Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 HAZİRAN1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Gizemini koruyarak başansını sürdürebilen bir yıldız: Isabella Rosselini
'Güzelük, göze almaktır'Kültür Servisi-Peter Weir'in "Korku-
suz" adlı filmı İslanbul sinemalannda
iki hafta öncesine kadar gösterimdey-
di. John Schelisenger'in "Masum" fıl-
mi ise hâlâ bır kaç sinemada gösterili-
yor. Bu iki filmin ortak özelliği ise: Isa-
bella Rossellini. Isabella Rossellini, iki
filmde de başanh bir oyunculuk ser-
giliyor. Sanatçı, Fransız sinema dergi-
si "Premiere"in "Aym Kahramanı"
bölümünün mayıs ayı konuklanndan.
Bu bölümde, kendine hayran olduğu
su götürmeyen GUIes Verdianf yle söy-
leşiyor:
Parmaklannızla sayın: Dünya sine-
masında kaç kişı star damgasını yeme-
den de başanlı sayılabiliyor? Med-
yanın diline dolanmadan, ortalarda
fazla gözükmeden de başansını sür-
dürebiliyor ve gizemini koruyabiliyor?
Aman Tannm! Hiç kimse yok. Isabel-
la Rosselini ise neredeyse tamamen bu
özelliklere sahip bir oyuncu.
Manken gibi bir görünöm
Uzun yıllar önce görmeye
ahştığımız yıldızlar gibi oyunculuk
gücünü her fırsatta konuşturuyor,
manken gibi bir görünüm sergiliyor,
dünyanın her tarafına yetişiyor
(Roma, Paris, New York) ve asıl
önemlisi hiç bir zaman tam olarak an-
laşılamıyor.
Ritz'i bilmiyorsanız sakın oraya git-
meyin, çünkü bu gerçekten düşkıncı
olur. Dekorlann şatafatı mide bu-
landıracak derecede çirkindir, yaldı-
zlar. kaplamalann rüküşlüğü. örtüler
insanın midesini bulandınr. Burayı bu
denli sonradan görme bir yer haline ge-
tiren nedir? Martin Scorsese ya da Da-
vid Lynch'in eski akıl hocalan mı? Hiç
kuşkusuz VVarner, ya da Lancome'-
dur. Yani o dönemde oteli işletenler...
41 yaşında ama genç kız gibi
Isabella'nın kendi halindeevinegiri-
yoruz. Burnumuza gûl kokulan geli-
yor. Bir evi çiçek kokulannın güzelleş-
tirdiğini söylerler. Ne kadar da doğru
söylemişler. Çok ilginç. Ben hep Isa-
bella Rosselbni'yi köpük banyosu ya-
parken basacağımızı tahmin etmiştim.
Oysa yanılmışım. Biz eve geldiğimiz sı-
rada o, telefonda hararetli bir şekilde
avukatıyla konuşuyordu.
Sonra salona girdi ve "Afledersiniz,
nasılsınızT dedi. Kendimi daha iyi
hıssettim. Çok derin bakışlan vardı.
Gözlerine gelince, 10 üzerinden 10
puan. İyi eğitım görmüş genç bir kızın
gülüşü. Onun bu incelıği Italyan ailele-
rinin kıbarlığından ileri geliyor olmalı.
O istediği kadar 41 yaşında olduğunu
söyleyip dursun, her davranışı onun
18 yaşında bir genç kız olduğuna
inandırabilir insanı. Bizi etkilememesi
olanaksız neredeyse. Üzerinde kırmızı
beyaz çizgili bir kazak ve siyah bir
pantolon var. Çok rahat görünüyor,
bizi görmekten mutlu olmuş gjbi bir
havası var. Doğal bir Fransız aksanıy-
la çok nesnel ve gülümseyen bir ifa-
deyle bize çay ikram ediyor.
Yönetmenlerin Uham perisi
Sorulan bekliyor. Tabii biz de bu-
nun için gitmemiş miydik evine? Soru-
lar çok özel olduğunda yanıtlamaktan
kaçınıyor. Ruhbilimle ilgisi var mı?
Gerçekten de yönetmenlerin ilham pe-
risi mi? Tüm bu sorulan es geçıyor.
Yalnızca "Tabii ki. Öyle oimasa neden
bana rol teklif etsinler ki?" diye yanıth-
yor. Tüm bakışlan üzerine çekmek
için ne yapıyor? Kendine örnek olarak
modanın New York şubesi olan Diana
Vreeland'ı örnek alıyormuş. "Güzel-
lik, göze almaktır." Evet. İmajı dün-
yanın dört tarafında dolaşıyor, ama o
hiçdeğilseduygulannı gizli tutmaktan
yana. Söyleşi sırasında da sırlannın
hepsini bize vermemekte kararlı. Ken-
di kendine şunlan söylüyor "Ben ör-
nek bir kadınım, bu da kocalanm için
hakstzlık" diyor ve kahkahayı patlatı-
yor. Kuşkusuz aklına kısa süre öncc
bozuştuğu son kocası David Lyndı ge-
liyor. Bugüne kadar Martin Scorsese
ve David Lyndı gibi iki başanlı ve ünlü
yönetmenle evlenmiş. Bu yüzden ona
yaratıcı olmayan biriyle evlenip evle-
nemeyeceğini soruyoruz. Sorumuzu
"Bana hep Martin Scorsese ve David
Lynch'den sözediyoriar. Oysa benim
onlar dtşmda da pek çok sevgilim oMu
bugüne kadar" diye yanıtlıyor. Yine
güçlü ve uzun süren bir kahkaha pat-
latıyor.
Oyunculuğu sürdürecek
Ve sıra sinemaya geliyor. Güneş
ışığından daha çok kamera önünde
duran Rossellini acaba bize sinema
üzerine neler söyler? "Peter Weir'in si-
nemasma hayranım. Çünkü o, yaşamın
gizemJeri, sezgi ve aşkmlık üzerine fılm
yapan tek yönetmen." Kozmetıkten
kosmosa Isabella Rosselini ile. Ekran-
da canlandırdığı rollerden sonra ken-
disine oldukça düzeyli roller teklifedil-
mesi onu çok şaşırtmış. Sürekli ona
teklifedilen ve onun asla kabul etmeye
yanaşmadığı bir rol varmış: Ingrid
Bergman'ın "Casabianca"da can-
landırdığı rol. Bugüne kadar can-
landırdığı hiçbır role kendini tam an-
lamıyla kaptırmamış. Bununla gurur
duyuyor. Bugünlerde Fransızca çeki-
len bir filmde oynayacağından sözedi-
yor. Ve hiç kuşkusuz oyunculuğa dur-
madan devam edeceğinden. Lancome
ile olan sözleşmesi önümüzdeki yıl bi-
tiyonnuş.
'Stilinizk çok uğraşmaym'
Rossellini'nin şu günlerde senaryo
okumaktan sıkılmış gibi bir hali yok.
Yönetmenlere duyurulur! Rossellini
son olarak genç yazarlara bir öneride
bulunuyor: "StilinizJe çok uğraş-
maym. Aotatmak istediklerinizi aniatm
yaliuzca. Stiliniz ancak böyle oluşur."
Kırk beş dakıka! Gazeteci sorumlu-
luğumuz bize söyleşiyi bitirmemiz ge-
rektiğini söylüyor. Ama bir soru var ki
soramadan duramıyoruz: "Acaba bu-
günlerde biriyle birlikte mi?" Yanıt ise
ise şu " 'Kiınse'yle beraberim." Yani ne
demek oluyor bu şimdi? "Kimse"! O
da kim?
Jules Verne'in sandıktan çıkan ilk kitabı
P O R T R E JULES VERNE
Çağdaş bilimkurgu
edebiyatının öncülerinden
Kültür Servisi - Romanlanyla çağdaş bilim-
kurgu edebiyatının öncülerinden olan Jules
Verne 8 Şubat 1828'de Nantes'ta doğdu. 24
Mart 19O5'te Amiens'te öldü. Hukuk öğreni-
mi görmek üzere gjttiği Paris'te yazarbğa yö-
neldi. Oyunlar ve librettolar yazmaya başladı.
Bir yandan da "L* Musee des Familks" adlı
dergiye öyküler yazıyordu.
İlk romanı "Balonda Beş Hafta" 1863'te
yayımlandı. Henüz tam olarak keşfedilmemış
Orta Afrika üzerinde balonla yapılan heye-
canlı bır yolculuğun öyküsü olan bu kitabın
gördüğü ilgi üzerine başka romanlannı da peş
peşe yayımladı. 1864 tarihli "Dünyanın Ucuna
Yolculuk". bir yanardağı ağzından içeri inen
bir bilim adamıyla yeğeninin ve rehberlerinin
serüvenini konu abyordu. Ertesi yıl yayımla-
nan "Aya Yolculuk" ve 187O'te yayımlanan
"Ayın Etrafında"adb kitaplan, iki başyapıtın-
dan biri olan "Deniz Altında Yfami Bin Fer-
sah"ve "Seksen Günde Devriakm"ızledi
Bilimsel merakı ve araştırmacılığıyla
çağının bilimsel ve teknolojik gebşmelerini
yakından izlemiş olan Jules Veme, bu titiz çab-
şmalara dayalı, şaşırtıcı öngörülerle dolu yapı-
tlanyla bilimsel roman çığınnı açö ve çağdaş
bilimkurgu edebiyatının kuruculanndan oldu.
Daha sonra da birçok dile çevrildi, 20. yûzyı-
lda en çok okunan kitaplar arasında hep ilk sı-
ralarda yer aldı. Jules Verne romanlan sinema
sanatının ilk günlerinden, Georges Mebes'le
başlayarak, birçok yönetmen tarafından sine-
maya da aktanldı.
Başlıca Yapıtlan: "Balonda Beş Hafta",
"Dünyanm Ucuna Yolcuhık", "Aya Seyahat",
"Kaptan Grant'ın Çocuklan", "Aym Etraft-
nda", "Deniz Altında Yirmi Bin Fersah", Kfirk-
ler Memleketi", "Seksen Günde DevrialenT,
"Esrarengiz Ada", "Mkhel StrogofT, "On
Beş Yaşında Bir Kaptan", "Mathias Sanöorf",
"tkiYüOkulTatin."
'2O.Yüzyılda Paris' adh kitap, mirasçılannın izniyle yayımlanıyor
Kühür Servisi - Kaybolduğu sarulıyordu. Yalnı-
zca bilimkurgu romanındaki ünüyle değil, 186O'b
yıllarda yeni bır şekil alarak hızla değışen dünyada
yerini alan Juks Veme'in bir dahıyi müjdeleyen ilk
kitabından söz ediyoruz. Durum böyle olunca da
ilginç bir öykü çıkıyor ortaya doğal olarak.
"Hâlâ yayımlanmamış bir Jules Verne kitabıî"
Elyazmalan konusunda uzman olan aviakat Mon-
sfeur Adjan'ın bu kitap üzerine yaalmış bır mektup
eline ulaştığında bir hayb şaşırmış. Yayıncılara da
bu müjdeyi verdiğınde herkes şüpheb gözlerle süz-
müş onu. tlk şaşkınbktan sonra ise Hachette'te
ilk kıpırtılar başlamış. Ertesi günden itibaren, kitap
Hachette Reference'da tanıtılmış.
Eski sandıktan çıkan zarf...
Kitabın öyküsü de oldukça ilginç: Yüzyılda an-
cak bir kere gerçekleşebilecek bu tesadüf. herhangi
bir yayıncının kitap üzerine dinleyebileceği en il-
ginç öykü kuşkusuz.
Öykü 1989 yılında Toulon'da, Juks Verne'in
evinin satışa çıİcmasıyla başlar. "Bir garajuı köşe-
süıde unutulmuş eski bir sandıktan ne çıkabthr ki?"
demeyın sakın. Anahtan da bulunmayan bu eski
ve terk edilmiş sandığı evin yeni sahipleri zorlaya-
rak açarlar, sandık kınlır ve ıçınden kağıtlar çıkar.
Jean Juks Verne'in eşi Andree (Jules Verne'in toru-
nu ve onun biyografisinin yazan), sandığın içinden
çıkan kağıtlarla, aynı şekilde köşelere atıbnış bir
zarfın içinde bulduğu kağıtlar birleştirir.
