02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 EKİM 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Zeki Demirkubuz'ün Venedik'e, Montreal'e seçilmiş, Altın Portakal ve Koza ödüllü ikinci filmi 'Sevdim seni abla, suç mu bu?' tlk ya da ikıncı filmini çekmiş yeni yönetmenlerin. son günlerde 'sinemamızda yeni bir • Jayfa açan" Altın Portakal'lan • ve Koza'lan toplamış. ödül '- rekortmeni eserleriyle gelen 'dalga'nın en köpüİdü ' fılmlerinden "Masumıyet" bugün afışlere çıkarak gösterime giriyor. 10 yıllık cezasını tamamlayıp salıverileceğinde içerden çıkmak istemeyen, ablasıyla eniştesi dışında bütün aılesinı depremde kaybetmiş bir garip u Erzincanlı, içıne kapanık Yusuf "un (Güven Kıraç). .cezaevi müdürü tarafından zar zor ikna edilerek özgürlüğüne kavuşmasıyla. hapisten çıkan ,-bir adamın hikâyesi gibi • başlıyor "Masumiyet". Adana'dan gelip lstanbul'a gıden bir otobüse atlayan - Yusuf, eniştesini (Ajlan Aktuğ) buluyor, ama ablası ona buz gibi soğuk. Çünkü 10 yıl önce • askerden geldiği gün, ablasını kaçıran en yakın arkadaşını kurşunlarken ablasını da ağzından viırmuş ve namus belasına hapse düşmüş,, ağlak Yusuf'u belli ki hiç bağışlamamış ablası (NihaJ G. KoMaş) Gece vakti ateşi yükselınce otelcıyle (Doğan Turan) birlikte hastaneye götürdüğü dilsiz kız, çocuğunun (Melis Tuna) pavyon şarkıcısı annesi Ugur'la (Derya Alabora) ve dostu Bekı'rle (Haluk Bilginer) .tanışınca, kırsal kesimden ğelen, kader kurbanı. eli hiç bir iş tutmaz, yabancılaşmış Yusuf'un ne yapacağını bilmez şekilde süren, yapayalnız yaşamı renklenip kalabalıklaşıyor. Küçük kızın bakıcıhğını üstlenerek. bu otel komşusu, pavyoncu çiftın, kıskançlık krizlerinin, dalaşmalann. bağnş çağnş ıdcavgalann eksik olmadığı. -Ifc^gi&lO flzet yaşamına vakıf Ve dahil olan Yusuf, şişleme "vukuatı bol, mahkûm kocasını yıllarca hapishane hapishane, şehir şehir izleyen fedakâr Uğur ablasına sevdalanıyor gizliden gizliye. Uğur'un belalı kocasına bakmak, avukat tutmak ıçin pa\yon şarkıcılığı kısvesi altında çalışan bir hayat kadını olduğunu bile bile. 'tmkânsız aşk' çeşiüemesi Meşum kadın Uğur uğruna İnsancıl boyutu}la öne çıkan tokat gibi fılmin başanlı oyunculan Güven Kıraç, Derya Alabora ve Haluk Bilginer. Masumiyet Yönetmen, senaryo: Zeki Demirkubuz/ Kamera: Ali Utku / Müzik: Cengiz Onural / Montaj: Mevlüt Koçak/ Oyuncular: Haluk Bilginer, Derya Alabora, Güven Kıraç, Melis Tuna, Doğan Turan, Ajlan Aktuğ, Nihal G. Koldaş, Erdoğan Seren / 1997MaviFilmcilik. hayatını harcamış, yıllar yılı büyülenmiş gibi kadının peşinde yollara düşmüş. Mevlanakapılı Bekir'ı görür görmez kanına girmiş büyük aşkını dinlediğinde giderek Bekır ağbısınin yerini alacağını da bilmiyor Yusuf. Otelde „ çaylâr içilerek, mendil ıslatılarak seyredilen. sanki TV ekranına yapışmış o eski. ağdalı Yeşılçam melodramlannın ya da sokaktan seçilmiş tiplere kamera çevrilip 'Hayatın anlamı nedir?' sorusunu yönelten "Şok" benzeri grotesk programlann eşliğinde izlediğimiz bu "imkânsız aşk' çeşitlemesı, yaşla kuruyu kanştınp son bir şiddetli aıle kavgası çıkartarak filmi koparmayı yeğleyen 'tavuk bik kesemez' Bekir'in intihanndan sonra biraz irtifa kaybediyor. 'tyicene paranoyak Bekir gibi otaıaya'başlamış Yusuf'un dramı, yedirdiği, içirdiği, yatırdığı küçük kızla birlikte, , hapisten kacıp^dne bjrilerinj 1 " vurmuş, kocasına kavuşarak sırra kadem basmış Uğur'un izinı şehirler arasında sürmesiyle Beyoğlu'nun fılmcıler sokağındaki eskı bir yazıhanede sonuçlanıyor, malum su testisi su yolunda kınlır tarzmda bir finale bağlanarak. Ilk filmi 1994 yapımı "C BJok"la dikkatleri toplamış, ilke ve vizyon sahibi genç yönetmen Zeki Demirkubuz" un senaryosunu yazıp kimsenin ağız kokusunu çekmeden, kendi (ve eş dost) parasıyla, gögsünü gere gere yaptığı. Venedık Festıvali'ne seçilmiş ikinci filmi "Masumiyet'", genellikle hep bir olmamışlık duygusu veren, iddialan fos çıkan, basmakahplıktan sıynlamayan son dönemdeki yerli fılrrüerimizden ilk bakışta aynhyor, biçemi ve içeriğiyle. Son 2-3 mevsimdir, Kutluğ Ataman'ın "Karanlık Sular", Yeşim L'staoğlu'nun "Iz 1 ". Mustafa Altıokların "İstanbul Kanatianmın Aftında" ve özellikle DervişZaim'in "Tabutta Rövaşata" fılmleriyle. sınemamıza artık gelmekte olduğunu hissettiren yeni kuşak yönetmenlerimizden kaynaklanan kan değişikliğinin olumlu sonuçlanndan biri sayılacak "Masumiyet". imkânsız aşk öykülerinin, çıkışı tıkanmış, sıkıştınlarak yok olmaya zorlanan, altkültür kökenlı. bir yanlanyla masumiyetlerini de yitirmemiş, umutsuz karakterlerin dramını önümüze sürüyor. Son on yıldaki toplumsal çalkantılarla değişimlerin süregeldiği ülkemızin genel panoramasından kesitler sunan fılmde, neredeyse bütün insani değerlerin altını oyup aşmdıran düzenin sıradan bireye yansıdığı yahn bir öyküyü naklediyor senaryo yazan- yönetmen Zeki Demirkubuz, çok kaba hatlanyla bir kadınla iki (bir de hiç görmediğimiz, hep içerdeki belalı koca Zagor'u da sayarsak üç) erkek arasındaki tutkulu ilişkiyi anlatıyor rahat, ölçülü, sade bir anlatımla. Gitgide canlılık, gerçeklik kazanarak kişisel bir üsluba erişen, evrensel sinema dilini yakalamış, söyleyecek sözü olan, taze bir yönetmenin sıkı solugunu içeren "Masumiyet", her şeyden önce insancıl boyutuyla öne çıkan yalın bir hikâyeye dayanıyor. Bağımsız tavnn etkileyici eseri Fonda TV'den gelen Türk filmi diyaloglannın yankılandığı, Ömer Kavur'un "Anayurt Oteli"yle başlayıp Yavuz Turgnl'un "Eşkıya''sıyla süregelen meiankolik bir otel atmosferinin yinelendiğı fılmde, üç ana kahramanla yan karakterlerin seçimınden ışlenışine, birbırleriyle ilişkilendirilmesinden dramatik yapıya ve oyunculuktan kamera çalışmasına kadar yürekten atan bir tempo egemen. Beylik deyişle, tzmir'den Mersin'e, Ankara'dan lstanbul'a uzanan 'bir yol vc otelkr filmi' nitelemesiyle etiketlenecek "Masumiyet''te en dokunaklı anlardan sövgülü diyaloglann ayyuka çıktığı rahatsız edici sahnelere kadar abartısız, gerçekçi bir anlatun tutturan Demirkubuz, sahne düzeninde, kamera hareketlerinde ve montajda çogu yönetmenin kendini kaptırdığı cambazlıklara. ucuz numaralara pek yüz vermiyor. Fazlaca bir katkıya gerek kalmaksızın gerçekkri olanca yalınlığıyla yansıtan bu hummalı imkânsız aşk versiyonunu, son dönemde seyrettığimiz en esaslı yerli fîlmlerden biri olarak sevdik, yeni gelen kuşağın ve bağımsız tavnn yüzünü adamakıllı ağartan, önemli. etkileyici bir eser saydık. Bekir'in intihanndan sonra biraz uzun rutulmuş, akışı aksatan fazlalıklanndan anndınlmamış izlenimi veren "Masumiyet"in başansında kuşkusuz tüm oyunculann da katkısı var. Ama Bekir karakterine büyük bir doğallık, canlılık ve sıcaklık kazandıran Haluk Bilginer, başanlı oyuncu kadrosunun en başanlısı kesinlikle. Meraklısında heyecan uyandıran "Masumiyet" bizce yoğun bir ilgi çekmeye aday ve kuşkusuz seyredeğer, tokat gibi bir film özetle. 'Gerçekler, bilmek isteyeni özgür kılar'mışKomplo Teorisi Conspiracy Theory / Yönetmen: Richard Donner / Senaryo: Brian Helgeland / Kamera: John Schvvartzman / Müzik: Carter Bunvell / Oyuncular. Mel Gibson, Julia Roberts, Patrick Stevvart, Cyie Cozart/1997ABD(WB) Her şeyde bir bit yeniğı sezen, habire garip komplo teorileri üreten, herkesin hükümetin kölesi yapıldığma inanmış, Kennedy suikas- tından Yeni Dünya Düzeni 'ne kadar her olay- da kafayı fena halde "onlar"a takmış, saplan- tılı. geveze. ilk bakışta az buçuk çatlak izleni- mi uyandıran. New Yorklu bir taksi şoförü Jerry Fletcher'la (Mel Gibson), komplo takın- tılı, paranoyak Jerry'nin mavallanna zaman- la inanan, yargıç babasının öldürülmesine iliş- kin resmi açıklamalan hiç de ikna edicı bul- mamış, kuşkucu, güzel avukat Alice Sut- ton'un, C1A içinde çeteleşmiş "kötü adamla- ra" karşı mücadelesini aktanyor "Conspiracy Theory-Kompk) Teorisi''. Aslmda beyinleri denetim altına alınıp is- tenilen hedeflere kilitlenen, uzaktan kuman- dalı katiller üreten. gizli bir araştırma progra- mının "kafayıyenıiş'' deneklerinden bin olan Jerry, evini dürbünle röntgenlediği Alice'e abayı yakmıştır, tabii aşkını şarkı sözlenyle ifade eden Jerry'nin. paranoyak uydurması komplo teorilerinden birinin doğru çıktığını gören Alice de bu sevimli, kaçık taksi şoförü- ne karşı ilgisiz değildir... Genelde ünlü yıldızlan bir araya getirdiğı, işlek. hareketli, gözalıcı gişe filmlerinde uz- manlaşmış, Hollyvvood'un makbul memur vönetmenlennden Richard Donner'ın Brian Helgeland'ın daldan dala atlayarak gıtgıde abuk sabuklaşan zayıf senaryosundan çektiği "Komplo Teorisi", son dönemin geçerli mo- dası gereği, çeşitli türlerin harmanlandığı, ko- mediden macera fılmine dümen kıran, roman- tızmle gerilimi kanştıran bir eğlencelik. Gırgır ve espriyle kanşık, kafa kanştıncı bilgiçliklerle donatılmış, klışelerden geçilme- yen bu cilalı ama kof fılmde, komik sahneler- le heyecan-gerilim anlan birbirinı izliyor çor- ba kıvamında. Ajanlann kovaladığı Jerry'nın kaçarken daldığı sinema sekansı gibi şenhkli bölümler de içeren bu gösterişli, komik. romantik. ak- sıyon-macera filmini Mel Gibson-Jufia Ro- berts çıftı de kurtaramıyor sonuçta. "Çılgın Max", "Cehennem Sflahı" filmle- rindeki performansını bu kez komik tarafın- dan yıneleyen Mil Gibson, sürekli Salinger'm "The Catcher in the Rye-Gönülçelen" roma- nmın yeni baskılannı satın alan. her şeyi kilit altında tutan. sağlamcı. takıntılı taksi şoförün- de şaklabanlıkla kahramanlık arasmda gidıp gelirken. âşık olduğu avukatı oynayan Julia Roberts da durumu idare etmeye çalışıyor ko- caman ağızlı bir melek gibi ortalarda salına- rak. Doğrusu sonunu zor getırdiğimiz. tipik Hollywood seri üretim bu yepyeni komedi- macera bulamacı çok klişe ve yavan geldi bi- ze. Sankı zamanımıza kastetmiş komple bir komploya kurban edildik iki saatliğine. 2000'e 800 günden az kaldı. Doğanın değerli parçalarını teker teker kaybediyoruz. Doğanın bir parçasını koruyun... dünyaya bir armağan verin ÇOCUKLARIMIZA YASAMACAK BİR DÜNYA BIRAKALIM. ADRES P M 8 BEBBl B061D tSTMnUL FMS (02121 279 55 44 TEL (0212)280 3040 A' Tetra Pak KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Zengin ve Yoksul Eşber Yağmurdereli'yi Çankırı Cezaevi'ne gön- demnişler. Büyük kentlerdeki cezaevlerinde yer kalmadı diye... Yağmurdereli'nin 23 yıl daha ceza- evinde kalması gerekiyormuş. Düşündüklerini korkmadan söylediği için... Kediler, her gece 21.00'de ellerinde mumlar ve karanfiller, "Çetelerlçeri, EşberDışan" diye bağı- nyor... Kediler kızgın ama umırtlu... Düşünceden kor- kan iktidarlann kendi sonlannı hazıriadığını çok iyi biliyorlar çünkü... Ya, her allahın günü ' düşünceye saygdıyız" diye demeç verenlere ne demeli? Sanki, iktidarda kendileri değil, başkalan oturu- yor... Bu pişkinliğe de şaşırmıyor kediler. Ve dün- yanın dört bir yanından gelen dayanışma mesaj- lannı okudukça, gözleri parlıyor... Yaşar Kemalin aldığı Barış Ödülü mutlulukla- nnı pekiştiriyor. Düşünceye koyduğu yasaklar yü- zünden dünyanın gözünde iki paralık itiban kalma- yan Türkiye'nin onur kaynağı oluyor kedilerin sev- gili yazan. O ve onun gibiler, bu ülkenin aydınlık yüzünü dünyaya tanıtıyor. Bu yüz, bizim en büyük zenginliğimiz... ••• Kediye yapılan yatırımın en büyük zenginlik ol- duğunu söyiemiş atalanmız (Sonra, bunu insana yatınm diye çevirivemnişler). Bu sözün nasıl "teh- likeli" bir söz olduğu çok geçmeden anlaşılmış ol- malı ki, hasıraltı edilivermiş, "Önemli olan ekono- mik kalkınmadır" sloganı sürülmüş piyasaya.. Düşünce ve ifade özgüriüğünü hiçe sayan bir toplumun gelişmesinden, kalkınmasından söz edi- lebilirmiş gibi. Yaşar Kemal'i, Eşber Yağmurdereli'yi- Akın Bir- dal'ı, Ismail Beşikçi'yi "sakıncalı"bulan sızler, bu toplumu her gün biraz daha yoksullaştırdığınızın farkında mısınız? • • • "Yoksulluk, şiddetin en acımasız biçimıdir" de- miş Mahatma Gandhi. Şiddet'i durdunmak iste- yen toplumların kullandığı temel araçlardan biri yoksullukla mücadele. Bu mücadelede Birleşmış Milletler etkin bir rol oynuyor. 17 Ekim, "Dünyada Yoksullukla Mücadele Günü" olarak kutlandı. Bu gün ise, Birleşmiş Milletler Günü. Bu vesile ile bu mücadelenin boyutlan üzerinde biraz dur- mak istiyorum. Dünyadaki gelir adaletsızliğinin, savaşın ve doğal felaketlerin yol açtığı yoksulluğa karşı çeşitli kampanyalar sürdürüyor Birleşmiş Mil- letler. UNDP-Birleşmiş Milletler Kalkınma Progra- mı, diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi. Türkiye'de de önemli projeler yürütüyor. Bunlar arasında, Güneydoğu insanının temel gereksinim- lerinin karşılanmasını hedefleyen projeler yer alı- yor. Ama, BM bunun yeterlı olmayacağının farkın- da. 1997 yılındayayımlanan program ilkeleri, kal- kınmanın "insanikalkınma" perspektifinden yok- sun olamayacağını vurguluyor. Bu dûğrultuda, GAP Idaresi ile işbiıiiği içinde eğitim, şağlık hizmet- lerinin desteklenmesini öngören pro'j'eTer ğ e r ^ - leştiriyorUNDP Birleşmiş Milletler, gelişme-kalkınma gibi kav- ramlann maddi zenginliğin ötesınde başka zengın- liklere gereksinimi olduğunun farkında. Bir de bi- zim hükümetlerimiz ve parlamentomuz farkına varsa... (Bütçede kültüre yüzde kaç aynldı acaba?) Bakın, Murray Hochman yoksulluğu nasıl tanım- lıyor: "Yoksulluk, insanın kendi iç zenginliğinin farkı- na varamamasıdır." Yani, düşüncelerini ifade edememesi, edenlere saygı duymaması... Yani, roman okumamas», si- nemaya gitmemesi ya da gidememesı... (Kaç ıli- mizde bir tek sinema salonu bile olmadığını bili- yor musunuz?) Kültürel gelişmeolmaksızın, ekonomikgelişme- nin bir anlamı olmayacağını bütün dünya kabul ediyor. Bizde ise, kültür hâlâ "lüks meta" sayılı- yor. Güneydoğu insanının kürtürel gereksinımleri karşılanmadan, düşünce özgürlüğünün önünde- ki engeller kalkmadan, ekonomik gelişmenin öz- lenen sonuçlan vemıesi olanaksız. Olsa olsa, ce- bi dolu, kafası ve yüreği boş bireyler yetişir o tar- lalarda. Ve o insanlar, Yaşar Kemal'lerin bu ülke- nin en büyük zenginliği olduğunu anlayamazlar, Eşber Yağmurdereli'leri hapislerde süründürmek- ten utanç duymazlar... Birleşmiş Miletler Kalkınma Programı'nın "Yok- sullukla Mücadele Günü" için hazırladığı dosya- da, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Güney Afrikalı ay- dın Nadine Gordimer'in bir yazısı da yer almış. Gordimer, yoksulluğu "bilim ve düşünce yoksun- luğu" olarak tanımladıktan sonra, "Pop müzik dı- şında bir müziğe, çizgi roman dışında bir edebi- yata ulaşamayanlar, güzellik kavramı mankenler- le sınıhı olanlar yoksulluk içindedir" diyor. Dosyada, dünyanın çeşitli köşelerinde yapılan birsoruşturmayadayerverilmiş. Sormuşlar: "Yok- sulluk nedir?" Adını anımsamadığım bir dünyalı şöyle yanıtla- mış: "Yoksulluk, insanın sabah uyandığında, bir amaca sahip olmadığını fark etmesıdir." PİMAPEN KÜLTÜREVİ TÜRKÂN ŞORAY "OTUZ YILLIK BİR ÖYKÜ" Çok özel bir sergi (23 Ekim-8 Kasım) Panel 24 Ekim 1997, Cuma Saat: 19.00 Konuşmacılar: Atıf YILMAZ, Atillâ DORSAY, Selim İLEF^f Adres: Halaskârgazi Cad. No: 263/265 Osmanbey-lstanbul Tel: 0 212 296 90 36
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle