15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
AYFA CUMHURİYET .2 DIZIYAZI ngiliz kontrol subayı Hadkinson, Yunanlann 'gaddarca' hareket ettiklerini raporunda belirtiyordu Yağmalamaya siviller de kabldı İngiliz Belgelerine Göre ANADOLU YANIYOR Dr. Salâhi R. Sonyel -5- Burada. Harold Annstrong adlı In- güz subayı ve yazannın anlattığı bir olıya değinelim: İstanbul'daki Yunan Yiksek Komiseri M. Kanellopulos, br gün İngiliz Yüksek Komiseri ile gcrüşmeye gidiyor ve İngiliz Yüksek K>miseri, ona Yunan birliklerinin bundan böyle daha ıleriye gitmemele- riri umut ettiğini; giderlerse, tüm Hı- ristiyanlann öldürülmesinden korktu- ğunu söyleyince, Kanellopulos şu yanıtı veriyordu: "İnşallah bu kınmlar veöldürme olaylan erken vakitte baş- lar, çünkü bu anda ilerlcmemiz ıçın kimi özürlere gereksıniyoruz." Bu sırada, Yunan Başbakanı Eleft- herios Venizelos'un İngiliz yönetimine gönderdiği birnotada "BarbarTürk"- ten söz etmesi, Dışişlen Bakaniığı yet- kililerinden George Kidston'un canını sıkıyor, 3 temmuzda kaleme aldığı bir yorumda şöyle diyordu: "İzmir'deki son olaylardan sonra, M. Venizelos'- un 'La barbaric Turque'den söz etmesi ve Türklere 'insanbk yasalanna saygı göstermeyi kabul etlirmek'ten bahset- mesi, doğrusu biraz şaşırtıcıdır." İzmir'de yeni olaylar İzmir'deki İngiliz Başkonsolosu Ja- mes Morgan'ın İstanbul"daki İngiliz Yüksek Komiseri Vekili Amiral Ric- hard Webbe 4 temmuzda gönderdiği bir rapora göre. bir gün önce, İzmirce- Azmir'deki İngiliz Başkonsolos'u 12 ağustosta verdiği raporunda, 'Türklerin öldürüldüğü, hırsızlık, ırza geçme hakkında Manisa'dan pek çok şikâyet aldım" diyordu. zaevlerinde korunmakta olan Müslü- manlara Yunanlarca kötü işlem ve ezjp yapılmakta olduğu açıklanıyor- du. Temmuz başlannda İstanbul yö- netimi, İzmir'deki Müslüman evleri- nin Yunanlar tarafından haçlarla işaretlendiği ve sonra da bu evlerde oturanlara saldınlarak onlann katle- dildiği konusunda şikâyette bulunu- yordu. Aynı şistem Menemen'de de uygulanmıştı. İngiliz Yüksek Komise- ri Amiral Calthorpe. bu şikâyetleri, 4 temmuzda. İzmir'deki İngiliz Başkon- solosu James Morgan'ın dikkatine sunuyor; Başkonsolos, iki hafta sonra verdiği yanıtta. İzmir ve dolaylannda- ki kimi evlerin, Menemen olaylan sı- rasında işaretlenmiş olduğunu; orada oturan Müslümanlann paniğe tutul- duğunu; ama daha sonra Yunan bir sorumlunun, bu işaretlerin, eğitim araçlan için Rum izcileri tarafından çi- zildiğini açıklayan bir bildiri yayımla- dığını bildiriyordu. Ingiltere Dışişleri Bakaniığı sözcüle- rinden C.E.S. Palmer. 6 ağustosta ka- leme aldığı bir yazıda bu olayı şöyle açıkhyordu: "Bu olay. İngiliz kontrol subayının Menemen kınmı hakkında vermiş ol- duğu raporun teyididir. Şimdi de, aynı davranışın hemen hemen aynı zaman- da, İzmir'de de yapılmak istendiğini öğreniyoruz. Bu duruma göre (a) ya Türklere karşı gerçekten genel bir kı- nıtı düzenlemeye niyet edilmiş, ama sonra bundan vazgeçilmiş veya daha muhtemel olarak (b) Türkleri korkut- mak ve onlann toplu biçimde İzmir'- den göç etmelerini sağlamak amacı güdülmüştü." Ayvalık, Turgutlu, Manisa ve Nazilli olaylan İngiliz kontrol subayı Binbaşı Had- kinson'un 7 Temmuz 1919'da kaleme aldığı raporda özetle şöyle deniyordu: "Kasaba (Turgutlu). izmir ve Nazilli- de Yunan mezalimı olmuştur. Turk jandarma ve polis erleri silahlanndan anndınlmış, mallan çalınmış ve çok kötü işleme tabi tutulmuşlardır. Türk- lerin öldürülme, soygun ve ırza geçme gibi olaylara maruz kaldığı. Manisa'- dan gönderilen raporlarda bildiril- mektedir. Kentin dış kesimlerinde, organlan kesilmiş, parçalanmış, çok sayıda cesede rastlanmıştır. Kent için- de Yunan Evzon taburlan vardır. Yunanlar, Türk evlerini aradı; silah yok dedikleri halde birçok kişiyi döv- dü. Onlar da, kapılannın kolayca kı- nlmayacağını sandıklan birkaç eve kaçtılar. "Silahlandınlmış çok sayıda sivıl Rum da evleri aramaya koyuldu. Ay- valık dolaylannda tüm Türk köylen boşaltıldı; onlann sakinleri, eşyalannı bile toplayamadan ivedilikle kaçmış- lardır. Ayazmant'ta yaklaşık olarak 20 aile bulunmaktadır. Bunlann çoğu yaşlı kişilerdir. Hepsi bir eve kapatıl- mış, başlanna da bir nöbetçi konmuş- tur. Bunu izleyen günlerde sistematik bir yağma ve çapulculuk yer almış ve değerli eşyalann büyük bir kısmı ka- yıklarla Midilb'ye taşınrnıştır. Midilli halkı kendi kayıklan ile gelerek ilk v ağmav ı başlatmıştır. Ayvalık \e Yeni Zahorili yerel Rumlara önce yağma için izin verilme- miş, daha sonra onlar da bu yağmaya kaülmışlardır. Teslim olan 20 aileyi de ötekileri gibi yağma etmişlerdir. Çev- redeki köylerden kaçıp gelerek Boklu Kaya köyüne sığınmış olanlar da da- hil, birçok köydeki Türkler, Ayaz- mant'tan haber göndererek silahlannı teslim etmek istediklerini bildirmişler- dir. Buna karşın, haki giymiş bir ban- donun ardında ve ellerinde bayrak ve borazan bulunan Rumlar bu köye sal- dırmış, ellerine ne geçmişse gasp etmiş \c Türk kadınlanna tasallut etmişler- dir. Çift sürmede kullarulan çok sayı- da öküzü eUerine geçiren Yunan as- kerlcn. onlan gaddarca kesmiştir. Binbaşı Hadkinson'un raporuna gö- re, 8. Yunan alayının aynbşı arifesin- de, 200 öküzü, kendilerine zafer ihsan etti özrüyle Tann onuruna kesmişler- dir." İstanbul yönetiminin Dışişleri Ba- kanlığı, bu Yunan zorbahklannı 8 temmuzda protesto edince, Ingiltere Dışişleri Bakaniığı yetkililerinden C. E.S. Palmer, 25 temmuzda şu yorumu kaleme ahyordu "Nihayet, barbarca davranışlarda bulunduklanna dair Yunanlara .karşı kesin suçlamalar yapılıyor... Özellıkle Nazilli bölgesin- de, Yunanlar, Alman ve Bolşevikle- rin rehine almak usulüne başvurmuş- lardır. Bu sakin ve verimü vadide Yunanlann kınm yapmalanna hiç de neden yoktur." Yine İstanbul yönetimi, sürüp git- mekte olan Yunan barbarhklannı, is- tanbul'daki İngiliz Yüksek Komiserli- ğj nezdinde, ağustos ortalannda yine protesto edince, ingiliz Yüksek Komi- seri, bu konuda İzmir'deki İngiliz Baş- konsolosu'nun görüşlerini soruyor; Başkonsolos James Morgan, 12 ağus- tosta şu raporu kaleme ahyordu: "Türklerin öldürüldüğü, hırsızlık, ırza geçme v.s. hakkında Manisa'dan bir- çok şikâyet yanlan aldım. İngiliz su- bayı Teğmen Thomas Bowen Bees 27 haziranda Manisa'dan şunlan bildir- di: 'Kentin dışında kimi Rum ve Türk- lerin parçalanmış cesetleri bulunmuş- tur, ama onlan kimin öldürdüğü bilin- miyor.' Teğmen Bees, dört gün önce de (23 haziranda) şunlan bildirmişti: 'Yunan taşkmbklan - Türk evleri ara- nıyor, eşyalar çalınıyor v.s.' Deniz Yarbayı C. R. Hadkionson'un 4 ağus- tosta gönderdiği rapor şöyleydi: "7 temmuz dolaylannda Yunan askerleri (Dikili ilçesindekı) Ayvalık'ı işgale git- ti ve Ayazmant'ın yakınından geçti. Tüm Türk köyleri boştu: Sakinleri da- ha önce köyleri boşaltmışü. Ayaz- mant'ta kalan 20 yaşh aile bir eve yer- leştirildi ve kapıya bir Yunan bekçi konuldu. İzleyen üç gün içinde tüm köy yağmaya tutuldu. Türk kadınlan- nın ırzına geçildi." Parçalanan cesetJer izmir'deki İngiliz Başkonsolosu Ja- mes Morgan'ın ingiliz Yüksek Komi- seri Amiral Calthorpe'a 17 temmuzda bıldırdiğine göre İzmir'deki Fransız subayı Yuzbaşı Johnston ve Fransız askeri gücü mensubu Çavuş Fores- tier'e cesedi göstermiş. onun durumu- nu tespit ettirmişti. Yine bu sırada, İzmir'deki Fransız temsilcisinin İngiliz Başkonsolosu Ja- mes Morgan'a bildirdiğıne göre 9 tem- muz günü, Kinik'teki Yunan askeri birliklerinden 700 kişilik bir güç, Soma'nın yaklaşık 10 kilometre batı- sında bulunan Cumali Dere'deki Türk düzenb güçlerine saldırarak onlan geri çekilmeye zorluyor; iki saat sonra Türk berkitici güçleri yardıma yetişe- rek Yunanlarla kanlı bir boğuşma başlıyor; Yunanlar geri çekilrnek zo- runda kalıyorlardı. Geri çekilirken. Hamzalı ve Çengeller köylerini yakı- yor; Çengeller köyünde 20 kadar Müslümaru öldürüyorlardı. Bunlar arasında kadınlar ve çocuklar da var- dı. Cesetlerin bazılan parçalanmışü. İstihbarat işleriyle uğraşan ve Soma'dan henüz dönen Durand adlı bir Fransız subayı bu olayı tüm aynn- tılanyla İngiliz Başkonsolosu James Morgan'a şöyle anlatıyordu: "Soma'- daki Türk düzenli güçlerinin sayısı 120'dir ve Albay Akif komutasında- dır. İki gün önce Kinik'ten 700 kişilik bir Yunan askeri birliği, 2-3 inçlik top- lar ve makineli tüfeklerle Kinik'ten hareket ederek Türk güçlerine saldır- mış; Türkler geri çekilmek zorunda kalrruş, ama silah seslenni işiten çevre- deki silahlı Türklerin yardıma koşma- sı üzerine Yunanlar geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Yunanlar Ber- İzmir'de bir Yunan Evzon'u ve irtibat eri temsilcisi, olay yennde bulunan bir Fransız çavuşu ve İngiliz yüzbaşısı Johnston'un kendisine anlatmış ol- duklan olaylar hakkında bilgi veriyor- du. Bu bilgiye göre 6 temmuz günü (Türk kaynaklarına göre 7 temmuz) bir Yunan piyade taburu ve makineli tüfek ve top birliğinden oluşan askeri bir müfreze, Akhisar yöresindeki Pa- pazlı köyü yakınında bulunan Yeni Çiftlik'e gitmek için Manisa'dan ayn- hyordu. Yunan ajanlan, Yeni Çiftlik'- in sahibi Kara Osmanzade Halit Paşa ile oğlunun ve 8 adamının silahlı oldu- ğuna dair Yunan komutanına bilgi vermişlerdi. Yeni Çiftlik'e ulaşan Yunan müfre- zesi çiftliği sanyor ve çarpışma başlı- yordu. Türkler 5 kişilik iki gruba ayn- byor: Halit Paşa'nın grubu yakalana- rak öldürülüyor; cesetleri korkunç bir biçimde parçalanıyordu. Öteki grup dar ve derin bir geçite dalarak kaçabi- byordu. 8 ölü veren ve 11 kişisi yarala- nan Yunan müfrezesi 7 temmuz saba- hı Manisa'ya dönüyor ve ganimet olarak 300 sığır getiriyordu. Aynı gün Halit Paşa'nın cesedi Akhisar'a kaldı- nlarak oğlu ve yeğeni tarafından gö- mülüyordu. Cesedin durumu şöyle tarif ediliyordu: Kafa gövdeden kopa- nlmış; vücutta 37 süngü yarası. burun. kulaklar, dudaklar kesilmiş. gözler oyulmuş. Halit Paşa'nın ailesi, ingiliz gama'ya çekilmiş, ama yolda Çengel- ler ve Hamzalı köylerini ateşe vermiş- lerdir. Çengeller köyünde 20 ye yakın Müslümanı öldürmüşlerdir. Bunlar arasında kadınlar ve çocuklar vardı. Kimilerinin cesetleri parçalanmıştır. Yunanlann Soma'ya saldırmayı planladıklanna inanıbyor. Onlann Cumali Dere'de bulunan Türk düzenli güçlerine saldırmalannı, kışkırtılma- dan Müslümanlarca yapılan birsaldı- nya karşı misilleme davranışı olarak göstermeye cabşacaklardır. Bunu özür olarak kullanarak. Yunan güçle- rinin sancak dışına ilerlemesıni sağla- yacaklardır. Bir süreden beri hem Yunan Generab Nider ve hem de Yüksek Komiser Steryiadis, Soma'nın işgal edilmesinin önemine değinmek- tedirler. Herhalde planlannı şimdi bü- tünlemiş bulunuyorlar ve bizi bir oldu- bitti önünde bırakacaklardır." Bu Yunan taşkınbklanna canı sıkı- lan İngiltere Dışişleri Bakanbğı yetki- ülerinden George Kidston, 17 tem- muzda kaleme aldığı yorumda şöyle diyordu "M. Venizelos, Banş Konfe- ransı'nın Yüce Konseyinin alnıış ol- duğu kararlara kesinlikle meydan okuyarak, İzmir'deki Yunanlara ilerlemelerini öneriyor. Paris'te görü- nürde kimse Venizelos'la başa çıkamı- yor ve bu Yunan önderi. hiçbir yan- dan protesto sesleri yükselmeden dilediğini yapıyor." Temmuz ortalanna doğru, Erztı- rum Kongresi'nin hazırbklan yapıbr- ken, Baü Anadolu'daki durum olduk- ça kötüye gidiyordu. İngibz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinin 14 Temmuz 1919'da İzmir'de kaleme abruş olduk- lan bir raporda, Aydın ilindeki duru- mun her geçen gün gittikçe kötüleştiği; bunu Yunan işgalinin yaratmış oldu- ğu ve Yunan tutumunun durumu da- ha da vahimleştirdiği bebrtiliyordu. Yunanlarla Türkler arasındaki gele- neksel düşmanbktan söz ediliyor; Yunan sivil ve askeri katlannın bu du- rumla başa çıkamadığı; onlann buy- ruklanna uyulmadığı kaydediliyor, şöyle deniyordu: "Steryiadis iyiniyet gösteriyor, ama Ortodoks papazlannın ve yerel Rum halkının düzenleriyle çevrili bulunu- yor; onlarla görüş çatışmalan vardır. Bu rahatsız ve öç abcı öğelerin işbirliği yapması, onun görevini güçleştiri- yor... Bu da Yunan ordusunun başı- boş bırakıhnasına yol açıyor; bu ordu, kınmlar, yağmalar yapıyor..." Bu Yunan barbarbklanndan etkile- nen 2. Damat Ferit kabinesi 20 tem- muzda erkten çekibyor, ama ertesi gün, Damat Ferit Paşa, 3. kabinesini kuruyordu. Bu sırada Padişah Vah- dettin bile, 26 Temmuz 1919 tarihh İngibzce Morning Post gazetesinde yayımlanan bir demecinde şöyle di- yordu: "Ülkeyi savaşa sürüklemede hiçbir rolü olmayan binlerce halkı cezalan- dırmak bir hatadır. Hükümetin yanıl- gılan niçin, Yunan askerleri ve Rum çeteleri tarafından Anadolu'da birçok banşçı halka karşı kınm, yağma ve ır- za geçme olaylanyla silinmeye çabşıl- sın? Yunanlar eşki çağlann en kana- ra barbarlan gibi davranmışlar ve hâlâ davranıyorlar. Buna bir son verilmeb- dir. Diledikleri yerlere gitmelerine ve halkımı, salhanedeki koyunlar gibi ya- kıp yağmalayıp öldürmelerine izin ve- rilmemelidir. Devletler bunu durdur- mak için bir şey yapmazsa elbette ciddi olaylar çıkacakür. Yunanlai, 150 yıl- dan beri Türkleri Avrupalılann gö- zünden düşürebilmek için her yolu denediler. Rusya'rundiplomasisi tara- fından oldukça korundular; ondan yardım gördüler ve cesaretlendirildi- îer. Şimdi de kasap oldular." Yine 26 temmuz günü, İstanbul yö- netiminin Dışişleri Bakanı, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe'a gönderdiği bir yazıya, Denizb muta- sarnfı ve Nazilb kaymakammca gön- deribniş olan Yunan ordusunca yapı- lan kınm davranışlannı protesto eden telyaalannın suretlerini ibştiriyordu. Söke kaymakamı vekib de Osmanlı Savaş Bakanbğı'na 27 temmuzda gön- derdiği yazıda, o bölgedeki Yunanla- nn köyleri yıktıklannı, 500 kadar Müslümanı öidürdüklerini ve kadın- lann ırzına geçtiklerini bildiriyordu. İbrahim Ethem Akıncı şöyle der: "Yunanlann yaptıklan mezalim bel- ki birkaç ciltte anlatılabilir. Küçük bir örnek; üç bucakta iki ay içinde 200 ka- dının ırzına tecavüz edilmiş, 50'den fazla erkek ve kadın hayvanlar gibi öl- dürülerek cesetleri yollarda bırakıl- mıştır. Bunlann birkaç tanesi ateşe aülarak yakılmışur. Bu cinayetler Bi- gadiç, Balat ve Çorum bucaklannın köylerinde işlenmiştir. Dağlar, düş- man zulmünden canını ve ırzını kur- tarmak için kaçanlarla doludur." Aydın vabsinin, soruşturma komis- yonuna verilmek üzere hazırladığı 28 temmuz tarihli 297 maddebk raporda, "Yunan askerlerinin halktan 28.196 b- ra gasp ettiği, çabnan altın ve gümü- şün buna dahil edibnediği, 7 köy, 30 ev. 79 bağ, bahçe ve tarlanın, 3 cami- nin tahrip edildiği, 12'si kadın obnak üzere 43 kişinin şehit edildiği, 11 kıza tecavüz edildiği, 1.738 davar, 109 at, 38 eşek ve 537 sığır ile 35 devenin zorla abndığı" bildiribnektedir. SCRECEK Bilir ıııisiııiz Safiyaıı'da tek bebek kaldığmı? AZERBAYCAN CEPHESİNDE Hicran Öge Goltz Bir gece önce, ilk atışa hedef olan Safi- yan'a gitmek üzere Laçin topraklanna ulaştığımızda, dağlar biraz daha yük- seliyor. Ermenistan topraklanna da biraz daha yaklaşıyoruz. Bir süre tepe- lere doğru çıkıyoruz ve işte terk edil- miş bir Azeri cephesi. Ermenistan'ın Goris kenti, tam kar- şımızda. Teh Gorinzor ve biraz daha uzakta Hindzoresk. Buralan hiç gör- memişüm ama dün gece telsizden sesi gelen milisler, buralara top ve roket aüşı yaptıklannı söylemişlerdi. Onun için adlan yabancı değil. Şimdi durum sâkin görünüyor. Laçin'e giden yol, plato boyunca uzanıp. yamaçlann birinde kaybolu- yor. Biraz sonra dereyi gececek olan bu yol, Azerba>can topraklanna gire- cek. Araca biraz daha hız vererek, Safi- yan'a ulaşıyoruz. Geceki top atışlann- da isabet almış bir ev, hemen hemen tümüyle yanmış. Tahtalann sıcakbğı yüzümüze çarpıyor. Köyü terketme- yep tek ev kalmış. En küçüğü 16 yaşın- dakı altı oğlu savaşan bir kadın. gelıni ve beş aylık torunu Selva'yla, bu evde kalıyor. Yemeğe alıkoyuyorlar bizi. Savaş ve yemek... Daha önce hiç akb- ma gelir miydi o gerginbkte, o üzüntü- de yemek yiyebileceğim! Ama hiç de öyle değilmiş. Yaşamak. gerçekten bir görev olabiliyormuş. Sıcacık merci- mek çorbası ne kadar dâ^iyi gidiyor- muş!.. Fuzuli'deyiz Burası. bir ay kadar önce geldiğim- de, ölü kent görünümündeydi. Şimdi başka. Kadın, çoluk çocuk görülebili- yor sokaklarda. Halk dönmeye başla- mış evlerine. Buraya da bir gece önce çok şiddetli bir saldın olmuş. "300 ta- ne attılar" diye anlatıyor Fuzulililer. İki kadın, evlerinin yakınına rastlayan roketlerden hafif yaralı kurtulmuş. Şimdilik çatışmalann sürmeyeceği iz- lenimi veriyor... Govsatb sınır köyünü de daha önce- ki gezimde görmüştüm. Şuşa'da tanış- tığım Karabağ Askeri Savcısı Yusuf Agayev'le karşılaşıyoruz. Bizi ordu karargâhına götürüyor. "Bir saat kalı- nz, bir şeyler yeriz" demişti ama dört saatimiz burada geçi>or. Konu hep sa- vaş. Değişiklik olsun diye seyrettiği- miz fılm de öyle. Vurdulu kırdılı bir Bruce Lee fılmi. Agayev. bölgenin durumunu terazi- ye benzetiyor: "Büyük devlet. zayıf olana yardım ediyor önce. O biraz güçlendi mi, bu kez yardım ötekine ya- pılıyor. Savaşın sürmesini istiyorlar." Fuzuli komutan yardımcısı Murat geliyor yanımıza. Bu beklemediği ko- nuklara kuşkuyla bakıyor. Yalnızca Rusça konuşuyor. Bu bölge için izni- mizin olmaması, kuşkusunu daha da arttınyor olmalı. Özellikle Rusya'dan gazeteci diye gelen bazı kişilerin sahte kimlik kullandıklannın anlaşıldığını söylüyorlar. Ama Agayev'in. yine Rusça "Ben söz verdim. Govsatb'da kalacak bu gece" şeklindekı isteğine karşı gelemiyor. Ertesi gün, bir bombardımanda kı- zını kaybeden babanın, cenaze yemeği için beş kilo et ve beş kilo şeker isteği- nin, hükümet binasında "Biz cephede çarpışanlara ve ölenlerin ailelerine yardım veriyoruz. Senin kızın şehirde öldü" diye geri çevrilmesine tanık ol- duktan sonra, Fuzuli'den aynlıyoruz. Bir asker, "Yakında Martunı'den (Karabağ'da bir Ermenı kenti) Ak- dam'a giden yolu açacuiL, u ^ııman 60 kilometreye kadar KI- idcak" de- mişti. Biz şimdilik uzun \ iU katetmek zorundayız. 200 kilometreden fazla... Yol üzerindeki Kurtmahmutlu ka- sabasında, askeri karargâhta konakb- yoruz. Askerler. düzgu.. idntalardnn yapılmış upuzun bir masanın başın ... ayakta yemek viyor. Bozkurt oldukla- Mahmudov ailesine yaklaştıkça, ço- cuk hasreri artmıştır. Seha ise, insa- nın ne olduğunu bilmediğinden, ürk- mekte çok haklıdır. nnı söyleyen bazı askerlere. bunun anlamını soruyorum. Biri Türklerin tek bayrak altında toplanmasından. kâflrlerin ortadan kaldınlmasından bahsederken. bir diğeri "Sembobk bir isimdir; azathğı. gücü simgeler" diye karşılık veriyor. Akdam'a geldiğimizde. aracımızın sürücüsü Mahmudov'un ailesini ziya- reıe gidıyoruz. İkibuçuk yaşındaki oğ- lu Penah, babasını görünce "Amca geldi" diye bağınyor. Baba-oğul oy- nuyorlar. Mahmudov boş tabancayı uzatıyor, "Al. bununla Ermenileri öl- dür" diyor. Çocuğun almaya niyeti yok. Vurulmaktan olduğu kadar, vur- maktan, öldürmekten de korktuğu belb... Aynlma zamanı geliyor ama piş- mekte olan tavuğun tadına bakmadan kalkmak ne mümkün! Akşam geç saatlerde merkez komu- tanhğına doğru yola çıkıyoruz. Yolu sorduğumuz bir asker. "Zaten ben de oraya gidiyordum" diye araca biniyor \e volu gösteriyor. Merkez komutan- iığı. öteki askeri birliklerde olduğu gi- bi. yine bir okula üslenmiş. Duvarlar- da mevsimleri. hayvanlan tanıtan levhalar. Lenin'in deyişleri ve fotoğ- raflan asılı. Komutanı beklerken, Rusya'daki görevini bırakıp, üçay ön- ce Azerbaycan'a gelmiş genç bir su- bayla söyleşiyoruz. "Bu savaş çok uzun sürebilir. Belki de yıUarca. Zor olacak. çünkü Ermeniler de bu top- raklarda doğmuşlar" diyor. Dışandan mekanik sesler geliyor. Pencereden bakıyorum. bir kamyondan silahlı as- kerler iniyor. Genç subay, bunlann, bulunduklan yerde unutulduklann- dan, iki gün aç kalan ve çareyi geri dönmekte bulan askerler olduğunu fı- sıldıyor. Suratında da muzip bir ifade var. Koridorda tanıdığı bir ayak sesini duyunca. mütebessim çehresi aniden değişiyor. Komutan Şabanov kapıyı öyle bir açıyor ki. kapının menteşele- rinden sökülüp gelmediğine şükredi- yoruz. Tanışma faslından sonra genç subaya yan gözle bir bakış atıyor, ço- cuk da anında selamını çakıp. o sani- yede odayı terkediyor. "Alacağız" diyor komutan, harita üzerinde hızlı hızlı parmağını dolaştı- rarak: "Şurayı da, şurayı da. Görecek- sin bak..." SdlECEK ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Hhıthorozu'yla Hadinı'de... (1) Konya'nın Hadim ilçesinin Hocalar köyünde doğdum; ' Hocalar" yakın bir köy olduğu için, ilçenin mahallesi ol- du Hinthorozu Erdal Beyin, Hadim'e gideceğini duyunca, heyecanlandım. Ancak, "uçartaşır'la, yani "helikopter"le gıdecekti. Bakalım, uçartaşırda yer var mıydı? Fikret Ünlü takılıyordu: - Sen Hadimli olduğuna göre, kılavuz kaptana gerek ol- mayabilir; artık, havada Hadim'in yolunu sen gösterirsin! Helikopter" sözcüğü, Grekçeden gelme; bunaşimdiye dek dilcilerimiz bir karşılık bulamadı. Sözcük, Grekçeden Fransızcaya, Ingılızceye geçiyor. Helikopterin tanımı şöy- le. "Tepeden pervaneli, kanatları olan, dönerek uçan ta- şıt." Diklikte, inişte konma gücü var. Emin Özdemir, heli- kopter için. "uçartaşır" sözcüğünü öneriyor. "Yanardö- ner, kaptıkaçtı. uçan daire" gibi.. Türkçede, "Tayyare" karşılığı aranırken; önce "uçku" sözcüğü bulunmuş, "uçak" daha çok, "havaalanı" anlamınaönerilmiş. Ancak, ' uçku tutmamış da. "uçak ' tutmuş. Emin özdemir, "Heli- kopter' ' için. döner-uçarı' ı da önerdi. Çünkü o, döne döne uçuyor Neyse, döne döne uçtuk, Orman Bakanlığı'nın uçartaşı- rıyla, Ankara'dan bir buçuk saatte Hadim'e geldik! Hadim'in Aşağıhadim mahallesine yakın futbol alanına ındı uçartaşırımız. Oradan arabalarla, hükümet alanındaki toren yerıne gittik. Gözlerime inanamıyordum; Hadim, Ha- dim olalı, böyle kalabalık görmüş müydü? Ha, bir de "Ha- dim" sözcüğü tüm haritalarda, her yerde hemen hemen yanlış soyleniyor, "Hadim" deniyordu. Hani, nüfus cüzda- nınızda, memur adınızı nasıl yazmışsa, öyle gidiyor. Ha- dımliler. bu "Hadim" sözcüğüne, söylemeseler de az biraz bozuluyorlar! "Hadim", hizmetçi demek "Hademe" gibi "Hadim" başka! Tören yerinde, Hinthorozu Erdal Bey, belki de böyle bir karşılamadan, çok keyiflenmişti. Belediye Başkanı Mürsel Ayrancı, çok çalışmış, Konya'dan komşu ilçelerden ko- nuklar çağırmıştı. Şenlik, "2. Bağbozumu ve Kültür Şen- liği"ydi. Bağbozumu deyince usa. eski Greklerin "Dion- ysos şaraplan" ile gösterileri gelmesin. öyle bir şey yok. Çocukluğumda, bağlarda üzümler. ilçe içinde şarap fabri- kası vardı. Bunlann hiçbiri yok şimdi! Üzümİeri derece alanlara baktım, ilçeye en az otuz kilometre uzaktan getiri- len üzümler. Babamdan kalan Okçuini'ndeki bağın artık "harap " olduğunu biliyordum; çoğununki öyle... Hadim'de, Belediye Başkanı Mürsel Ayrancı'dan sonra, Hinthorozu Erdal Bey, güzel bir konuşmayaptı; özetle şöy- le dedi: "Değerli Hadimliler, civar ilçelerden bu şenliğe katılan değerli yurttaşlarım! Hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Hadim'in ikinci Bağbozumu Kültür Şenliği ni kutluyorum. Hepinize başarılar diliyorum. Hepinizi tek tek kucaklıyorum. Benim için burada sizinle birlikte olmak, bu güzel günde, İkinci Bağbozumu Kültür Şenliği'ne katılmak büyük mutluluk. Beni çağırdığınız için hepinize teşekkür ederim. Burada, bizi böyle candan karşılayan bütün vatandaşları selamlar- ken, bizi izleyen hanımlara saygılarımı sunuyorum. Her tarafta gördüğüır çocukların gözlerinden öpüyorum. Bü- tün gençlerin gözlerinden öpüyorum (alkışlar). Uzakta bizi izleyen hanımlara saygılarımı sunuyorum. ("Bravo" diye ^bağrışmalar) Birbirinden güzel renkli giysiler içinde şenli- ğe gelmişler, bizi izliyorlar; Hadim'in bu gününü kutluyor- lar; hepiniz sağ olun var olun! Toroslar'ın eteğinde, biraz uzak bir yerde, ama çok canlı bir topluluk içindeyiz. Ha- dimliler zaten Türkiyeye, dünyaya ün salmış, dünyada meşbur olmuş ün salmış insanlardır (alkışlar!) Geçenlerde Ankara'da değerli belediye başkanınız bir fotoğraf sergisi açmıştı; belki siz de gelmiştiniz, gördünüz; birbirinden güzel fotoğraflarla Hadim'in doğa güzelliğini, tarih güzelliğini, hepsini gösteriyordu. Ama, başka bir şey daha ilgimı çekti: o sergiye gelen insanlar arasında. bu- gün Türkiye'de en ileri mevkilerde bulunan, en önemli iş- ler yapan, kültür yaşamımızda, yargı yaşamımızda, top- lum yaşamımızda, basınımızda insanlar vardı. Öğrendim ki, onlann birçoğu Hadimliymiş; Hadim'in yetiştirdiği in- sanlarmış (alkışlar!). Hadim'in bu insanları yetiştirmesi, işte burada benden istediğiniz öğretmen sevgisinden kay- naklanıyor. Okumayı seven insanlar, Hadim'deki yaşam koşullarında aynı şekilde yetişerek, Türkiye'de, dünyada en önemli işleri yapıyorlar, hepinizi kutluyorum, tekrartek- rar kutluyorum! (alkışlar) Bu güzel pankartlarda isteklerinizi görüyorum; "Gökte- pe ", ilçe olmak istiyor; Hadim, yalnız Hadim değil civarda- ki ilçeler de, kalkınmada öncelikli yöre olmak istiyorlar. Onlann hepsini değerlendireceğim. Şimdi o pankartları indirin de, arkadaki vatandaşları göreyim. Şimdi görüyo- rum! Teşekkür ederim. Gene sonra kaldırırsınız, merak etmeyin. Çünkü, akşam televizyon sizi gösterecek; televiz- yon gösterdiğinde. hepinizin güzel yüzleri görünsün! Pan- kartları TV'den göstermenin anlamı yok, onu ben gördüm zaten. Sizi görsün vatandaşiar (eldeki yazılar indirildi) Böyle çok iyi oldu!" Deniz Bey, en sonunda yumurtasız omlet yapmanın yo- lunu buldu mu ne? "Delegesiz parti!" ShowTV'de açıkladı; partiyi seçkinlerle yönetecekmiş! Seçkinler için, "konten- jan " yöntemi yok mu? SHP içinde, delegelerle "hizip başı" olmuştu. Şimdi, delegelere, ı-ııh.. Hizip lideri şaşkın ördek örneği 40 yıllık demokrasimize tersinden mi dalıyor ne? Parti Meclisi'ne yedekten gelen Baykalcılar, istifayı dü- şünmüyorlar mı? Bir Fuat Atalay, Tevfik Çavdar, Erzan Erzurumluoğlu. Parti Meclisi'nde "parti içi muhalefef'i sürdürmeyi yeğliyorlar! Fuat Atalay, Hint Horozu'nun isti- fasını istedi; kimin adına? BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/Deniz diplerinde inceleme yapmak için kullanılan araç.2/ Gemide yel- kenlerin açılması... Kulağın duyabildiği titreşim.3/ Dokun- ma duyusu... Bir no- ta.4/ Yaratıcısının adı bilinmeyen ya- pıt.5/ Insan türünün belli başb ve devam- b çeşitlerinden her biri... Sebep.6/ Sa- kağı da denilen ölümcül bir hayvan hastalığı... "— oluyor halimi takrire hicabım/Üzme yetişir üzme firakınla harabım" (Nigâr Hanım).7 Satrançta bir taş... Tanntanımaz... Hayat arka- daşı.8 Bilardo oyununda kullanılan değnek.9/ Büyiik çivi... Sıcak ve ku- ru bir rüzgâr. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yapraklar üzerinde beyaz leke oluşturan bir tür küf.2/ Gözleri gör- meyen... Aralıksız yinelenen ve artık düşünmeksizin yapılan eylemlerin tümü.3/ Çene altından geçi- rilerek baş örtüsüne kancalanan ve genellikle gümüşten yapı- lan takı... Nazi partisinin askeri polis örgütü.4/ Cerahat... Yap- rakları çay gibi haşlanarak içilen bir Güney Amerika bitkisi.5/ Batman ilinin bir ilçesi... Deriden sızan sıvı.6/ Erkekliğini gi- dermek, iğdis etmek.7/ Kakımda denilen bir kürk hayvanı... Ba- lıkesir ilindeki Kaz Dağı'nın antik donemlerdeki adı... Bağışla- ma.8/ Türlü nakışlarla işlemeli, yeleğe benzer bir giysi.9 Tavla- da bir sayı... Belirti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle