Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYI* CUMHURİYET 30HA2İRAN1992SALI
8 DIZIYAZI
Y.B., birsiren ya da polis düdüğü sesi işitince, dizglnlenmesi olanaksız bir heyecan duyuyor
Oıııııı adı ve soyadı şimdi Y.B.
Y D J 3
•JL>« uzun tutukluluk döneminde, polislerin kendisini çınlçıplak
»yup dövdüklerini, vücuduna elektrik verdiklerini, elleri kollan bağlı
başaşağıya asılı durumdayken, özel yetiştirilmiş kurt köpeğinin üzerine
sıçnyıp cinsel organını dişlerinin arasına aldığını, kendisini sorgulayanlann,
sxulanlan doğru yanıtlamazsa verebilecekleri küçük bir işaretle köpeğin,
cinsel organlan koparabileceğini söylediğini anlattı.
IŞKENCE SONRASI
RUHSALSORUNLAR
SEROL TEBER
—2—
Saptuabilen bu temel şikâyetlerin bi-
raz dalaaynntıb araştırümasında tespit
edilen »ligular genel olarak şöyle sergi-
lenebilr:
• Getel bir keyifsizlik durumu, hûzün,
ûzûntü umutsuzluk, mutlu olaraama
durumj, suçluluk duygusu, kendisine
yapılaıkn unutamama, utanma duygu-
su. Gicerek kronikleşen reaktif depres-
yon djrumu... Yorgunluk, canlıhğın
yitirilrreâ, sürekli bir ruhsal-bedensel
gerginLk duygusu, iç huzursuzluk.
• ÇabuSc heyecanlanma, sıklıkla kavga
etme cğihmi, öfke ve saldırganlık krizle-
ri, heyecansal dengesizbkler.
• Genei ve yaygın bir korku duygusu.
Aynca, zaman zaman gelen, panik türü
korku krizleri.
• Gerçek dünyadan olabildiğince kaçış,
geri-çekilme, izolasyon, otizm eğilimleri.
• Unutkanhklar, konsantrasyon bo-
zukluklan, dikkatin azalması, eğitim
kurumlanna devam edememe, meslek
öğrenememe ya da eski mesleğini devam
etürmede başarısızhklar...
• Diğer insanlarla olan ilişkilerin azal-
ması, en yakınlan, eşleri, çocuklan, ar-
kadaşlanyla (bile) sıkbkla ve çok kez
gereksiz yere kavga etme eğifimi.
• Sıklıkla çahşrna yeri ve arkadaş değiş-
tirme... Genel bir güvensizlik ve aşağıkk
duygusu, kendisini, artık hiçbir işe yara-
maz ve değersiz görme eğüirni...
• En yakınlanndan bile kuşkulanma
duygusu, paranoid düşünceler... Zaman
zaman tüm çevresinin düşmanlarla ku-
şauldığı sanısı, düşüncesi...
• Hezevanlar, sannlar, düşünce dagı-
nıklıklan, kendisini ve çevresindekilerini
örselemeye, yaralamaya yönelik huzur-
suzluklar, saldırganbklar, ağır depres-
yon durumlan, korku krizleri ve başka-
lan gıbi psikotik belirtilerle klinikte
yatma gereksinimi gösıeren 10 işkence
görmüş eski tutukluya konulan tanılar
ise şöyle:
Reaktif depresif psikoz (ICD 298-1) 3
kişide, reaktif paranoid psikoz (ICD
298-4) 5 kişide, paranoid içerikli psiko-
gen psikoz (ICD 298-5) 2 kişide...
Ailede huzursuzluk
Bu işkence görmüş eski tutuklulann
evli olan 8 tanesinden 5'inin eşleri, koca-
lannın, kendilerine ve çocuklanna çok
kötü davrandıklan, dövdûkleri, evde sü-
rekli kavga çıkardıklan gerekçesiyle,
Almanya'ya gelişlerinden bir süre sonra,
çocuklannı ahp evlerini terk etmişler.
Bu aynlan aüelerin sahip olduklan
toplam 7 çocuğun, 4 tanesinin, Alman
sosyal yarchm kurumlannın aracıhğı ve
istegiyle, uzun süreli çocuk psikiyatrisi
kliniklerinde ayakta tedavi edilme ge-
reksinimi gösterdiklerini öğrendik...
Aynca, eşlerin tûmü de gene kısa ya
da uzun süreli psikiyatri tedavisine de-
vam ettiler...
Eski tutuklulara, evlerinde, neden
böylesine bir gerginliğin oluştuğunu sor-
duğumuzda, bu olumsuz durumun so-
nimlusunun kendileri olduğunu, ancak
ellerinde olmayan, önleyemedikleri ne-
denler yüzünden birdenbire öfkelendik-
lerini, hırslandıklanru, birilerine saldır-
mak gereğini duyduklannı, bu arada,
hiç istemedikleri ve çok sevdikleri halde,
eşlerine, çocuklanna, kerelerce çok kötü
davrandıklanru, evlerindeki camlan,
radyo, televizyon gibi aygıtlan kırdıkla-
nru anlattılar...
Yakından izleme olanağı bulduğu-
muz bu 24 kişinin, hiçbirinin sürekli ve
kahcı bir mesleği olmadı. Yeni bir mes-
lek edinemediler.
Düzenli bir gelirleri olmadı. Çevrele-
riyle sürekli arkadaşbklar kuramadılar.
Çeşitli iş girişimleri -duyabildiğim kada-
nyla- hep başansızhkla sonuçlandı.
AJkoüzm eğilimi
Sürekli bir yalnızhğın, izolasyonun ve
hatta otizmin içinde yaşadıklanm izle-
dik. Bu 24 kışilik küçük grubun içinden
4 tanesinde, gjderek artan boyutlarda al-
kolizm eğilimleri görüldü.
Böylesi konumdaki politik göçmenler
sık sık yaşamlannın süreklibğinde bir
kopma olduğunu, kendilerini özeüikle
yabancı bir ûlkede, çok yalnız, terk edil-
miş ve yabancılaşmış hissettiklerini söy-
lüyorlar.
Yaşamlanna kronikleşen bir korku,
depresyon, güvensizlik, kuşku egemen
olrnuş durumda... Düzenli tedavi öneri-
leri hemen her keresinde ya yadsınıyor,
ya da gerçekleştirilemiyor. Çok sık he-
kim, psikiyatr, klinik değiştiriliyor. An-
cak, kendilerini çok çaresiz hissettikk-
rinde, kısa süreler için kliniğe gelmek
gereksinimi duyuyorkr.
İşkence görmüş bu insanlar, psikiyatri
kbniklerine ilk kez, genellikle çeşitli be-
densel şikâyetlerden, uyku bozukluklan,
dikkatlerinin azalması, konsantrasyon
yeteneklerinin bozulması gibi ruhsal so-
runlar yüzünden başvurdular.
İşkence görmüş insanlarla ilk karşılaş-
ma, çoğu kez bu tür, her zaman ve her
yerde kolayca anJaUlabilen nedenlerle
olmuştur. Burada, bedensel sorunlann
hemen hemen her zaman ön plana çıka-
nldığı ve özellikle vurgulandıği görül-
müştür.
Ancak, uzun ve güven verici bir ilişki
kurulabüdikten sonra, ki böyle bir ilişki
kurulması her zaman mümkün olama-
maktadır, kendilerini asıl rahatsız eden
ruhsal sorunlardan söz etmeye başlamış-
lardır.
ömeğin, böbrek bölgelerinden gelen
ağnlarla başlayan uykusuzluk, çabuk si-
nırlenme gibi şikâyetlerle kliniğe gelen
35 yaşmdaki, evh, bir öğretmen olan
Y.B., ancak çok uzun konusmalarda or-
taya çıkan karşılıklı güven, empathie
döneminden sonra, ağır korku krizleri
olduğunu, çok huzursuz, sıkınüh bir ya-
şam sürdürdüğünü ve genç yaşma rağ-
men addi potenz şikâyetleri bulunduğu-
nu anlatmaya başladı.
Y.B., özellikle Güneydoğu bölgelerin-
de geçen uzun tutukluluk dönemlerinde.
polislerin kendisini kerelerce çınlçıplak
soyduklannı, dövdüklerini, vücudunun
herbir yerine, cinsel organlanna elektrik
verdiklerini, elleri kollan bağlı, baş-aşa-
ğıya asılı durumdayken, özel yetiştiril-
miş kurt köpeğinin birden üzerine sıçra-
yıp cinsel erkekük organını dişlerinin
arasına aldığını ve bu durumda köpeğin,
gelecek ikinci bir komutu beklediğini,
kendisini sorgulayan özel ekibin yöneti-
cisinin, sorulanlan doğru yanıtlamazsa
verebilecekleri küçük bir işaretle köpe-
ğin, cinsel organlan koparabileceğini
söylediğini anlatmıştır...
Gene anlaüldığına göre böylesi ve
benzeri işkenceler kerelerce devam et-
miştir...
İşkence unutulmaz
Şimdi, aradan yıllar geçmesine karşın
Y.B., bu arulan ve 'an'lan bir türlü unu-
tamıyor, özellikle geceleri yoğun kara-
basanlı düşler içinde bağırarak uyanı-
yor... öfke krizleri geçiriyor...
Duyduğu sıradan bir siren ya da polis
düdüğü sesi, dizginlenmesi olanaksız he-
yecan, hatta saldırganlık krizlerinin baş-
lamasına neden oluyor... Bu nedenlerle
de Y.B., evinin çevresinde bulunan kli-
niklerdeki nöbetçi hekimlerin acil müda-
halelerine gereksinim duymaktadır.
Kimi zaman ise bu tür krizler kısa sü-
reb' psikotik epizodlara dönüşmüş, bir-
kaç günlük klinik tedavilere gereksinim
duyulmuştur. Y.B.'nin yıllardan beri
aasıru çektiği böbrek ağnlannın ise bü-
yük bir olasıbkla, özellikle böbrek bölge-
lerine tazyildi su sıkılması ile oluşturulan
böbrek dokusu tahribatlanndan kay-
naklandıği kanısına vanbruştır.
Bu konuda aynca üroloji uzmanlann-
ca da böbreklerde organik bulgular sap-
tanmışür.
StRECEK
1961 Anayasası'nı yürürlükten kaldıran geneıallere birçok hukuk profesörleri destek verdi
12 Eylül üniversiteyi 12'denvurdu
TÜRKİYE'DE ÜNİVERSİTE VE
YÜKSEKÖĞRETİM 1870-1991
ITUNCER GÜVENÇ
12 Eytül darbea ve öniversite: Öğrenci
olaylannın kışkırtıbnası, gizb ve açık bir-
çok örgütün mantar gibi çoğaiması.
olaylan silahb eylemlere kadar götür-
müş ve eğitim, birçok birimde yapüamaz
obnuştur.
Bu dönem karanhk bir dönemdir ve
henüz aydınlaübnamış, olaylann des-
tekçüeri, koruyuculan resmi makamlarr
ca, kim olduklan bir türlü açıklanmayan
'iç ve dış mihraklar' olarak bebrlenmiş-
tir.
Sonuç olarak 12 Eylül 1980'de anaya-
sa, Atatürk'ün 'önce Mecbs sonra ordu'
olarak önceb'k verdigi TBMM ve TC hü-
kümeti, TC kanunlannı 'milletin hizme-
tinde tarafsız olarak... uygulayacağma
namusu ve şerefi üzerine yemin eden'
devlet memurlan tarafından ortadan
kaldınbnıştır.
Fahri profesörler
İkinci cumhuriyete son verildikten
sonra darbeci askerlerin etrafını saranla-
nn arasında birçok profesör, hatta hu-
kuk profesörleri görüyoruz. Daha sonra
bir ûniversite tarafından verilen 'hukuk
profesörlüğü şeref unvanı' üzerinde dü-
şünübnesi gereken en önemli davranışla-
12 Eylül arkasında hemen olaylann
sorumlulannın ûniversite ve gençlik ol-
duğu ilan edümiştir. Arkasından yeni bir
ûniversite yasası hazırlanması, yine bazı
profesörlerce üstlenibniş ve bir taslak şu-
bat 1981'de ortayaçıkarümışür.
Bir kararname ile yürürlüğe konulan
bu taslak, yine aynı yönetimce yasalaştı-
nlacaktır. Bu arada 1402 sayıb yasaya
göre sayısı kesin bilinmeyen ve YOK.
başkanınca 68 olarak kabul edilen öğre-
tim üyesinin görevlerine son veribniştir.
Bu yasa, askeri okullar ve pobs okul-
lan hariç, konservatuvariar ve ortaöğre-
tim sonrası tüm okullan kapsayacak
şekilde düzenlenmiştir.
YÖK Yasası olarak büinen bu yasa-
run yürürlüğe girdiği 5.11.1981'den beri
eklenen, değıştirilen yasa Kanun Hük-
münde Karamameler ile büyük bir cüt
oluşturması yasayı hanrlayanlann ne
kadar eksik ve hatab (kendi ilkeleri bakı-
mmdan) iş yaptıklannı göstermektedir.
Bugün ilk ilkeleriyle ters düsen pek çok
hüküm ile karmaşık bir YOK hukuku
oluşmuştur.
YÖK Yasası öncesinde üniversitelere
eleştiriler kısaca şöyledir:
• Yüksek öğretim kurumlannın (ûni-
versiteler, akademiler, devletleştirilen
özel okullar vd.) farklı yasalara bağb
6 Kasmı 1982'de yapılan Anayasa referandumunda Devlet Başkanlığı'na se-
çflen Geneikurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evreo tstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakûhesi tarafmdan fahri hukuk profesörû unvanıyla ödüllendirikli.
oluşu ve bunun işlevlerini engeüediği.
• Unvanlarda farkbbğin (üniversite,
akademi profesörlüğü, doçentbgi gibi)
oluşu.
• Değişik düzeyde değişik kalitede eği-
tim yapıldığı.
• Anayasa iptalleri ile boşluklar oluştu-
rulduğu.
• Farkb diplomalann verikiiği.
• Farkb yasalann merkezd bir organın
olusturulmasına engel olduğu.
• Ûniversite-öğrenci ilişkilerinin kopuk
olduğu.
• Universite-toplum ilişkilerinin ko-
bulunmadığı.
• Gebşmelerin planlara uygun olmadı-
Sıradan bahaneler
Biraz dikkat edildiğinde bunlann sıra-
dan bir bahaneler zinciri olduğu görülür.
Dünyanın hiçbir yerinde yükseköğre-
timin tek bir yasaya bağb, tek tip öğre-
tim yapan, tek tip diploma veren kurum-
lar olduğu görülmemiştir. Ülkelerin
gereksinimlerinin tek tip olduğunu dü-
şünenler bilim dışı düşleyenlerdir. Her
ülkede doğal olarak farkb seviyelerde
kurumlar vardır ve bunlar farkb gereksi-
nimlere insan gücü yetiştirir.
Aksini söylemek de uygulamaya çalış-
mak da gerçeği değiştirmez. Bu yasa ile
her türlü okul, konservatuvardan dül-
gerbk okuluna kadar bir tek yasaya, bir
tek otoriteye bağlanmışür.
Diploma eşitliği
Aynca dünyanın hiçbir yerinde diplo-
ma eşitliği yoktur ve bugün Türkiye'de
de yoktur. Her eğitim kurumu amacına
ve düzeyine göre diploma verir, esit gö-
rünse de gerçek böyledir. Her yerde ga-
zete ilanlanna göz atmak yeterbdir.
öğretim üyesi statü farkına gelince de
durum ayrudır. Örnek vermekten çok
hoşlanıldıği ABD'de Massachusetts
Teknoloji Ensütüsü MITde ve ortabatı-
da bir kasaba yüksekokulunda veya
Fransa"da Sorbonne'da ve bir kasaba
yüksek teknik okulunda ve lisede, Al-
manya'da teknik üniversitede ve politek-
nikumda da herkes profesördür.
puUğU
• Üniversitelerde eleştiri ve denetimin
A1NKARANOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Tonguç Baba (3)
Kemal Talur'e Yanıtian...
Engin Tonguç, eleştirilere yanıtlarda Kemal Tahir'den
söz ederken şöyle diyordır.
"-Ad vererek söylüyorum, çünkü 197Q'te Kemal Tahir de
sağken, bu söylediklerimin çok daha fazlasını, çok daha
ağırını ben kitapta, onun yazdığı kitaba (Bozkırdaki Çekir-
dek) karşı yazdım. (Engin Tonguç, "Devrim Açısından Köy
Enstitüleri Ve Tonguç")
ölmüş birisinin arkasından konuşma diye bir durum
yok. Şimdi, ne diyor Kemal Tahir? Bir kere garabet şurâ-
dan başlıyor, bir eğitbilim hareketini romanla eleştiriyor.
Bir bilimsel yapıtla değil de bir romanla. Şimdi, roman ya-
zılır, tarihsel roman da çoktur. Ama tarihsel roman yazdı-
ğınız zaman, bazı şeylere çok dikkat etmeniz gerekir; bir
tanesi, olaylan çarpıtmayacaksınız, olayı iyi inceleyecek-
siniz, tarihleri birbirine karıştırmayacaksınız; insanlan iyi
inceleyeceksiniz, onların kişiliğini çizerken yanlış tasvirler
yapmayacaksınız; ondan sonra, bunun üzerine bina ettiği-
niz yorum değişik olabilir, farklı olabilir, ama sağlam olur.
ötekini yapmadığınız takdirde işin ciddiyeti kalma2, bir
yerde de okuyucuya saygısızlık etmiş olursunuz. Çünkü
nesnel değilsinizdir, olayı iyi incelememişsinizdir.
Anma toplantısı nedeniyle ben sadece romanın kişilikle
ilgili bölümüne biraz değineceğim. Şimdi orada bir Hakkı
Tonguç tablosu çiziyor; şöyle diyor: "Dülger kalfası kılıklı,
Bulgaryalı Tonguç." Ifade bu. Onu okuyunca, babamın
ölümünden sonra ben şunu düşündüm:
- Acaba dedim, hani okusaydı tepkisi ne olurdu? Çok
memnun olurdu! Çünkü "dülger kalfası", onun kafasına
göre, emeğiyle geçinen bir insan. Dülger kalfasına benze-
tilmesi onu sevindirirdi! Eğer romanda iddia ettiği gibi, ki
esas iddia şu, "Bir bürokrattı" diyor, "Memurdu" diyor.
"Halk Partisi" de emir verdi: 'Yap!' dedi, diyor, "o da yap-
tı!" diyor. Eğer, "Dülger kalfası" yerine, eğer bir memur,
bürokrat şeyi çizseydi, ona üzülürdü. Burada, yazarın, Ke-
mal Tahir'in kendi kişiliği bakımından ilginç bir nokta var:
Bir adamı küçültmek için bir tasvir yapıyorsunuz, onu da
bir emekçiye benzeterek yapıyorsunuz. Kemal Tahir'in
solculuğu bakımından bence üzerinde durulması gereken
bir nokta! Acaba Kemal Tahir'in kafasındaki ideal, iyi insan
tipi başka bir tip mi?
Örneğin, Dolmabahçe Sarayı'nda yaşayan bilmem ne
kâtibi falan mı? Onu mu yücelterek adam yerine koyuyor
da dülger kalfasını adam yerine saymıyor? Böyle birtakım
sorular geliyor insanın usuna. Kitapçıktı, tartışıldı martşıl-
dı; bir konuşmasında şöyle bir laf var: Başaran da yazıyor,
50. yıl dolayısıyla yayımladığı yazılarda. Diyor ki Kemal
Tahir:
"Eğitmenleri, Almanlar İkinci Dünya Savaşı'nda kaza-
nacaklar diye, Alman taraftarı olsunlar diye yetiştirdiler.
Köy Enstitülü öğretmenleri de Almanların kaybedeceğini
anlayınca, Sovyetler Birliği'nden yana olsun diye solcu
yetiştirmeye çalıştılar!" diyor.
Şimdi bakın.eğitmenlerleyetiştirilmeyebaşlanmatarihi
1935, daha İkinci Dünya Savaşı çıkmamış! Bunlar ne
adamlarki İkinci Dünya Savaşı'nın ikiyıl, üçyıl sonra çıka-
c|iğını, onu da Almanların kazanacağını biliyorlar; tutuyor-
lar, Almanlara hizmet etsin diye eğitmen yetiştiriyorlar!
Kemal Tahir söylüyor bunları. Şimdi, Köy Enstitüleri Ya-
sası'nın çıkış tarihi 1940. 1941 yılı Alman ordularının Kaf-
kasya'da olduğu en üstün dönemleri. O dönemde de bu
kâhin adamlar, "Bu Almanlar yenilecekyahu, bizkendimi-
zi ileriye hazırlayalım da Sovyetler'e göre adam yetiştire-
lim!" diyorlar. Bu derece tutarsız, bu derece ciddiyetten
uzak! Sıkıştırmtşlar toplantıda:
- Peki, siz böyle diyorsunuz da yani bu uymuyor, nedir
bu?
- Tahir Alangu bana anlattı Köy Enstitüleri'nin ne oldu-
ğunu, ona sorun! demiş. "Beni kandırdı!" demiş.
Tahir Alangu'ya soruyorlar, bir radyo konuşmasında,
Tahir Alangu da diyor ki: "O benim anlattıklarımı yazmadı
ki, kendi kafasındakileri yazdı!"
Şimdi bunun ciddiyetle bağdaşır bir yanı var mı? Bu, cid-
diye alınacak bir eleştiri mi? Batılı ölçüsünde, buna daya-
narak bir fikir yürütülebilir mi? Birinci örnek bu. Tam bir
sorumsuzluk örneği. Bilen bilmeyen, her şeyi bildiği iddia-
sında, her şeye karışıyor. Bir Batılı açısından, bunun nasıl
olabileceğini gösteren yine ilginç bir örnek var: Rufer! Is-
viçre'de eğitbilim tarihçisi, Pestalozzi uzmanı, yani "İş
Okulu'yla yakın ilişkisi olan bir adam. Biz, "imece" dergi-
sini çıkarırken Rufer'den yazı istedik.
- Köy Enstitüleri konusunda yazı yazar mısın? dedik,
adamın yanıtı şu:
- Bu konuyu ben yazacak kapasitede değilim, gülünç
duruma düşmek istemem! dedi.
Adam cesaret edemiyor, eğitbilimci, eğitbilim tarihçisi,
iş eğitimi üzerinde çalışan bir tarihçi, Pestalozzi uzma-
nı..."
Engin Tonguç'un, Kemal Tahir'e bu karşılıkları yanında
Mahmut Makal da Kemal Tahir'e, "Bozkırdaki Kıvılcım"
adlı yapıtıyla karşılık veriyor. "Bozkırdaki Çekirdek"e kar-
şı çıkan kitap, yakında Ankara'da "Başak Yayınlan "nda
çıkıyor.
(Gelecek yazıda, Engin Tonguç, Yalçın Küçük'ün eleştj-
rilerine yanıt veriyor).
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/Anadolu'da yuz-
yıllardan bu yana
göçerler arasında ya-
pılan bl' tür ensiz
dokuma. 2/ Havva-
nın Batı dillerindeki
adı... Çok iri bir ker-
tenkele türü. 3/ Bir
kâğıt oyunu... Üç
bolümü geniş bir tür
kıhç.4/ Belirti...Si-
birya'da yaşamakta
olan Türİc kavimle-
rinden bir grubun
adı. 5/ Ana motifin
yinelenmesinden
ibaret canlı ve hareketh' bestelere ve-
rilen ad... Yünden dövülerek yapılan
kalın ve kaba kumaş. 6/ tlkel ben-
lik... Doğu Anadolu'da bir ırmak. 7/
Üstü kumaş, altı kenevir ipinden ya-
pılan topuksuz hafif ayakkabı. 8/
Büyük ve derin karavana... Şarkı,
türkü. 9/ Zahmet, sıkıntı... Bir ma-
sal kuşu.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/Çonım ve Yozgat yöresinde oyna-
nan halay türü bir halk oyunu. 2/ Eskiden irtibat ve haberleş-
me hizmetlerinde kullanılan hızb ve hafif gemi... Kayak. 3/ Evcil
bir geyik... Iki bağlantı parçasını birbirine yakın olarak ekle-
mekte kullanılan özel parça. 4/ Ağır ve her iki tarafı keskin bir
kılıç. 5/ Şikâr... Sümerlerde sağlık tanrıçası... Adın durum ek-
lerinden biri. 6/ Eldiven ve giysi yapımında kullanılan bir tür
yumusak deri... Üzerine yapı yapılmak için aynlmış yer. 7/ Gü-
ney Amerika'da yaşayan oldukça uzun gagalı si>ah tukan. 8/
Eti lezzetli bir tatlı su balığı. 9/ Makbul bir sıcak ülke meyvesi...
Eski Mısır'da güneş tanrısı.