23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET PAZAR YAZILARI Âlmanya'da siyalı adamın işi zoıBerlin Duvan açılalı birkaç ay bile olma- mıştı. Kentin doğusunda işim vardı ve on- lan hiç tanımadığım için en kolay yolu se- çip rastladığını ilk arabaya bindim. Bej Mercedes taksinın şoför koltuğunda otu- nıyordu ve gerek teninin renginden gerek- se aksanından Afrika'nın bilmediğim uzak ve sıcak bir ûlkesinden geldiğj beUıydi. Ak- sanlı, ama mükemmel bir Almanca konu- şuyordu. Ikimizın de bilmediği adresi hari- tadan bulup yola koyulduk ve duvann yenı açılmış gediklerinden bırindeki uzun kuy- ruğun arkasına takıldık. Almanlar henüz zafer değil, birleşme sarhoşluğu içindeydi. Köpüklü şarap ve muzlarla simgelenen birleşme, Almanlan güleryüzlü ve mutlu bir halk kılmış görü- nüyordu. Dikiz aynasından bana bakıp önce İtal- yan, sonra Iranlı zannetti ve Türk olduğu- mu duyunca yüzüne tuhaf bir gülümseme oturtarak "Merhaba" dedi. "'Berlin bıraz da sizın şehriniz sayıhr." Ve ekledi:"Ama gelecek ne gösterir bilinmez. Belki hepimiz yine geldiğimiz yerlere geri döneriz." Ganabydı, Alman bir kadınla evlıydı vc iki de çocuğu vardı. Ona neden böyle ka- ramsar konuştuğunu, >oksa ailesiyle Af- rika'ya gen mi dönmeyi düşünduğünü sor- dum. Güldü. "Yok canım" dedi, "ben iste- sem bile kanm gelmez, hele çocuklar hiç." Çok doluydu. •"Almanlar ırkçı" diye başladı söze. İrkildim. Çünkü bir ulusu toptan ırkçıhkla suçlamak da ırkçılık ol- muyor muydu? O benim cevabımı bekle- meden sözüne devam etti:"Yalnız Alman- lar değil, bütün Avrupalüar siyahlara karşı hala eski sömürgeci yaklaşımı sürdürüyor- lar." Dogruydu, tabii istisnalar kaideyi bozmuyorsa. Avrupa'da siyah adam olma- nın ne kadar gûç olduğunu düşündüm ve aklıma Fransa'nın güzelim Cote d'Azur sahillerinde incik boncuk sa- tan rengarenk enlanh Mag- rip insanlan geldi. Marsilya ve Nice gibi Akdeniz kentle- nrun ırkçı Jean-Marie Le i Pen'ın seçim kalesı olması bir.rastlantı mı>dı? _ î Üniversiteyi Batı Alma'n- ; ya'nın öğrencı kentlerinden l Freiburg'da okumuştu. "Haarladığım her ödevı hocaya teslim etmeden önce fotoko pisini çekiyordum" dedi. "Neden?" diye sordum. "Çünkü haksızlığa uğruyordum" diye yanıtladı. Beyaz adama hiç güvenmı- yordu. Güvenmemeyi öğrenmıştı. "Her iki üç yılda bir ev değıştınriz" dedi "Çünkü oturduğumuz binalarda mutlaka bir süre sonra laisızlık çıkar. Çocuklanmız hakarete uğrar, onlarla alav edılır." fcvet, diye düşündüm ve hemen aklıma geliveren "gündüz feneri" sözünü belleğimden sil- meye çalıştım. "Mutlaka yemeklenmızın kokusun- dan, hafta sonu dostlarla eğlenirken dinlediğimiz DİLEK müzikten, sohbetimiz- ZAPTÇIOĞLU den rahatsız olan bir kom- şu çıkar. Posta kutumuz- da imzasız. vırtık kağıt parçalanna çızıktırilmış çırkın mektuplar buluruz. Çocuklanmızın merdiven boşluğuna bıraktığımız arabala- nnı kırarlar, çöplerimızı gürültülü döktü- ğümüzu. ayağımızı paspasa sılmeden gırdi- ğımızı ıddıa ederler." Yol hala tıkalıydı. Ben bir beyaz msan olarak kendımi suçlu hissettim. Oysa o, Türklenn de pek sevilmedıği bu toplumda benle kendini ittifak içinde hıssedıyordu. Bense hangi rolü üstleneceğım konusunda kararsızdım. Tabii ondan yanaydı aklım ve gönlüm, ama Çingenelere "esmer vatan- daş" diven, '"Arap bacı" kültürüyle yoğrul- muş, sıyahlann "Fellah" ya da kısaca "Arap" diye adlandınldığı bir topluniun da önyargılı olmadığı söylenebilir miydi? O bir yandan gülüyor, bir yandan da an- latıyordu: "Biliyor musun, inşallah Al- manya'ya çok. ama çok daha fazla yabancı gelır. O gûnleri sabırsızlıkla bekliyorum."' Ve yine cevabımı beklemeden devam etti. "Bak Avrupalı'nın asıl yüzü işte o zaman ortaya çıkacak. Bak o zaman yabanalan linç etmeye. öldürmeye kalkacaklar. Asıl yüzlen o zaman ortaya çıkacak." Berlin Duvan yeni açılmıştı. Almanlar henüz birbirine kavuşmaktan mutlu. hu- zurlu bir toplum görünümündeydi. Önyar- gılan ve ırkçılık gibı ınsanlık dışı birdüşün- ce sistemini bütün bir ulusa mal etmek yanlıştı. "Çok çektiğı ıçın genel konuşuyor ve aşınya kacıyor" diye düşündüm. Bar- barbk devri geride kalmışu. Demokrasiyle övünen bir toplumda önyargı ve ırkçılık olabılırdi, ama iş alenen adam öldürmeye nasıl giderdi? Alman polisinin nelere kadir olduğunu geçmişte. öğrenci hareketlerin- den banş akımına kadar protesto gösterile- rinde görmemiş miydik? Hem Alman dev- leti asla böyle olaylara müsamaha göstere- mezdi. "Bu konuşmadan bir yıl kadar sonra Doğu Almanya'da Mozambikh bir genç, sadece derisinin sıyah reneinden ötürü dö- vülerek öldürüldü, linç edildı. Bu konuşma- dan iki yıl sonra üç Türk sadece Türk ol- duklan içın evlerinde yanarak can verdiler. Gecen hafta Alman Parlamentosu'nda muhafazakar partılı bir milletvekili "Al- manya yabancılann istılasıyla karşı karşı- yadır" dedi ve "Ulusumuz kendini savuna- caktır" öngörüsünde bulundu. Bir an bej Mercedes'ir. direksiyon sallayan Ganalı şoförünü düşündüm. Düşündüm. Maastrichtşokuatlatılamad KOPENHAG Danımarka 18 mayıstan bu yana hala kendine gelemedi, travmayı atlatamadı. Lakin travmaya halkoylamasından çıkan evet sonucu değil, evetin belli olmasından sonra çıkan so- kak savaşı sırasmda polisin si- lahsız göstericilerin üzerine ateş acıp 10 kişiyi vurması yol açü. Sosyal demokrat başbakanın ertesi gün ne olup bittiğini anlama- dan "Ben polisin ateş açmasını haklı buluyo- rum" demesi. adalet bakanının polise olan güve- ni sarsmamak için soruşturma açtırmayacağınj açıklaması, travmayı derinleştirdi, başağnsını arttırdı. Türkiye'deki 'yargısız infaz' tartışma- lanna benzer tartışmalan başlattı. Polis kendi hazırladığı raporda kendisini haklı çıkardı: "Ar- kadaşlanmız kendi hayatlannı tehlikede hisset- tikleri için ateş acmak zorunda kaldılar" diye kendini savundu. Kopenhag'da polisin günah- lanndan sorumlu kurulun başkanı Sosyalist Halk Partili Tom Ahlberg "Hayret bişey valla- hi" diye söylendi, "Adalet bakanının niye soruş- turma açmak ıstemediğini tam anlamadım. O açtırmazsa ben açünnm" diye de ekledi. Lakin basın her zamanki gibi oyun bozanlık etti, baş- bakanın ve adalet bakanının güven ilan ettikleri polisin kendisi hakkında hazırladığı raporda açık olmayan noktalann olduğuna işaret etti, hoş olmayan sorular sordu, sonılann cevap- landınlması gerektiğini söyledi. Arkasından ye- rel televizyonlann kayıtlanndan polisin gösteri- cilerin üzerine bir kere değil iki kere ateş ettiği ortaya çıktı. Hem de ikinci ateşi, 10 kişiyi vur- duktan ve zor durumdan kurtulduktan sonra açtığı belti oldu. İkinci keresinde ilk defasında olduğu gibi yerde yatan yarah polisler göze çarp- madı. Polisin bu ikinci ateş açma olayını rapor- Jannda unuttuğu görüldü. Bu işe çok bozulan birçok aydın, polisten çok l>aşbakana ve adalet bakanına ateş püskürdü, çatışan gençleri yakından tanıyan uzmanlar "Biz ne zamandır söylüyorduk işin bu noktaya •fej FERRUH YHMAZ gelecegini" dedıler, polisin dav- ranışlanna dıkkat etmemesi ha- linde işin çığnndan çıkacagı uyansında bulundular. polisten çok politikacılan uyarmaya ça- kşulâr. Polisin kendi kendisini haklı çıkardığı rapor parlamentoda Sosyalist Halk Partisi dışındaki tüm partiler ta- rafından tatmin edici bulunmasına rağmen ka- muoyunun nefesini ensesinde hisseden hükü- met, baskılara dayanamadı ve sonunda olaylar- la ilgili soruşturma açmayı kabul etti ve bu işle başsavayı görevlendirdı. Soruşturma açı- lacağını defalarca "Polise olan güveni sarstırt- mam" diyen Adalet Bakanı'nın kendisi yapmak zorunda kaldı. Basının üzerinde en çok durduğu nokta, sivil polislerin olaylardaki rölü. Sivil polisler, ünifor- malılan göstericilerin üzerine yürümeye kışkırt- makla kalmıyorlar, yasalara aykın bir şekilde göstericilerin atuklan kaldınm taşlannı gerisin geriye polisten farkh olarak kalkan ve kask gjbi hiçbir koruması olmayan gençlerin üzerine atı- yorlar. sokaklarda gösterilere katılsın katı- lmasın kendilenne yan bakanı benzetiyorlar. Sivil polisler sadece 18 mayıs akşamı çıkan olaylardaki tavırlardan dolayı değil, 'toplum dı- şı' saydıklan kesimlere karşı son zamanlardaki genel tavırlardan dolayı da eleştiriliyorlar. Me- sela serbest esrar saüşlanyla ünlü alteraatif yer- leşım merkezi Christianıa'da son zamanlarda es- tirdikleri terörle tepkileri üzerlerine çekiyorlar. Christiania'da mahkeme karan olmadan evlere giriyorlar, üstbaş anyorlar, eften pûften ge- rekçelerle insanlan tutukluyorlar. Danimarkada polisleevişgalcisi ya da diğer 'toplum dışı' sayılan cevreler arasındaki diyalog, 18 mayıs akşamı konuşan siîahlarla koptu. Şim- di 'alternatıf çevreleri tanıyanlar, olaylann Marquez'in Kırmızı Pazartesi romanında an- latüğı 'göz göre göre' cinayetteki gibi gelişmesin- den kaygı duyuvorlar. Kayıpülkede 30 dolaraıııasaj Deniz üzerinde kmzıklara oturtulmuş evler Fılipinliler için vazgeçilınez.(ASENA ÖZKAN) Borneo adasının en büyük kenü Kota Kinabolu. adını Güneydoğu Asya'nın 4 bin 100 metrelik en bü- yük dağı Kınabolu'dan alıyor. 1523'te Magellan tarafmdan keşfe- dilen Borneo, bugün 3 ülke tarafı- ndan paylaşılmış durumda. Malezya'ya bağlı Sabah Federe Devleti'nm. adada Sabah ve Sava- rak olmak üzere iki bölgesi var. Endonezya'ya an toprak parcası- nın adı Kalimantan. Adadakı üçüncü devlet ıse dünyanın en zen- gın adamının yönetimindeki Bru- neı Sultanlığı. Kayıp ülke Borneo'nun, akıl al- maz büyüklüktekı ormanlan, araş- tırmacılann gözbebeği. Malarya ve yılanlar ıse araştırmacılann en bü- yük düşmanı. Yerli halk Mala>lar, adada azınlık durumunda. Çınlı- ler, Hintliler. Filipinliler ve Güney- doğu Asya"nın mültecileri, adanın çoğunluğunu oluşturuyor. Adada tam 50 dil, 132 lehce kullanıkvor. Ancak her yerde olduğu gibi İngi- lizce, herkesin benimsediğı bır dil. Ada halkı geçimini kauçuk, pal- miye yağı \e tropikal meyveden sağhyor. Insan ırkının en yakını sa- yılan orangutanlann doğum yeri de Borneo. Ancak orangutan, artık ender olarak ormanlarda gö- rülüyor. Adadaki Filipinlilerin ya- şamlan oldukça ilginç. Deniz üze- rinde kazıklara oturtulmuş evler, Filipinlilerin vazgeçemedikleri ya- şam biçiminin bir parçası. Ne pa- rasızlıktan ne de başka nedenler- den seçmişler bu yaşamı. Kendi de- yişleriyle, böyle yaşamaya alışmış- lar. Düşünün; sabah kalkıyorsu- nuz ve kendinizi duş yerine denize atıyorsunuz; sonra merdivenden tırmanıp evinize çıkıyorsunuz. Tüm Güneydoğu Asya'da olduğu gibi Bomeo'da da "hayat kadınlıği" Filipinlilerin işi. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse, bu işi tüm terbıyeleriyle icra ediyorlar. "Masaj ister misiniz" sorusunun ardından, aynı nezaketle başka ne- ler ıstediğiniz soruluyor. Fiyatı mı? Yalnızca masaj, 30 Amerikan Do- lan. Devamı? Vallahi merak edip de sormak, aklımıza gelmedi. Yemekler ise bizlere oldukça ya- bancı. Avokado garnitürlü pavur- ya bacağı, fazla baharatlı balık ve suda haşlanmış pirinç, vazgeçilmez en büyük damak tadı. Deniz bura- da çok cömert; balıklann türü ve isimleri hakkında bilgi edinmek için büyûkçe bir not defterine ihti- yacıruz var. En iyisi tatlanna bakıp gecmek. Bir insanın yaşamında Borneo'ya kaç kez yolu düşüp de beğendiği balığı sipariş etme şana olabilir ki! SICAK VE HIZLIGÜNLER BAŞLIYOR YAZ A5KLARIREHBERİİ Ğ İ İ İ• SEVDİĞİNİZİ ETKİLEYECEK MODA/ KOKU VE ÜSLUP • TERCİH EDİLEN TATİL YÖRELERİ • DOKTORLARIN TAVSİYELERİ • AVRUPA VE AMERİKA YOLCULARINA ÖĞÜTLER • İSTANBUL'UN KAÇAMAK MERKEZLERİ "YAVŞAK KRİZİ'NİN PERDE ARKASI DYP BURSA MİLLETVEKİLİ ŞUKRÜ ERDEM, TANIK OLDUĞU DEMİREL - ÇAĞLAR GÖRÜŞMESİNİ NOKTA'YA AÇIKLADI TANSU ÇİLLER "CESAREr Dİ YOR ELLERİ İLE ŞİFA DAĞİTAN KADIN YAZARLAR SENDİKASf'NDA EŞCİNSEUİR İSTENMtYOR GÜNEYDOĞU VAAT ÇÖPLÜĞÖ KIBRISTA UMUT VEREN GELİŞMELER TAROT Ç1LGINLAR! NE YAPAR? ROTARYEN VE LİONLARA RAKİP... KIZILDERİÜLER TÖRKİYEDE DERNEK KURDU KUŞ CENNETİNE CANSUYU KADERİHİ YENEN ADAM ÇİNLİ ÇETELER AVRUPA'Yİ İSTİLA EDİYOR HEDEFTEKİLER NASIL KORUNUYOR? 21. ULUSLARARASIİSTANBUL FESTİVALİ'NDE NE VAR NE YOK? BAYRAMDAOKUNACAK KİTAPLARIN REHBERİ BAUDRILLARD'LASÖYLEŞİ • Haftalık kent rehberi: Sinema, tiyatro, televizyon, video, radyp, müzik, sergi, gezi ve etkinlikler, ikinci derginizde; Fiııli Dimovım kara sevdası Dokunmadan sevenlerin sayısı iyice azaldı artık. Yüce duygular, bü>iik aşklar epeyce scyrekleşti günümüzde. Moskova yakınlanndaki bir dinlenme evinde geçen bir cumartesı gününün akşa- mında. barda gördüm onu. Uzun. ince ta- bureyle adeta kaynaşmış, bir elinı kadehe, ötekı elini şakağına dayamıştı. Bu pozunu saatler boyu değiştirmedi. Barmen kadın kırk yaşlannda, ama ol- dukça alımh. Miru eteği, san saçlan ve şen kahkahalarla dikkat çekmekten hoşlanı- yor. Tanıdık tanımadık pek çok insanı birleş- tıren büyük bir masanın ç^vresindeyiz. Masamız votka kokuyor. Yanımdaki kan- koca benim yabancı olduğumu oğrenince aşın ılgı göstermeye başlıyor. Öbür yanım- daki genç kız, karşımdaki çakırkeyf çapkı- nın bakışlannın aynmında dcğilmış gibi davranıyor. Masamız gürültülü, barmen kadın hare- ketli, bardakı adam put gibi. Kadın öteki müşterilere çabucak hizmet ederek bizim masaya ilışiyor. Söyleşisiyle kısa sürede masanın ilgi odağı haline geli- yor. Hep kendinden söz ediyor. Sık sık kahkaha atıyor. Barda sırtı bize dönük oturan adam, ay- nadan masamızı süzüyor. Nereye baküğını göremiyorum, ama barmen kadının otu- rup kalktığı anlarda pür dikkat kesiliyor. Kadın adarru izlediğimi görünce bana ses- leniyor: - Ne o, benim söyleşimden daha mı ilginç buldun o guguk kuşunu? Hemen senli benli olduğuna bakılırsa, bırlikte ıçki ıçenlerin bırbinne "siz" diye hi- tap etmesini anlamsız bulanlardan. Kadın- la benim aramda konuşma başladığını gö- ren karşımdaki capkın. yanımdaki kıza so- rular soruyor, iltifatlaryağdınyor. Kızgev- şiyor, kendini dünya güzelı hissedi>or. Obür yanımdaki kan koca rahatsız edici bir fısıltıyla masadaki bir durumla ilgili yo- rum yapıyor. - O benim kara sevdahm, diyor barmen kadın ve bir kahkaha daha atıyor. Adam Finlandiya'dan gelen ve orada 7-8 aydır inşaatta çalışan bır işçıymiş. Ka- dının dediğine bakılırsa, tek kelıme Rusça bilmezmiş. İlk günden beri bann aynı köşe- sinde oturup onu izlermiş. Kadın kendisine yaklaştığı zaman heyecanlanırmış, eli eline değdiğınde titrermiş. Kadın, inandına olmak için kalkıp ada- ma yaklaşıyor, kolunu adamın koynuna doluyor. Adam belli belirsiz ürperiyor, sa- kin olmaya çalışan bir gülümsemeyle ka- dın bakıyor. Kadın bir çocuk okşar gıbı okşuyor adamın saçlannı ve bana sesleni- yor: - Bak, bizım aşkımız böyle sessizdir hep! Ne büyük sevgj, Tannm! Ve tabii, bır kahkaha daha. Bu kahkaha- lar iyice sinirimı bozuyor. Karşımdakı çap- kın kaş-göz ederek kızı bahçeye davet edı- yor. Kız nazlanıyor. Öteki yanımdaki kan- koca sanki bana sıkıcı bir şey söylemek için ezik bir tavırla fırsat kolluyor. Kadın muzafFer bır edayla karşıma otu- ruyor. Hala çekici olduğunu ve erkekleri dize getirebileceğini kanıtlamış havalarda kimbilir kaçıncı kez kendini yatıştınyor. Kadehler yuvarlanıyor. Artık ben de "sen" diye hitap ediyorum kadına. Adamla niye alay ettiğini soruyorum. Sesimde "buldun da bunuyor musunT' gibı pek kibar olma- yan bir vurgu duyuluyor. Kadm, benim birden sertleşmeme anlam veremiyor. Bir yudum içerken ciddileşerek kafasını topluyor. Sonra bana "gerçekler"i anlaüyor: -Yaşım 42. Evim yok, arabam yok. Böy- le aşk oyunlan bana göre değil. Eğer erkek olsaydı, bana maddi destek olurdu. Ama erkek olduğu bile kuşkulu. Aylardır öyle otunıyor. Çağırsaydı evine gidebilirdim, onunla yatabilirdim. Ama nerde? Onun derdi aptalca düşler kurmaktan ibaret. Adama acıyor muyum, yoksa saygı mı duyuyorum? İçinde yaşadıklan. bu kadın- la ilişki kurması durumunda yaşayabile- ceklerinden çok daha soylu görünüyor. Demek böyle aşklar da var hala? Dokun- madan sevmesini bilenler, duygulanyla ye- tınenler de var demek? Kadın adama sempatı duyduğumu hıs- sedince, benı de aptalca bulmaya başlıyor. Yanmdaki çapkına dönüyor. Ama capkı- nın yerinde yeller esiyor. Az önce yanımda- ki kızı dışanya. hava almaya götürdü. Yandaki kan koca özür dıleyerek söze giriyorlar: -AfTedersiniz, sizde dolar vardır, bize ucuza satar mısınız? Artık burada daha fazla oturmak istemi- yorum. Cumartesi tatili hiç oldu, dıyerek odama yöneliyorum. Son anda aynadan adamla göz göze geliyoruz. Ben bu adamı bir yerden tanıyorum. Anton Çehov'un di- limıze nedense "Serçe Kuşu'" diye çevrilen, bence "Hoppa" adlı öyküsündeki zavallı Dimov bu. Dünyada ne kadar azaldı Dimovlar! Ve Dimovlann değerini bilmeyen Olga !va- novnalar ne kadar çoğaldı! SAKARYA1. ICRA DAİRESİ'NDEN GAYRİMENKULÜN Sayı: 1992/3185 Satılmasına karar venlen gayrimenkulun cinsi, kıymeti, adedi, evsaf1 ; Mustafa Pekşen adına kayıtlı Adapazan Tavuklar köyü kozluk mev- kıınde, kadastronun 5 pafta, 3819 parsel no.lu (3885) m! miktanndaki bahçeli kargir 2 dukkân, bir büro ve bir yemekhane vasıflı ta^ınmaz mev- cut olup, bina (48.30X25.40) ebadındadır. Aynca yan tarafında (13.00X4.90) ebadındaki kargir betonarme dükkânı ve yol kenannda (2.5X2.00)ebadındabetonarmebirbekçi kulübesi mevcuttur. Dukkân- ların uzeri yemekhane, büro ve yazıhane olarak kullanılnıaktadır. Binanın arka ve yan duvarlan tuğla örülü, ön kısım ise demir doğrama ve cam cer- çeve kaplıdır. Çatı kısmı ise prefabrik olarak işlenilmiştir ve uzeri eter- nit kaplıdır. Birinci kattaki yazıhane, büro ve yemekhanenin inşaat kul- lanma alanı (30.48) m: olup dükkânlar ve üzerindeki yazıhane, büro ve yemekhane kısmmda ısıtma sistemi kaloriferdir vebunlann toplam in- şaat kullanma alanı (1326) m 1 olup, taşınmazın tüm degeri 2.093.700.000 TL:dır. Salış: 1-19.7.1993 günüsaat 14.00-14.15 saatleri arasında Adapazan Beledıye Mezat Memurluğu'nda açık artlırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen kıymetin %75'ini ve rüçhanlı alacaklılar ala- cakiarı mecmuunu ve satış masraflannı geçmek şartı ile ihale olunur. Böy- le bır bedelle alıcı çıkmazsa en çok arturanın taahhudü bakı kalmak sar- tıyla 29.7.1993 günü aynı yer ve saatler arasında ikinci arttırmaya çıka- rılacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilememışse gayrimenku! en çok arttıranın taahhüdu saklı kalmak üzere arttırma ilanında göste- rilen muddet sonunda en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar kı, art- tırma bedelinın malın tahmin edilen kıymetinin %40'ını bulması ve sa- AÇIK ARTTIRMA İLANI L,} ,^^,^..... oıacagına ruçhanı olan alacaklann toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflannı geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetinc 'o2O'si nis- petinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankarun teminat mek- tubunu vermelen lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı ıstediğinde 20 günü geçmemek uzeremehil verılebılır. Dellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masraflan alıcıya aittir. Birikmiş vn^iler satış bedelinden ödenir. 3- Ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (+) bu gayrimenkul üze- rindeki haklannı hususiyle faız ve masrafa dair olan iddialannı dayanağı belgeler ile on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi tak- dirde haklan tapu sıcili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakıla- caklardır. 4-1haleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle iha- lenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve aynca tememlt faizınden müteselsilen mesul olacaklardır. thale farkı ve temerrüt faizi aynca hükme hacet kalmaksızın daıremizce tahsil olunacaktır. Bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin gorebilmesi içindaire- de açık olup masrafı verildiğı takdirde ısteyen alıcıya bir örneği gönde- rilebılir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacaklan, baskaca bügi almak isteyenleruı 1992/3185 sayüı dos- ya numarasıyla mudürluğümuze bajvurmalan ilan olunur. 14.5.1993 (+) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle