04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 TEMMUZ 1996 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Aııadohı'mııı görsel taıilıiCANAN BEYKAL Herhalde siz de bizim gibi duymuş olacaksımz Antalya'nın ününü. Güneyıne Pisıdia, batısına Isaura ve Kılikya, doğusuna Lykıa derlerdi, Toroslar'ın eteklerinde. denize falezlerle inen geniş Pamphlia topraklanna. Burada güleryüzlü insanlar yaşardı şimdiki gibi ve denizi ak köpüklerle ışıldardı bitmeyen güneşin altında. Odysseus salının dümenini buraya kırsaydı. bir daha aynlmazdı bu Akdeniz limanından. Hadi. kırdı diyelim ve bakalım Homeros ne derdı görehm; "..Vannca ta uzaklardaki toprağa / Çıktı karaya menekşe rengi denizden / Yürüdü gitti tepej e doğru Odysseus, orada güzel görünümlü bir kale kurulmuşru / Olümsüz de oisa şaşar kalır bura>-a gelen / Kalmadı gezip dolaşmadığı yer, anıa görmedi Odysseus bile bö\ lesini / Dokunmaz buraya rüzgâr falan / Ne kar diişer, ne yağmur yağar / Bulutsuz gökyüzü yayılır masmavi / Ak ışınlar dolanır çepecevre / Orada geçirir tannlar mutlu günlerinL. Görünce konuklan koşuştular hep birden / EUeri) le selanı \erip, buyur edip oturttular / Deniz kıyısma serili yumuşak postlann üsrijne, tatlı şarap dolu altın tası \erdiler ellerine / Şölenin tadını aldıktan sonra soruldu konuklara kim oldukları / Konuklanm. siz kimsiniz? Uzun yollardan bu geliş nerden? Bir iş için mi dolaşırsınız buralarda? diye".~ Buraya bu konuklar o gün Alanya'daki bir şölene gıtmek için gelmişlerdi. Alaaddin'in tersanesinde görkemli bir törenle açılacak olan Hüsamettin Koçan'ın "Anadolu'nun Görsel Tarihi- Fasikül III - Selçuklu" adlı sergisi için. Ama önce bu şölene katkısı olanlann konuklan şimdi ve açılıştan sonra ağırlayacaklan Falez Otel'de sunduklanna bir bakalım; Odysseus'un kendini sulara bırakışı bölümünde Homeros'un anlattıği gibi konuklann her bın % *L'zatıp kollannı daldı denize, başladı yüzme>e / İçine gömüldü koca viir dalganın, sonra serildi dcnizin kıyisına / Dalganın karaya uzanıp orda. çakıl taşlanm yıkadığı yere/ Odysseus gidip soktu a\aklannı havuza/ Gönlünü bir hoş etti sıcacık su / Çıktı havuzdan, gitti şarap için konuklara doğru /... Odvsseus yürüdü tanrıça Kalypso'nun ardından / Orda tannça tahta oturttu Odvsseus'u, yeşin içsin diye bir sürii şey koydu önüne / Öliimlü insanlar ne yerlerse onlardan / Hizmetçileri tann Şarabnla, tann bab getirdiler ona / Onlerinde seçkin yemeklere uzartılar ellerini. vediler içtiler doyasıya / Sonra dediler: \ahnayi düşünelim, vakit tamam / Karanlığui içine gün baüyor, bakın /Tannlar bile şölende uzun boylu oturanıaz / Hadi gel, yat konuğumuz, yatağın hazır / Böy le dediler, tannsal Odysseus da yattı uyudu / Orada oymalı sedirde, yankılı avluda / Atfaena döktü gözlerine uykuyu / Kapadı o canım göz kapaklannı, çabuk kurtulsun diye yorgunluktan / Gün ağanrken dediler çık sen de alana konuğumuz, katıl oyunlara / Hangi dalda idnıanlı> san. orda yarış / Ustasuı herhalde görünüşe bakılırsa / Bir adam için en büyük ün elleriyle, kafasıyla kazandığı başandır". Böyle dedi Homeros ve bu başannın ürününü görmeye Alanya'ya doğru yola çıktı konuklar... Alanya. ardındaki Kalonoros (Güzel Dağ) korunağında kurulmuş bir yer. Bu dağı Sultan Alaaddin öylesine sevmiş ki, tutmuş kendi adını vermiş, Alaiyye demiş ona. Burayı kışlık evi yapmış. hazinesini zirveye kurduğu İcaleye aktarmış, surlarla denize kadar inmiş, Kızıl Kule ile tahkim etmiş ve bir lıman kenti yalınkıhç ordusunun görkemıne de işaret ediyor Sonra içerde her bir bölümde renklerle simgelenen bir tarihsel süreç, bez çadırlannda yaşayan ınsan solugunu duyuruyor. Orta Asya'nın kırlanndan (Beyaz) yeni bir yaşatn alanı bulmak umuduyla Anadolu'ya gelenlerin denizle ilk kez buluşması (Mavi) ve burayı "ötekiyle'" birleşerek yeni bir yapılandıımaya kavuşturuşlan (Kırmızı) tuğla mimarisinin en görkemli yapıtlannı oluşturarak "Burdan biz de geçtik" demelenyle Selçuklu "nun görsel tarihini; anlatan fasikül tamamlanıyor. Kümbet ya da çadır formlannın iki boyuta indirgenmiş gerili, asılı ve mumlanmış bezlerle simgelendiği bu bölmelerde filolar. tekneler, gemı resimleri küçük cepler içınde çadır formlannın üzerinde yer ahyorlar. tki denizin (Ak ve Kara'nın) hükümdan Alaaddin'in tersanesi TT^anımca Hüsamettin Koçan tasanmına yeni bir ğ{ yaşam alanı ararken ve bu alanı Alaaddin'in .X A ^ tersanesinde bulurken iki şeyi başarmıştır; birincisi, Odysseus ve Alaaddin gibi o da hayatının düşünü gerçekleştirmiştir, ikincisi de 1960'dan beri kapalı olan tersaneye yeniden bir yaşam soluğu getirmiştir. oluşrurmak için henüz olmayan fılosuna bir de tersane yaptırmış. Inanılmaz güzellikteki bu beş gözlü, birbirini doğuran iç mekânlanyla tersane; Alanya'nın dağının zirvesinden (karadan) eteklere (denize) kadar uzanan Selçuklu Külliyesi'nin son noktası olmuş. Her bir gözden denizin. eğimli tersane zeminine gemi gövdelerinin uzanışı gibi girişı. içerde yankılanan sesi ve yansıyan ışığı. yıllann nemiyle buharlaşmış atmosfen ve tuğla örgûlerin üzerindeki paslanyla son derece gizemli, tuhaf bir havada. Teknelerle denizden ulaştığimız tersanenin içinde. ikinci bölmenin aynalarla kaplanmış geri duvan denizi, dehlizi. tavanı ve yerdeki kılıçlarla oluşturulmuş zemini öylesine yansımalarla yeniden sunuyor ki. UccoÜVnun "San Romanno Savaşı" adlı resmindeki silahlann geometrik dizilişi gibi havayı delen dikeyler oluşturuyor. geri plandaki aynada çoğalarak süregeliyorlar. Sonsuz bir boşluk ve ardı görülmeyen ordulargibi. Burası başlıbaşına üç boyutlu bir resimsel kompozisyon. Topraktan uçlan görûlen kılıçlar eğimli araziye uygun olarak yavaş yavaş yükseliyorlar ve aralannda gezinen boşluk ve delinen boşluk düşüncesini yaratıyorlar. Serginin kuşkusuz en etkıleyici bölümünü oluşturan bu bölme, fethedici bir hükümdann sanınm bu denli görkemli açılışa bir de ancak inşasının bitiminde tanık olmuştur. Antalya'da bizler Odysseus gibi gezginlerdik. Ama şimdı burda yeni bir yaşam alanı oluşturmak için bir liman kenti kurmuş olan Alaaddin'in göçebe ve de şaman geleneğiyle yoğrulmuş. her geçmiş kültürû bünyesine katmakta sakınca görmemiş, "öteki"nin kavramına henüz varamamış torunlanyız. Alaaddin'in kitabesi altında bir Romalı erkek heykelinin bulunması ne onlan rahatsız etmiş ne de şimdi bizi rahatsız ediyor. Bu topraklarda yaşamış, ya da bu topraklardan geçmiş her bir kültürle bağımız var. Tıpkı Odysseus'la hâlâ nasıl bir bağımsız var ise. Selçuklu Sultanı Alaaddin ile de aynı havayı solumakta olduğumuzu ve bu görkemli yapı karşısında insanın hâlâ tıpkı o günlerdeki gibi bugün de delice bir düşü gerçekleştirme isteğine tanıklık ediyoruz. Kanımca Hüsamettin Koçan tasanmına yeni bir yaşam alanı ararken ve bu alanı Alaaddin'in tersanesinde bulurken iki şeyi başarmıştır; birincisi, Odysseus ve Alaaddin gibi o da hayattnın düşünü gerçekleştirmiştir, ikincisi de 1960'tan beri kapalı olan tersaneye yeniden bir yaşam soluğu getirmiştir. Bu sergı aynı zamanda tersanenin ikinci kez kuruluşudur. Alaaddin sayesinde bir Romalı kültür parçası nasıl unutulmaktan kurtuldu ise, Koçan'ın sergisiyle bu güzel Selçuklu yapısının unutulmaktan kurtuluşunun adımı atılmıştır. Tarihle. kozmosla. evrenle insanoğlunun hesaplaşmasına. insanın düşlerinın sınırlannı keşfediş ve bunu zorlayışına. her bir sanatsal dokunuşun en uzak yöreleri bile merkez yapabileceğine inanan bir düşün gerçekleştiğine, düşteymişçesine yaşadığımız bu şölen ve tören ortamında tanıklık ettık. Burada geleneğin yalnızca biçim öğelerinın doğrudan iletilişiyle değil. aynı zamanda düşünce tarihine ilişkin büyük bağlamlan da göz önünde tutma gereğini farkettik. Geleneği tutuculuktan ayırmak istediğimizde; zaman ve mekânın gerekîi kıldığı değişiklikler yapıldıktan sonra çağdaş olgulara uygulanması olanaklı değerlerin, tutumlann ve görüşlerin belli bir süreklilik içinde ve mantıksal biçimde iletilip aktanlması olarak tanımladı. Yazılı tarihı okumakla geçmişi ve geleneği anlamanın yanına, görsel tarihe dokunmakla da bunu kavrayabileceğimizi keşfettik. Burnunu Batı'ya çevirmiş ve ulus olmaya Batı anlamında yönelmiş bir insan topluluğunun "Buradan geçıyonım" derken bıraktığı kültürel. tarihsel ve sanatsal yapıiann görkemi karşısında selam durduk ve insanın düş gücünün ve bunu gerçekleştirmekte gösterdiği direncinin, istencinin olağanüstü bir gösten olduğunu düşündük. Einstein. "Tekzevki her şeyin doğru görüntüsüne ulaşmak olan bilimin hayallerle beslenmesini anlamak olanaksız" demiş. Tarih de büyük hayallenn oluşturduğu bir bilim değil midir zaten? Reklam Oscar'lan ve sanatçılarALİAKAY Bu yıl yedincisi düzenlenen KristalElmayanşmasının sonuç- lannı ilgiyle izledim. Sanatm mi- nör parçalanndan biri olmaktan çıkmava başlayan reklam ile sa- nat arasındaki ilişki yıllar önce Paris Beaubourg Kültür Merke- zi'nde sergılenmişti. Bu serginin içinde sanatçılann ne ölçüde rek- lamla ıç içe olduklan gösterili- yor. 2O.yüzyılı sanat tarihi için- den ömekler venliyordu: Rod- çenko. Mayakovski, Magritte v b. gibi ömekkr çoğaltılabiliyordu. Reklam ile sanatı en güzel şekil- de birleştirenler arasında Warhol pop sanatı "üahUeştirirken"aynı zamanda da yeni malzemelerle, yem konulara doğru itiyordu sa- natçıdüşünceyi. Günümüzün siyasi yapılanma- sı içinde de önemli bir yere sahıp olan reklam. kitle tüketim kültü- rii iyine yerleşerek. siyasi alana dogru saymış ve seçimlerde bile belırle>ici bir rol oynamaya baş- F irmalar, reklamcılann isimleri ve soyadlan, hangi konuyu gerçekleştirdikleri basmda yer alırken, bu işlerde emeği olan bir sanatçının adının hiç geçmemesi, sanatçıya bir haksızhk ortamı doğurmaz mı? lamıştır. Aslında. propaganda aracı olarak tkinci Dünya Savaşı sırasında ortaya atılan bu yeni "güdümleme" sanatı. Nazi este- tiği adı altında anılrruştı. Kitleler üzerinde manipülatif bir değere sahip olan reklam ve sanat ilişki- sinin çözümlenmesi sosyologlan ve siyasetbilimcileri ilgilendiren bir görüngü haline girdi. Bireyin ve bireyselleştirme sü- recinin tüketim toplumundaki "hazcı'" değerlerini belirleyen ve güdümleyen reklam olgusunun yaratılış süreci ise sanatın yaratı- lış süreci haline gelmeye başladı. Özellikle görsel sanatlara doğru bir akım içinde sinemanın gitgi- de reklamdan gelen sanatçılar ta- rafından gerçekleştirilmesi, 1980'li yıllann başında sosyolo- jik bir olgu olarak saptanmıştı. Yurtdışında ve yurtiçinde bunun örneklerini izledik. Bir sanat biçimi olarak ele alın- maya başlanan reklam, Oscar'la- n ile toplum tarafmdan yeni bir heyecan içinde izleniyor. Televiz- yonlarda reklamlar üzerine yanş- ma programlan bile yapılıyor. Reklama toplumsal talebin oldu- ğu bir ortamda olduğumuzun be- lirtilerini yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız bu sanat or- tamının izleyicisi olarak, ben de bu Oscar'lan izledim. Tanıdığım bazı isimlerin, beğenmediğim iş- lerinin seçildiğini heyecanla gör- düm. Ancak bu yanşma sırasın- da basına yansımayan bir yönünü de farkettim. Reklamcılar tasan- lanyla kendi ürünlerini gerçek- leştiriyorlardı, sanatçı konumun- daydılar; ancak sanatçının kendi- si niçin bu sürecin dışında bırakıl- dı sorusu ile karşı karşıya geldi- ğimizde; sanat ile aynı kökenden gelmeyen, ama sanat olmak mer- tebesine eriştiğini söylediğimiz reklamlann kökenindeki sanat ile olan ilişkilerinin, sanatçılann rek- lam malzemeleriyle uğraşmala- nnda yattığı gerçeğini göz önün- den uzaklaştırmaya mı başladık? Firmalar, reklamcılann isimle- ri ve soyadlan, hangi konuyu ger- çekleştirdikleri basında yer alır- ken, bu işlerde emeği olan bir sa- natçının adının hiç geçmemesi, sanatçıya bir haksızhk ortamı do- ğurmaz mı? Özellikle Basın dalında Ajans Ultra'nın "Gön Deri Kemer Rek- lamı" Altın Elma ödülünü kaza- nırken; Ajans Ultra'nın, yaratıcı- nın, fotoğrafı çekenın adlannı öğ- renirken, biz sanatını gerçekleşti- ren heykeltıraş-sanatçı Can Er- çin'in adını niçin buradagöreme- mekteyiz? Üstelik, tüm olarak eserini ve tasanmını gerçekleştirmesine rağmen. Burada, anlaşılacaği gi- bi, sanatçı ve reklamcı arasında sanatçının önde bulunduğuna da- ir bir hiyerarşiden bahsetmekte değilim. Ancak; reklamcının sa- natçının üzerinde. onu yok sayar bırtavıra gırmesini de sanatsever olarak hiç de hoş karşılayamaya- cağımızı söylemek istiyorum. Sa- natçının reklamcı olmak gibi bir talebi olmayabilir veya tam tersi- ne bir sanatçı reklam işleri ger- çekleştirebilir. Bu, sanatçının ya- şam biçimine ve tercihine bağlı- dır. Ancak ışini yaptığındada, işi- nin altında veya kenannda imza- sını görmek isteyecektir. Bu sa- natçı ve imzalayan kişinin iki ay- n kişi olmasını gerektirmemekte- dir. Bu ikisi ayn kişiler olarak ka- bul edilse bile, ışinin yanında im- zasını kullanan sanatçı yaptığı işe sahip çıkacak. onu başı boş bı- rakmayacaktır. Plastik anlayışını ortaya kendi ismiyle koymak is- teyecektir. Bu açıdan, nereden kaynaklan- dığını bilmediğim. ama bir olgu olarak gözlemlediğim bu duru- mun bir kere daha tekrarlanma- ması için. eser ve sanatçı arasın- daki dolaysız ilişkinin vurgulan- ması adına. burada bu yazıyı ka- leme almayı uygun gördüğümü belirtmek istiyorum. Reklamsız ürünlerin tüketimi- nin ne anlama geleceğinı düşün- düğümüz kadar. işı yapan sanat- çısız da ürünlerin tanıtım esteti- ğinin ne anlama gelebileceğini düşünelim. Ve, sanatçıyı çoğu kez içinde bulunduğu yalnız or- tamda sessizliğe mahkum etme- yelim. DÜŞÜNCEYESAYGI MEMET FUAT Öykü Dergisi İki dergi demiştim, ama bire indi... Otelefondaki ses, yazılanmda anlattığım sıkıntıla- n çektiğini söyleyen genç öykücü Nilgün, vazgeçti öykü dergisi çıkartmaktan. Çalıştığı reklam ajansın- da haftalık bir yerel gazete yayımlamaya başlamış- lar, hiç boş zamanlan kalmıyormuş.» Oysaneler düşlemiştim.. Adını belki "Genç Öykü" koyariar, fışek gibi bir gençlik dergisi olur diyordum. Reklam şirketlerinde çalışanlar genellikle çarpıcı iş- ler yapmaktan hoşlanıyorlar. Onun için de bayağı merak ediyordum Nilgün'ün nasıl bir dergi çıkaraca- ğını. Neyse, sağlık olsun... öte yandan "Cumhuriyet Dergi" her hafta sürdü- njyoröykü yayımlamayı. Yazarlann fotoğraflan, kısa tanıtma yazılanyla sunulan bu öykülerle yazınımıza, dolayısıyla insanımıza çok yararlı olunduğu kanısın- dayım. Yaşadığımız günlerde, çocuklanmızın kitaplardan, yazından uzaklaştınldığı, inanç eğitimine ağırlık ve- rilerek düşünmenın. sorgulamanın iyice arkaya itil- diği, hele felsefenin bütünüyle ortadan kaldınlmak is- tendiği düşünülürse, önemsiz sanılan bu gibi küçük işlerin ne büyük önem taşıdığı kolayca anlaşılır. "Cumhuriyet Kitap" aydınlar, okuyanlar, kitapsız edemeyenler için ne kadar önemliyse, çeşitli neden- lerle okumaktan kopmuş, kitaplara uzak kalmış, ya- zın dergilerini hiç görmeyen kimselerin önüne her hafta bir kısa öykü koymak da o kadar önemli... Bence, şu günlerde "Cumhuriyet"\r\ felsefe konu- sunda da bir öncülüğü üstlenmesi, kültür bölümün- de, eklerinde, düzenli olarak, felsefecilereyer verme- si gerekiyor. Felsefeyi savunmak, tanımlamak, öne- mini anlatmak, yaygınlaşmasına yardımcı olmak için... Bilim, sanat, spor... Felsefe hepsini kaps.yor... Gelelim ikinci öykü dergisine... Adam Yayınlan'nın çıkaracağı "Adam öykü"nün hazırlık çalışmalan nerdeyse tamamlandı. Kasım 1995'te yayımlanmaya başlayacak olan bu dergiyi Semih Gümüş yönetecek. "Adam Sanat" boyutlannda, 160 sayfa, iki ayda birçıkan bir dergi... Daha az sayfalı her ay çıkan bir dergi olamaz mıy- dı? Her ay çıkmazsa unutulur tedirginliği hep söz ko- nusudur bizim dergicilerimizde. Yıllardır aşılamadı bu tedirginlik. Oysa bugün Türkiye'de çok güzel dergiler var bir- kaç ayda bir çıkan. örnekse otuzuncu sayısına ulaşan "Sombahar", Oğlak Yayıncılık'ın "Nar"\, Yapı Kredi Yayınları'nın "Kitap-lık+ Liber"\ iki ayda bir, "Sanat Dünyamız" ile "Cog/to "su üç ayda bir yayımlanan dergiler. Sonra gene çok güzel bir kitap dergi. "Kuram"yıldaüçkez, yani dört ayda bir yayımlanıyor. "Adam Öykü " daha az sayfalı her ay çıkan bir der- gi olamazdı, çünkü o zaman öykücülere, eleştirmen- lere baskı yapılmaya başlanacaktı kısa yazmalan için. Oysa bu dergide yalnızca öyküler değil, öykü üze- rine eleştiri, inceleme, araştırma, deneme yazılan, ya- zariaria konuşmalar da yer alacak. Ayrıca öykü ki- tapları tanıtılacak, öykü dünyasından haberler veri- lecek. Bir şiir dergisinde on şiir yayımlansa, on sayfayı ya geçer, ya geçmez. Ama bir öykü dergisinde on öy- kü yayımlansa, belkı yüz sayfayı bile geçer. Incele- meler de öyle. Öykülerden alıntı yapmak çok daha fazla yer tutar. Onun için "Adam öykü"nün iki ayda bir çıkması, 160 sayfa olması uygun görüldü. Bu iki aylık arayı gerekli kılan bir neden de dergiyi haztrlama süresini uzatma özlemiydi. Aylık dergiler genellikle ayın ilk on günü içinde ha- zırtanmak zorundadıriar. Önceki sayının dağıtıma ve- rilmesiyle sonraki sayının dizgiye verilmesı arasında on gün vardır. iki aylık dergide ise bu süre bir ay on güne çıkıyor. Gönderilen öykülerin tek tek okunup değeriendirile- ceği, yayın kuruluyla, danışmanlarla, çalışılacağı dü- şünülürse böyle uzun bir hazırlık süresinin gerekli ol- duğu kolayca anlaşılır. Dileyelim öykücülerimiz öyküleriyle, eleştirmenle- rimiz öykü üzerine incelemeleri, denemeleriyle "Adam Öykü"yü yüceltsinler. Bundan sonrası onla- ra bağlı... Bitirirken öyküseverokurlara "Nar" dergisinin Ma- yıs-Haziran 1995 tarihli üçüncü sayısında tam altı öy- künün yer aldığını duyurmak isterim. Değirmendere'de Fmdık ve Kültür Sanat Festivalî Kültür Ser>-isi - Değir- mendere Belediyesı tara- fmdan bu yıl 11. si düzen- lenen Fındık ve Kültür Sa- nat Festıvali 28 - 30 Tem- muz tarihleri arasında ger- çekleştirilecek. Değirmen- dere Belediye Başkanı Er- tugrul Akafan. yıl boyunca düzenledikleri kültür ve sa- nat etkinliklerinin doruk noktası olarak nitelendirdi- ğı Fındık ve Kültür Sanat Festivali'nde bu yılki panel ve söyleşilerin demokratik kitle örgütlennın katkıla- nyla gerçekleştirildiğini ıfade etti. 3. Uluslararası Ahşap Heykel Sempozyum yapıtlannın sergıleneceğı festivalde aynca resim, fo- toğraf, kitap, el işleri sergi- leri de gezilebilecek. Halk oyunlan ekiplerinin folklor gösterilennin de yer alacağı festivalde bugün sa- at 21.00'da Konser Sahne- si'nde Edip Akbayram ve Haluk Lev-ent ücretsiz halk konseri verecekler. Evceğiz Çay Bahçesi'nde saat 15.00'daTAKSlV'inkatkı- lan ile "Spor ve Güncel Si- yaset^konulu söyleşi ger- çekleştirilecek. Söyleşiye Metin Kurt(Eski Mılli Fut- bolcu) ve Mustafa Denizii (KocaelısporTeknık Direk- törü) katılacakjar. Aynı gün saat 17.00'daÖz AileÇay Bahçesi'nde T. Harb - İş Sendıkasfnın katkılanyla Prof.Dr. Mümtaz Sovsal (CHP Ankara mi 1letveki I i), Prof. Dr. Toktamış Ateş, Prof. Dr. KorkutBoratav v e İzzet Çetin'ın (T. Harb tş Send. Başk.) katılacağı bir panel düzenlenecek. Pazar günü Sedir Aıle Çay Bahçesi'nde saat 15.00'da Kamu Çalışanlan Sendikalan Kor. Kuru- lu'nun katkılanyla "Çağ- daş Eğitim. Çağdaş İbp- lum" konulu söyleşi ger- çekleştirılecek. Söyleşiye Dr. Erdal Atabekve Yıldı- nm Ka\a katılacaklar. Ay- nı gün Prof. Dr. Muammer Aksoy Caddesı'nde saat 18.00'da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin katkılanyla "Çağdaş Insan Çağdaş Toplum'*konulu söyleşi gerçekleştirilecek. Söyleşiye Prof.Dr.Türkan Saylan \e Bedri Baykam katılacaklar. Anfı Tiyat- ro'da saat 19.30'da TAK- VtV'in katkılanyla Gül- süm Akyüz'ün katılacağı "Şiir Akşamr düzenlene- cek. Festival kapsamında spor müsabakalan da ger- çekleştirilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle