Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
PAZAR YAZILARI
Âlmanya'da siyalı adamın işi zoıBerlin Duvan açılalı birkaç ay bile olma-
mıştı. Kentin doğusunda işim vardı ve on-
lan hiç tanımadığım için en kolay yolu se-
çip rastladığını ilk arabaya bindim. Bej
Mercedes taksinın şoför koltuğunda otu-
nıyordu ve gerek teninin renginden gerek-
se aksanından Afrika'nın bilmediğim uzak
ve sıcak bir ûlkesinden geldiğj beUıydi. Ak-
sanlı, ama mükemmel bir Almanca konu-
şuyordu. Ikimizın de bilmediği adresi hari-
tadan bulup yola koyulduk ve duvann yenı
açılmış gediklerinden bırindeki uzun kuy-
ruğun arkasına takıldık.
Almanlar henüz zafer değil, birleşme
sarhoşluğu içindeydi. Köpüklü şarap ve
muzlarla simgelenen birleşme, Almanlan
güleryüzlü ve mutlu bir halk kılmış görü-
nüyordu.
Dikiz aynasından bana bakıp önce İtal-
yan, sonra Iranlı zannetti ve Türk olduğu-
mu duyunca yüzüne tuhaf bir gülümseme
oturtarak "Merhaba" dedi. "'Berlin bıraz
da sizın şehriniz sayıhr." Ve ekledi:"Ama
gelecek ne gösterir bilinmez. Belki hepimiz
yine geldiğimiz yerlere geri döneriz."
Ganabydı, Alman bir kadınla evlıydı vc
iki de çocuğu vardı. Ona neden böyle ka-
ramsar konuştuğunu, >oksa ailesiyle Af-
rika'ya gen mi dönmeyi düşünduğünü sor-
dum. Güldü. "Yok canım" dedi, "ben iste-
sem bile kanm gelmez, hele çocuklar hiç."
Çok doluydu. •"Almanlar ırkçı" diye
başladı söze. İrkildim. Çünkü bir ulusu
toptan ırkçıhkla suçlamak da ırkçılık ol-
muyor muydu? O benim cevabımı bekle-
meden sözüne devam etti:"Yalnız Alman-
lar değil, bütün Avrupalüar siyahlara karşı
hala eski sömürgeci yaklaşımı sürdürüyor-
lar." Dogruydu, tabii istisnalar kaideyi
bozmuyorsa. Avrupa'da siyah adam olma-
nın ne kadar gûç olduğunu düşündüm ve
aklıma Fransa'nın güzelim Cote d'Azur
sahillerinde incik boncuk sa-
tan rengarenk enlanh Mag-
rip insanlan geldi. Marsilya
ve Nice gibi Akdeniz kentle-
nrun ırkçı Jean-Marie Le i
Pen'ın seçim kalesı olması
bir.rastlantı mı>dı? _ î
Üniversiteyi Batı Alma'n- ;
ya'nın öğrencı kentlerinden
l
Freiburg'da okumuştu. "Haarladığım her
ödevı hocaya teslim etmeden önce fotoko
pisini çekiyordum" dedi. "Neden?" diye
sordum. "Çünkü haksızlığa uğruyordum"
diye yanıtladı. Beyaz adama hiç güvenmı-
yordu. Güvenmemeyi öğrenmıştı.
"Her iki üç yılda bir ev değıştınriz" dedi
"Çünkü oturduğumuz binalarda mutlaka
bir süre sonra laisızlık çıkar. Çocuklanmız
hakarete uğrar, onlarla alav edılır." fcvet,
diye düşündüm ve hemen aklıma geliveren
"gündüz feneri" sözünü belleğimden sil-
meye çalıştım. "Mutlaka
yemeklenmızın kokusun-
dan, hafta sonu dostlarla
eğlenirken dinlediğimiz
DİLEK müzikten, sohbetimiz-
ZAPTÇIOĞLU den rahatsız olan bir kom-
şu çıkar. Posta kutumuz-
da imzasız. vırtık kağıt
parçalanna çızıktırilmış
çırkın mektuplar buluruz. Çocuklanmızın
merdiven boşluğuna bıraktığımız arabala-
nnı kırarlar, çöplerimızı gürültülü döktü-
ğümüzu. ayağımızı paspasa sılmeden gırdi-
ğımızı ıddıa ederler."
Yol hala tıkalıydı. Ben bir beyaz msan
olarak kendımi suçlu hissettim. Oysa o,
Türklenn de pek sevilmedıği bu toplumda
benle kendini ittifak içinde hıssedıyordu.
Bense hangi rolü üstleneceğım konusunda
kararsızdım. Tabii ondan yanaydı aklım ve
gönlüm, ama Çingenelere "esmer vatan-
daş" diven, '"Arap bacı" kültürüyle yoğrul-
muş, sıyahlann "Fellah" ya da kısaca
"Arap" diye adlandınldığı bir topluniun
da önyargılı olmadığı söylenebilir miydi?
O bir yandan gülüyor, bir yandan da an-
latıyordu: "Biliyor musun, inşallah Al-
manya'ya çok. ama çok daha fazla yabancı
gelır. O gûnleri sabırsızlıkla bekliyorum."'
Ve yine cevabımı beklemeden devam etti.
"Bak Avrupalı'nın asıl yüzü işte o zaman
ortaya çıkacak. Bak o zaman yabanalan
linç etmeye. öldürmeye kalkacaklar. Asıl
yüzlen o zaman ortaya çıkacak."
Berlin Duvan yeni açılmıştı. Almanlar
henüz birbirine kavuşmaktan mutlu. hu-
zurlu bir toplum görünümündeydi. Önyar-
gılan ve ırkçılık gibı ınsanlık dışı birdüşün-
ce sistemini bütün bir ulusa mal etmek
yanlıştı. "Çok çektiğı ıçın genel konuşuyor
ve aşınya kacıyor" diye düşündüm. Bar-
barbk devri geride kalmışu. Demokrasiyle
övünen bir toplumda önyargı ve ırkçılık
olabılırdi, ama iş alenen adam öldürmeye
nasıl giderdi? Alman polisinin nelere kadir
olduğunu geçmişte. öğrenci hareketlerin-
den banş akımına kadar protesto gösterile-
rinde görmemiş miydik? Hem Alman dev-
leti asla böyle olaylara müsamaha göstere-
mezdi.
"Bu konuşmadan bir yıl kadar sonra
Doğu Almanya'da Mozambikh bir genç,
sadece derisinin sıyah reneinden ötürü dö-
vülerek öldürüldü, linç edildı. Bu konuşma-
dan iki yıl sonra üç Türk sadece Türk ol-
duklan içın evlerinde yanarak can verdiler.
Gecen hafta Alman Parlamentosu'nda
muhafazakar partılı bir milletvekili "Al-
manya yabancılann istılasıyla karşı karşı-
yadır" dedi ve "Ulusumuz kendini savuna-
caktır" öngörüsünde bulundu. Bir an bej
Mercedes'ir. direksiyon sallayan Ganalı
şoförünü düşündüm. Düşündüm.
Maastrichtşokuatlatılamad
KOPENHAG
Danımarka 18 mayıstan bu
yana hala kendine gelemedi,
travmayı atlatamadı. Lakin
travmaya halkoylamasından
çıkan evet sonucu değil, evetin
belli olmasından sonra çıkan so-
kak savaşı sırasmda polisin si-
lahsız göstericilerin üzerine ateş
acıp 10 kişiyi vurması yol açü. Sosyal demokrat
başbakanın ertesi gün ne olup bittiğini anlama-
dan "Ben polisin ateş açmasını haklı buluyo-
rum" demesi. adalet bakanının polise olan güve-
ni sarsmamak için soruşturma açtırmayacağınj
açıklaması, travmayı derinleştirdi, başağnsını
arttırdı. Türkiye'deki 'yargısız infaz' tartışma-
lanna benzer tartışmalan başlattı. Polis kendi
hazırladığı raporda kendisini haklı çıkardı: "Ar-
kadaşlanmız kendi hayatlannı tehlikede hisset-
tikleri için ateş acmak zorunda kaldılar" diye
kendini savundu. Kopenhag'da polisin günah-
lanndan sorumlu kurulun başkanı Sosyalist
Halk Partili Tom Ahlberg "Hayret bişey valla-
hi" diye söylendi, "Adalet bakanının niye soruş-
turma açmak ıstemediğini tam anlamadım. O
açtırmazsa ben açünnm" diye de ekledi. Lakin
basın her zamanki gibi oyun bozanlık etti, baş-
bakanın ve adalet bakanının güven ilan ettikleri
polisin kendisi hakkında hazırladığı raporda
açık olmayan noktalann olduğuna işaret etti,
hoş olmayan sorular sordu, sonılann cevap-
landınlması gerektiğini söyledi. Arkasından ye-
rel televizyonlann kayıtlanndan polisin gösteri-
cilerin üzerine bir kere değil iki kere ateş ettiği
ortaya çıktı. Hem de ikinci ateşi, 10 kişiyi vur-
duktan ve zor durumdan kurtulduktan sonra
açtığı belti oldu. İkinci keresinde ilk defasında
olduğu gibi yerde yatan yarah polisler göze çarp-
madı. Polisin bu ikinci ateş açma olayını rapor-
Jannda unuttuğu görüldü.
Bu işe çok bozulan birçok aydın, polisten çok
l>aşbakana ve adalet bakanına ateş püskürdü,
çatışan gençleri yakından tanıyan uzmanlar
"Biz ne zamandır söylüyorduk işin bu noktaya
•fej
FERRUH
YHMAZ
gelecegini" dedıler, polisin dav-
ranışlanna dıkkat etmemesi ha-
linde işin çığnndan çıkacagı
uyansında bulundular. polisten
çok politikacılan uyarmaya ça-
kşulâr.
Polisin kendi kendisini haklı
çıkardığı rapor parlamentoda
Sosyalist Halk Partisi dışındaki tüm partiler ta-
rafından tatmin edici bulunmasına rağmen ka-
muoyunun nefesini ensesinde hisseden hükü-
met, baskılara dayanamadı ve sonunda olaylar-
la ilgili soruşturma açmayı kabul etti ve bu işle
başsavayı görevlendirdı. Soruşturma açı-
lacağını defalarca "Polise olan güveni sarstırt-
mam" diyen Adalet Bakanı'nın kendisi yapmak
zorunda kaldı.
Basının üzerinde en çok durduğu nokta, sivil
polislerin olaylardaki rölü. Sivil polisler, ünifor-
malılan göstericilerin üzerine yürümeye kışkırt-
makla kalmıyorlar, yasalara aykın bir şekilde
göstericilerin atuklan kaldınm taşlannı gerisin
geriye polisten farkh olarak kalkan ve kask gjbi
hiçbir koruması olmayan gençlerin üzerine atı-
yorlar. sokaklarda gösterilere katılsın katı-
lmasın kendilenne yan bakanı benzetiyorlar.
Sivil polisler sadece 18 mayıs akşamı çıkan
olaylardaki tavırlardan dolayı değil, 'toplum dı-
şı' saydıklan kesimlere karşı son zamanlardaki
genel tavırlardan dolayı da eleştiriliyorlar. Me-
sela serbest esrar saüşlanyla ünlü alteraatif yer-
leşım merkezi Christianıa'da son zamanlarda es-
tirdikleri terörle tepkileri üzerlerine çekiyorlar.
Christiania'da mahkeme karan olmadan evlere
giriyorlar, üstbaş anyorlar, eften pûften ge-
rekçelerle insanlan tutukluyorlar.
Danimarkada polisleevişgalcisi ya da diğer
'toplum dışı' sayılan cevreler arasındaki diyalog,
18 mayıs akşamı konuşan siîahlarla koptu. Şim-
di 'alternatıf çevreleri tanıyanlar, olaylann
Marquez'in Kırmızı Pazartesi romanında an-
latüğı 'göz göre göre' cinayetteki gibi gelişmesin-
den kaygı duyuvorlar.
Kayıpülkede
30 dolaraıııasaj
Deniz üzerinde kmzıklara oturtulmuş evler Fılipinliler için vazgeçilınez.(ASENA ÖZKAN)
Borneo adasının en büyük kenü
Kota Kinabolu. adını Güneydoğu
Asya'nın 4 bin 100 metrelik en bü-
yük dağı Kınabolu'dan alıyor.
1523'te Magellan tarafmdan keşfe-
dilen Borneo, bugün 3 ülke tarafı-
ndan paylaşılmış durumda.
Malezya'ya bağlı Sabah Federe
Devleti'nm. adada Sabah ve Sava-
rak olmak üzere iki bölgesi var.
Endonezya'ya an toprak parcası-
nın adı Kalimantan. Adadakı
üçüncü devlet ıse dünyanın en zen-
gın adamının yönetimindeki Bru-
neı Sultanlığı.
Kayıp ülke Borneo'nun, akıl al-
maz büyüklüktekı ormanlan, araş-
tırmacılann gözbebeği. Malarya ve
yılanlar ıse araştırmacılann en bü-
yük düşmanı. Yerli halk Mala>lar,
adada azınlık durumunda. Çınlı-
ler, Hintliler. Filipinliler ve Güney-
doğu Asya"nın mültecileri, adanın
çoğunluğunu oluşturuyor. Adada
tam 50 dil, 132 lehce kullanıkvor.
Ancak her yerde olduğu gibi İngi-
lizce, herkesin benimsediğı bır dil.
Ada halkı geçimini kauçuk, pal-
miye yağı \e tropikal meyveden
sağhyor. Insan ırkının en yakını sa-
yılan orangutanlann doğum yeri
de Borneo. Ancak orangutan,
artık ender olarak ormanlarda gö-
rülüyor. Adadaki Filipinlilerin ya-
şamlan oldukça ilginç. Deniz üze-
rinde kazıklara oturtulmuş evler,
Filipinlilerin vazgeçemedikleri ya-
şam biçiminin bir parçası. Ne pa-
rasızlıktan ne de başka nedenler-
den seçmişler bu yaşamı. Kendi de-
yişleriyle, böyle yaşamaya alışmış-
lar. Düşünün; sabah kalkıyorsu-
nuz ve kendinizi duş yerine denize
atıyorsunuz; sonra merdivenden
tırmanıp evinize çıkıyorsunuz.
Tüm Güneydoğu Asya'da olduğu
gibi Bomeo'da da "hayat
kadınlıği" Filipinlilerin işi. Ancak
doğrusunu söylemek gerekirse, bu
işi tüm terbıyeleriyle icra ediyorlar.
"Masaj ister misiniz" sorusunun
ardından, aynı nezaketle başka ne-
ler ıstediğiniz soruluyor. Fiyatı mı?
Yalnızca masaj, 30 Amerikan Do-
lan. Devamı? Vallahi merak edip
de sormak, aklımıza gelmedi.
Yemekler ise bizlere oldukça ya-
bancı. Avokado garnitürlü pavur-
ya bacağı, fazla baharatlı balık ve
suda haşlanmış pirinç, vazgeçilmez
en büyük damak tadı. Deniz bura-
da çok cömert; balıklann türü ve
isimleri hakkında bilgi edinmek
için büyûkçe bir not defterine ihti-
yacıruz var. En iyisi tatlanna bakıp
gecmek. Bir insanın yaşamında
Borneo'ya kaç kez yolu düşüp de
beğendiği balığı sipariş etme şana
olabilir ki!
SICAK VE HIZLIGÜNLER BAŞLIYOR
YAZ A5KLARIREHBERİİ Ğ İ İ İ• SEVDİĞİNİZİ ETKİLEYECEK MODA/
KOKU VE ÜSLUP
• TERCİH EDİLEN TATİL YÖRELERİ
• DOKTORLARIN TAVSİYELERİ
• AVRUPA VE AMERİKA YOLCULARINA ÖĞÜTLER
• İSTANBUL'UN KAÇAMAK MERKEZLERİ
"YAVŞAK KRİZİ'NİN PERDE ARKASI
DYP BURSA MİLLETVEKİLİ ŞUKRÜ ERDEM,
TANIK OLDUĞU DEMİREL - ÇAĞLAR GÖRÜŞMESİNİ NOKTA'YA AÇIKLADI
TANSU ÇİLLER "CESAREr Dİ YOR
ELLERİ İLE ŞİFA DAĞİTAN KADIN
YAZARLAR SENDİKASf'NDA
EŞCİNSEUİR İSTENMtYOR
GÜNEYDOĞU VAAT ÇÖPLÜĞÖ
KIBRISTA UMUT VEREN
GELİŞMELER
TAROT Ç1LGINLAR! NE YAPAR?
ROTARYEN VE LİONLARA RAKİP...
KIZILDERİÜLER TÖRKİYEDE
DERNEK KURDU
KUŞ CENNETİNE CANSUYU
KADERİHİ YENEN ADAM
ÇİNLİ ÇETELER AVRUPA'Yİ
İSTİLA EDİYOR
HEDEFTEKİLER NASIL
KORUNUYOR?
21. ULUSLARARASIİSTANBUL
FESTİVALİ'NDE NE VAR NE YOK?
BAYRAMDAOKUNACAK
KİTAPLARIN REHBERİ
BAUDRILLARD'LASÖYLEŞİ
• Haftalık kent rehberi: Sinema, tiyatro, televizyon, video, radyp,
müzik, sergi, gezi ve etkinlikler, ikinci derginizde;
Fiııli Dimovım kara sevdası
Dokunmadan sevenlerin sayısı iyice
azaldı artık. Yüce duygular, bü>iik aşklar
epeyce scyrekleşti günümüzde.
Moskova yakınlanndaki bir dinlenme
evinde geçen bir cumartesı gününün akşa-
mında. barda gördüm onu. Uzun. ince ta-
bureyle adeta kaynaşmış, bir elinı kadehe,
ötekı elini şakağına dayamıştı. Bu pozunu
saatler boyu değiştirmedi.
Barmen kadın kırk yaşlannda, ama ol-
dukça alımh. Miru eteği, san saçlan ve şen
kahkahalarla dikkat çekmekten hoşlanı-
yor.
Tanıdık tanımadık pek çok insanı birleş-
tıren büyük bir masanın ç^vresindeyiz.
Masamız votka kokuyor. Yanımdaki kan-
koca benim yabancı olduğumu oğrenince
aşın ılgı göstermeye başlıyor. Öbür yanım-
daki genç kız, karşımdaki çakırkeyf çapkı-
nın bakışlannın aynmında dcğilmış gibi
davranıyor.
Masamız gürültülü, barmen kadın hare-
ketli, bardakı adam put gibi.
Kadın öteki müşterilere çabucak hizmet
ederek bizim masaya ilışiyor. Söyleşisiyle
kısa sürede masanın ilgi odağı haline geli-
yor. Hep kendinden söz ediyor. Sık sık
kahkaha atıyor.
Barda sırtı bize dönük oturan adam, ay-
nadan masamızı süzüyor. Nereye baküğını
göremiyorum, ama barmen kadının otu-
rup kalktığı anlarda pür dikkat kesiliyor.
Kadın adarru izlediğimi görünce bana ses-
leniyor:
- Ne o, benim söyleşimden daha mı ilginç
buldun o guguk kuşunu?
Hemen senli benli olduğuna bakılırsa,
bırlikte ıçki ıçenlerin bırbinne "siz" diye hi-
tap etmesini anlamsız bulanlardan. Kadın-
la benim aramda konuşma başladığını gö-
ren karşımdaki capkın. yanımdaki kıza so-
rular soruyor, iltifatlaryağdınyor. Kızgev-
şiyor, kendini dünya güzelı hissedi>or.
Obür yanımdaki kan koca rahatsız edici
bir fısıltıyla masadaki bir durumla ilgili yo-
rum yapıyor.
- O benim kara sevdahm, diyor barmen
kadın ve bir kahkaha daha atıyor.
Adam Finlandiya'dan gelen ve orada
7-8 aydır inşaatta çalışan bır işçıymiş. Ka-
dının dediğine bakılırsa, tek kelıme Rusça
bilmezmiş. İlk günden beri bann aynı köşe-
sinde oturup onu izlermiş. Kadın kendisine
yaklaştığı zaman heyecanlanırmış, eli eline
değdiğınde titrermiş.
Kadın, inandına olmak için kalkıp ada-
ma yaklaşıyor, kolunu adamın koynuna
doluyor. Adam belli belirsiz ürperiyor, sa-
kin olmaya çalışan bir gülümsemeyle ka-
dın bakıyor. Kadın bir çocuk okşar gıbı
okşuyor adamın saçlannı ve bana sesleni-
yor:
- Bak, bizım aşkımız böyle sessizdir hep!
Ne büyük sevgj, Tannm!
Ve tabii, bır kahkaha daha. Bu kahkaha-
lar iyice sinirimı bozuyor. Karşımdakı çap-
kın kaş-göz ederek kızı bahçeye davet edı-
yor. Kız nazlanıyor. Öteki yanımdaki kan-
koca sanki bana sıkıcı bir şey söylemek için
ezik bir tavırla fırsat kolluyor.
Kadın muzafFer bır edayla karşıma otu-
ruyor. Hala çekici olduğunu ve erkekleri
dize getirebileceğini kanıtlamış havalarda
kimbilir kaçıncı kez kendini yatıştınyor.
Kadehler yuvarlanıyor. Artık ben de "sen"
diye hitap ediyorum kadına. Adamla niye
alay ettiğini soruyorum. Sesimde "buldun
da bunuyor musunT' gibı pek kibar olma-
yan bir vurgu duyuluyor.
Kadm, benim birden sertleşmeme anlam
veremiyor. Bir yudum içerken ciddileşerek
kafasını topluyor. Sonra bana "gerçekler"i
anlaüyor:
-Yaşım 42. Evim yok, arabam yok. Böy-
le aşk oyunlan bana göre değil. Eğer erkek
olsaydı, bana maddi destek olurdu. Ama
erkek olduğu bile kuşkulu. Aylardır öyle
otunıyor. Çağırsaydı evine gidebilirdim,
onunla yatabilirdim. Ama nerde? Onun
derdi aptalca düşler kurmaktan ibaret.
Adama acıyor muyum, yoksa saygı mı
duyuyorum? İçinde yaşadıklan. bu kadın-
la ilişki kurması durumunda yaşayabile-
ceklerinden çok daha soylu görünüyor.
Demek böyle aşklar da var hala? Dokun-
madan sevmesini bilenler, duygulanyla ye-
tınenler de var demek?
Kadın adama sempatı duyduğumu hıs-
sedince, benı de aptalca bulmaya başlıyor.
Yanmdaki çapkına dönüyor. Ama capkı-
nın yerinde yeller esiyor. Az önce yanımda-
ki kızı dışanya. hava almaya götürdü.
Yandaki kan koca özür dıleyerek söze
giriyorlar:
-AfTedersiniz, sizde dolar vardır, bize
ucuza satar mısınız?
Artık burada daha fazla oturmak istemi-
yorum. Cumartesi tatili hiç oldu, dıyerek
odama yöneliyorum. Son anda aynadan
adamla göz göze geliyoruz. Ben bu adamı
bir yerden tanıyorum. Anton Çehov'un di-
limıze nedense "Serçe Kuşu'" diye çevrilen,
bence "Hoppa" adlı öyküsündeki zavallı
Dimov bu.
Dünyada ne kadar azaldı Dimovlar! Ve
Dimovlann değerini bilmeyen Olga !va-
novnalar ne kadar çoğaldı!
SAKARYA1. ICRA DAİRESİ'NDEN
GAYRİMENKULÜN
Sayı: 1992/3185
Satılmasına karar venlen gayrimenkulun cinsi, kıymeti, adedi, evsaf1
;
Mustafa Pekşen adına kayıtlı Adapazan Tavuklar köyü kozluk mev-
kıınde, kadastronun 5 pafta, 3819 parsel no.lu (3885) m!
miktanndaki
bahçeli kargir 2 dukkân, bir büro ve bir yemekhane vasıflı ta^ınmaz mev-
cut olup, bina (48.30X25.40) ebadındadır. Aynca yan tarafında
(13.00X4.90) ebadındaki kargir betonarme dükkânı ve yol kenannda
(2.5X2.00)ebadındabetonarmebirbekçi kulübesi mevcuttur. Dukkân-
ların uzeri yemekhane, büro ve yazıhane olarak kullanılnıaktadır. Binanın
arka ve yan duvarlan tuğla örülü, ön kısım ise demir doğrama ve cam cer-
çeve kaplıdır. Çatı kısmı ise prefabrik olarak işlenilmiştir ve uzeri eter-
nit kaplıdır. Birinci kattaki yazıhane, büro ve yemekhanenin inşaat kul-
lanma alanı (30.48) m:
olup dükkânlar ve üzerindeki yazıhane, büro ve
yemekhane kısmmda ısıtma sistemi kaloriferdir vebunlann toplam in-
şaat kullanma alanı (1326) m
1
olup, taşınmazın tüm degeri 2.093.700.000
TL:dır.
Salış: 1-19.7.1993 günüsaat 14.00-14.15 saatleri arasında Adapazan
Beledıye Mezat Memurluğu'nda açık artlırma suretiyle yapılacaktır. Bu
arttırmada tahmin edilen kıymetin %75'ini ve rüçhanlı alacaklılar ala-
cakiarı mecmuunu ve satış masraflannı geçmek şartı ile ihale olunur. Böy-
le bır bedelle alıcı çıkmazsa en çok arturanın taahhudü bakı kalmak sar-
tıyla 29.7.1993 günü aynı yer ve saatler arasında ikinci arttırmaya çıka-
rılacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilememışse gayrimenku!
en çok arttıranın taahhüdu saklı kalmak üzere arttırma ilanında göste-
rilen muddet sonunda en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar kı, art-
tırma bedelinın malın tahmin edilen kıymetinin %40'ını bulması ve sa-
AÇIK ARTTIRMA İLANI
L,}
,^^,^..... oıacagına ruçhanı olan alacaklann toplamından fazla olması
ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflannı geçmesi
lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir.
2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetinc
'o2O'si nis-
petinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankarun teminat mek-
tubunu vermelen lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı ıstediğinde 20 günü
geçmemek uzeremehil verılebılır. Dellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç
ve masraflan alıcıya aittir. Birikmiş vn^iler satış bedelinden ödenir.
3- Ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (+) bu gayrimenkul üze-
rindeki haklannı hususiyle faız ve masrafa dair olan iddialannı dayanağı
belgeler ile on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi tak-
dirde haklan tapu sıcili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakıla-
caklardır.
4-1haleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle iha-
lenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile
son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve aynca tememlt
faizınden müteselsilen mesul olacaklardır. thale farkı ve temerrüt faizi
aynca hükme hacet kalmaksızın daıremizce tahsil olunacaktır. Bu fark,
varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır.
5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin gorebilmesi içindaire-
de açık olup masrafı verildiğı takdirde ısteyen alıcıya bir örneği gönde-
rilebılir.
6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul
etmiş sayılacaklan, baskaca bügi almak isteyenleruı 1992/3185 sayüı dos-
ya numarasıyla mudürluğümuze bajvurmalan ilan olunur. 14.5.1993
(+) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir.