Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 NİSAN1992 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
Satyajit Ray öldü
• Kalküta(AFP)-Oscarödüllü Hintli
yönetmen Satyajit Ra y'in geçen
perşembegünü bır bakımevinde öldüğü
açıklandı. 71 şajındaki Ray,buyıl bir
onur Oscar'ı almıştı. Bakımevi yetkilileri
Ray'in ani bir kalp kirizinden öldüğünü
açıİdadılar. Ünlü "Apu Üçlemesi" ile
Hint sinemasını dışanva açan Satyajit
Ray, 196O'larda"Tannça". "Goopy ve
Bagna'nınSerüvenleri". 1970'lerde
"Düşman", '"Compan> Limited" gibi
filmler çekmiş, Hint ve dünya sineması
içindekendıneözgübiryeredinmişti.
Anhupnu ödülleri
Kültür Senisi-Orhan Murat Anburnu
anısına ilki 1990 yılında verilen Anburnu
ödülleri'nin üçüncüsü yann saat 15.00'de
Sinema Sevenler Demeği Lokali'nde
(Çicek Bar)düzenlenecek bir törenle
sahiplerineverilecek.Anbumu şiir
ödüîüne buyıl Ali Asker Barut,kısafılm
ödüUerine Birand Kaya,Mustafa Ünal,
Nur Akalın.Muammer Yanmaz ve Yücel
Ünlü.sinema ütopyası ödüllerine
Mehmet Tığlı,Halil Gökhan ve Cengiz
Asiltürk/otograf ödüllerine de Gül Ezen,
Yaşar Ezbider ve Isa Özdemirdeğer
görülmüşlerdi.Dört dalda toplam oniki
ödülün sahiplerine verileceği ödül
dağıtım törenini Serap Akıncıoğlu
sunacak.
Attila İlhan şiir akşamı
• Kültür Senisi- Antalya'daki Akdeniz
Sanatevi'ndeyann Attila İlhan şiir
akşamı düzenlenivor. Attila îlhan'ın
şiirlerinin okunacağı akşam saat
15.00-19.00 arası gerçekleştirilecek.
(Kültür Sineması karşısı)
PEN'in dûnya kongresi
• Kültür Servisi- Uluslararası PEN
Yazarlar Derneği'nin 57. Dünya
Kongresi bugün veyann Barcelona'da
gerçekleştiriliyor. KongreyeTürk PEN
Yazarlar Derneği adına M üge Gürsoy
katılıyor. Hapıshanedeki yazarlardan
oluşan komıtenın toplantısı iseönceki
gün gerçekleştirildi. Toplantıda, insan
haklan ve gündemdekı çeşitli konular
tartışıldı.
Makedonya eüebiyat
günleri
• Kültür Senisi-İLESAM-Makcdonya
Yazarlar Birliği "nin düzenlediği
Türkiye'de Makedonya Edebiyat
Günleri bugün başlıyor. Etkinlikler
çerçevesinde Ankara'da bulunan
konuklar bugün Anıtkabir ve Anadolu
Medeniyetleri Müzesi'ni ziyaret edecek.
Yann İLESAM Başkanı Yahya Aken-
gin'in açış konuşması ile başlayacak et-
kinlikler çerçevesinde Makedonya Türk
Edebiyatı Yayınlan Sergisi açılacak.
Öğleden sonra devam edecek oturumda
'Makedonya Edebiyatına Genel Bakış",
"Makedon Şiirinden Örnekler' ve
'Makedonya Türk Edebiyatına Genel
Bakvş' ve 'Türk ve Makedon Şiirinin Ana
Çizgileriyle Karşıhıştınlması' konulu
konuşmalar gerçekleştirilecek.
AFSAD'ın 15. yılı
• Kültür Senisi- Ankara Fotoğraf
Sanatçılan Derneği'nin (AFSAD) 15. yıl
etkinlikleri sürüyor. 15 mayıs gününe dek
sürecek etkinlikler kapsamında bugün
Ankara Alman Kültür Merkezi'nde saat
19.00'da Ali Öz'ün Basın Fotoğrafian'
konulu saydam gösterisi yeralacak.
Halide Akcengiz'in saydam gösterisi ise
saat 19.30'da başlayacak. Yann ise
AFSAD'ın 15 yıhnın
değerlendirilmesinin yapılacağı panel saat
15.00'ten itibaren Alman Kültür
Merkezi'nde izlenebilir. (Fotoğraf: Ali öz)
'Modernizm ve
Kültür Knizi'
• Kültür Servisi- Sanart 92
sempozyumuna doğru konferanslar dizisi
bugün Michel Henry'nin 'Modernizm ve
Külıür Krizi' başhklı konferansı ile
sürüyor. Konferans Fransız Kültür
Merkezi'nde saat 18.30'da başlayacak.
Montpellier Üniversitesi'nde görevli
Michel Henry, uluslararası üne
sahip bir edebiyatçı ve düşün adamı.
Kîlisede gîtar resitali
•Kültür Servisi-Carlo Domeniconı
bugün İngilizKilisesi'nde bir gitar resitali
verecek.Domeniconi'nin resitali saat 19.
30'da başlayacak.(Serdar-ı Ekrem sok.
no.82,Tünel-Beyoğlu).Davetiyelerkilise
ya da Taksim Vakkorama'dan
edinilebilir.
Telif hakkı yasası
• Kültür Servisi-Plastik Sanatlar
Derneğinin nisan ayı kültür etkinlikleri
içinde yer alan dizi konferanslardan
üçüncüsünü yann Deniz Şengel
gerçekleştirecek. Şengel'in.'Romantizm
ve Hukuk:Telif Hakkı Yasası ve Sanat
Kuramı' başhklı konuşması Cemal Reşit
Rey Küçük Toplantı Salonu'nda saat 16.
00'da başlayacak.
Çevre Şenlijji
I KültürSenisi-Kadıköy Belediye
Başkanlığı tarafından 24-30 nisan
tarihleri arasında düzenlenen Çevre
şenliği çeşitli etkinliklerle başlıyor. Hafta
kapsamında çevre yiırüv üşleri. tiyatro
gösterileri.müzik dinletileri ve bırdizı
panel gerçekleştirilecek. Bugünkü şenlik
programı çerçevesinde Ankara Çocuk
Tiyatrosu.'Martı Adası' adlı çocuk
oyununu sahneleyecek.
S İ N E M A ATİLLADORSAY
Lawrence Kasdan'in 'Şehrin Kalbi adlıfilminin temel konusu, yaşamın ta kendisi
Bu dünya cennet mi, cehennem nıi?Şehrin Kalbi (Grand Canyon) /
Yönetmen: Laurence Kasdan j Se-
naryo: Lawrence ve Meg Kasdan /
Görüntü: Owen Roizman j Müzik:
James Newton Howard / Oyuncu-
lar: Kevin Kline, Danny Glover,
Steve Martin, Mary McDonnell,
Mary Louise Parker, Alfred Woo-
dard, Jeremy Sisto / Bir F0X Ya-
pımı j 135 dakika. (Şişli Site,
Kadıköy Moda, Çemberlitaş Şa-
fak, Beyoğlu Dünya, Bakırköy İn-
cirli)
Rodgers-Hart ıkılısının ünlü şarkılan
"The Lady is a Tramp"te alaylı biçimde
"She hates Caüfornia / It's cold an it's
damp" (Calıfornia'dan nefret eder ' Orası
soğuk ve nemlidir) denir. Oysa herkes bilir
ki Caüfornia güneşin ve 'makul' bir sıcağın
ülkesidir. Yalnız bunlann mı? Elbette geliş-
mişliğin, 'refahm'. tüm dünyaya düşler pa-
keüeyip sunan Hollywood'un da beşiği
aynı zamanda...
Filmde yer yer gösterilen gece manzara-
lan içinde değerli taşlarla süslü dev bir pas-
ta gibi duran Los Angeles kenti, öyleyse ni-
çin aynı zamanda bir kâbus, bir karabasan
kentidir? Geceleri, hatta güpegündüz so-
kaklannda gezmenın binbir tehlike içer-
diği, gökyüzünde sürekli dolaşan polis he-
likopterlerinin bir korumadan çok bir teh-
dit -ya da korkulu bir kehanet- duygusu
verdiği. gençlik çeteleri kadar uyuştunıcu
tutkunu serserilerin de sürekli yol kesip ya-
şamlara dehşet saldığı bir kent.
Bu kentte oturan kimi iıarika cocuklar'-
ın her yıl imal edip tüm dünyaya yolladığı
şık ve cilalıfilmler,insanlara dünyanın ne-
resinde olurlarsa olsunlar cicili bicili düşler,
hayaller, hediyeler sunarlar. Ama yine aynı
kentte oturan kimileri ise zaman zaman
oturduklan kentin, yaşadıklan ülkenin,
Hollywood pastalanna hiç benzemeyen
gerçek yüzünü anımsarlar. Ve bunu fılmle-
rinde yansıtmak isterler. Çok sık olmasa da
Hollywood zaman zaman yapar bunu...
"Grand Canyon", temelde bu tür filmler-
den biri. "Tür sineması" denen şeye "Body
Heat" veya "Süverado" gibi uslahklı çağ-
daş karşılıklar arayıp bulmasını başaran
Lavvrence Kasdan, bufilmiyleartık oîgun-
laşmış, 'hayatm gerçek anlamf üzerinde
kafa yormaya başlamış, çevresinin, kenti-
nin, ülkesinin ve çağının sorunlanna ilgi
FILTER.LUBE
lCYL*3
'Şehrin Kalbi'nde Kevin Kline, orta > aş bunalımının tam göbeğindeki avukat Mack'i oymıyor. Sağır krzma mektupiar yazan zenci
şoför Simon'ı ise Danny Glover canlandırıyor.
duyma sürecine girmiş bir sanatçı kimliğin-
de karşımıza geliyor. Ve bizlere Los Ange-
les cennetinden (veya cehenneminden) bir
avuç insan portresi çiziyor.
Bu insanlar, Amerikan toplumu gibi *sı-
nıfsız bir toplum'da bile kuşkusuz varolan
farklı sınıflardan geliyorlar. Hayatını şid-
det dolu filmler yaparak kazanan bir ya-
pımcı, orta yaş bunalımının tam göbeğin-
deki bir avukat ve çocuk özlemi çeken
kansı, kansından aynlmış, özel bir okulda
okuyan sağır kızına mektuplar yazan zenci
bir şoför, avukaün bir 'gece macera'sıyla
kendine gelememiş sekreteri, sekreterin en
yakın arkadaşı olan zenci kadın...
İnce belli palmiyelerle dolu bir kentte ya-
şayan bu kişilerin arasındaki ilişkiler, önce
türlü çeşitli "felaket'lerle başlar. Avukat,
bir gece arabası bozulduğunda eline düştü-
ğü ölümcül çeteden, son dakikada y ardıma
gelen zenci şoför sayesindekurtulur... Kor-
ku fılmleri yapımcısı, bir sokak serserisi ta-
rafından kurşunlanır... Avukat ve kansı,
özel sorunlanyla bunalmışken bu güneş ve
zenginlik ülkesinde Allah'ın bır diğer ceza-
sı olan depremlerden biriyle sarsılırlar...
Sanki her şey eski bir melodramdaki gibi
felaket ve dramlarla doludur. Amerika'nın
gerçek yüzü, Los Angeles cennetinin ce-
hennemlik yanı böylesine korkunç ve ür-
künç olabilir mi?
Olamaz kuşkusuz. Nitekim Lawrence
Kasdan da fılmini bir felaketler zinciri ve
'çağdaş bir melodram' karikatürüne dönüş-
türmeyecek kadar akıllıdır. Kişilerimiz,
çevrelenni önlenemez bir kader veya mis-
tik bir ölüm duygusu gibi saran olaylann
ötesinde, gerçek dostluğu, insancıllığı da
keşfederler. En iyi çözümün sevgj, dostluk,
insanlar arası iletışım olduğu konusundaki
o eski ve değişmez Amerikan düşünün san-
ki yeniden doğrulanmasıdır film... Her şey
yalnız ıleüşimi sürdürür, birbirimizle in-
sancıl bir teması korursak vardır, varola-
caktır. Öbür türlüsü yalnızlıkür, dehşete ve
baskıya teslim olmaktır, ölümü ve çöküşü
kabullenmektir.
"Grand Canyon" ya da "Şehrin Kalbi" kuş-
kusuz çok önemli şeyler^öyleyen, çok yeni
fıkırler üreien bir film değiî. Âma kamera-
sını temel bir şeye yöneltmiş birfilm:Haya-
la. yaşadığımız şu belalı dünyaya... Bu
fılmin temel konusu ve teması, yaşamın ta
kendisi. Bu, bir anlamda Los Angeles'a,
California'ya gıderek ABD'ye özgü bir ya-
şam ve onun sorunlan değil valnızca...
Mekanikleşmeye, iletışimsizliğe, şiddet ve
tcrörc her gün biraz daha teslim olan lüm
dünyamızın sorunlan.
Ancak Kasdan. vinc de ülkesıne. anlı
şanlı Amerika'ya bir kıyak çekmekten ken-
dını alamamış. Filmlerınde işlediğı şiddetin
sonunda gelip kendısini bulmasından ve
neredeyse yaşamına mal olmasmdan ür-
ken yapımcının. bır daha bu tür filmler
çevirmeye yemın etmesinden sonra ıyileşip
>ıne aynı tür filmlere dönüş yapması, fil-
mın içerdıği sürprizlerden biri. Çünkü ya-
pınıcı Davis. bu şiddetin Amerika'nın,
giderek yaşamlanmızın aynlmaz bir parça-
sı olduğu ve bu kentin ıçerdiği tehlike duy-
gusunun. onu ilginç ve de 'güzel' yapan
şeyleıden biri olduğu sonucuna vanyor.
Evet. şiddet temelde en azındaıı
"Amerikan sistemi
n
nin ve toplumsal yanı
ihmal edilmiş denetimsiz bir kapitalızmin
kaçınılmaz bir öğesi. Ama acaba dünyamı-
zın ve çağımızın değişmez kaderi mi bu
aynı zamanda? Şiddet içermeyen bir güzel-
liği, tehlikenin gölgesi vurmamış bir muüu-
luğu hak etmiyor mu çağımız insanı? Kas-
dan'ın fılmi bu açıdan pek umutlu bir so-
nuca varmıyor.
Günümüz Amerikan sinemasınm tüm
tiklerine, ölçütlerine ve kalıplanna sırt çe-
virmiş gözüken ilgi çekici fılmi de bu açı-
dan karamsarlıkla gerçekçilik arasında bir
yerlerde kalmış gözüküyor.
Martin Scorsese,' 'Korku Burnu"yla otuzyıîlık klasiğeyeniden eğüiyor
w
Kutsal aile' ne kadar kutsal?Korku Burnu (Cape Fear) / Yö-
netmen: Martin Scorsese j Senar-
yo: Wesîey Strick j Görüntü: Fred-
die Francis /* Müzik: Bernard
Herrmann-Elmer Bernstein j
Oyuncular: Robert de Niro, Nick
Nolte, Jessica Lange, Juliette Le-
wis, Robert Mitchum, Gregory
Peck, Martin Balsam j Bir UIP
(Universal) fılmi. j 128 dakika.
(Kadıköy Süreyya, Şişli Kent, Be-
yoğlu Atlas, Bakırköy 74, Çember-
litaş Şafak, Ankara Metropol,
İzmir Deniz, îzmir Konak)
Martin Scorsese'den pek beklenen bir
film değil "Korku Bumu." Amerikan sine-
masının kalıplanv la sürekli oynayan, bu si-
nemarun en kişilikli ustası sayıhrken (Ame-
rikan Yönetmenler Birliği, onu 1980'lerin
en iyi Amerikan sinemacısı seçmışti) kitle
beğenisinden pek fazla uzak düşmemeye
de çaba gösteren ve son yıllardaki her fılmi
bir olay sayılan yönetmen, bu filmle sanki
günümüzün geçerli "şiddet sinenıası"na
ciddi biçimde ödün vermiş ve sonuç olarak
sıradan bir korku ve gerilim fılmi yapmış
gözüküyor.
Ama acaba gerçekten öyle mi? Bu "İta-
Jo-American" sınemacıyı. Lee J. Thomp-
son'ın yönettiği ve belleklerimizde oldukça
silik bir anısı olan 1962 yapımı bir siyah-
beyaz gerüim fılmini alıp allayıp pullaya-
rak yeniden çevirmeye iten ne olmuş? Her-
halde sıradan bir tür fıtaıi' örneği vermek
ve seyirciyi gerçekten de 2 saat boyunca
koltuğuna mıhlamak arzusu değil (ki film,
bunlan kesinlikle başanyor).
Scorsese, sanınm konunun (ve ilk fıhnin)
içerdiği kimi ilginç temalan geliştirmek,
zenginleştirmek ve bir ölçüde çağdaşlaştır-
mak istemiş.
Bu temalan baştan ilgjye değer bulduğu
açık. Böylece biz yıllar sonra yine vaktiyle
matıkûm oluphapsedüşmesinenedenoldu-
ğu tehlikeli bir haydudun içeriden
çıktıktan sonra tehditlerine uğrayan ve ona
karşı yalnız kendisini değil tüm ailesini sa-
vunmak zorunda kalan bir hukuk
adamının savaşımını izliyoruz.
Ama asıl ilginç olan, Scorsese'nin alünı
çizdiği ve geliştirdiği temalar. Scorsese, fıl-
mini suç ve suçluluk kavramlannın irde-
lenmesi için bir çıkış noktası, bir tartışma
alanı haline getirmiş. İlk filmde, avukat
(Gregory Peck) tümüyle suçsuzdu. Tek su-
çu. azıh bir suçlu (Robert Mitchum) hak-
kında gereğinden çok şey bilmesiydi.
Bu filmde ise avukat kahramanımız
(Nick Nolte) hukuk açısından değilse de
vicdan açısından pek masum değdldir.
Çünkü azılı suçlu Cady'nin (Robert de Ni-
ro) vaktiyle yargılanıp 14 yıl içeride yatma-
sına neden olan, onun bildiği bir kanıtı
mahkemeden saklamasıdır. Bu açıdan,
tüm manyaklığı ve dövmelerle kaplı kaslı
bedeniyle oldukça ürkünç bir kişilik olarak
gösterilen Cady'nin 'kötülüğir ile dürüst ai-
le babası avukat Bovvden'in 'iyiliği' top-
lumca konulan etiketlerin ötesinde, asıl an-
lamlannın dışına kayan yakıştırmalara dö-
nüşmektedir.
Film. böylece yasa adamlannın görevleri
Wim Wenders, 'Dünyanın Sornma Kadar'da
yarıpolisiye, yarı bilimkurgu bir öykü anlaîıyor
21. yûzyıla doğru
teknolojik bir \olculuk
"Dünyanın Sonuna Kadar", günümü-
zün usta Alman sinemacısı Wün Wen-
ders'in çok uzun yıllardır (1977'den beri)
kafasında olan bir proje imiş. Çok genel
biçimde çağımız insanının bir yandan
nükleer güç ve olası bir atom savaşı
karşısında duyduğu kaygı, öte yandan
gitgide ilerleyen teknoloji sayesinde eriş-
tiği olanaklar, ama bu olanaklar ölçü-
sünde artan yalnızhğı ve umutsuzluğu
söz konusu ediliyor bu filmde...
"Dünyanın Sonuna Kadar", bir yaruyla
çok şaşırtıcı ve yabancılaştıncı, öte
yanıyla bildiğimız ve sevdığimiz Wenders
sineması içinde çok doğal. adeta kaçınıl
maz bir film... Filmin ilk yansı, bir bilim-
kurgusal olayın fünyesini oluşturduğu.
ama bilim-kurguyla hiç ilişkisi olmayan
bir polisiye biçiminde gelişiyor. Sinema
tarihi içinde birçok sinemaanın (örneğin
Orson WeUes'in veya Yeni-Dalga'-
alann) yaptığı biçimde, polisiye sine-
mayı bir üslup ahştırması yapmak için
bir çıkış noktası olarak alan, gerçek an-
lamda entrikayı hiç takmayan bir an-
layışın ürünü. Ve tüm bu bölüm, ne yalan
bir naifliği koruyan bir yönetmen. (Sine-
masındaki şiir, belki de bu naif yanının tü-
revi değil mi?) Aynı zamanda VVenders,
hayraru olduğu Amerikan sinemasından
aldığı "yol filmi-road movie" tadını hiç
unutmamış ve filmlerini moral değerlerin
peşinde düşülen uzun yolculuklara dönüş-
türmüş bir "seyahat sinemacısı." Tüm bu
özellikler bu filmde de açık biçimde belir-
gin. Bu kez dünya çevresinde, "dünyanın
sonuna kadar" yapılan gerçekten uzun bir
yolculuk söz konusu. Yeni bir yüzyıhn eşi-
ğinde, umutsuzluk kadar yeni umutlann
da söz konusu olduğu bir dönüm noktasm
daki bu yolculuk, yalnızca maddi anlam-
da uzaklıklara, ufuklara doğru yapılmıyor.
Aynı zamanda, 20. yüzyıldan daha da
çok teknolojinin egemenliğiyle geçecek
gibi gözüken 21. yüzyıla doğru bır *olcu-
luk bu... Bilgisayarlann çok daha mükem-
mel düzeye yükseleceği bır çağda. insanoğ-
lu gitgide makinelere, aygıtlara, bilgisayar-
lara, robotlara vb. şeylere bağımlı hale gel-
meyecek mi?
Beynimizin içine dek nüfuz ederek zihin-
sel etkinliğımizi. anımsama yeteneğımızi.
Nicedir özlediğimiz Jessica Lange, "Korku Burnu"nda başanlı bir oyunla karşımıza
çıkıyor. Juliette Lewis ise En İyi Yardnncı Kadın Oyuncu Oscar'ma aday obnuştu.
Dünyanın Sonuna Kadar (Until the End
ofthe World) j Yönetmen: Wim Wenders
I Senaryo: Peter Carey, Wim Wenders j
Görüntü: Robby Müller j Müzik: Graeme
Revell ve çeşitli gruplar / Oyuncular: Sol-
veig Dommartin, William Hurt, Sam Ne-
ill, Jeanne Moreau, Max Von Sydow, Rü-
diger Wogler, Lois Chiles, Eddy Mitchell,
Bir Fransız-Alman-Avustralya ortak
yapımı / 160 dakika. (Kadıköy Kadıköy,
Beyoğlu Lale) Sorveig Dommartin
ve insan yaşamlan üzerinde oynayabile-
cekleri rol konusunda ilginç bir yaklaşım
getirrnektedir. Benzer bir değişiklik,
Cady'nin kişiliğinde gerçekleştirilmiş ve ilk
fılmin, gölgelere yer bırakmayan siyah-
beyaz dağıbmı içinde tam bir manyak ola-
rak ele alman bu kişilik. burada Robert de
Niro'nun belki daha ürkünç, ama aynntılı
olarak işlenen kompozisyonuyla karanlık
bölgeler de içeren bir karmaşıklığa dönüş-
türülmüştür.
Öte yandanfilm,avukatın ailesini koru-
mak için verdiği mücadelenin eriştiği sine-
masal güç ve görsel duzeyle, belki de bu tip
'aile için' verilen savaşımlan anlatan öykü-
lerin en çok anımsanacak bir örneğine, bir
prototipine dönüşüyor. Ama burada da
sulan bulandınyor Scorsese... "Kutsal ai-
le"... Ama ne denli kutsal ve de hangi aile?
Avukatla kansının aynlmak üzere olmala-
n ve avukatın metresi bir yana, ailenin tek
çocuklan olan kızlanyla ilişkileri de hiç
sağlıklı değil.
Genç kız (Oscar adayı olan ilginç oyu-
nuyla yeni bir oyuncu, Juliette Levvis) ken-
di dûnyasında yaşamakta. ana-babayla
hiçbir biçimde ilişki kuramamakta, onlar-
dan sevgi almakta da, bu sevgiyi geri ver-
mekte de duraksamaktadır. Tam bu sırada
karşısına çıkan tehlikeli suçlu Cady, genç
kıza yumuşak yaklaşımıyla, onu korkuttu-
ğu kadar kendisine çekecek ve genç kızın
uyanmak üzere olan cinselliğini kışkırta-
cakür.
Kuşkusuz filmin en tedirgin edici bölü-
mü olan Cady-genç kız karşılaşmasını, ti-
cari sinemarun (hatta bu filmin) iç
mantığıru zedelercesine uzatan Scorsese,
bununla bu karşılaşmaya ve bu ilişkiye ver-
diği önemin altını çizmek istemiş olmalıdır.
Iyilik-kötülük, suç-suçsuzluk, yasa
adamı-suçlu çclışkılcn \e ortaMnıf Ameri-
kan ailesı olgusunu delik-deşik eden yapısı,
üstün oyun gücü ve Scorsese görselliğiyle
desteklenen biraz mekanik, ama etkileyicı
gerilimiyle "Korku Burnu" görülmeyi hak
ediyor.
İlk fılmin oyunculannın (Gregory Peck,
Robert Mitchum, Martin Balsam) küçük
rollerde karşımıza çıkması, özlediğimiz
Jessica Lange'ın başanlı oyunu ve Robert
de Niro/Nick Nolte ikilisınin karşılıklı dök-
tünmeleri, fılmi oyun ve oyuncular açısın-
dan da, sinemasever için çekici hale getiri-
yor. Çocuklann uzak tutulması gereken
fılmlerden olduğunu da anımsatalım!..
söylemeli, bıktıncı bir kaçıp kovalamaca
halinde geçen, insanda hiçbir merak ve
gerilim duygusu uyandırmayan. oldukça
sıkıcı bir sinema örneği.
Filmin ikinci yansında. birden ılgınçlik
düzeyi yükseliyor. Öykü bu kez bilim-
kurguya daha çok yaslanan bir nitelik
alıyor. Hırsız, serüvenci. sey^ah ve ajan,
gizemli Sam Farber'in temel amacının,
dünyanın dört bir yanından yeni bir ka-
mera aracılığıyla saptadığı görüntüleri,
kör annesinin (unutulmaz Jeanne More-
au) anılannı canlandırmak üzere ona
sunmak için topladığı anlaşılıyor. Ancak
bu, kamerayı kuUanıp çekımi yapan kişi-
nin de katılacağı zihinsel bir çaba>la
mümkündür. Ve bu arada, o kişinin ken-
di anılan. yıllardır belleğinin derinlikle-
rinde yitip gitmiş görüntüler de canlan-
makta ve bu olay, o kişide kısa zamanda
bir bağımlılığa dönüşmektedir. Nitekim
kahramanımız olan özgür, yürekli ve ku-
ral tanımayan genç kadın da.bu
bağımlılığa tutulmaktan kurtulamaya-
caktır.
Wim Wenders. en olgun ve buruk
filmlerinde ("Olayların Gidisi" ve "Parîs-
Texas" gibi) belli bir çocuksu yanı, bellı
geçmişin görüntülerini canlandırma yeti-
mizi bile denetim altına alabilen bu aygıt-
larla insanoğlu nereye varacak? Claire To-
urneur'ün yeni yüzyıldaki görevinin, bir
uyduda çok uzaklardan dünyaya bakarak
çahşmak olması ve yaşgününü, uyduda,
yakın dostlannın gönderdiği bilgisayar gö-
rüntüleriyle kutlaması, mutlu bir kutlama
sayılabilir mi?
"Dünyanın Sonuna Kadar", kişisel bir
film. Önemli bir çağdaş "auteur"ün kişisel
temalannı. saplantılannı, kaygılannı kimi
ticari film, tür fılmi kalıplannı kullanan.
ama temelde onlardan son kerte farkh bir
sincmayla kotanlmış bir film aracılığıyla
bizlere ulaştırması. Özellikle ikinci yansın-
da belirlenen temalan ve yine bu yanda or-
taya çıkan Jeanne Moreau, Max Von
Sydow gibi usta oyunculannın da katkısıy-
la canlanan ve ivme kazanan bir film.
Başrollerdeki. Wenders'in son yıllardaki
gözde oyuncusu. hayat ve proje arkadaşı
Sorveig Dommartin ve W ilüam Hurt içinse
aynı şeyleri söylemek kolay değil. Kimi na-
if yanlanna vc yer yer tam bir karşıt sinema
görünümü alan anlatımma karşın, sonuç
olarak insanda önemli sorulara kapılar
açan ilginç bir film...