05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 EKİM 1995 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Üniversite-Bilim, Tarihten Ders... Ülkemizin ve üniversıtelerin içine düştüğü çıkmaz, devlet desteğinin en aza inmesi ile üniversitelerin kadrolarının ve eğitimlerinin dinsel ağırlık kazanması ve bunun son yıllarda ivme alması ile eş zamanhdır. Prof. Dr. A. ALİ KÜPELİOĞLU E ylül ayında. ilk \e ortaöğ- retimın ders yılına başla- masının ardından eylül ve ekım avlannda. Türki- ye'deki Yüksek Öğrenim Kurumlan da bırer ikişer açılmaya başladı. Cnıversıte eşittirmes- lek \e bilim düşüncesi ile lıseyi bitirip üni\ ersiteye ılk adımını atan öğrencile- ri. her vönden olumsuzluklar ve düş kı- rıkhklan bekliyor. Meslek edinme açı- sından karşılaşacakları olumsuzluklar. öğrenimlerinın sonuna doğru karşılanna çıkacak. Öğrencilerin çoğunluğu ıse bi- limi tanıma ve bilımle tanışma istekleri- nin asla gerçekleşmeyeceğini. kısa süre- de anlayacaklar. Ülkemizdebılim üretme kaynaklan ol- ması gereken üniversiteler. bu görevleri- ni yerine getırmekten uzaktır. Ünıversi- telerde büyük özveri ile çalışan ve didi- nen birçok bilim adamı. dev Ietin ilgisiz- liği ve destegini esirgemesi nedeniyle ürün verememektedir. Özellıkle son vıl- larda bilim. çoğu yabancı kaynaklı büyük ilaç ve alet firmalannın güdümüne gir- mıştir. Bu durum hem temel bilimlerin ilerlemesini engellemiş hem de tabansız ve sabun köpüğüne benzer şişirme veri- lerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Cumhuriyetin ilk 30 yılında ortaya çıkan \e evrensel ün kazanan bilim dünyamız. 40 yıldır büyük bir çöküşün eşığine itil- miştir. Burada Behçet hastalığını dünya bılimine kabul ettiren ve kazandıran Dr. Hulusi Behçet Hoca'yı anmak yerinde olacaktır. Yurtdışında kişisel üstün çaba- lan ile büyük başanlar kazanan birkaç bi- lim adamı dışında kurumsal başanlardan söz etmek olanaksızdır. Ülkemizin ve üniversitelerin içine düş- tüğü bu çıkmaz. dev let desteğinin en aza inmesi ile üniversitelerin kadrolarının \e eğitimlerinin dinsel agırlık kazanması v e bunun son yıllarda ıvme alması ile eş za- manhdır. Din. bir inanç konusudur ve bilim ile dinin ihşkisi ve bu ıki gücün aynlığı. as- lında laisizmin özünden gelmektedir. Ül- kemizde laikliğe indirilen darbelerin bir yansımasını. bilimin çöküşünde görmek- teyiz. Ekonomik güçlükler içinde bulunan dev let. ünıversitelere yeterli destek ver- memekte ve üniversiteleri kendine bir v ük olarak göımektedır. Bunun sonucun- da. devlet siyasal amaçlı açtığı üniversi- telerin bina gibi fiziksel altvapılan ıçin ödenek ayırmaktadır. O halde. bilim ile uğraşacak öğretim üyelerine gereksinim olmayacaktır. Zaten ne toplumdan ne de üniversitelerden bu konuda bir zorlama gelmemektedir. Tarihe göz atacak olur- sak. ülkelerin bilime katkısı hiçbir za- man toplumsal baskı ve gereksinimden kaynaklanmamıştır. Özellikle ve büyük çoğunlukla, ileri görüşlü ve bilimin ge- reklilıgini anlayan devlet adamlarından gelmiştir bu katkı \e destek... ~ Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 22 Ey- lül 1924günüSamsunTicaretOkulu'nda öğretmenlerle yaptığı toplantıda: "'Dün- yada her şe\ için çağdaşlık için v aşam için başan için en gerçek \ol gösterici bilim- dir. fendir. Bilim \e fennin dışında vol gös- terici aramak aymazlık içinde olmaktır, bilgisiziiktir.sapıklıktır... Bizim milletimi- zin derin bir geçmişi vardır. Milletimizin yaşanan geçmişini düşünelim. Bu diişiin- ce bi/i elberte altı \edi >ü/\ıllık Osmanlı Tiirkliiğünden çok, vüzyıllık (asıriık) Sel- çuk Türklerine ve ondan önce bu devir- lerin her birine eşdeğer olan bü> ük Türk devrine kavuşturur" demiştir. Tarihteki uygarlıkların büyük bölümü Anadolu'da yaşamış\e büyük eserlerbı- rakmışlardır. Bunlann içinde Osmanlı- lardan ve Selçuklulardan kalan eserleri Anadolu'nun hemen her bölgesinde gö- rebılırız. Selçuklular ile Osmanlı eserle- ri karşılaştınldıgında çok önemlı bir fark ortaya çıkar: Osmanlı eserleri; çoğu. baş- ta camı olmak üzere köprü \e kervansa- raylardır. Bazı camilerin külliveleri var- dır ve burada din eksenli medreseler gö- rülebilir. Buna karşın Selçuklu eserlerinin he- men tümü o zamanın medresesi. bugü- nün yüksekokul niteliğinde olan bilim yuvaİandır. Kırşehir'deki Caca Bey Med- resesı. Anadolu'nun ilk gökbilim okulu- dur. Sıvas'ta. Divriğı'de. Kayseri'de. Er- zurum'da ve daha pek çok şehrimizde Selçukluların bıraktığı tıp okullan. sanat okullan vardır. Buokullann büyük bölü- mü I200"lü vılların ıkinci yansında ta- mamlanmiş \e XIII. yüzyılın sonunda kurulan Osmanlı dev letinemiras kalmış- tır. Osmanlı. bu mirasın üzerinde yüksel- miştır. Çağının ileri düzey bilimini yaka- lavan Selçuklunun mirası. Osmanlı Im- paratorluğu'nu 1500lü yıllann ortalan- na kadar idare etmiştir. I453 yılında Fa- tih'in lstanbul'u alması ile ortaçağ bit- miş. yeni çağ başlamıştır. Birçağın biti- mi. öbürünün başlamasında, Istanbul'un fethınin dönüm noktası olmasının nede- ni var mıdır? Yoksa yakalamamız gere- ken başka bir ipucunu bilerek ya da bil- meyerek kaçırmış mıdır tarih kitaplannı yazan tarihçilerimız? Osmanlı Impara- torluğu. Selçuklu devletinin bilim nıira- M üzerine topraklanna toprak katarken Ortaçağ Avrupası giderek küçülmüş ve bugünkü Avrupa'yı yaratan Rönesansve reformların tohumlan atılmaya başla- mıştır. Bunun en büyük itici gücü ise yüz- yıllar sonra Avrupa'da yeniden yeşerme- ye başlayan doğa bilimlerının. sosyal bi- limlerin ve sanatın önünde durulamaz ıv- medir. Osmanlı tmparatorluğu ısebilim- sel tarihini durdurmuştur. Istanbul'un fethı ıleyeniçağbaşlamıştır. Ancakbizim için değil. Avrupa için başlamıştır. Baş- layan yeniçağ bilim ve sanattakı atılım- lar. sanayi devrimini hazırlamıştır Tarih yıneler. Kimin için? Ders alma- yanlar ıçin. K.oca Osmanlı imparatorlu- ğu. pozitif bilimleri. sanatı bir yana itıp. dinsel temele oturduğu için kendi sonu- nu hazırlamıştır. tletişim çağının en son olanaklannı kullansak bile. devlet poli- tikası olarak bilim üretemez ve engeller durumda bulunursak. bılimi. dinsel eği- limlere göre yönetmeye kalkarsak korka- nm tarih bıze bir ders daha verecektir. Belki de kimilerince beklenen ve özlenen budur. PENCERE ARADABIR MEHMET ŞAKİR ORS Tariş Halkla tlişkiler Müdürii Dünya Kooperatifçilerinin 100. Yıl Buluşması Ingiltere'nın Manchesterkentinde 20-23 EylüM995 tarihlerinde Uluslararası Kooperatifler Birliği'nin (ICA) genel kongresi toplandı. İçinde bulunduğumuz 1995 yılı. Uluslararası Kooperatifler Birliği'nin 100. kuruluş yılıdır. Bu nedenle Bırleşmiş Milletler, 1995 yılını, Dün- ya Kooperatrf Yılı olarak kabul ve ilan etmiştir. ICA'nın Manchester'da toplanan kongresi de 100. yıl kong- resi olarak isımlendirilmiştir. Dünya kooperatif hare- keti, ikı yıldır hazırlıkları sürdürülen bu kongre için tüm güçlerini seferber etmiştir. Yüzüncü yıl kongresine dünyanın dört bir yanından her renkten. her dilden, her dinden, her cinsten ve her ulustan kooperatifçiler katıldı. Ülkemizden de ICA üyesi kooperatif bırliklerinın temsilcileri, bu büyük bu- luşmada hazır bulundu. ICA'nın yuzüncü yıl kongresinin dünya kooperatif hareketi için bir dönüm noktası olduğuna inanıyoruz. Günümüzde dünya ölçeğinde 750 milyon koopera- tifçiyi bünyesindetoplayan uluslararası kooperatif ha- reketi ve onun uluslararası örgütü ICA, ikınci yuzyılı- na girerken bir durum değerlendirmesi yaparak ko- operatifçilerin ve tum insanlığın mutluluğu için neler yapılması gerektiğinin bir kez daha altını çizdi. Bu kongrede Uluslararası Kooperatifler Birliği, ikinci yüz- yılın başında yeni kooperatif değerlerini ve bugüne dek ekonomik ve sosyal yaşamın tüm alanlannda uy- gulanan temel kooperatifçilik değerlerini tartışmaya açtı. 19. yüzyıl öncülerinin geleneklerine göre oluşturu- lan ve son değişiklikleri 1966 yılında yapılan temel kooperatifçilik ilkelerinin yeni şekli. kendi kendineyet- me, demokrası, eşitlik. adalet ve dayanışma gibi te- mel kooperatifçilik değerlerini içermektedir. ICA yö- netimi tarafından kongreye sunulan "kooperatif kim- likraporu", kooperatifçilerin doğruluk, dürüstlük, sos- yal sorumluluk ve başkalannı düşünme gibi değerle- re inandıklarını ifade etmektedir. Yine ICA yönetimi tarafından kongreye sunulan öneri paketinde, yedi kooperatifçilik ilkesi yer almak- tadır. Bunlar, gönüllü ve açık üyelik; üyelerin demok- ratik denetimı, üyelerin ekonomik katılımı; özerklik ve bağımsızlık; öğretim. eğitim ve bilişim; kooperatifle- rarası işbirliği ve kamuoyu yaratmaktır. Bütün bu yaklaşımlann ışığında kooperatifçiliğin te- mel felsefesi, Manchester'da toplanan 100. yıl kong- resinde bir kez daha gözden geçirildi. ICA'nın 100. yıl kongresine sunulan temel belgeler irdelendiğinde görülmektedir ki, kooperatifleri yalnız- ca teeimsel örgütler olarak tanımlamak ve onları yal- nızca ekonomik işlevle sınırlamak doğru değildir. Kooperatif hareketınin 100. yılında, temel yaklaşım- lan dört ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar; katı- lımcı demokrasi. insan kaynaklarını geliştirme, top- lumsal sorumluluk, ulusal ve uluslararası işbirliğidir. • Katılımcı demokrasi: Kooperatifler, insanlar arasında demokratik ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunuriar. Özellikle de günlük yaşamda demokrası- nin katılımcılık özelliklerini özendirerek ve hayata ge- çirerek katılımcı demokrasiyi güçlendirirler. • İnsan kaynaklarını geliştirme: Kooperatifler, kendilerine bağlı olan bıreylerin ekonomik ve sosyal anlamda eşitliklerini özendirirler. Üyelerini, ortaklannı grup içinde çalışmaya yönelterek özelde kooperatif- lerin, genelde de toplumun yaşamında daha etkin ol- malannı sağlamaya çalışırlar. • Toplumsal sorumluluk: Bireyler, kooperatifler kurarak ve bu kooperatiflerde örgütlenerek kendileri- nin, ailelerinin ve genel olarak toplumun sorumlulu- ğunu üstlenirler. Toplumdaki daha zayıf sınıf ve kat- manlann yaşamlannı iyileştirme ve ait oldukları top- lumsal kesimlere katkıda bulunma konusunda so- rumlu oldukları düşüncesindedirler. • Ulusal ve uluslararası işbirliği: Kooperatifçiler, dünya ekonomisini yöneten kapital bırtiğe dayalı gö- rüşe karşı, insana dayalı bir örgütlenme seçeneği ol- duklannı göstermekten sorumludurlar. Görüldüğü gibi kooperatifçilik, toplumsal ve sosyal birörgütlenmedir. Ülkemizde özellikle 80'li yıllarda kooperatif hareke- tinh gözden düşmesine yol açan po'itikalar izlenmiş, bireysel girişimciliğin ön plana çıkarılmasıyla koope- ratfçilik hareketi "modern "olmayan bir örgütlenme bi- çimiymişgibi sunulmuştur. Halbuki kooperatif örgüt- lermesi, özellikle tanm gibi bazı sektörlerde üreticiler için vazgeçilmez bir örgütlenme modeli olarak bütün dünyada kabul görmektedir. Gelışmiş birçok Batı ül- kesinde kooperatifler, hem geçmişte hem de günü- muzde ulke ekonomilerınde önemli bir yer tutmakta- dırar. Bu ülkelerde kooperatifler "modası geçmiş", "tutucu" ya da "hantal" örgütler olarak algılanmadı- ğı gibi, ekonomideki güçlü rollerini sürdürmektedirler. Kısacası kooperatifçilik, temel ilkelenyle ve temel ' felsefesiyle sosyal bir olgu olarak yaşamaktadır ve buidan böyle de yaşayacaktır. Ülkemiz kooperatifçi- ler de geleceğe umutla bakmaktadırlar. Bugün birasrı dolduran ve 100. yıl kongresini top- layan dünya kooperatif hareketınin, kendini yenileye- rek ve günümüz koşullarına uyarlayarak 2000'li yıllar- daekonomik ve toplumsal değişimin kaldıracı olaca- ğırayürekten inanıyoruz. 18 yaşm en son kazandırdığı Sıyasetçilerin alışılmış yollarla gençleri uyutamayacaklannı. gelecek seçımde görme olanağı bulacağız. RAHMt KUMAŞ T am 2ü yıl önce bu köşede çıkan ya- zımın başlığı, "18 Yaşın Kazandır- madığı*'ydı. Bir hukukçu olarak bu yöndekı ikı girışimiın de Anayasa Mahkemesi'nden 7 olumlu oya karşı 8 olumsuz oyla başarısızlığa uğrayınca vine yılmadım; 1977 yılında 77 mil- letvekili imzalı önerimi TBMM Başkanlığı'na sunarak milletvekilliğimin ilk eylemini de seç- men yaşıyla gerçekleştirdım. Ancak sonuç ala- madan Meclis zorla dagıtıldı. Yapılan yeni, ama gerçekteçokeski bir anayasa ile seçmen yaşı ko- nusu da anayasa konusu oldu ve öyle >argı yön- temiy le Anayasa Mahkemesi'ne gidılmesi yolla- n da kapatılmış oldu. Oysa 1982 Anayasası'na gelinceye dek uyguladığımız 1876. 1921. 1924 ile 1961 anayasalannın hiçbirinde seçmen olma yaşı yazılmış değildi. Açıkça 12 Eylül general- leri, 104 yıllık geleneği yıkmayı da birbeceri sa- yacak ölçüde çirkinleşmişlerdi. Turgut Özal'ın öncülüğünde seçmen yaşının düşürülmesi de Özal'ın her sorunu yarım yamalak çözme biçim- lerinden biriydi. |1995Türkiyesi"ndegerçekleştirilenbirbölüm anayasa değışikliğinde de seçmen yaşının 18 ola- rak öngörülmesi. 50 yıllık bir demokratik sava- şımınürünüolmuştur. 29 Kasım 1947günüCHP Kurultayı 'nda " 18 yaşındaki gençlerin partiye ka- bulü",bir dılek olarak ele alınıp tartışıldığından bu yana İnönü ve Ecoit, 18 yaşındaki gençlere oy ve siyaset hakkını savunur oldular. Ne yazık ki 27 Mayıs'ın kurduğu Temsilciler Meclisi'nde seçmen yaşı 18 olarak belirlenirken (*). Milli Birlik Komitesi 21 yaşta direnmiştir. 27 Mayıs'ta- ki subaylanmızın çağdaşlık boyutu da işte o öl- çüdeydi. Gerçekte TBMM. anayasa değişikliği yapar- ken seçmen vaşıv la ılgili düzenlemeyi yasaya bı- rakmalıydı. Çünkü 12 Eylül Anayasası dışında hiçbir anayasamız bu yönde bir yaş kuralı koy- mamıştır. Bututarlılığı korumalıvdı yasama kurumu. Üs- telik Fransa. Almanva. Ingiltere. İtalva (senato seçmenliğı dışındal. Yunanistan ile Finlandiya seçmen yaşını yasayla belirlemektedirler. Ame- rika Bırleşık Devletlerı'nde devlet kurulurken seçmen yaşı anayasaylabelırlendi. ama 1971 yı- lındakı değişiklikle 18 >aş. seçmen yaşı oldu tüm eyaletler için. Yunanistan"da 20 yaşını dolduran. Fınlandiya'da ve Belçıka'da da 21 yaşını bitiren. seçmen olduğuna göre son seçmen yaşı düzen- lemesiyle bu üç devletten daha demokratik bir görüntü kazanmışolduk. Ama ABD. Fransa. tn- giltere, Almanyave Italyaanlayışınadayeni var- mışolduk. Anavasa değişıkliğine göre Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kürükleri Hakkında Yasa ile Siyasal Partiler Yasasf nda değişiklik yapıla- rak oralarda geçen 21 yaş >erıne. 18 yaş yazıla- caktır. Önümüzdeki avlarda vasama kurumu bu değışikliklengerçekleştırecektir. Buolmazsadi- ye düşünmeye gerek yoktur. Çünkü ortada kesin- likleana>asayaaykın yasal düzenlemeler vardır. Seçim yasalarında değişiklik vapılırken bu deği- şiklikler de olacaktır. Böylece önümüzdeki ilk seçimde 1931 genel seçimınden sonra ilk kez 18 yaşını bıtirenleroy vereceklerdır. 1923. 1927 ve 1931 seçimlerinde olduğu gibi. 1978 yılında do- ğanlar. 1996 yılındaki seçimde oy kullanacaklar- dır. Bu değişiklik sonucu 1977 yılında doğanlar da kendıliğinden oy v erecek duruma gelmış olacak- lardır. Böylece 1977 ile 1978doğumlular. sonsa- yılmalara göre a^ağı yukarı 2.5 milyon kişi oldu- ğundan seçmen sayısı bu sav ı büyüklüğünde art- mış olacaktır. Böylece siyasal katılma, seçmen yaşı boyutunda en ileri aşamada gerçekleşmiş olacaktır. 1990 genel nüfussayımı verileri ışığında 1996 yılında yapılacak seçimde toplam seçmenlerin neredeyse yansı. 18 yaş ile 35 yaş arasında ola- caktır. Aynca seçmenın dörtte biri de 18-25 yaş arasında olan gençlerden oluşacağına göre. ya- sama kurumununseçılme yaşını 30 olarak bırak- ması ayrı bir çelişki olmuştur. Gerçekte bu soru- nu da ayrı bir yazıda irdelemek durumundayım. Siyasetçilerin alışılmış yollarla gençleri uyuta- mayacaklannı, gelecek seçimde görme olanağı bulacağız. Çünkü gençlergeriye dönük tartışma- lardan çok. geleceğe yönelik açıklamalarla ilgi- lenirler. I •) Anaya.sa Yarkurul Başkanı Prof Dr. Orhan Aldn kaçtı da seçmen yaşının 18 olacaŞını açıklamış Danış- ma Meclisıbunu kabul etmemiştır. (26 Nısan 1982.Cum- huriyet) TARTIŞMA Ifla(h) olmak G eçen günlerde Istanbul'da 2000 kişinin katıldığı uluslararası boyutta büyük birtoplantı yapıldı. 61. İFLA toplantısının Türkiye"de yapılması. salt bir meslek örgütünün sorunlan bağlamında düşünülemezdi kuşkusuz. Çünkü konu kitap ve kütüphanelerdı ve Türkiye tanıtım yönünden çok güzel bir şans yakalamıştı. ÎFLA (lnternational Federation of Library Assocations and Institutions = Uluslararası Kütüphane Dernekleri ve Kuruluşlan Federasyonu) toplantısında 135 ülkeden katılımcının göze çarpması Türkiye için çok önemli olduğu halde. Türkiye"nin dev let adamları ve medyasıvla bu toplantıya verdiği önem ne ölçüde eşdeğerli olmuştur acaba? Öncelikle bu toplantmın Türkiye için önemine değinelim: Bilgi çağını yaşayan dünyamızda 2000'li yıllann eşiğinde bilgiyi sunma ve bilgiye ulaşma sorunlannın tartışılması kuşkusuz ülkemiz ve ülkemizin kütüphaneciliği için oldukça önemlidir. Ancak Türkiye'nin tanıtımı açısından da bu. önemli bir fırsat olarak ele alınıp değerlendirilmelıydı. 135 ülkenin Türkiye ile ilgili bilgi ve belgeleri ülkelerine taşımalan. yakalanmış eşsiz bir fırsat olarak değerlendirilip ona koşut bir çalışma yapılmalıydı. Ama kitaplara. kütüphanelere değer vermeyen, okumayı sevmeyen bir toplumun yapacağı şeyler yapıldı ve güzel fırsat kaçınldı. Ulkenin tepe noktasında bulunan kişi. sayın Çumhurbaşkanı yağlı güreşlere gösterdiği ilginin küçük bir bölümünü dahi bu toplantıdan esirgedi. Ülkenin sosyo-politik ve özellikle turistik yönden tanıtılması yönünde hiçbir çaba harcanmadı. 135 ülkenin kütüphanelerinde yer alması mümkün olan broşürler. afişler. bukletler ortada gözükmedi. Kitaba ve kütüphaneye ilgisiz bir toplumun yaklaşımları gözlendi. Bir- ikı ciddi gazete dışında basın ve televizyon ekranları bu büyük organızasyona yer vermedi. Çünkü bu toplantı güzellik yarışmalarından biraz farklıydı. Insanlann üst düzey organlanna hitap ediyordu. Demek ki Türkiye'de yazılı ve görsel basın için ne enformasyon teknolojisi. ne kütüphane ne de halk eğitimi ve profesyonel iletişim, fazla önem taşımamaktadır. Ama elbette anımsanması gereken bir nokta vardır: Hepimiz ulusumuza öyle veya böyle borçluyuz. Bu borcu öderken de aydın sorumluluğumuzu ön planda tutmamız gerekir. Ülkemizin çağdaş bir düzeye ulaşması. güzel günlere kavuşması hepimiz ıçin birgörevdir. Bir hayhuy. bir toz duman ortanıında şaşkolozun bağında ne yaptığını bilmez ınsanlara döndük. Bırilerinin iğne yerine çorap şişi batırması gerekecek herhalde kı biraz toparlanıp kendimize gelelim. Gönül isterdi ki Turizm Bakanlığı ayağına gelen bu fırsatı iyı değerlendirip zengın bir tanıtım atağını somut belgelerle 135 ülkenin bizden farklı olarak değer verilen. önemsenen kütüphanelerine ulaştırabilsin. Ama ne yazık ki mevdan Istanbul Belediyesi'nin mehter takımına kaldı v e uzun süre insanlann kafası nasıl allak bullak edilır sorusunun karşılığına bu yolla yanıt arandı. Nihayet. kurum ve kuruluşlanmız arasında ne güçlü ve seçkın entegrasyonlann olduğu da gayet belirgin olarak görüldü. Özetle İFLA(H) olamadık. Abdullah Tekin ÇAĞDAŞ YAYINLARI Yayına Hazırla\an: ÇETİNYtĞENOĞLU SAKINCAL; KADıN POıIS hadtnpoiis \urhan lartı'ııın anıiannı bazfn güİerek. bazt'ft ûzüterek, buzt'tı düşıinerek, bazen de ktzarak okııyacağınrzı sanıyoruz. 150 000 TL{KDV içinde) ilhan Selçuk YÜZBAJI SELAHATTIN'İN ROMANI Yüzbast S*toftaMn'in Roroanı 6. BASI İKI CİLT Bu iki cittfİk rornan ı aktn tarihimızin gerçtkİerinı dite getirntek/e, pek çok yöttü aydınlanntaıtıı^ bir devreye t}ik tutmaktadır. 320.000TL.tKDV »çınde» Erol Toy YİTİK ÜLKÜ 2 Osmanltmn sonyüzptİırtı konu edinen İıtik İ'ikü'nün bu ikinci iildinde Tanzimat, Meşrutivet, Hıirriyet (İkinci Meşrutiyet) in son HaztHıkları tamamlantyor. 300.000 TL.(KDV ıçındei Halksız Demokrasi!.. Epey bir zamandan beri ülkemizde halksız demok- rasi denemesi yapılıyor... Yumurtasız omlet.. Etsiz Izmir köftesi.. Patlıcansız beğendi.. Pirinçsiz lahana sarması.. Sütsüz muhallebi.. Hamursuz baklava.. Halksız demokrasi.. Yeme de yanında yat!.. • Köylü mü?.. KahrolsunL Devletin başına bela!.. Tanm taban fi- yatları ekonominin dengelerini bozuyor. Hem 21 'in- ci yüzyılda köylülük mü kalacak?.. Memur mu?.. Asalaklar!.. Devleti küçültüp kamu çalışanlarını toplum yaşamından silmek gerekiyor. Memurlara grevli, toplusözleşmeli sendikal hakları nasıl verilir?.. Sonra bütçe dengelerı bozulur... Emeklı mi?.. Ununu elemiş, eleğini duvara asmış geçkinlerden ne hayır gelir!.. Çalışma hayatında iken köşeyi dön- mesini bilememiş beceriksizler, şimdi devletten ha- yır umuyorlar. Bir ayağı çukurda insanlarla uğraşa- cak halimiz mi var?.. Işçı mi?.. Hıhhh!.. Robotlar çıktı, kol işçiliği çoktan bitti. Sen- dikaların istekleri. IMF'nin ekonomide öngördüğü dengelerı bozuyor. KİT'leri haraç mezat satıp işçile- rini de sokağa saldık mı, bu iş biter... • Ne var ki kâğıt üzerindeki hesaplarla hayatın diri- liği bırbiriyle uyuşmuyor... Halksız demokrasi yürümüyor... Hükümet bunalımı çıkıyor, yarım milyon işçi grev yapıyor. memurlar sokaklarda yürüyor, Güneydo- ğu'da her gün onlarca insan ölüyor, fiyatlar patlıyor enflasyon yüzde 100'e tırmanıyor. şeriatçılık ortalığı sanyor, Zonguldak ayağa kalkıyor, Karabük ne ya- pacağını şaşınyor, koalisyon dağılıyor, mebus paza- rı kuruluyor... Diyorlar ki: - Çiller azınlık hükümetini kurdu, Türkeş'/n MHP'siyle azınlık ittifakı. Ecevit'/n desteğiyle yürü- yecek... Haydi canım sen de!.. Turşu kurar gibi cam kavanozda hükümet kurmak- la ülkenin hiçbir sorunu çözülmez... Halksız demokrasi olmaz... • Sayın Ecevit, Tansu Hanım'ın kuracağı azınlık hü- kümetini koşullu olarak desteklıyor; ancak DSP Ge- nel Başkanı'nın koşulları arasında önemli bir eksik- lik var... Nediro?.. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, DYP Genel Başkanı Çiller'le hükümet üzerinde konuşurken iş- birliği için bir koşul öne sürdü; önce Giller'in malvar- lığının hesabını vermesini istedi. Başbakanın üç noktada hesap vermesi gereki- yor: 1) Trilyonluk malvartığının hesabı.. 2) Koalisyon hükümetinde ekonomiden sorumlu devlet bakanıyken ABD 'de yaptığı yatınmlann hesa- bı.. 3) Vergi kaçırdığına ilişkin belgeler açıklandığına göre bu konuda vereceği hesap.. Sayın Ecevit, hükümeti desteklemek için koydu- ğu koşullar arasında bu hesaplardan söz açmadı... Unuttu mu?.. Eğer unuttuysa, anımsatıyorum, çünkü Ecevit'in bu konulardaki titizliğini biliyorum... TEŞEKKÜR Şişli Etfal Hastanesi 2. Ortopedi ve Travmatoloji Servisi'nde yatan büyükannemiz FAHRtYE TANUK'un ameliyatını büyük titizlikle gerçekleştiren Doç. Dr. İRFAN ÖZTÜRKV, Op. Dr. ABDULLAH GÖĞÜŞ'e, Dr. AHMET HARMA'ya, Dr. TLĞRLL EREN'e, Dr. İLYAS EROĞLU'na ve bakımını başarıyla üstlenen ser\is hemşire ve personeline teşekkürü bir borç biliriz. İBRAHİM RUHİ TAMER İLAN T.C. K\RŞIYAKA 2. SULH HLTCUK MAHKEMESİ Esas: 1995 808 Davacı Ümit Bülent Baran vekili tarafından da- valı Muzaffer Fesçi aleyhine ikame olunan ortaklı- ğın giderilmesi davası nedeniyle; Davacı vekili, taraflann Karşıyaka Turan Mah. 25m-2 D pafta, 36910 ada. 14 parselde kayıtlı ta- şınmaza paydaş olduklarını, aynen taksimi müm- kün olmadığından satılarak paydaşlığtn giderilme- sine karar verilmesini istemiştir. Davalı Paydaş Muzaffer Fesçi'nin adresi tespit edilemediğinden dav a dilekçesinin ilan yolu ile teb- liğine karar verilmiş olmakla; Adı geçen davalının yargılamanın bırakıldtğı 26.10.1995 günü saat 11.00 "de mahkememizde ha- zır bulunması veya kendisini bir vekille temsil et- tirmesi. aksi halde yargılamaya yokluğunda devam olunacağı ve kendisine münasibinin kayyım tayin edileceği hususu ilanen teblığ olunur. 2.10.1995 Basın: 45769 ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞÎ'nde sizi, özlediğiniz sorumluluklar bekliyor. Tel.: 275 50 82
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle