24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 1998 ÇARŞAMBi 12 KULTUR Lavvrence Till, îstanbul Devlet Tiyatrosu'nda 'Karanlıkta Komedi' adlı oyunu sahneledi 4 Bir volkanla karşılaşnıış gibiyım' EMRE KOYUNCUOĞLU LawrenceTill, 1991 'den itibaren Octagon Tiyat- rosu'nun genel sanat yönetmenligini sürdürmek- te. Yeni yazarlann oyunlannı sahneleyen yönet- men olarak tanman Till, sağır dilsiz oyuncularla Shakespeare'in "Tîtus Andronicus"unu yaptık- tan sonra bu oyunla Britanya'da birçok ödül almış. 1995 ve 1997"de Tiyatro lşletmecileri Birliği'nin "En lyi Yönermen" ödülüne layık görülen Law- rence Till. Philip Ridley in "The Fastest Clock in theUnrverse"ini ("Dünvadaki En Hızlı Saat") yö- nettikten sonra bu oyunîa da Manchester Evening gazetesinin verdigi 1995 yılının "En lyi Oyunu" ödülünü almış. Ülkedeki Oyun Yazarlan Birli- ği'nin üyesi olan Till, aynı zamanda Heinemann Plays Tiyatro Kitaplan Serisi'nin de editörü. - fstanbul De\let Tiyatrosu'ndaki çalışmanız British Council aracıüğj} la başladı. Daha sonraki gelişimi anlatır mısınız? British Council' ın görevlerinden biri, eğitim ve kültür alanında ülkesinin en iyilerini tanıtmak ve farkh ülkelerin sanatçılanyla Britanyalı sanatçı- lan ortak çalışmalara özendirmektir. Ben, Îstan- bul Devlet Tiyatrosu'nda misafiryönetmenlik gö- revi için British Council tarafından lstanbul'a da- vet edilen birkaç yönetmenden biriyim. Davet edi- len yönetmenlerin hepsi lstanbul'a geldiler ve on- larla burada birçok görüşme yapıldı. Daha sonra da bana Devlet Tiyatrosu'nda bir oyun yönetmem teklif edildi. Şimdi de "Karanlıkta Komedi" ad- lı oyunun çahşmalannı sürdürüyorum. Gerçek karakterler durum yaratmalı - Oyunun metnini İngilizce'den takip ediyorsu- nuz, ancak oyun Tiirkçe oynanıyor. Dil probiemi- ni nasıl çözüyorsunuz? Daha önce yurtdışında oyunlar sahneledim. Bri- tanya'da işaret dilini kullanarak yaptığım oyunlar oldu. Bu yüzden sahnede dil kullanımı konusuy- la çok ilgilenen bir yönetmenim. lspanya'da Sha- kespeare'in "Bir Yaz Gecesi Rüyası"nı sahneler- ken gerçek dünyanın aniatıldığı bölümlerde Ingi- lizce, fantastik bölümlerde ise Ispanyolca'yı kul- landım. Bu oyunda Ispanyol bir yönetmenle or- tak çalıştık. Böyle ortak bir çahştna yalnızca dil problemini değil, birçok şeyi daha kolaylaştın- yor. Bir dilden öbür dile çeviri yapıldığında dilin müzikalitesi değişir. tngilizce'yle Türkçe'yi kıyas- ladığımda öncelikle ses dengelerinin çok farklı ol- duğunu söylemem gerek. Tiirkçe'de tüm ekleme- lerfiile yapıldığından kelimeler, lngilizce'ye gö- re daha uzun oluyor. Bu da oyunun ritmini kaydı- nyor. (Fotoğraf: UĞUR DE1Y1İR) Laranlıkta Komedi'yi çok zekice yazılmış, komik olmaktan çok entelektüel bir fars olarak niteleyen yönetmen Lavvrence Till, Türk oyunculann çok farklı eğitildiklerini ama çok heyecanlı ve istekli olduklannı belirtiyor. Türkçe'nin farklı bir ritmi var. lngilizce teks- ten oyunu okuyup farkiı bir ritim buluyorum, bu ritim, tabii ki Türkçede tutmuyor. Bunun bir den- gesini oluşturmak istiyorum. lngilizce metindeki müzikalite vurgulardan ve sessizliklerden oluşu- yor. Türkçedeki ses çok aydınlık, ancak aralıksız devam ediyor. Ses ve sessizliklerle oluşan ritim, sessizlik tarafı neredeyse yok denecek kadar az. Aktörlerin sessizliğin gücüne güvenmelerini sağ- lamam çok zaman alıyor. Belli bir dil mantığı üze- rine yazılmış bir komedinin farklı bir dil mantı- gında aynı durumu oluşturması gerekmekte. - "Karanlıkta Komedi~nin sizin için dikkat çe- ken özellikleri neler? "Karanlıkta Komedi"yi altı haftada çıkaraca- ğız. Oyun kısaca bir kara mizah. Cok zekice ya- zılmış, komik olmaktan çok entelektüel bir fars. Sonuçta herkes gülecek, ancak aniden gelişen du- rumlara ve sonucunda oluşan acayipliklere güle- cek. Şaşırtıcı tarafı olan bir komedi. Çalışma sı- rasında daha önce bahsettiğim dil farklılığına ben- zer bir zorlukla karşı karşıya geldim. oyuncular- laaramızda komik anlayışlanmızda da farklılık or- taya çıktı. Türk komedisinin "karakter" üzerine temellendirildiğini düşünüyorum. Bizde ise daha çok "durum" üzerinde gelişir. Komik. beklen- meyenden. olanaksız olanın gerçekJeşmesinden or- taya çıkar. Bu nedenle ben kendi açımdan baktı- gım zaman. oyunculardan istediğim şey, sahnede gerçek karakterlerin oluşması oluyor. Onlann üret- tiği karakterler bana çizgi film karakterleri gibi gö- rünüyorlar. ben onlan gerçek karakterlere dönüş- türmek için uğraşıyorum. Gerçek karakterler olup bir durum yaratmalannı istiyorum. Çünkü bu oyu- nun komiği bir durum üzerine kurulmuş. - Oyunu siz mi seçtiniz? Oyunu ben seçmedim. Istanbul Devlet Tiyatro- su repertuvanna almış. Oyuna yönetmen arandı- fı için lstanbul'a geldim. Tiyatroda 4 sanat politikasr izleri yok - Çalışmalannız nasıl gkJiyor? Birvolkanla karşılaşmış gibiyim. Üç haftadırpro- va yapıyoruz. Bu zaman dilimi benim için bu oyun- dan daha uzun oyunlar için bile yeterli bir süre. Çün- kü "Karanlıkta Komedi'' 75 dakikalık bir oyun. Türk oyuncular çok yavaş açılıyorlar. Tabii ki yalnızca çalıştığım grubu tanıyorum, o yüzden Türk tiyat- rosu için bir genelleme anlamına gelmesin söyle- diklerim. Oyunculanm metinden çok çabuk kopup, daha merni çözümlemeden oyundaki karakterin performansını, rolünü yaratmaya çalışıyorlar. Bi- zim eğitimimizde metin çok önemlidir. Burada, metin ya da bir karakterin söylediği sözler "dcger söz konusu oMuğunda" en son sırada yer alıyor. Oyuncular ezberlerini bitirmeden sahnedeki düze- nin kurulmasını istiyoriar ve sahnede sözlerini ha- tırlamaya çalışırken vakit harcıyorlar. Yanlış yer- lere odaklanıyorlar. Karakterlerin ne söylediğine, kim olduğuna değil, metin onlara ne çağnştınyor- sa, onu canlandırmak istiyorlar. Çok farklı bir şe- kilde eğitilmişler. Ancak oyuncular bir yandan da çok heyecanlılar ve çok istekliler. Aynca yetenek- liler de. - İstanbul'dakiçahşmamzdan memnun musunuz? lngiltere'de olsaydı memnun olamazdım. Daha üç hafta var, yine de hızlı ilerleyemediğimi düşü- nüyorum. Çeviriyle çalışıyoruz, o yüzden uzama- sı normal sayılır. SürekJi karakterlerin gerçek ol- malannı istiyorum, ancak bir duvara çarpıyorum. Sanki komedi gerçek içermiyormuş gibi bir anla- yış var. Bence komedi, zekânın ürettiği espriyle be- zenmiş olmalı, kişilerin karikatürize edilmesinden komik doğmamalı. - Oyuncularmızj nasıl seçtmiz? Onlarla konuşarak. Önceleri kimlerle çalıştıkla- nnı, neler oynadıklannı araştırdım, güvendiğim insanlara sordum. Başka şansım yoktu. lngilte- re'de aktörlerle tek bir iş için anlaşma yapılır. Bu nedenle de oyuncunuzu 1 OO'lerce aktör arasından seçersiniz. Bana oyunculanmı 130aktör arasından seçme olanağım olduğu söylendi ve çoğuyla da ça- Iışmam olası değildi. Oyuncu seçimi için 20-25 ki- şilik bir kadroyla karşı karşıya geldim, sekiziyle de çalışıyorum. - Başka şaşırdığınız gözlemleriniz var mı? Tiyatroda bir "sanat politikası"nın izlerini gö- remiyorum. Teoride elbette vardır. ancak çalışma ortarrumda bunu yakalayamadım. Çocuk edebiyatını biçimlendirenyazar The British Council, Lewis CarrolVın 100. doğumyılını çeşitli etkinliklerle kutluyor Kültür Servisi - The British Co- uncil. 1998'in'AlkeHarikalarDi- yannda' adlı kitabın yazan Lewis CarroU'ın 100. ölürn yıldönümü olması nedeniyle Lewis Caroll'ı anmak hem de Alis'ı bir kez daha hatırlatmak amacıyla bir dizi etkin- lik düzenliyor. Etîdnlıkler sırasın- da Laurance Raw ve Pınar Uşşak- h'nın bugün saat 14.00-15.30 ara- sında Ayşeabla Koleji'nde. yarın • Laurance Raw ve Pınar Uşşaklı bugün Ayşeabla Koleji'nde, yarın Yüzyıl Işık Lisesi'nde, cuma günü de yazarlar ve yayıncılar için Nâztm Hikmet Vakfı'nda konuşmalar gerçekleştirecekler. 11.30-13.30 arasında Yüzyıl Işık Lisesi'nde, cuma günü de saat 17.30-19.30 arasında Çocuk Ya- yınlan Demeği'nin işbirliği ile ya- zarlar ve yayıncılar için Nâzım Hikmet Vakfi 'nda konuşmalar ger- çekleştirecekler. Etkinlikler kapsamında konuş- malann yanı sıra dia gösterileri, kitap sergisi ve Lewis Caroll anı- sına hazırlanmış olan 14 parçalık bir poster sergisi düzenlenecek. Devlet Opera ve Balesi Modern DansTopluluğu da Lewis Caroll'ın anısına 'AliceAnkara'da adıyla ye- ni bir oyun sahneleyecek. Yapıtın ilk gösterisi 19 Ekim günü gerçek- leşecek. 100 yıl önce aramızdan aynlan Levvis Carrol'ın gerçek adı Char- ksLurmdgeDodgson'dı. Babası In- giltere'deki Cheshire'da din görev- lisi olan Dodgson, 11 çocuklu bir ailenin en büyük oğluydu. Oxford Üniversitesi'ndeki Chris Church'te matematik öğrenimi gördükten sonra 1855 'te aynı kurumda mate- matik ögretmenliğine başladı. Hiç evlenmeyen Carroll yaşamının bü- yük bölümünü Christ Church'teki odasında matematik öğreterek ma- tematik kitaplan yazarak geçirdi. Sanatçının matematik dışındaki bir başka merakı da portre fotoğrafla- n çekmekti. Alis Harikalar Diyannda, Tıl- sımlı Ayna, Snark'ın Avı gibi ya- pıtlara imza atan Carroll, sanatıy- la yerleşik çocuk edebiyatı anlayı- şının yanı sıra büyüklerin mizah an- layışını da tamamen değiştirdi. Bir anlamda da 20. yüzyılın çocuk ede- biyatı anlayışını biçimlendirdi ya- zar. Humpty Dumty'nin okurun bakıs açısıyla anlam kazanan söz- leri yepyeni bir dünya görüşü su- nuyordu. Kabuslan yıkan bir yapı Ilk komik şiirleri 1856 yılında Londra dergilerinde yayımlanan Carroll, çocuklan çok seviyordu. Küçük arkadaşlan arasında Chris Church'ün baş rahibi Dr. LiddeB'in üç kızı da bulunuyordu. 4 Tem- muz 1862 'de Lorina, Alice ve Edith adlanndaki bu üç kızla Oxford ya- kınlanndaki bir ırmakta kayık ge- zintisme çıktıklan sırada yazar on- lara Alice adında küçük bir kızın öykülerini anlatmaya başlamıştı. O zamanlar on yaşında olan Alice Liddell eve döndüklerinden Car- roll'dan Alice'in serüvenlerini ken- disi için yazmasmı istedi. Alice'in bu dileği geri çevrilmedi. Carroll Noel'de küçük kıza elyazısıyla ka- leme aldıgı, resimlerle bezedigi 'Alice'in Yeraltmdaki Serü>ı enleri' adlı bir kitap hediye etti. Carroll bu kitabı Alice'i mutlu etmek için yazmıştı ancak ortaya çıkan yapıt bir çocugu mutlu etmek- ten çok daha derin bir felsefe sun- du okurlara. Lewis Carroll, ölü- münün 100. yılında da gerek kü- çük gerek büyük okurlar, gerek de sanat eleştirmenleri tarafından ta- bulan yıkan bu zekâ ve düşünce ya- pısıyla anılıyor. Gülsin Onay, Vietnam, Tayland, Tokyo, Bangkok ve Manila'ya gidecek Türkiye'de maddiyat öncelik taşıyor' BAHAR TANRISEVER ANKARA - Dünyaca ünlü piyano sanatçısı Gülsin Ona>, Vietnam, Tayland, Manila, Bangkok ve Tokjo'yu kapsayan bir turne düzenliyor. Türkiye'de müzikle ılgilenilmesi için önce- likle maddı durumun halledil- mesi gerektiğinin düşünüldü- ğünü vurgulayan Onay. "Para çok büyük bir ideal gibi görü- nüyor. Bunun düzeltilmesi için insanlara daha çok idealizm aşj- lanmab. Bilgi v«ilerlemeninzev- kininasılanmasıgerekir" dıyor. Cumhurbaşkanlığı Senfonı Orkestrası'nın piyano sanatçı- sı Gülsin Onay'ın katılımıyla şef Gürer Aykal yönetiminde verdiği 1998-1999 sezonuaçı- lış konseri büyük beğeni topla- dı. Konserde, Beethovoı'ın "Co- riolan Uvertür"ü, Mozart'ın "Prjano Konçertosu" ve Ça>- kovski'nın "6. Senfoni"si seslen- dirildi. Ilk öğretmeni annesi olan devlet sanatçısı Gülsin Onay, Harika Çocuklar Yasası ile gön- derildiği Paris Konservatuva- n'ndan birincilik ile mezun ol- du. Uluslararası yanşmalarda çeşitli derecelerkazanan ve bu- güne kadar 33 ülkede konser veren Onay. 8. turnesini Viet- nam, Tayland, Manila. Bang- kok ve Tokyo'ya gerçekleştire- cek. Onay. Zagrep Filarmonı Orkestrası, Çukurova Devlet Piyanist Gülsin Onay, ülkemizde müziğe maddi olanaklan sağladıktan sonra başlamak gerektiğini düşünenlerden yakınıyor: 'Hiç bir şeye sahip olmayan bir insan müziğe çok yaklaşabilir ve ilgi duyabilir. Müziğin zenginlikle ilgisi yok.' Senfoni Orkestrası ve Oxford'ta City of London Senfoni Orkest- rası ile yapacağı konserlerin ar- dından 30Aralık'ta Almanya'ya gidecek. 1999 Ocak a>ında Istanburda. mart ayında da Izmir'de bırer konser vereceğini anlatan Onay. "Vietnam ve Filipinler-Mani- la'ya ilk defa gidrvorum. Çok güzel bir şey iilkemi orada tem- sil etmem. Şimdhe kadar gör- medikleri bir yönüyle Türki- ye'yi keşfedecekler" diyor. Türkiye'de sanat konusunda çok büyük aşamalar gerçekleş- tirildiğini kaydeden Onay şöy- le konuşuyor: "Türkiye'de sanki müziğe yaklaşana kadar önce her şeyi haUetmiş ohnak gibi bir yakla- şım var. Once araban. evin ola- cak.durumun düzelecek ondan sonra müzikle ügilenebilirsin. Halbuki hiç alâkası yok. Hiçbir şeye sahip olmayan bir insan müziğe çok yaklasabilir ve ilgi duyabilir. Müzik, insanlann ön- ce maddiyaa hallettikten sonra başla> abiiecekleri bir şeymi; gi- bi görünüyor." Türkiye'de paranın çok büyük bir ideal gibi göründüğüne işa- ret eden Onay, müziğin zengin- likle ilgisi olmadığını söylüyor. Onay, "Bunun düzeltilmesi »cin insanlara dahaçok idealizm aşı- lanmah. Bflgiveilerlemenin zev- kinin aşılanması gerekir. Eği- tim gerekiyor. Genç bir insan çok Uerlemeyi kendi branşında olaganüstü bir düzeye gelmeyi ha\al etmeti.'Şu kadar daha pa- ram olsun, şu kadar daha rahat edeyim, böyle de evim olsun'; bu otmamalı insanlann haval- leıt Oda ohırama diğerleri da- ha kıynıetli. Onlar çok fazla ih- mal edilmiş gibi gelivor bana" görüşünü dile getiriyor. Çok büyük olan piyano re- pertuvannın tümünü çalmaya bir ömrün yetmeyeceğini belir- ten Onay, müzik eserlerini da- ha degişik biçimde yorumla- mak istediğini anlatıyor. Onay, "Okfuğum yerde gelecek olan- lann eksikliğini hissederek değil de arzulayarak çalışıyorum" divor. 6 Atatürk9 ün Türkiyesi' sergisi Ankara'da Kültür Servisi - Kadıköy Belediyesi, Cumhuriyetin 75. yılı anısına 'Atatürk'ün Türkiyesi' başhkh bir fotoğraf sergisi düzenliyor. Bugün Ankara'da açılacak olan sergi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna objektifı ile tanıklık eden Othmar Pfcrschy'nin fotoğraflanndan oluşuyor. Serginin açılışmda, Pferschy'nin 'Atatürk'ün Türldyesi' albümünün tanıtımı da yapılacak. Çankaya Belediyesi, Ankara Çağdaş Sanat Merkezi'nde düzenlenen sergi 14 Ekim'e dek sürecek. Atatürk'ün isteğiyle 1936 yılında basılan 'Fotoğraflarla Türkiye' albümünün fotoğraflannı çeken Avusturyalı sanatçı Pferschy'nin Türkiye'de yaşayan kızı Astrid Von Schell'de bulunan özel koleksiyon, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Oztürk tarafından sergiye dönüştürülüyor. 105 fotoğraftan oluşan sergide Atatürk dönemine ait Türkiye • Bugün Ankara'da Çağdaş Sanat Merkezi'nde açılacak olan sergi, Atatürk'ün isteği üzerine Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna objektifi ile tanıklık eden Othmar Pferschy'nin fotoğraflanndan oluşuyor. manzaralan yer alıyor. 1898 yılında doğan Avusturyalı fotoğraf sanatçısı Pferschy, 1926'da lstanbul'a geldi. Atatürk'ün isteğiyle, Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı Imparatorluğu arasındaki büyük farkı Batı ülkelerine anlatmayı amaçlayan fotoğraf albümünü hazırladı. Pferschy, 1930'lu yıllann ilk yansında Ankara'daki yeni imar faaliyetleri ile Îstanbul 'un taribi yapılannı görüntüledı. Anadolu'yu kanş kanş gezerek fotoğraflar çekti. Dönemin Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedim Tör'le birlikte çalışan Pferschy, 1936 yılında, içinde 153 fotoğrafın yer aldıgı 'Fotoğraflarla Türkiye' albümünü yayımladı. Türkçe, Fransızca, Almanca ve lngilizce sunuş yazılanyla Almanya'da basılan albümün 20 adedi numaralandınlıp Atatürk tarafından yabancı devlet adamlanna armağan edildi. Pferschy'nin çektiği, elinde şapkası ile Atatürk ve üzüm salkımlı üç köylü kızı fotoğraflan posta pulu olarak basüdı. Manavgat Şelalesi fotoğrafı 5 liralık banknotun üzerinde, diğer birçok fotoğrafı da ders kitaplannda kullanıldı. 1951 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmek isteyen Pferschy'nin başvurusu geri çevrildi. Sanatçı, 43 yıl yaşadığı Türkiye'den 1969 yılında aynlarak Almanya'ya yerleşri. 1984 yılında, 86 yaşında öldü. DEFNE GÖLGES1 TURGAY FİŞEKÇİ Hasat Geçen hafta Cumhuriyet Kitap Kulübü'nün Tak- sim Salonu'nda düzenlenen Mehmed Kemal'i an- ma toplantısında konuşmacılardan sonra söz alar Sıdıka Su, öğrencilik yıllanndan beri tanıdığı arka- daşı üstüne duygularia gerçekliğin birbirine geçti- ği güzel bir konuşma yaptı. Bir yerde "Bizlerüniversite öğrencisiyken yaz ay- lannda köylere gider, hasat etkinliklerine katılır, bir- likte türkü söyler, çalışırdık", dedi. Bu cümledegünümüz insanlannın hayatlanndan çoktan çıkıp gitmiş bir gerçekle karşılaşıverdim. Sanayinin buncagelişmesi, insanlann sudan sü- te, meyveden ekmeğe gereksinimleri olan her şe- yi büyük satış yerlerinden satın alıp evlerinde tüket- tikleri birer "mal" durumuna getirdi. Dağlar içinde- ki bir pınar başının, memelerinden damlayan süt- lerin beline bağlanmış torbalara toplandığı loğusa bir keçinin, meyve ağaçlarının baharda çiçeklenip ardından meyveye duruş süreçlerinin günümüz kent insanlannın hayatlannda bir yeri ve anlamı yok. Oysa insan dediğimiz yaratık, milyarlarca yılda olu- şan yeryüzü tansığının, belki de en gelişmişi. Ken- disini var eden doğadan bunca uzaklaşması, onu düşüncesinden ve eyleminden çıkarması süreci yeryüzüne yapılan kötülüklerin de giderek çoğalma- sına neden oluyor. Insanlığın bugün geldiği nokta şudur: Ben daha çok tüketeyim, yeryüzü ne olur- sa olsun. Bu anlayış giderek yerküreyi yaşanamaz bir yer olmaya sürüklüyor. Bir arkadaşım, çocuğunu alıp kent dışına tatile gitmiş. Çocuk bahçeyi görür görmez heyecanla seslenmiş: "Kayısılan kim böyle ağacın dallanna as- mış!" Böylesi doğadan kopuk yetişen, kayısıyı bir do- ğa ürünü değil, "market ürûnü" olarak tanıyan ku- şaklar, gelecekte yeryüzünü nasıl korurlar? Önleri- ne nükleer enerjiyle rüzgâr enerjisi santrallan seçe- negi geldiğinde, nasıl sağlıklı karar verebilirler? Ülkemizde de sevilen, çağımızın önemli yazaria- nndan John Berger, yıllardır Fransa'nın bir köyün- de yaşar. Ev sahibine kirasını da her yıl hasat za- manı onun tarlasındaki ekini biçmeye katılarak öder. Bu olaya bir yazann fantezisi deyip geçebilir mi- yiz? Yazar, belli ki bu eylemi mesleği, dahası ken- di dünyası için gerekli görüyor. Biçilen ekinin kuru saplannın kokusu, ekinlerin demetler yapılıp gü- neşte kurumaya bırakılması, topraktaki degişim onu besliyor. Yine bir başka büyük yazar, D. H. Lavvrence ın butün yaprtlan bu kopuşun insanlarda yarattığı yok- sunluk duygusunu anlatmaz mı? Anna Karenina'mn bir yerinde de koca Tolstoy, kahramanlarından Kont Levint'in, çiftliğinde ekin biçen köylülerini görünce dayanamayarak onlann arasına kanşmasını, onlann küçümseyici bakışları altında eline orak alıp ekin biçmesini anlatır. Bizim iki büyük yazanmız da Sait Faik ve Yaşar Kemal, insan-doğa ilişkisini çok boyutlulukla işle- mişlerdir. Doğa her iki yazarımızın yapıtlannda da kişiler denli yer alır. Doğa ve insan, yapıt kahra- manlan gibi birbirlerini etkilerter. Doğadan ve insandan kopuş, öylesine uçlara ulaştı ki bugün sınırlannı çizebilmek bile olanaksız görünüyor. Sözgelimi tıp eğrtimi sırasında Öğrenciler, kitap- lardan gerekli kuramsal bilgileri öğrenirken bir yan- dan da "hasta takibi" yaparak bilgiyle onun kulla- nımını bir arada sınarlar. Son yıllarda ise uzmanlık giriş sınavlannda (TUS) başanlı olabilmek için bü- tün çabasını kitaplardan yeni bilgiler öğrenmeye yönlendiren öğrenciler, sonunda hasta görmeden hekim olma noktasına gelmekteler. Eskilerin "sen- se clinique" dedikleri klinik deneyimleri gelişeme- den kendilerini hastaların karşısında bulmaktalar. Bizler, yani bütün insanlar doğanın bir parçası- yız. Bu özelliğimizi yitirirsek yeryüzünde bir yaban- cı gibi yaşamaz mıyız? Dahası bu yabancılık duy- gusu, kendimizi dünyada çok yalnız hissetmemize neden olmaz mı? Insanın, başka insanlara olduğu kadar doğaya da gereksinimi var. Yurdakul Kayacan'ın yarış fotoğraflan sepgileniyor • Kültür Servisi - 27 Eylül pazar günü koşulan Türkiye Jokey Kulübü Kupası koşusu nedeniyle açılan 'Dünden Bugüne Türkiye Jokey Kulübü Kupası Koşulan' fotoğraf sergisi, Türkiye Jokey Kulübü Şeref Salonu girişindeki sanat galerisinde izleyicilerin ve yanşseverlerin beğenisine sunuluyor. Yurdakul Kayacan'ın bu ilk kişisel sergisinde, 1981 yılından bugüne kadar Türkiye Jokey Kulübü Kupası koşulannın bitişi ve seremonileri sergileniyor. Yıllardan beri Türkiye Jokey Kulübü takvimlerinin sayfalannda yer alan Kayacan'ın fotoğraflanndan oluşan 'Ayaklan Yere Basmayan Atlar' isimli sergi de önümüzdeki günlerde hipodromdaki aynı galeride açılacak. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I I 1 " İLJf - f \ i
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle