29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18EYLÜL1994PAZAR • DIZIYAZI \ J A O<Jıru Ekonomik büyüme,serbest ticaretle sağlanır diyen IMF Başkanı Camdessus Cumhuriyet'e yazdı Korumacılık, büyümeye engel U çüncü Binyıl'a girerken Cumhu- riyet gazetesınin değişik düşün- ce ve yorumlara açık yayıncılığı- na katkıda bulunmak benim için sevindirici bir olaydır. Diinya ekonomisinin günümüzde vardı- ğı yol aynmında, dış ticaret siyasası şasırtıcı de- recede önemli bir rol oynamaktadır. En önemli nokta Uruguay görüşmeleriyle başlatilan karşılık- h ticaret anlaşmalannın en kısa zamanda tamam- lanmasıdır. Büyümeyi teşvik etmek için ticareti güçleştiren engellerin kaldmlması Uluslararası Para Fo- nu'nun (IMF) başlıca amacıdır. IMF, kambiyo mevzuatı kısıtlamalannı denet- ler, aynca uluslararası ödemelerde daha liberal bir sıstemin yaygınlaştınlmasından da sorumlu- dur. Bunlar, ticaret yasalannı yöneten ve dış tica- retin daha da serbest bir duruma getirilmesi için bu yasalann nasıl değiştirileceğini araştırmak için bir platform oluşturan Genel Ticaret ve Gümrük Anlaşması'nın (GATT) sorumluluklannı tamam- lar. Ticaret; dış ödemeler ve kambiyo mevzuatı kı- sıtlamalan nedeniyle yapılamıyorsa, dış ticareti serbestleştırmek olanağı olmayacaktır. Aynı bi- çimde mal ve hizmetlerin akışı sağlariamazsa kambiyo mevzuatı kısıtlamalannı kaldırmak da büyümeyi sağlamayacaktır. IMF ile GATT bu Ce• esur reform çabalannın, ticaretin tek yanlı olarak serbestleştirilmesinin ve bölgesel serbest ticaret anlaşmalannın nimetlerinden tam olarak yararlanabilmek için serbest, kurallan belirlenmiş bir dünya ticareti sistemi gereklidir. Uruguay görüşmeleriyle yakınlaştığımız anlaşmalar sayesinde son yıllarda sanayi ülkelerinin aldığı korumacı önlemleri tersine çevirebiliriz. yüzden işbirliği içinde çalışırlar. Serbest ticaret, üreticiler ile tüketicilerin ticari kararlannı gerçek maliyeti yansıtan fiyat üzenne kurmalannı sağlar. Rekabet ile üretımin karşılaş- tırmalı avantajlara uygun olarak yapılmasını sağ- layarak kaynaklannen iyi bir biçimde paylaşılma- sına da katkıda bulunur. Serbest ticaret, ekonomilenn tüm katmanlann- dan yararlandığı ve değişen durumlara dınamik yaklaşımlan teşvik ettiği için büyümeyi hızlandı- nr, iyi siyasalan destekleyen bir dış disiplın sağ- lar. Kjorumacılığın bedeli ise bu yarariann tam ter- sinin olusmasıdır. Kısa vadede bu bedel üretici- ler, vergi mükellefleri, dışsatım yapanlar \e ko- rumacılıgın yankılanndan etkilenen diğer işlerde çalışan üreticiler ve işçilerce, uzun vadede ise her- kesçe ödenir. Bu bedelin ne olduğunu deneyim- lerimizden bilıyoruz. lkinci Dünya Savaşı'ndan hemen önceki za- man diliminde yaşanan ekonomik sorunlan yara- tan ticaret korumacılığı ve kambiyo siyasalannı asla unutamayız. Bu deneyimler, savaştan sonra Bretton Woods Kurumlannın, IMF, Dünya Ban- kası ve GATT'ın kurulmasına yol açtı. Bunlann amacı ekonomik dünyada ülkeler arasında karşı- lılclı çıkarlan geliştırmek ve iki savaş arasında ya- şanan karşılıklı yıkıcı ve savunmacı davranışlann yinelenmesini önlemekti. 