30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 EKİM 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU Biııler değil, ama yüzLer senfonisiYüklü bir yıla giriyor Istanbul Devlet Opera ve Balesi. Mevsimi Aviısturyalı post- romantikbeste- ci Gustav Mahler'in 8. Senfonisi ile açtı. Genış bır kadroyu gerek- tiren bu senfoni, bir ay gibi kısa bır süre içinde tüm yorumculann ve yöneticilerin büyük özverisi ile gerçekleşti. Dile kolay. Binler Senfonisi. Özgün el yazısında besteci bın yetmiş dört adet yorumcuyu ön- görmüş. Ve 1910 yılında Mü- nich'teki ilk seslendirisini üç bin kişi dınlemiş. Böylece Binler Senfonisi olarak müzik tarihine geçmiş. Bu senfoniyi besteledıği yıllarda Mahler'in yakın dostu Sigmund Freud'a giderek sık sık psikanaliz yaptırdığı bilinir. 1906"da yapıtı bitirdiği zaman bir arkadaşına mektubunda şunlan yazar: "Diinyasal seslerin tiinıü kesildi. fnsanlançevremi duymu- yorum artık. Ama evreni duyabi- liyorum. Beynimde gezegenler tinüyor." Böylece ortaçağ düşü- nürlennden Boethius'un De Mu- sicaadlı kıtabinda sıraladığı mü- ziğin en üst düzeyine varmıştır. Boethius, diinyasal seslerin v e m- hun katıldığt müzik türlerinden sonra insan kulağının yoksun kal- dığı birmüzikten, kozmik müzik- ten söz eder. Gezegenlerin devi- nimi, güneşin, ay ın doğuşu ve ba- tışı. mevsimlerin oluşumu, kutsal bir müzik doğurmaktadır. Sıra- dan ınsanın kulağı bu müzigi du- yamaz. Güçsüz kalır. Ancak insa- nüsrü bir güç gerekir ona varma- ya (Musica mundana). tşte Gus- tav Mahlerde bu senfonisini bes- telerken büyülenmişçesine yüce duygular içindedir. Bu nedenle böyFesi geniş çalgı topluluğu, kalabalık korolar, aynca bakırüf- leme grubu, uzaydain (sahne arka- sından) duyulan sesler, solo ke- man. mandolin. org, piyano, çe- lesta. harmonium gibi tımlarla hüznü neşeyle örer, yeryüzü ile gökyüzünü kaynaştınr. Dünyanın diğer sanat merkez- lerinde çok ender seslendirilen. kadro bulmak kadar yapısal özel- liği açısından büyük sorunlarge- tiren bır senfonidir. Mahler, uzun yıllar opera orkestrası şefliği yap- tığı için senfoni ve insan sesinin birleşimindeki özellikleri çok iyi tanır. Bu nedenle tüm şarkılt sen- fonileri incecik aynntılann yanı sıra yorumculara tuzaklar kuran yapıtlardır. Sekizinci Senfoni bü- yük orkestranm içine dramatik nitelikteki solistleri ve koroyu kattıği için hiç opera besteleme- miş olan Mahler'in "tek opera- sı" olarak da anılır. Her zaman her yerde bu geniş kadrosu ile ic- ra edilmemişse de Mahler'in ön- gördüğü ses dolgunluğuna eşde- ğer koşullar sağlanarak çalınır. Plak kataloglannda bestecinın 10 senfonik yapıtının pek çok ayn ıcracıdan plak kayıtlanna rastlar- sınız. oysa 8. Senfoni'nin plak kaydı da çok az sayıda yapılmış- tır. Istanbul Devlet Opera ve Ba- lesi'nin orkestrası Amerikalı şef Mkhel Sasson yönetiminde ses- lendiriyor bu zorlu yapıtı. Mah- ler'in öngördüğü 146 kişilik or- kestrayerine 103 kişi, 12 (veya6) arp yerine 2 arp, mandolin yeri- ne ud, 350 kişilik çocuklar koro- su yerine 55 çocuk. her biri 250 kişi olması gereken iki koro yeri- ne opera dışından da destek gör- müş 120 kişilik bir koro var. Se- kiz kişilik solist kadroşunda Pa- yam Koryak / Nursel Önçül; Ef- sun Öztoprak. Nüzhet Öyken, Işın Giiyer. Melek Çeliktaş/ Lynn Çağlan'Süha Yıldız / Timur Do- ğanay, Mesut İktu / Bülent Atar ve Ali İhsan Onat yer alıyor. Koro- lan Gökçen Koray ve Seval Irak yönetiyor. Açılış konserinde din- lediğımiz solistlerin çoğu yaz ba- şından beri çalıştıklanndan ken- di rollerinde başanlıydılar. An- cak solistlerin ve tüm kadronun yapıtla özleşmesi ve tümüyle da- ha berrak bir seslendiri için za- man gerekiyor. Mevsim boyunca sürecek dinletilerde açılış konse- ri coşkusunun canlı turulmasını, toplulugun iletişimı ve birlikteli- ği giderek sağlamlaşttrmasını. or- kestra ve korolann daha rafine bir yoruma kavuşmasını dileriz. Bütün bunlar da sürekli prova- larla sağlanacaktır. Yeterlı prova olahağı bulunmazsa bu hiç tanın- mayan anıtsal yapıtın doğru tanı- tılmaması tehlikesi başgösterebi- lir. Yine de şefleri ve yorumcula- nn her birini ayn ayn kutlamak gerekir. Her şeyden önce dünyanın her yerinde pek rastlayamayacağınız ve Türkiye'de hiç yorumlanma- mış bir yapıta hayat verdikleri için bu yürekliliği gösterdikleri için. Önümüzdeki günlerde Aida. Turandot ve Salome gibi büyük prodüksiyonlar hazırlayan Istan- bul Operası sanatçılarına kolay gelsin diyoruz. Cemal Reşid Rey Konser Salo- nuanlamlı bir toplulugun, Saray- bosna Filarmoni Orkestrası'nın konseri ile açıldı. Şef Teodor Ro- manicyönetimindeki orkestranın savaş yorgunluğu belliydi. Yine de bir araya gelebilmenin. birlik- te müzik yapabilmenin mutlulu- ğunu satır aralanndaki müzıkal cümlelerde okuyabılıyordunuz. Aynca çok ağır bir program seçil- mişti ilk gece. Saraybosnalı çağ- daş besteci Spiler'in ağıtsal yapı- tı, Saygun'un Yunus Emre Ora- toryosu'ndakı belki de en ağır ıki bas aryası (Attila Manizade so- listliğinde), KnHiuner'in kiarnet konçertosu (Emir Nuhenoviç so- listliğinde) ve Schubert'in Bitme- yen SenfonisL İlk gece mevsime açılış nedeniyle davetiyeli oldu- ğundan salon doluydu. Ikinci ge- ceki biletler orkestraya yardım amacıyla yüksek fiyata satıldı- ğından konserın boş geçmesi üzücüydü. Bildiğimiz kadanyla ölümü- nün onuncu yılında (7 Ekim 1985) öncü bestecimiz Cemal Reşid Rey için yurtiçinde herhan- gı bir anma konseri düzenlenme- di. Eserlerinin telif hakkı sorun- lu olduğu için anlaşılan onlan çal- maya da kimse cesaret edemez oldu. Cemal Reşid Rey'i hiç aksat- madan anan, onun en eski öğren- cileridir. 1920'li yıllarda Cemal Reşid Bey'in Analiz Müzikal derslerini izlemiş, gencecik ho- calannın Fransa'dan Türkiye'ye getirdiğı yeni akımlan heyecanla öğrenmiş bir grup hanım! Cum- huriyetin ilk yıllannın tarihi ka- dar çoksesli müziğimizin ilk gün- lerine de tanık olmuş kişiler. Bu ilk öğrencilerden hayatta kalan dördü, MasumeBaru.JülideSay- gun, Emel Gazimihal ve Anjel Agopyan bugün toplanıp Cemal Bey'in en sevdiği helvayı yapa- caklar, anılannı tazeleyip hâlâ belleklennde kalan Analiz Müzi- kal derslerinden söz edecekler. Doğal ki bir besteciyi yaşatan onun yapıtlannın seslendirilme- sidir. Cemal Bey'in yurtdışında- ki hayranlanndan genç Alman pi- yanist VVblfgang Schnieder Frankfurt Başkonsolosumuz Yü- cel AyaşlTnın himayesinde Cemal Reşid' i anmak için bu hafta iki konser düzenlemiş. Piyanist Schnieder ve piyanişt BGzmar, bu resitallerde besteci- nin dört el için 10 halk türküsünü ve 12 prelüd ve fügünü çalıyorlar. Çağdaş sîhirbaz David Copperfield MURATSES LINZ - Geçen haftakı ya- zımda, sığ reklamcılığa. vah- şı pazarlamacılığa, "X-Ku- şagı"nın önündeki olumsuz- luklara değınmiş, bunlann düşünebılen bır insan için geleceğe ılışkın sıkmtılarya- rattıeından ve ünlü sanatçı Andre HeUerin "Kristal Müzesi" çalışması ile a Hıar gibi \etişriği"nden söz et- meştım. Heller'ebazılannca Merlin gıbı "çağın sihirba- zT nıteliği yakıştınlıyor de- yince aklıma. "multimedyal boyutta ve ileri teknotoji des- teklT ıki gösterinın başoNijn- culan geldi. Bu kez de onlar- la beraber olalım ıstersenız. Çağdaş sıhırbazlığm, göz- bağcılığının. vahşi kedi ter- biyecıliğınin ustalan Siegfri- ed ve Ro>, geçen hafta Roy'un 51. yaşgününü kut- lamak için Münıh'e geldiler. Gözbağcılığı sözcüğünün smı, yaşamlannın ana amaç- lanndan bın haline getırmiş- ler. Saray benzeri, devasa vıllalannda, bu türlerin üre- timi, sorunsuz yaşayabilme- sı için her türlü olanağı sağ- lamışlar. Yıllarca ">«lnızca düşlerhleyota ko\duklannr söyleyen ikılinın, başan yo- lunda çok ılgınç bir savlan var: Çok güçlü olan düşlerin bır gün kesın olarak gerçek- leşeceğine inanıyorlar! "Biz sıradan insanlanz, ama belki de daha yoğun düşlerimiz \-ar, kendimizi fazla ciddiye almadan düşle- rimizi çok ciddiye alıyoruz" dıyorlar. Benim geçmişten onlarla ilgili anımsadıklanm arasında, Almanya'da bir ge- miye tayfa olarak girmeleri. deniz yolculuklan sırasında hünerleri ile dostlannı sürek- li şaşırtmaları \ar. Bir de "bugünlerin düşlerL." Bır dönemin yaygın sırk sanatla- nnın, ileri teknoloji deste- David Copperfield, Claudia Schiffer'le biriikte. ğinde, multımedyal boyut- larda ve benzer içeriklerle sunulması, etkinliklerinin en can alıcı noktası. Geçen ya- zımda, aynntılı bir şekilde ele aldığım, çok yönlü sanat- çı Andre Heller gibi. Bu bağ- lamda söz etmek ıstedığım diğer bir sanatçı da David Copperfield. Bu çağdaş büyücü(!) de, ileri teknolojinin bütün ola- naklanndan yararlanmakta... Bu konulann araştırmacıla- nna bakılırsa, çağımızm en büyük sihirbazı olarak nıte- lendırilen Copperfield, dö- neminın olanağı. kitle ıleti- şim araçlarından da yararla- nabildiği için, gelmiş geçmış meslektaşlan içinde, Houdı- nı dahil en çok izleyiciye sa- hip... son yıllarda özellıkle selendeğerter"ın mımarlan- na(!) yakıştınldığının bılin- cındeyım; burada insaniara gerçekten hoş zaman geçirt- mekten, onlan eğlendırmek- ten başka kaygısı olmayan gösterı sanatından söz edı- yorum... Birı Almanya'nın kuzevinde. diğeri güneyin- de. Ba\yera'da doğmuş olan bu ikılı. Las Vegas'taki ünlü Mirage Otelı'nde 1990'dan beri her gün ıki kez olmak üzere. biletlerin tamamının satılmış olduğu ortamlarda gösterilerinı sunuyorlar. Et- kinliklennin en önemli öğe- si olan beyazkaplanlar, bi- lindığı gibi. nesillerinin tü- kenmesi tehlikesi ile karşı karşıyalar. Sıegfrıed ve Roy. buduyarlı türlerin korunma- Etkinliklerine konu ola- rak. gizemlı kültürlerin söy- lencelerinı, LFO'lan, pira- mıtlen, Bermuda Şeytan Üç- geni'nı ve benzen öğeleri alan Copperfiled. örneğin "mega gözbağcılıkla r> , Nevv York"taki Özgürlük Anıtı'nı. Agatha Christie'nin ünlü "Şark Ekspresi"nın 70 ton- luk vagonlanndan birini. koskoca bır uçağı, multi- medyal bov-utlarda, ızleyıci- ler önünde **>ok edryor." Bir gösterısinde, Çın Seddi'ni delip(!) geçiyor. Niagara çavlanının kayalıklarına ölüm(!) atlayışlan yapıyor. Bir de etkinliklerinin, ünlü Housdini döneminden kalıt içerikleri var: Özellikle su- altında kelepçelerden. deli- gömleğinden kurtulma gi- bi... Her ıki ustanın da en *ta- kıldıklarT konu, "uçma ve ha>acıiık."Copperfield 9011 yıllarda, yerçekımıne mey- dan okuyup. Büyük Kan- yon'u havadan geçerken(l), Houdini 10'lu yıllarda Avustralya'da Dıgger's Rest'de, uçan bır gereçle. al- tı mıllık biryolu havadan ye- dı dakika otuz yedi sanıyede süzülerek katetmiş. Böyle- ce, tanıklar önünde Avustral- ya'nın "ilk başarılı havacı- sı" unvanını elde etmış (21 Mart 1910). Binfen'e, Laga- n'ye. Firnas'aveGevhen'ye kıyasla bıraz gecikmış. ama olsun... Bırdehapishaneden kaçma numaralan var: Cop- perfield. Alcatraz hapısha- nesinden kaçıyor (!) (Houdi- ni de 1906 yılında, öldürülen ABD Başkanı Garfield'in, katili Guiteau nun yattığı, Unıted States Jail 'dek'ı -Was- hıngton- hücreden iki daki- kada kaçmayı başarmış). Yazımın başında, Sıegfrı- ed ve Roy'un hayvanlan ko- ruma çabalartndan söz et- miştim; David Copperfi- eld'in de toplumsal alanda çok ilginç çalışmalan var: Project Magic adını verdiği bır örgütlenme ile. otuz ayn ülkede bin kadar hastanede yatan, inme. ruhsal bunalım veya dığer bir nedenle ya- şamdan kopuk. hareket ye- teneklerini tamamen veya kısmen yitirmiş kişilerle be- raber oluyor. Onlara basit oyunlar öğre- tıyor, zorlamadan. eğlendi- rerek, el yeteneklerini ve ya- şama ilgilerını yeniden ka- zanmalannı sağlıyor. Bu ça- basını. "yaşamındaki en önemli ve anlamlı uğraşı" olarak tanımlıvor. Şarkı söyledikçe nıutkıyııın Akbank Caz Festivali 'nin açıhşını 60yıldır sahnede olan, 67yaşındah 'külkedisi'SheilaJordanyaptı. MEFARETAKTAŞ 4 ve 5 ekim akşamları Sabancı Center salonlan. 67 yaşında bir külkedısınin et- kileyicı sesiyle yankılanıyordu. Akbank Caz Festivali etkinlikleri kapsamında ül- kemıze gelen Shefla Jordan. ekibiyle bu yılkı festivalın açılı>mı gerçekleştırdi. 60 yıldır sahnelerde olan ve şarkı söyleme- ye hiç ara vermeyen Sheıla Jordan. ülke- mize adım attığı andan ıtibaren. kendisı- ni gören herkesi şaşırttı. Bunun iki nede- ni var: Birincisi, festivalin tanıtım afışlennde kullanılan fotoğrafı. Bu fotoğraf onu da- ha önceden tanımayan birçok müzikse- ven yanılgiya düşûrdü. Çünkü Jordan. sı- yah değil. Ikıncısınegelınce Jordan, tüm şöhretıne ve saygınlığına rağmen, bulun- duğu her ortamda en rahat. en sempatık ve yaşına göre en enerjik kişi oldu. Bu yüzden konserlerden sonra. kulüplen do- laşarak Okav Temiz'ı ve İlhan Erşahin'i dinleyen ve Istanbul'da bulunduğu üç gün süresınce tüm yorgunluğuna karşın Jordan'ın hızına yetışmek oldukça güç- tü. Şimdi oldukça parlak bir yıldız olan şarkıcının yaşami gerçek bir külkedisi masalı. Çünkü 18 Kasım 1928'de Detro- it'te SheilaJeanette Davtson olarak doğan sanatçı, çok fakir ve mutsuz bir çocuk- luktan oldukça görkemli bır yaşama uza- nan çok uzun bır yolu başanyla kat et- mış. "Babaımhatırtamıvorumbile.onun aile> i terk etmesinden sonra annem beni tek başına bü> ütemcyeceğinc inanmış o\- sagerek. beni büvûkanne »e büyükbaba- ma bırakarak şehirden a>rıldı..." diyen Jordan. çocukluğunu asla unutmuyor. O zamanlan anlatırken hâlâ gözleri dolu- yordu. Bütün bu üzücü olaylaraslında iyı biramaca hizmet ettı. Çünkü Jordan. ya- pacak hiçbir şey bulamadığı en yalnız zamanlannda hep şarkı söyleyerek mut- lu oldu. Yaşamı boyunca ne müzığinden ne de karaktennden ödün veren Jordan. her zaman 'valnızca kendisi için' şarkı söyledi ve bu. onu mutlu etmeye her za- man yetti. "O kadar mursıızdum ki, şarkı söyle- mek benim için bir kurruluşru. Havatım boyunca beni mutlu eden tek sevdi" di- yen Sheila Jordan, ilk kez üç yaşınday- ken MichiganTheatre'dadüzenlenen bir amatörler saatinde sahneye çıkmış. Ço- cukluk ve gençlığinde, radyodaki çocuk programlannda da şarkı söyleyen sanat- çı, bir süre sonra Detroit'in ıçkı satılma- yan kafelerinde sahneye çıkmaya başla- dı. Sheila Jordan'a profesyonel müzik ya- şamına nasıl başladığını sorduğumuzda, tek bir isim çıkıyor dudaklarının arasın- dan: Charlie Parker. "Kimse onun gibi müzik yapamaz. O gerçekten benim ido- lümdü" dediğı, caz dünyasının başansı- na henüz erişilemeyen, ağzı bozuk devi Parker. Jordan'ın yaşamı boyunca en çok etkilendiği müzisyen oldu. Parker'ın davulcusu Duke Jordan'la evlenen sanatçı nedendir bilinmez, her zaman şarkıcılardan değil. virtüoz müzisyenler- den etkilendi. Kendisi şarkı söyierken. sahnede misafir şarkıcı görmekten nef- ret ertığinı ıtıraf eden Jordan, Joan tak- ma adıyla kurduğu ilk vokal üçlüsünde. şimdi Manhattan Transfer vokal dörtlü- sünün yaptığı gıbı. Parker sololarını üzerlerıne söz yazarak seslendirdı. 1970'lerde tanınmaya başladı \e Parker da dahil olmak üzere Chaıies Viingus ve Herbie Nichobgibi sanatçılara eşlık ede- rek ünlü kulüplerde ses getiren jam-ses- sionlara katıldı. Bütün müzik yaşamı boyunca hiçbir müzik okuluna devam etmeyen sanatçı, Charles Vlıngus'tan ve ünlü piyanist Lennie Tristano'dan dersler aldı. - Peki, ünlü Tristano ile çabşmak nasıl- dı? JORDAN- Gerçekten zordu, o çok iyi bır piyanist, ama çok acımasız. Çalışır- ken. kızınca sürekli parmaklarıma vu- • rurdu. - Birçok albüm yaptınız. şimdiy« kadar kayitlarda ve canfa performanslarda han- gi müzisyenlerle çalışOnız? - Çalıştıklarımın arasında en çok tanı- nanlar Steve Kuhn, George Russell. Ge- orge Gruntz ve Kenny Barren. George Russell'la bir albüm de kaydertim. - Şu an var olan 'Sheila Jordan Quar- tet' nasıl oluştu? - Harvie Swartz''la Steve Kuhn Quar- tet'te tanıştım. Biriikte uzun yıllar çalış- tık. Clarence'la (Penn) tanışmam ıse ol- dukça ılgınç. Biliyorsunuz. o daha çok genç. Vlrginia'da, Ellis MarsaBs'ın. be- nim de katıldığım bir semınerı olmuştu. ılk defa orada tanıştık. Bir süre sonra Betty Carter'la çalışmaya başladı, ama bırkaçyıl sonradaaynldı vebenımle ça- lışmaya başladı. Clarence'ı çok sevıyo- rum. Çok genç, ama çok ciddi. Anlarsı- nız ya, ortalıkta dolaşan kız delilerinden değil. Çok ıyı bır müzisyen. MarkSos- kin de uzun yıllar. sanıyorum 15 yıl ka- dar Sonny Rollins'le çalışmış yeteneği tartışılmaz bir müzisyen. Beni Mark'la Han le tanıştırdı Biriikte çok lyiyız. - Bugünkrde neler yapıyorsunuz? JORDAN- Uzun yıllar dünyanın her tarafına gıdip konserler verdım. Sanıyo- rum, gitmediğım çok az yer kaldı. Hâlâ konserler venyorum. Şarkı söylemeyı bı- rakmayı düşünmüyorum. Yılda bir sö- mestr Avusturya'da kalıyorum. Çünkü Graz'da Nus Musica Hochschule'de ders venyorum. Geri kalan zamanlanmda da N«v York Ciry College'da ders veriyo- rum. Genç ınsanlan ve heyecanlarını se- v iyorum. İstanbuTdaki seminerime katı- lan öğrencilen deçok sevdim. Seslerini nasıl kullanmalan gerektığiyle ilgili çok iyi sorular sordular. Bilinçli birer dinle- yici ve sanatçı olacaklannı düşünüyo- rum. - Siz nder dinliyorsunuz? JORDAN- Ben en çok söylediğim tarz müziğı sevıyorum. Genellikle mo- dern caz, klasik caz ve klasik müzik din- lıyorum. Ama bir istısna varsa o da Sting. Sting'i gerçekten çok seviyorum. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Sanatçımn Dünyası Ayrı dünyalarda yaşamıyoruz... Dışımızdaki gerçekler ayrı, ama o gerçekleri algıla- yışımız, değerlendirişımiz, dolayısıyla o gerçeklerle ilişkilerimiz aynı değil. Onun için de kendimize kurduğumuz dünyalar ara- sında birtakım aynmlar oluyor. Toplumsal çevrelerimize, yaşam düzeylerimize, ge- leneklerimize, göreneklerimıze göre, önce grupsal ola- rak beliriyor bu aynmlar. Irk, soy. din, ulus, toplum, sınıf, uğraş ayrımlan... Arkasından. gene bunlardan doğan sayısız etkinin değişik keslşme noktalannda oluşan kişiliklerin birey- sel aynmlan boy gösteriyor. Kısacası, dışımızdaki dünya aynı olsa da, hepımi- zin kendi dünyalanmız var. Ama bir sanatçı ile başka bir sanatçımn dünyalan arasındaki benzerlik, bır sanatçı ile örriekse bir bak- kalın dünyaları arasındaki benzerlikten daha çoktur. Sanatçılar arasında da bölümleme yapabiliriz: Birşair ile başka birşainn dünyalan arasındaki ben- zerlik, bir şair ile bir dansçının dünyalan arasındaki benzerlikten daha çoktur. Demek ki içinde bireye kadar inecek bölümlemeler taşıdığını bilsek de "sanatçımn dünyası" diye bir şey- den sözedebiliriz: En belirgin ortak özellikleri, aşın du- yariık, tepkisellik, barışçılık, ilgi aranışı olan bir dün- ya... Ne var ki tepkisellik, tepki gösterme gücü, kimi sa- natçılarda çok bireysel kanallardan akıp gidiyor. Bazı sanatlarda bu kaçınılmaz bir şey, çünkü o sa- natlann özellikleri bireysel kanallar dışına taşmayı en- gelliyor, bazı sanatlarda ise bir seçim... Dıyelım dış dünyada yaşananlara tepki gösterebi- lecek bir sanatın ustasısınız, ama belli bir olaya ıçiniz- den tepki göstermek geldiğı halde, kendinizi tutuyor- sunuz. Tepkinizi sanat katına çıkaramayacağınızdan, yıllardır gehştirip kullandığınız sanat aracınızın onu yansıtamayacağından korkuyorsunuz. İlgi aranışınız, beğenılme özleminiz ağır basıyor. Bu çok görülen bir durum... Böylece sanatçımn belki de en önemli yönü, tepki- sell.iği bastınlmış oluyor. Ömekse son günlerde yaşadığımız olaylan düşü- nün.:. işçiler bugüne kadar benzeri görülmemiş yaygınlık- ta bir grevin ilk adımlarıyla sokaklara döküldüler. Nedir istedikleri? Genel müdürden daha fazla aylık almak mı? Hayır, paranın değer yitirişi yüzde doksanı aşmış, yani aldığınız aylık bu yıldan gelecek yıla yarıya iniyor. Emeğinızi satarak ulaştığınız yaşam düzeyınin gıder- lerini karşılayamayacağınızı görmenin telaşı içindesi- niz. Amacınız durumunuzu koaımak... Memurlar? Onlar işçilerden de kötü bir yaşam dü- zeyine çakılıp kalmış oldukları gibi, sokağa çıktıklann- da da coplanıyorlar. Haklannı arama haklan da yok. Ya emekliler? Onlan hiç karıştırmayın şimdi... Azınlık hükümeti güven oyu alacak mı, siz ona ba- km!.. Gene ne dümenler dönecek, ne yalanlar söylene- cek kim bilir!.. Hükümeti kuranlar işçileri, memurlan, emeklileri dü- şünürler mi dersiniz? Deprem Dinar'ı çadırkente çevırdi... Tam on gün ufak ufak sallamış, uyarmış... ilçeyi terk edenler olmuş... Validen, kaymakamdan, belediye başkanından çadır isteyenler olmuş... Topu topu yüz kadar Kızılay çadırı dağıtılabilmiş... Sonra şu duyuru yapılmış belediye hoparlöründen: "Panığe kapılmaya gerek yok, evlennize girebilirsi- niz!.." Yerle bir olan yapılar, doksanı aşan ölü, yüzlerce ya- rah:.. Üzülmeyin... Devlet yanı başınızda... Bütün yaralar sanlacaktır... "Olan olmuş!.. Geçmiş olsun!.." Bir dahaki olan olmuşa kadar... Derken deprem nedeniyle Afyon'daki yakınlarını arayan gencecik bir polis memurunun telefon kulübe- sinde terönstlerce öldurulmesi... Bunlar son günlerde yaşadığımız olaylar... Bu olaylan televızyonlarda izieyen, gazetelerde oku- yan insanlarımız ne yaptılar? Ne yapabilirter? Üzülürler, herhangi bır yardımda bulunma olanak- lan varsa, onun yollarını ararlar, sonra da olumlu ha- berler bekleyerek işlerıni sürdürürler. Evet, işlerini südürürler: İşçı harç taşır, köylü topra- ğı sürer, aşçı yemek yapar, terzı dikiş diker, şoför ara- ba kullanır, kasap et satar, çımacı iskeleye halat atar, dizgici yazı dizer... Sanatçılar da, tıpkı böyle, işlerıni sürdürüyorlar: Ke- mancı keman çalıyor. dansçı dans ediyor, ressam re- sim yapıyor, şair şiir yazıyor... Bu durum ise beni bayağı düşündürüyor: Acaba sanatçımn dürjyasındaki en belirgin ortak özelliklerdiye sıraladığım aşın duyarlık, tepkisellik, ba- nşçılık, ilgi aranışı günümüzun koşullarında geçerliği- ni yitirdi mi? Gerçı ilgi aranışının gene surdüğü görülüyor, ama ötekiler pek ortalarda yok. îdil Biret, "Banş ve însanlık İçin" çalıyor KültfirServisi- Pi- yanist ldil Biret. 16 ekim tarıhınde Anka- ra'da,CSO Konser Sa- lonu'nda Helsinki Yurttaşlar Derneği (H YD) yaranna bir re- sital sunuyor. Biret. bu resitali. savaşlar yü- zünden acı çeken tüm insaniara ithaf ediyor. Sanatçı. "Bosna'da. Çeçenya'da, Ruan- da'da ve Her Yerde Banş ve İnsanlık İçin" başlığını taşıyan resı- talde Johann Sebasti- an Bach, Fredric Cho- pin ve Ludvvigvan Be- ethoven'ın yapıtlannı seslendirecek. Biret \'arşova'da diizenlenen 'Grand Pıi\ du Fredric Chopin' Helsinki \ urttaşlar j ü r i ö z d ödülüne lavık görüldü. Derneği nin Genel Başkanı Murat Belge. bu konsen "Banş ve insan hak- lan kültüriinü ortak bir de- ğer olarak pay laşan insanla- nn birbirinden güç alması" amacıyla gerçekleştirdıkle- rini belırtıyor ve "Evrensel insani değerleri, dünya ça- pında tanınmış sanatçımız ldil Biret'in evrensel müztği ile bir kez daha anımsatma- nın daha anlamlı olacağını düşündük" dıyor. Bu konsenn hemen ardın- dan Helsinki Yurttaşlar Der- neği üyelerı, öğretım üyele- n ve basın mensuplanndan oluşan 11 kişilik bır delegas- yon, Bosna-Hersek'te yapı- Iacak4. Uluslararası Helsin- ki Yurttaşlar Meclisi Genel Kurulu'na katılmak üzere Bosna-Hersek'e hareket edecek. "Kuşatma Aldnda Avrupa ve Avnıpa Bosna'da Bifti mi" temalannı ışleye- cek olan "Birieşsin \urtO$- lar Birleşsin Milletler" baş- lıklı genel kurul. BM İnsan Haklan Evrensel Beyanna- mesı'nde yer alan ılkelenn uygulanmasını talep edecek. Helsinki Yurttaşlar Derneği delegasyonu. 1993 Ankara Genel Kurulu'ndabaşlatılan "Bosna'da Banş" başlıklı uluslararası projeye. Türkıye sivıl toplumunun katkısını taşımak amacıyla konserin ertesı günü yola çıkacak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle