Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2NISAN1993CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Söyleşi
MELİH CEVDET ANDAY
O
n gün hasta yattım: has-
talığımın iki can sıkıcı
göstergesi vardı: İnanıl-
maz bir yorgunluk ve
yaşumın tadını kaçıran
bır sıkıntı. ateşimjoktu.
Acı çekmiyorsanız has-
lalığın da keyfı çıkar. şımanklık eder-
Mniz. çocuk gıbi şunu bunu istersiniz.
Monlaigne bir denemesınde. "Hasta
iken beni üzen şey canımın istediğini
yapamamak değil. canımın bir şey is-
temez oluşudur" divor. Buna neşesız-
lik denir. Neşesız hastalık çekilmez bir
şeydır. Ben neşeli ölmek ısterim.
Bu hastalığımda da baktım ki
sıkıntı. neşesızlik, o inanılmaz \orgun-
luktan daha ağır basıyor. tinime te-
nimden daha öncm verdiğim için ola-
cak kalktım. Prof. Dr. Özcan Kök-
nel'e gıttim. Sayın Köknel, yıllar önce
benı oldukça ağır bir depresv ondan
kuriarmıştı. Bereket bu kez öylesine
korkulacakbırdurumyokmuş,"Üste-
lık" dedi. "şımdi çok güzel, yeni ilaç-
lanmız var."
Verdiği ilaçlar gerçekten iyi geldi ba-
na. ıki üç gün içınde o sıkıntı. o neşe-
sızlik yok oldu ve onun yerini sevinç,
neşe aldı. Ne dersıniz, yorgunluk da
ortudan kalktı.
Ben büıün haslalıklanmızın ruhsal ne-
denlerden kaynaklandığına inanınm.
Şöyle diyeyim; mikroplarla iç içe yaşı-
yoruz. peki onlar bizi neden dün hasta
etmcdi de bugün hasta ediyor? Çûnkü
lin sarsılınca teni bozuyor ki, usumuz
kendıne gelsin de önlem düşünsün di-
ye.
Bu görüşümü açtığım bir dostum.
- Peki, orta kulak iltihabı da ruhsal
mıdır? diye sordu.
Öyle ya, ruhun orta kulakta işi ne?
- Orta kulak iltihabı tam bir ruh
hastalığıdır. dedim. Adamın başında
ınsanı yaşamaktan soğulan bir vırvırcı
varsa orta kulağın kapanması onu bu
bcladan kurtanr.
Schiller'in "Neşeye Övgü" adlı şiiri-
ni yazması ne anlamlıdır?
Beethoven'in Dokuzuncu Senfoni'-
de. onca kapalı. dahası onca bunalımlı
durumlardan. sonunda bu şiiri seslen-
diren koroya varması beni hep düşün-
dürmüştûr. Peki, bu büyük besteci
sonra niçin kuşkuya düştü bu bölüm-
den? Denildiğine göre yapıttan ayn
düşmüş koro. Yoksa neşe midir ayn
düşen? Müzik eleştirmeni dostum Fa-
ruk Yener'e göre böyle değil, diyor ki
Müzik Kılavuzu adb yapıünda. "Ne
denirse densin, ister gerekli bulunsun.
ister bulunmasın. Dokuzuncu Senfoni
bizlere organık yapısına ekli bir koro-
lu bölümle kalmıştır. Şöyle dızelenır
bölümlerdeki anlamlar; birinci bölüm
"kader ve evrenin kesin emri', ikinci
bölüm "fizik titreşim ve enerji". üçüncü
bölüm neşe... Neşe ki onsuz her şey
eksik ve tamamlanmamış kalmaya
mahkümdur."'
Neşe, sen ey gûzel Tanrılar kmlcnnı
Berlin'i ayıran duvann yıkıldığı
gece. (1990) şef Leonard Bernstein, ço-
cuk korosunu katarak orada Doku-
zuncu Senfoni'yi çaldırrruştı. Müzik
açısından unutulmaz bir olaydı bu.
Fakat Bernstein. bu konser için, şii-
rin adını değiştirdi: "Neşeye Övgü"yü
"Özgürlüğe Ovgü"ye çevirdi. Demek
Schiller'in şiirindeki
• İnsanlar kardeş olur'
dizesini veğledi. Oysa Schiller, in-
sanlann neşeden ötürü kardeş olacak-
lannı söylemişti.
Görüyor musunuz. iki yol ağzında
kaldık; neşeyi mi yeğleyelim, özgürlü-
ğü mü? Neşeden mi vazgeçelim, öz-
gürlükten mi? İkisi bir arada olsa fena
mı diyeceksiniz; ama Tanndan iki di-
lekte birden bulunulmaz. Hadi bir de-
neyelim, bunlardan hangisi bizim için
daha gereklidir? Zor bir konuya girdi-
ğimi biliyomm. Bakalım işin içinden
çıkabilecek miyiz?
Konserin ertesi günü dostum Tului
Sönmez. telefon ettı, bu ad değişikli-
ğinden açtı.
- Sizce hangisini yeğJemeliyiz? diye
sordu.
Doğrusu güç bir soru idi bu. yanıtı
bulmak için uzun uzun düşünmek ge-
rekiyordu.
Ben de soruyu dostuma aktardım.
- Ya sizce? diye sordum.
Sayın Sönmez, yanm ağızla da olsa,
neşeyi öne aldığını söyledi. Özgürlük-
ten vazgeçiyor durumuna geçmek ko-
lay mıdır?
Gerçekte özgürlük güç iştir. Sartre,
"İnsan özgür olmak zorundadır' de-
mişti. Demek özgürlük bize venlmez,
onu biz kazanmak, kendimiz için ya-
ratmak zorundayızdır. Bu amaca da
ancak "secrne" istencimizi zorlayarak
varabiliriz. İnsan, kendisini yaratır.
Ama seçme bir kez olup bitmez, in-
san kendisini \aratmak için sürekli
seçecektir. ahlak ve politika karşısında
hiçbir zaman edilgen kalmayacaktır.
Seçme ise insana sorumluluk yük-
ler. Toplumca benimsenmiş değer
yargılan durup dururken onlara uy-
mak yerine, kendimizi neden güç du-
ruma sokalım?
Bertrand Russel şöyle diyor:
"Özgürlük sadece bir kültür işi de-
ğildir. Hiç kimse ne tümden özgürdür,
ne tümden köle. Her insan özgür oldu-
ğu ölçüde, davranışın1
uydurmak zo-
runda olduğu bir bırey ahlakına da
muhtaçtır. Bazı kımseler diyeceklerdir
ki birey bağlı olduğu toplumun ah-
lakına uyuversin. Ama antropoloji in-
celemeleri yapmış olan herhangi bir
kımsenin bu türlü bircevapla yetinece-
ğini sanmıyorum. İnsanlan kurbanet-
meler. yamyamlık ve buna benzer bir
çok alışkanhklar. ancak toplumun be-
nimsediği ahlaka karşı, birey ah-
lakının diretmesiyle ortadan kalk-
mıştır.
Eğer içten bir istekle. günün koşul-
lan içinde mümkün olan en iyi bir ha-
yat yaşamak istiyorsak, çevremize, ge-
nel olarak benimsenmiş töre ve inanç-
lara eleştirici bir gözle bakmamız gere-
kir." (Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu-
Vedat Günyol)
Bir de Erich Fromm'un "Özgürlük
Korkusu" adlı kitabından şu saürlan
birlikte okuyahm;
"Milyonlarca insan özgürlüklerini
istemek şöyle dursun, ondan kaç-
manın yollanru aramışlardır. Milyon-
larca insan kayıtsız kalmış, özgürlük-
lerini savunmanın savaşa ve ölmeye
değmediğini düsünmüştür." (Çeviri:
Roza Hakmen) özgür olmanın güçlü-
ğünü göze alırsınız almazsınız, kanş-
mam; ama neşenizi yitirmeyin derim.
ARADA BIR
OSMAN OLCAY Emekli Büvükelci
Yabancı Basını İzlerken...
Cumhuriyet gazetesinin bana, sütunlarından arada sı-
rada yararlanma olanağını tanımasını fırsat bilerek, ilk
yazımda okumaya katlanacak olursanız göreceğiniz gi-
bi, yabancı basına duyduğum özlemi dile getirişimi bir
bakıma saygısızlık sayanlar çıkabilir. Amacım, bu özle-
mini duyduğum başta içeriği olmak üzere sayfa düze-
ninden yanlışsız baskısına; başlıklarındakı, resimlerin-
deki, ilanlarındaki, boyasızlığındaki' ölçüye dek her
şeyi ile üstün niteliği yadsınamayacak, tanınmış dünya
gazeteleri ile bizim en saygın gazetelerimiz arasında,
beni olduğu kadar sayısız Türk okurunu da üzdüğünden
hiç kuşkum olmayan farkların nedenlerine değınmek.
Hangi toplumsal kurumumuzun gazetelerimizden da-
ha saygın ve yurttaşa daha saygılı olduğu sorusunun
yanıtı eğer 'hiçbirisi' ise, bu yazıyı burada noktalamam
gerekir Benim yanıtım da öyle olmakla birlikte, Türk ba-
sınının, hele büyük zorluklara karşın 'sadece gazete
satmakta' onurla direnen Cumhuriyet'in bile ünlü dünya
gazetelerinde görüşleri, çizgileri ve yazılarıyla yer ala-
bilecek çapta değerlerden hiç de yoksun olmadığı halde
onlardan bir bütün olarak niçin geride kaldığı konusu-
nun -yumurta mı, tavuk mu-sonuçsuzluğuna varılabile-
ceğini bile bile, yine de irdelenmesinden yanayım.
İngiltere ve Fransa'da, Finlandiya ve Hindistan'da,
ABD ve Belçika'da yüzeysel bir gözlemin ötesinde de-
ğer yargılarına varabilecek kadar uzun süre yaşamış bir
devlet görevlisi olarak, bu ülketerden her birinde en az
birkaç gazetenin ne yazık ki ülkemizdeki hiçbir yayın or-
ganında henüz rastlayamadığım bir ciddilik, sorumluluk
ve evrensel değer taşıyan tum konulara yaklaşabilme
açılarından bilgi ve ekin zenginliği sergilediklerinin tanı-
ğı olmuşumdur.
önümde Le Monde adlı Fransız gazetesi duruyor. Haf-
tanın herhangi bir gününün sayısı. Ellinci yılının 15.000'e
yaklaşan numarasmı taşıyor. Dopdolu, sık satır, altı sü-
tuna yayılmış 26 sayfa, bir de hemen her gün teması
değişen Cumhuriyet'in kitap ekine benzer yedi sayfalık
bir eki olan dünyaca ünlü Le Monde'un fiyan Ankara'da
18.000 TL. Evet, pahalı. Evet, Cumhuriyet'in dört, bazı ik-
ramiyeli gazetelerimizin üç katı ödenmesi gerekiyor. (*)
Bu 7 Fransız Frangı karşılığında her sayısında çeşitli
alanlarda üniversitede ders izlemişçesine yeni bilgiler
edindiğinizi -abartmıyorum- söylersem ve tabii inanır-
sanız, bu yazıyı niçin yazmak gereksinimini duyduğumu
anlatabilmiş oluyor muyum?
En zengininden en yoksuluna, en elverişli doğa koşul-
larında yaşayanından en zorlu doğa ile yaşam için bo-
ğuşanlarına kadar her ülke ve her ulusun kendi açısın-
dan yaşamsal saydığı binlerce sorun içinde yoğrulup
durduğu bir ortamın varlığını da anımsayarak, Türkiye'-
nin sorunlarını bire indirgemek gerekecek olsa, dün ol-
duğu kadar bugün de, eğitim derim. 18 mart tarihli Le
Monde'da okudum, sadece 1992 yılında Fransa'da yeni
yayımlanan kitapların sekizde biri şu ya da bu açıdan ta-
rihi ilgilendiren yapıtlardan oluşuyormuş. Sayısal ola-
rak 2496 adet kitap basılmış sade geçtiğimiz yılda ve
sadece tarih konusunda! Merak ediyorsanız, aynı yılda
basılan yeni roman sayısı 2005. Hertür yayının baskı or-
talaması romanlar için 14.000, tarih yapıtlarında ise
4.500 imiş.
AT üyeliğinden Avrasya nın en önemli devleti olmaya
kadar uzanan haklı beklentilerimizin, Adriyatik'ten Pasi-
fik'e ekonomik ve kültürel atılımları gerçekleştirme düş-
lerimizin düş olarak kalmamasını istiyorsak, sine qua
non' koşul, Atatürk'ün çağdaş uygarlık hedefini her ne
pahasına olursa olsun gerçekleştirmektir. Gelip gecen
hükümetlerin, eğitim bakanlarının, dayandıkları ilkeler
bilmem kaç kez değişe değişe tanmmaz hale gelmiş
üniversitelerin, terkedilmiş hale gelmiş laikliğin tek tip
ulusal ve çağdaş bir ortaögretim sistemine bağlanmış
okulların, yazboz tahtasına dönüşmüş bir plansızlık için-
de bugün bulundukları durumu tanımlamaya gerek kal-
mamıştır. Dinsel temele dayanan öğretimi XXI. yüzyılın
eşiğinde geçerli ve belki de yeterli sayabilecek bir kafa
yapısı, demokrasi zırhına da bürünerek Kurtuluş Sa-
vaşı'ndan bu yana zar zor kurulabilmiş Atatürk devrim-
lerinin kalelerine bir bir saldırı düzenleyebiliyorsa,
nedeni günlük, düzeysiz basınıyla, araştırmasız yüksek
öğretim kurumları ve boş kitaplıklarıyla yetinebilen ve
saldırıları görmezlikten gelmeyi çıkarları açısından yeğ-
leyen aydınların gaflet, dalalet ve hatta hıyanetlerin-
dendir.'
XXI. yüzyıla girerken kendi ülkemin huzuru ilegelecek
yüzyıla şimdiden ayak basan ülkeler basını arasındaki
bu fark öteki bütün kurumlarımız arasındaki farkın ayna-
sı olduğu içindir ki kimse darılmasın, ama Le Monde
gibileri okumayı yeğliyorum, ruhsal vezihinsel sağlığım
açısından.
(*) Ancak Fransa'da kişi başına düşen ulusal gelire
göre hesaplarsanız kültürün Batı'da halka ne kadar da-
ha ucuza ıletildiğini de görürsünüz.
DÜŞIZİ
Elif'in çeşitli dergilerde çıkan şiirleri
Düş İzi adıyla kitaplaştı.
Bağlam Yayınları
TARTIŞMA
'Vatan hainliğine devam ediyor'
O
ylebırdeğişimı
yaşıyoruz ki bu
süreç içinde
değer
yargılanmız da
değışiyor. Gerçi.
fikir emekçi lerine,
sanatçılanmıza olan
düşmanhğımız yeni bir olgu
değil. Ama 21. yüzyıla avak
bastığımız şu dönemde. Nâzım
Hikmet gibi bir döneme
damgasını vuran ve hâlâ bütün
şairlerin az va da çok etkisinde
kaldığı bır kişinin vatan hainlıği
ile suçlanarak yurttaşlık
hakkının geri verilmemesi. bu
hakkın ondan ahnması kadar
a>ıp ve Türk halkı adına bir
kayıptır. Nâzım gibi aynı
kaderi paylaşan, anayurdu
dışında dünyanın kabul ettiği
bir sanatçımız olan Yaşar
Kemal. 5 Mart93"te. bır
televiz>'on programında (tabiı
tüm dünya kanallanndan
sonra ilk defa Türkiye'de)
vatandaşlık hakkının geri
verilmemesi ile ilgilı net bir
açıklama yapü: "Nâzım
Hikmet, Türk halkı ile
özdeşleşmiştir, evrensel bir
sanatçıdır. Onun eserleri
herkesin dilindedir. Bu yüzden
ne kanun yasaklayabilir ne de
devlet."
Peki, Nâzım'a vatandaşlık
hakkını geri vermeyenler. bunu
niçin yaptıklannı biliyorlarmı?
Onun suçu, vatan hasreti ve
insan sevgisi ile dopdolu olmak
mı, yoksa evrensel banşa
Trafîk canavanültürdfizeyi
yüksek
olmayan bir
toplum
düşOnelim. Bu
toplumun
dünya görüşü sığdır. Sibcrnetik
disipline göre zaman-mekân
model görüşü tam oluşmamıştır.
Bircok konuda bi\o-genetik
birikim (deneyim) \etersizliği
içindedir. Refleksleri ağır
aksaktır.
Aramadığı, araştırmadığı için az
düşünür ya da derin düşünmez.
Tüm diiny asının daha çok
bilmedikJerindcn ibaret
olduğunu bOmez. Kısaca tam
gelişnıişdeğildir bu toplum,
getişmektedır. Şimdi buyunın bu
toplumunsınıfsal her
k ıiMtjiii infMiıılanmn eJine
birer sürücü belgesi verelim.
Bu sürücüleri bakımı ve
donanımı her zaman tam
ounayan motorlu taşıtların
direksiy onunun başına
orurtalım.
Sonra da sayılan her gün daha
da artan bu sürücüleri, her türlü
yetersizlik içindeki yollara
salnerehm.
Hiç kuşku du) ulmasın. bu
katkıda bulunmak, savaşm
karşısında olmak mı? Yoksa,
eşitükten yana olmak, dünyada
kardeşlik mesajlan vermek mi
vatan hainliği?
Nâzım Hıkmet'i bu suçlardan
(!) dolayı cezalandıranlar
bilsinler ki "Nâzım Hikmet-ler-
vatan hainliğine devam
ediyor."
Kemal Çelik
Sivrihisar
macerada kerim olan sadece
Allah'tır. BUdtğini okuyacak
olan ise potanayel trafik
canavaıidır.
Trafik canavan,
geri kalmışlıktan y akasını
sıy ıramanıış topluma haddini
bfldirmeyi daha uzun zaman
sürdûrecektir.
HafflErdal « î
TURKIYENIN EN GUZEL DERGISI
HEMŞINLILER
Kaçkarlar'da
tek başına yaşanan
bir kış ve bulutlar
ülkesi Hemşin'in
bilinmeyen köşeleri.
Gezen insanın
aylık dergisi
turizm ATLAS
1
Nisan'daDev
y
X bayilerde
ve Çerkes
J
bölgeleri
haritası
ÇERKESLER
Çerkes gelini kaynatasıyla
neden konuşamıyor?
Kafdağı'nın insanlan ve tabuları...
D^Gnıl)
ADANA: Ölümsüzlük sımnın saklı olduğu toprak.
OLYMPOS: Çam ormanları, portakal bahçeleri, yanan kayaları
ve antik kalıntılarıyla Olympos, Adrasan ve Çıralı.
jİP-SAFARİ: Jip üzerinde 21 gün, 4500 km.
SUALTINDAN NOTLAR: Ege ve Akdeniz derinliklerinde
gizli lacivert cennetler.
İKİNCİ EV: İstanbul'u kıışatan kırevlerinde yaşam.
MISIR: Firavunların esrarengiz ülkesi ve Nil.
VENEDİK: 15 asır doğaya direnen biblo kent.
H A F T A S O N U :
Cumartesi-Pazar şehirden kaçış noktaları.
PENCERE
Ya Anarşi ya Tekel mi?..
Bilimsel ve teknolojik devrim başdöndürücü bir iv-
meyle gelişiyor. Bu devrimin; insanı, toplumu, devletleri
nasıl etkileyeceğini bütün boyutlarıyla şimdiden kestir-
mekkolay değil...
İletişim alanında dünya bütünleşiyor, ilk bakışta gör-
sel yayınlar ne sınır tanıyor, ne durak!.. Ancak iş bu ker-
teye geldi mi kendi kurallarını da yaşama yansıtır. Kara-
yollarında bütün ülkelerin benimsemek zorunda olduğu
ilkeler ve yasalar yok mu? Sürücü, arabasını keyfince
kullanamaz. Havayollarında ülkeleri birbirine bağlayan
anlaşmalarla sıkı bir düzen getirilmiştir.
insan gökte bile başıboş davranamaz...
ûzgürlükle sorumluluk birbirini tamamlayan iki kav-
ram, biri olmadan öteki de olamıyor...
•
Televizyon etkili bir silah. Görsel yayın; renkli vesesli,
evimıze girdi, odamızdayerini aldı, hayatımızı biçimlerv
diriyor. Çocukları anne baba mı eğitip yetiştirıyor, öğret-
men mi, televizyon mu?.. Belli değil. Batılı konuyu ince-
lemiş; arayıptaramış, yıllarca üstündeçalışmış, kararını
vermiş:
"- Televizyon birkamu hizmetidir."
Ûzel bir kuruluşun elinde de olsa, televizyon yayını
yapmak, kamu hizmetinden sayılıyor; çok sıkı, belki de
kan kurallara bağlanması gerekiyor. Bunun üzerine bir
temel yasa ya da anayasa hazırlanmış. Adı:
Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi!..
Sözleşmeden bir alıntı:
"- Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler (...) iletişim ortamın-
da kadın-erkek eşitliğiyle ilgili Avrupa Konseyi tavsiye-
lerinde yer alan ilkelerin geliştirilmesi dileğiyle aşağh-
daki noktalarda uzlaşmışlardır."
Şimdi birisi çıkıp da:
- Allah Allah, diye öfkelenebilir, kadırherkek eşitliği ne
demek? Benim televizyonumda erkeğin ustünlüğünü
vurgulayan yayın yapamaz mıyım?
Eğer sözleşmeyi imzalamışsan, yapamazsın. Nitekim
bir yanda Türkiye adına Büyükelçi Sönmez Köksal, öte
yanda Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Catherine La
Lumiere geçen yılın eylül ayında bu sözleşmeyi imzala-
mışlar. Artık Türkiye'deki televizyon yayıncısının başı
boş değil, kurallara bağlanmış...
Şöyle ki:
"- Yayınlar edebe aykırı olmayacak ve pornografi
içermeyecek."
"- Şiddet eğilimini körüklemeyecek veya ırkçı nefret
duygulannı kışkırtıcı nitelikte olmayacak..."
Ayrıntıya inen kuraliar ve yasaklar da var:
"- Haber veya güncel programlan düzenli olarak su-
nan kişilere reklamlarda yer verilmeyecek..."
"- Bir yayın (bir şirket veya kişi tarafından) parasal
açıdan destek görmüşse programın başında açıklana-
cak..."
"- Haber ve güncelprogramlarda parasal desteğe izin
verilmeyecek..."
Görüldüğü gibi televizyonda özgürlükler 'kanun dai-
resi'nde kullanılabiliyor; çünkü herkesin yatak odasına
kadar giren bu silah, öldürücü etkiler de yapabilir...
•
Televizyon ve radyo konusunda Türkiye tam anarşi-
nin batağında yaşıyor; hukuk yok, yasa yok; başıboşluk
var. Eskiden tefrit' vardı; şimdi 'ifrat'var.
Başında (yazılı yayında) televizyonda (görsel yayın-
da)tekelleşme, haberleşmeözgürlüğüne aykındır; ister
devlet tekeli olsun, isterözel tekel olsun, aynıfcapıyaçj-
kar... •• -«iv ":
Uzmanlar Türkiye'de teknik açıdan ülke çapında an-
cak yedi kanala olanak sağlanabileceğini söylüyorlar.
Bu durumda televizyonda hem tekeli hem anarşiyi önle-
mek için gerekli yasal ve teknik zorunluluklar neyse
kamuoyunun gözlerinin önüne sergilenmesinde say-
makla bitmez yarar var.
1953'te Avrupa İnsan Hakları ve Temel özgürlükler
Sözleşmesi'ne imza attık, 1993'te demokrasiyi kurabil-
miş değiliz. 1992de Avrupa Televizyon Sözleşmesi'ne
imza attık; yine bildiğimizi mi okuyacağız?
İZMİR 6. ASLtYE HUKUK
MAHKEMESİ HÂKİMLİCİ'NDEN
1992/947
Davacı Bayındırlık ve lskan Bakanlığı vekili Av. Ekrem Yümaz
tarafından davalüaj Ismail Sığın vs. aleyhlerine açılan taTmirut da
vası sebebiyle:
tzmir, Al&ancak, 1436 sokak No: 8 D: 6 adresinde buhınduğu bil-
dirilen davalı Yavuz Yümaz adına çıkartılan davetiye bila tebliğ iade
edilmiş ve zabıtaca yapüan arajtırmada da adresı tespit edüemedi-
ğinden adına dava dilekçesinin ve duruşma gttnünün ilanen tebüjine
karar verilmişür.
Davalı Yavuz Ydmaz'ın Izmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde
duruşmasının yapılacatı 3.5.1993 günü saat 9.30'da hanr bulunma-
sı veya bir vekille kendisini temsil etirmesi aksi takdirde tahkikata
ve yargüamaya yokluğunda devam edilccegi ve hüküm verileceği da-
vetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 10.3.1993
Basın: 23303
T.C.
KARTAL ASlİ\E 5. HUKUK
MAHKEMESİ
1992/M3
Davacı Handan HOrkan tarafından davalı M. Cengjz Hûrkan a)ey-
hine açılan boşanma davasında;
Davaiı M. Cengiz Hurkan'ın adresi meçhul olduğundan davetiye
yerine kaim olmak üzere ilanen tebligat yapılmasına mahkememizce
karar verildiğinden, karar gereğince davalı M. Cengiz Hurkan'ın Kar-
tal 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1992/563 esas sayh dosyasının
duruşrıa günü olan 21.4.1993 günü saat 10.30'da mahkemede hazır
bulundunılmaa veya vekil göndermesi ilanen tebliğ olunur. 17.3.1993
Basın: 3052
İLAN
Dosya no: 8/182
Basbakanlık Hazine ve Dı; Ticaret Müstesarlığı'nca Akademi Hol-
ding A.Ş. fırması adına tanzim edilen 88/311 sayılı 15.2.1988 tarihli
Ihracatı Teşvik Belgesi iptal edildiğinden belge kapsamında gümrü-
ğümüzde işlem gören aşağıda sayı ve tarihleri belirtilen ginş beyan-
namelerinden tahakkuk ettirilen 667.537.238;
TL. Gılmrük Vergi ve
Resimleri ile 667.537.238, TL. müeyyide ile cem'an 1.335.074.474r
TL!nin fiili ithal tarihinden itibaren faiz ve gecikme zammı saklı kal-
mak üzere ödenmesi firmanın ve firma ortaklarından Yusuf KÜÇÜ-
KEL ve Ismail Karaca'nın bilinen adreslerine yapılan tebligatlar fir-
manın ve ortaklarının adreslerinde bulanamayışından dolayı ödemt
emirleri tebellüğ ettirilememişıir.
Tebligata esas olacak başkaca bir adres bilinmediğinden 7201 sayı-
lı tebligat kanununun 28 ve 29. maddeleri gereğince ilanen tebliğine
karar verildi.
ERENKÖY GİRİŞ GÜMRÜK MÜDÜRİ)
Flnna adresi:
Akademi Holding A.Ş.
Halaskargazi Cad. 4547 Kat: 7 D: 14 Pangaltı/lstanbul
Yusuf KtlÇÜKEL
Şisli Bilgiç Sok. Dinçol Apı. No: 9/6 Islanbul
Ismali KARACA
Şişli Ergenekon Cad. Menekse Apt. No: 66/7 Isunbul
HUseyin KARACA
Çağlayan Taslık Sok. No: 67 Isunbul
Beyaaaame nyı ve tarihi:
35169/6.7.1988, 34725/1.7.1988, 34726/1.7.1988, 24672/9.5.1988
34727/1.7.1988, 34724/1.7.1988; 15103/22.3.1988, 15959/25.3.1988
20945/20.4.1988, 20139/15.4.1988, 25664/12.5.1988. 15718/24.3.1988
28667/2.6.1988, 15719/24.3.1988, 15105/22.3.1988,
Basın: 22287