Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
12
CUMHURİYET
DİZİ-YAZI
23 NİSAN1992 PERŞEMBE
BURASITURKIYE
HALUKŞAHİN
Kurtçe Yayın Yapılsa
Ne Olur?
Özal-Demirel çekişmesinin son sahnesi oiarak körükle-
nen Kürtçe televizyon yayını tartışmasını, Karagöz-Haci-
vat sahnesinden indirip soğukkanlı bir biçimde irdelemek-
te yarar var.
Başbakan Süleyman Demirel, Kürtçe televizyon yayını
yapılmasma karşı çıkarken iki gerekçe öne sürüyor: Ana-
yasa engeli ve ülkenin hazır olmaması ("Türkiye bunları
kaldıracak durumda değildir.")
Anayasa engeli konusu tartışmalı: Türkiye'nin resmi di-
linin Türkçe olması, kamu yayın organlarında başka dilde
yayın yapılmasını yasaklar mı? öyleyse radyoda her gün
ingilizce, Fransızca, Almanca haberler nasıl yayımlanı-
yor? TRT 4, televizyonda gösterilen İngilizce filmlerin ses
bantlarını nasıl yayımlıyor? Güneybatı sahillerinde yayın
yapan Turizm Radyosu ne oluyor? Demek ki, anayasal ya
da yasal bir engel olsa bile aşılmaz bir şey değil. Üstelik
tam da anayasa değişikliklerinin yeniden gündeme geldi-
ği bir dönemdeyiz. Engel varsa kaldırılır.
Türkiye'nin böyle bir şeyi kaldıramayacak durumda ol-
masına gelince... Demirel'in ne demek istediğini anlaya-
bilmiş değilim. Eğer halkın hazır olmadığını söylemek isti-
yorsa, bence yanılıyor. Çok dilli, çok kavimli uzun bir geç-
mişin mirasçısı olan halkımız böyle bir uygulamayı an-
layacak olgunluğa elbette sahiptir. Ama 'iyi saatte olsun-
lar hazır değil' türünden bir mesaj vermek istiyorsa onu da
açıkiamak zorundadır.
••
iki yıl önce yaptığım doğu gezisi sırasında beni çok etki-
lemişti: Dağ başlarındaki köylerde bile damlardan TV an-
teni eksik olmuyordu. Gazete, ilaç, doktor ve temiz içme
suyu girmeyen evlere bile televizyon yayınlan giriyordu.
Devlet giriyordu, dünya giriyordu da diyebilirsiniz. Türkçe
konuşulan dış çevre ile pek az bağlantısı olan köy kadınla-
rının Türkçe ve yaşam öğretmeni televizyondu.
Kuşkusuz bu büyük bir olanaktır, ülkenin gelişmesi ve
huzuru açısından iyi kullanılabilir.
Kürtçe yayınlarla, şimdi erişilemeyen bazı kitlelere eri-
şilmesi de bu iyi kullanım'ın kapsamı içinde olmak gere-
kir. lletişim araçları, iletmek içindir. Evine kadar girdiğiniz
insanlara soyleyeceklerinizi birtakım saplantılar yüzün-
den söylemezseniz bundan kim zararlı çıkar? Söyleyeceği
olanlar bunu söylemelidirler: En açık ve yalıri bir biçimde,
Türkçe söylemelidirler, Kürtçe söylemelidirler, Zazaca
söylemelidirler...
Onemli olan mesajdır, içeriktir.
Evet, önemli olan içeriktir ve bu yüzden Kürtçe yayın
başlayınca tüm yöre halkının işini gücünü bırakıp salt
TRT'yi izleyeceği sanrısına da kapılmamak gerekir. Belki
ilk bir kaç gün olur böyle bir şey, ama kısa sürede kanıksa-
nır. Yöre halkının beklentilerine ve ihtiyaçlarına da cevap
verençokakıllı bir yayın politikası izlenirse başarılı olunur;
insanlar o zaman ekran başına koşarlar. Şimdi BBC Türk-
çe Servisi'nin yayını için radyo başına koştukları gibi...
Yoksa, okul televizyonu edasıyla yapılacak Kürtçe ya-
yınların izleyicisi, Türkçe yayınlardan fazla olmaz. Harca-
nan paralara yazık olur.
•
Kamu radyo.ve televizyonunda Kürtçe yayın yapılması,
devletin bölgeye bakışında önemli birdeğişiklikolduğunu
da simgeleyecektir.
Başbakan Demirel ile yardımcısı Erdal Inönü beş ay ön-
ce bu değışiklıği "Kürt realitesini tanımak" biçiminde ta-
nımlamışlardı. Kürtlerin "kültürel kimliğini kabul etmek"-
ten de sık sık söz ediliyor.
Bunlarm anlamı, devlet politikasının (en azından bu hü-
kümetin politikasının) asimilasyondan entegrasyona yö-
neldiğidir. Asimilasyonda, büyük gruba katılan küçük gru-
bun kendi kültürel kimliğınden vazgeçmesi söz konu-
sudur. Entegrasyonda ise küçük grubun kültürel kimliğinin
tanınmasıyla uyumlu bir birlik oluşturulmaya çalışılır.
Çağımızın son çeyreğinde hemen her yerdezoraki "erit-
me potası" politikalartnın yerini gönüllü entegrasyon poli-
tikaları almıştır.
Bizler de bu çağın çocuklarıyız ve bu yüzden Kürtçe tele-
vizyon yayını konusu bir entegrasyon aracı oiarak bizim
de gündemimize geliyor.
ButartışmayıbaşlatanÖzalgibisöyleyecekolursak:"Ha-
dise bundan ibarettir '
30 YIL ONCE Cumhuriyet
Bu Günü Sevmek
23NİSAM962
Bugün Ulusal Egemcnlik Bayramını
kutluyoruz. Aynı ba> ramı geçen yıl
üzüntii içinde geçirdiğimizi umanm
ki hiç birimiz unutmamışızdır.
Sonradan olağanüstü yetkilerle
bezenen meşhur "Soruştunna
komisy onu" geçen yıl bu zamanlar
hcniiz veni kurulmuşiu. Basın.
gençlik. halk \e muhalefet bu hale
karşı şiddcılc direnme yolunda ıdi.
Milletin güvenini yitiren bir ıktidar millelc rağmcn ycrindc
tutunabilmek için her şeyi gözealmışgörünüyordu. Yun
ufuklarındakaranlıkbulutlardolaşıyordu. Anayasa dışı
hareketleriyleduruma hâkim olacaklannı sanan iş
başındakiler. işi gitükçeazıtıy orlar. memlekeli koşar adım bir
çıkmaza doğru iıiyorlardı.
Böylesine kaımakanşık bir halin uzun zaman sürüp gilnıesine
imkân yoktu. Yaozamankiiktidariçincsaplandığı
korkutmaca ve baskı sistemini milletezorla kabul eilirecek. ya
da millet hak hukuk tanımıyan bu iktidan düşiirecekli.
Bununla beraber bu bayram gününde gençlerimızc
hatırlatmayıyararlıbulduğumbirkaçnokıavar. L'lusal
Egemenliği verimli ve gürbüz bir ağaca benzetirsek o ağacın
hergünbakım istediğini unutmamalıyız. Hcryaşıvanvarlık
gibi Ulusal Egemenli de müıemadiyen gelişmek zorundadır.
Gelişmedurursa ağaç kurumaya yüz tutar. Kuruyan varlıklar
ise biliriz ki canlılıklannı yitirirler. şekilden ibarc kalırlar.
Ulusal Egemenliksayesindebizyurdumuzun büıünlüğünü
kurtardık. Padişahlığı kaldırdık. Vaiandaşlararasındaki
ağalık. beylik. paşalık gibi sınıfay nmlannı yok ettik. Kadın
erkek bütün vatandaşlan hukukça eş hale getirdik.
Yurdumuzu. eskı geleneklerin geriye bağlav, ıcı etkilerden
kurtanp Batı uygarlığınayönclttık. Yurdumuzun üreiim
güeünü arttırmak. halkımızın hayat seviyesını y üksclımek
uğrunha bir lakım çabalar gösierdik.
Bu çabalann bizi izlediğimiz uygarlık düzcyine ulaştırdığını
söylemek bugün güçtür. Atatürk"ün işaret ettıği yönde
durmadançalışmak. kırk yıldaeldeettiğimizsonucun ilcride
on katını. yüz katını başarmak zorundayız. Ulusal
Egemenliğin bugünkü anlamı. kaynağınıyurtvcinsan
sevgisindenalıyor. Türk ulusununegemcn olması demek her
Türk vatanda^ının bu topraklara üzennde eşit ımkûnlardan
faydalanarak özgür yaşamaM demcktir.
Seçim yolu ile iş başına gelireceğimiz yönetıcileri "bir kerc
seçmişiz, varsın dört y ıl oturşunlar" dıy e kendı hallerıne
bırakmaktansakınmalıyız. İnsanlar. özeilikleiklidara.yani
buyurma yerinc geçen insanlar belli olmuyor. Her türlü
araçlardan faydalanarak onları süreklı bir kontrol altında
tutmazsak ilende hem mcmlekcte. hem de onlara kötülük
etmiş sayılınz. Ulusal Egemcnlik bayramını her yıl sevinç
içinde kutlıy abilmemizin başlıca şartı. ukcr teker hcpımizın o
egemenlik üzerine titrememizdir.
Bayramınız kutlu olsun çocuklar. NADİR N ADİ
ÇAUŞMA YAŞAMINDA DEMOKRATİKLEŞME
UMUTKAF
DA ĞININ A RDINDA
ÖNDER AKER
ILO'nun diplomatik kurallar içinde ne demek istediği belli
' Yetti artık, gerekeni yap'
"... Hükümetin, anayasa ve yasalarda
yapmayı öngördüğü değişiklikler, işçi/
işveren/hükümet üçlüsünün temsil edildi-
ği komiteler kurulması, bunlann çalıştırıl-
ması, olumlu bir niyetin göstergeleridir.
Bununla birlikte komite, bir yandan
hükümetin yasalarda daha kapsamlı de-
ğişiklikler yapılabilmesi için işçi/işveren/
hükümet üçlüsünün konsensüsünü (uz-
laşmasıru) arama arzusunu takdırle karşı-
larken, öte yandan, görüşmelerin, bir
noktada sona erdirilmesi ve bunu somut
önlemlerin izlemesi gerektiği düşüncesin-
dedir..."
Bu satırlar Uluslararası Çalışma Örgü-
tü (ILO) Sendika özgürlükleri Komitesi'-
nin kasım . 1991 tarihli raporundan
alınmıştır.
Hükümet, "Türkiye Cumhuriyeti Hü-
kümeti"dir.
Komite de, Türkiye'de çalışma ya-
şamını düzenleyen anayasa ve yasa kural-
lanru 1981 'den bu yana tam 23 kez incele-
miş; olumsuzluklan, sendika özgürlüğü
ile bağdaşrnayan düzenlemeleri "Cumhu-
riyet Hükümetleri'ne bildirrniş olan ILO
Sendika özgürlükleri Komitesi'dir.
Komite, diplomatik nezaket kurallan-
na uygun üslubu ile aslında "artık yetti,
canımıza tak etti..." demektedir, "şu işi
olması gerektiği şekilde yap!"
"...Ülkemizde işçi/işveren ilişkilerini
düzenleyen mevzuat, ülke özelüklerini,
geçmiş yıllann tecrübesini yansıtmakta,
öğretici özellik taşımasının yanı sıra çalış-
ma banşına da yardımcı olmaktadır.
Buna rağmen 1982 Anayasası'nda yer
alan çalışma hayaü ile ilgili hükümlerin ve
2821 sayıh Sendikalar Kanunu ile 2822
sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lo-
kavt Kanunu'nda yer alan pek çok hük-
mün Uluslararası Çalışma Teşkilatı'nın
(ILO), sözleşme ve tavsiyelerine aykırı ol-
duğu yönündeki iddialar devam etmekte-
dir... Konfederasyonumuz çalışma ha-
yatını düzenleyen yasalann ülke gerçekle-
rine ve temel ihtiyaçlara uygun düştüğü
görüş ve kanaatindedir. Başta anaya-
samızın ilgili hükümleri olmak üzere, ça-
lışma mevzuatımızın değiştirilmesini zo-
•Türkün sendikacısı kurnaz da
politikacısı çok mu farklı! Adam
çıkıyor ILO'ya, "Biz farkb bir
hükümetiz, ortaya koyduğunuz
tüm evrensel değerlere bağhyız"
djyor. Sonra kalkıyor, "Şu işsiz-
lik güvencesiyle işsizlik sigortasmı
kuralım" diyerek son dört ayı
boşa geçiriyor.
runlu kılan hıçbir sosyal gelişme mevcut
değildir..."
Bu satırlar da, Türkiye Işveren Sendi-
kaları Konfederasyonu'nun (TISK) ara-
hk 1989'daki 17. genel kurujuna sunu-
lan "çalışma raporu"ndan alınmıştır.
TİSK "aykırılık iddialarının iki konu ile
sınırh olduğunu; toplusözleşme yapabil-
mek için sendikanın kurulu bulunduğu iş-
kolunda çahşan işçilerin en az yüzde 10'-
unun ve sözleşme yapılacak işyeri ya da
işletmelerde yandan fazlasının üye olarak
kaydedilmış olması koşulunun ve hükü-
mete unınan grevleri erteleme yetkisinin
Türkiye'nin ihtiyaçlanna uygun ve eleşti-
rilmemesi gereken düzenlemeler olduğu-
nu" öne sürmüştür.
TİSK bu görüşlenni, aynntıya girme-
den kasım 1991 'de hükümete sunduğu ra-
porda da tekrarkmıştır.
TİSK'e göre "... Bugün ülkemizde uygu-
lanmakta olan 2821 sayılı Sendikalar Ka-
nunu ile 2822 sayılı Toplu tş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Kanunu, >eni anayasamız-
dan sonra 1983 \ılında vürurlüğe girmiş-
tir. Türk endüstriyel ilişkiler (işci-işveren
ilişkileri) hayatmı düzenleyen bu kanun-
lann anayasamızda yer alan temel Ukeler
doğrultusunda hazırlandığı şuphesizdir.
Ayrıca. bu hazırlık yapılırken ILO norm-
lannın da göz önünde tutulduğu bir gerçek-
tir. Bu nedenk her iki kanuna Uişkin oia-
rak, ILO normlanna aykırı olduğu yönün-
deki iddialar da esasen geçerüliğini kaybet-
miş durumdadır..."
Türk-İş'in, Devrimci İşçi Sendikalan
Konfederasyonu'nun (DİSK) ve Hak-İş
Konfederasyonu'nun görüşünü ise şöyle
özetlemek mümkündür: Üç işçi örgütü de
"Türkiye'de işveren temsikileri doğnıyu
söylemiyor, anayasa ve yasalarda kendi
görüşleri istikametinde yapüan düzenleme-
leri muhafaza etmeye çalışıyor. Anaya-
sanın çalışma hayanna ilişkin hükümleri-
nin önemli bir bölümü ve Sendikalar V asası
ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt
Yasası ILO ilke ve sözleşmelerine aykı-
ndır..." demektedirler.
Hangisi doğru?
Biryanda Birleşmiş Milletler Uluslara-
rası Çalışma Örgütü (ILO) Sendika Öz-
gürlükleri Komitesi'nin belirlemeleri, öte
yanda işveren ve işçi örgütlerinin birbirle-
riyle temelden çelişen görüşleri...
Anayasanın çalışma yaşamına ilişkin
hükümleri, 2821 sayılı Sendikalar Yasası,
2822 sayılı Toplu fş Sözleşmesi, Grev ve
Lokavt Yasası ve birbiriyle çelişen iddia-
lar...
ILO, aykınhk iddialannı, gerçekten iş-
veren temsilcilerinin öne sürdüğü iki nok-
taya mı yöneltmiştir?
Doğnıyu söylemeyen hangi kesimdir?
İşçiler mi; işverenler mi?
Türkiye'de çalışanlann hemen lümünü
doğrudan ilgılendiren bu konuda kimin
"doğruyu" soylediğini bilmek, Türk ulu-
sunun hakkı değil midir?
Tabii hakkıdır... Ama ILO'yu biliyor
muyuz?
Binbir güçlükle, devlet dairesinde, yerel
yönetimlerde, özel sektöre ait işyerlerinde
"çahşan" insanlar için bizler için "efendim
şöyle yapılmalı. böyle yapılmalı... Şöyle
yaparsanız benımsediğim ilkelere uygun
hareket etmiş olursunuz; aksıni yapar-
sanız ben neyin yapılması gereküğini be-
lirtir, uymaruzı isterim..." diyen bir örgüt
acaba ne ifade eder? "Şöyle yap, böyle yap
diyebilme gücünü nereden alır?
Kimin "doğruyu" söyledigini anlamak
için önce ILO'yu ve işlevini anlamak
lazımdır.
Uluslararası Çalışma örgütü (ILO) Bi-
rinci Dünya Savaşı sonunda Versay Banş
Antlaşması ile kurulmuş bir dünya kuru-
mudur. İşçiler, 1916'dan başlayarak böyle
bir örgütün kurulmasında ısrarlı olmuş-
lardır. işçi ya da memur, tüm çalışanlann
iş ve yaşam koşullannı iyileştirecek ön-
lemlerin Versay Banş Antlaşması'nda yer
almasını istemişlerdir ve başanlı olmuş-
lardır. ILO'nun temel işlevi "yasama faali-
yeti"dir. Genel bir ifade ile iş hukuku ala-
nında "norm koyma" faaliyetidir. ILO bu
faaliyeti sözleşmeler ve tavsiye kararlan
oluşturarak yerine getirir. Bu belgelerle, iş
hukukunun "alüna inilemeyecek asgari
normlan belirlenmiş" olur.
ILO'nun üyesi "devletler"dir. Ancak,
diğer devletlararası kurumlardan farklı
olarak, devleti tek başına "hükümet" tem-
sil edemez. Devlet, ILO'da hükümet tem-
silcileri yanında, işçi ve işveren temsilcileri
tarafından temsil olunur. Daha da önem-
lisi, işçiler ve işverenler, hükümetlerinden
"bağımsız" olarak hareket etme hakkına
sahiptirler; düşüncelerinde ve oylannda
"bağımsız'"dırlar. Hükümetlerinin dire'k-
tifleri ile hareket etmezler; örgütün işle-
yişinde ve "yasama" faaliyetinde temsil et-
tikleri kesimlerin çıkarlannı, görüşlerini
savunurlar. Bunu da, kendi bağımsız
gruplannda oluşturduklan kararlar doğ-
rultusunda yaparlar. Tüm organlarda ve
işleyişte "eşit haklarla temsil" söz konu-
sudur.
ILO üyesi devletler, kural olarak, onay-
ladıkian ILO sözleşmeleri ile bağlıdırlar.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş ulusla-
rarası antlaşmalar da yasa hükmündedir.
İşte ILO'nun belli bir alanda düzenleme
yapan sözleşmesini onaylayan her üye
devlet, her şeyden önce, sözleşme hüküm-
lerinin uygulanması için gerekli tüm ön-
lemleri almayı taahhüt etmiş olur. Yasa-
lannı ve uygulamasını sözleşme ilkeleri ve
hükümleri ile uyumlu kılacakür. Ancak,
üye devletlerin sorumluluğu bununla
sınırh değildir. Üyelik ilişkisı. ILO Anaya-
sası'nın kabulü ile kurulduğundan, üye
devlet, belli bir ILO sözleşmesini onay-
lamış olsun ya da olmasın, ILO Anaya-
sası'nda yer alan baa temel ilkelerle bağlı-
dır. Ahlaki ve hukuki yukümlülukler altın-
dadır. "Sendika özgürlüğüne saygı", bu
yükümlülüğün başında gelir...
İşte böylesi bir hukuksal ilişki çerçeve-
sinde. "ILO üyesi devlet" olarak Türkiye'-
nin durumu değerlendirildiğindeçok yön-
lü problemler olduğu görülmüştür. Türki-
ye, 12 Eylül hukuk düzeni özellikle bunun
çalışma yaşamına yansıyan yönleri açısı-
ndan değerlendirildiğinde "sendika öz-
gürlüğünü ayaklar altma almış bir ILO
üyesi konumunda"dır. Ne ILÖ Anaya-
sası'ndan doğan yükümlülüklerine ne de
onayladığı sözleşmelere saygılıdır. Sendi-
ka kapatan. sendikaa tutuklatan. işçinin
parasına el koyan. sendikalan yasaklar
zınciri ile çepeçevre kuşatan, işçilerin
ekonomik hak ve çıkarlannı koruma yol-
lannı tıkayan. temel insan hakkı olan sen-
dikalaşmayı 2 milyonu aşkın kamu görev-
lisınden, oğretmenden esirgeyen, hak ve öz-
gürlükleri koruma araçlannı kullanıla-
maz hale getiren. üstelik bu tablonun "de-
mokrasi ile bağdaşabildiğini" (!) savu-
nabilen bir üye devlet durumundadır. 12
Eylül'den bu yana yaşanan tablo budur...
ILO ne diyor?
Doğruyu kim söylüyor?
İşçi örgütleri mi. yoksa işveren temsilci-
leri mi?
Madem kı. bunlar "taraf'tır: kendi çı-
karları doğrultusunda kanıuoyunu yanııt-
maya çalışabilirler, çalı*anların hak ve
özgürlüklerini belirleyen. yasalaştıran
ILO Türkiye hakkında ne demektedir,
ona bakalım.
Mart 1992 raporu ile Türkiye'de duru-
mu tam 24 kez ıncelemış olan Uluslara-
rası Çalışma Örgütü Yönetim Kurulu'-
nun belirlemelerine göre 1982 Anayasası
ve Sendikalar Yasası ile Toplu Sözleşme,
Grev ve Lokavt Yasası'nın aşağıda sıra-
lanan hükümlen "sendika özgürlüğüne"
aykındır; bu aykınlıklan gidermemekte
direnen bir ülke de "demokrasi" ile yö-
neüldiğıni savunamaz.
ILO'nun saptamalan özetle şöyledir:
• İşçi sendika ve üst kuruiuşlannda
yönetici olabilmek için, en az on yıl bilfiil
işçi olarak çalışmış olma koşulu:
• Sendikalann siyasal amaç gütmesi-
ni, siyasal faaliyette bulunmasını, siyasi
partilerden destek görmesini ve onlara
destek olmasını; derneklerle. kamu kuru-
mu niteliğindeki meslek kuruluşlan ve
vakıflarla bu amaçlarla ortak hareket
etmesini yasaklayan kural;
• Grev yasaklannda ve grevin ertelen-
diği durumlarda ertelemenin sonunda,
uyuşmazlığın Yüksek Hakem Kurulu'-
nca çözülmesini öngören kural;
• Dayanışma grevlerini, genel grevle-
ri, verim düşürmeyi amaçlayan işi yavaş-
latmalan ve diğer direnişleri yasaklayan
kural;_
• İşyeri temeline göre işçi sendikalan
kurulmasını yasaklayan kural;
• Sendikalann genel kurul dışındaki
organlanna (yönetim, denetleme ve di-
siplin kurullanna) seçilenlerin, çoğu grev
hakkını kullanılması ile ilgili, Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun
çeşitli maddelerinde sayılan suçlardan
biri ile mahkûm olmalan dummunda gö-
revlennın kendiliğinden sona ermesini
öngören kural;
• özel öğretim Kurumlan Yasası'na
bağlı olarak okullarda öğretm^nlik ya-
panlann sendikalara üye olmamasını ve
sendika kuramamasını öngören kural;
• Sendika üyeliğinin emeklilikle sona
ermesini öngören kural;
• Toplu iş sözleşmesi bağıtlayabilmek
için sendikanın kurulu bulunduğu işko-
lunda çahşan işçilerin en az yüzde 10'-
unun; sözleşme yapılacak işyen ya da iş-
leünede çahşan işçilerin yandan faz-
lasının üye olarak kaydedilmiş olmasını
öngören kural;
• Grev hakkı açısından olağanüstü
haller ile sıkıyönetim halinde uygulana-
• ILO'nun üyesi devletlerdir.
Ancak, diğer devletlerarası ku-
rumlardan farklı olarak. hükü-
met, devleti tek başına temsil
edemez. Devlet, işçi ve işverenler-
ce de temsil olunur. Daha da
önemlisi, işçi ve işverenler, hükü-
metlerinden bağımsız olarak ha-
reket etme hakkına sahiptirler.
cak hükümleri saklı tutan kural;
• Sendikalar üzennde devletin idari ve
mali denetimine yer veren, sendikalann
gelırlenni amaçlan dışında kullanma-
masını ve tum gelirlerini devlet bankala-
rında muhafaza etmesini öngören kural-
lar:
• Sendika yöneticiliği süresini ve yeni-
den seçilme hakkını kısıtlayan kurallar;
• Uluslararası işçi (ve işveren) kuru-
luşlanna üyeüği, idari ön denetim sistemi-
ne bağlayan kural.
Bunlann tümü 1982 Anayasası'nda ve
Sendikalar Yasası ile Toplu İş Sözleşme-
si, Grev ve Lokavt Yasası'nda yer alan
kurallardır.
Bu konudaki "ı>zman" örgüt tarafın-
dan aykırıüğı belirlenmiş kurallardır.
Bu si'alananlarla smırlı da değildir.
Dernekler Yasasında, Olağanüstü Hâl
Yasası'nda, Devjet Güvenlik Mahkeme-
leri Yasası'nda, İdari Yargılama Hukuk
Yasası'nda, Toplantı ve Gösteri Yürü-
yüşleri Yasası'nda, Serbest Bölgeler Ku-
rulması'na İlişkin Yasada, 1402 sayılı
Sıkıyonetim Yasası'nda .... derhal düzel-
tilmek gereken düzenlemeler vardır.
Düzenlemeler yapılmahdır ki, "zincir"
kınlabilsin; hükümet programında belir-
tildiği gjbi Paris Şartı'nı, evrensel değerle-
ri ön plana alan; demokrasiyi gerçek an-
lamda hayata geçiren adımlar" atılabil-
sin.
1981'den bu yana tam 24 raporda bu
yönlere işaret edilmiş...
Türkün sendikacısı "kurnaz" da, "poli-
tikacısı" çok mu farkh!
Adam çıkıyor ILO'ya, aynnülı olarak.
hükümetinin "pfogramını" sunuyor;
"bakınız" diyor, "biz farklı bir hüküme-
tiz; örgütünüzün ortaya koyduğu tüm ev-
rensel değerlere bağlıyız; her şeyi olması
gerektiği biçimde düzelteceğiz. Sendika
özgürlüğüne ilişkin 87 sayılı sözleşmeyi
de, kamu çalışanlannın temel haklannı
güvence altına alan 151 sayılı sözleşme-
nizi de onaylayacağız. Belirlemeleriniz
doğrudur, buna uyacağız..."
Sonra kalkıyor, 'şu iş güvencesi ile işsiz-
lik sigortasmı kuralım...' diyerek son dört
ayı boşa geçiriyor. Önümüzdeki aylann
anlamsız tartışmalarla geçeceği bugün-
den belli.
Belli ki. biri, birilerini işlettiğini sanı-
yor. Hem de asla görevlerini -çoğu zaman
olduğu gibi- yerine getirmeyen sendikacı
desteğinde...
Tartışmaya açıyor?
Neyi?
ILÖ ilkelerini... Programına rağmen
Tartışılacak kanu varsa ILO'ya neden
taahhütte bulunuyorsun... Yoksa. neden
(sözde) tanışma açıyorsun!
Oniki yıldır ezilen Türk çalışanı bunu
hak etmemiştir.
BİT1İ
AJNKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇt
Balıalaria Çocuklar...1939 yılının aralık ayı: doğup büyüdüğüm Hadim ilçesi-
ne, Haydar' adında bir zabıt kâtibi' atanır. Haydar Efendi,
18 yaşındadır, kardeşlerine bakmak için çalışmak zorun-
dadır. Bu nedenle o genç yaşında, Amasyalardan kalkıp,
küçük bir memurluğu, Hadim'de mahkeme 'zabıt kâtipliği-
ni' üstlenmiş, yollara düşmüştür. Savaş yılları o yıllar;
babam Mehmet Usta, Hadim de fırıncıdır. Bir de küçük lo-
kantası vardı. Aslında, babamın ilçede çok işi vardı. Bir
yandan da berberlik yapardı! Nalbantlık da yaptığım, eşek-
lere, atlara nal çaktığını duyardım. Fırının bitişiğinde bir de
kahvesi vardı, üzüm küfeleri o kahvede dururdu. İlçede
başka berber, başka kahve, başka lokanta yoktu. Bir gün
ilçeye vali gelmiş, yemek istemiş, babam götürmüş. Tıraş
olmak istemiş, takımını aldığı gibi babam koşmuş! Vali, il-
çeyi denetlemeyeçıkmış. Kaymakam:
- Efendim, buyurun fırınımızı da görün! demiş. Vali orada
da babamı görünce, çok şaşırmış:
- Fırınla, lokanta iyi de, onların yanında berberlik, nal-
bantlık iyi değil, özellikle temizlik açısından sakıncalı!
demiş.
ilçede üç-beş memur var, yok. Bütün çalışmalar hemen
hemen onlar için. Köylüler, evlerinde yiyıp içiyorlar. Baba-
mın çıkardığı ekmeğe çarşı ekmeği' diyorlar ve onu katık-
sız yiyorlar! Konya'dan gelip, Taşkent'e geçen kamyon
sürücüleri, "KürtAli ","Karagülle"nin otobüslerinin kimi sü-
rücüleriyle, yolcuları bir çeşit gel-geç müşterileri. Ben, o
yıllar öğrenciydim ama evdekilerino savaş yıllarındaaçlık
çekmediklerini bilirim. Paramız yoktu. Anam:
- Yiyip içtiğinizi hesap etmiyorsunuz? derdi.
Doğan Avcıoğlu'na, Yön'ü çıkarırken yardım eder, der-
giye "Hasır Şapkah" imzasıyla yazılar yazardım. Avcıoğ-
lu, "Türklerin Tarihi"ni yazarken, Konya yöresine de eğil-
miş, Konya'daesnafların gücünü incçlemiş Banatakılırdı:
- Ekmekçi, senin baban da burjuvaymış ha! derdi.
Bekir Semerci, Trabzon'da çıkan "Kıyı" dergisinin ka-
sım sayısında "Tanıdıklarım" başlıklı yazılarından birinde
"Ekmekçi Mehmet Usta"yı yazmıştı. Semerci, benim de
bilmedığım ilginç şeyler anlatıyordu. Bir yerde şöyle di-
yordu:
"Ekmekçi Mehmet Usta babamın dostuydu. ilçeye işi
düştüğünde onun katırlarının semerlerini onanverirdi.
Kendi aralarında yaptıkları söyleşilerde hep kahkaha atar-
lardı. Babam çok şakacıydı. Ekmekçi gibi elinden iş gelen
bir adamdı. O dönemlerde köylüler hayvanlarıyla yolculuk
yaptıklarından konuk odamız hiç konuksuz kalmazdı. Ek-
mekçi de çok cömertti. Garipleri, düşkünleri doyurmadan
hoşlanırdı..."
Mahkeme Zabıt Kâtibi Haydar Efendi, ilçeye geldiğinde
bayram öncesiymiş. Ekmekçi Mehmet Usta, ona:
- Haydar Efendi, demiş. Hoş geldin! Yarın bayram. Bay-
ramda üç gün ekmek çıkmaz. Lokanta da kapalıdır. Ben
senin üç günlük ekmeğini, yemeğinı hazırladım. Böylece
aç kalmazsın! Haydar Efendi'nin kalacağı yer de yok. Bir
ay kadar otelciğin soğuk odasında kaldıktan sonra Ekmek-
çi Mehmet Usta, onu evinde konuk etmiş. Fırında, Ekmekçi
Mehmet Usta'yla söyleşir, yemeğini yermış. Mehmet Us-
ta:
- Haydar Efendi sen doymadın!
- Doydum amca!
- Yok, yok doymadın! der, tabağına biraz daha yemek
koyarmış.
Haydar Efendi, oradan şubat sonunda başka yere atanıp
ayrılmış. Ben, Haydar Efendi'yi 1980'den sonra, sanıyo-
rum SODEP Genel Yazmanı Hicri Fişekle yaptığımız bir
Karadeniz gezisinde Amasya'ya uğradığımızda tanıdım.
Hicri Fişek'in başkanlık ettiği toplantıya, bir genç geldi,
kendini tanıttı:
- Benim adım Tahir, dedi. Babam, babanızın arkadaşıy-
mış, yıllar önce Hadim'de zabıt kâtibi olarak bulunmuş.
Ağabeyinizi tanıyor. Sizinle de tanışmak istiyor.
Haydar Efendi, Amasya'da noterlik yapıyormuş Noter
olduğu için politıkacıların arasına karışmaktan çekinmiş.
Onun için benı oğluyla çağırtmış.
- Hay hay! dedim Hicri Fişek'lerden ayrıldım. Haydar
Bey'le konuşmaya girtim. Babamla ilgili anılarını anlattı.
Oğlu Tahir'i övdü. Tahir politikacı olacaktı. Hacı TÖ Cum-
huriyet için 'Pravda' dediydi ya, Haydar Bey, bizlere yönel-
tilen böyle şeylere karşı çıkar:
- Benim tanıdığım Ekmekçi Mehmet Usta'nın çocukları
komünist olamazlar! Olamaz yahu, ben bir ay evlerinde
kaldım, analannın yüzünü görmedim! dermiş.
Amasya'ya daha sonra da gittim, bu kez Hinthorozu Er-
dal Bey'le gitmiştim. Her gidişte, Amasya'daki baba dostu
Haydar Bey'i aradım. Haydar Bey'in oğlu, politikaya girdi.
milletvekili, sonra Sanayi ve Ticaret Bakanı oldu, Tahir
Köse!
Babam borç içinde öldü. Babamdan söz ettim diye gö-
müt taşlarıyla övünmek istedığımı sanmayın. Seha Me-
ray'ın ölüm yatağında bir arkadaşımla bana dediği gibi:
- Biz de çağımızın bir dönemıni yaşıyoruz!
Ankara'da SHP kulislerinin konusu, eski CHP'lilerin
CHP'yi yeniden oluşturma çabaları. Bu, iktidara gelen an-
cak her adımında içeriden tökezletmeye çalışılan SHP'yi
parçalamayı mı amaçlıyor? Eski CHP'lilere yeni yollanan
bir mektupta. özetle şöyle deniyor:
"CHP'nin kapatılma kararının kaldırılması konusundaki
girişimlerimiz, destek ve güveninize dayanarak devam
ediyor. Bu girişimlerimizin verimli ve sonuç alıcı olması,
çalışmalarınCHP torelerineyaraşır birhiyerarşikyapıda
MArkası 17. Sayfada
BULMACA
SOLDANSAGA: 1 2 3 4 5 6
1/ Melih Cevdet
Anday'm aynı adlı
romanmdan Yusuf
Kurçenli'nin sine-
maya aktardığı
film... Bizmutun
simgesi. 2/ Çok sa-
yıda satıcıya karşı-
lık az sayıda alıcı-
nın yer aldığı piya-
sa. 3/ Ciltcilikte ki-
tap yapraklannı
düzgiin tutmaya
yarayan ince örül-
müş şerit... Eski
Mısır'da güneş tan-
rısı. 4/ Bir haber ajansının simge-
si... Erişmis, ulaşmış. 5/ Bir göster-
me sıfatı... Kâmil. 6/ Bir oyun ya
da filmde dinlenme süresi... Yaban-
a... Dilbilgisindeki sözcük türlerin-
den biri. 7/ Incelik. 8/ Şık, lüks ve
gösterişli giyim tarzı... Serbest mes-
lek adamlaıını içinde toplayan res-
mi birlik. 9/ Temel gerçeklerin akıl-
ia kavranamayacağını, ancak inanç
yoluyla elde edilebileceğini savunan
öğreti.
\ IKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Yahudilerin yılbaşı bayramı. 2/
Dört Halife*nin sonuncusu... Afrika'da yaşayan bir antilop. 3/
"Allah'a sığın şahs-ı halimin gazabından / — yumuşak huylu
atın çiftesi pektir" (Ziya Paşa)... Bir işteki engelleri yenme ka-
rarı. 4/ Amazon bölgesinde batakhk sık orman... Avuç içi. 5/
Dejenere... Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü
ayaklık. 6/ İplikleri şiş üzerine sarılmış gibi görünen ipekli ku-
maş. 7/ Altının simgesi... Kızıl tuylü bir av kuşu. 8/ Denizci-
likte dort koşe yelkenlerin yan yakalarına bağlanan halat...
Türkı;ede adın durum eklerinden biri. 9/ Kendisine inanılan
kimse... Tann'ya yakaıtş.