Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AYFA CUMHURİYET
.2 DIZIYAZI
ngiliz kontrol subayı Hadkinson, Yunanlann 'gaddarca' hareket ettiklerini raporunda belirtiyordu
Yağmalamaya siviller de kabldı
İngiliz Belgelerine Göre
ANADOLU
YANIYOR
Dr. Salâhi R. Sonyel
-5-
Burada. Harold Annstrong adlı In-
güz subayı ve yazannın anlattığı bir
olıya değinelim: İstanbul'daki Yunan
Yiksek Komiseri M. Kanellopulos,
br gün İngiliz Yüksek Komiseri ile
gcrüşmeye gidiyor ve İngiliz Yüksek
K>miseri, ona Yunan birliklerinin
bundan böyle daha ıleriye gitmemele-
riri umut ettiğini; giderlerse, tüm Hı-
ristiyanlann öldürülmesinden korktu-
ğunu söyleyince, Kanellopulos şu
yanıtı veriyordu: "İnşallah bu kınmlar
veöldürme olaylan erken vakitte baş-
lar, çünkü bu anda ilerlcmemiz ıçın
kimi özürlere gereksıniyoruz."
Bu sırada, Yunan Başbakanı Eleft-
herios Venizelos'un İngiliz yönetimine
gönderdiği birnotada "BarbarTürk"-
ten söz etmesi, Dışişlen Bakaniığı yet-
kililerinden George Kidston'un canını
sıkıyor, 3 temmuzda kaleme aldığı bir
yorumda şöyle diyordu: "İzmir'deki
son olaylardan sonra, M. Venizelos'-
un 'La barbaric Turque'den söz etmesi
ve Türklere 'insanbk yasalanna saygı
göstermeyi kabul etlirmek'ten bahset-
mesi, doğrusu biraz şaşırtıcıdır."
İzmir'de yeni olaylar
İzmir'deki İngiliz Başkonsolosu Ja-
mes Morgan'ın İstanbul"daki İngiliz
Yüksek Komiseri Vekili Amiral Ric-
hard Webbe 4 temmuzda gönderdiği
bir rapora göre. bir gün önce, İzmirce-
Azmir'deki İngiliz
Başkonsolos'u 12
ağustosta verdiği
raporunda, 'Türklerin
öldürüldüğü, hırsızlık,
ırza geçme hakkında
Manisa'dan pek çok
şikâyet aldım" diyordu.
zaevlerinde korunmakta olan Müslü-
manlara Yunanlarca kötü işlem ve
ezjp yapılmakta olduğu açıklanıyor-
du. Temmuz başlannda İstanbul yö-
netimi, İzmir'deki Müslüman evleri-
nin Yunanlar tarafından haçlarla
işaretlendiği ve sonra da bu evlerde
oturanlara saldınlarak onlann katle-
dildiği konusunda şikâyette bulunu-
yordu. Aynı şistem Menemen'de de
uygulanmıştı. İngiliz Yüksek Komise-
ri Amiral Calthorpe. bu şikâyetleri, 4
temmuzda. İzmir'deki İngiliz Başkon-
solosu James Morgan'ın dikkatine
sunuyor; Başkonsolos, iki hafta sonra
verdiği yanıtta. İzmir ve dolaylannda-
ki kimi evlerin, Menemen olaylan sı-
rasında işaretlenmiş olduğunu; orada
oturan Müslümanlann paniğe tutul-
duğunu; ama daha sonra Yunan bir
sorumlunun, bu işaretlerin, eğitim
araçlan için Rum izcileri tarafından çi-
zildiğini açıklayan bir bildiri yayımla-
dığını bildiriyordu.
Ingiltere Dışişleri Bakaniığı sözcüle-
rinden C.E.S. Palmer. 6 ağustosta ka-
leme aldığı bir yazıda bu olayı şöyle
açıkhyordu:
"Bu olay. İngiliz kontrol subayının
Menemen kınmı hakkında vermiş ol-
duğu raporun teyididir. Şimdi de, aynı
davranışın hemen hemen aynı zaman-
da, İzmir'de de yapılmak istendiğini
öğreniyoruz. Bu duruma göre (a) ya
Türklere karşı gerçekten genel bir kı-
nıtı düzenlemeye niyet edilmiş, ama
sonra bundan vazgeçilmiş veya daha
muhtemel olarak (b) Türkleri korkut-
mak ve onlann toplu biçimde İzmir'-
den göç etmelerini sağlamak amacı
güdülmüştü."
Ayvalık, Turgutlu, Manisa ve
Nazilli olaylan
İngiliz kontrol subayı Binbaşı Had-
kinson'un 7 Temmuz 1919'da kaleme
aldığı raporda özetle şöyle deniyordu:
"Kasaba (Turgutlu). izmir ve Nazilli-
de Yunan mezalimı olmuştur. Turk
jandarma ve polis erleri silahlanndan
anndınlmış, mallan çalınmış ve çok
kötü işleme tabi tutulmuşlardır. Türk-
lerin öldürülme, soygun ve ırza geçme
gibi olaylara maruz kaldığı. Manisa'-
dan gönderilen raporlarda bildiril-
mektedir. Kentin dış kesimlerinde,
organlan kesilmiş, parçalanmış, çok
sayıda cesede rastlanmıştır. Kent için-
de Yunan Evzon taburlan vardır.
Yunanlar, Türk evlerini aradı; silah
yok dedikleri halde birçok kişiyi döv-
dü. Onlar da, kapılannın kolayca kı-
nlmayacağını sandıklan birkaç eve
kaçtılar.
"Silahlandınlmış çok sayıda sivıl
Rum da evleri aramaya koyuldu. Ay-
valık dolaylannda tüm Türk köylen
boşaltıldı; onlann sakinleri, eşyalannı
bile toplayamadan ivedilikle kaçmış-
lardır. Ayazmant'ta yaklaşık olarak
20 aile bulunmaktadır. Bunlann çoğu
yaşlı kişilerdir. Hepsi bir eve kapatıl-
mış, başlanna da bir nöbetçi konmuş-
tur. Bunu izleyen günlerde sistematik
bir yağma ve çapulculuk yer almış ve
değerli eşyalann büyük bir kısmı ka-
yıklarla Midilb'ye taşınrnıştır. Midilli
halkı kendi kayıklan ile gelerek ilk
v ağmav ı başlatmıştır.
Ayvalık \e Yeni Zahorili yerel
Rumlara önce yağma için izin verilme-
miş, daha sonra onlar da bu yağmaya
kaülmışlardır. Teslim olan 20 aileyi de
ötekileri gibi yağma etmişlerdir. Çev-
redeki köylerden kaçıp gelerek Boklu
Kaya köyüne sığınmış olanlar da da-
hil, birçok köydeki Türkler, Ayaz-
mant'tan haber göndererek silahlannı
teslim etmek istediklerini bildirmişler-
dir. Buna karşın, haki giymiş bir ban-
donun ardında ve ellerinde bayrak ve
borazan bulunan Rumlar bu köye sal-
dırmış, ellerine ne geçmişse gasp etmiş
\c Türk kadınlanna tasallut etmişler-
dir. Çift sürmede kullarulan çok sayı-
da öküzü eUerine geçiren Yunan as-
kerlcn. onlan gaddarca kesmiştir.
Binbaşı Hadkinson'un raporuna gö-
re, 8. Yunan alayının aynbşı arifesin-
de, 200 öküzü, kendilerine zafer ihsan
etti özrüyle Tann onuruna kesmişler-
dir."
İstanbul yönetiminin Dışişleri Ba-
kanlığı, bu Yunan zorbahklannı 8
temmuzda protesto edince, Ingiltere
Dışişleri Bakaniığı yetkililerinden C.
E.S. Palmer, 25 temmuzda şu yorumu
kaleme ahyordu "Nihayet, barbarca
davranışlarda bulunduklanna dair
Yunanlara .karşı kesin suçlamalar
yapılıyor... Özellıkle Nazilli bölgesin-
de, Yunanlar, Alman ve Bolşevikle-
rin rehine almak usulüne başvurmuş-
lardır. Bu sakin ve verimü vadide
Yunanlann kınm yapmalanna hiç
de neden yoktur."
Yine İstanbul yönetimi, sürüp git-
mekte olan Yunan barbarhklannı, is-
tanbul'daki İngiliz Yüksek Komiserli-
ğj nezdinde, ağustos ortalannda yine
protesto edince, ingiliz Yüksek Komi-
seri, bu konuda İzmir'deki İngiliz Baş-
konsolosu'nun görüşlerini soruyor;
Başkonsolos James Morgan, 12 ağus-
tosta şu raporu kaleme ahyordu:
"Türklerin öldürüldüğü, hırsızlık, ırza
geçme v.s. hakkında Manisa'dan bir-
çok şikâyet yanlan aldım. İngiliz su-
bayı Teğmen Thomas Bowen Bees 27
haziranda Manisa'dan şunlan bildir-
di: 'Kentin dışında kimi Rum ve Türk-
lerin parçalanmış cesetleri bulunmuş-
tur, ama onlan kimin öldürdüğü bilin-
miyor.' Teğmen Bees, dört gün önce
de (23 haziranda) şunlan bildirmişti:
'Yunan taşkmbklan - Türk evleri ara-
nıyor, eşyalar çalınıyor v.s.' Deniz
Yarbayı C. R. Hadkionson'un 4 ağus-
tosta gönderdiği rapor şöyleydi: "7
temmuz dolaylannda Yunan askerleri
(Dikili ilçesindekı) Ayvalık'ı işgale git-
ti ve Ayazmant'ın yakınından geçti.
Tüm Türk köyleri boştu: Sakinleri da-
ha önce köyleri boşaltmışü. Ayaz-
mant'ta kalan 20 yaşh aile bir eve yer-
leştirildi ve kapıya bir Yunan bekçi
konuldu. İzleyen üç gün içinde tüm
köy yağmaya tutuldu. Türk kadınlan-
nın ırzına geçildi."
Parçalanan cesetJer
izmir'deki İngiliz Başkonsolosu Ja-
mes Morgan'ın ingiliz Yüksek Komi-
seri Amiral Calthorpe'a 17 temmuzda
bıldırdiğine göre İzmir'deki Fransız
subayı Yuzbaşı Johnston ve Fransız
askeri gücü mensubu Çavuş Fores-
tier'e cesedi göstermiş. onun durumu-
nu tespit ettirmişti.
Yine bu sırada, İzmir'deki Fransız
temsilcisinin İngiliz Başkonsolosu Ja-
mes Morgan'a bildirdiğıne göre 9 tem-
muz günü, Kinik'teki Yunan askeri
birliklerinden 700 kişilik bir güç,
Soma'nın yaklaşık 10 kilometre batı-
sında bulunan Cumali Dere'deki Türk
düzenb güçlerine saldırarak onlan geri
çekilmeye zorluyor; iki saat sonra
Türk berkitici güçleri yardıma yetişe-
rek Yunanlarla kanlı bir boğuşma
başlıyor; Yunanlar geri çekilrnek zo-
runda kalıyorlardı. Geri çekilirken.
Hamzalı ve Çengeller köylerini yakı-
yor; Çengeller köyünde 20 kadar
Müslümaru öldürüyorlardı. Bunlar
arasında kadınlar ve çocuklar da var-
dı. Cesetlerin bazılan parçalanmışü.
İstihbarat işleriyle uğraşan ve
Soma'dan henüz dönen Durand adlı
bir Fransız subayı bu olayı tüm aynn-
tılanyla İngiliz Başkonsolosu James
Morgan'a şöyle anlatıyordu: "Soma'-
daki Türk düzenli güçlerinin sayısı
120'dir ve Albay Akif komutasında-
dır. İki gün önce Kinik'ten 700 kişilik
bir Yunan askeri birliği, 2-3 inçlik top-
lar ve makineli tüfeklerle Kinik'ten
hareket ederek Türk güçlerine saldır-
mış; Türkler geri çekilmek zorunda
kalrruş, ama silah seslenni işiten çevre-
deki silahlı Türklerin yardıma koşma-
sı üzerine Yunanlar geri çekilmek
zorunda kalmışlardır. Yunanlar Ber-
İzmir'de bir
Yunan Evzon'u
ve irtibat eri
temsilcisi, olay yennde bulunan bir
Fransız çavuşu ve İngiliz yüzbaşısı
Johnston'un kendisine anlatmış ol-
duklan olaylar hakkında bilgi veriyor-
du. Bu bilgiye göre 6 temmuz günü
(Türk kaynaklarına göre 7 temmuz)
bir Yunan piyade taburu ve makineli
tüfek ve top birliğinden oluşan askeri
bir müfreze, Akhisar yöresindeki Pa-
pazlı köyü yakınında bulunan Yeni
Çiftlik'e gitmek için Manisa'dan ayn-
hyordu. Yunan ajanlan, Yeni Çiftlik'-
in sahibi Kara Osmanzade Halit Paşa
ile oğlunun ve 8 adamının silahlı oldu-
ğuna dair Yunan komutanına bilgi
vermişlerdi.
Yeni Çiftlik'e ulaşan Yunan müfre-
zesi çiftliği sanyor ve çarpışma başlı-
yordu. Türkler 5 kişilik iki gruba ayn-
byor: Halit Paşa'nın grubu yakalana-
rak öldürülüyor; cesetleri korkunç bir
biçimde parçalanıyordu. Öteki grup
dar ve derin bir geçite dalarak kaçabi-
byordu. 8 ölü veren ve 11 kişisi yarala-
nan Yunan müfrezesi 7 temmuz saba-
hı Manisa'ya dönüyor ve ganimet
olarak 300 sığır getiriyordu. Aynı gün
Halit Paşa'nın cesedi Akhisar'a kaldı-
nlarak oğlu ve yeğeni tarafından gö-
mülüyordu. Cesedin durumu şöyle
tarif ediliyordu: Kafa gövdeden kopa-
nlmış; vücutta 37 süngü yarası. burun.
kulaklar, dudaklar kesilmiş. gözler
oyulmuş. Halit Paşa'nın ailesi, ingiliz
gama'ya çekilmiş, ama yolda Çengel-
ler ve Hamzalı köylerini ateşe vermiş-
lerdir. Çengeller köyünde 20 ye yakın
Müslümanı öldürmüşlerdir. Bunlar
arasında kadınlar ve çocuklar vardı.
Kimilerinin cesetleri parçalanmıştır.
Yunanlann Soma'ya saldırmayı
planladıklanna inanıbyor. Onlann
Cumali Dere'de bulunan Türk düzenli
güçlerine saldırmalannı, kışkırtılma-
dan Müslümanlarca yapılan birsaldı-
nya karşı misilleme davranışı olarak
göstermeye cabşacaklardır. Bunu
özür olarak kullanarak. Yunan güçle-
rinin sancak dışına ilerlemesıni sağla-
yacaklardır. Bir süreden beri hem
Yunan Generab Nider ve hem de
Yüksek Komiser Steryiadis, Soma'nın
işgal edilmesinin önemine değinmek-
tedirler. Herhalde planlannı şimdi bü-
tünlemiş bulunuyorlar ve bizi bir oldu-
bitti önünde bırakacaklardır."
Bu Yunan taşkınbklanna canı sıkı-
lan İngiltere Dışişleri Bakanbğı yetki-
ülerinden George Kidston, 17 tem-
muzda kaleme aldığı yorumda şöyle
diyordu "M. Venizelos, Banş Konfe-
ransı'nın Yüce Konseyinin alnıış ol-
duğu kararlara kesinlikle meydan
okuyarak, İzmir'deki Yunanlara
ilerlemelerini öneriyor. Paris'te görü-
nürde kimse Venizelos'la başa çıkamı-
yor ve bu Yunan önderi. hiçbir yan-
dan protesto sesleri yükselmeden
dilediğini yapıyor."
Temmuz ortalanna doğru, Erztı-
rum Kongresi'nin hazırbklan yapıbr-
ken, Baü Anadolu'daki durum olduk-
ça kötüye gidiyordu. İngibz, Fransız
ve İtalyan temsilcilerinin 14 Temmuz
1919'da İzmir'de kaleme abruş olduk-
lan bir raporda, Aydın ilindeki duru-
mun her geçen gün gittikçe kötüleştiği;
bunu Yunan işgalinin yaratmış oldu-
ğu ve Yunan tutumunun durumu da-
ha da vahimleştirdiği bebrtiliyordu.
Yunanlarla Türkler arasındaki gele-
neksel düşmanbktan söz ediliyor;
Yunan sivil ve askeri katlannın bu du-
rumla başa çıkamadığı; onlann buy-
ruklanna uyulmadığı kaydediliyor,
şöyle deniyordu:
"Steryiadis iyiniyet gösteriyor, ama
Ortodoks papazlannın ve yerel Rum
halkının düzenleriyle çevrili bulunu-
yor; onlarla görüş çatışmalan vardır.
Bu rahatsız ve öç abcı öğelerin işbirliği
yapması, onun görevini güçleştiri-
yor... Bu da Yunan ordusunun başı-
boş bırakıhnasına yol açıyor; bu ordu,
kınmlar, yağmalar yapıyor..."
Bu Yunan barbarbklanndan etkile-
nen 2. Damat Ferit kabinesi 20 tem-
muzda erkten çekibyor, ama ertesi
gün, Damat Ferit Paşa, 3. kabinesini
kuruyordu. Bu sırada Padişah Vah-
dettin bile, 26 Temmuz 1919 tarihh
İngibzce Morning Post gazetesinde
yayımlanan bir demecinde şöyle di-
yordu:
"Ülkeyi savaşa sürüklemede hiçbir
rolü olmayan binlerce halkı cezalan-
dırmak bir hatadır. Hükümetin yanıl-
gılan niçin, Yunan askerleri ve Rum
çeteleri tarafından Anadolu'da birçok
banşçı halka karşı kınm, yağma ve ır-
za geçme olaylanyla silinmeye çabşıl-
sın? Yunanlar eşki çağlann en kana-
ra barbarlan gibi davranmışlar ve hâlâ
davranıyorlar. Buna bir son verilmeb-
dir. Diledikleri yerlere gitmelerine ve
halkımı, salhanedeki koyunlar gibi ya-
kıp yağmalayıp öldürmelerine izin ve-
rilmemelidir. Devletler bunu durdur-
mak için bir şey yapmazsa elbette ciddi
olaylar çıkacakür. Yunanlai, 150 yıl-
dan beri Türkleri Avrupalılann gö-
zünden düşürebilmek için her yolu
denediler. Rusya'rundiplomasisi tara-
fından oldukça korundular; ondan
yardım gördüler ve cesaretlendirildi-
îer. Şimdi de kasap oldular."
Yine 26 temmuz günü, İstanbul yö-
netiminin Dışişleri Bakanı, İngiliz
Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe'a
gönderdiği bir yazıya, Denizb muta-
sarnfı ve Nazilb kaymakammca gön-
deribniş olan Yunan ordusunca yapı-
lan kınm davranışlannı protesto eden
telyaalannın suretlerini ibştiriyordu.
Söke kaymakamı vekib de Osmanlı
Savaş Bakanbğı'na 27 temmuzda gön-
derdiği yazıda, o bölgedeki Yunanla-
nn köyleri yıktıklannı, 500 kadar
Müslümanı öidürdüklerini ve kadın-
lann ırzına geçtiklerini bildiriyordu.
İbrahim Ethem Akıncı şöyle der:
"Yunanlann yaptıklan mezalim bel-
ki birkaç ciltte anlatılabilir. Küçük bir
örnek; üç bucakta iki ay içinde 200 ka-
dının ırzına tecavüz edilmiş, 50'den
fazla erkek ve kadın hayvanlar gibi öl-
dürülerek cesetleri yollarda bırakıl-
mıştır. Bunlann birkaç tanesi ateşe
aülarak yakılmışur. Bu cinayetler Bi-
gadiç, Balat ve Çorum bucaklannın
köylerinde işlenmiştir. Dağlar, düş-
man zulmünden canını ve ırzını kur-
tarmak için kaçanlarla doludur."
Aydın vabsinin, soruşturma komis-
yonuna verilmek üzere hazırladığı 28
temmuz tarihli 297 maddebk raporda,
"Yunan askerlerinin halktan 28.196 b-
ra gasp ettiği, çabnan altın ve gümü-
şün buna dahil edibnediği, 7 köy, 30
ev. 79 bağ, bahçe ve tarlanın, 3 cami-
nin tahrip edildiği, 12'si kadın obnak
üzere 43 kişinin şehit edildiği, 11 kıza
tecavüz edildiği, 1.738 davar, 109 at,
38 eşek ve 537 sığır ile 35 devenin zorla
abndığı" bildiribnektedir.
SCRECEK
Bilir ıııisiııiz Safiyaıı'da tek bebek kaldığmı?
AZERBAYCAN
CEPHESİNDE
Hicran Öge Goltz
Bir gece önce, ilk atışa hedef olan Safi-
yan'a gitmek üzere Laçin topraklanna
ulaştığımızda, dağlar biraz daha yük-
seliyor. Ermenistan topraklanna da
biraz daha yaklaşıyoruz. Bir süre tepe-
lere doğru çıkıyoruz ve işte terk edil-
miş bir Azeri cephesi.
Ermenistan'ın Goris kenti, tam kar-
şımızda. Teh Gorinzor ve biraz daha
uzakta Hindzoresk. Buralan hiç gör-
memişüm ama dün gece telsizden sesi
gelen milisler, buralara top ve roket
aüşı yaptıklannı söylemişlerdi. Onun
için adlan yabancı değil. Şimdi durum
sâkin görünüyor.
Laçin'e giden yol, plato boyunca
uzanıp. yamaçlann birinde kaybolu-
yor. Biraz sonra dereyi gececek olan
bu yol, Azerba>can topraklanna gire-
cek.
Araca biraz daha hız vererek, Safi-
yan'a ulaşıyoruz. Geceki top atışlann-
da isabet almış bir ev, hemen hemen
tümüyle yanmış. Tahtalann sıcakbğı
yüzümüze çarpıyor. Köyü terketme-
yep tek ev kalmış. En küçüğü 16 yaşın-
dakı altı oğlu savaşan bir kadın. gelıni
ve beş aylık torunu Selva'yla, bu evde
kalıyor. Yemeğe alıkoyuyorlar bizi.
Savaş ve yemek... Daha önce hiç akb-
ma gelir miydi o gerginbkte, o üzüntü-
de yemek yiyebileceğim! Ama hiç de
öyle değilmiş. Yaşamak. gerçekten bir
görev olabiliyormuş. Sıcacık merci-
mek çorbası ne kadar dâ^iyi gidiyor-
muş!..
Fuzuli'deyiz
Burası. bir ay kadar önce geldiğim-
de, ölü kent görünümündeydi. Şimdi
başka. Kadın, çoluk çocuk görülebili-
yor sokaklarda. Halk dönmeye başla-
mış evlerine. Buraya da bir gece önce
çok şiddetli bir saldın olmuş. "300 ta-
ne attılar" diye anlatıyor Fuzulililer.
İki kadın, evlerinin yakınına rastlayan
roketlerden hafif yaralı kurtulmuş.
Şimdilik çatışmalann sürmeyeceği iz-
lenimi veriyor...
Govsatb sınır köyünü de daha önce-
ki gezimde görmüştüm. Şuşa'da tanış-
tığım Karabağ Askeri Savcısı Yusuf
Agayev'le karşılaşıyoruz. Bizi ordu
karargâhına götürüyor. "Bir saat kalı-
nz, bir şeyler yeriz" demişti ama dört
saatimiz burada geçi>or. Konu hep sa-
vaş. Değişiklik olsun diye seyrettiği-
miz fılm de öyle. Vurdulu kırdılı bir
Bruce Lee fılmi.
Agayev. bölgenin durumunu terazi-
ye benzetiyor: "Büyük devlet. zayıf
olana yardım ediyor önce. O biraz
güçlendi mi, bu kez yardım ötekine ya-
pılıyor. Savaşın sürmesini istiyorlar."
Fuzuli komutan yardımcısı Murat
geliyor yanımıza. Bu beklemediği ko-
nuklara kuşkuyla bakıyor. Yalnızca
Rusça konuşuyor. Bu bölge için izni-
mizin olmaması, kuşkusunu daha da
arttınyor olmalı. Özellikle Rusya'dan
gazeteci diye gelen bazı kişilerin sahte
kimlik kullandıklannın anlaşıldığını
söylüyorlar. Ama Agayev'in. yine
Rusça "Ben söz verdim. Govsatb'da
kalacak bu gece" şeklindekı isteğine
karşı gelemiyor.
Ertesi gün, bir bombardımanda kı-
zını kaybeden babanın, cenaze yemeği
için beş kilo et ve beş kilo şeker isteği-
nin, hükümet binasında "Biz cephede
çarpışanlara ve ölenlerin ailelerine
yardım veriyoruz. Senin kızın şehirde
öldü" diye geri çevrilmesine tanık ol-
duktan sonra, Fuzuli'den aynlıyoruz.
Bir asker, "Yakında Martunı'den
(Karabağ'da bir Ermenı kenti) Ak-
dam'a giden yolu açacuiL, u ^ııman
60 kilometreye kadar KI- idcak" de-
mişti. Biz şimdilik uzun \ iU katetmek
zorundayız. 200 kilometreden fazla...
Yol üzerindeki Kurtmahmutlu ka-
sabasında, askeri karargâhta konakb-
yoruz. Askerler. düzgu.. idntalardnn
yapılmış upuzun bir masanın başın ...
ayakta yemek viyor. Bozkurt oldukla-
Mahmudov ailesine yaklaştıkça, ço-
cuk hasreri artmıştır. Seha ise, insa-
nın ne olduğunu bilmediğinden, ürk-
mekte çok haklıdır.
nnı söyleyen bazı askerlere. bunun
anlamını soruyorum. Biri Türklerin
tek bayrak altında toplanmasından.
kâflrlerin ortadan kaldınlmasından
bahsederken. bir diğeri "Sembobk bir
isimdir; azathğı. gücü simgeler" diye
karşılık veriyor.
Akdam'a geldiğimizde. aracımızın
sürücüsü Mahmudov'un ailesini ziya-
reıe gidıyoruz. İkibuçuk yaşındaki oğ-
lu Penah, babasını görünce "Amca
geldi" diye bağınyor. Baba-oğul oy-
nuyorlar. Mahmudov boş tabancayı
uzatıyor, "Al. bununla Ermenileri öl-
dür" diyor. Çocuğun almaya niyeti
yok. Vurulmaktan olduğu kadar, vur-
maktan, öldürmekten de korktuğu
belb...
Aynlma zamanı geliyor ama piş-
mekte olan tavuğun tadına bakmadan
kalkmak ne mümkün!
Akşam geç saatlerde merkez komu-
tanhğına doğru yola çıkıyoruz. Yolu
sorduğumuz bir asker. "Zaten ben de
oraya gidiyordum" diye araca biniyor
\e volu gösteriyor. Merkez komutan-
iığı. öteki askeri birliklerde olduğu gi-
bi. yine bir okula üslenmiş. Duvarlar-
da mevsimleri. hayvanlan tanıtan
levhalar. Lenin'in deyişleri ve fotoğ-
raflan asılı. Komutanı beklerken,
Rusya'daki görevini bırakıp, üçay ön-
ce Azerbaycan'a gelmiş genç bir su-
bayla söyleşiyoruz. "Bu savaş çok
uzun sürebilir. Belki de yıUarca. Zor
olacak. çünkü Ermeniler de bu top-
raklarda doğmuşlar" diyor. Dışandan
mekanik sesler geliyor. Pencereden
bakıyorum. bir kamyondan silahlı as-
kerler iniyor. Genç subay, bunlann,
bulunduklan yerde unutulduklann-
dan, iki gün aç kalan ve çareyi geri
dönmekte bulan askerler olduğunu fı-
sıldıyor. Suratında da muzip bir ifade
var. Koridorda tanıdığı bir ayak sesini
duyunca. mütebessim çehresi aniden
değişiyor. Komutan Şabanov kapıyı
öyle bir açıyor ki. kapının menteşele-
rinden sökülüp gelmediğine şükredi-
yoruz. Tanışma faslından sonra genç
subaya yan gözle bir bakış atıyor, ço-
cuk da anında selamını çakıp. o sani-
yede odayı terkediyor.
"Alacağız" diyor komutan, harita
üzerinde hızlı hızlı parmağını dolaştı-
rarak: "Şurayı da, şurayı da. Görecek-
sin bak..."
SdlECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Hhıthorozu'yla Hadinı'de... (1)
Konya'nın Hadim ilçesinin Hocalar köyünde doğdum;
' Hocalar" yakın bir köy olduğu için, ilçenin mahallesi ol-
du Hinthorozu Erdal Beyin, Hadim'e gideceğini duyunca,
heyecanlandım. Ancak, "uçartaşır'la, yani "helikopter"le
gıdecekti. Bakalım, uçartaşırda yer var mıydı? Fikret Ünlü
takılıyordu:
- Sen Hadimli olduğuna göre, kılavuz kaptana gerek ol-
mayabilir; artık, havada Hadim'in yolunu sen gösterirsin!
Helikopter" sözcüğü, Grekçeden gelme; bunaşimdiye
dek dilcilerimiz bir karşılık bulamadı. Sözcük, Grekçeden
Fransızcaya, Ingılızceye geçiyor. Helikopterin tanımı şöy-
le. "Tepeden pervaneli, kanatları olan, dönerek uçan ta-
şıt." Diklikte, inişte konma gücü var. Emin Özdemir, heli-
kopter için. "uçartaşır" sözcüğünü öneriyor. "Yanardö-
ner, kaptıkaçtı. uçan daire" gibi.. Türkçede, "Tayyare"
karşılığı aranırken; önce "uçku" sözcüğü bulunmuş,
"uçak" daha çok, "havaalanı" anlamınaönerilmiş. Ancak,
' uçku tutmamış da. "uçak ' tutmuş. Emin özdemir, "Heli-
kopter' ' için. döner-uçarı' ı da önerdi. Çünkü o, döne döne
uçuyor
Neyse, döne döne uçtuk, Orman Bakanlığı'nın uçartaşı-
rıyla, Ankara'dan bir buçuk saatte Hadim'e geldik!
Hadim'in Aşağıhadim mahallesine yakın futbol alanına
ındı uçartaşırımız. Oradan arabalarla, hükümet alanındaki
toren yerıne gittik. Gözlerime inanamıyordum; Hadim, Ha-
dim olalı, böyle kalabalık görmüş müydü? Ha, bir de "Ha-
dim" sözcüğü tüm haritalarda, her yerde hemen hemen
yanlış soyleniyor, "Hadim" deniyordu. Hani, nüfus cüzda-
nınızda, memur adınızı nasıl yazmışsa, öyle gidiyor. Ha-
dımliler. bu "Hadim" sözcüğüne, söylemeseler de az
biraz bozuluyorlar! "Hadim", hizmetçi demek "Hademe"
gibi "Hadim" başka!
Tören yerinde, Hinthorozu Erdal Bey, belki de böyle bir
karşılamadan, çok keyiflenmişti. Belediye Başkanı Mürsel
Ayrancı, çok çalışmış, Konya'dan komşu ilçelerden ko-
nuklar çağırmıştı. Şenlik, "2. Bağbozumu ve Kültür Şen-
liği"ydi. Bağbozumu deyince usa. eski Greklerin "Dion-
ysos şaraplan" ile gösterileri gelmesin. öyle bir şey yok.
Çocukluğumda, bağlarda üzümler. ilçe içinde şarap fabri-
kası vardı. Bunlann hiçbiri yok şimdi! Üzümİeri derece
alanlara baktım, ilçeye en az otuz kilometre uzaktan getiri-
len üzümler. Babamdan kalan Okçuini'ndeki bağın artık
"harap " olduğunu biliyordum; çoğununki öyle...
Hadim'de, Belediye Başkanı Mürsel Ayrancı'dan sonra,
Hinthorozu Erdal Bey, güzel bir konuşmayaptı; özetle şöy-
le dedi:
"Değerli Hadimliler, civar ilçelerden bu şenliğe katılan
değerli yurttaşlarım!
Hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Hadim'in
ikinci Bağbozumu Kültür Şenliği ni kutluyorum. Hepinize
başarılar diliyorum. Hepinizi tek tek kucaklıyorum. Benim
için burada sizinle birlikte olmak, bu güzel günde, İkinci
Bağbozumu Kültür Şenliği'ne katılmak büyük mutluluk.
Beni çağırdığınız için hepinize teşekkür ederim. Burada,
bizi böyle candan karşılayan bütün vatandaşları selamlar-
ken, bizi izleyen hanımlara saygılarımı sunuyorum. Her
tarafta gördüğüır çocukların gözlerinden öpüyorum. Bü-
tün gençlerin gözlerinden öpüyorum (alkışlar). Uzakta bizi
izleyen hanımlara saygılarımı sunuyorum. ("Bravo" diye
^bağrışmalar) Birbirinden güzel renkli giysiler içinde şenli-
ğe gelmişler, bizi izliyorlar; Hadim'in bu gününü kutluyor-
lar; hepiniz sağ olun var olun! Toroslar'ın eteğinde, biraz
uzak bir yerde, ama çok canlı bir topluluk içindeyiz. Ha-
dimliler zaten Türkiyeye, dünyaya ün salmış, dünyada
meşbur olmuş ün salmış insanlardır (alkışlar!)
Geçenlerde Ankara'da değerli belediye başkanınız bir
fotoğraf sergisi açmıştı; belki siz de gelmiştiniz, gördünüz;
birbirinden güzel fotoğraflarla Hadim'in doğa güzelliğini,
tarih güzelliğini, hepsini gösteriyordu. Ama, başka bir şey
daha ilgimı çekti: o sergiye gelen insanlar arasında. bu-
gün Türkiye'de en ileri mevkilerde bulunan, en önemli iş-
ler yapan, kültür yaşamımızda, yargı yaşamımızda, top-
lum yaşamımızda, basınımızda insanlar vardı. Öğrendim
ki, onlann birçoğu Hadimliymiş; Hadim'in yetiştirdiği in-
sanlarmış (alkışlar!). Hadim'in bu insanları yetiştirmesi,
işte burada benden istediğiniz öğretmen sevgisinden kay-
naklanıyor. Okumayı seven insanlar, Hadim'deki yaşam
koşullarında aynı şekilde yetişerek, Türkiye'de, dünyada
en önemli işleri yapıyorlar, hepinizi kutluyorum, tekrartek-
rar kutluyorum! (alkışlar)
Bu güzel pankartlarda isteklerinizi görüyorum; "Gökte-
pe ", ilçe olmak istiyor; Hadim, yalnız Hadim değil civarda-
ki ilçeler de, kalkınmada öncelikli yöre olmak istiyorlar.
Onlann hepsini değerlendireceğim. Şimdi o pankartları
indirin de, arkadaki vatandaşları göreyim. Şimdi görüyo-
rum! Teşekkür ederim. Gene sonra kaldırırsınız, merak
etmeyin. Çünkü, akşam televizyon sizi gösterecek; televiz-
yon gösterdiğinde. hepinizin güzel yüzleri görünsün! Pan-
kartları TV'den göstermenin anlamı yok, onu ben gördüm
zaten. Sizi görsün vatandaşiar (eldeki yazılar indirildi)
Böyle çok iyi oldu!"
Deniz Bey, en sonunda yumurtasız omlet yapmanın yo-
lunu buldu mu ne? "Delegesiz parti!" ShowTV'de açıkladı;
partiyi seçkinlerle yönetecekmiş! Seçkinler için, "konten-
jan " yöntemi yok mu? SHP içinde, delegelerle "hizip başı"
olmuştu. Şimdi, delegelere, ı-ııh.. Hizip lideri şaşkın ördek
örneği 40 yıllık demokrasimize tersinden mi dalıyor ne?
Parti Meclisi'ne yedekten gelen Baykalcılar, istifayı dü-
şünmüyorlar mı? Bir Fuat Atalay, Tevfik Çavdar, Erzan
Erzurumluoğlu. Parti Meclisi'nde "parti içi muhalefef'i
sürdürmeyi yeğliyorlar! Fuat Atalay, Hint Horozu'nun isti-
fasını istedi; kimin adına?
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/Deniz diplerinde
inceleme yapmak
için kullanılan
araç.2/ Gemide yel-
kenlerin açılması...
Kulağın duyabildiği
titreşim.3/ Dokun-
ma duyusu... Bir no-
ta.4/ Yaratıcısının
adı bilinmeyen ya-
pıt.5/ Insan türünün
belli başb ve devam-
b çeşitlerinden her
biri... Sebep.6/ Sa-
kağı da denilen
ölümcül bir hayvan
hastalığı... "— oluyor halimi takrire
hicabım/Üzme yetişir üzme firakınla
harabım" (Nigâr Hanım).7 Satrançta
bir taş... Tanntanımaz... Hayat arka-
daşı.8 Bilardo oyununda kullanılan
değnek.9/ Büyiik çivi... Sıcak ve ku-
ru bir rüzgâr.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Yapraklar üzerinde beyaz leke
oluşturan bir tür küf.2/ Gözleri gör-
meyen... Aralıksız yinelenen ve artık
düşünmeksizin yapılan eylemlerin tümü.3/ Çene altından geçi-
rilerek baş örtüsüne kancalanan ve genellikle gümüşten yapı-
lan takı... Nazi partisinin askeri polis örgütü.4/ Cerahat... Yap-
rakları çay gibi haşlanarak içilen bir Güney Amerika bitkisi.5/
Batman ilinin bir ilçesi... Deriden sızan sıvı.6/ Erkekliğini gi-
dermek, iğdis etmek.7/ Kakımda denilen bir kürk hayvanı... Ba-
lıkesir ilindeki Kaz Dağı'nın antik donemlerdeki adı... Bağışla-
ma.8/ Türlü nakışlarla işlemeli, yeleğe benzer bir giysi.9 Tavla-
da bir sayı... Belirti.