18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2NISAN1993CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Söyleşi MELİH CEVDET ANDAY O n gün hasta yattım: has- talığımın iki can sıkıcı göstergesi vardı: İnanıl- maz bir yorgunluk ve yaşumın tadını kaçıran bır sıkıntı. ateşimjoktu. Acı çekmiyorsanız has- lalığın da keyfı çıkar. şımanklık eder- Mniz. çocuk gıbi şunu bunu istersiniz. Monlaigne bir denemesınde. "Hasta iken beni üzen şey canımın istediğini yapamamak değil. canımın bir şey is- temez oluşudur" divor. Buna neşesız- lik denir. Neşesız hastalık çekilmez bir şeydır. Ben neşeli ölmek ısterim. Bu hastalığımda da baktım ki sıkıntı. neşesızlik, o inanılmaz \orgun- luktan daha ağır basıyor. tinime te- nimden daha öncm verdiğim için ola- cak kalktım. Prof. Dr. Özcan Kök- nel'e gıttim. Sayın Köknel, yıllar önce benı oldukça ağır bir depresv ondan kuriarmıştı. Bereket bu kez öylesine korkulacakbırdurumyokmuş,"Üste- lık" dedi. "şımdi çok güzel, yeni ilaç- lanmız var." Verdiği ilaçlar gerçekten iyi geldi ba- na. ıki üç gün içınde o sıkıntı. o neşe- sızlik yok oldu ve onun yerini sevinç, neşe aldı. Ne dersıniz, yorgunluk da ortudan kalktı. Ben büıün haslalıklanmızın ruhsal ne- denlerden kaynaklandığına inanınm. Şöyle diyeyim; mikroplarla iç içe yaşı- yoruz. peki onlar bizi neden dün hasta etmcdi de bugün hasta ediyor? Çûnkü lin sarsılınca teni bozuyor ki, usumuz kendıne gelsin de önlem düşünsün di- ye. Bu görüşümü açtığım bir dostum. - Peki, orta kulak iltihabı da ruhsal mıdır? diye sordu. Öyle ya, ruhun orta kulakta işi ne? - Orta kulak iltihabı tam bir ruh hastalığıdır. dedim. Adamın başında ınsanı yaşamaktan soğulan bir vırvırcı varsa orta kulağın kapanması onu bu bcladan kurtanr. Schiller'in "Neşeye Övgü" adlı şiiri- ni yazması ne anlamlıdır? Beethoven'in Dokuzuncu Senfoni'- de. onca kapalı. dahası onca bunalımlı durumlardan. sonunda bu şiiri seslen- diren koroya varması beni hep düşün- dürmüştûr. Peki, bu büyük besteci sonra niçin kuşkuya düştü bu bölüm- den? Denildiğine göre yapıttan ayn düşmüş koro. Yoksa neşe midir ayn düşen? Müzik eleştirmeni dostum Fa- ruk Yener'e göre böyle değil, diyor ki Müzik Kılavuzu adb yapıünda. "Ne denirse densin, ister gerekli bulunsun. ister bulunmasın. Dokuzuncu Senfoni bizlere organık yapısına ekli bir koro- lu bölümle kalmıştır. Şöyle dızelenır bölümlerdeki anlamlar; birinci bölüm "kader ve evrenin kesin emri', ikinci bölüm "fizik titreşim ve enerji". üçüncü bölüm neşe... Neşe ki onsuz her şey eksik ve tamamlanmamış kalmaya mahkümdur."' Neşe, sen ey gûzel Tanrılar kmlcnnı Berlin'i ayıran duvann yıkıldığı gece. (1990) şef Leonard Bernstein, ço- cuk korosunu katarak orada Doku- zuncu Senfoni'yi çaldırrruştı. Müzik açısından unutulmaz bir olaydı bu. Fakat Bernstein. bu konser için, şii- rin adını değiştirdi: "Neşeye Övgü"yü "Özgürlüğe Ovgü"ye çevirdi. Demek Schiller'in şiirindeki • İnsanlar kardeş olur' dizesini veğledi. Oysa Schiller, in- sanlann neşeden ötürü kardeş olacak- lannı söylemişti. Görüyor musunuz. iki yol ağzında kaldık; neşeyi mi yeğleyelim, özgürlü- ğü mü? Neşeden mi vazgeçelim, öz- gürlükten mi? İkisi bir arada olsa fena mı diyeceksiniz; ama Tanndan iki di- lekte birden bulunulmaz. Hadi bir de- neyelim, bunlardan hangisi bizim için daha gereklidir? Zor bir konuya girdi- ğimi biliyomm. Bakalım işin içinden çıkabilecek miyiz? Konserin ertesi günü dostum Tului Sönmez. telefon ettı, bu ad değişikli- ğinden açtı. - Sizce hangisini yeğJemeliyiz? diye sordu. Doğrusu güç bir soru idi bu. yanıtı bulmak için uzun uzun düşünmek ge- rekiyordu. Ben de soruyu dostuma aktardım. - Ya sizce? diye sordum. Sayın Sönmez, yanm ağızla da olsa, neşeyi öne aldığını söyledi. Özgürlük- ten vazgeçiyor durumuna geçmek ko- lay mıdır? Gerçekte özgürlük güç iştir. Sartre, "İnsan özgür olmak zorundadır' de- mişti. Demek özgürlük bize venlmez, onu biz kazanmak, kendimiz için ya- ratmak zorundayızdır. Bu amaca da ancak "secrne" istencimizi zorlayarak varabiliriz. İnsan, kendisini yaratır. Ama seçme bir kez olup bitmez, in- san kendisini \aratmak için sürekli seçecektir. ahlak ve politika karşısında hiçbir zaman edilgen kalmayacaktır. Seçme ise insana sorumluluk yük- ler. Toplumca benimsenmiş değer yargılan durup dururken onlara uy- mak yerine, kendimizi neden güç du- ruma sokalım? Bertrand Russel şöyle diyor: "Özgürlük sadece bir kültür işi de- ğildir. Hiç kimse ne tümden özgürdür, ne tümden köle. Her insan özgür oldu- ğu ölçüde, davranışın1 uydurmak zo- runda olduğu bir bırey ahlakına da muhtaçtır. Bazı kımseler diyeceklerdir ki birey bağlı olduğu toplumun ah- lakına uyuversin. Ama antropoloji in- celemeleri yapmış olan herhangi bir kımsenin bu türlü bircevapla yetinece- ğini sanmıyorum. İnsanlan kurbanet- meler. yamyamlık ve buna benzer bir çok alışkanhklar. ancak toplumun be- nimsediği ahlaka karşı, birey ah- lakının diretmesiyle ortadan kalk- mıştır. Eğer içten bir istekle. günün koşul- lan içinde mümkün olan en iyi bir ha- yat yaşamak istiyorsak, çevremize, ge- nel olarak benimsenmiş töre ve inanç- lara eleştirici bir gözle bakmamız gere- kir." (Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu- Vedat Günyol) Bir de Erich Fromm'un "Özgürlük Korkusu" adlı kitabından şu saürlan birlikte okuyahm; "Milyonlarca insan özgürlüklerini istemek şöyle dursun, ondan kaç- manın yollanru aramışlardır. Milyon- larca insan kayıtsız kalmış, özgürlük- lerini savunmanın savaşa ve ölmeye değmediğini düsünmüştür." (Çeviri: Roza Hakmen) özgür olmanın güçlü- ğünü göze alırsınız almazsınız, kanş- mam; ama neşenizi yitirmeyin derim. ARADA BIR OSMAN OLCAY Emekli Büvükelci Yabancı Basını İzlerken... Cumhuriyet gazetesinin bana, sütunlarından arada sı- rada yararlanma olanağını tanımasını fırsat bilerek, ilk yazımda okumaya katlanacak olursanız göreceğiniz gi- bi, yabancı basına duyduğum özlemi dile getirişimi bir bakıma saygısızlık sayanlar çıkabilir. Amacım, bu özle- mini duyduğum başta içeriği olmak üzere sayfa düze- ninden yanlışsız baskısına; başlıklarındakı, resimlerin- deki, ilanlarındaki, boyasızlığındaki' ölçüye dek her şeyi ile üstün niteliği yadsınamayacak, tanınmış dünya gazeteleri ile bizim en saygın gazetelerimiz arasında, beni olduğu kadar sayısız Türk okurunu da üzdüğünden hiç kuşkum olmayan farkların nedenlerine değınmek. Hangi toplumsal kurumumuzun gazetelerimizden da- ha saygın ve yurttaşa daha saygılı olduğu sorusunun yanıtı eğer 'hiçbirisi' ise, bu yazıyı burada noktalamam gerekir Benim yanıtım da öyle olmakla birlikte, Türk ba- sınının, hele büyük zorluklara karşın 'sadece gazete satmakta' onurla direnen Cumhuriyet'in bile ünlü dünya gazetelerinde görüşleri, çizgileri ve yazılarıyla yer ala- bilecek çapta değerlerden hiç de yoksun olmadığı halde onlardan bir bütün olarak niçin geride kaldığı konusu- nun -yumurta mı, tavuk mu-sonuçsuzluğuna varılabile- ceğini bile bile, yine de irdelenmesinden yanayım. İngiltere ve Fransa'da, Finlandiya ve Hindistan'da, ABD ve Belçika'da yüzeysel bir gözlemin ötesinde de- ğer yargılarına varabilecek kadar uzun süre yaşamış bir devlet görevlisi olarak, bu ülketerden her birinde en az birkaç gazetenin ne yazık ki ülkemizdeki hiçbir yayın or- ganında henüz rastlayamadığım bir ciddilik, sorumluluk ve evrensel değer taşıyan tum konulara yaklaşabilme açılarından bilgi ve ekin zenginliği sergilediklerinin tanı- ğı olmuşumdur. önümde Le Monde adlı Fransız gazetesi duruyor. Haf- tanın herhangi bir gününün sayısı. Ellinci yılının 15.000'e yaklaşan numarasmı taşıyor. Dopdolu, sık satır, altı sü- tuna yayılmış 26 sayfa, bir de hemen her gün teması değişen Cumhuriyet'in kitap ekine benzer yedi sayfalık bir eki olan dünyaca ünlü Le Monde'un fiyan Ankara'da 18.000 TL. Evet, pahalı. Evet, Cumhuriyet'in dört, bazı ik- ramiyeli gazetelerimizin üç katı ödenmesi gerekiyor. (*) Bu 7 Fransız Frangı karşılığında her sayısında çeşitli alanlarda üniversitede ders izlemişçesine yeni bilgiler edindiğinizi -abartmıyorum- söylersem ve tabii inanır- sanız, bu yazıyı niçin yazmak gereksinimini duyduğumu anlatabilmiş oluyor muyum? En zengininden en yoksuluna, en elverişli doğa koşul- larında yaşayanından en zorlu doğa ile yaşam için bo- ğuşanlarına kadar her ülke ve her ulusun kendi açısın- dan yaşamsal saydığı binlerce sorun içinde yoğrulup durduğu bir ortamın varlığını da anımsayarak, Türkiye'- nin sorunlarını bire indirgemek gerekecek olsa, dün ol- duğu kadar bugün de, eğitim derim. 18 mart tarihli Le Monde'da okudum, sadece 1992 yılında Fransa'da yeni yayımlanan kitapların sekizde biri şu ya da bu açıdan ta- rihi ilgilendiren yapıtlardan oluşuyormuş. Sayısal ola- rak 2496 adet kitap basılmış sade geçtiğimiz yılda ve sadece tarih konusunda! Merak ediyorsanız, aynı yılda basılan yeni roman sayısı 2005. Hertür yayının baskı or- talaması romanlar için 14.000, tarih yapıtlarında ise 4.500 imiş. AT üyeliğinden Avrasya nın en önemli devleti olmaya kadar uzanan haklı beklentilerimizin, Adriyatik'ten Pasi- fik'e ekonomik ve kültürel atılımları gerçekleştirme düş- lerimizin düş olarak kalmamasını istiyorsak, sine qua non' koşul, Atatürk'ün çağdaş uygarlık hedefini her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmektir. Gelip gecen hükümetlerin, eğitim bakanlarının, dayandıkları ilkeler bilmem kaç kez değişe değişe tanmmaz hale gelmiş üniversitelerin, terkedilmiş hale gelmiş laikliğin tek tip ulusal ve çağdaş bir ortaögretim sistemine bağlanmış okulların, yazboz tahtasına dönüşmüş bir plansızlık için- de bugün bulundukları durumu tanımlamaya gerek kal- mamıştır. Dinsel temele dayanan öğretimi XXI. yüzyılın eşiğinde geçerli ve belki de yeterli sayabilecek bir kafa yapısı, demokrasi zırhına da bürünerek Kurtuluş Sa- vaşı'ndan bu yana zar zor kurulabilmiş Atatürk devrim- lerinin kalelerine bir bir saldırı düzenleyebiliyorsa, nedeni günlük, düzeysiz basınıyla, araştırmasız yüksek öğretim kurumları ve boş kitaplıklarıyla yetinebilen ve saldırıları görmezlikten gelmeyi çıkarları açısından yeğ- leyen aydınların gaflet, dalalet ve hatta hıyanetlerin- dendir.' XXI. yüzyıla girerken kendi ülkemin huzuru ilegelecek yüzyıla şimdiden ayak basan ülkeler basını arasındaki bu fark öteki bütün kurumlarımız arasındaki farkın ayna- sı olduğu içindir ki kimse darılmasın, ama Le Monde gibileri okumayı yeğliyorum, ruhsal vezihinsel sağlığım açısından. (*) Ancak Fransa'da kişi başına düşen ulusal gelire göre hesaplarsanız kültürün Batı'da halka ne kadar da- ha ucuza ıletildiğini de görürsünüz. DÜŞIZİ Elif'in çeşitli dergilerde çıkan şiirleri Düş İzi adıyla kitaplaştı. Bağlam Yayınları TARTIŞMA 'Vatan hainliğine devam ediyor' O ylebırdeğişimı yaşıyoruz ki bu süreç içinde değer yargılanmız da değışiyor. Gerçi. fikir emekçi lerine, sanatçılanmıza olan düşmanhğımız yeni bir olgu değil. Ama 21. yüzyıla avak bastığımız şu dönemde. Nâzım Hikmet gibi bir döneme damgasını vuran ve hâlâ bütün şairlerin az va da çok etkisinde kaldığı bır kişinin vatan hainlıği ile suçlanarak yurttaşlık hakkının geri verilmemesi. bu hakkın ondan ahnması kadar a>ıp ve Türk halkı adına bir kayıptır. Nâzım gibi aynı kaderi paylaşan, anayurdu dışında dünyanın kabul ettiği bir sanatçımız olan Yaşar Kemal. 5 Mart93"te. bır televiz>'on programında (tabiı tüm dünya kanallanndan sonra ilk defa Türkiye'de) vatandaşlık hakkının geri verilmemesi ile ilgilı net bir açıklama yapü: "Nâzım Hikmet, Türk halkı ile özdeşleşmiştir, evrensel bir sanatçıdır. Onun eserleri herkesin dilindedir. Bu yüzden ne kanun yasaklayabilir ne de devlet." Peki, Nâzım'a vatandaşlık hakkını geri vermeyenler. bunu niçin yaptıklannı biliyorlarmı? Onun suçu, vatan hasreti ve insan sevgisi ile dopdolu olmak mı, yoksa evrensel banşa Trafîk canavanültürdfizeyi yüksek olmayan bir toplum düşOnelim. Bu toplumun dünya görüşü sığdır. Sibcrnetik disipline göre zaman-mekân model görüşü tam oluşmamıştır. Bircok konuda bi\o-genetik birikim (deneyim) \etersizliği içindedir. Refleksleri ağır aksaktır. Aramadığı, araştırmadığı için az düşünür ya da derin düşünmez. Tüm diiny asının daha çok bilmedikJerindcn ibaret olduğunu bOmez. Kısaca tam gelişnıişdeğildir bu toplum, getişmektedır. Şimdi buyunın bu toplumunsınıfsal her k ıiMtjiii infMiıılanmn eJine birer sürücü belgesi verelim. Bu sürücüleri bakımı ve donanımı her zaman tam ounayan motorlu taşıtların direksiy onunun başına orurtalım. Sonra da sayılan her gün daha da artan bu sürücüleri, her türlü yetersizlik içindeki yollara salnerehm. Hiç kuşku du) ulmasın. bu katkıda bulunmak, savaşm karşısında olmak mı? Yoksa, eşitükten yana olmak, dünyada kardeşlik mesajlan vermek mi vatan hainliği? Nâzım Hıkmet'i bu suçlardan (!) dolayı cezalandıranlar bilsinler ki "Nâzım Hikmet-ler- vatan hainliğine devam ediyor." Kemal Çelik Sivrihisar macerada kerim olan sadece Allah'tır. BUdtğini okuyacak olan ise potanayel trafik canavaıidır. Trafik canavan, geri kalmışlıktan y akasını sıy ıramanıış topluma haddini bfldirmeyi daha uzun zaman sürdûrecektir. HafflErdal « î TURKIYENIN EN GUZEL DERGISI HEMŞINLILER Kaçkarlar'da tek başına yaşanan bir kış ve bulutlar ülkesi Hemşin'in bilinmeyen köşeleri. Gezen insanın aylık dergisi turizm ATLAS 1 Nisan'daDev y X bayilerde ve Çerkes J bölgeleri haritası ÇERKESLER Çerkes gelini kaynatasıyla neden konuşamıyor? Kafdağı'nın insanlan ve tabuları... D^Gnıl) ADANA: Ölümsüzlük sımnın saklı olduğu toprak. OLYMPOS: Çam ormanları, portakal bahçeleri, yanan kayaları ve antik kalıntılarıyla Olympos, Adrasan ve Çıralı. jİP-SAFARİ: Jip üzerinde 21 gün, 4500 km. SUALTINDAN NOTLAR: Ege ve Akdeniz derinliklerinde gizli lacivert cennetler. İKİNCİ EV: İstanbul'u kıışatan kırevlerinde yaşam. MISIR: Firavunların esrarengiz ülkesi ve Nil. VENEDİK: 15 asır doğaya direnen biblo kent. H A F T A S O N U : Cumartesi-Pazar şehirden kaçış noktaları. PENCERE Ya Anarşi ya Tekel mi?.. Bilimsel ve teknolojik devrim başdöndürücü bir iv- meyle gelişiyor. Bu devrimin; insanı, toplumu, devletleri nasıl etkileyeceğini bütün boyutlarıyla şimdiden kestir- mekkolay değil... İletişim alanında dünya bütünleşiyor, ilk bakışta gör- sel yayınlar ne sınır tanıyor, ne durak!.. Ancak iş bu ker- teye geldi mi kendi kurallarını da yaşama yansıtır. Kara- yollarında bütün ülkelerin benimsemek zorunda olduğu ilkeler ve yasalar yok mu? Sürücü, arabasını keyfince kullanamaz. Havayollarında ülkeleri birbirine bağlayan anlaşmalarla sıkı bir düzen getirilmiştir. insan gökte bile başıboş davranamaz... ûzgürlükle sorumluluk birbirini tamamlayan iki kav- ram, biri olmadan öteki de olamıyor... • Televizyon etkili bir silah. Görsel yayın; renkli vesesli, evimıze girdi, odamızdayerini aldı, hayatımızı biçimlerv diriyor. Çocukları anne baba mı eğitip yetiştirıyor, öğret- men mi, televizyon mu?.. Belli değil. Batılı konuyu ince- lemiş; arayıptaramış, yıllarca üstündeçalışmış, kararını vermiş: "- Televizyon birkamu hizmetidir." Ûzel bir kuruluşun elinde de olsa, televizyon yayını yapmak, kamu hizmetinden sayılıyor; çok sıkı, belki de kan kurallara bağlanması gerekiyor. Bunun üzerine bir temel yasa ya da anayasa hazırlanmış. Adı: Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi!.. Sözleşmeden bir alıntı: "- Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler (...) iletişim ortamın- da kadın-erkek eşitliğiyle ilgili Avrupa Konseyi tavsiye- lerinde yer alan ilkelerin geliştirilmesi dileğiyle aşağh- daki noktalarda uzlaşmışlardır." Şimdi birisi çıkıp da: - Allah Allah, diye öfkelenebilir, kadırherkek eşitliği ne demek? Benim televizyonumda erkeğin ustünlüğünü vurgulayan yayın yapamaz mıyım? Eğer sözleşmeyi imzalamışsan, yapamazsın. Nitekim bir yanda Türkiye adına Büyükelçi Sönmez Köksal, öte yanda Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Catherine La Lumiere geçen yılın eylül ayında bu sözleşmeyi imzala- mışlar. Artık Türkiye'deki televizyon yayıncısının başı boş değil, kurallara bağlanmış... Şöyle ki: "- Yayınlar edebe aykırı olmayacak ve pornografi içermeyecek." "- Şiddet eğilimini körüklemeyecek veya ırkçı nefret duygulannı kışkırtıcı nitelikte olmayacak..." Ayrıntıya inen kuraliar ve yasaklar da var: "- Haber veya güncel programlan düzenli olarak su- nan kişilere reklamlarda yer verilmeyecek..." "- Bir yayın (bir şirket veya kişi tarafından) parasal açıdan destek görmüşse programın başında açıklana- cak..." "- Haber ve güncelprogramlarda parasal desteğe izin verilmeyecek..." Görüldüğü gibi televizyonda özgürlükler 'kanun dai- resi'nde kullanılabiliyor; çünkü herkesin yatak odasına kadar giren bu silah, öldürücü etkiler de yapabilir... • Televizyon ve radyo konusunda Türkiye tam anarşi- nin batağında yaşıyor; hukuk yok, yasa yok; başıboşluk var. Eskiden tefrit' vardı; şimdi 'ifrat'var. Başında (yazılı yayında) televizyonda (görsel yayın- da)tekelleşme, haberleşmeözgürlüğüne aykındır; ister devlet tekeli olsun, isterözel tekel olsun, aynıfcapıyaçj- kar... •• -«iv ": Uzmanlar Türkiye'de teknik açıdan ülke çapında an- cak yedi kanala olanak sağlanabileceğini söylüyorlar. Bu durumda televizyonda hem tekeli hem anarşiyi önle- mek için gerekli yasal ve teknik zorunluluklar neyse kamuoyunun gözlerinin önüne sergilenmesinde say- makla bitmez yarar var. 1953'te Avrupa İnsan Hakları ve Temel özgürlükler Sözleşmesi'ne imza attık, 1993'te demokrasiyi kurabil- miş değiliz. 1992de Avrupa Televizyon Sözleşmesi'ne imza attık; yine bildiğimizi mi okuyacağız? İZMİR 6. ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİCİ'NDEN 1992/947 Davacı Bayındırlık ve lskan Bakanlığı vekili Av. Ekrem Yümaz tarafından davalüaj Ismail Sığın vs. aleyhlerine açılan taTmirut da vası sebebiyle: tzmir, Al&ancak, 1436 sokak No: 8 D: 6 adresinde buhınduğu bil- dirilen davalı Yavuz Yümaz adına çıkartılan davetiye bila tebliğ iade edilmiş ve zabıtaca yapüan arajtırmada da adresı tespit edüemedi- ğinden adına dava dilekçesinin ve duruşma gttnünün ilanen tebüjine karar verilmişür. Davalı Yavuz Ydmaz'ın Izmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde duruşmasının yapılacatı 3.5.1993 günü saat 9.30'da hanr bulunma- sı veya bir vekille kendisini temsil etirmesi aksi takdirde tahkikata ve yargüamaya yokluğunda devam edilccegi ve hüküm verileceği da- vetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 10.3.1993 Basın: 23303 T.C. KARTAL ASlİ\E 5. HUKUK MAHKEMESİ 1992/M3 Davacı Handan HOrkan tarafından davalı M. Cengjz Hûrkan a)ey- hine açılan boşanma davasında; Davaiı M. Cengiz Hurkan'ın adresi meçhul olduğundan davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebligat yapılmasına mahkememizce karar verildiğinden, karar gereğince davalı M. Cengiz Hurkan'ın Kar- tal 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1992/563 esas sayh dosyasının duruşrıa günü olan 21.4.1993 günü saat 10.30'da mahkemede hazır bulundunılmaa veya vekil göndermesi ilanen tebliğ olunur. 17.3.1993 Basın: 3052 İLAN Dosya no: 8/182 Basbakanlık Hazine ve Dı; Ticaret Müstesarlığı'nca Akademi Hol- ding A.Ş. fırması adına tanzim edilen 88/311 sayılı 15.2.1988 tarihli Ihracatı Teşvik Belgesi iptal edildiğinden belge kapsamında gümrü- ğümüzde işlem gören aşağıda sayı ve tarihleri belirtilen ginş beyan- namelerinden tahakkuk ettirilen 667.537.238; TL. Gılmrük Vergi ve Resimleri ile 667.537.238, TL. müeyyide ile cem'an 1.335.074.474r TL!nin fiili ithal tarihinden itibaren faiz ve gecikme zammı saklı kal- mak üzere ödenmesi firmanın ve firma ortaklarından Yusuf KÜÇÜ- KEL ve Ismail Karaca'nın bilinen adreslerine yapılan tebligatlar fir- manın ve ortaklarının adreslerinde bulanamayışından dolayı ödemt emirleri tebellüğ ettirilememişıir. Tebligata esas olacak başkaca bir adres bilinmediğinden 7201 sayı- lı tebligat kanununun 28 ve 29. maddeleri gereğince ilanen tebliğine karar verildi. ERENKÖY GİRİŞ GÜMRÜK MÜDÜRİ) Flnna adresi: Akademi Holding A.Ş. Halaskargazi Cad. 4547 Kat: 7 D: 14 Pangaltı/lstanbul Yusuf KtlÇÜKEL Şisli Bilgiç Sok. Dinçol Apı. No: 9/6 Islanbul Ismali KARACA Şişli Ergenekon Cad. Menekse Apt. No: 66/7 Isunbul HUseyin KARACA Çağlayan Taslık Sok. No: 67 Isunbul Beyaaaame nyı ve tarihi: 35169/6.7.1988, 34725/1.7.1988, 34726/1.7.1988, 24672/9.5.1988 34727/1.7.1988, 34724/1.7.1988; 15103/22.3.1988, 15959/25.3.1988 20945/20.4.1988, 20139/15.4.1988, 25664/12.5.1988. 15718/24.3.1988 28667/2.6.1988, 15719/24.3.1988, 15105/22.3.1988, Basın: 22287
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle