25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 1998 PERŞEMBE 14 KULTUR Sebastien Gökalp'in '14 Ünlü Kadın' başlıklı sergisi 20 Aralık'a dek Dulcinea'da Yaraücı 'yanlarıyla' 14 kachnESRA ALİÇAVUŞOĞLU "Resimlerim genedikle fotoğrafik görüntüyegön- derme yapar. Resimlerimde basmda daha önce yer almış ya da kullanılıp atüan fotoğraf maldneleriyle çekilrniş fotoğraflar yeniden kuilanılır. Bu, resimle- rin imgesel açıdan çok büyük bir değer içermedjği- nin göstergesidir. Resimlerimde anlarmak istedigim ashnda "kaygılandıran yabancılaşma' ve gündelik yaşamın rahatsızhğıdırf Çağdaş sanatlar için özgür bir mekân Dulcinea ikincı sergisi için Fransa'dan bir sanatçıya Sebasti- en Gökalpe açıyor kapılannı. Sergiyi gezerken his- settiğiniz ilk duygu tıpkı bir bulmaca çözer gibi 'yüzleri' olmayan resirnlerin kimlere ait olduğunu bulma dürtüsü. Çünkü Sebastien Gökalp'in 14 ün- lü kadın serisi, 14 sanatçının sanatsal yaranmda kullandıklan ellenne ve çocuk dünyaya getirdikle- ri kalçalanna odaklaruyor. Gökalp'in yazar, res- sam, sinemacı ve oyunculardan; Adalet Ağaoğhı, Si- mone de Beauvoir, Annie Dillard. Marguerite Du- ras, Eli/abeth II, Gisck Freud, Juüette Greco, Ire- ne JoüoML urie, Frida Kahlo, Joan Mitchell, Jean- ne Moreau, Tezer Ozlü, Christine PascaJe ve Mart- he Roberfın gazete kupürlerinden yararlanarak oluşturduğu resimleri 20 Aralık'a dek sergilenecek. 'Fotoğraflar nasıl tabloya dönüşebiür?' Sebastien Gökalp'in '14 İ'nlü Kadın' çahşması; Gtrhand Richter'in And> \\ârhol'un 1964Guggen- heim sergisi '13 most wanted men'den esinlenmiş '48 ünlü erkekportresi'ni çağnştınyor. Richter, re- simlı bir ansiklopediden gelişigüzel seçtiği erkek- leri resmetmişti. Sebastien Gökalp, bu işlemi ter- sine çevirerek sanat dünyasının önemli kadın kişi- liklerini aktanyor izleyiciye. 'Ünlü insanlargeneldeerkektir' sözüyle bağlan- tılı olarak Gökalp, kendisının kadınlar üzerinde odaklanarak dikkati kadın sanatçılara çekmek iste- diğini belirtiyor. Portrelerin reaJist olma özellikle- rinin altını çizen sanatçı, şunlan söylüyor: " Bu ça- hşmalar ashnda birer portre çahşması degil. Fortre • "îzleyici tabloda önemli bir insana bakıyor ama onun yüzünü görraüyor. Izleyicinin bu aşamada kendisine soracağı ilk soru 'neden'? Bu sorunun cevabıise yaşadığımız ortamda birçok imgenin farkına varmadan yaşanıyor olması. îçimizde hissettiğimiz o neden sorusunun cevabını bilmiyoruz, bu da yaşamın bir tuhaflığı." adı üstünde daha çok insan yüzleri üzerine odakla- nır, kahpsaldır... Ama bu sergide 14 kadın sanatçı- nın yüzlerini göstermiyoruın." Çalışmalannı fotoğraflardan degil, gazete ku- pürierinden oluşturan sanatçı, genelde gazetelerde gösterilen imgelerin fazla dikkate değer ımajlarol- madığmı, yazıyı görselleştirmede araç olarak kul- lanıldıgını vurgulayarak gözden kaçan bu imgenin Gökalp, resmertigi kadın sanatçılann özeüikleiki detayına dikkat çeldyor: Biçimleyici olan ellerine ve yaraücı vücutlanna-. Serginin temeiini 'kimlik' sorgulaması oluşturuyor. TaMolardan vüzleri kaldırarak aslında temsil edilen kişilerin kimliklerini farklı yönlere >öneltiyor. aynntılanyla buluşturmayı amaçlıyor izleyiciyi. Gökalp resmettiği kadın sanatçılann özellikle iki de- tayına dikkat çekiyor Biçimleyici olan ellerine ve yaratıcı vücutlanna... Serginin temeiini 'kimlik' sorgulaması oluşturuyor. Gökalp'in tartışmaya aç- tığı ilk soru; tablolann kendi kimliği ve kendileriy- le ilişkisi üzerine. Sanatçı tablolardan yüzleri kal- dırarak ashnda temsil edilen kışilenn kimliklerini farklı yönlere yöneltiyor. Sebastien Gökalp, 14 kadını belirlerken, özel- likle sevdiği ve duygusal bağı olan sanatçılar olma- sına dikkat etmiş. "Resmetöğim çoğu sanatçı taıu- dıgım, sevdiğim sanatçılar. Onlar üzerine çanşmak daha zevklL Bazılannı tanımryorum, ama uzaktan algrfayabilhorum. Ünlü kadın olarak Margaret Thatc- her'ı da resmedebilirdim ama onu yapmamak bir seçimdL Daha çok fotoğraf üzerinden cahştığım için fotoğrafla girdiğim ilişki ve onu nasıl algıladığırn çok önemli. Bu fotograftan nasıl bir tabtoya dönüş- türebilirim diye düşünüyonım." Sebastien Gökalp'in resimleri montaj değil, bir röprodüksiyon, ama empresyonist bir üslup özelli- ği de taşımıyor. Gazete kupürlerinin resme dönüş- türülmüşbiçimleri..." Genelde birobjeyiahnz,ona bakanz veonun resmini yapanz. BensefotoğraAse- çiyorum. Ressamlar model üzerinde çalışııianü, gü- nüfDÜzde obje, ıtesne dediğimiz şey ashnda imgenin ta kendisL lmajlar nesneolmuşdurumda.Çahşma- larun ashnda figürasyon üzerine bir düşünce, sor- gulama." Sebastien Gökalp'in resimkrinde dikkat çeken bir diğer nokta ise resimlerin siyah-beyaz yapıla- rak fotoğrafik göndermelerde bulunması. izleyici- ye etkin rol yükleyen sanatçı, içimizde var olan, ama bir türlü anlatamadığımız bir rahatsızlığı ortaya çı- karmayı amaçlıyor. "Ashnda benimortayaçıkarmak istedigim şey şu: tzleyici tabloda önemli bir insana bakryon ama onun yüzünü görmüyor. tzJeyicinin bu aşamada kendisine soracağı ilk soru' neden' ? Bu sorunun cevabı ise ya$adtgımız ortamda birçok im- genin farkına varmadan yaşanıyor olmasL içimiz- de hissettiğimiz o neden sorusunun cevabını bilmi- yoruz, bu da yaşamın bir ruhafhğL^ Sergide yer alan yabancı sanatçılann resimleri- ni Türkiye'de, Türk sanatçılann resimlerini ise Fran- sa'da tamamlayan Sebastien Gökalp. soyadından da anlaşılacağı gibi Türk asıllı. Türkiye ile arasın- dan babasının dışında sanatsal bir yakınlık da var. Fransa'da tanıştığı ilk sanatçılann Türkler olması da Türkiye'yle olan bagını güçlendiriyor sanatçı- nın. Gökalp resimlerinde, geleneksel olarak ilk gö- ze çarpan noktayı kırarak, izleyiciyi başka bir yö- ne çekmeyi başanyor. Sanatçı, Türkiye'de kadımn bugünkü durumunu oldukça karmaşık olduğu gö- riişünde. "Kadınuı Türk toplumundaki rolü o ka- dar karmaşık Id; başbakan da olabüryor, bambaş- ka yerierde de_ Müthiş bir tezathk var. Bu açıdan bu soruyu Türkiye'de sormak, Fransa'da sorinak- tan daha anfaunh oJdu." (Dulcinea, çağdaş sanatlariçin özgür mekân: Her gün 13.00-20.00, perşembe 18.00-00.00 (pazarha- riç) Bodnım kat. meşelik sokak 20 Beyoğlu. Tel:212 245 10 71- http://www.dulcinea.org /art@dulcu- nea.org) Kültür Bakanlığı, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası 'nda değişiklik öngören bir taslak hazırladı Sanal ortamda telifhakkı gündemde BAHAR TANRISEVER ANKARA - Kültür Bakanlığı, sansür eleştirileri ne- deniyle uygulamasını ertelediği Fikir ve Sanat Eserle- rinin Işaretlenmesine tlişkin Yönetmelik uyannca, ken- disine ait olan hologram verme yetkisini meslek bir- liklerine bırakmayı planlıyor. Kültür Bakanlığı 'nca Fi- kir ve Sanat Eserleri Yasası'nın bazı maddelerinde de- ğişiklik yapılmasına ilişkin olarak hazırlanan yasa ta- sansı taslağı, fıkri hak ihlallennde hapis ve para ceza- lannın arttınlması ile ihtisas mahkemelerinin kurulma- sını öngörüyor. Kültür Bakanı Istemihan Talay, teknik düzeyde ya- pılan çalışmalar sonucunda Fikir ve Sanat Eserleri Ya- sası 'nın bazı maddelerinin imzalanan uluslararası söz- leşmelere uymadığının belirlendiğini kaydetti. Yasada kültür ve sanatla ilgili kesimlerin eleştirilerine yol açan eksikliklerin bulunduğunu belirten Talay, 1 yıl süren çahşma sonucunda değişiklik öngören bir yasa tasan • Bakanlık, kendisine ait olan hologram verme yetkisini meslek birliklerine bırakıyor. Hazırlanan yasa taslağı ile Avrupa Konseyi direktiflerine uyum sağlayacak biçimde düzenlemeler yapıldı. taslağı hazırlandığıru bildirdi. Alınan bilgiye göre taslak ile Avrupa Konseyi direk- tiflerine uyum sağlayacak biçimde değiştirilrnesi ge- reken konulara yönelik düzenlemeler yapıldı. Radyo- televizyon, tnternet ve benzeri ortamlarda kullanılan eserlerde telif hakkının korunması gündeme gelirken fikri hak ihlallerinde hapis ve para cezalan arttınldı. Süreli olmayan yayımlarda korsanlığın önlenmesi ama- cıyla kullanılacak "Gfivenlik HoJogramı"nın, Kültür Ba- kanlığı'nın yanı sıra meslek birlikleri aracılığla da sa- tılabilmesini öngören taslak, fikri haklarla ilgili ihti- sas mahkemelerinin kurulmasını hükme bağhyor. Komşu hak sahiplerine de meslek birliği kurma yo- lu açan taslağın, eserler arasında koruma süreleri iti- banyla var olan eşitsizliği gidereceği savunuldu. Içişleri Bakanhğı'nca tüm valiliklere gönderilen ya- zıda da eser ile sahibinin her türlü haklannm korun- ması amacıyla korsan baskılann engellenmesi, bu tür yayımlann toplanarak gerekli yasal işlemlerin yapıl- ması ve herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesi is- tendi. Kültür Bakanlığı, korsan yaymcılığa karşı önlem olarak getirdiği Fikir ve Sanat Eserlerinin tşaretlenme- sine tlişkin Yönetmelik'in uygulanmasını, eleştiriler üze- rine Nisan 1999'akadarertelemişti. Süreli olmayan ya- yımlar, ses ve görüntü taşıyıcılan. disk. disket, taşıyı- cı ortamlar-medya, bilgisayarprogramlan ve güzel sa- nat eserlerini kapsayan güvenlik hologramı uygula- ması halen isteğe bağlı olarak yürütülüyor. Oxford Universitesi Yayınlan, modern şiir yapıtlannı yayın listesinden çıkarttı Kâr getirmeyen şiîr gözden düştü Kültür Servisi-Oxford Universitesi Ya- yınlan yayıncılığını yaptığı şairlere kısa bir mektup göndererek modern şıir yayınlan listesindeki yapıtlan arhk yayımlamayaca- ğını açıkladı. Bu ani değişiklik öncesinde şairlere" herhangi biruyanda bulunulmaz- ken karar konusunda yirmi yıldır modern şiir yayınlan listesinin hazırlanmasında çalışan şiir editörüne bile danışılmadı. Listede yer alan 40 şaire gönderilen mektupta yayınevinin içinde bulunduğu zor koşullar nedeniyle belirli bölümlere yeterli ilgiyi gösteremediklerine değinili- yor. Oxford Universitesi Yayınlan bundan sonra akademik yayınlara ve okulun müf- redatı için gerekli olan kitaplara öncelik ve- recek. Otuz yıldır üniversitenin yayınevi ile ça- lışan şair PeterPorter, Ingiltere'nin en ön- de gelen akademik yayınevinin modern edebıyatı gözden çıkarmasını ciddi yayın- cılık anlayışı adına büyük birkayıp olarak değerlendirdi. Geçen Istanbul TÜYAP kitap fuannın da konuğu olan Porter, yayınevinin VMords- vrorth ve Coteridge gibi şairlerle idare et- meye çalıştığına dikkat çekiyor: 'Ahnanka- rardan sadece modern şiir etldJeniyor. Ya- yınUsteierinden Shakespeare'içıkaramaz- lar elbette. Karar modern şinierin yayun- lanmarnasuun ötesinde de pek çok anlam taşıyor. İngiltere'de yayıncılık alamnda her şe\in daha da düze>sizleştigi görülüyor. Bir üniversitede bile herkesin düşündüğü tek şejkâr.' 1979 yılından beri yayınevi ile birlikte çalışan şair D. J. Enright da şıir yayınla- nndan sorumlu kişinin haftada sadece bir gün çalıştığına değinerek bu yaymlann üniversite için büyük bir gider oluşturma- dığını vurguluyor. "Yayıneviııin bütcesinden çokbüyük bir • Şair Peter Porter, lngiltere'nm en önde geîen akademik yayınevinin modern edebiyatı gözden çıkarmasını ciddi yayıncılık anlayışı adına büyük bir kayıp olarak değerlendirdi. Karann pek çok anlam taşıdığını ve yayıncılık alamnda her şeyin daha da düzeysizleştiğini vurguladı. paraaynlmıyorşöryayınlan için.Zaten so- nın bu \ayuilann zarar etmesi degU üni- versitenin kânna bir katkıda bulunmama- SLAsbnda bu şiirlerin tanınmıiçin yeterin- ce para ayırmadıkJannı itiraf ediyoriar. Sonrada kalkıpkitaplarsanlmı>ordiyeya- yınlan durdunıyoıiar. Çok komik bir du- rum." Oxford Oniversitesi'nin şairlere gön- derdiği mektupta, ellerindeki listeden her- hangi bir şairle kontrat imzalamayacakla- n, yeni basım yapmayacaklan vurgulanır- ken ellerinde var olan kitaplan, yayınlan arasında sergilemeye devam edecekleri söyleniyor. Üniversite şu anda listeyi tes- lim edebileceğı iyi bir yayınevi anyor. Oxford Universitesi Yayınlan'nın mü- zik, telif haklan ve Incil Yayınlan direk- törü Andrew Pütter, karan çok geç aldık- lannı, ancak modem şiir yayınlannın yüz- de doksanının geçen yıl 200 kopyadan faz- la satmadığnu belirtiyor: 'Kitapiaruı pek çoğu ancak birkaç tane saüldı. Kitaplar, ancak çok büyük indirimler yaparsak gi- derierini karşılayabiliyoriar. Aralannda kârgetiren başanlı kitaplarobada modern şjüierrtiTkininbütcesifli karşılamjwr. Üni- versitearttkbizden rkariiştereyöneunemi- zi istiyor.' Şair Carole Sarvamurti de bunun inanıl- maz birgelişme oldugunadeğiniyor. "EBm- de basıma hazır bir kitap vanü. Kontraü göndermediklerinde bir şeyler olacağuu anlamıştım. Oriörd Universitesi gibi bir kurumun modern şiiri gözden çıkarabile- ceğini düşünemezdim bile. Bir üniversite- ye ait olan yayınevinin şiirin genel \ aym lis- tesindeki önemini fark etmemesi çokilginc. 1918'den beri izledikleri liste Fabler'le bir- likte ülkenin en i\i şiir listeshdi. Edebiya- ün bazı dallan kâr amaçlı degildir. Bir üni- versite de bunun farkında olmaİMÜr." Lawrence'ın yazdığı aşk şiiri satıldı Kurrür Servisi - D. H. Lawrence'ın yazdığı ve bugüne dek hiçbir yerde yayımlanmamış bir aşk şiiri, kısa süre önce Christie's'de düzenlenen bir muzayedede 1840 pounda satıldı. Lawrence'ın 1916yılmda yazıldığı tahmin edilen şiirde doğa benzetmeleri kullanılarak romantik aşkın gücü lirik bir dille anlatılıyor. Christie's kitap bölümünde uzman olarak çalışan VTctoria Lynne, şiirin Lawrence'ın döneminde yazılan tipik aşk şiiri özellikleri taşıdığını söylüyor. Lynne, aynca Lavvrence'm bu şiiri eşi için yazdığını ve eşini cennet olarak betimlediğini belirtiyor. Lawrence bu aşk şiirini bir arkadaşının kendisine imzalaması için getirdiği 'Love Poeams and Others adlı kitabın arka kapağına yazmış ve kitabı imzalamış. Christie'sde satılan aşk şiirini, o dönemde sürmekte olan 1. Dünya Savaşı'na katılan askerlere ve denizcilere ithaf etmiş. Yetkililer şiirin yazılı olduğu kitabın Lawrence'ın bir arkadaşının Hindistan'daki evinde bulunduğunu söylüyor. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE İstanbul Ağlıyor! Çanlar Istanbul için çalıyor. Bunlar tehlike çan- lan ve hiç susmadılan Bu yüzyılın ilki herhalde, 31 Mart 1909'du. Ardından, 15-16 Mart 1920. Itilaf dev- letlerinin işgali geldi. Daha sonra 1950'ler çıktı or- taya. Bir betonlaşma ve sanki bir "intikam" alma. Sonra, sonra ise doğal ve tarihi yapısını "rant'a çe- virme "kumazlığı"... Bundan yirmi gün önce, Cumhuriyet gazetesi- nin arka sayfasında, Oktay Ekinci, "Istanbul'a seçimköprüsü"başlıklı yazısında, Istanbul'u bek- leyen "yeni bir cinayeti" haber veriyordu. Oktay Ekinci yıllardır bu gazetede, Istanbul'un nasıl yağmalandığını, tarihi dokusunun ve doğal gü- zellikîerinin nasıl ranta çevrildiğini (özellikle de Da- lan-Özal ikilisinin); bunların hukuk dışı olduğunu ve "yasalann hiçe sayılarak" yapıldığını yazmıştır. Yazmıştır da ne olmuştur; yetkililer, ilgililer, hü- kümetler, kenti yönetenler ne yapmıştır? Tam ter- sine. Işte üçüncü Boğaz köprüsü ihaleye çıkartıl- mak üzere: "7993 yılında, Prof. Doğan Kuban başkanlı- ğındaki 3 Numaralı Koruma Kurulu, Boğançi'nin artıkhiçbiryerinden 'köprü geçirilemeyeceğine' ka- rar vermiş ve Kültür Bakanlığı da karan destekle- yerek ilgili tüm kuruluşlann buna uymasının 'ya- sal zorunluluk' olduğunu bildirmişti." (Yazının tamamı bende var; isteyen olursa seve seve gönderirtm!) "Üçüncü köprü", iki köprünün arasında yer alı- yor. Bir ayağı Bebek-Amavutköy (sanınm Akınt Bur- nu civarında) öteki ayağı ise Kandilli-Vaniköy ara- sında. Sonuç olarak Boğaz'ın orta yeri, "rant" ta- rafından işgal tehdidi altında... Oysa bu kent, biricik bir kentti; dünyada benze- ri olmayan bir kentti. Ashnda hâlâ da öyle olduğu ileri sürülür. Ne var ki bu kenti "yaşanmaz" ve çir- kin bir kent haline getirmek için yanşıldı. Istanbul'un öyküsü çok eskilere dayanır; 300 bin yıl öncesine kadar gider. İlk kent kuruluşu, yak- laşık üç bin yıl kadar önce bugünkü Kadıköyü'nde (Kadıköy değil Kadıköyü olmalı) kurulan ve "Kör- Ier Ülkesi" olarak adlandınlan Kalkhedon kentidir. Trakya yakasındaki Byzantion kenti ondan on ye- di yıl sonra kurulmuştur. Kuruluş konusunda aynı bilgileri veren, tarihçi Bod- rumlu Herodotos ile Amasyalı coğrafyacı Strabon aynı görüşü savunuriar "Anadolu yakasında ilk kenti kuran Kalkhedon- lular kör olmalıydılar! Kör olmasalardı, karşı kıyı- da böylesine elverişli ve güzel bir yer dururken ge- lip oraya yerleşmezlerdi." (Kentler Kenti Istanbul, haz: Mine Soysal). Belki de Kalkhedonlular kör değildi de, estetik ve etik değeriere sahiptiler. Karşıdan gördükleri, ruh- lanna iyi gelen o görkemli güzelliği bozmayıp, bak- mayı seçtiler. Kim bilir! Oktay Ekinci, üçüncü Boğaz köprüsünün, pet- rol tankerlerinden bile daha acımasız ve 'kalıcı' tahribat yapacağını; ve de bunun, yüzyılımızın en acımasız kentsel cinayeti" olacağını belirtiyor. Sormak gerekir, niye Eminönü ile Üsküdar ara- sındaki hazır olan "demıryoiu tüp geçiş" projesi yaşama geçirilmiyor? Niye Istanbul metrosu bir tür- lü bitmek bilmiyor? Oysa tarihin sayfalannda dolaştığımızda görü- yoruz ki, ta 1860'larda Fransızlar zamanın hükü- metine Sarayburnu-Üsküdar arasında demiryolu- nun geçtiği çelik tüp geçit projesi sunmuş. Yine, 20. yüzyılın başında Fransızlar ve Almanlar, Osman- fı hükümetine, Beyazıt-Taksim-Şişli güzergâhı için çeşitli metro projeleri sunmuşlar. (Bkz. Istanbul'un Eski Haritalan, Haz: Cahrt Kayra). Yüz yıldan fazla bir zaman geçmiş, kenti rahat- latacak, büyük bir soluk getirecek, ne metromuz var, ne de tüp geçidimiz var! Görüşler farklı olabilir, kimileri Boğaz'a üç değil, on üç köprü yapılmasını savunabilir. Ancak, etik ve estetik değerler açısından baktığımızda, değil üçüncüsü, öteki ikisi bile "fazla"d\r. Bu yüzden, Boğaz'a üçüncü köprüyü yaptırma- mak için tüm sivil toplum kuruluşlanna, aydınlara, sağduyulu politikacılara, medyaya (bazı medyaya!) büyük görev düşüyor. Hiç kuşkusz ki, en büyük so- rumluluk da Mimarlar Odası'na... Yaklaşık beş yıl kadar önce kırka yakm kültür ve sanat örgütünün katıldığı Çağdaş Istanbul Platfor- mu'nu oluşturmuştuk. Tarihin biricik kenti olan Is- tanbul'un sorunlanna sahip çıkmaktı amaçlanan. Ne yazık ki, sürmedi, dağıldı. Şimdi böylesine bir yapıya ne kadar da gereksinim var... Çünkü, Istanbul ağlıyor! Vroje-İş' sergisi ve paneli • Kümır Servisi - Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği, 1998 sanat etkinlilderi 'Proje-Iş' sergisini, 27 Kasım-12 Aralık 1998 tarihleri arasında Marmara Universitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sergi Salonu'nda gerçekleştirecek. Plastik sanatlar alamnda gizli kalan üretimin gün ışığına çıkanlacağı, sanatçının bugüne kadar gerçekJeştirmeyi düşleyip de ekonomik, sosyolojik, politik nedenlerle gerçekleştiremediği ya da günün teknolojisiyle gerçekleşmesi olanaksız projelerin de birer 'proje-iş' olarak izleyiciyle buluşmasını sağlayacak olan bu sergiye 19 sanatçı katılıyor. Adnan Çoker'in 1965'te tasarladığı tiyatro kostümlerinden Turan Erol'un Michelangelo'nun tavan fresklerine müdahale etme düşlerine; Özdemir Altan, Hüsamettin Koçan. Ali Teoman Germaner'in açık alan ve heykel tasanmlanna; Canan Beykal'ın Mars gezegenine gönderilmek üzere hazırladığı CD ROM'undan Gülsün Orhon'un sular altına gömülen galeri ve Tomur Atagök'ün çağdaş bir sanat müzesi hayaline kadar uzanan bir geçmiş-gelecek buluşmasını yansıtan Proje-lş sergisi, bir panelle desteMenecek. 'Sanatta Ütopya' başlıklı panel cuma günü saat 15.30- 17.30'da Marmara Universitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Konferans Salonu'nda Ali Akay'ın yöneteceği bu panele Canan Beykal, Kürşat Bumin ve Emre Zeytinoğlu konuşmacı olarak katılacak. Kent Oyuncuları, Çehov'un 'Martı'sını sahneliyor • Kültür Servisi - Kent Oyunculan, Anton Çehov'un Martı adlı oyununu sahneliyor. Moskova Modern Sanatlar Tiyatro Okulu'nun çağdaş, dinamik rejisörü ve sanat yönetmeni Jossif Raikhelagaouz tarafindan daha hareketli ve komedi unsurunun daha ağır bashğı bir anlayışla sahnelenen Martı, 5 Aralık'tan itibaren seyirciyle buluşacak. Oyunda Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Gügör, Mehmet Birkiye, Kadriye Kenter, Tilbe Saran, Ayhan Kavas, Köksal Engür, Melissa Kenter ve Durul Bazan rol alıyor. Oyunun dekor tasanmı Duygu Sağıroğlu'na, kostüm tasanmı ise Sevim Çavdar'a ait.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle