Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN1994 PERŞEMBE
10 DIZIYAZI
î
Hasretehükümgiymek...-2-
Türkiye'ye yaptığım her dönüşte,
sistemli ve planlı adımlann sonuçlan-
nı görüyordum. 1989"da İstanbul'da
gördüğü çarşaflılan. kızım Arap tu-
rist sanmıştı. Ona vanıldığını, bunla-
nn Türk kadınlan olduğunu söyle-
miştim. Arkadaşlanmdan birçoğu
imam hatip lisderinden. devlet daire-
lerinde kılınan namazlardan ve Suudi
Arabistan'dan dine akıtılan paralar-
dan şikayet etmekle birlikte, suçu din-
de değil de dini uygulayanlarda bulu-
yorlardı.
Görû'nüşe göre İslam, 60 milyon-
Iuk bir ülkede hemen hemen hiç "iyi"
Müslüman yetiştirememişti. Aynı za-
manda tarihi hiçbir belgeye dayan-
mayan Türk-Müslüman ve Türk-
Kürt-Müslüman sentezleri geliştiril-
mişti. Avrupa'daki Hıristiyan Türk-
lerle 900 sene önce Hazar'ın kuzeyin-
de Museviliği kabul edip sonra Yahu-
di Endülüs generalinin ricası ve Prus-
ya kralırun kabulü ile Prusya'ya yerle-
şen Türk kavminin akıbeti konuşul-
muyordu.
Televizyonda da din epey ilerlemiş
ve dizi film konusu olmaya başlamış-
tı. Batı'nın 70 sene önce çözdüğü re-
simle sesin senkronunu hâlâ pek bece-
remiyorsak da televizyon dizilerimız-
de, din, Batfdakı gibi gösterilmeye
başlanmıştı. Yakışıklı \e melek hu>lu
Müslümanlara (Amerikan televizyo-
nunda Hıristıyanlann üstlendiği rol-
ler) hayran kalmamak ve onlann in-
san ve Allah sevgisinden etkilenme-
mek olanaksızdı.
Gerçekle hiç ilgısi olmayan bu tür
yapımian, 20. yüzyılda ilk önce Hitler
çok iyi kullanmış.ve sonra da bunlan
Batılı din gruplan benimsemişti.
Özellikleri, kendileri gibi olmayan
herkesi hor görmek ve lanetlemek
olan bu tür programlar, artık İslam'-
da da kullanılmaya başlanmıştı. Kab-
lolu TV'nin gelişmesiyle çoğalan
Amerikan televizyon kanallannda
ateistlerin bile programlan vardı. An-
cak Türkiye'de değıl ateistlere söz
vermek, yaklaşık olarak dünyanın
yüzde 80'ini kapsayan gaynmüslim
kitle lanetleniyordu.
Gezdiğim köylerde birkaç defa Ku-
ran dersleri için buğday toplamaya
gelen kişiler görmüş ve köyün çocuk-
lannın erzaklanndan aldıkian teneke
teneke buğdayı beş-on tonluk kam-
yonlanna yüklediklerine şahit olmuş-
tum. Buğdayın çoğunun Kuran kur-
suna değil de diîenen kişilerin cebine
gideceğini gayet iyi bilen köylüler,
korkudan bir şey dememişlerdi. Yük-
sek eğıumlı ve yılda onbinlerce dolar
kazanan Amerika'daki "eğitilıııiş"
Türklerin sessizliği göz önünde tutu-
lursa fakir köylülerden daha fazlasını
beklemenin saçma olduğunu düşün-
müştüm.
Komünizmi kim çökertti?
Batı'nın büyük düşmanı komü-
nizm, çözülmeye başlamıştt. Kapita-
listler, bu çözülmeyi ekonomik sis-
temlerinin üstünlüğünde, dinciler ise
Allahsız komünist sisteminin cezası
olarak görüyorlardı. Bunlara göre
din, öncelikle Hıristiyan dini. komü-
nizmi yenmiş ve değerini bir daha
kanıtlamıştı.
Bush'un ikinci yılı, 1990'da tekrar
ülkcye geldim. Saddam Hüseyin,
Körfez'de kargaşa çıkaracağa benzi-
yordu. Yddınm Akbulut Başbakan,
Bush'un iyi arkadaşı Turgut Ozal ise
Cumhurbaşkaru idi. Ülkeyi oylann
üçte biriyle Meclis'te büyük çoğunluk
kazanan bir parti yönetiyordu. Okul-
lara kapalı gitmek. Batı'daki dini
okullar gibi okul kurmak. ekonomik
ilerlemede dinin büyük rolü olduğu-
nu düşünmek çok duyduklanm ara-
sındaydı. Hükümetin üst düzeylerin-
dekı kişiler bile Batı'nın gelişmiş ol-
masında dinin büyük etkisi olduğuna
inanmış görünüyor ve dinin sosyal
bütün kuruluşlarda kökJenmesinin
ülkenin çıkanna olduğu havasını ve-
riyorlardı.
Sezar'ın krallığı Sezar'a
Ortaçağdaki büyük dini mücadele
sonunda Batı'nın laik bir sisteme git-
tiğini ve Batı'da inanç özgürlüğünün
devlet tarafmdan sağlandığını ve Tür-
kiye'de dincilerin düşündüğünün ak-
sine, Batı'da devletin varlığını dinden
almadığı konuşulmuyordu. Zaten
İsa, "Sezar'ın krallığı Sezar'ın, benim
kraUığnn ahiret" diye iki bin yıl önce
dini devletten ayıımış ve Batı, laik dü-
şünürlere din-devlet mücadelesinde
kullanılabilecek büyük bir kaynak
sağlamıştı. Peygamberlerinin bu sö-
züne rağmen laiklik için büyük bir
mücadele veren Batı düşünürleriyle
karşılaştınldığında Türkiye'dekilerin
işi zor görünüyordu. Aslında Tür-
kiye'ye şeriat getirmek isteyenlerin bu
konulan aynntılanyla tartışma niyet-
leri de yoktu. Oniar için Batı ülkele-
rinde dini okullann olması veya cum-
hurbaşkanlannın pazarlan kiliseye
gitmesi yeterliydi.
Türkiye'de, İran'daki gibi pek açık
olmamakla beraber. Salrnan Rüşdü
lanetlenirken Amerika'da fsa'nın var
olup olmadığı tartışılıyor ve tsa'run,
bazılannın birçok Hıristiyan'a haka-
ret saydığı yaşaga öyküleri filmlere
konu oluyordu. Kiliseler bu yapımla-
n protesto ediyor ve onlann yasak-
lanması için değişik kurumlara baş-
vuruyordu. Ne protestolar ne de san-
sür istekleri işe yaramıştı. Kendi din-
lerinin her türlü eleştirisine izin veren
bu toplumun neden Rüşdü'ye doku-
namayacağını, Türkiye'deki arkadaş-
lara bir türlü anlatamarruşUm.
Söylenene göre Suudi desteğiyle
emen hepimizin ülkelerine
geri dönemeyen İranlı arkadaşlan
vardır. Bizler gibi orta sınıftan
olan bu kişiler zamanında sessiz
kalmış ve Şah'a olan nefretlerini,
onlan yaşam boyu ülke hasretine
mahkûm edecek siyah bir
harekete karşı koymamakla
göstermişlerdir.
birçok dilde bastınlan ve İlamı bi-
limce ispatlamayı amaçlayan bir ki-
tap dizisi verilmişti bana. Yazar Mu-
hammed Aiberg. Nobel adayı olduğu-
nu. ünlü bilimci Steven Ha»kins'la
çalıştığını ve şimdiye kadar hiç duyul-
mamış şeyleri açıklayacağını öne sü-
rüyordu. Kitap-dizisini bana hediye
eden kişi. ısrarla Steven Havvkins'ın
Müslüman olduğunu ve bunu da en
son kitabı "Zamanın Kısa Tarihi"nin
kanıtladığını söylüyordu. Ben o ki-
tabın İngilizcesini okumuştum, fakat
karşımdaki Türkiye'de birçok defa iz-
lediğim gibi, o gereksinimi duv
mamıştı. Kitabtn içindekileri elimden
geldiği kadar özetlediğimde. bana dö-
nüp "Hadi be, hergele Müslüman de-
yordu. Evlerdeki musluktan camiler-
deki hoparlörlere kadarher şeyin "ga-
vurlar" tarafından yapıldığı bu ül-
kenin vatandaşlannın, kendilerini
kurtarmaya gelen Hıristiyan askerle-
re neden hor gözle bakacağını anla-
mamıştım.
Kurtanlan Araplar
Bütün sorunlara rağmen, içinde al-
tın oturaklı tuvaleti bulunan Şeyh Sa-
bah'ın sarayı kurtanlmış, Suudi Ara-
bistan Krallığı tehlikeden uzak-
laştınlmıştı. Yaşamlannın bir kısmını
Avrupa'da kumarhanelerde ve servet
peşinde koşan Batılı kadınlarla, diğe-
rini de "gavur" matbaalannda Orta
programını değiştirmeye girişmişti.
Bu amaçla partinin büyük kurultayı-
na gönderilecek delegeleri seçmek için
toplanan ve genelde katılım oranı dü-
şük mahalle. semt ve nahiye toplantı-
lannda kendi adaylannı göstermişler
ve başan kazanmaya başlamışlardı.
Amerika poliükasında "grass roots"
(halktan gelen) denen bu tür kam-
panyayı. dinci sağın, Amerikan poli-
tikasından değil de İran ve Cezayir
gibi Müslüman ülkelerin dini hare-
ketlerinden kopya ettiklerini söyle-
yenler vardı.
Bu sıralarda Amerika'daki Türk
göçmen grubu. Türkiye'deki değişik
din örgütleriyle ilişkilerini arttırmış ve
bazılan tarikatlann sözcüsü olmuştu.
inin çok gündemde
olduğu seksenlerde, bir
Musevi arkadaşa eğer
dinci sağ kazanırsa ne
yapacağmı sormuştum.
Bana, Kanada'nın
komşumuz olduğunu ve
her zaman oraya göç
edebileceğimizi
hatırlatmıştı.
A. merikan seçmeninin
sağduyusu, Kanada'ya
göç olasılığını çok
azaltmış görünüyor.
Ancak ülkemizde son
otuz yılda gelişen olaylar,
eğer seçmen uyanmazsa,
Museviler ve İranlılar
gibi, dünyanın bir
yerinden öbürüne
dolaşacak bir Türk
göçmen grubu
yaratacağa benzer.
ğUmiş'' demişti.
Aiberg'in kitaplan ise beklenilen-
den kötü çıkmıştı. Hz. Ali'nin kendi-
sini bir nokta kadar küçük görmesi,
onun esasında "kara" ve "beyaz" de-
likleri açıklamasıymış Aiberg'e göre.
Çünkü nokta, beyaz kağıda yazılırsa
siyah olurmuş, siyaha yazılan da be-
yaz. Kitaplannı buna benzer birçok
örneklerle dolduran Aiberg'in uydur-
ma bir isim olduğuna ve bir kuşbeyin-
linin bile bu kadar utanılacak mantık
kullanamayacağına karar verip ki-
taplannı çöpe atmıştım.
1990'da Türkiye'den döndükten
birkaç ay sonra Bush, Körfez Savaşı'-
nı başlatmıştı. Amenkan basınmda,
Suudi Arabistan'ın İslamdaki önem-
li rolü anlaülıyor ve_Hıristiyan Batıb
askerlerin bu kutsal İslami topraklar-
da oluşlannın psikolojik etkisi yazılı-
Asyalılara Kuran bastırmakla geçi-
ren Suudi prensleri, böylece uygarlığa
katkılannı korkmadan sürdürecek-
lerdi. Yaşamında hareminden başka
bir kuşkusu olmadığı görünen Şeyh
Sabah ise sarayının onanmı biter bit-
mez ülkesine geri dönecekti.
Bu şahıslann ne kadar kötü Müslü-
man olduklan hem*buradaki hem de
Türkiye'deki Müslüman arkadaşlar
tarafmdan sık sık konuşulan şeylerdi.
Demek ki tslam'ın beşiği Suudi Ara-
bistan bile çok sayıda 'İyi" Müslü-
man yetiştiremiyordu.
Amerika'da 1992 seçimleri yaklaşı-
yordu ve Bush, Körfez Savaşı'nın za-
feriyle kolaylıkla ikinci dört yıl için se-
çilecek görünüyordu. Bir önceki se-
çimde kendi adaylanyla Cumhuriyet-
çi Parti önseçimlerine katılan dinci
sağ, bu sefer başkanlığa değil de parti
Nasıl ki Beni Şadr, Ayetullah Hu-
meyni'yi aydın İranhlara yumutaşıp
yutturmuşsa. elbette Türkiye dincile-
rinin de bu işi yapabiiecek çok eğitim-
li kişilere ihtiyaçlan vardı. Amerikan
üniversitelerinden mühendislik dok-
torası ve birkaç daldan daha derecesi
olan bir arkadaş. beni bile "hizmete"
çağırmıştı.
Amerika'ya öğrenime gelen Müs-
lüman gençlere Ingilizce okullan açı-
lacak ve ülkelerinde "inanmadan" ye-
tiştirilen gençlere hem İngilizce öğ-
retilecek hem de Arapça, Kuran ve
namaz. Ülkemiz dincilerinin Yahudi
nefretleri. biz Amerika'yı çok iyi bi-
lenler tarafından kaleme alınıp ya-
yımlanacak ve Amerikalılara Yahu-
dilerin içyüzü gösterilecekti.
Para kolaydı, Türkiye'deki tarikat-
lann "Allah" adına harcayacaklan
çok para vardı.
Komünizmin çökmesi Bush'un eli-
ni daha da kuvvetlendirmiş ve Polon-
ya'da. Rusya ve diğer eski Sovyet
cumhuriyetlerinde "yenkten doğan"
din, Amerika'daki dinci sağın da ck-
meğine yağ sürmüştü. Medya Rus vc
Polonya kiliselerini sık sık gündeme
getiriyor ve büyük televizyon papazı
Billy Graham'ın Rusya "scferini"
aynntılı olarak anlatıyordu. Bazı dü-
şünürler, bir kitlenin kültür ve özelli-
ğini koruyabilmesı için ortak bir tehli-
keyle (düşmanla) karşı karşıya olması
gerektiğini öne sürüyor ve Batı'ya
yeni düşman anyorlardı. Bu düş-
manın İslam olabileceğini savunan
düşünürler vardı. Bu düşünce azınlı-
kta olmasına karşm, Hıristiyanhğa
daha da önem kazandınyor ve yakı-
nda her biri Ayetullah gibi dinciler ta-
rafından yönetilecek gibi görünen
fslam ülkelerine karşı bir cephe ola-
rak görünüyordu.
Ağustos ayında Houston şehrinde
yapılan 1992 Cumhuriyetçi Parti Bü-
yük Kurultayı, koyu dinciler için bir
bayram havasında geçmiş ve partinin
programı onlann istediği gibi belir-
lenmıştı. Demokratlar, dindar, ancak
liberal Clinton'ı aday göstermiş ve se-
çime büyük favori olarak girmişlerdi.
Russ Perot üçüncü aday olarak seçi-
me katılmış ve Amerika için inanıl-
maz bir oran olan yüzde 19 oy almıştı.
Buna rağmen Clinton az farkla seçimi
kazanmıştı.
Seçmenden dincilere 'hayır'
Bu yenginin nedenleri çok tartışıl-
mış, fakat hemen herkes Bush'un din-
ci sağ tarafından desteklenmesinin
ona kâr yerine zarar getirdiği fıkrinde
birleşmişti. Dinci sağın Bush'a yüzde
üçlo yüzde beş arasında oya mal oldu-
ğunu ve dincilerin desteğinı reddet-
mesiyle seçimi kazanabileceğıni savu-
nanlar vardı. '
Böylece Amerikan seçmeni son on
yılda ikinci kez dinin politikaya gir-
mesine "hayır" demiş ve dincilerin
gündemıni tekrar değiştirmişti.
Cumhurbaşkanı Ozal, 1993 Türki-
ye ziyaretim sırasında vefat etmişti. O
yıl çoğalan çarşaflan, okullara kapalı
giden kız öğrendleri, ve her tarafta
yapılmakta olan camileri gördüm.
Arkadaşlar bir yandan şeriatcılardan
şikayet ediyor, öte yandan İslamın
üstünlüğünü övüyorlardı. Otuz yılı
geçen gidiş ve gelişlerimde Türkiye'de
ısrarla ve emin adımJarla yürüyen tek
kuruluş olarak dini görüyordum. Bu
süre içinde seçmen destekleri hiçbir
zaman yüzde 20'nin üstüneçıkmayan
dinci sağ, ülkeyi hemen hemen ele ge-
çirmişti.
Bütün bunlar göz önünde tutulursa
Mart 1994 yerel secimlerinde Refah
Partisi'nin başansını sürpriz olarak
değeriendirmemek gerekir. Artık
Amerika'da bile Zaman ve Türkiye
dışında gazete okumayan aydın arka-
daşlar var. Bunlann söylediklerine
göre, Ankara ve Istanbuî'dan sonra
sıra "gavur" Yunanlılann etkisi altın-
da olan Izmir'i kurtarmaktadır.
1950'lerde Menderes'e karşı korkma-
dan Birleşmiş Milletler'de gösteri yü-
riiyüşü yapan bir avuç Türk göçme-
nin yerinde, şimdi sayılan 50 binın üs-
tünde olan ve kapitalist sistemin mey-
velerinden faydalanan bir grup
vardır.
Sessiz İranlılann dramı
Hemen hepimizin ülkelenne geri
dönemeyen İranlı arkadaşlan vardır.
Bizler gibi orta sınıftan olan bu kişiler
zamanında sessiz kalmış ve Şah'a
olan nefretlerini hayat boyu ülke has-
retine mahkûm edecek siyah bir hare-
kete el kaldırmamakla göstermişler-
dir. Bunlardan baaları da sıruflannın
en büyük temsilcisi Beni Sadr gibi ül-
kelerinden palas pandıras kacmışlar.
Batı'da korku ve pişmanhk içinde ye-
ni bir yaşama başlamışlardır.
Halka gösterdiğj yüzü ne olursa ol-
sun, Refah Partisi eğer başa gelirse,
Türkiye'ye şeriaü getireceği benim ki-
şisel inanamdır. Ondan sonra, bizim
gibi sessiz, fakat onlarla karşıt düşün-
cede olanJan, sistem ve ülke dışı bıra-
kacaklan da en büyük korkumdur.
Dinin çok gündemde olduğu sek-
senlerde. bir Musevi arkadaşa eğer
dinci sağ kazanırsa ne yapacağını sor-
muştum. Bana. Kanada'nın komşu-
muz olduğunu ve her zaman oraya
göç edebileceğimizi hatırlatmıştı. La-
ik Amerika'da öğrendiğimiz bir ders
varsa o da her an tetikte olmaktı.
Çünkü dinin kendilerine bir iç huzur
verdiğini öne sürenlerin büvük ço-
ğunluğu, bu iç huzuruna. başkalannı
soykınm pahasma (bakın Almanya
ve Bosna'ya) olsa bile kendi fikirleri-
ne köle etmeden nedense erişemiyor-
lar. Bu Amerika'da ve Türkiye'de de
aynıdır. Benim de bulunduğum Min-
nesota eyaletinde. Cumhuriyetçi Par-
ti. 1994 valilik secimlerinde büyük bir
olasılıkla koyu dindar birini aday
gösterecek. Seçmenin bu adayın so-
nunu belirlemek için ilki parti önseçi-
mi olan. iki şansı var. Her an tetikte
olan seçmen. adama ya ilk şansta
veya ikincisinde bir oy sillesi vurmak
için sabırsızhkla bekliyor.
Amerikan seçmeninin böyle akıllı
hareketleri, Kanada'ya göç olasılığını
çok azakmışsa da, ülkemizde son
otuz yılda devam edegelen olaylar,
eğer seçmen uyanmazsa. Museviler
gibi, kendi ülkeleri drşında. dünyanın
bir yerinden öbürüne dolaşacak bir
Türk göçmen grubu yaratacağa ben-
zer.
BİTTİ
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
YÜPÜ Ustüne Üstûne!..
Salı günkü 'TL/rfc/ye"gazetesinde, on birinci sayfada
bir haber: "Ocak Yayınları, ders kitaplarına girdi." Ha-
ber, dört sütuna verilmiş. Şöyle deniyor:
"Ocak Yayınları, ortaokul ve lise tarih kitaplan sahası-
na girdi. Ocak Yayınları, bu alanda oldukça iddialı. Ocak
Yayınları sahibi Bahattin Ergezer, yaptığı yazılı açıkla-
mada, kitaplarıyla geçmiş ile bugünü barışık hale getir-
diklerini söyledi..."
Çok güzel. Ocak Yayınları'nı kutlarım. Yalnız, haber
eksik. Bahattin Ergezer'in eşi Nevin Ergezer in Talim-
Terbiye'de, daire başkan yardımcılığında çalıştığı belir-
tilmemiş, kimler okumuş kitaplan, onlar da yok. Kanım-
ca eksik haber!
31 mayıs salı günü çıkan "Ankara Notları "nın sonunda
şöyle demiştim:
"Geçen hafta salı, bir de perşembe günleri 'Ankara
Notlan'nda Talim-Terbiye'de olup bitenlerisergilemeye
' çalışmıştım. Milli Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz, olayın
üzerine eğileceğini, biraz sabırlı olmamı istedi. Sabırlı-
yım, beklerim!"
Öğrendiğime göre, ortaokul ile lise tarih programlan
yayımlanmadan önce, daha hazırlık aşamasındayken
kimi kişiler kitaplannı hazırlayıp göndermişler. V.A. da
kitabın Türkçesine mi bakıyordu? incelemelerin sonun-
da bakalım neçıkacakt/?
Beklerim dediysem, bu "olaylara seyircikalırım" de-
mek değil. Edebiyat kitaplan bölümünde de A.D., Z.
Hanım, bir de A. Bey diye biri vardı, arkadaşlan ona
"Kırpık Bıyıklı" derlerdi. Sol eğilimli yayınevlerinder
gelen bir kitap kesinlikle geçirilmez miydi?
V.A., S.K., O.A., O.Ç. ile N. adında bir bayan, işleri yü-
reklilikle (!) götürüyorlar mı? "A/"nin eşi, son belediye
secimlerinde, MHP'den Meclis üye adayı mıydı?
Enstitüde Daire Başkanı H.H.B.'nin çok dürüst bir kişı
olduğu söyleniyor. Ancak onun çevresindekiler, yukan-
da geçen adlara çok destek mı veriyorlardı? Bunlardar
ikisi de eskiden "komando" muymuş? S.K. ile S.A. tica-
retturizmi mibitirmişler?Yerigeldikçe, ağızaalınmaya-
caksövgülerlekomünistlereyaptıklarmımıanlatırlardı?
Enstitü müdürü Z.A. onlara ödün mü veriyordu? Ensti-
tü, eski Talim-Terbiye Dairesi Başkanı Yusuf Ekind
zamanında kurulmuş, bunlar o zaman seçilerek özellik-
legetirilmişlerdi.
Kurul üyelerinden Ö.A., (Kasap bu mu?) N.İ.T.'nin öy-
küleri, Beşevler'i tutmuş muydu? Geçenlerde bir kitap
yok olmuştu N.İ.T.'nin odasından çıkmaz mı? Sümen
altı mı edilmişti?
Talim-Terbiyeçevreleri, "An/tara/Vof/ar/'ndaçıkanla-
n yalanlatmak için, bir yandan hazırlıklar mı yapıyorlar-
dı? Beklerim!
• • •
Namık Kemal'in torununun kızı Nermin Menemenci-
oğlu (Streater) ölmüş. Server Tanilli ile Melih Cevdet
Anday, Nermin Hanım için güzel yazılaryazdılar. Ondan
söz ederken, "Namık Kemal'in torunu" diye yazdığım
için düzeltme yollamıştı. "Ben o kadar yaşlı mıyım? To-
runu değil, torununun kızıyım!" demişti. Son olarak En-
ver Paşa'yı yazıyordu. Kendisine, Türkiye'den kimı
belgeleri bulupyolladım.
Çocuklarımın kuşağından Uzay Heparı da kurtarıla-
madı, öldü. Çocuklar, hüngür hüngür ağladılar. Bir kuşa-
ğın sanatçı simgesiydi o. Yazık oldu!
Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Süreyya Şehi-
doğlu. ameliyat masasından kalkamadı. Cenazesi bu-
gün öğleyin Maltepeden kalkıyor.
Yazının sonunda anacağım Ahmed Arif'i Ahmed Arif
ölümsüzlüğe kavuşalı üç yıl dolmuş demek. Ahmed Arii
denli, titiz insan az gördüm. Dizelerinde, sözcüklerinde
nasıl titizse yaşamında da öyle. Hele sömürüye, insan-
ların insanları kullanmalarına hiç mi hiç gelemezdi. Bir
gün, geldi:
"Cem Karaca, benim şiirlerimi okumasın, istemiyo-
rum!" dedi. "Protesto" mektupları gönderdi. Cem Ka-
raca'nın, dizelerini çarpıttığını söylüyordu. "Ankara
Notlan'ndayazdım, rahatladı.
Bugün Ankara'da, Ahmed Arif için Atatürk Spor Sa-
rayı'nda, bir "SanatGecesi" düzenleniyordu "Ailesi ve
Dostları" imzasıyla şu duyuru Cumhuriyet'in Ankara ka-
lıbında çıktı:
"10 günü aşkın bir süredir gazetelerde ve afişlerde
duyurusu yapılan Fe Yayınevi'nin organizasyonunu üst-
lendiği Ahmed Arif Sanat Gecesi, ailesinin izni dışında
yapılmaktadır. Kamuoyuna duyurulur."
Ahmed Arif'i en iyisi, onun dizeleriyle anmak, yaşat-
mak. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
"Yontu" Bölümü Başkanı Remzi Savaş, Ahmed Arif'in
bir anıtını yaptı. Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taş-
delen de geçen yıl anıtın açılışını yaptı. Anıtın göbeğin-
de, Ahmed Arif'in dizelerinden vardı, şöyle:
"Öyle yıkma kendini, I Öyle mahzun, öyle garip... I
Nerede olursan ol, I İçerde, dışarda, derste, sırada, I
Yürü üstüne-üstüne, I fükür yüzüne celladın, I Fırsatçı-
nın, fesatçının, hayının... I Dayan kitap ile, I Dayan iş ile,
I Tırnak ile. diş ile, I Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım, I Namuslu, genç elle-
rinle. I Kızlarım, I oğullanm var gelecekte, I Herbiri vaz-
geçilmez cihan parçası. I Kaç bin yıllık hasretimin kon-
cası I Gözlerinden, I Gözlerinden öperim. I Bir umudum
sende, I Anlıyor musun?"
BULMACA
1 2SOLDAN SAĞA:
1/ Yerkürenin iç ısıl olay- ..
lannın tümü. 2/ Deseni,
rengi ve atkısı bozuk ha- 2
Iı... Bir göz rengi. 3/ Bir o
nota... İnsan eti yiyen
kimse. 4/ Aynı adlı ağaç- 4
tan elde edilerek saç ve
elleri boyamakta kullanı-
lan toz... Eylemleri olum-
suz yapmakta kullanılan
ek. 5/ Gerçeğe uygun,
asıl, esas. 6/ Üflemeli bir 8
çalgı... Yazıyla bildirilen. Q
7/Mülkıyet. 8/Bir ya da
birkaç topla donatılrnış, az su çe-
ken hafif gemi... Olumsuzluk beür-
ten bir önek. 9/ Askerlik çağı...
"Bahar geldi çiçek bitti — bitti/
Toprak güldü taşı güldüremedim"
(Pir Sultan Abdal).
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Meslek argosu... Germanyum
elementinin simgesi. 2/ Oyunda
cezalı çocuk... İngmar Bergman'ın
yönettiği bir film. 3/ Müstahkem
yer... Kusma... Manganezin sim-
gesi. 4/ "Bu düzen böyle mi gidecek/Pireler fılleri yutacak/Yedi
nüfuslu haneye, Üç buçuk -- Yetecek" (Orhan Veli)... Çekin-
me, razı olmama. 5/ Bir ürünün halka tanıtılması amaayla üc-
retsiz dağıtılan küçük miktar. 6/ Gecinme. 7/ Doğu Anadolu'-
da kullanılan bir tür küçük zurna... Söz, lakırdı. 8/ Mahkeme
sonucunu gösteren resmi belge... Dünya işlerini hoşgören. aldı-
nşsız ve kalender kimse. 9/ Franz Kafka'nın bir romanı.