25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 18TEMMUZ1993 PAZAR 14 DIZIYAZI Cemalettin Kaplan, Türkiye'deki din adamlarına direniş yolımu gösteriyor: Hocalar sakalınıkesmez HAYALL"2 ıj tw DEVLETİN M İ R İ O R A L Ç A L I Ş L A R Gazetelerde de yer almıştı. Siz Kemalist de> lete olan gmensizli- ğinizi çok acık bir dille ifade edi- yorsunuz. Tağut diyorsunuz, put divorsunuz. Fakat siz 15 yıl Adana'da bu doletin müftülii- ğünü vaptımz. Maaş aldınız. Ondan önce Di> anet Işleri Baş- kan Yardımcılığına kadar yük- selen devletten dini göre» ler aldı- nız. Şimdi bunlan gecmiş bir hata olarak mı değerlendiriyor- sunuz, yoksa o günün şartlan onu gerektiriyordu, bugünün şartlan bunu gerektiriyor mu di- vorsunuz. 'Adana 'dagörevyapiığım 15 sene içinde ne Kuran kurslarına ne de müftülüğe Mustafa KemaVin resimlerini astırmadım' KAPLAN- Değil. şartlan değışmez. Gayn Müslim bir devlette. Müslüman olmayan bir devleue görev alabilir mi- yım.Cevap4şarila' Bir. şahsın- dan taviz vermeyecek. Iki. di- ninden taviz \ermeyecek. Üç. burada görev alıştnın sebebi çevresine İslamı şeriatı tebliğ edecek. Dört. aldığı maaşı zaru- n ıhtiyaçlannı karşıladıktan sonra. aria kalanını davaya harcavacak. - Türkiye'de bu sonıyu hangi hocaya sorsam sizin gibi cevap >erir. Hocalarla başbaşa konuş- sak, gazetelere yansımayacak şekilde ben bu sohbetleri yapsam sizin cevaplarınızın benzeri ce- \ apları verirler. KAPLAN- Öyle yapanın eli- ni öpmek lazım. Dinden taviz vermeyecek. bir kere sakalı kes- meyecek - Sakalını kesmez. Kimse kes Kaplan'ın müfftulük günleri Süleymancıları ihbar etmişti(Jemaletün Kaplan tam 15 sene kalacağı Adana'da ilk günden ayağının tozuyla Sü- leymancılara karşı amansız bir mücadeleye girişü. Ge- rekçesi Süleymancılann. Dı- yanet'in ve dolayısıyla devle- tin dışında dini çalışmalar yürütmesiydi. Birçok Süleymancıyı gü- venlik güçlerine ve adli ma- kamlara ihbar etmişti. Süley- mancılar bugün onun açık mektubunda yer alan şu söz- leri t> gün Kaplan'a söylüyor- lardı: Yol yakınken Müslü- man olun. Ehli küfür ile bir- likte hedef olacağımız gün vakındır.. Zamanm Diyanet İşleri Başkanı Yaşar Tunagür'ün teşvikvyle başlatılan ünlü Di- yanet- Süleymancı çatışması işte böyle ortaya çıkmıştı. Kaderin garip cilvesi. Kap- lan. Süleymancılann ısim babasıydı. Süleyman Efen- di"nin talebelerine "Süley- mancı" ismi Tunagür- Kap- lan ikilisi tarafından lakıl- mıştı. Kaplan'ın başlattığı çatışma 12 Man muhtırasıy- la bırlikte Tunagür'ün görev- den almmasıyla bitecek. Kaplan'da tekrar sakın ya- şantısına dönecekti. Noktal5Şubatl987 net'tekujk beş yılı böylesıne partak geçti. Diyanet teki görevlerı sıfat ölarak parlaktı, ama kendısi silik bir memur olarak tanınırdv. Diya- net İşleri Başkanı Ibrahım Elmalı'- nın gorevden alınmasıyla bırlikte onun da kısmi surgun gunleri baş- ladı. Suleymancıların eski iiderle- rınden eski milletvekilı ve dıyanetyi Hilmi Turkmen o gunleri şöyle an- latıyordu: "Kaplan'ın bir başka ye- re yollanması bekleniyordu. Kendı- sine AdanaMüttuluğu nun boş ol- duğuru, ora>a