Jean Jules Verne ise bu zarfi ve sandıktan çıkan
kağnlan kibtler, bunlann bir kısmının Michel Ver-
ne'e ait olduğunu düşünür. Büyükbabasının "20.
Yüzyılda Paris" adlı elyazmasını eline geçireceğini
hayal bile edemez doğal olarak.
Jules Verne'in torununun oglu olan Jean Verne.
Jules Verne üzerine yıllardır yazıbnış her şeyi topla-
yan bir koleksiyoncudan - hiç kuşkusuz dünyanın
en önemb koleksiyonculanndan biridir bu adam-
önemli bir şey öğrenir.
Piero Gondolo della Riva. admdaki bu koleksi-
yoncu sistematik bir şekilde yazar üzerine araşür-
malar yaptığından arnk onun uz-
manlaşmış sayılan biridir. Jean Verne ona esraren-
Jufcs Verne
giz zarfı ve sandıktan çıkan kağıtlan anlatır ve ko-
leksiyoncu hayatının en büyük şokunu yaşar. Çün-
kü Pıero Gondolo della Riva'nın elinde bulunan
yazann diğer kişisel eşyalan arasında ona editörü
Jules Hetzel'den 1863 yıbnda gelen bir mektup bu-
lunuyordur. Hetzel bu mektubunda Jules Verne'in
"20. YüzyıMa' Paris" adlı kitabını yayımlamayı
reddettiğini söylüyormuş.
Jules Hetzel. Verne'e yazdığı mektupta kırmızı
kalemle şunlan yazmış: "100 yıl sonra anlattığınız
bugun, oldukça abartılı cahillik ömeklernle dolu.
Siz pevgamberlik mi vapmak istiyorsunuz, artık
kimse sizin peygambertiğinize inanmaz."
1960'larda önemli bilimkurgu kitabı
Aynı zamanda yazann iyi arkadaşı olan ve ileri-
deki başanlanna da öncülük eden editör şöyle bır
öğüt vermış Jules Verne'e mektubunda: "Bu kitap-
lan 20 yıl sonra yemden ek abnak gerekir.
1
Bugün kitabı yayımlayacak olan Veronkjue Be-
din ise şunlan söylüyor: "Hetzel'i kitabı >a\ımla-
mayı reddem.eye teşvik eden nedenier bizi de bu ki-
tabı yayHnlamaya irti. Bu roman Jules Verne'in
1960'ta Paris'te buhmduğu vıUarda yazdığı beiki de
en önemli bilimkurgu kitabı.
Bu kitabı her türün smrrian içinde de değeriendire-
bilirsiniz. Bu kitapta çok zengin olaylar zindri, her
sayfada birbirini izteyen heyecanlı bir anlatım
dikkati çekiyor. Juks Verne, sehri büyülü an-
latimıvla inanılmaz çekicilikte yansttmayı başan-
yor. Öna göre 20. yüz> üda yaşa.van insanlar gitgide
daha da tutkulu olacaklar. O, kitabmda çağumzm
tüm sorunlannı anlatmış."
90 yıl sonra verilen izin
20. yüzyılın kültür ve sosyal yaşamını karamsar
bir bakışla eleştiren Jules Verne, kitabında. Fransı-
zcanın canına okuyanlan da acımasızca eleştiriyor
"Evet doğru söyhnorsun, yavrum! O güzel Fransı-
zca yok arök; oysa bir zamaniar Leibniz, Frederic le
Grand, Ancillon. Humboldt *e Heıne gibi yabancı
yazariar bik düşüncekrini açıklamak için bu oiağa-
nüstü dilin gücünden yararianmışlar.
Oysa şimdi korkunç bir argo dik egemen oldu.
Bflgfaıkr sözcükkrden korkunç kanştmJar yarattv-
lar, bilim adamlan bazı şeykri tanımlayabilmek için
tngfliz sözcükkrinden y arariandılar. at cambazlan
atian, jokeykr yarışlan. araba sarıcıiarı sattıklan
arabaları. fllozoflar felsefeleri için Fransızcayı çok
fakir buldular ve yabancı diller öğrenmeye başladı-
lar! Çok güzel! Hiç fark etmez! Sonunda Fransızcayı
unuttular! Oysa Fransızca. fakiriiği içinde bik o ka-
dar güzel ki zengin otabilmek için kötü yola düşmesi-
ne gerek kalmıyor!"
Bulunan elyazmalan ve bunlann korunması ile
ilgıli uzun çahşmalardan sonra çıkan yasaya göre
Jules Verne'in "20. YüzyıMa Paris" adlı lytabının
yayımlanması için Jules Verne'ın tüm mirasçı-
lannın bu yaytnr onaylaması gerekıyor. Mirasçılar
kitabın yayımlanması için gerekli izni. geçen 24
mart günü verdilcr. Çok ilginç bir rastlantı oldu.
Çünkü 24 mart. 90 yıl önce Jules Verne'in öldüğü
tarihti!
. Dünya Savaşı'nda Almanya'ya götürülenünlü ressamlann tabloları geri veriliyor
Almanya'dan Fransa'ya 'masalyolculuğu'
Alman Başbakanı Helmut Kohl 2. Dünya
Savaşı sırasında Fransa'da Naziler tarafın-
dan el konulan 28 sanat eserinin ilkini Mit-
terrand'a verdi. Geri kalan 27 tabloyu Fran-
sa, Berlin Müzesi'nden alabilecek.
MLLHOUSE (Reuter)- Al-
man Başbakanı Helmut Kohl,
tarihi bir jest yaparak İkinci
Dünya Savaşı sırasında Fran-
sa'da Naziler tarafından el ko-
nulan 28 sanat eserinin ilkini
Fransa'ya geri verdi. İkinci
Dünya Savaşı sonrasında Do-
ğu Almanya'nın müzelerinde
sergilenen yapıtlann, çoğun-
lukla Yahudi ailelere ait olduğu
belirtiliyor.
Fransız yetkilileri, araştırma-
lar sonucu bu ailelerden yedisi-
ni şimdiden belirlemiş durum-
da. Alman bir subayın talimaü
üzerine İkina Dünya Savaşı'-
mn sonunda Fransa'dan Al-
manya'ya bir asker tarafından
getirilen yapıtlar, subayın onla-
n sahiplenmemesi üzerine orta-
da kalmıştı. Aynı subayın daha
sonra konuyla ilgili pişmanbk
duyup bir kilisede günah çıkar-
masıvla açıklığa kavuşan "gasp
edilen tablotar" Doğu Abnanya
Devleti'nın malı olmuştu.
1989 yılında Berbn Duvan'-
nın yıkılmasının ardından,
Franız hükümetinin Almanya
hükümetinden talep
ettiği ve Doğu Berlin'de bir mü-
zede bulunan yapıtlann arasın-
da, Monet, Manet, Cezaraıe,
Corot, Courbet, Delacroix, Ga-
uguin ve Pissaro'nun resımleri
var. Fransa'nın Mulhouse ken-
tinde önceki akşam Helmut
Kohl'un François Mitterrand'a
geri verdiği yapıt. Monet'nin
imzasını taşıyan "Louveciennes
Sokağı-GünbatBnında Kar"
adını taşıyor.
28 yapıttan ilkini Fransa'ya
geri verirken bu tablolann "bir
masal yolculuğu" gecırdiğini
söyleyen Kohl, hepsinin Fran-
sa'ya ait olduğunu belirtti. Mit-
terrand ise, bu "avncalıklı jest"
için Kohl'a teşekkür ederek,
pek çok müze müdürünün şim-
diden telaşlanmaya başlamış
olabileceği yolunda espriler
yaptı.
Alman yetkililerin verdiği
bilgjye göre, Fransa geri kalan
27 tabloyu Berlin'deki müze-
den alabilecek. Söz konusu tab-
lolar bir şey karşılığıda de-
ğil, hediye olarak veriliyor.
Tablolar daha sonra Fransız
müzelerinde görülebilecek.
ODAKNOKTASI
AHMET CEMAL
Mehmet UTusenn Kedileri...
Hayvanlara duyulan sevginin ardında, insanlara yö-
nelik beklentilerin ya da bu beklentilere yönelik düş kı-
rıkhklannın yattığını söyleyebılmek, olanaklı mıdır aca-
ba?
Kimi ressamların eserlerine bakıldığında, bu sorunun
yanıti, sanki çok açık. Orneğin Clhat Burak'ın kedileri bi-
rerfilozoftur, çevrelerindeki dünya ve o dünyanın ınsan-
lan üzerine bazen iyiden iyiye belli ederek, bazen de
çakfirmaksızın düşünürler Çoğu kez vurgulu bir sevinci
ya da hüznü dile getirmeksızin hep düşünürler.
Ressam ve grafik sanatçısı Mehmet Ulusel'in kedile-
ri ne gelince, onlar -neredeyse bütün ınsanlarla alay
edercesine- bu tuhaf dünyada birer yaşarna ustası olup
çıkmışlardır. Ama derinine inildiğinde, başka deyişle
Ulusel'in kedilerinin gözlerine biraz daha dikkatle bakıl-
dığında, karşılaşılacak olan ifade, bu dünyanın neden bu
hale getirildiği sorusuyla sarmaş dolaş olmuş bir ifade-
dir. Varsın bize her zaman ciğer vermesinler; çoğu za-
man çocuklarına bizi okşamamalarını, çünkü "pis" ol-
duğumuzu, dokunanı ısırdığımızı söyleyedursunlar;
kimi zaman bizi tekmelesinler ya da taşıtlarmı bile bile
üstümüze sürsünler; ama hiç olmazsa yaşadıkları, te-
kellerine almak hırsıyia yanıp tutuştukları dünyayı, bi-
zim de olduğunu, olabileceğini hiç düşünmediklerı dün-
yayı kendi elleriyle kendilerine zehir edip yaşanmaz kı-
Imasınlâr! Mehmet Ulusel'in kedilerinden biri de bır sü-
redir benim odamın duvarında asılı. Gören, ilk bakışta
onun bir kabahat yaparken suçüstü yakalanmış bir kedı-
cik olduğunu sanır; oysa bence gerçekte o kocaman
gözler, insanı suçüstü yakalamış bir bilgenin hoşgörüy-
le karışık eleştirel söylemiyle dolu. Kuyruk, her şeye
karşın havada, "Ben, yine de sana kendimi okşatmaya
hazırım" dercesine... Buna karşılık ayaklar, uzun bir ta-
rih ortaklığının kazandırdığı deneyimler nedeniyle sıç-
rayıp kaçmaya hazır.
Mehmet Ulusel'in çocuklar için hazırladığı ve alfabe-
nin harflerini öğretmeyı amaçlayan bir kitabına koyduğu
kediler ise çok farklı; harflerin kıvrımlarma, tepelerine,
oyuklarma yerleşmiş olan bu sevimli yaratıklar, sanki
yarının büyüklerini, o yarına olabildiğince geciktirmenin
ortak telaşı içindeler; "Kalabildiğinizce bizimle kalın"
dercesine... Çünkü sonrasını biliyorlar ve bildikleri, artık
çocukluğu çoktan geride bırakmış olanlar tarafından gö-
rülebiliyor.
Bir şeye hep inandım: Hayvanları bunca "insanca"
-ya da belki daha doğrusu Bunca ınsanla karıştırılması
olanaksız biçimde!- betimleyenler, yaşadığımız dünya-
nın gerçek bugününün bilincine ve gizine belki epey
sancılı, fakat asıl önemlisi, çoktan varmış olanlardır. Sa-
bahatttn Eyuboğlu, o nefis La Fontaine çevirisinin "La
Fontaine ve Masallan" başlıklı önsözünde şöyle der
"Gerçi La Fontaine'nin bir çocuksu yani yok değil; butun
gerçek şairler gibi o da çocukluğunu yıtırmemiş ya da
kırkından sonra yeniden bulmuş. Ama bu bir başka ço-
cukluk, yumurtanın değil, duşuncenın kabuğunu kırarak
ulaşılan bir çocukluk. La Fontaine de oynuyor, ama evın
avlusunda, okulun avlusunda değil, insanlık pazarında;
bilyalar, bebeklerle değil, tannlar, krallar, kahramanlar,
papazlar, softalar, zenginler, cimriler, şarlatanlar, bil-
giçler, dedikoducularla. Nice çağdaşlarının birer çocuk
gibi kandığı nice yalanlara, Raclne'/en, Comeille'/en
bile büyüleyen gösterişlere kanmamış, masalların do-
kunulmazlığı içinden nice koca bebeklere kıs kıs gul-
müş. Böyleyken yine de fazla ciddiye alınmayıp çocuk-
lara mal edilmesi fena olmamış belki de. Bu sayede
masallar bir hürriyet kazanmış, alay ettikleri evlere, ka-
falara girmiş, papaz kitaplarında bile yer almışlar..."
Bütün gerçek şairleri çocukluğunu yitirmemiş ya da
sonradan yeniden bulmuş kişiler olarak tanımlamak;
sanınm bu, varlığını sürdürebilmeye ilişkin nedenier
bulunmadıkça hiçbir zaman hemcinslerini öldürmeyen,
hele işkenceye hiçbir zaman başvurmayan, bilerek acı
yaratmayan hayvanlarm ağzından ve onların aracılığıy-
la insanlara mesajlar iletmeye çalışanların tümüne
uyan bir tanım. Mehmet Ulusel'in çizgileriyle bin bir ren-
ge bürünen kediler de yukandaki alıntıda sözü edilen
dokunulmazlığa, masalların dokunulmazlığınasahipler
Ancak büyümeyi, masallardan tat almaya engel sayma-
mayı başarmış, ne yazık ki küçük bir azınlığa seslenebi-
liyorlar.
Yirminci yüzyılın bireylere, gittikçe artan bir tüketim
modelinin kapılarının yani sıra, yalnızlaşmanın, kendi
kendine de yabancılaşmanın kapılarını açan dunyasın-
da hayvanlar, belki de insana hâlâ insan olduğunu, için-
den hâlâ sevme gücünü taşıdığını, insanı insan kılan de-
ğerlerle arasına koyduğu tüm uzaklığa karşın hâlâ baş-
ka canhlar için özveride bulunabildiğini somutlaştırabi-
len ender göstergelere dönüştüler. Yüzyılların akışı bo-
yunca, türünün üstünlüğünü her fırsattan yararlanarak
kanıtlamaya ve vurgulamaya çalışan insanoğlu, yine
yüzyıllar boyunca kendine karşı işlediği ağır suçların
bedelini şimdi belki deen katıksızsevgiyi ve bağlılığı ar-
tık bir kedinin veya köpeğin bakışında, bir muhabbet ku-
şunun gelip omzuna konusunda arayacak konuma gel-
miş olmakla ödüyor. Tarih boyunca verilmiş tüm özgür-
lük savaşımlarma karşın, hemcinslerine günlük ya-
şamın ayrıntıları düzeyinde bile olsa, belli bir baskıyı uy-
gulamaktan, başkalarının şu ya da bu biçimde somut-
laşan tutsaklıklarından gizli ve neredeyse içgüdüsel ola-
rak zevk alan insanoğlu, kedileri, sırf köpeklerden çok
dahaözgürlüktutkunuolmaları nedeniyle genelde "nan-
kör" diye nitelendirirken aslında kendi ikiyüzlülüğünün
bir kanıtinı sergilediğinin bilincine ne yazık ki pek va-
ramıyor.
Ve aslında belki de insanlarda özlemini çektiği bütün
insanca yanları kedilerde arayan Mehmet Ulusel'in o
güzelliğine, sıcaklığına doyulamayan kedi resimleriyle
dile getirdiği insanlık şiiri, böyle bir dünyada sanattan
medet umuşun en insana yaraşır örneklerinden birini
oluşturuyor...
Buyuk'tan 'Mitoloji Manzaralan'
KültürServisi - Ziya Buyuk "Mitoloji Manzaralan" başlıkb
dördüncü kişisel sergisini bugün açıyor. Zonguldak doğumlu
sanatçı, Orhan Taylan Atölyesi'nde resim çahşmalan \ aptı.
Sanatçı, "Mholoji Manzaralan"nda, insanoğlunun bınlerce
yıldırdeğişmeyen tutkulanndan hareketle, o günün tannlannın
insanlarla ilişkilerini ironik bir tavırla tuvale yansıüy or. Ziya
Buyuk'un sergisi "Knoll Ltd. Firuzağa Defterdar Yokuşu Basf
Işhanı No:3 Kat: 1 Tophane" adresinde 17 hazirana dek açık
kalacak.