Derneği'nin öncülüğünde, emeklilerin taleplerine yönelik unza kampanyası başlatJdı. Dernek Genel Başkanı Müyesser Turfan, emeklilerin villardır ihmal edildiğini ve gülme\i özlediklerini söyledi. (Fotoğraf: AA)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle