Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 1997 CUMA
10 KULTUR
Kaybolmuşluk ve dağılmışlık içinde bir arada toplanan örnekleriyle Kuzgun Acar
Taşm kudreti, metaliıı komışkanbğı
ERHAN KARAESMEN
1969 sonbahannda ders yılının
iik koşuşturmalı günlerindeyiz.
Bir öğrencimiz koridorda beni
yakalıyor: "Hocam, size Kuzgun
Baba'dan sdam ve dostluk mesa-
jı getirdim." Soruyorum: "Nere-
den tanıyorsun? IstanbuTda mı
görüştünûz?" Yanıt ve açıklama
uzunca ve Kuzgun esprisiyle do-
luydu: "Zap Köprüsü inşaabnda
rastlaşük. Aynı çadın paylaşıvor-
duk. Kendisinden düşünceve pra-
tik beceri olarak çok şe> öğren-
dik. Oraya asluıda dokümanter
film çekmek için gelmişti. Ancak
öylesine dayanışmacı, iş yapma
heyecanı doiu ve becerikrte dona-
blnruş bir adamdı ki sık sık kame-
rayı bırakıp bize halat nasıl bağ-
lanır. metal parçalar nasıl kaynak-
lanır ve biıieştirilir vb. bir vığui
pratik şey öğretiyordu. Devrimci
coşkumuza karşın biz yorguniuk-
tan ve acaktan bazen yakmıyor-
duk. Onun "of" çektiğüıe ya da
yakudığına hiç tanık olmadık.
Oynayarak.okşayarak kullandığı
o çetik halatiar kadar sağlam ve
gösterişsiz bir adam."
Biraz duygusal, belki biraz da
o dönemlere özgii devnmci. coş-
kulu, kendine göre ınsancıl an-
lam taşıyan bir Zap Suyu yaya
köprüsü ınşaatindakı imece çalış-
ması, 68 kuşağının bir sevımlı ışı
olabilirdi. Ancak koskoca Kuz-
gun Acar'ın orada ne işi vardı?
Kendisine bir yıl kadar sonra yıl-
ların özlemıni gidermeli bir ls-
tanbul rastlaşmasında bunu sor-
duğumda, açıklaması çok net ve
yine "Kuzgun"caydı: "Zap Va-
disi'nin geçit vermezliğine bir ka-
fa tutma olarak yaya ve gerekirse
beygir geçişine müsaade edecek
bir küçük mütevazı asma köprü
yapılması ptanlanmıştı. Coşkulu,
r\i nivetli mimartık- mühendislik
öğrencilerinden çocuklar oraya
koşuşımıştu. Sevimli bir olavdı.
Bu yolla Doğu'nun terk edihnişli-
ğine büyük bir ışık tutulduğunu
düşünecck kadar romantik deği-
limdir. bilirsin. Ama oralara git-
mek için bana çok sevimli bir ge-
rekçe gibi gözüktü. Pratik aklım-
la ve azıcık el becerimle gençlere
birazcık yardım ettiğim de oldıı.
Amasanaanlatanlarabartnuşlar.
Ben daha ziyade moral hocasıy-
dım. Duymuşsundur, daha sonra
sarp kayalann arasından dağlar-
da dolandım. Kâh dolmuşla > a da
otostopla ama daha çok yüriive-
rek Toroslar'a kadar sarktım.
Çok güzel bir yaz oldu. Mumıy-
dum."
Zap Suyu Köprüsü Doğu'ya
bir nimet saçma destanı elbette
değildi. Ancak, Kuzgun Acar'ın
bu olaya bulaşmış olma biçimi
yan mitolojik kişiliğine uygun,
destanımsı bir şeydi. Kendi ben-
zersiz alçakgönüllüğüyle, çok sa-
deye indirgediğinin mutlaka
epeyce ötesinde katkısı olmuştu
bu insancıl ola> a. Bunun kendisi-
ne paye çıkancı öykülerini anlat-
tığını ya da yazdığını hiç sanmı-
yorum. O, orada yaşanmıştı ve
bitmişti. Tüm doğruluğuyla ve
güzelliğiyle. Kuzgun Acar'ın ya-
şamındaki pek çok diğer güzellik
olaylannda oldugu gibi.
Şaşırücı bir diğer 'ilk'
Tefrikaya beş yıl atlayarak de-
vam ediyorum. 1975 Temmuzu
Antah/ası'nda toprağın kavruldu-
ğu, körfezin turuştuğu, eskılere
göre "son otuz yıhn en kızgın sı-
cağı"nın yaşandığı bir öğleden
sonra vaktinde bir sinema salo-
nunda otuz kırk kişi toplanmış-
tık. Antalya kentınin tarihınde ilk
kez sanatsal-kültürel biraçık otu-
jlVuzgun Acar'ın kirpileşmiş kitleleri değişikti. Yenilikçiydi.
İstanbul Milli Reasürans sergisindeki örneklerden de
görüldüğü gibi klasik göz beğenisi yönünden çok dolu
yapıtlardı. Kuzgun'un kirpi metalleri ya da uzaysal çubuklara
sanlmış telleri müthiş bir görsel dinamizme sahiptir. Bunun
yanı sıra da düşündürücüdür ve kafa tutucudur.
rum yapılıyordu. Yol gösterici bir zan yönetiyordu. hasbelkader. kahraman. Özendirici dil dökme-
agabey sanatçının izinde ve kana- Masada sola doğru gençleri koy- lere. dokundurmalara karşın bir
dıaltındatoplanmışbıravuçgenç muştuk. Yanlış hatırlamıyorsam türlü konuşruramıyorduk, kendi-
sanatçı kentin boş mekânlannı Orhan (Taylan) ve Bihrat (Mavi- smi. Amabirarabirşeylersöyle-
süsleyıp zenginleştirecek heykel tan). Düzenlemede büyük emeği meye karar verir gibi oldu. Şöyle
ve duvar kaplaması kompozis- geçmişCıhzoğju'lardanbiri(Tan- birdoğruldu. Yaşlıgözlerlevebu-
yonlanüzenndehaftalarcayenn- ju,belkıdeSeckin)hemensağım- ğulu bir sesle "Bu dayanılmazst-
de çalışmıştı. da yer almıştı. Sağ uçtaki biraz cağı benim için cennet serinüğine
Uygar ve yenilikçi bir belediye ileri itilmiş bir sandalyeye ise öne çevirdiniz. Hepinize teşekkürler"
başkanı olan Selahattin Tonguç çıkanlmış olmanın ve aynca otu- dedi. sadece. Ve oturdu. Çok duy-
işin öncülüğünü yapıyordu. O rum boyunca kendisine övgüler gulanmış olduğu belliydi. Çok
günkü toplantıda Türkiye"de yağdınlmışolunmasınıniçtensı- değişik ve yepyeni bir maceraya
"üVkezsürdürülmüşbubenzer- kılganlığmı sergileyen sakallı ka- kendisine güvenip katılan ve ba-
siz etkinliğin sonuç ve izlenimle- ra bir adam yan çökük ilişmişti. şaran genç, yetenekli, sevimli bir
ri tartışılacaktı. Bu satırlann ya- Elbette Kuzgun Acar'dı bu baş avuç sanatçıya şükran duyuyor-
du. Aynca o sabah Türkiye'nin o-
la ki (bana göre kesin) en güçlü
açık hava taş yontusu "Haşûn Iş-
can"ı son gecesinde bazılanmız
hiç uyumaksızın son dakikasmda
yetiştirerek yerine koymuştuk.
Kuzgun onun doyumunu ve de
boşalmışlığmı taşıyordu üzerin-
de. Ama hepsinin ötesinde Kuz-
gun, Kuzgun'du; işte. Övgüyle,
alkışla, alayişle hiç işi düşmemiş-
ti, hayatında. Yaptığını yapmış ol-
manın keyfıyle yetinegelmiş bir
bilge filozoftu. Yarattığını anlat-
mak. ballandırmak onun işi de-
ğildi. Oysa, Türkçeyi akıl almaz
bir zarafet, ustalık, zenginlikle
kullanırdı ve aynı anlatım gücü-
nü bulamayacağı endişesiyle yıl-
larca yaşadığı yabancı ülkelerin
dilini öğrenmeyi reddediyordu.
İşte bu Türkçesiyle sadece "te-
şekkürier" diyordu.
Benzerleri sonraki yıllarda
tekrarlanacak da olsa 1975'teki
ilk sanatçılar forumu Kuzgun'un
bilge kişiliğiyle ve yapımcılık gü-
cünü bir " d " fıgüründe görkem-
le yoğunlaştırmış "Haşim İşcan"
yontusunun görkemli anısıyla
belleklerde çok özel bir yer rut-
muştur.
Bu başyapıt sonradan sahipsiz
kalıp oraya buraya atıldı. Sonun-
da sanatsal büyük değerine hiç
yakışmayan türden de olsa, bir y-
er bulur gibi oldu. Antalya'ya yo-
lu düşen sanatseverlere, Falez
üzerinde oluşturulmuş, o keyif-
siz yeni parkın sünepe bir köşe-
sinde kendilerini mucizevi bir
"d" utkusunun beklediğini anım-
satmak isterim.
Sıkıntılann alağuuhı ParisliKıı:gımKuzgun Acar ı bilgısı kıt ama hevesi yo-
ğun, gencecık amatörler olarak aralanna
girmeye çalıştığımız 1950 sonlan İstanbul
sanat çevrelennde tanımıştım. Bu amatör
takımına ılgi gösteren tek kişi olarak gön-
lümde yer tutmuştu. On yaş kadar küçü-
ğüydük. Öğrenme hevesimizi ciddiye alıp
ağabeyce anlatırdı.
Dostluk 1960'lar Parisı'nde pekişti. Bi-
ze yıllarönce sözünü ettiği kafes telleri, çi-
viler, paslı rnetal parçalan, yan yana ge|-
miş ürpertici sivnlikler oluştunnuşlardı.
Metal heykel anlayışının Giacometti ıle
Zadldne ile biraz da Brancusi ıle belırlen-
diği bir dönemdi İnce uzamış, tek bir tel-
le ya da benzen biraz daha kalınca bir çu-
bukla ana doğrultu düzleminden firlayı-
vermiş formlann ve oylumlann peşındey-
di, tümü genç heykeltıraşlar.
Kuzgun Acar'ın kırpileşmiş kıtlelen de-
ğişikti. Yenilikçiydi. Aynca, 1997 İstanbul
Milli Reasürans sergisindeki örneklerden
de görüldüğü gibi klasik göz beğenisi yö-
nünden çok dotu yapıtlardı. Aralannda do-
laştığım, yaygınca bir uluslararası sanat
kesiminde Kuzgun Acar konuşuluyordu.
Metal sıvTİlikler demetinden "diren^' ve
"başkaldın" çağnşımlanyla söz edıliyor-
du. Kendisıvle konuşmalardan, Paris'te ve
sonralan Istanbul'da. şöyle şe>ler hatınm-
da kalmış gibiydi. Her insanın içinde bir
miktar ıtelenmışlik sıkıntısı, doyumsuzluk,
dış baskılardan hoşnutsuzluk duygulan ya-
tar. Bunlardan kaynaklanan belli belirsiz
bir kafa tutma, başkaldın düzeyıne varan
ya da varamayan bir tepkı gereksınmesı
bir ölçüde galiba kaçınılmazdır. Ancak,
her kafa tutma mutlaka dinamik değıldır.
Her dinamik görüntü de mutlaka bir kafa
tutuşuyansıtmaz. Kuzgun'un kirpi metal-
leri ya da uzaysal çubuklara sanlmış telle-
ri müthiş bir görsel dinamizme sahiptir.
Bunun yanı sıra da düşündürücüdür, dert
boşaltıcıdır ve kafa tutucudur Benliğinı
ürününe bu denli sadakatle ve açıklıkla
yansıtabilmesı ıçın bir sanatçının kendi
kendisiyle ve dışanyla hesaplaşmada çok
ıçten olması gerekir. Kuzgun Acar'da bu
• Kendi kendisiyle ve
dışanyla hesaplaşmada
çok içtendir. Aynı
hesaplaşma berraklığını
son döneminin önemli
ürünleri olan
"Maskeler"de de buluruz.
Bu "Maskeler", zevkli ve
anlamlı bir tiyatro
ifadeciliğine katkılannın
çok ötesinde tek tek
önemli ve güçlü plastik
ürünlerdir.
fazlasıyla vardır. Aynı hesaplaşma berrak-
lığını son döneminin önemli ürünleri olan
"Maskeler''de de buluruz. Bu "Maske-
ler", zevkli ve anlamlı bir tiyatro ifadeci-
liğine katkılannın çok ötesinde tek tek
önemli ve güçlü plastik ürünlerdir.
Sezon başınm en önemli sergisi
1964-67 döneminde Kuzgun Ağabey'in
izıni kaybettim. Ben bir yıllığına Amen-
ka'ya kaybolmuştum. Yeniden Paris'e dön-
düğümde Kuzgun \oktu görünürlerde.
Ona, abartmalarla yakıştıragelmiş drama-
tik bir davTanışla, bir sarhoş gecede kafa-
sının kızıp ertesi sabah bir küçük el canta-
sıyla İstanbul'a gittiği ve bir daha haberalı-
namadığı söyleniyordu. Abartılmış öykü-
lerde Kuzgun Ağabey'in içkiciliğinden
çok söz edilegelmiştir. Oysa çılgın yaratı-
cınm, bu döneminde Paris gibi bir diyarda
aylarca içki içmediğini ve hatta hiç arama-
dığmı çok yakından biliyorum. Biraz için-
ce kendinden geçmesi aUcolle olan bağlan-
tısından çok öte bir yaratılış özelliğinden,
"içindeki esriklik'nen ileri geliyordu. Do-
layısıyla Paris'ten Istanbul'a ani göçüşü
kendisiyle daha sonralan da görüştüğüm
gibi derbeder ve bohemce bir zikzak ihti-
yacmın sonucu değildi. İçindeki esrik se-
si dinlemişti sadece. Kuzgun Acar olağa-
nüstü insani ve yaratıcı vasıflarla donatıl-
mış olmasma karşın üstün değerleri sade-
ce küçük çevTelerde anlaşılmış bir adam-
dı. Aynca, surekli olarak pratik dertlerin ve
sıkıntılann odağında yaşadı. Hücrelere ka-
patıldı. Yapıtlan atıldı, söküldü, parçalan-
dı. En parlak Pans döneminde bile zaten
çok az sayıda satılmış sahipli bazı kompo-
zisyonlanrun bile izini bulamıyoruz. Hat-
ta son dönemlerinde oyma zarafetiyle res-
mettiğı desenler ve guaşlann ömekleri de
ortalıkta dolaşmıyor. Milli Reasürans Ga-
lensi'nin bu ız kaybolmuşluk ve dağılmış-
lık içinde epeyce sayıda bir örneği bir ara-
da toplamış olması takdırle karşılanmalı-
dır. Sezon başının sanıyorum ki en önem-
li sergisidir. Tüm sanatseverlere duyurmak
isterim.
IKI GUN BOYUNCA MUZIKLE ILGILI HERKES BIRARADA
25-26 Ekim »97
H a r b i y e A s k e r i M ü z e v e K i i l t ü r S it e s i •
S I » I I 1 » l
Loreena McKennitt Türkiye 'yegeliyor
w
\1;
iılj
L '
1
1, |
r
-
ım-ıj
Saat 10:30-20:30 arası
27 Konser, 14 Dinleti-Söyleşi, 5 Panel, 5 Atölye,
Çocuk Etkinlikleri, Tanıtım Masaları,
CD ve Kitap Satışı, Sergi, İmza Masaları
Biletler: Tüm Vakkoramalar ve § e nl ı k gınjınde
Tam Bılet: 1,500,000.TL Oğrencı. emeklı, bğrttmeır 1,000,000.TL
Şenlığe günlük bilctle girilecek ve gün boyunca jenlık kapsamındakı
tüm etkınlikler ücretsız olarak izlenebilecektir.
lilEczâcıbaşı İESBANK
I k KAIONCALAR
ULUSLARARASI
TAŞIMACILIK A Ş
total
Cumhuriyet
»e J i j l ı Belediye B a j k a n l ı ğ ı ' n ı n k a t k ı l a r ı y l a .
Orfcniıotyon: PozitİJ ! Açık Hadyo 94.9 - *
cı
• — -
L
- - - '
J
/muzıksenti{i.turk.net
Kültür Servisi- L nutul-
muş şarkı sözlerine ya-
şam veren Kanadalı sa-
natçı Loreena McKen-
nitt. Amenka'da ve Tür-
kiye'de altın plak alan
'The Vlsit' ve 'The Mask
and Mirror' albümlerin-
den sonra yaptığı yeni al-
bümü 'The Book CW Sec-
rets'la Kelt kültür mirası-
nı kazıp çıkarmaya devam
ediyor. Albümün büyük
bir bölümü Akdeniz deki
keşifleri yansıtıyor. Sa-
natçı, yeni albümünün ta-
nıtımı için yann iki gün-
lüğüne ülkemize geliyor.
Adını ilk olarak 'She
Moved Through The Fair'
adlı albümündeki folk ba-
ladlannı söyleyiş tarzıyla
duyuran McKennitt, daha
sonraki albümlerinin ko-
nu seçimi için pek çok
yolculuğa çıktı. Kelt tari-
hiyle yakından ılgilenen
sanatçının 'The Mum-
mer's Dance' şarkısı, ttal-
ya'da Palermo'da karşılaş-
tığı bir kukla ustasının
yaptıklanyla Padstow,
Comwall'de 1 Mayıs kut-
lamalanndaki 'ojuncak
at' ve Türkiye'deki tasavvuf yaşamını
birbirine bağlıyor. Irlanda'daki rahıple-
rin yaşam tarzından Marco Polo'ya ve
Sibirya yolculuğuna dek uzanan bir
müzik serüveni var sanatçının. Kana-
da'da alçakgönüllü göçmen aılelerden
oluşan bir toplumun içinde büyüyen
McKennitt, amacını gerçekleştirmek
için ilk olarak Stradford'da Shakespe-
are Festivali'nın yarattığı canlı ortam-
da beste ve yorum yeteneği ile takdir
topladı. Irlanda'ya yaptığı ilk yolculu-
McKennitt yeni albümünün tanramı için iki günlüğüne İstanbul 'da.
ğundan sonra, Irlanda folk müziğinin
lirizminden çok etkilenen sanatçı Ka-
nada'ya döndüğünde Yeats'in 'The
Stolen Child' şıinni yorumladı. Dianc
Svvard Rapaport'un yazdığı 'How To
Make and Sell Your Ow n Recordings'
(Kendi Kayıtlannızı Yapıp Satmanın
Yollan) adlı bir kitaptan esinlenerek
1985 yılında kendi plak şirketi 'Quin-
lan Road'ı kurdu ve 9 şarkıdan oluşan
'Elemental' albümünü kaydetti. Albü-
münün ilk kayıtlannı kendi arabasında
sanp. halkın karşısına so-
kak çalgıcısı olarak çık-
tı. Kısa bir sürede kala-
balık bir dinleyici kitlesi
edinen sanatçı, ıkinci al-
bümü 'To Drive The
CoM \\liiter AVHÇ' ve ar-
dından 'ParaDel Dreams'
adlı albümleriyle kültür-
lerarası etkileşime ilk
adımrnı attı.
" Bana tarihlerimizin
birildmlerinden oluştu-
ğunıuzu ve sonunda sa-
dece aşağı vukan a> nı ot-
duğumtızu değil, birbiri-
nıizi a> ırmaktan çok bir-
arada tutacak daha fazla
özelüğe sahip olduğumu-
zu öğretti" diyen sanatçı
bundan sonra çıkardığı
'The VTsit' albümünün
açıhş parçasındaki eski
çağlardan gelen tambur
sesi. Shakespeare ve
Tennyson'ın cesur, sine-
matik yorumlan ve 8.
Henry'nin kaleme aldığı
balad 'Greensteeves'le
yeni bir yön çizdı. 'The
Mask And Mirror' adlı
albümünden sonra
McKennitt'ın yeni yol-
culuk rotasında tspan-
ya'mn Kelt köşesi Galiçya, sonra da
Musevi, Islam ve Hıristiyan kültürleri-
nın birleşerek Batı uygarlığının gelişi-
minde önemli kültürel etkilerin yaşan-
dığı ve altın dönem olarak bilinen 15.
yüzyıl Ispanyası vardı. Yolculuk sonra-
sı 'A Wînter Garden: Fıve Songs For
TheSeason' adlı albümünü çıkardı. Ta-
rih aracılığıyla katettiği keşif yollannı
müziğine yansıtan McKennitt, son al-
bümünde zihnini sürekJi meşgul eden
felsefı sorulara yarut bulma arayışmda.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Sait Faik'in Bip
Hikâyesi Var
Genç kuşakla şimdi daha sık görüşebiliyorum.
Gençler sorunlannı bize oranla çok daha cesurca di-
le getiriyorlar.
Yaşamdan ne bekliyoriar...
Yann için ülküleri...
Düşlerindeki yaşama...
Anlatıyorlar. Ben de çok şey öğreniyorum o ara. Bi-
zim beklentilerimiz bugüne cevap veremiyor artık. Ül-
küler, düşler alabildiğine değişmiş. Büyük kentlerin
genç insanlan neredeyse sofu bireyci diyebileceğim
bir dünya görüşünden yana.
Bunda edebiyat sevgisinin iyiden iyiye silinip git-
mesinin rolü var mı diye düşündüm.
Söyleştikçe ayırt ettim: Genç insanlanmız edebi-
yattan büsbütün kopartılmışlar. Dünya edebiyatını
hemen hiç bilmiyortar. Dostoyevski, Tolstoy, Bal-
zac, hatta Shakespeare... Bu adlar onlara hiçbir
şey söylemiyor.
Türk edebiyatı konuşulduğunda, bir ara, Orhan
Pamuk adı anılırdı. Gündemde olursa, Yaşar Ke-
mal'i de hatıhayanlar var. Orhan Kemal, Behçet
Necatigil, Cahit Külebi, Kemal Tahir, Sait Faik di-
yorum, gelişigüzel sıralıyorum usta yazar ve şairteri-
mizin adlannı, sağırduyarlıkla yüz yüze geliyorum.
Nâzım Hikmet'i tanıyorlar ama 'pek' okumamış-
lar. Aziz Nesin'i okumuşlar ama Hüseyin Rahmi
Gürpınar'ı ilk kez benden işitiyoriar. Hemen hepsi
en azından liseyi bitirmiş bu genç insanlann ne ka-
dar talihsiz olduklannı düşünüyorum. Okuma mutlu-
luğuna kavuşamamışlar. Bundan sonra kavuşsunlar
dilerim.
Ortaöğretimde Nâzım Hikmet'e ya da Oman Ke-
mal'e yer yoktu, benim öğrenım yıllanmda. Bununla
biriikte Yahya Kemal'i. Abdülhak Şinasi'yi, hatta
Necatigil'i az buçuk okumuştuk. Hatırlıyonjm: Orta-
okul Türkçe kitatümızda Fahim Bey ve Biz"den bir bö-
lüm vardı; Fahim Bey'in giysilerinin anlatıldığı bölüm.
Abdülhak Şinasi'yi o zaman sevmiştim. Gerçi yıllar
sonra bütün eserini okudum, ama tanıyordum Ab-
dülhak Şinasi'yi, dedim ya, romanının bir bölümüy-
le bile sevmiştim.
Aradan geçen zaman içinde ne oldu da bu yazar-
lanmız tanrtılamaz oldu? Okul kitaplannda Yahya Ke-
mal'in şiirierinden örnekler bugün deyerfi yerinde du-
ruyor. Gelgelelim Yahya Kemal bilinmiyor.
Ahmet Haşim hiç bilinmiyor.
Refik Halid Karay'ı kimse tanımıyor.
Ya günümüz yazarian? Yaş ortalaması yirmi-yirmi
beşse; ne Tahsin Yücel, ne Enis Batur, ne Füru-
zan... Olabilir mi? Oluyor işte...
Sait Faik'ten bir hikâye okuyorum genç dostlan-
ma, "Haritada Bir Nokta"y\ okuyorum. O kadar çok
severim ki bu hikâyeyi! Genç dostlanmın gözlerin-
de pınltılar aranıyorum. Hayır, sevmiyoriar. Bir türlü
sevdiremiyorum.
O zaman başka konulara, bambaşka kişilere sıç-
nyoruz. Sezen Aksu ya da Hülya Avşar konuşulur-
sa herkesın söyleyecek bir sözü oluyor. Tarkan'ı ko-
nuşuyorlar, ama Müzeyyen Senar'ı konuşmuyorlar.
Aralanndan kımileri benı 'tıyatrocu' sanıyor. Yazar
olduğumu bilen çokaz. O tiyatroculuğun da neöl-
duğu belli değil: Aktör müyüm, yönetmen miyim,
oyun yazan mı? Sadece 'tiyatrocu': Tıyatrocusunuz,
siz daha iyi bilirsiniz..."
işin tuhafı, tiyatrocu olmadığımı söyieyemiyorum.
Kimileyin umutsuzluğa kapılıyorum. Otuz yıl geç-
ti, Yeni ufuklar dergisinde yayımlanmış ilk yazımdan
bu yana. Hepsi boşuna mıydı?
Eve dönüp kendi kendime Sait Faik okuyorum:
"Yıldızlarabaktım. Haniyıldızlar. Birahanedeyıldız
mı olur. Yıldızlara baktım. Birsinemaya daldım. Ge-
çen gün koşa koşa caddeden geçiyordu. Vakit be-
şe çeyrek vardı. Geç kalmıştı matineye. Koşa koşa
o sinemaya girdı. Ardından baktım kaldım."
Nasıl okunmaz "Yalnızlığın Yarattığı Insan"?
"Hiçbir şey ölüm gibi güzeldir."
Ne oldu da artık etkilenmiyorlar bu tümceden?
"Biraçıkyer bulsam. Birbira daha içsem. Yok. Her
yer kapanmış."
Aklımdan "Kırtangıç Yuvasındaki Kadın" geçiyor,
elbette "Kalinikhta" geçiyor, "Mahalle Kahvesi",
"Menekşeli Vadi"...
Sait Faik'in bir hikâyesi var!
Sait Faik'in birçok hikâyesi var!
Çok yazık: sadece Sezen Aksu konuşuyoruz.
Takvimde İz Bırakan:
"Yağmuriarmevsiminde gittim/renklerden annmış
bir kentl ve beyaz teniyle Kız Kulesi/ yazdı, bir ya-
nım İstanbul/ biryanım sulann bedeni" Refik Dur-
baş, Düşler Şairi, Adam Yayınlan, 1997.
Şair Tupgut Uyar anıldı
• İSTANBUL (AA)- Şair Turgut Uyar doğumunun
70. yılında, Türkiye Yazarlar Sendikası tarafından
düzenlenen bir toplantıyla anıldı. AKM'de düzenlenen
aruna toplantısında konuşan TYS Başkanı Ataol
Behramoğlu, Turgut Uyar'ı iki kuşak önce tanıdığını ve
Uyar'ın Türk şiinnin önemli, kendine özgü üslubu olan,
yalnız şairi olduğunu söyledı. Turgut Uyar'ın eşi
Tomris Uyar da eşinin yazdığı şiirlerde Türk şiirinin
bugünkü yalnızlığını gördüğünü ve uzun yıllar önce
buna dikkat çektiğini kaydetti. Toplantıda, sanatçı Isa
Çelik'in Uyar için hazırladığı dia göstensi de sunuldu.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
KAMİL MASARACI