gıtmesmın ıyı olaca- imı soyledim. Suruleceğine, kendi 8Ö " Sulomancılara hiicum. Kaplan tam 15 sene kalacağı Adana'da ilk günden ayağının tozuyla Süleyman-ı cılara karşı amansız bır mucadele-l ye girişıi. Gerekçesı, Sukymancıla-l fîn Dîyanet'fn ve dola\ısı>la devle- tın dışında dınıçalı§maıar,yuruJJE£- siydi...Birçok Sule>mancıyı guyen-| hk jgujlerine ve adlı makamlaja ih-l bar etmişti. Süleymancılar bugurVl onun açıİTmektubunda yer alan şu sozlerı o gun Kaplan'a soylüyorlar- dr "Yol yakınken Müslumanolun. Ehli kufur ile bırlikte hedef olaca- ğıroız gun vakındır..." Zamanın Dıyanet İşleri Başkanı Yaşar Tuna- gur'un teşvıkıyle başlatılan unlu Dıyanet-Suleymanc! çatışması işte bövle ortaya çıkmıştı. Kaderin ga- rıp cilvesi, Kaplan Süleymancılann isım babasıydı. Süleyman Efendı'- «m talebtterine Sateymana" ısmı Tunafur-Kapjan ikiUşi tarafından t^akıTmtştırkaplan'ın başlattığı ça- tışma 12 Man muhtırasıyla birlik- te Tunagür'ün gorevden almmasıy- la bitecek, Kaplan da tekrar sakin >aşantısına dönecekti. Kaplan, kendisi ile ilgili yazıların çıktığı Nokta Dergisi gösterilince Adana günlerini anlattı. Cemalettin Kaplan'ın demokrasi görüslerı: Partilereoy vermeyegidenkûfircSr Demokrasi. partileri şöyle tarifeder: •'Partiler. demokrasinin vazgecttmez unsurlandır." Bu tarife göre partisiz bir demokrasi düşünmek mümkün de- ğildir. Keza; parüler günün tağuti sis- temi olan demokrasiyi ayakta tutan. ona destek olan kuruluşlardır. parti sistemleridir. İşte demokrasi ve işte partiler! Anası. İslami sisteme ters düşerse danası da elbette ters düşecektir. Demokrasi ta- ğut olduğu gibi. partiler de birer tağut- tur. Oy verme ve iman: Demokratik bir sisteme göre, oy vermeye giden bir Müslüman. acaba oy sandığına oy pusulası mı atıyor, yoksa iman pusulası mı? İşte bunun tespiti gerekir. Beraberce muhasebesi- ni yapalım: Demokrasi partilere dayanır; parti- ler de oy vermeye dayanır. Mantıki bir kaide: "Öyle ise demokrasi oy vermeye dayanır." Demokrasi; tağuti bir sistem. dola- yısıyla kâfır bir rejim olduğuna göre. sandık başına giden bir Müslüman. ta- biatıyla tağuti sistemi desteklemeye ve onu ayakta tutmaya gidiyor demekür. "Küfre nza küfûrdûr" kaidesince sandık başına giden bir Müslüman, küfre nzanın da ötesinde ve üstünde bır kutur sıstemvm oyu ile destekle- mekte. onu ayakta tutmakta ve yaşat- maktadır. Bir Müslümanın sandık başına gidişiyle demokrasiyi kazanmış olduğu muhakkaktır. Dönüşüyle aca- ba iman pusulasını, Rabb'inin nzasını kaybetmiş olmasın? Buna kim 'hayır' diyebiür? Demek oluyor ki bir insan hem ko- münist hem Müslüman olamayacağı gibi hem demokrat hem de Müslüman olamaz! Bir başka ifade ile demokrasi- ye oy verme demek, şeriatı reddetme demektir; daha açık bir tabirle, de- mokrasiye, dolayısıyla partiye 'evet" demek İslam'a 'hayır' demekten ıba- rettir. Hangi hoca buna 'hayır. öyle değıldır' diyebılır? Çünkü, ister laik sistem olsun, ister demokratik sistem olsun neücede ay- nıdır. İkısi de dini devletten ayırmak- tır. din devlet bütünlüğünü onadan kaldırmaktır. Kanun koyma yetkısini insanın eline vermektir. dolayısıyla Al- lah'ın emir ve talimaünı bir tarafa it- mektir. Çare İki puttan b-n yikıldı gitti: Komü- nizm! Fakat diğen ayakta! Bu gidişle pek gıdeceğe benzemiyor. Gidip git- memesi alakaya bağlı, Müslümanlann alakasına bağlı! Müslümanlar komü- mzmi düşman bildıler, ondan nefret ettiler; Müslüman. komünist olmaz ve olamaz noktasından hareket edıp ka- pılanna bile yaklaştırmadılar. zorla gelmek isteyen komünizme (Afganis- tan da olduğu gıbı) savaş bıleaçtılar ve nihayet bu küfür sistemı karşısında imtihanı başan ile verdıler. Allah da ne vaptı? İnsanl'k belasını defetti. hem kı- sa zamanda ; hem beklenmedik bir devirde!.. A1L ı, neye kadır değil ki. yeter ki siz ona ..ul olun!.. Demokrasi de gider mi? Demokrasi de gider! Allah diledi mi gider. Çünkü mülk onundur. irade onundur. Yalnız bır şartla: Müslü- manlar. komünizme karşı duyduklan nefretı en azından demokrasiye karşı da duyacaklardır ve duymalıdırlar. Demokrasiyi de İslam. şeriat ve Pey- gamber düşmanı bilip sandık başına gitmeyeceklerdir. dolayısıyla partilere de iltifat etmeyecekler. \'e bilecekler ki partıler yıkılınca demokrasi çökecek ve tarihin çöplüğüne atılacaktır ve işte o zaman İslam devlet olacaktır. Gavret bizden. tevfik Allah'tandır. demiyor zaten. KAPLAN- İki, (Hoca bura- da epevce düşündü, belli ki ör- nek bulmakta zorlaruyordu) Kemalist devleti teyıt eder ma- nadaolmayacak. - Çoğu böyle bir ifade kullan- mıyor. Camilerdeki vaazlannda tersine Kemalizme hücüm edi- yorlar. KAPLAN- Sen sorduğun za- man bana gelseydin, ben teşek- kür ederdim iyi ki geldın der- dim. Bir adam buldum hem de gazeteci, ben derdim ki. sen de ben de davaran. İslam davası- nın sahibiyiz. beraber calışma- mız gerekiyor. Şu Mustafa Kemal rejimi. Kemalist rejim var ya. bu puuur. bunun arka- sından kim gıderse put olur. Ben derdim. - Müftülüğünüz sırasında, Adana'da Süleymancıları devle- te ihbar ettiğiniz, Kemalist dev- lete ele >erdiğiniz hakkında bir iddiavar. KAPLAN- Bunu söylerler ama ispat edemezler. Git onla- ra söyle. O söylediklerini bir gazetede neşretsinler. - Yazdılar, yazdılar. KAPLAN- Yazmadılar. - Benim yanımda >ar. Bir der- gide yayınlandı. KAPLAN- Ne diyor 0 - Diyorlar ki Cemalettin Hoca Adana Müftülüğü sırasında Sü- leymancılarla kavga etti. hatta ilk Süleymancı sözcüğünü de Cemalettin Hoca söyledi. Nokta dergisimfcki bir araştırmada di- yor ki, •'Suleymancılan Adana'- da devlete ihbar etmiş, yakalat- tırmıştır." KAPLAN- Yalan söylüyor. - Yanımda o dergiden var, isti- yorsanız size bir kopyasını vere- >im. KAPLAN- Hemen cevabını yazanz. - Açık cevabınız nedir? Hızipçilere karşı KAPLAN- Böyle hızipçi olanlara karşı, Nursilere de, Sü- leymanilere de el ediyoruz gelin elele gönül gönüle. Kuran kay- nak Peygamber örnek açık açık davayı savunahm. Yine köşeye kaçmayın, demişimdir. Onlara da o zaman gelin beraber çalı- şalım demişimdir. Biz diyoruz ki onlara siz Mustafa Kemal'i sevmiyorsanız, ben de sevmiyo- rum. Gelin beraber çalışalım, işbirliği yapalım. - Ne diyorlar cevap olarak? KAPLAN- Önceden diyor- lardı, sonradan onlar da kay- bettiler. Bakınız ben bir misal vereyim. Sıkıyönetim geldi. Bunlann Adana'da dört kath bir bınalan vardı. Mustafa Ke- mal'e Deccal diyorlar. İmam hatip okullannda böyle pro- paganda yapıyorlar. Birisi geldi Hocam dedi ben Süleymancıla- nn kursuna gittim. bir de bak- tım ki Kenan Evren'in fotoğrafı üstte, paşalann ki altta Musta- fa Kemal'in ki daha yukarda. Ben dedim kı git onlara söyle, ya siz Mustafa Kemal'e ve onun arkasından gidenlere Deccal. Deccal'ın ordusu di- yordunuz bunu nasıl astınız. Gitti geldi, demişler ki binalan kapatacaklar. Bu kurslan ka- patacaklar ne yapalım. Ben dedim git bir daha söyle de ki. bu sizin binanız, öyle diyeceksi- niz. Bina gitsin, sizin akideniz. sizin inancınız. sizin harekeliniz zedelenmesin. Niye astınız on- lan. asmadım ben. 15 sene müf- tülük yaptım. Bu gençlerçevre- sindeki taraftarlannı işaret ederek) bilirler Adana'lıdırlar bunlar. 15 sene ıçerisinde ne Kuran kurslanna ne müftülüğe Mustafa KemaVin fotoğrafını asmadım. Asmadım. Sıvas'taki vahşetin düşündürdükleri ANKARA NOTLARI Ülkemiz her gün bir dehşet yaşıyor. insanlar öldürülüyor. Güneydoğu'nun bir yöresind^e öldürülen çocuk. genç. ihtiyar. kadın. erkek; Sıvas'ta yakılan ülkemizin değerli aydmlan yü- reğimizi dağbvor. Ve bu vahşe- tin durdurulacağını gösteren hiçbir umut ufukta görülmü- yor. Yavaş yavaş - 'ne olacak" denrneye başlanıyor. Ankara'- da TBMM yurttaşlar tarafın- dan taşlanıyor. İnsanlar yavaş yavaş "mesih" aramaya başlı- yor. 10 yılda bir aranan veya kendisini "gereksindiren" me- Sİhler daha net bir şekilde var- lıklanru göstenyorlar. ; Bugüne kadar "mesihleri- tniz"' hep sivil siyasi iktidan hedef göstererek ortaya çıkıp İktidara el koydular. Bu eylem- lerim yaparken karda yürüyüp iz bırâkmadılar. 60, 70, 80 hep böyle oldu. Yönetime el koy- duitan sonra da "siviller bu işi beceremediler" dediler. Darbe önceleri yapılan hazır- lıklardan sivil siyasilerin ya haberleri olmadı. ya da duy- mazlıktan geldiler. Darlielenn tümü halkımız ta- rafından onay gördü. Bu ona- yın en büyük gerekçesi de terör- dü. Terörü önleyemeyen sivil siyasilerden umudu kesen in- sanlanmız hep orduda medet aradı. Acaba şimdi daha önceleri defalarca izlediğimiz bir fılmin antrakta kadar olan karelerini mi izliyoruz? Öyle ya. 1980'in lideri Kenan Evren, birçok açıklamalannda, "Daha önce yönetime el koy- madık. Koşullann daha çok oluşmasını istedik" dememiş miydi? Oluşmasını istedikleri koşul- lann, halkın terörden daha faz- la soğuması aşamasına gelmesi değil miydi? İşte yine sorunlan baskıyla ve karanlık ortamlarda çözmek isteyenlerin amaçladıklan aşa- maya ya geldik ya da geliyoruz. Ateşkesten sonra devlet; PKK terörünü tam çözme aşa- masına gelmişken bu fırsat ka- çınldı. Ve şimdi buna eklenen Sıvas vahşeti devletin en üst ka- demelerinin gözleri önünde ger- çekleşti.Sıvas'ın ortasmda, gü- venlık güçlerinin gözü önünde tam sekiz saat süren yobaz ku- şatmasından sonra 37 aydın devletin başbakanının. başba- kan yardımcısının. ıçişleri ba- kanının. genelkurmay başkanı- nın bilgileri dahilinde yakıldı. Yobazlann bu vahşeti belki birkaç saat içinde dehşeıe dö- nüşseydi. bu yazıyı yazmaya- caktım. Ama tam sekiz saat süreyle bir kentin ortasında. bir otelde: kuşatma altına alınan insanlann. devletin en üst dü- zeyde yöneticileri ile konuşma- yı başarmalanndan sonra, yine devleıin en üst yetkililerinin em- rıyle istenmeyen heykeller sö- külürken, yobazlarca kuşatıl- mış insanlann alçakca yakılma- lan nasıl ve ne şekilde açıklana- bilir? DYP Başkanı ve Başbakan Tansu Çiller ile SHP Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile İçişleri Bakaru Meh- met Gazıoğlu'nun, bu aydınla- nmızın yobazlar tarafından yakılmasına onay vermeyeceği ayan beyan ortadadır. Ve yine bu insanlann hep sivil siyasi güçlerin cmri altında bulundu- ğunu söyleyen Genelkurmay Başkanı Güreş ile konuştuğu da bellıdir. Ama devletin tepesindeki bu insanlann Sıvas'ın tam ortasıtıa hakim olamadıklan da bellidir. Ancak "neden" belli değildir... Nesin'le telefonla konuşan Erdal lnönü'nün, haben aldık- tan sonra kıminle konuştuğu, İçişlen Bakanı'nın neler yaptı- ğı, kimlere hangi emirleri verdi- ği açıklanmalıdır. Sorumluluğu. gorevden alı- nan valinin sırtına yüklemek mümkün bulunmamaktadır. Çünkü bu kişinin yobazlardan yana tavır aldığını söyleyebil- mek mümkün değildir. Ölay- dan sonra yayımlanan sağ ba- sın organlannda yer alan ha- berlerde valinin. Erdal İnönü'- nün gecmişten beri desteklediği bir bürokrat olduğu yazılıdır. Kaldı ki. olayı yaşayanlar. valinin olumsuz bir lavnna rastlamadığını da beyan etmiş- lerdir. O zaman valinin bu olayda aktıf bır kusufu bulunmamak- tadır. Kaldı ki. olaydan biraz önce kent meydanında bulunan Pır Sultan hcykelinin bizzat Ankara'nın emri üzerine kaldı- nldığı bellidir. O zaman onaya çıkan tek bir so'nuç bulunmaktadır. Sivil si- yasilerle genelkurmay başkanı bilinmeyen nedenlerle emirle- rinde olması gereken devlet güçlerine söz geçirememişler- dir. Veya onar yıllık aralarla ka- ranhİclardan sahne-i siyasete çıkanlar. sivil siyasilerin ve bu yapının emrinde bulunan güç- İerin altlannı oymaya başlamış- lardır. Bu eylemlerinin sonucunu da almış görünmektedirler. Hükü- mete ve meclise ciddi bir güven- sizlik doğmuştur. Erdal Inönü kendi partilileri tarafından tar- taklanmak istenmiştır. Türkiye'nin sivil siyasi kad- rolannın ve bunlann en başın- da dünya çapında darbeye maruz kalma rekorunu elinde tuttuğunu tahmin ettigim cum- hurbaşkanının, artık bu konu- larda yeterli deneyiminin bu- lunması gerektiği meçhul bir şey değildir. Bu deneyım hala ed'inilmemışse. Türkiye'nin si- yasi kadrolannın ciddı bır poli- tik demans (bunama) rahatsız- lığının bulunduğunu kabul etmek gerekir. Av.EGtNCÎNMEN MUSTAFA EKMEKCİ Ölümden Dönenin Anlattıklan: (3) 'Kalabalığın Sesteri Ensemdeydi! 1 Zerrin Taşpınar'la Cahit Külebi'lerde tanışmışız; Kü- lebi'nin oğlu Ahmet'in ölümü dolayısıyla, ikimiz de baş- sağlığına gelmişiz. Bir kez gördüklerimi kolay anımsa- yamam. Zerrin Taşpınar, Sıvas'ta gerici dazlakların yaktıkları Madımak Oteli'nde, ölümden kılpayı kurtulan- lardandı. Zerrin Taşpınar ozandı, 'Bir Ardıç Kuşuyum Ben" kitabı yayımlandı. Daha iki kitaplık şiirleri basılma- yı bekliyor. Zerrin Taşpınar, 1947 yılında Ankara'da doğ- muş. Pelin adında bir kızı, Çağrı, Çağlar adlarında ikiz oğulları varmış. 26 yıllık evlilikten sonra, eşinden geçen yıl ayrılmış... - Zerrin Hanım, gericilerin düzenledikleri o kanlı cu- mayı anlatır mısınız? - Ben, Karayolları'nda kalıyordum, Külebi ve Sami Karaören'le birlikte. Üçümüz çıktık, Büruciye Medre- sesi'nde imza vardı, fakat oraya gitmedik, Sıvas Kong- resi'nin yapıldığı binaya gittik, orayı gezdik. Orada epeyce bir oyaiandık. çunkü Külebi'nin okuduğu okul- muş orası. Oradan Büruciye Medresesi'ne gittik, orada genellikle, imza Aziz Nesin'e, birkaç Külebi'ye ve Asım Bezirci'yeydi. Biz şair arkadaşlar masada oturuyorduk; Asım Bezirci yanımıza yaklaşıyordu; havada böyle bir sinek kapar gibi yapıp önümüze atıyordu, takılıyordu bi- ze: - Ben girişi tuttum, onun için kitap satıyorum. Onun için siz de burda sinek avlayın, iyi avlamalar! diyordu; gülü- şüyorduk. Biz çıkarken Medrese'den, ben, Karaören ve Külebi, birinin Aziz Nesin e hakaret edip, kapıya doğru yöneldi- ğini gördüm. Olayı net bilmiyorum, fakat, Aziz Nesin'e söylenerek çıkan bır genç adam vardı. El kol hareketleri yapıyordu. Adam, yanımızdan bize sürtunerek geçti, söylenerek, bağırarak. "Allah seni cezalandırsın!" falan gibi laflar, tam net anlamıyorum; tehditkâr sözlerle. Çı- kıp gitti, kalabalığa kanştı. Oradan biz öğle yemeğine Cumhuriyet Lokantası'na gittik. Bir gün önce de Asım Bezirci, benı gorüp masama gelmişti. Yine görünce he- men geldi; önce karşı karşıya oturmuştuk, bu kez yanya- na oturduk; kitaplardan konuştuk, şakalaştık. Bize fişler veriliyordu, yediğinizde veriyorsunuz. Yanı demek her- halde o fişlere göre ödeme yapacak. Bir gün önce, Asım Bezirci nin fişlerini bendekilerden vermiştim. Yine böy- le bir şaka oldu: - Hayır. Zerrin ödeyecek! dedi. Müthiş bir dostluk. çok sıcak, çok çabuk gelişen bir dostluk oldu aramızda. Biz daha otururken lokantada, camiden çıkanlar bağı- rarak, koşarak, sloganlar atarak "Şeytan Aziz", "Vali istifa" diyerek lokantanın önunden geçtiler. Duydukla- rım arasında daha "şeriat", sözler arasmda yoktu. 150 kişi kadar vardı. Lokantanın garsonlan bize şöyle dedi- ler: - Bunlar böyle cumadan sonra dolaşırlar, bağrışırlar, aldırmayın, pek de gözükmeyin! Ama, camekanlardan baktık, kimimiz kapı önlerine çiktık, bunlar gittiler. Biz "Biraz ötede polis tarafından dağıtıldı" diye düşündük. İki arabaya bindık. Kültür Mer- kezi'ne gidiyoruz. Panel, Arif Sağ'ın dinletisi var; oraya gideceğiz, tam valiliğin önündeki alanı döndük, ufaktan kalabalığın daha buyüdüğünü, uğultulanndan, sesler- den anladık. Polis bizi çevirdi, "Otele gidin" dedi. Kültür Merkezi'ne gidemeden otele geri döndük. - Kim kim varsınız arabalarda? - iki arabaydık, bir arabada Ali Balkız, Asım Bezirci, bir iki kişi daha vardı, onları pek iyi bilemiyorum; Külebi, ben, Sami Karaören, hepimiz otele döndük. Otele girdik, otelin önünde bir polis minibüsü var, kapının önünde tel- sizli, sivil polisler var; karşıda da bir iki kişi bakıyor otele doğru; belki daha fazla, bilemeyeceğim. Telsizi dinle- dik; işte, "Yardıma gelin, olaylar çıktı, Kültür Merkezi'- nde ne oluyor?" gibi. Bizim kaygımız, Kültür Merkezi'- nde ne olup bittiği. Girdiler mi, saldırdılar mı? Bunun haberlerini almaya çalışıyoruz. Kendimızden kaygımız yok. Otelde, bir süre bekledik, Külebi'yle Karaören "Çı- kalım" dediler. Beni de aldılar, hep birlikte çıktık, galiba Zeki Büyuktanır da vardı yanımızda. Alana geldiğimiz- de kalabalığın valiliğe doğru yürüdüğünü gördum. Izin istedim: - Siz güvenliktesiniz, Karayollan'na gidin, ben arka- daşlarımın yanına dönmek istiyorum. Çünkü bunlar ote- le hücum edecekler, ya da otelin önünde birşeyler yapacaklar! Mantığım şuydu: Birincisi, kalabalık olursak daha iyi savunuruz; ikincisi, duygusal olarak arkadaşlanmla ol- mak istedim. Duygusallığın açıklaması yok! Bir de, yine kalabalık olmamız hem caydıncı olur. hem de yardım açısından.. Öyle düşündüm. Yardımın çabuk gelmesi açısından... Sonra, Aziz Bey otelde; hani, ne kadar çok insan olursak, o kadar çok, savunma, korunma olacak. - Saat kaç o zaman? - Öğle oldu, saat 13.00-14.00 olabilir. Emin değilim. Ben geri döndüm, ama koşar adım döndüm. Kalabalık o kadar, ensemde sesleri, öyle döndüm. Çok sakin görün- meye çahştım, arkadaşlanma birşey söylemedim. - Durum kötü mü, dediler. - Valla, çok kalabahklaşmış bunlar! dedim. Otelin lobisine geldiğim zaman telefonlar ediliyordu. Arif Sağ'ın gürültülü sesini duydum... BULMACA 7 I 8 9İ ıp •rn _ SOLDAN SAĞA: 1/ Ömer Seyfettinin bir romanı. 2/ Anadolu'da. özellikle Doğu Karade- niz dağlannın yüksek ke- simlerinde yaygm, geçici kırsal yerleşme tipi... Bir inceleme sonucunu gös- teren kâğıt. 3/ Sodyumun simgesi... Bir ülkenin pa- rasının başka bir ülkenin parasıyla değeri. 4/ Birin- ci olarak... Eski Mısır'da gücünü tannlardan alan yönetim örgütünün genel adı. 5/ Hatay ilinde bir ırmak... Evcil bir geyi'k. 6/ Kanşık renkli... İlişkin, değgin. 7/ Cepte taşınan tütün ya da sigara kutusu... Hicap. 8/ Boğa güreşi yapılan alan... Orta Avrupa'daki dağ sırası. 9/ Satran- cın ilk biçimi ve adı olan Hintçe sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Başıboş hayvan... Ünlü bir de- neme ve eleştiri yazanmız. 2/ Eski Türk güreşlennden biri... Akdeniz bölgesinde bir akarsu. 3/ Bir nota... Yerindelik, yanılmazlık. 4/ Süs için yapılmış giysi kıvnmı... Eski Mezopotamya halklannın gök tannşı. 5/ Asya'da bir ülke... Kiraya verilerek gelir getiren mülk. 6/ İnce perde ya da örtü... Deniz tarafından örtülen, de- rin ve parçalanmış koylar meydana getiren gömülmüş vadi. 7/ Klavyeli bir çalgı... En kısa zaman süresi. 8/ Boşlukta 300.000 km/sn'lik bir hızla yayılan ışık taneciği ya da enerji kuvantu- mu... Su yosunu. 9/ Bir ise gönlü olma... Ösmanlılarda kullanıl- mış bir ağırlık ölçüsü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle