05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 NİSAN1992 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Satyajit Ray öldü • Kalküta(AFP)-Oscarödüllü Hintli yönetmen Satyajit Ra y'in geçen perşembegünü bır bakımevinde öldüğü açıklandı. 71 şajındaki Ray,buyıl bir onur Oscar'ı almıştı. Bakımevi yetkilileri Ray'in ani bir kalp kirizinden öldüğünü açıİdadılar. Ünlü "Apu Üçlemesi" ile Hint sinemasını dışanva açan Satyajit Ray, 196O'larda"Tannça". "Goopy ve Bagna'nınSerüvenleri". 1970'lerde "Düşman", '"Compan> Limited" gibi filmler çekmiş, Hint ve dünya sineması içindekendıneözgübiryeredinmişti. Anhupnu ödülleri Kültür Senisi-Orhan Murat Anburnu anısına ilki 1990 yılında verilen Anburnu ödülleri'nin üçüncüsü yann saat 15.00'de Sinema Sevenler Demeği Lokali'nde (Çicek Bar)düzenlenecek bir törenle sahiplerineverilecek.Anbumu şiir ödüîüne buyıl Ali Asker Barut,kısafılm ödüUerine Birand Kaya,Mustafa Ünal, Nur Akalın.Muammer Yanmaz ve Yücel Ünlü.sinema ütopyası ödüllerine Mehmet Tığlı,Halil Gökhan ve Cengiz Asiltürk/otograf ödüllerine de Gül Ezen, Yaşar Ezbider ve Isa Özdemirdeğer görülmüşlerdi.Dört dalda toplam oniki ödülün sahiplerine verileceği ödül dağıtım törenini Serap Akıncıoğlu sunacak. Attila İlhan şiir akşamı • Kültür Senisi- Antalya'daki Akdeniz Sanatevi'ndeyann Attila İlhan şiir akşamı düzenlenivor. Attila îlhan'ın şiirlerinin okunacağı akşam saat 15.00-19.00 arası gerçekleştirilecek. (Kültür Sineması karşısı) PEN'in dûnya kongresi • Kültür Servisi- Uluslararası PEN Yazarlar Derneği'nin 57. Dünya Kongresi bugün veyann Barcelona'da gerçekleştiriliyor. KongreyeTürk PEN Yazarlar Derneği adına M üge Gürsoy katılıyor. Hapıshanedeki yazarlardan oluşan komıtenın toplantısı iseönceki gün gerçekleştirildi. Toplantıda, insan haklan ve gündemdekı çeşitli konular tartışıldı. Makedonya eüebiyat günleri • Kültür Senisi-İLESAM-Makcdonya Yazarlar Birliği "nin düzenlediği Türkiye'de Makedonya Edebiyat Günleri bugün başlıyor. Etkinlikler çerçevesinde Ankara'da bulunan konuklar bugün Anıtkabir ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ni ziyaret edecek. Yann İLESAM Başkanı Yahya Aken- gin'in açış konuşması ile başlayacak et- kinlikler çerçevesinde Makedonya Türk Edebiyatı Yayınlan Sergisi açılacak. Öğleden sonra devam edecek oturumda 'Makedonya Edebiyatına Genel Bakış", "Makedon Şiirinden Örnekler' ve 'Makedonya Türk Edebiyatına Genel Bakvş' ve 'Türk ve Makedon Şiirinin Ana Çizgileriyle Karşıhıştınlması' konulu konuşmalar gerçekleştirilecek. AFSAD'ın 15. yılı • Kültür Senisi- Ankara Fotoğraf Sanatçılan Derneği'nin (AFSAD) 15. yıl etkinlikleri sürüyor. 15 mayıs gününe dek sürecek etkinlikler kapsamında bugün Ankara Alman Kültür Merkezi'nde saat 19.00'da Ali Öz'ün Basın Fotoğrafian' konulu saydam gösterisi yeralacak. Halide Akcengiz'in saydam gösterisi ise saat 19.30'da başlayacak. Yann ise AFSAD'ın 15 yıhnın değerlendirilmesinin yapılacağı panel saat 15.00'ten itibaren Alman Kültür Merkezi'nde izlenebilir. (Fotoğraf: Ali öz) 'Modernizm ve Kültür Knizi' • Kültür Servisi- Sanart 92 sempozyumuna doğru konferanslar dizisi bugün Michel Henry'nin 'Modernizm ve Külıür Krizi' başhklı konferansı ile sürüyor. Konferans Fransız Kültür Merkezi'nde saat 18.30'da başlayacak. Montpellier Üniversitesi'nde görevli Michel Henry, uluslararası üne sahip bir edebiyatçı ve düşün adamı. Kîlisede gîtar resitali •Kültür Servisi-Carlo Domeniconı bugün İngilizKilisesi'nde bir gitar resitali verecek.Domeniconi'nin resitali saat 19. 30'da başlayacak.(Serdar-ı Ekrem sok. no.82,Tünel-Beyoğlu).Davetiyelerkilise ya da Taksim Vakkorama'dan edinilebilir. Telif hakkı yasası • Kültür Servisi-Plastik Sanatlar Derneğinin nisan ayı kültür etkinlikleri içinde yer alan dizi konferanslardan üçüncüsünü yann Deniz Şengel gerçekleştirecek. Şengel'in.'Romantizm ve Hukuk:Telif Hakkı Yasası ve Sanat Kuramı' başhklı konuşması Cemal Reşit Rey Küçük Toplantı Salonu'nda saat 16. 00'da başlayacak. Çevre Şenlijji I KültürSenisi-Kadıköy Belediye Başkanlığı tarafından 24-30 nisan tarihleri arasında düzenlenen Çevre şenliği çeşitli etkinliklerle başlıyor. Hafta kapsamında çevre yiırüv üşleri. tiyatro gösterileri.müzik dinletileri ve bırdizı panel gerçekleştirilecek. Bugünkü şenlik programı çerçevesinde Ankara Çocuk Tiyatrosu.'Martı Adası' adlı çocuk oyununu sahneleyecek. S İ N E M A ATİLLADORSAY Lawrence Kasdan'in 'Şehrin Kalbi adlıfilminin temel konusu, yaşamın ta kendisi Bu dünya cennet mi, cehennem nıi?Şehrin Kalbi (Grand Canyon) / Yönetmen: Laurence Kasdan j Se- naryo: Lawrence ve Meg Kasdan / Görüntü: Owen Roizman j Müzik: James Newton Howard / Oyuncu- lar: Kevin Kline, Danny Glover, Steve Martin, Mary McDonnell, Mary Louise Parker, Alfred Woo- dard, Jeremy Sisto / Bir F0X Ya- pımı j 135 dakika. (Şişli Site, Kadıköy Moda, Çemberlitaş Şa- fak, Beyoğlu Dünya, Bakırköy İn- cirli) Rodgers-Hart ıkılısının ünlü şarkılan "The Lady is a Tramp"te alaylı biçimde "She hates Caüfornia / It's cold an it's damp" (Calıfornia'dan nefret eder ' Orası soğuk ve nemlidir) denir. Oysa herkes bilir ki Caüfornia güneşin ve 'makul' bir sıcağın ülkesidir. Yalnız bunlann mı? Elbette geliş- mişliğin, 'refahm'. tüm dünyaya düşler pa- keüeyip sunan Hollywood'un da beşiği aynı zamanda... Filmde yer yer gösterilen gece manzara- lan içinde değerli taşlarla süslü dev bir pas- ta gibi duran Los Angeles kenti, öyleyse ni- çin aynı zamanda bir kâbus, bir karabasan kentidir? Geceleri, hatta güpegündüz so- kaklannda gezmenın binbir tehlike içer- diği, gökyüzünde sürekli dolaşan polis he- likopterlerinin bir korumadan çok bir teh- dit -ya da korkulu bir kehanet- duygusu verdiği. gençlik çeteleri kadar uyuştunıcu tutkunu serserilerin de sürekli yol kesip ya- şamlara dehşet saldığı bir kent. Bu kentte oturan kimi iıarika cocuklar'- ın her yıl imal edip tüm dünyaya yolladığı şık ve cilalıfilmler,insanlara dünyanın ne- resinde olurlarsa olsunlar cicili bicili düşler, hayaller, hediyeler sunarlar. Ama yine aynı kentte oturan kimileri ise zaman zaman oturduklan kentin, yaşadıklan ülkenin, Hollywood pastalanna hiç benzemeyen gerçek yüzünü anımsarlar. Ve bunu fılmle- rinde yansıtmak isterler. Çok sık olmasa da Hollywood zaman zaman yapar bunu... "Grand Canyon", temelde bu tür filmler- den biri. "Tür sineması" denen şeye "Body Heat" veya "Süverado" gibi uslahklı çağ- daş karşılıklar arayıp bulmasını başaran Lavvrence Kasdan, bufilmiyleartık oîgun- laşmış, 'hayatm gerçek anlamf üzerinde kafa yormaya başlamış, çevresinin, kenti- nin, ülkesinin ve çağının sorunlanna ilgi FILTER.LUBE lCYL*3 'Şehrin Kalbi'nde Kevin Kline, orta > aş bunalımının tam göbeğindeki avukat Mack'i oymıyor. Sağır krzma mektupiar yazan zenci şoför Simon'ı ise Danny Glover canlandırıyor. duyma sürecine girmiş bir sanatçı kimliğin- de karşımıza geliyor. Ve bizlere Los Ange- les cennetinden (veya cehenneminden) bir avuç insan portresi çiziyor. Bu insanlar, Amerikan toplumu gibi *sı- nıfsız bir toplum'da bile kuşkusuz varolan farklı sınıflardan geliyorlar. Hayatını şid- det dolu filmler yaparak kazanan bir ya- pımcı, orta yaş bunalımının tam göbeğin- deki bir avukat ve çocuk özlemi çeken kansı, kansından aynlmış, özel bir okulda okuyan sağır kızına mektuplar yazan zenci bir şoför, avukaün bir 'gece macera'sıyla kendine gelememiş sekreteri, sekreterin en yakın arkadaşı olan zenci kadın... İnce belli palmiyelerle dolu bir kentte ya- şayan bu kişilerin arasındaki ilişkiler, önce türlü çeşitli "felaket'lerle başlar. Avukat, bir gece arabası bozulduğunda eline düştü- ğü ölümcül çeteden, son dakikada y ardıma gelen zenci şoför sayesindekurtulur... Kor- ku fılmleri yapımcısı, bir sokak serserisi ta- rafından kurşunlanır... Avukat ve kansı, özel sorunlanyla bunalmışken bu güneş ve zenginlik ülkesinde Allah'ın bır diğer ceza- sı olan depremlerden biriyle sarsılırlar... Sanki her şey eski bir melodramdaki gibi felaket ve dramlarla doludur. Amerika'nın gerçek yüzü, Los Angeles cennetinin ce- hennemlik yanı böylesine korkunç ve ür- künç olabilir mi? Olamaz kuşkusuz. Nitekim Lawrence Kasdan da fılmini bir felaketler zinciri ve 'çağdaş bir melodram' karikatürüne dönüş- türmeyecek kadar akıllıdır. Kişilerimiz, çevrelenni önlenemez bir kader veya mis- tik bir ölüm duygusu gibi saran olaylann ötesinde, gerçek dostluğu, insancıllığı da keşfederler. En iyi çözümün sevgj, dostluk, insanlar arası iletışım olduğu konusundaki o eski ve değişmez Amerikan düşünün san- ki yeniden doğrulanmasıdır film... Her şey yalnız ıleüşimi sürdürür, birbirimizle in- sancıl bir teması korursak vardır, varola- caktır. Öbür türlüsü yalnızlıkür, dehşete ve baskıya teslim olmaktır, ölümü ve çöküşü kabullenmektir. "Grand Canyon" ya da "Şehrin Kalbi" kuş- kusuz çok önemli şeyler^öyleyen, çok yeni fıkırler üreien bir film değiî. Âma kamera- sını temel bir şeye yöneltmiş birfilm:Haya- la. yaşadığımız şu belalı dünyaya... Bu fılmin temel konusu ve teması, yaşamın ta kendisi. Bu, bir anlamda Los Angeles'a, California'ya gıderek ABD'ye özgü bir ya- şam ve onun sorunlan değil valnızca... Mekanikleşmeye, iletışimsizliğe, şiddet ve tcrörc her gün biraz daha teslim olan lüm dünyamızın sorunlan. Ancak Kasdan. vinc de ülkesıne. anlı şanlı Amerika'ya bir kıyak çekmekten ken- dını alamamış. Filmlerınde işlediğı şiddetin sonunda gelip kendısini bulmasından ve neredeyse yaşamına mal olmasmdan ür- ken yapımcının. bır daha bu tür filmler çevirmeye yemın etmesinden sonra ıyileşip >ıne aynı tür filmlere dönüş yapması, fil- mın içerdıği sürprizlerden biri. Çünkü ya- pınıcı Davis. bu şiddetin Amerika'nın, giderek yaşamlanmızın aynlmaz bir parça- sı olduğu ve bu kentin ıçerdiği tehlike duy- gusunun. onu ilginç ve de 'güzel' yapan şeyleıden biri olduğu sonucuna vanyor. Evet. şiddet temelde en azındaıı "Amerikan sistemi n nin ve toplumsal yanı ihmal edilmiş denetimsiz bir kapitalızmin kaçınılmaz bir öğesi. Ama acaba dünyamı- zın ve çağımızın değişmez kaderi mi bu aynı zamanda? Şiddet içermeyen bir güzel- liği, tehlikenin gölgesi vurmamış bir muüu- luğu hak etmiyor mu çağımız insanı? Kas- dan'ın fılmi bu açıdan pek umutlu bir so- nuca varmıyor. Günümüz Amerikan sinemasınm tüm tiklerine, ölçütlerine ve kalıplanna sırt çe- virmiş gözüken ilgi çekici fılmi de bu açı- dan karamsarlıkla gerçekçilik arasında bir yerlerde kalmış gözüküyor. Martin Scorsese,' 'Korku Burnu"yla otuzyıîlık klasiğeyeniden eğüiyor w Kutsal aile' ne kadar kutsal?Korku Burnu (Cape Fear) / Yö- netmen: Martin Scorsese j Senar- yo: Wesîey Strick j Görüntü: Fred- die Francis /* Müzik: Bernard Herrmann-Elmer Bernstein j Oyuncular: Robert de Niro, Nick Nolte, Jessica Lange, Juliette Le- wis, Robert Mitchum, Gregory Peck, Martin Balsam j Bir UIP (Universal) fılmi. j 128 dakika. (Kadıköy Süreyya, Şişli Kent, Be- yoğlu Atlas, Bakırköy 74, Çember- litaş Şafak, Ankara Metropol, İzmir Deniz, îzmir Konak) Martin Scorsese'den pek beklenen bir film değil "Korku Bumu." Amerikan sine- masının kalıplanv la sürekli oynayan, bu si- nemarun en kişilikli ustası sayıhrken (Ame- rikan Yönetmenler Birliği, onu 1980'lerin en iyi Amerikan sinemacısı seçmışti) kitle beğenisinden pek fazla uzak düşmemeye de çaba gösteren ve son yıllardaki her fılmi bir olay sayılan yönetmen, bu filmle sanki günümüzün geçerli "şiddet sinenıası"na ciddi biçimde ödün vermiş ve sonuç olarak sıradan bir korku ve gerilim fılmi yapmış gözüküyor. Ama acaba gerçekten öyle mi? Bu "İta- Jo-American" sınemacıyı. Lee J. Thomp- son'ın yönettiği ve belleklerimizde oldukça silik bir anısı olan 1962 yapımı bir siyah- beyaz gerüim fılmini alıp allayıp pullaya- rak yeniden çevirmeye iten ne olmuş? Her- halde sıradan bir tür fıtaıi' örneği vermek ve seyirciyi gerçekten de 2 saat boyunca koltuğuna mıhlamak arzusu değil (ki film, bunlan kesinlikle başanyor). Scorsese, sanınm konunun (ve ilk fıhnin) içerdiği kimi ilginç temalan geliştirmek, zenginleştirmek ve bir ölçüde çağdaşlaştır- mak istemiş. Bu temalan baştan ilgjye değer bulduğu açık. Böylece biz yıllar sonra yine vaktiyle matıkûm oluphapsedüşmesinenedenoldu- ğu tehlikeli bir haydudun içeriden çıktıktan sonra tehditlerine uğrayan ve ona karşı yalnız kendisini değil tüm ailesini sa- vunmak zorunda kalan bir hukuk adamının savaşımını izliyoruz. Ama asıl ilginç olan, Scorsese'nin alünı çizdiği ve geliştirdiği temalar. Scorsese, fıl- mini suç ve suçluluk kavramlannın irde- lenmesi için bir çıkış noktası, bir tartışma alanı haline getirmiş. İlk filmde, avukat (Gregory Peck) tümüyle suçsuzdu. Tek su- çu. azıh bir suçlu (Robert Mitchum) hak- kında gereğinden çok şey bilmesiydi. Bu filmde ise avukat kahramanımız (Nick Nolte) hukuk açısından değilse de vicdan açısından pek masum değdldir. Çünkü azılı suçlu Cady'nin (Robert de Ni- ro) vaktiyle yargılanıp 14 yıl içeride yatma- sına neden olan, onun bildiği bir kanıtı mahkemeden saklamasıdır. Bu açıdan, tüm manyaklığı ve dövmelerle kaplı kaslı bedeniyle oldukça ürkünç bir kişilik olarak gösterilen Cady'nin 'kötülüğir ile dürüst ai- le babası avukat Bovvden'in 'iyiliği' top- lumca konulan etiketlerin ötesinde, asıl an- lamlannın dışına kayan yakıştırmalara dö- nüşmektedir. Film. böylece yasa adamlannın görevleri Wim Wenders, 'Dünyanın Sornma Kadar'da yarıpolisiye, yarı bilimkurgu bir öykü anlaîıyor 21. yûzyıla doğru teknolojik bir \olculuk "Dünyanın Sonuna Kadar", günümü- zün usta Alman sinemacısı Wün Wen- ders'in çok uzun yıllardır (1977'den beri) kafasında olan bir proje imiş. Çok genel biçimde çağımız insanının bir yandan nükleer güç ve olası bir atom savaşı karşısında duyduğu kaygı, öte yandan gitgide ilerleyen teknoloji sayesinde eriş- tiği olanaklar, ama bu olanaklar ölçü- sünde artan yalnızhğı ve umutsuzluğu söz konusu ediliyor bu filmde... "Dünyanın Sonuna Kadar", bir yaruyla çok şaşırtıcı ve yabancılaştıncı, öte yanıyla bildiğimız ve sevdığimiz Wenders sineması içinde çok doğal. adeta kaçınıl maz bir film... Filmin ilk yansı, bir bilim- kurgusal olayın fünyesini oluşturduğu. ama bilim-kurguyla hiç ilişkisi olmayan bir polisiye biçiminde gelişiyor. Sinema tarihi içinde birçok sinemaanın (örneğin Orson WeUes'in veya Yeni-Dalga'- alann) yaptığı biçimde, polisiye sine- mayı bir üslup ahştırması yapmak için bir çıkış noktası olarak alan, gerçek an- lamda entrikayı hiç takmayan bir an- layışın ürünü. Ve tüm bu bölüm, ne yalan bir naifliği koruyan bir yönetmen. (Sine- masındaki şiir, belki de bu naif yanının tü- revi değil mi?) Aynı zamanda VVenders, hayraru olduğu Amerikan sinemasından aldığı "yol filmi-road movie" tadını hiç unutmamış ve filmlerini moral değerlerin peşinde düşülen uzun yolculuklara dönüş- türmüş bir "seyahat sinemacısı." Tüm bu özellikler bu filmde de açık biçimde belir- gin. Bu kez dünya çevresinde, "dünyanın sonuna kadar" yapılan gerçekten uzun bir yolculuk söz konusu. Yeni bir yüzyıhn eşi- ğinde, umutsuzluk kadar yeni umutlann da söz konusu olduğu bir dönüm noktasm daki bu yolculuk, yalnızca maddi anlam- da uzaklıklara, ufuklara doğru yapılmıyor. Aynı zamanda, 20. yüzyıldan daha da çok teknolojinin egemenliğiyle geçecek gibi gözüken 21. yüzyıla doğru bır *olcu- luk bu... Bilgisayarlann çok daha mükem- mel düzeye yükseleceği bır çağda. insanoğ- lu gitgide makinelere, aygıtlara, bilgisayar- lara, robotlara vb. şeylere bağımlı hale gel- meyecek mi? Beynimizin içine dek nüfuz ederek zihin- sel etkinliğımizi. anımsama yeteneğımızi. Nicedir özlediğimiz Jessica Lange, "Korku Burnu"nda başanlı bir oyunla karşımıza çıkıyor. Juliette Lewis ise En İyi Yardnncı Kadın Oyuncu Oscar'ma aday obnuştu. Dünyanın Sonuna Kadar (Until the End ofthe World) j Yönetmen: Wim Wenders I Senaryo: Peter Carey, Wim Wenders j Görüntü: Robby Müller j Müzik: Graeme Revell ve çeşitli gruplar / Oyuncular: Sol- veig Dommartin, William Hurt, Sam Ne- ill, Jeanne Moreau, Max Von Sydow, Rü- diger Wogler, Lois Chiles, Eddy Mitchell, Bir Fransız-Alman-Avustralya ortak yapımı / 160 dakika. (Kadıköy Kadıköy, Beyoğlu Lale) Sorveig Dommartin ve insan yaşamlan üzerinde oynayabile- cekleri rol konusunda ilginç bir yaklaşım getirrnektedir. Benzer bir değişiklik, Cady'nin kişiliğinde gerçekleştirilmiş ve ilk fılmin, gölgelere yer bırakmayan siyah- beyaz dağıbmı içinde tam bir manyak ola- rak ele alman bu kişilik. burada Robert de Niro'nun belki daha ürkünç, ama aynntılı olarak işlenen kompozisyonuyla karanlık bölgeler de içeren bir karmaşıklığa dönüş- türülmüştür. Öte yandanfilm,avukatın ailesini koru- mak için verdiği mücadelenin eriştiği sine- masal güç ve görsel duzeyle, belki de bu tip 'aile için' verilen savaşımlan anlatan öykü- lerin en çok anımsanacak bir örneğine, bir prototipine dönüşüyor. Ama burada da sulan bulandınyor Scorsese... "Kutsal ai- le"... Ama ne denli kutsal ve de hangi aile? Avukatla kansının aynlmak üzere olmala- n ve avukatın metresi bir yana, ailenin tek çocuklan olan kızlanyla ilişkileri de hiç sağlıklı değil. Genç kız (Oscar adayı olan ilginç oyu- nuyla yeni bir oyuncu, Juliette Levvis) ken- di dûnyasında yaşamakta. ana-babayla hiçbir biçimde ilişki kuramamakta, onlar- dan sevgi almakta da, bu sevgiyi geri ver- mekte de duraksamaktadır. Tam bu sırada karşısına çıkan tehlikeli suçlu Cady, genç kıza yumuşak yaklaşımıyla, onu korkuttu- ğu kadar kendisine çekecek ve genç kızın uyanmak üzere olan cinselliğini kışkırta- cakür. Kuşkusuz filmin en tedirgin edici bölü- mü olan Cady-genç kız karşılaşmasını, ti- cari sinemarun (hatta bu filmin) iç mantığıru zedelercesine uzatan Scorsese, bununla bu karşılaşmaya ve bu ilişkiye ver- diği önemin altını çizmek istemiş olmalıdır. Iyilik-kötülük, suç-suçsuzluk, yasa adamı-suçlu çclışkılcn \e ortaMnıf Ameri- kan ailesı olgusunu delik-deşik eden yapısı, üstün oyun gücü ve Scorsese görselliğiyle desteklenen biraz mekanik, ama etkileyicı gerilimiyle "Korku Burnu" görülmeyi hak ediyor. İlk fılmin oyunculannın (Gregory Peck, Robert Mitchum, Martin Balsam) küçük rollerde karşımıza çıkması, özlediğimiz Jessica Lange'ın başanlı oyunu ve Robert de Niro/Nick Nolte ikilisınin karşılıklı dök- tünmeleri, fılmi oyun ve oyuncular açısın- dan da, sinemasever için çekici hale getiri- yor. Çocuklann uzak tutulması gereken fılmlerden olduğunu da anımsatalım!.. söylemeli, bıktıncı bir kaçıp kovalamaca halinde geçen, insanda hiçbir merak ve gerilim duygusu uyandırmayan. oldukça sıkıcı bir sinema örneği. Filmin ikinci yansında. birden ılgınçlik düzeyi yükseliyor. Öykü bu kez bilim- kurguya daha çok yaslanan bir nitelik alıyor. Hırsız, serüvenci. sey^ah ve ajan, gizemli Sam Farber'in temel amacının, dünyanın dört bir yanından yeni bir ka- mera aracılığıyla saptadığı görüntüleri, kör annesinin (unutulmaz Jeanne More- au) anılannı canlandırmak üzere ona sunmak için topladığı anlaşılıyor. Ancak bu, kamerayı kuUanıp çekımi yapan kişi- nin de katılacağı zihinsel bir çaba>la mümkündür. Ve bu arada, o kişinin ken- di anılan. yıllardır belleğinin derinlikle- rinde yitip gitmiş görüntüler de canlan- makta ve bu olay, o kişide kısa zamanda bir bağımlılığa dönüşmektedir. Nitekim kahramanımız olan özgür, yürekli ve ku- ral tanımayan genç kadın da.bu bağımlılığa tutulmaktan kurtulamaya- caktır. Wim Wenders. en olgun ve buruk filmlerinde ("Olayların Gidisi" ve "Parîs- Texas" gibi) belli bir çocuksu yanı, bellı geçmişin görüntülerini canlandırma yeti- mizi bile denetim altına alabilen bu aygıt- larla insanoğlu nereye varacak? Claire To- urneur'ün yeni yüzyıldaki görevinin, bir uyduda çok uzaklardan dünyaya bakarak çahşmak olması ve yaşgününü, uyduda, yakın dostlannın gönderdiği bilgisayar gö- rüntüleriyle kutlaması, mutlu bir kutlama sayılabilir mi? "Dünyanın Sonuna Kadar", kişisel bir film. Önemli bir çağdaş "auteur"ün kişisel temalannı. saplantılannı, kaygılannı kimi ticari film, tür fılmi kalıplannı kullanan. ama temelde onlardan son kerte farkh bir sincmayla kotanlmış bir film aracılığıyla bizlere ulaştırması. Özellikle ikinci yansın- da belirlenen temalan ve yine bu yanda or- taya çıkan Jeanne Moreau, Max Von Sydow gibi usta oyunculannın da katkısıy- la canlanan ve ivme kazanan bir film. Başrollerdeki. Wenders'in son yıllardaki gözde oyuncusu. hayat ve proje arkadaşı Sorveig Dommartin ve W ilüam Hurt içinse aynı şeyleri söylemek kolay değil. Kimi na- if yanlanna vc yer yer tam bir karşıt sinema görünümü alan anlatımma karşın, sonuç olarak insanda önemli sorulara kapılar açan ilginç bir film...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle