Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 NİSAN1992 SALJ
12 DIZI-YAZI
BURASI TURKİYE
HALÛK ŞAHİN
Barış Adlı Öksüz Çocuk
Geçen cuma günü Boğaziçi Üniversitesi'nde "Barış Ça-
hşmaları" konulu bir uluslararası konferansa katıldım.
Üniversite'nin Dış llişkiler ve Araştırma Merkezi tarafın-
dan düzenlenmişti ve bu konudaki ilk bilimsel toplantı
olması nedeniyle önem taşıyordu. Batı dünyasının belli
başlı üniversıtelerinin birçoğunda bu konuda dersler veri-
lir, araştırmalar yapılır. Bizde yeni başlıyordu, en azından
bu açıdan ilginçti.
Gelin görün ki birkaç görevli dışında kimse barış toplarv
tısına rağbetetmedi. Yabancı konuşmacılardan birkaçı da
yol parası bulamadıklarından gelememışlerdi. Gönderi-
len bültene rağmen basında da bu ilginç toplantıyla ilgili
teksatıryoktu.
Düşündüm: Acaba konu barış değil de savaş olsaydı
böyle mi olurdu?
Kuşkusuz, hiç de böyle olmazdı. Yabancı konuşmacılar
birtakım kurumlardan kolayca yol parası bulurlardı. Başka
birileri de gelmek için başvururdu. SaJon dolar, gazeteci-
lerin flaşları patlardı.
Bir kez daha anladım ki günümüzde barış hiç popüter
bir konu değil. Sorunların şiddete başvurmadan çözümü
fazla ilgi görmüyor. Barış taraftarları marjinal kalmanın
ötesine geçemiyorlar.
196O'lı yıllarda gençliğin çok tuttuğu bir slogan vardı:
"Savaş ilan etseler ve kimse çarpışmaya gelmese..."
1990'lardaki gerçek: Barış ilan ediyorlar ve kimse tadını
çıkarmaya gelmiyor!
• • •
Savaş, 20. yüzyılda insanlığa büyük kayıplar verdirdi,
dehşet verici acılar yaşattı. Buna rağmen, hemen her yer-
de sürekli olarak hazırlanılan bir proje savaş. Barış ise
romantize ettiğimiz ve üzerinde fazla düşünmediğimiz bir
kavram. Bir proje hiç değil. Neredeyse rastlantısal birşey.
Çevrenizdeki insanlara barıştan ne anladıklarını sorun:
Size olsa olsa savaşın tersi olduğunu, savaş bitince ban-
şın başladığını söyleyeceklerdir. Oysa durum hiç böyle
değil. Savaşın olmaması ille barışın egemen olacağı anla-
mına gelmiyor. Çoğu kez barış, savaşa hazırlanılan, onun
için silahlanılan bir dönem olarak kullanılıyor. Oysa ger-
çek barış, toplumların daha sürekli ve yaygın barışa hazır-
landıkları dönem olmalı.
. Barışa hazırlanmak, savaş psikolojisini dağıtmak ve
özellikle "düşman" imgesini toplum olarak irdelemek de-
mektir. Savaşa hazırlananlar bunu çok iyi bilirler: Onlar da
düşman imgesini güçlendirmek, bir insan topluluğunu
nefret edilir hale getirmek, insanlıktan çıkarıp canavarlaş-
tırmak için ellerinden geleni yaparlar.
Körfez Savaşı öncesinde Batı propaganda aygıtları bu
süreci Saddam Hüseyin'e büyük bir başarıyla uyguladılar.
Onu "Hitler kadar tenlikeli", yok edilmesi gereken bir ca-
navar olarak betimlediler. Kuveyt'in işgalinden iki ay önce
U.S. News and VVorld Report Dergisi'nin kapağında Sad-
dam'ın şeytani bir portresinin altında şöyle yazıyordu:
"Dünyanm en tehlikeli adamı."
Bu betimleme çözüm yolunu da kaçınılmazlaştırıyordu:
Savaş!
Bizler Türkiye'de şu dönemde bu "düşman yaratma"
süreci üzerinde dikkatle durmalıyız. Birtakım önyargılan
körükleyip birtakım olaylardan yararlanarak bir grubu öte-
kinin "düşmanı" olarak damgalama çabaları ne yazık ki
yol alıyor. önerilen çözüm şiddettir, savaştır.
Şu anda kimbilir kaç yerde kaç kişi silahlı mücadele, ya-
ni savaş planları yapıyor? Kimbilir silahlara ne milyarlar
harcanıyor? Ya barış? Barışa hazırlananlar kaç kişi? Onla-
rın ellerindeki olanaklar neler? Savaş öğrencilerinin sayı-
sı yüz binlerle ölçülüyor. Ya barış öğreneileri? Onlar kaç
kişiler?
Barışın da bir proje haline gelmesi gerek. Büyük bir pro-
je! Ama o günler pek yakında görünmüyor. .
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Millimaçlarahazırlık
Futbol antrenörü M.Pegnem
tarafından dün akşam milli
takım o> unculanna bir
konferans
verilmiştir. Konferansın
mevzuu teknık futbolun nasıl
oynanacağıdır. Anlrenörün
ingilizce olarak söylediği
sözleri federusyon reisi Hamdi
Emin Bev tercümeetmiştir. Antrenör bir futbol sahası
şeklindeçizilmişolanbüyi'
1
' birmasa üzerineiki muhasım
takım farzederek ve oyunculan tavla pullan ile harekete
getirerek konferansına canlı bir şekil vcrmiştir. Antrenör.
futboldâ kazancın y üzde yetmiş beşi fıkir ile kazatulabilir
cümlesilesöze başlayarakmüdafaa ve hücum oyunculannın
karşıdaki rakip takımın vaziyetine nazaran nasıl bircephe
almalan lazım geldiğıni müteaddid misaller ve hareketlerle
ayn ayn izah etmtştir. Futbolcularda açık münakaşaya
davet edildiği için onlar da muhtelif sualler sormuşlardır.
Antrenör bunlara da cevap vermiştir. Konferans
futbolculann fıkri kabiliyetlerini inkişaf ettirmek
nokıasından çok müfıt olmuş, çok defa hatıra gelmeyen ufak
bir hareketin netice üzerinde ne kadar müessir olduğu
sarahatenanlaşılmışiır.
OPERA
MANUELA
TARİHTEBLGÜN
IN
Lat.lmf ****»*#** *"-*""»
B/fi &AR0K USr/ISL
£D8t
ÖlMÜŞrİJ G£ÇtGDÎĞr ÜÇ
AIMANY/I (0O6UM
' üç
£N
DÜG.
fi/A
y OfÇf-
OZCfN ÖA4ÜGLÜ Olf-
ORHAN KEMAL'DENKEMAL SÜLKER'E (3)
DDY'de muvakkathamaloldum10.V.944
Sülker kardeşim;
Mektubunu bugün aldım.. Şimdi va-
kit akşama doğru.. Pek erken sıcaklıkla-
nyla Adana bir hamam halvetine benzi-
yor. Güneş devrileli epeyi olduğu
halde havada oynama yok. Bir atölye ha-
vası kadar hareketsiz ve yakıcı günler ge-
çiriyoruz.
tş buldum. Sicilimin üstündeki yazıyı
şuraya aynen ahyorum:
("T.C. -Münakalat Vekaleti- Devlet
Demir Yollan İşletme Umum Müdür-
lüğü. Adana Şehir Istasyonu -Muvak-
kat (Geçici) Hamal. Sıra Numarası
1049- Raşid Ögüdcünün Nüfus Cûzda-
nı ve bonservisine ait dosyadır. İstih-
dam No. 440'dır. Tarih 18/4/944)
Yukandaki resmi yazıyı taşıyan mavi
zarfı hayatımın yegane namuslu vesika-
sı olarak saklayacağım. Asli hamal bile
değilim, muvakkat hamal. Bu beni ka-'
tiyyen müteessir etmiyor, bilakis. Müte-
essir olanlar anam, babam, kardeşlerim
ve bir hayli samimi arkadaşlanm. Sını-
fımdan kopuş tarihimi. bunun romanını
ileride yazmak için ne güzel dokümanla-
n depo edıyorum bilsen!
Adana: n.5.944
Kardeşim;
Mükemmel mektubunu zevkle oku-
dum. Hikayeni de aynı zevkle, hatta
ondan daha büyük bir merakla oku-
dum. Hikayen hakkında bu sefer ilk iyi
notumu verecegim. Bu belki, belki değil
muhakkak, senin en iyi hikayen bence.
Bunu neden iyi yazdın meselesine gelin-
ce, çok iyi bildiğin bir muhiti yazdın da
ondan.. Mamafı hikayenin en canlı, en
muvafFak tipi, belki de ikinci planda
kalmış olan "Ermeni Bedros" tipidir.
Zaten bu hikaye bir "karakter" hikayesi
olmadığı için, "tip yaratmak" meselesi
arka planda kalır.
Lisan güzel. Bilhassa "Traşide" olu-'
şu, yani hikayenin gerek şekil, gerek
muhtevasının traşide oluşu, sende bu sa-
hada eskiye nazaran bariz bir terakkiye
işaret ediyor. Bir kelimeyle, ben bu hika-
yeni beğendim. Yukanya da gönderece-
ğim.
Benim hamallık vazifesine gelince:
Bilfıil hamal değilim maalesef. Sırtımla
çuval, balya, denk atmıyorum. Eğer
böyle olsaydı, yahut olabilseydi, kendi-
mi daha bahtiyar addederdim. Ama di-
veceksin ki "bu o kadar zor bir şey mi?
Istersen olur!" Hayır Kemal, bu çok
zor. Neden mi? Çünkü malum. Ben
Adanalıyım. Avukat Abdülkadir Ke-
mali'nin oğluyum: Raşit'in "hamallık"
yapışını bu memlekette bir parça fazla
"züppelik" bulurlar. Sola doğru bir par-
ça fazla tezahür olarak kabul ederler,
çünkü onlar (sola doğru inhimakı) (aşın
istek göstermeyi) böyle anlarlar. Ikinci-
si, "küçük burjuva karakter"imi topye-
kun atamadım ki hala.. "Herkes ne
der?" "Ayıp!", "Arkadaşlann ne der-
ler?" falan fılan ğibi bazı düşünceler
şuurumda değilse de tahteşuurumda
-maalesef, maalesef- yaşamakta. Eğer
Adana'da değil, başka herhangi bir
memlekette olsam yapamayacağım iş
yok. Misal: Beyrut diyan.
tki büyük hikaye mevzuum "zaman"
bekliyor. Şunlardan birisine başladım
bile. Mevzuum şu: "KayserT'ye bağlı
köylerden birinde o yıl toprak mahsul
vermiyor. Üç köylü, çahşmak uzere
Adana'ya hemşerilerinin fabrikalanna
geliyorlar. Bunlardan bir tanesi "kır-
ma" makinesine kaptınyor. bir tanesi
sıtmadan ölüyor, üçüncüsü de sıtmadan
müthiş bir nöbet içinde. memleketine
dönmek için istasyona geliyor, bilet alı-
yor, trene bineceği zaman istasyon
memurlan mani oluyorlar: Yasak. Üstü
başı pek sefi!.. Bu trende ecnebiler çok.
Öteki trene kal!
Sıtmalı delikanlı, istasyon telaşesinin
lakırdısı içinde titreye titreye olduğu ye-
re, beyaz torbasmın üstüne çöküyor. Ta
on iki saat sonra hareket edecek olan
treni beklemeye başhyor.
Bu fon üzerinde, Adana'daki fabrika-
lannda iş şeraiti (koşullan), şehrin köy-
Orhan Kemal, Türkiye Işçi Partisi'nin iki yöneticisiyle birükte yargüandıgı güHİerde
lüyü istisman ve diğer teferruat işlene-
cek.
Öteki hikaye, kızını satmak isteyen
bir "ırgadbaşının" sırf bir ticaret mua-
melesi yüzünden kızını oğluna boğdur-
ması hadisesi. Bunda da Adana Kürtle-
rinin hayatı, tarlalarda buğday harma-
nı, patoz ve koza tarlalannda ot dövme
ameliyelerinı öğrenecegiz.
Bu hikayenin yazılması. benim bu yaz
Adana çiftliklennden birinde (harman)
meselelerini bizzat tetkik etmeme vabes-
te (bağlı).. Gerçi kısmen biliyorum ama,
bazı teknik malumata ihtiyacım var.
Neyse. mektubum burada bitsin ar-
tık. Eski hikayelerimi yolluyorum. Se-
nin. Kadir'in gözlerinizi öperim. Üsta-
da, kansına selam ve saygılar. Yıldız
;llerinizi öper, kanmın selamlan.
Raşid
Kardeşim KemaJ; 16.VI.944
Mektubunu. antolojinı aldım. Zevkle
okudum. -Bilhassa başlangıç- güzeldi...
Yukanya (Nâzım Hıkmet'e) posta ettim
gitti.
Sana mahud bir kcyfiyetın havadisi:
Muazzam biirolu işimden de çıkanldım.
"Niçin?" diye sorma. ne bileyim ben.. Öy-
lc işte..
Ben iki büyük hikâyeye hemen hemen
aynı zamanda. birbirine müvazı olarak
çalışmaktayım. Bu seferki çalışma tarzım
hiç de evvelkiler gibı değil. Eskidcn daha
ziyade heyecanımın kasırgasına kendimi
kaptınrdım: bu heyecan beni alırsürükler-
di. "H
;
kâye nerede. nasıl bitecek?" bu
benim ıçın tamamiyle meçhul kalırdı. Bir
hikayenin heyeti mecmuasını (bütününu)
ana hatlanyla kafamda canlandıramaz-
dım.
Şimdi bu tarz değişti İlk peşin düşünü-
yorum: Me\zu ne? Neyı. niçin anlatıyo-
rum? Birinci plana hangi tıp ve hangi
elemanlan alacağım? Nihayet "bu hikaye-
nin heyeti mecmuasıyle" ne söylemek isti-
yorum? Tabir caizse. hıkâyemin üzerine
oturduğu "felsefe" ne?
İşte böyle bir hareket noktasından çıkı-
yor ve heyeti umumiyeyi şuurumun önün-
de tutarak. eserin hacmi. ağırlığı daima
şuurumun terazisindeçalışıyorum.
Hikâyelerim bitince size de göndermek,
fıkirlerinizi almak ciheti en büyük arzum.
Kadir'den başka şiir gkmadı. Şimdi
onun eski şiirleri önünıde.. Ne zaman
"şiir"e susasam evvelkileri tekrar okuyo-
rum. Mesela:
Bu seter biri söyledi:
gitgide /ayıflıyormuşum.
bircahilliktiredip
bir çarka takılmış
kendimi >ormuşum
Nâzım'dan sonra bile bana kendini se\-
diren, bana ze\k \eren şiirlerin sahibi el-
bette "iyi şair"dir. O. Nâzırrfdan sonra en
büyük şairimiz olmaya hak kazanmış ye-
gane (kıynıet)tir.
Baki hoşça kalın kardeşler!
Siektupta tarih yok. Mektubu aldığım gü-
nü not etmişim: 26.7.1944
K.S.
Kardeşim Kemal;
Sana bu mektubu getiren trenci benim
teşzemin oğlu. Ona bu mektubu Ulukışla
istasyonunda. alamınüt \azı\erdim. Sana
uzun mektup yazmak için vaktinı şımdilik
yok. Çünkü şu mahud askerhk teranesı
genc. hem de sıkıalığıyia tepeme bindi.
Üç gündcnberi Niğde'deyim. Ora as-
kerlik dairesine yazıcı vermişlerdi.
Adana"dan beri, beni aramakta olduğunu
öğrendiğim polis ve yabancı askerlik şube-
lerine bir türlü kendimi tanıtamadım. Her
ne hâl ise. Şimdi gene Adana'ya dönüyo-
rum. Nerde karar kılarsam oradan sana
mektup yazar, bittabi adresımı de bildiri-
rim.
Bir oğlum oldu. adını Nâzım koyduk.
Benim hikâyeleri okujun. Sonra genc ba-
na yollarsınız. Başkaca vazacak bir şeyler
yok. Hepiruzin gözlerinizi öperim. Hoşça
kal kardeşim.
Raşid Kemaiî
Malatya 9.8.44
Kemalciğim;
Sana "Telefon" adlı kitabımın müsved-
delerini yolluyorum. Belki de babamın
mütemadi ısrarlanna dayanamayacağım,
tab edılmek üzre bu müsveddelerin bir
kopyasını ona tutuşturacağım. Burada
yalnız (11) adet hikâ\e var. Gerek yazı
makinesinin ademi müsaadesi. gerekse bir
takım düşünce yüzünden "Telefon" için
on bir hıkâyeyle iktifa edeceğim.
Bunlan oku veya oku\un. sonra bana
iade edın. Adres malum:
Raşid:
Saruhan Mahallesi. Tuhafiyeci Bay Ne-
^at Durukan'ın evinde. Ev No. 50. NİĞ-
DE
Gözlerini öperim.
R.
SURECEK
PENDİK
ASLİYE BİRİNCİ HUKUK MAHKEMESİ
1991/398 Esas
Davaa Arsa Ofisi Gend Madürluğu tarafından mahkememizde açı-
lan 2942 sayüı yasanın 16, 17. maddeleri gereğince tescil davasımn
yapüan açık yargüaması sırasında:
Aşağıda isim ve en son bildirilen adresleri yazılı bulunan davalıla-
ra mahkememiz tarafından tebligat yapüraası miimkün olmadığı gi-
bi yapüan tüm yazışmaJara ve tahkikatlara rağmen davaüların tebli-
gata sarih açık adreslerinin tespiti mümkün olmadığından dava lıla-
ra dunıjma günü ve saaünin îlanen tebliğine kârar verilmiştir.
Aşağıda hüviyetleri ve en son bildirilen adresleri yazılı bulunan da-
vaklann duruşma günü olan 13.5.1992 tarihinde saat lO'da mahke-
memiz dunışma salonunda hazır bulunmalan, dava ile ilgili her tür-
lü yazılı belge ve delillerini dosyamıza duruşma gününe kadar ibraz
etmeleri, delillerini ibraz etmezler ve mazeret göstermeksizin dunış-
ma günü ve saatinde mahkememizde hazır bulunmazlarsa yargüama-
nın gıyaplarında yapılarak karar verileceği, davalılara davetiye yerine
kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
DAVALILAR:
Şevket Karataş
TESClLl İSTENEN DAVA KONUSU TAŞINMAZ: Pendik Uçesi
Kurtköy Köyü 6 pafla, 905 parsel sayüı taşınmaz.
ŞİŞLt 3. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1989/495
Davacı Güneş Sigorta A.Ş. vekili tarafından davalüar Osman Ek-
mekçi, Cengiz Ekmekçi, Cemalettin Bakırcı, Bilal Kurdal aleyhleri-
ne açılan tazminat davası sebebiyle;
Aksakb köyü, 61817 Beşikdüzü - Trabzon adresinde mukim da-
valı Bilal Kurdal'a dava dilekçesi ve meşruhatlı davetiye ilanen teb-
liğ edilmiş olup, yapüan yargılama neticesinde;
Mahkememizce 1989/495 Esas, 1992/82 karar sayılı ilamı ile su-
buta eren davanın kabulü ile 4.952.489.- TL'nin 11.5.1988 tarihin-
den itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve
müteselsüen tahsiline. bakiye 37.025- TL harcın davalılardan müş-
tereken ve müteseisilen tahsüi ile Hazine'ye gelir kaydına, davacı ve-
kili için hesaplanan 462.150.- TL ücreti vekâlet ile davacımn yaptığı
192.000.- TL yargüama giderinin yine davalüardan müştereken ve
müteseisilen tahsili ile davacı şirkete verilmesine karar verilmiş olup,
iş bu hüküm özetinin tebliğ tarihınden itibaren 15 gün içinde temyiz
edilmesi, aksi halde kesinleşeceği karar tebliği yerine geçerli olmak
üzere ilanen tebliğ olunur. 30.3.1992
Basın: 4266
İETT İŞLETMELERİ GENEL
MÜDÜRLÜGÜ'NDEN
8000 ADET KIŞLIK GÖMLEK
SATIN ALINACAKTIR
1 — Yukanda cinsi ve miktan yazüı malzeme mektupla fıyat ve teklif
isteme usulüyle ihaleye çıkarılmış olup teklifler şartnamede yazılı ka-
nuni nispetlere göre hesap edilecek geçici güvence ile birlikte 6 Mayıs
1992 günü saat 11.00'e kadar Metrohan 4'üncü katında bulunan Le-
vazım Müdürlüğü tç Alım-Satım Kısım Şefliği'ne elden verilecektir.
2 — lşe ait şartnameler Metrohan l'nci katında bulunan merkez
veznesinden 100.000 TL. bedelle alınabilir.
Basın: 25473
İSTANBLL 1. ŞULH HLKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1992 36Tereke
Terekesine mahkememizce el konulan mütevefTa îlyas Güzel hakkında
venlen karar gereğince:
Besiktaş. Gayrettepe. Cemıl Aslan Güder Sok. Yılmaz Apt. No: 42/10
adresinde ıkamet etmekte ıken 9.3.1992 tanhinde vefat eden Beşıklaş. Di-
kılitaş. Cilt. 007 11. Sayfa 85. Kütük: 1014 nüfusuna kayıtlı IlyasGüzel"-
m terekesınde MK'nın 559 ve 581. maddesı gereğince el konulmuş ve
deftennın tutulmasına karar \enldığınden alacdk ve borçlulannın I ay
ıçerisınde mahkememiz dosyasına borç ve alacaklannı vesıkalan ile bir-
likte kaydetürmeleri, deftere kavıt yaptırmayanların sürevı gecirmış sayı-
lacaklan. alacak ve borçUnnın kabul edılmeyeceğı. duruşmanın 15.5.
1992 günü saat: 00.10'a muallak olduğu hususu ilan olunur. 7.4.1992
Basın-4169
SATILIK DAİRE
Camlıkahve'de 2 oda bir salon, 80 m
2
.
Tel: 502 23 69
KİRALIK DEVRE-MÜLK
Bodrum Torba, SİMPA TATİL KÖYÜ•^n
^E 16-30
haziran devresi kiralıktır.
325 68 81
AJNKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Yeniden Kavuşuıken!..
Yazar Ömer Polat anlattı PKK fıkrasını, şöyle:
PKK, Güneydoğu'da bir yerde, bir GMC'nin belli bir saat-
te, geçeceğini öğrenir; diyelim saat 11.00'de geçecektir GMC;
gelgelelim bir türlü geçmez. Saat 12JX> olur, 13.00 olur, nh
yok! Ellerinde tüfekleri, borrbalan beklemekteler. Biri üzgün,
mırıldanır:
— Allah vere de başlarına bir kaza filan gelmiş olmaya!
İki yanda ölenler de insan; ölene öldüren de acıyabilir; iş
işten geçtikten sonra pişman olabilir!
Burada, Bekir Yıldız'ın bir sözünü anımsadım. Kaç yıl ön-
ceydi. Hollanda'da bir kentin geniş salonunda konuşmalar
yapıyorduk. Soz dönüp dolaşıp Kürtlere geliyordu. Bekir Yıl-
dız, Urfalıdır. Oradakilerden biri Bekir Yıldız'a eleştiri getirdi,
sordu:
— Sen Urfalısır», bizdensin. Kürtler sorununa neden bizim
gibi yaklaşmıyorsun?
Bekir Yıldız, kızmıştı:
— Ben senin gibi değilim, dedi. Ben Anadoluyum. Hem
Kürdüm, hem Ermeniyim, hem Türküm, hem Süryaniyim.
Ben Anadoluyum. Sen bana böyle soru soramazsınl
Bekir Yıldız'ı kutlamıştım. Bekir Yıldız'ın bu yanrtı üzerine,
hepimiz bir soluk almıştık.
İnsan Hakları Demegi'nde de Kürt kökenli arkadaştar var;
takılırız. Binali söylerdi, zaman zaman Kürtler kendi arala-
nnda takılırlarmış; her halk içinde böyte espriler yaparlar; şöy-
le espriler: "Kürdün iyisi olmaz ama, bu Kürt Kürtten iyidirl"
ya da "Hasıh kelâm, Kürt Müslüman değit vesselâml.." Ka-
muran İnan bir gün, "Her şeyi kaldırsalar, kürdili hicazkârı
kaldıramazlar!" demişti. Tûrkler için az şey mi söylenir, şa-
kadan... Cumhuriyetin ilk yillarında, Mustafa Kemal'in sofö-
rü bir Kürt kökenliymiş. Tek araba var; Başbakan ismet Pa-
şa da, o arabaya biniyor zaman zaman. Şoföre soruyor:
— Kürdoğlu boş musun?
— Boşum Paşam!
— Haydi beni, filan yere bırakrver
Yıllarca kardeş gibi yaşamış iki halkın çocuklan, kanlı bt-
çaklı mı otecaklar? Kim getiriyor, getirmek istiyor onlan bu
oyuna?
Giderek, işler milliyetçiliğe, ırkçıhğa, şovenliğe mi dönü-
şüyor ne? Bu dünyadan insanca yaşaytp gitmek yok mu? Vi-
yana'da, Hinthorozu Erdal Bey'e sormuşlar:
— Söyleyin yalan mı? Siz Güneydoğu'da insanlara b.. ye-
dirmediniz mi?
— Kontrgerillanın işlediği cinayetlere seyirci kalmadınız mı?
Hinthorozu, bunların yanıtlarını vermesine vermiştir ama,
ANAP iktidarıntn politikalannın yanlışları da, işi buralara ge-
tirmedi mi? Cinayetleri işleyenler, hemen yakalansa, insan
haklarına aykırı davranışta bulunanlar hemen yakalanıp ce-
zalarını görseler, barış içinde yaşama kolaylaşmaz mıydı?
Düşmanlıkları hiçbir zaman usum almadı...
Karadeniz fıkralarını uyduranların Lazlar olduğunu duyar-
dım; böyle şakacı halk görmedim! Gülmesini bilmeyen sev-
giyi de bilmez. Gültekin Gazioğlu'nun oğlu Önder, Tandoğar^
da Kubilay Sokak'ta, "Ulaşcan" adında bir kitap pazartama
yeri açmış. Kutlamaya gittim. Gültekin Gazioğlu'nun karde-
şi Kahraman Gazioğlu'yla söyleşiyorduk; konu Kürtlerden,
Lazlardan açıldı. Kahraman Bey, gülerek şöyle dedi:
— Karadeniz'de de "LAKO" adında bir Örgüt kurulmuşl
— LAKO mu, o ne demek?
— Laz Kurtuluş Ordusu! (Bunlar şaka hal).
İnsan Hakları Komisyonu eski başkanı Karadenizli Eyüp
Aşık, Güneydoğu gezisinden dönüşte, orada gördükierini an-
latmış arkadaşlanna, şöyle demiş:
— Güneyde öyle baskı var ki, bunun yarısı bize yapılsa,
şimdi bağımsız devlettik! (O da çok şakacıymış).
Beş ayı geçti yazı yazmayalı Cumhuriyet'e. Bu ilk yazım
aylar sonra. Beş ayda neler yaptığımı okurlara anlatmak is-
terdim. Almanya'ya, Kıbrıs'a gittim çağnlı olarak. Almanva^
da, Frankfurt'ta, Aydın Engin karşıladı, şöyle dedi:
— Mustafa Abi, buralarda yitmeye filan kalkma, yazacak
yerin de yok artık!
Bir sokakta yitemeyecektim, yazatak yerim yok, diye. Öy-
le dokundu ki! Bu beş ay içinde, Çağdaş Gazeteciler Der-
neği Bursa Şubesi'nin yayımladığı "Bursa-Çağdaş" dergisi-
ne iki yazı yazdım. Bir de "Avni" gülmece derglsine, Sennur
Sezer'in isteği üzerine bir yazı. "Sabah" gazetesinden, ÇGD
üyesi İzzet Kezer'in Cizre'de öldürülmesini protesto etmek
için, 24 mart salı günü Anıtkabir'e, oradan Başbakanlığa yü-
rüdük. Anıtkabir'de, saygı duruşundan sonra, ÇGD Genel
Başkanı olarak özel deftere, duygularımı, düşüncelerimi ya-
zıyordum. Yazı uzamıştı. Yazarken bekleşen arkadaşlardan
biri, şöyle demiş:
— Mustafa Abi'nin yazacak yeri yok ya, onun için özel def-
tere böyle uzun yazıyor!
Cumhuriyet'ten, okuriardan ayn kalmak, evlat acısı gibi koy-
du. Yeniden başlarken, "Nerede Kalmıştık?" diye bir yazı yaz-
mayı düşündüm. 5 Kasım 1991 Salı günü hazırlayıp, gazete-
ye vermediğim, "30 Yıl öncel" başlıklı yazıyı, bu kez yayım-
lamak isterdim. O yazıda, Nadir Nadi'yi anmış, onun 4 ka-
sım pazartesi günü "30 Yıl Önce Cumhuriyet" kösesinde çt-
kan yazısından alıntılar yapmıstım. Anlayacağınız, "Ankara
Notları"nı, Nadir Nadi ustamıza yazdırmıştım. Seçimler bit-
miş ama, hükümet daha oluşmamıştı. 1961'dekine benzer
bir durum vardı. İşte, 5 kasımda hazırlayıp, tam İstanbul'a ge-
çecekken, geri çektiğim "Ankara Notları" buydu. Aradan beş
ay geçti, konu hâlâ güncelliğini koruyor. Nadir Nadi'nin otuz
yıl önce yazdıklan, alınacak dersler taptaze duruyor. 1971'de
gazetesinden uzaklaştınlan Nadir Nadi de bir yıl sonra, okur-
ların direnişi üzerine dönmüş. Biz beş ayda, yine de erken
yuvaya dönmüş sayılabiliriz. Yeniden kavuşurken Cumhuri-
yet'i Cumhuriyet yapan okurlara selam olsunl
OKURLARDAN
Ekonomik ambargo
kaldırılmalıdır
Körfez sav aşıyla birlikte
Irak'a karşı başlatılan askeri
ambargonun yanısıra
ekonomik ambargo da
sürüyor. Ambargo, Irak'ta
hergün masum insanlann
ölümüyle sonuçlanıyor. Bu
durumdanençok
etkilenenler ise çocuklar
oluyor.NÜSHED'inde
üyesi bulunduğu, Nobel
Banş Ödülü sahibi
jPPNWninl991yılında
İsveç'te yapılan 10. Dünya
Kongresi'nde, Irak'a
uygulanan ekonomik
ambargonun kaldınlması
için yok yönlû girişimlerde
bulunulması oybirFığiyle
karara bağlanmıştı. Israil
delegelerinin bile karşı
çıkmadığı bu karar
doğrultusunda, IPPNW
yöneticileri Birleşmiş
MilletlerGenel
Sekreterliği'ne
başvurmuşlardı. Aradan çok
uzun bir süre geçmesine
karşın. ekonomik
ambargonun hâlâ
sürdürülüyor olmasından
derin üzüntüduyuyoruz.
NÜSHED, halen Birleşmiş
Milletler'de tartışılmakta
olan Irak'a ambargo
konusunun
sonuçlandmlmamış olmasını
irisancıl düşüncelerle
bağdaştıramamakta ve Irak
halkına karşı bir saldın
saymaktadır. Ekonomik
ambargonun Irak halkı
üzerinde yarattığı onulmaz
sonuçlan dikkate alan
yönetim kumlumuz,
hükümetimizi Birleşmiş
Milletler nezdinde acil
girişimde bulunmaya
çağınyor. Irak'ta gıdasızhk
ve ilaçsızhktan çocuklann
ölmemesi ve masum halkın
daha fazla zarar görmemesi
için, ^konomik ambargoya
derhal son verilmelidir.
PROF.DR.LEZİZ
ONARAN
NÜSHED Genel Başkanı
PROFESSIONAL
Research and report writing. Speech vvriting. Translating
PLEASE CALL
3470997