Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 18TEMMUZ1993 PAZAR
14 DIZIYAZI
Cemalettin Kaplan, Türkiye'deki din adamlarına direniş yolımu gösteriyor:
Hocalar sakalınıkesmez
HAYALL"2 ıj tw
DEVLETİN
M İ R İ
O R A L Ç A L I Ş L A R
Gazetelerde de yer almıştı. Siz
Kemalist de> lete olan gmensizli-
ğinizi çok acık bir dille ifade edi-
yorsunuz. Tağut diyorsunuz, put
divorsunuz. Fakat siz 15 yıl
Adana'da bu doletin müftülii-
ğünü vaptımz. Maaş aldınız.
Ondan önce Di> anet Işleri Baş-
kan Yardımcılığına kadar yük-
selen devletten dini göre» ler aldı-
nız. Şimdi bunlan gecmiş bir
hata olarak mı değerlendiriyor-
sunuz, yoksa o günün şartlan
onu gerektiriyordu, bugünün
şartlan bunu gerektiriyor mu di-
vorsunuz.
'Adana 'dagörevyapiığım 15 sene içinde ne
Kuran kurslarına ne de müftülüğe Mustafa
KemaVin resimlerini astırmadım'
KAPLAN- Değil. şartlan
değışmez. Gayn Müslim bir
devlette. Müslüman olmayan
bir devleue görev alabilir mi-
yım.Cevap4şarila' Bir. şahsın-
dan taviz vermeyecek. Iki. di-
ninden taviz \ermeyecek. Üç.
burada görev alıştnın sebebi
çevresine İslamı şeriatı tebliğ
edecek. Dört. aldığı maaşı zaru-
n ıhtiyaçlannı karşıladıktan
sonra. aria kalanını davaya
harcavacak.
- Türkiye'de bu sonıyu hangi
hocaya sorsam sizin gibi cevap
>erir. Hocalarla başbaşa konuş-
sak, gazetelere yansımayacak
şekilde ben bu sohbetleri yapsam
sizin cevaplarınızın benzeri ce-
\ apları verirler.
KAPLAN- Öyle yapanın eli-
ni öpmek lazım. Dinden taviz
vermeyecek. bir kere sakalı kes-
meyecek
- Sakalını kesmez. Kimse kes
Kaplan'ın müfftulük günleri
Süleymancıları
ihbar etmişti(Jemaletün Kaplan tam 15
sene kalacağı Adana'da ilk
günden ayağının tozuyla Sü-
leymancılara karşı amansız
bir mücadeleye girişü. Ge-
rekçesi Süleymancılann. Dı-
yanet'in ve dolayısıyla devle-
tin dışında dini çalışmalar
yürütmesiydi.
Birçok Süleymancıyı gü-
venlik güçlerine ve adli ma-
kamlara ihbar etmişti. Süley-
mancılar bugün onun açık
mektubunda yer alan şu söz-
leri t> gün Kaplan'a söylüyor-
lardı: Yol yakınken Müslü-
man olun. Ehli küfür ile bir-
likte hedef olacağımız gün
vakındır..
Zamanm Diyanet İşleri
Başkanı Yaşar Tunagür'ün
teşvikvyle başlatılan ünlü Di-
yanet- Süleymancı çatışması
işte böyle ortaya çıkmıştı.
Kaderin garip cilvesi. Kap-
lan. Süleymancılann ısim
babasıydı. Süleyman Efen-
di"nin talebelerine "Süley-
mancı" ismi Tunagür- Kap-
lan ikilisi tarafından lakıl-
mıştı. Kaplan'ın başlattığı
çatışma 12 Man muhtırasıy-
la bırlikte Tunagür'ün görev-
den almmasıyla bitecek.
Kaplan'da tekrar sakın ya-
şantısına dönecekti.
Noktal5Şubatl987
net'tekujk beş yılı böylesıne partak
geçti. Diyanet teki görevlerı sıfat
ölarak parlaktı, ama kendısi silik
bir memur olarak tanınırdv. Diya-
net İşleri Başkanı Ibrahım Elmalı'-
nın gorevden alınmasıyla bırlikte
onun da kısmi surgun gunleri baş-
ladı. Suleymancıların eski iiderle-
rınden eski milletvekilı ve dıyanetyi
Hilmi Turkmen o gunleri şöyle an-
latıyordu: "Kaplan'ın bir başka ye-
re yollanması bekleniyordu. Kendı-
sine AdanaMüttuluğu nun boş ol-
duğuru, ora>a gıtmesmın ıyı olaca-
imı soyledim. Suruleceğine, kendi
8Ö "
Sulomancılara hiicum. Kaplan
tam 15 sene kalacağı Adana'da ilk
günden ayağının tozuyla Süleyman-ı
cılara karşı amansız bır mucadele-l
ye girişıi. Gerekçesı, Sukymancıla-l
fîn Dîyanet'fn ve dola\ısı>la devle-
tın dışında dınıçalı§maıar,yuruJJE£-
siydi...Birçok Sule>mancıyı guyen-|
hk jgujlerine ve adlı makamlaja ih-l
bar etmişti. Süleymancılar bugurVl
onun açıİTmektubunda yer alan şu
sozlerı o gun Kaplan'a soylüyorlar-
dr "Yol yakınken Müslumanolun.
Ehli kufur ile bırlikte hedef olaca-
ğıroız gun vakındır..." Zamanın
Dıyanet İşleri Başkanı Yaşar Tuna-
gur'un teşvıkıyle başlatılan unlu
Dıyanet-Suleymanc! çatışması işte
bövle ortaya çıkmıştı. Kaderin ga-
rıp cilvesi, Kaplan Süleymancılann
isım babasıydı. Süleyman Efendı'-
«m talebtterine Sateymana" ısmı
Tunafur-Kapjan ikiUşi tarafından
t^akıTmtştırkaplan'ın başlattığı ça-
tışma 12 Man muhtırasıyla birlik-
te Tunagür'ün gorevden almmasıy-
la bitecek, Kaplan da tekrar sakin
>aşantısına dönecekti.
Kaplan, kendisi ile ilgili yazıların çıktığı Nokta Dergisi gösterilince Adana günlerini anlattı.
Cemalettin Kaplan'ın demokrasi görüslerı:
Partilereoy vermeyegidenkûfircSr
Demokrasi. partileri şöyle tarifeder:
•'Partiler. demokrasinin vazgecttmez
unsurlandır." Bu tarife göre partisiz
bir demokrasi düşünmek mümkün de-
ğildir. Keza; parüler günün tağuti sis-
temi olan demokrasiyi ayakta tutan.
ona destek olan kuruluşlardır. parti
sistemleridir.
İşte demokrasi ve işte partiler! Anası.
İslami sisteme ters düşerse danası da
elbette ters düşecektir. Demokrasi ta-
ğut olduğu gibi. partiler de birer tağut-
tur.
Oy verme ve iman:
Demokratik bir sisteme göre, oy
vermeye giden bir Müslüman. acaba
oy sandığına oy pusulası mı atıyor,
yoksa iman pusulası mı? İşte bunun
tespiti gerekir. Beraberce muhasebesi-
ni yapalım:
Demokrasi partilere dayanır; parti-
ler de oy vermeye dayanır. Mantıki bir
kaide: "Öyle ise demokrasi oy vermeye
dayanır."
Demokrasi; tağuti bir sistem. dola-
yısıyla kâfır bir rejim olduğuna göre.
sandık başına giden bir Müslüman. ta-
biatıyla tağuti sistemi desteklemeye ve
onu ayakta tutmaya gidiyor demekür.
"Küfre nza küfûrdûr" kaidesince
sandık başına giden bir Müslüman,
küfre nzanın da ötesinde ve üstünde
bır kutur sıstemvm oyu ile destekle-
mekte. onu ayakta tutmakta ve yaşat-
maktadır. Bir Müslümanın sandık
başına gidişiyle demokrasiyi kazanmış
olduğu muhakkaktır. Dönüşüyle aca-
ba iman pusulasını, Rabb'inin nzasını
kaybetmiş olmasın? Buna kim 'hayır'
diyebiür?
Demek oluyor ki bir insan hem ko-
münist hem Müslüman olamayacağı
gibi hem demokrat hem de Müslüman
olamaz! Bir başka ifade ile demokrasi-
ye oy verme demek, şeriatı reddetme
demektir; daha açık bir tabirle, de-
mokrasiye, dolayısıyla partiye 'evet"
demek İslam'a 'hayır' demekten ıba-
rettir. Hangi hoca buna 'hayır. öyle
değıldır' diyebılır?
Çünkü, ister laik sistem olsun, ister
demokratik sistem olsun neücede ay-
nıdır. İkısi de dini devletten ayırmak-
tır. din devlet bütünlüğünü onadan
kaldırmaktır. Kanun koyma yetkısini
insanın eline vermektir. dolayısıyla Al-
lah'ın emir ve talimaünı bir tarafa it-
mektir.
Çare
İki puttan b-n yikıldı gitti: Komü-
nizm! Fakat diğen ayakta! Bu gidişle
pek gıdeceğe benzemiyor. Gidip git-
memesi alakaya bağlı, Müslümanlann
alakasına bağlı! Müslümanlar komü-
mzmi düşman bildıler, ondan nefret
ettiler; Müslüman. komünist olmaz ve
olamaz noktasından hareket edıp ka-
pılanna bile yaklaştırmadılar. zorla
gelmek isteyen komünizme (Afganis-
tan da olduğu gıbı) savaş bıleaçtılar ve
nihayet bu küfür sistemı karşısında
imtihanı başan ile verdıler. Allah da ne
vaptı? İnsanl'k belasını defetti. hem kı-
sa zamanda ; hem beklenmedik bir
devirde!.. A1L ı, neye kadır değil ki.
yeter ki siz ona ..ul olun!..
Demokrasi de gider mi?
Demokrasi de gider! Allah diledi mi
gider. Çünkü mülk onundur. irade
onundur. Yalnız bır şartla: Müslü-
manlar. komünizme karşı duyduklan
nefretı en azından demokrasiye karşı
da duyacaklardır ve duymalıdırlar.
Demokrasiyi de İslam. şeriat ve Pey-
gamber düşmanı bilip sandık başına
gitmeyeceklerdir. dolayısıyla partilere
de iltifat etmeyecekler. \'e bilecekler ki
partıler yıkılınca demokrasi çökecek
ve tarihin çöplüğüne atılacaktır ve işte
o zaman İslam devlet olacaktır.
Gavret bizden. tevfik Allah'tandır.
demiyor zaten.
KAPLAN- İki, (Hoca bura-
da epevce düşündü, belli ki ör-
nek bulmakta zorlaruyordu)
Kemalist devleti teyıt eder ma-
nadaolmayacak.
- Çoğu böyle bir ifade kullan-
mıyor. Camilerdeki vaazlannda
tersine Kemalizme hücüm edi-
yorlar.
KAPLAN- Sen sorduğun za-
man bana gelseydin, ben teşek-
kür ederdim iyi ki geldın der-
dim. Bir adam buldum hem de
gazeteci, ben derdim ki. sen de
ben de davaran. İslam davası-
nın sahibiyiz. beraber calışma-
mız gerekiyor. Şu Mustafa
Kemal rejimi. Kemalist rejim
var ya. bu puuur. bunun arka-
sından kim gıderse put olur.
Ben derdim.
- Müftülüğünüz sırasında,
Adana'da Süleymancıları devle-
te ihbar ettiğiniz, Kemalist dev-
lete ele >erdiğiniz hakkında bir
iddiavar.
KAPLAN- Bunu söylerler
ama ispat edemezler. Git onla-
ra söyle. O söylediklerini bir
gazetede neşretsinler.
- Yazdılar, yazdılar.
KAPLAN- Yazmadılar.
- Benim yanımda >ar. Bir der-
gide yayınlandı.
KAPLAN- Ne diyor
0
- Diyorlar ki Cemalettin Hoca
Adana Müftülüğü sırasında Sü-
leymancılarla kavga etti. hatta
ilk Süleymancı sözcüğünü de
Cemalettin Hoca söyledi. Nokta
dergisimfcki bir araştırmada di-
yor ki, •'Suleymancılan Adana'-
da devlete ihbar etmiş, yakalat-
tırmıştır."
KAPLAN- Yalan söylüyor.
- Yanımda o dergiden var, isti-
yorsanız size bir kopyasını vere-
>im.
KAPLAN- Hemen cevabını
yazanz.
- Açık cevabınız nedir?
Hızipçilere karşı
KAPLAN- Böyle hızipçi
olanlara karşı, Nursilere de, Sü-
leymanilere de el ediyoruz gelin
elele gönül gönüle. Kuran kay-
nak Peygamber örnek açık açık
davayı savunahm. Yine köşeye
kaçmayın, demişimdir. Onlara
da o zaman gelin beraber çalı-
şalım demişimdir. Biz diyoruz
ki onlara siz Mustafa Kemal'i
sevmiyorsanız, ben de sevmiyo-
rum. Gelin beraber çalışalım,
işbirliği yapalım.
- Ne diyorlar cevap olarak?
KAPLAN- Önceden diyor-
lardı, sonradan onlar da kay-
bettiler. Bakınız ben bir misal
vereyim. Sıkıyönetim geldi.
Bunlann Adana'da dört kath
bir bınalan vardı. Mustafa Ke-
mal'e Deccal diyorlar. İmam
hatip okullannda böyle pro-
paganda yapıyorlar. Birisi geldi
Hocam dedi ben Süleymancıla-
nn kursuna gittim. bir de bak-
tım ki Kenan Evren'in fotoğrafı
üstte, paşalann ki altta Musta-
fa Kemal'in ki daha yukarda.
Ben dedim kı git onlara söyle,
ya siz Mustafa Kemal'e ve
onun arkasından gidenlere
Deccal. Deccal'ın ordusu di-
yordunuz bunu nasıl astınız.
Gitti geldi, demişler ki binalan
kapatacaklar. Bu kurslan ka-
patacaklar ne yapalım. Ben
dedim git bir daha söyle de ki.
bu sizin binanız, öyle diyeceksi-
niz. Bina gitsin, sizin akideniz.
sizin inancınız. sizin harekeliniz
zedelenmesin. Niye astınız on-
lan. asmadım ben. 15 sene müf-
tülük yaptım. Bu gençlerçevre-
sindeki taraftarlannı işaret
ederek) bilirler Adana'lıdırlar
bunlar. 15 sene ıçerisinde ne
Kuran kurslanna ne müftülüğe
Mustafa KemaVin fotoğrafını
asmadım. Asmadım.
Sıvas'taki vahşetin düşündürdükleri
ANKARA NOTLARI
Ülkemiz her gün bir dehşet
yaşıyor. insanlar öldürülüyor.
Güneydoğu'nun bir yöresind^e
öldürülen çocuk. genç. ihtiyar.
kadın. erkek; Sıvas'ta yakılan
ülkemizin değerli aydmlan yü-
reğimizi dağbvor. Ve bu vahşe-
tin durdurulacağını gösteren
hiçbir umut ufukta görülmü-
yor.
Yavaş yavaş
-
'ne olacak"
denrneye başlanıyor. Ankara'-
da TBMM yurttaşlar tarafın-
dan taşlanıyor. İnsanlar yavaş
yavaş "mesih" aramaya başlı-
yor. 10 yılda bir aranan veya
kendisini "gereksindiren" me-
Sİhler daha net bir şekilde var-
lıklanru göstenyorlar.
; Bugüne kadar "mesihleri-
tniz"' hep sivil siyasi iktidan
hedef göstererek ortaya çıkıp
İktidara el koydular. Bu eylem-
lerim yaparken karda yürüyüp
iz bırâkmadılar. 60, 70, 80 hep
böyle oldu. Yönetime el koy-
duitan sonra da "siviller bu işi
beceremediler" dediler.
Darbe önceleri yapılan hazır-
lıklardan sivil siyasilerin ya
haberleri olmadı. ya da duy-
mazlıktan geldiler.
Darlielenn tümü halkımız ta-
rafından onay gördü. Bu ona-
yın en büyük gerekçesi de terör-
dü. Terörü önleyemeyen sivil
siyasilerden umudu kesen in-
sanlanmız hep orduda medet
aradı.
Acaba şimdi daha önceleri
defalarca izlediğimiz bir fılmin
antrakta kadar olan karelerini
mi izliyoruz?
Öyle ya. 1980'in lideri Kenan
Evren, birçok açıklamalannda,
"Daha önce yönetime el koy-
madık. Koşullann daha çok
oluşmasını istedik" dememiş
miydi?
Oluşmasını istedikleri koşul-
lann, halkın terörden daha faz-
la soğuması aşamasına gelmesi
değil miydi?
İşte yine sorunlan baskıyla
ve karanlık ortamlarda çözmek
isteyenlerin amaçladıklan aşa-
maya ya geldik ya da geliyoruz.
Ateşkesten sonra devlet;
PKK terörünü tam çözme aşa-
masına gelmişken bu fırsat ka-
çınldı. Ve şimdi buna eklenen
Sıvas vahşeti devletin en üst ka-
demelerinin gözleri önünde ger-
çekleşti.Sıvas'ın ortasmda, gü-
venlık güçlerinin gözü önünde
tam sekiz saat süren yobaz ku-
şatmasından sonra 37 aydın
devletin başbakanının. başba-
kan yardımcısının. ıçişleri ba-
kanının. genelkurmay başkanı-
nın bilgileri dahilinde yakıldı.
Yobazlann bu vahşeti belki
birkaç saat içinde dehşeıe dö-
nüşseydi. bu yazıyı yazmaya-
caktım. Ama tam sekiz saat
süreyle bir kentin ortasında. bir
otelde: kuşatma altına alınan
insanlann. devletin en üst dü-
zeyde yöneticileri ile konuşma-
yı başarmalanndan sonra, yine
devleıin en üst yetkililerinin em-
rıyle istenmeyen heykeller sö-
külürken, yobazlarca kuşatıl-
mış insanlann alçakca yakılma-
lan nasıl ve ne şekilde açıklana-
bilir?
DYP Başkanı ve Başbakan
Tansu Çiller ile SHP Başkanı ve
Başbakan Yardımcısı Erdal
İnönü ile İçişleri Bakaru Meh-
met Gazıoğlu'nun, bu aydınla-
nmızın yobazlar tarafından
yakılmasına onay vermeyeceği
ayan beyan ortadadır. Ve yine
bu insanlann hep sivil siyasi
güçlerin cmri altında bulundu-
ğunu söyleyen Genelkurmay
Başkanı Güreş ile konuştuğu
da bellıdir.
Ama devletin tepesindeki bu
insanlann Sıvas'ın tam ortasıtıa
hakim olamadıklan da bellidir.
Ancak "neden" belli değildir...
Nesin'le telefonla konuşan
Erdal lnönü'nün, haben aldık-
tan sonra kıminle konuştuğu,
İçişlen Bakanı'nın neler yaptı-
ğı, kimlere hangi emirleri verdi-
ği açıklanmalıdır.
Sorumluluğu. gorevden alı-
nan valinin sırtına yüklemek
mümkün bulunmamaktadır.
Çünkü bu kişinin yobazlardan
yana tavır aldığını söyleyebil-
mek mümkün değildir. Ölay-
dan sonra yayımlanan sağ ba-
sın organlannda yer alan ha-
berlerde valinin. Erdal İnönü'-
nün gecmişten beri desteklediği
bir bürokrat olduğu yazılıdır.
Kaldı ki. olayı yaşayanlar.
valinin olumsuz bir lavnna
rastlamadığını da beyan etmiş-
lerdir.
O zaman valinin bu olayda
aktıf bır kusufu bulunmamak-
tadır. Kaldı ki. olaydan biraz
önce kent meydanında bulunan
Pır Sultan hcykelinin bizzat
Ankara'nın emri üzerine kaldı-
nldığı bellidir.
O zaman onaya çıkan tek bir
so'nuç bulunmaktadır. Sivil si-
yasilerle genelkurmay başkanı
bilinmeyen nedenlerle emirle-
rinde olması gereken devlet
güçlerine söz geçirememişler-
dir.
Veya onar yıllık aralarla ka-
ranhİclardan sahne-i siyasete
çıkanlar. sivil siyasilerin ve bu
yapının emrinde bulunan güç-
İerin altlannı oymaya başlamış-
lardır.
Bu eylemlerinin sonucunu da
almış görünmektedirler. Hükü-
mete ve meclise ciddi bir güven-
sizlik doğmuştur. Erdal Inönü
kendi partilileri tarafından tar-
taklanmak istenmiştır.
Türkiye'nin sivil siyasi kad-
rolannın ve bunlann en başın-
da dünya çapında darbeye
maruz kalma rekorunu elinde
tuttuğunu tahmin ettigim cum-
hurbaşkanının, artık bu konu-
larda yeterli deneyiminin bu-
lunması gerektiği meçhul bir
şey değildir. Bu deneyım hala
ed'inilmemışse. Türkiye'nin si-
yasi kadrolannın ciddı bır poli-
tik demans (bunama) rahatsız-
lığının bulunduğunu kabul
etmek gerekir.
Av.EGtNCÎNMEN
MUSTAFA EKMEKCİ
Ölümden Dönenin Anlattıklan: (3)
'Kalabalığın Sesteri
Ensemdeydi!
1
Zerrin Taşpınar'la Cahit Külebi'lerde tanışmışız; Kü-
lebi'nin oğlu Ahmet'in ölümü dolayısıyla, ikimiz de baş-
sağlığına gelmişiz. Bir kez gördüklerimi kolay anımsa-
yamam. Zerrin Taşpınar, Sıvas'ta gerici dazlakların
yaktıkları Madımak Oteli'nde, ölümden kılpayı kurtulan-
lardandı. Zerrin Taşpınar ozandı, 'Bir Ardıç Kuşuyum
Ben" kitabı yayımlandı. Daha iki kitaplık şiirleri basılma-
yı bekliyor. Zerrin Taşpınar, 1947 yılında Ankara'da doğ-
muş. Pelin adında bir kızı, Çağrı, Çağlar adlarında ikiz
oğulları varmış. 26 yıllık evlilikten sonra, eşinden geçen
yıl ayrılmış...
- Zerrin Hanım, gericilerin düzenledikleri o kanlı cu-
mayı anlatır mısınız?
- Ben, Karayolları'nda kalıyordum, Külebi ve Sami
Karaören'le birlikte. Üçümüz çıktık, Büruciye Medre-
sesi'nde imza vardı, fakat oraya gitmedik, Sıvas Kong-
resi'nin yapıldığı binaya gittik, orayı gezdik. Orada
epeyce bir oyaiandık. çunkü Külebi'nin okuduğu okul-
muş orası. Oradan Büruciye Medresesi'ne gittik, orada
genellikle, imza Aziz Nesin'e, birkaç Külebi'ye ve Asım
Bezirci'yeydi. Biz şair arkadaşlar masada oturuyorduk;
Asım Bezirci yanımıza yaklaşıyordu; havada böyle bir
sinek kapar gibi yapıp önümüze atıyordu, takılıyordu bi-
ze:
- Ben girişi tuttum, onun için kitap satıyorum. Onun için
siz de burda sinek avlayın, iyi avlamalar! diyordu; gülü-
şüyorduk.
Biz çıkarken Medrese'den, ben, Karaören ve Külebi,
birinin Aziz Nesin e hakaret edip, kapıya doğru yöneldi-
ğini gördüm. Olayı net bilmiyorum, fakat, Aziz Nesin'e
söylenerek çıkan bır genç adam vardı. El kol hareketleri
yapıyordu. Adam, yanımızdan bize sürtunerek geçti,
söylenerek, bağırarak. "Allah seni cezalandırsın!" falan
gibi laflar, tam net anlamıyorum; tehditkâr sözlerle. Çı-
kıp gitti, kalabalığa kanştı. Oradan biz öğle yemeğine
Cumhuriyet Lokantası'na gittik. Bir gün önce de Asım
Bezirci, benı gorüp masama gelmişti. Yine görünce he-
men geldi; önce karşı karşıya oturmuştuk, bu kez yanya-
na oturduk; kitaplardan konuştuk, şakalaştık. Bize fişler
veriliyordu, yediğinizde veriyorsunuz. Yanı demek her-
halde o fişlere göre ödeme yapacak. Bir gün önce, Asım
Bezirci nin fişlerini bendekilerden vermiştim. Yine böy-
le bir şaka oldu:
- Hayır. Zerrin ödeyecek! dedi. Müthiş bir dostluk. çok
sıcak, çok çabuk gelişen bir dostluk oldu aramızda.
Biz daha otururken lokantada, camiden çıkanlar bağı-
rarak, koşarak, sloganlar atarak "Şeytan Aziz", "Vali
istifa" diyerek lokantanın önunden geçtiler. Duydukla-
rım arasında daha "şeriat", sözler arasmda yoktu. 150
kişi kadar vardı. Lokantanın garsonlan bize şöyle dedi-
ler:
- Bunlar böyle cumadan sonra dolaşırlar, bağrışırlar,
aldırmayın, pek de gözükmeyin!
Ama, camekanlardan baktık, kimimiz kapı önlerine
çiktık, bunlar gittiler. Biz "Biraz ötede polis tarafından
dağıtıldı" diye düşündük. İki arabaya bindık. Kültür Mer-
kezi'ne gidiyoruz. Panel, Arif Sağ'ın dinletisi var; oraya
gideceğiz, tam valiliğin önündeki alanı döndük, ufaktan
kalabalığın daha buyüdüğünü, uğultulanndan, sesler-
den anladık. Polis bizi çevirdi, "Otele gidin" dedi. Kültür
Merkezi'ne gidemeden otele geri döndük.
- Kim kim varsınız arabalarda?
- iki arabaydık, bir arabada Ali Balkız, Asım Bezirci,
bir iki kişi daha vardı, onları pek iyi bilemiyorum; Külebi,
ben, Sami Karaören, hepimiz otele döndük. Otele girdik,
otelin önünde bir polis minibüsü var, kapının önünde tel-
sizli, sivil polisler var; karşıda da bir iki kişi bakıyor otele
doğru; belki daha fazla, bilemeyeceğim. Telsizi dinle-
dik; işte, "Yardıma gelin, olaylar çıktı, Kültür Merkezi'-
nde ne oluyor?" gibi. Bizim kaygımız, Kültür Merkezi'-
nde ne olup bittiği. Girdiler mi, saldırdılar mı? Bunun
haberlerini almaya çalışıyoruz. Kendimızden kaygımız
yok. Otelde, bir süre bekledik, Külebi'yle Karaören "Çı-
kalım" dediler. Beni de aldılar, hep birlikte çıktık, galiba
Zeki Büyuktanır da vardı yanımızda. Alana geldiğimiz-
de kalabalığın valiliğe doğru yürüdüğünü gördum. Izin
istedim:
- Siz güvenliktesiniz, Karayollan'na gidin, ben arka-
daşlarımın yanına dönmek istiyorum. Çünkü bunlar ote-
le hücum edecekler, ya da otelin önünde birşeyler
yapacaklar!
Mantığım şuydu: Birincisi, kalabalık olursak daha iyi
savunuruz; ikincisi, duygusal olarak arkadaşlanmla ol-
mak istedim. Duygusallığın açıklaması yok! Bir de, yine
kalabalık olmamız hem caydıncı olur. hem de yardım
açısından.. Öyle düşündüm. Yardımın çabuk gelmesi
açısından... Sonra, Aziz Bey otelde; hani, ne kadar çok
insan olursak, o kadar çok, savunma, korunma olacak.
- Saat kaç o zaman?
- Öğle oldu, saat 13.00-14.00 olabilir. Emin değilim.
Ben geri döndüm, ama koşar adım döndüm. Kalabalık o
kadar, ensemde sesleri, öyle döndüm. Çok sakin görün-
meye çahştım, arkadaşlanma birşey söylemedim.
- Durum kötü mü, dediler.
- Valla, çok kalabahklaşmış bunlar! dedim.
Otelin lobisine geldiğim zaman telefonlar ediliyordu.
Arif Sağ'ın gürültülü sesini duydum...
BULMACA
7 I
8
9İ
ıp
•rn
_
SOLDAN SAĞA:
1/ Ömer Seyfettinin bir
romanı. 2/ Anadolu'da.
özellikle Doğu Karade-
niz dağlannın yüksek ke-
simlerinde yaygm, geçici
kırsal yerleşme tipi... Bir
inceleme sonucunu gös-
teren kâğıt. 3/ Sodyumun
simgesi... Bir ülkenin pa-
rasının başka bir ülkenin
parasıyla değeri. 4/ Birin-
ci olarak... Eski Mısır'da
gücünü tannlardan alan
yönetim örgütünün genel
adı. 5/ Hatay ilinde bir ırmak...
Evcil bir geyi'k. 6/ Kanşık renkli...
İlişkin, değgin. 7/ Cepte taşınan
tütün ya da sigara kutusu... Hicap.
8/ Boğa güreşi yapılan alan... Orta
Avrupa'daki dağ sırası. 9/ Satran-
cın ilk biçimi ve adı olan Hintçe
sözcük.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Başıboş hayvan... Ünlü bir de-
neme ve eleştiri yazanmız. 2/ Eski
Türk güreşlennden biri... Akdeniz
bölgesinde bir akarsu. 3/ Bir nota... Yerindelik, yanılmazlık. 4/
Süs için yapılmış giysi kıvnmı... Eski Mezopotamya halklannın
gök tannşı. 5/ Asya'da bir ülke... Kiraya verilerek gelir getiren
mülk. 6/ İnce perde ya da örtü... Deniz tarafından örtülen, de-
rin ve parçalanmış koylar meydana getiren gömülmüş vadi. 7/
Klavyeli bir çalgı... En kısa zaman süresi. 8/ Boşlukta 300.000
km/sn'lik bir hızla yayılan ışık taneciği ya da enerji kuvantu-
mu... Su yosunu. 9/ Bir ise gönlü olma... Ösmanlılarda kullanıl-
mış bir ağırlık ölçüsü.