11970lere kadar sağlanan büyük geflşme Savaşı izleyen yıllarda IMF ile GATT'ın uygu- lamalanyla dış ticaret ve kambiyo mevzuatı kısıt- lamalannda önemli azalmalar oldu. Yedi kez yi- nelenen çokuluslu göriişmeler sonucunda, sana- yici ülkelerin mamul ürünlere uygulanan gümrük resmi 1940 yıllannda yüzde 40 oranındayken, otuz yıl içinde yüzde 5'e indirildi. Aynı zamanda sanayi ülkelerinde parada konvertibiliteye doğru geniş çaplı bir kayma görüldü. Aşağı yukan aynı zamanda -194O'lı yıllardan 1970'li yıllann başına değin- sanayi ülkelerinde o zamana kadar görülmemiş düzeyde bir ticaret ve üretim artışı gözlendi ve bu düzeye bundan sonraki yıllarda bir daha hiç erişilemedi. Bu devrin zenginliğini. yalnızca dış ticaret ve kambiyo mevzuatında sağlanan serbestiye bağla- yamayız, tkinci Dünya Savaşı'ndan sonrakı ona- nm, büyük teknolojiİc değişiklikler, taşıma ve ile- tişim maliyetlerindeki düşüş \e oldukça düşük enflasyon ve istikrarlı kur oranlan gibi birçok et- kili öğe daha vardı. Yine de dış ticaret ve ödeme engellerinin yıkıl- ması gerçekten önemli bir gelişmeydi ve savaşı hemen izleyen yıllar, dış ticaretin, ekonomik bü- yümenin motorunu oluşturmasının çarpıcı bir ör- neğidir. Son yıllarda gelişmekte olan ülkeler, ba- şansız olduğu görülen. içe dönük stratejilerden vazgeçip, dışa dönük stratejileri benimseyerek dünyaya ömek olmaktadırlar. Son on yıldır, yirmiden fazla gelişmekte olan ülke, GATT'a katıldı ve birçogu da IMF ile Dün- ya Bankası'nca desteklenen çok yönlü uyum ve reform siyasalanna uyarak ticaret ve kambiyo mevzuatmı tek yanlı olarak indirdiler. Bu reformlann sonuçlan gözler önündedir. 1961 ile 1975 arasında gelişmekte olan ve petrol ülkesi olmayan ülkelerin dışsatımlan, sanayi ül- kelerinin dışsatışlanna oranla yan yanya çoğal- dı. Bu oran o zamandan beri tersine döndü: 1986 ile 1992 arasında gelişmekte olan ve petrol ülke- si olmayan ülkelerin dışsatımlan yılda ortalama yüzde 10 oranında artarken, sanayi ülkelerinınki yüzde 5 oranında arttı. Aynca en çok dışa açılan ülkeler en hızlı büyüme egilımi gösteren ülkeler oldular. Dışa dönük ve uyum sağlamada başanlı olan ül- Portre Paranın yedinci patronu Bir Fransız olan Michel Camdessus, Uluslararası Para Fonu Yönetim Kurulu Başkanhğı'na 16 Ocak 1987 tarihinde atandı. 1992 yılında ikinci birbeş yıllık dönem için aynı göreve getirildiğinde 58 yaşındaydı. 1984 yılında IMF'ye atandığı tarihe dek Camdessus, birçok önemli görevde bulundu. Fransız Merkez Bankası Başkanhğı ve 1982-84 yıllan arasında da Hazine Başkanlıği görevlerinde bulunan Camdessus, daha önce de Paris Club Yönerim Kurulu Başkanı idi. Camdessus, Paris Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra ekonomi dahnda lisansüstü çalışmalannı Paris Siyasal llimler Enstitüsü'nde sürdürdü. 1966-68 yıllan arasında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Fransız Heyeti'nin finans ataseligini yaptı. 1984'te IMF Başkan Yardımcısı, 1987'de de Başkanı oldu. Camdessus. IMF'nin yedinci başkanıdır. Kendisinden önce CamiHe Gutt (Belçika 1946-51). Ivar Rooth (Isveç 1951- 56), Per Jacobsson (Isveç 1956-63), Pierre Paul Schweitzer (Fransa 1963-73), H. Johannes Witteveen (Hollanda 197378) ve Jacques de LarosieTe (Fransa 1978-87) örgüte başkanlık etmişti. Michel Camdessus .orumacıhk önlemleri ile ekonomik güçsüzlüğün beslenmesi ve korumacılığın ekonomik güçsüzlüğün artışını izlemesi, belirgin bir kısır döngüdür. Dünyanın bu kısır döngüyü kınp rekabet ve serbest ticareti benimsemesi gerekmektedir. ler. Çokuluslu serbest ticareti yararmak için çaba harcanmasına engel oluştururlar. Bunun için de bölgesel anlaşmalann gerçek ni- metleri hakkında genel olarak düşünce yürütmek zordur. hepsi özel verileri ve uygulamalan ile tek tek incelenmelidirler. Bu durumu GATT farket- miştir. Anahtar sorunlardan bin de söz konusu anlaşmanın çokuluslu dış ticarete uygun ve dışa dönük olması ya da üçüncü partileri, sonuç ola- rak da ilgıli ülkeleri, zedeleyicı bir savunma ara- cı olup olmadığıdır. Uygulamada bazı bölgesel anlaşmalar başanlı olurken, ötekileri olmamıştır. Bazılan yararlı olur- ken, ötekileri zararlı olmuştur. Birleşmeye yöne- lik önemli ve en başanlı örnek tüm zorluklanna karşın Avrupa Topluluğu'dur (AT). Camdessus şöyle diyor: Serbest ticaret, üreticiler ile tüketicilerin ticari kararlannı gerçek maliyeti yansıtan fiyat üzerine kurmalannı sağlar. Rekabet ile üretimin karsılasürmalı avantajlara uygun olarak yapılmasını sağlayarak kaynakların en iyi bir biçimde paylaşümasına da katkıda bulunur. alanlarda sağlam siyasalar oluşturmaktır. Bir ülkenin ödeme dengesi ve döviz rezervle- rinin, ticaretin serbest bırakılması sonucu ortaya çıkabilecek kısa sürelı baskılara karşı koyacak ka- dar güçlü olması, sağlam mali ve parasal siyasa- larla bir ölçüde sağlanabilir. Bu siyasalar; çalış- ma ve istihdamda istikran sağlayıp, son on yılda durgunluk içindeki sanayileşmiş ülkelerde rastla- dığımız korumacı eğilimlerin ortaya çıkmasını engellerler. Yapısal siyasalann rolü gerçekten önemlidir. Pazarlann çalışmasını ve ekonominin esnek olma- sını sağlayarak gerek serbest ticarete gerek açık ekonomide görülen dünya çapında değişken reka- bet gücüne uyum sağlamamn getirdiği kısa vade- li maliyeti en aza indirgerler. Yapısal işsizliğin en aza indirgenmesi için iş gücünün esnekliğini art- tıracak siyasalar da önemlidir. Ayarlamalar ve yapısal değişiklikler geçici bir maliyet artışı yaratacaktır ve bu yükü taşımak du- rumunda kalanlann bazılannın kendilerini koru- maya yetecek rezervlerinin bulunmayışı kaçınıl- maz olacaktır. lşte burada toplumsal siyasalar üst- erbest ticaret, ekonomilerin tüm katmanlanndan yararlandığı ve değişen durumlara dinamik yaklaşımlan teşvik ettiği için büyümeyi hızlandınr. Korumacılığın bedeli ise bu yarariann tam tersinin olusmasıdır. Kısa vadede bu bedel üreticiler, vergi mükellefleri, dışsatım yapanlar ve korumacılığın yankılanndan etkilenen diğer işlerde çalışan üreticiler ve işçilerce, uzun vadede ise herkesçe ödenir. kelerin dinamizmi, yalnız kendi ekonomilerinin temellerini sağlamlaştırmakla kalmayıp sanayi dünyasının durgunluğu sırasında dünya ekono- misıni desteklemıştir. Merkezi planlamadan pazar ekonomisine geç- me sürecinde olan ülkeler başansız içe dönük si- yasalann derin yara izlerini taşırlar. Katı ve kısıt- layıcı dış ticaret ve kambiyo mevzuatı ile Karsj- lıklı Ekonomik Yardım Konseyi'nin (CME A) ayı- nmcı ve çarpık yönlendirmeleri bu ülkeleri dün- ya pazarlannın rekabet gücünden uzak tuttu. Bu politikalar, bu ülkelerin değişim sürecinde aşma- ya çalıştıklan modası geçmiş anamal stoku ve ve- rimsiz üretim geleneğine katkıda bulunuyordu. Orta Avrupa ve Baltık ülkeleri piyasa kuralla- nna uyum sağlayıp ekonomilerine normal fıyatı ve rekabeti aşılarken dış ticaret ve kambiyo sis- temlerini de serbestleştirdiler. Rusya'da ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinde de, bu kadar kap- samlı olmasa da. önemli reformlar yapıldı. Dış ticaret ve ödeme mevzuatında uygulanan serbestliğe etkilı makro ekonomik istikrar ve yer- li pazarlann çalışması için gerekli reformlar eş- lik ettiği zaman olumlu sonuçlarelde ediliyor. Bu yıl birçok Orta Avrupa ülkesinde bir ölçüde dış- satımla desteklenen üretim artışı beklenmektedir. Değişim sürecindeki ve dışa dönük stratejiyi uy- gulayan birçok Asya ülkesinde de etkileyici iler- lemeler görüldü. Bu konuda başı çeken ülke ise Çin'dir. Günümüzde dış ticaret siyasasının önemini vur- gulamanın bir başka nedeni daha var. Bu da son on yıldır hatta daha uzun bir süredir sanayi ülke- lerinin korumacı dış ticaret siyasalanna yönelme- leridir. Korumacılığın yanı sıra rekabet ile değişime karşı koymanın, güçlü gelişmenin başlıca engel- leri oluşturduğunu biliyoruz. Korumacılık önlemleri ile ekonomik güçsüzlü- ğün beslenmesi ve korumacılığın ekonomik güç- süzlüğün artışını izlemesi, gerçekten en belirgin bir kısır döngüdür. Dünyanın bu kısır döngüyü kı- np rekabet ve serbest ticareti benimsemesi için iki önlem öneriyorum. Binncisi, ticaretin serbest bırakılması; makro- ekonomik, yapısal ve toplumsal alanların rümün- de uygulanacak si>asalarla destekleruneüdir. Yük- sek kaliteli bir büyüme için gereklı olan uyuşum- lu bir stratejinin vazgeçilmez dört koşulu; serbest ticaret ile makroekonomik, yapısal ve toplumsal lerine düşen rolü oynayacaklar ve yoksul duyar- lılan korumak için gerekli olan yeterli, iyi yön- lendirilmiş ve düşük maliyetli güvenlik ağını sağ- layacaklardır. tkincisi, serbest ticareti sağlamamn tek yanlı, bölgesel ve karşıhklı yoUan vardır ve bunlann hep- si yararbdır. Ama serbest ticaret açık ve sağlam ço- kuluslu bir anlaşmava dayandığı zaman tam an- lamıyla yararlı olabiiir. Tek yanlı serbestlik uluslararası görüşmelere gerek olmadan serbest ticaretin nimetlerinden he- men yararianılmasını sağlar. Fakat korumacılık siyasalanyla gözetilen durumda olan sektörler- den hemen büyük bir tepki alır. Bunun içindir ki sanayi ülkeleri son yıllarda bu yolu hemen hemen hiç kullanmamışlardır. Bölgesel ticaret anlaşrnalanyla ticaretin serbest- leşmesi ise çokuluslu ve karşılıklı anlaşmalann sağladığı nimetlerin benzerini kısıtlı bir ülkeler grubuna sağlar. Pazarlann genişletilmesi, ekono- mik büyüme için yeni fırsatlann yakalanması ve iyi siyasalar için destek sağlanması bu nimetler arasında sayılabilir. Bölgesel anlaşmalann tehlikeli yönleri de var- dır. Anlaşmayı yapan ülkeler arasında ticaret ya- ratırken anlaşmanın dışında kalan ülkeleri saf dı- şı bırakarak onlarla ticaret yapılmasını engeller- Yapılan birçok araştırmanın vardığı o'rtak so- nuçlardan biri de Avrupa Topluluğu'nda yeni ti- caret oluşturulmasının ticaretin yaygınlaştınlma- sına kıyasla daha başanlı olduğudur. Ticaretin yaygınlaştınlması ise yalnız tanm ve tekstil gibi alanlarda yapılmıştır, bu da bu alanlann önemsiz olduğu anlamına gelmemektedir. Avrupa Topluluğu'ndabölgelerin birleştirilme- siyle ortalama gerçek kazancın arttığı ve tek bir pazar oluşturulması tamamlanınca daha da arta- cağı tahmin edilmektedir. Yine de Avrupa Toplu- luğu'nun tanm ve iş gücü pazan gibi alanlarda ha- la çözümlenmesi gereken çok önemli yapısal so- runlan vardır. IUruguay görüşmeleri yeni bir büyüme baştatabüir En büyük hata ve zarar örneği de, sonunda bir kenara bırakılan Karşılıklı Ekonomik Yardım Konseyi'nin (CMEA) yönlendirici ticaret siste- midir. Üye ülkelerin kısıtlayıcı ticaret siyasalan- nı yaygınlaştıran ve sonunda iflas eden birçok bölgesel anlaşmalar da mevcuttu. Çokuluslu bir ticaret sıstemiyle güçlendirilme- yen hiçbir bölgesel anlaşma tam anlamıyla yarar- lı olamaz. Bu yüzden, Uruguay görüşmelerinin yıl sonuna dek sonuçlanmasını sağlayacak, çokulus- lu sistemi güçlendirecek ve çokuluslu serbest ti- caretinbir adım daha ilerlemesıni sağlayacak has- sas kararlann şimdiden alınması çok önemlidir. Cesur reform çabalannın, ticaretin tek yanlı olarak serbestleştirilmesinin ve bölgesel serbest ticaret anlaşmalannın nimetlerinden tam olarak yararlanabilmek için serbest, kurallan belirlen- miş bir dünya ticareti sistemi gereklidir. Urugu- ay görüşmeleriyle çok yakınlaştığımız çokuluslu anlaşmalar sayesinde son yıllarda sanayi ülkele- rinin aldığı korumacı önlemleri tersine çevirebi- liriz. GATT'ın ayınmcı olmayan kurallannı ta- nm, tekstil ve hizmet gibi sektörlere yaymanın ve savunmacı önlemlerin artmasını önlemenin baş- ka yolu yoktur. Uruguay görüşmelerinin kalkınmakta ve deği- şim sürecinde olan ülkeler için önemi, onlara sa- nayi dünyasının pazarlannı açtığı ıçın çok büyük- tür. Fakat, Türkiye dahil bütün ülkeler bu görüş- melerin sonuçlanmasından yararlanacaklardır. Görüşmelerden doğacak yarariann tahmini he- nüz yapılmamakla birlikte tamamlanan son araş- tırmalar görüşmelerin hedeflendiği biçimde so- nuçlandınldığı varsayılırsa dünyada gerçek geli- rin 1992 fiyatına göre 200 milyar dolardan fazla ya da yüzde birinin 3/4'ü oranında arttıracağı ön- görülmektedir. Görüşmeler başanlı olamazsa yal- nız bu denli bir gelir kaybı olmayacak aynı zaman- da ticaret ilişkilerinde ve karşılıklı güvende kaçı- nılmaz olarak yaşanacak sarsıntının da artan ma- liyeti yaşanacaktır. Yarın: Kenyalı toplumbilimci Prof. Ali A. Mazrui Y A Y I N H A K K I C u m h U h y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z A^KARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Buyup, Burdan Yak!Aydın Aybay'dan bir mektup aldım, şöyle diyor: "Sayın Ekmekçi. Anlatacağım tipleri' 7948-7950 yıllannda istanbul ya da An- kara 'da üniversite öğrenimine başlayanlar çok iyi anımsarlar. O tarihlerde üniversiteler zaten bu iki kentte toplanmıştı: İstan- bul Üniversitesi, İTÜ ve Ankara Üniversitesi. Benim sözünü ettiğim tipler İstanbul Hukuk'taki örneklerdir. Ama, bunlara o tarihlerde öteki üniversitelerde de bol bol rastlandığından eminim. O yıllarda Hukuk a yenigelen öğrenciler, Fakültenin bin kişi- lik birinci sınıf amfisini tıka basa doldururlardı. Ama baştan iti- baren hemen biraynşma olurdu. Bu ayrışmada 'il' ya da 'böl- ge' anlamında 'memleket'; mezun olunan 'lise', büyük kentler- den (örneğin İstanbul, Ankara, Izmir'den) gelenler arasında da semt' ortaklığı rol oynardı. Istanbul'dan ve yakın kentler- den gelenlerin oluşturduğu gruplar kendilerini ayrıcalıklı sa- yarlar, ötekilerin çoğuna biraz tepeden bakarlardı. Bunlar içinde özellikle yabancı dille öğretim yapan lıse ve kolejlıler ayrı bir kesim oluştururdu. Bu kesimin mensupları, daha en başta, üniversitede zorunlu olan yabancı dil öğrenim ve sına- vından 'bağışık' tutulmak gibi bir ayrıcalığa sahipti. Kısaca söylenirse, başlangıçta bir çeşit 'kast'/aşmaya benzer bir gö- rünüm olurdu. Bu gruplaşmada en 'aşağı kast', giyim kuşam- larıyla, 'k'iarı 'g' ile seslendiren konuşmaları ile, kara bıyıkla- rıyla (yukan kastlarda bıyık bırakmak adeti yoktu), hantal ve kaba davranışlarıyla kendilerini belli eden 'kasabalı' erkekler- di. Bunlann çoğu ilk bakışta giysilerinden tanınırdı. (O tarihler- de bütün öğrencilerceketgiyer, kravattakardı). Kasabalılarya da o zamanki yerleşik deyimle 'çemişler'/se, çoklukla birbirle- riyle uyumsuz renklerden oluşan giysiler kusanırlar, cicili bici- li kravatlar takarlar, gülünç derecede süslü pabuçlar giyerler- di. İlk yılın sonuna doğru bu ayrışma yavaş yavaş ortadan kalk- maya başlardı. lkinci yılın ortalannda çemişlerin çoğu, artık yüksek kastların' yasam biçimlerinden etkilenerek onlarla kaynasmış, benzesmiş olurdu. Kızlı-erkekli gruplaşmaya ka- tılmaya, söyleşmeye; 'k'ları doğru söylemeye, yeşil ceket altı- na lacivert pantolon giymemeye, Beyoğlu'na arka sokak ziya- retlerine gitmek için değıl, sınema, tiyatro, sergi izlemek için çıkmaya, pişpirik yerine briç oynamaya başlarlardı. Ne var ki, bunlardan küçük bir bölumü bu uyumu bir türlü sağlayamaz, uygarca davranışlara kendilerini alıştıramaz ve bu yüzden de bütun gruplardan dışlanmış bir konumda kalırlardı. Bu konum- da bulunmanın onların ruhsal durumlarını olumsuz yönde et- kılediği belli olurdu. Bu olumsuz etkilenme nedeni ile çevrele- riyle sevgi, saygı ve hoşgörüye dayanan dostluk kurma şans ve olanaklarını zamanla büsbütün yitirirlerdı. Böylece gitgıde artan bir yoğunlukla, etraflarında gülen sakalaşan, eğlenen yaşıtlarını daha çok kıskanmaya ve onlara karşı gizliden gizli- ye kin ve nefret beslemeye başladıkları hıssedilırdi. Kıskançlıktan doğan bu kin ve nefret birıkiminın, günün bi- rinde ellerine fırsat geçınce insanlardan bu bunalımlı yalnızlı- ğın öcünü çıkarma tutkusuna dö'nuşebileceği kolayca tahmin edilebilir. Şimdi, aradan kırk yıl geçtıkten sonra, o sozunu etti- ğim yıllarda İstanbul Hukuk Fakültesi'nin amfilerıni dolduran genç öğrenciler, 6O'lı yaşlannı surduruyorlar ve yıllar once başladıkları bir geleneğı devam ettırerek, yılda en az bir kez bir araya gelip, bırkaç gun birlikte olmanın, gülup şakalaşma- nın ve anıları tazelemenin tadını çıkarıyorlar. Aralarında Yar- gıtay Başkanhğı da dahil, mesleğin tepe nofcfasına çıkmış yargıçlar, ünlüavukatlar, büyukelçiler, üniversite profesorleri, parlamentoda başkanlık yapmış politıkacılar, milletvekilleri vb. var. Herkes birbiriyle dost, yakın, hoşgörülü ve guleç, ne- şeyle dolu birkaç günü birlikte geçırmenin mutluluğunu çıkarı- yorlar. Sayın Ekmekçi, 'Bütün bunlardan bana ne?' diyeceksin. Nedenini söyleye- yim: Başta da değindiğim gibi, sözünu ettiğim yıllarda fakülte- ye başlayanlann sayısı en az bir-iki bin kışi olduğu için, her yıl yaptığımız geleneksel toplantılara kimlerin gelmedıği kesin olarak bilinemiyor. Ama, geçen gün o sınıflardan hemen her- kesın tanıdığı ve hemen herkesi de sınıf muhtarı' gibi tanıyan Av. Kemal Anıl, bu toplantılara gelmeyenlen sayarken bir ün- lunün adım da soyledi: Meğer, Ankara'nın ünlü DGM Savcısı Nusret Demiral da bizim o sınıflardanmış ve bildığıne gore, şimdiye kadar hiçbir toplantımıza katılmamış. Bilenierm anım- sadığına göre kendisi oğrenciliğınde de sınıfta tek başına kı- yıda-köşede otururmuş ve çevresiyle dostluk kurmaya, görü- şüp konuşmaya yatkın bir tip değilmiş. Bu mektubu, işte bunu anlatmak için yazdım. llginç değil mi? Selam ve saygılar..." Aydın Aybay'ın mektubunu okurken, kendi kendime gül- düm. O yıllar, 1949-50 yıllarında, ben de o bin kişilik Hukuk Fakültesi'nin amfisini dolduranlardandım. 1.5-2 yıl okudum orada. Hıta Vektet Velkledeoğlu ndan "Medenı Hukuk", Hü- seyin Nail Kubalı'dan "Anayasa", Schwarz'tan "Roma Hu- fru/cu"nuizledim. FeridunErgin "£'conom/"hocasıydı, 1950'de DP'den mılletvekili seçilip ayrıldı. Konyalı olduğumu öğrenen Attila llhan, bana da "gerici" demeye getirirdi. Harita üzerin- deki yeşil ışıkları göstererek, "Bak, sizinkiler!" derdi. Şimdi, Attila'nın özellikle dilde daha gerilere duştüğünü görüp şaşırı- yorum! "Çemiş", "Çemişgezek"\en geliyor. "Çemiş"\er, keş- ke yine "fc'ieri "g"deselerdi de, kafaları degişseydi. Yazık ki değişmeyen o. Nusret Demiral, masaya konacak biçimde bir Atatürk fotoğ- rafı hazırlatmış. Fotoğrafın altında, Atatürk'ün "Ne Mutlu Tur- küm Diyene" sözü, imzası; resmin solunda da mühür biçimin- de "T.C. Devlet Güvenlik Mahkemesi" yazısı, ortada bir Türki- ye haritası, çevresinde adaletin simgesi olan terazi. En altta bir yazı: "DGM Başsavcısı NusretDemiral'ın armağanıdır." Anlamayacak ne mi var? "Devletbenim!" mi demek istiyor? - Buyur, burdan yak! DEP'lilerin duruşması sırasında, Nusret Demiral, Adalet Sa- rayı'ndan kuş uçurmadı. Park yerleri olduğu halde, Ağır Ceza Mahkemesi başkanları ile üyelerinden arabaları ile gelenler, o gün içeri giremediler. Polis şefleri çağrıldı, onlar da bir şey ya- pamadılar - Nusret Bey 'in buyruğu böyle! dediler... BULMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 1/ Geminin arkası... Ço- cuk. 2/ Eskiden devlet dairelerine gelen mektup- lann üzerine konan kayıt işareti... Türk halk müzi- ğınde, bağlama ailesin- den çalgılann en küçük boylusu. 3/ Çeşitli ot ve sebzelerle hazırlanarak yemeklerin yanında yeni- len yiyecek... İşaret. 4/ Boğa güreşi yapılan alan... Bir işi yerine getir- me. 5/ Manda yavrusu. 6/ Danimarka; Norveç ve Isveç'in ufak para birimi... Tropikal deniz- lerde bütün yıl süresince düzenli esen rüzgâr. 7/ Bir nota... Elma, armut, ayva gibi meyyelerin yen- meyen iç bölümü. 8/ Bir şeyin için- deki öz.. Denizcilikte "temiz, düz- gün, derli toplu" anlamında kulla- nılan sözcük. 9/ Madenci finnı... Bayındırhk. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Hamurun, fınna verilmeden önce dinlenmesi için üzerinde bekletildiği tahta... Başıboş gezen hayvan sürüsü. 2/ Çıkar yol, çare... Çeşitli dans ve oyunlardan oluşmuş sahne gösterisi. 3/ Irmaklarda işleyen altı düz kayık... İridyum elementinin simgesi. 4/ Bir ilimız... Arapçada "'ben". 5/ Testereyle biçilen bir tahtadan toz halınde dökülen kınntı. 6/ Kuyruksokumu kemiği.... Herkesin gözü önünde yapılan. 7/ Saka Türklerinin bir destanı... İnsanı istenmeyen seçeneklerden birini izlemeye zorlayan durum. 8/ "Mecliste — ol kelamı dinle / El iki söylerse sen birin söyle" (Karacaoğlan)... Yunan abece- sinde bir harf. 9/ Topun gerisini kapayan kapak... Balede kulla- nılan bir dans fıgürü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle