15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MART1992 PERŞEMBE 14 GORUŞLER BURASI TÜRKİYE HALUKSAHİN Bflenlerle Bilmeyenler "V akit nakittir" atasözûnü hepimiz biliyoruz, "Bilgi nakittir" olgusunu ise yeni yeni öğren- mekteyiz. Ama öyle anlaşıhyor ki kimi açık- . , gözler bu zamane gerceğini şıp diye öğreni- vermışler. örnek olay şöyle başhyon Son zamanlarda sayısı çok ar- tan haftahk ekonomi dergilerinden birinin "Yaünmcıya özeJ" başhkla borsa bölümJerinden birinde şu cûmle ya- yımlanıyor " 1990yılını 813milyonlira net kârla kapayan SÖKSA'nın 1991 sonu net kânnın 3 milyon 500 milyon üra civannda ol- duğu açıklandı." Kişisel tasarruflannı borsada değerlendirmeye çabşan Dr. îhsan Başaran bu cümleyi ilgiyle okuyup altını çiziyor. Gerisini bana yazdığı mektuptan bırlikte okuyahm: "Bu haberi 1991 yıhnın ilk dokuz ayını 2.8 milyar lira za- rarla kapatan SÖKSA için müthiş olumlu bir gebşme ola- rak gördüğümden, kısa sürede prim yapacağına inandığım- dan ve söz konusu dergiye güvendiğimden, bir menkul de- ğerler şirketine tüm hafta boyunca serbest fiyatla üç lot (3000 hisse) SÖKSA aüj emri verdim. Dört gûn süreyle her gün satıcısLZ kapanan SÖKSA tahtasından hısse alabilmem mümkün olmadı. Bu arada SÖKSA hissesi de bomba habe- ri ızleyen birinci hafta sonunu yüzde 60 bir net getiri ile 4800 liradan ve gene satıcısız kapattı. Aradan tam bir hafta geç- mesine rağmen ne söz konusu dergj, ne borsa yönetimi ne de SÖKSA yetkilileri daha sonra asılsız olduğu açıklanan Bilgi gerçek anlamıyla nakit oluyor çağımızda. Doğrusunu bilen için artı nakit, bildiğini sanan için ise eksâ nakit. Bilesiniz. haberi düzeltmek için bir şey yaptılar." Dr. Başaran bunun üze- rine ısrar ediyor ve yüksek fıyatiarla yaklaşık 2750 his- se alıyor. Kıyamet ondan sonra kopuyor: "Ve nihayet ben aldıktan sonra (söz konusu haberin çıkışından 11 gün sonra) — . ^ - _ _ — — — _ — • borsa yönetimi şirketin gönderdiği yazıyı yayımladı. Açık- lanan kâr aslında 1992 yılsonu hedefiydi. 1991 bilançosu henûz hazır değildi. Bu düzeltme söz konusu ekonomi der- gisınin bir sonraki sayısında yayımlandı. Bu düzeltmeden sonra SÖKSA'nın dramatik düşüşü başladı." Uzun sözün kısası bir dergide çıkan bilgjye güvenip sırurlı tasarruflannı bu hisse senedine yatıran Dr. Başaran 9-10 milyon lira zararlı çıkmış. Daha kötüsü, oyuna geldiği duy- gusuna kapılmış. Şöyle diyor: "Öyle sanıyorum ki SPK ve borsanın işleyişini belirleyen yasalardaki boşluklardan ya- rarlanan bazı kişiler çok icısa bir sürede ahlaki olmayan bir biçimde gelir elde ettiler. Dünyanın hiçbir ülkesinde yedi se- ans içinde yüzde 113 kazanılmaz ya da kaybedilmez. Bu tür gerçek dışı haberler soruşturulmadan sorumsuzca yayımla- nırsa bundan en fazla zaran benim gibi küçük yatınmalar çeker." SÖKSA hisse senetlerinin 13 günlük müthiş yükselişin- den kaybedenlerden birisi Dr. Başaran. Ya voliyi vuranlar? Onlar kimler? İşin ilk yanı bu. tkinci yanı ise bu küçük çaplı skandaldan kimin sorumlu olduğu. Abdurrahman Yıîdınm'm geçen hafta Cumhuri- yet'te yazdığına göre.SPK olayı soruşturmuş ve dergiyi so- rumlu bulmtış. Çünkü şirketten yazıh olarak verilen bilgiyi ' onlar yanlış k ulfanmışlar. Olabilir. Ama tam 10 gün süreyle akıllan neredeydi? His- se senetleri tılsımlı bir değnek değmişçesine fiize gibi yükse- lirken niçin gerekli düzeltmeyi yapmadılar? Dr. Başaran'ın kaybettiği 9-10 milyon lira ne olacak? Gördünüz ya bilgi gerçek anlamıyla nakit oluyor çağı- mızda. Doğrusunu bilen için artı nakit, bildiğini sanan için iseeksi nakit. Bilesiniz. 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932: Pire'de serbest liman! Rreümanımn birparçası serbest mıntakahalineifrağedildi. Yakın şark ve yakın şark ile ticari münasebeti olan memleketler ticareüne yeni istikametler açan bu yeni ticaret şehrahının ehemmiyeti büyüktür. Resmi küşat Başvekil M. Venizelos'un, mıntakanın tesisinde pek faal hızmetleri mesbuk olan Pire gümrükleri müdürü ve serbest mıntaka heyeti idare reisi M. Solanakis'in nutuklarile ve bütünricalihükûrnet, Atina ve Pire ticaret ve sanayi odalan heyetleri, ticaret âleminin erkânı hazır bulunduğu halde icra edilmiştir. Yunanistan için ecnebi istihsal mernleketlerinden celbedilecek emtia tacirlar tarafından hemen gümrükten geçirmek mecburiyeti yoktur. Tüccar, mal serbest mıntaka dahilinde depo edildikten sonra, hatta günlük sarfiyatı bile. basit bir muamele ileçekebilecekür. Bu suretle hem getirilen malın birden bedelini vermekten, hem birden gümrük resmini ödemekten kurtulmuş olur ki bu buhranlı zamanlarda toptan para vermek, sermaye yatırmak küifet ve müşküllerinden azade kalmış olur. 1962: VI. Ömer Besim koşusu ömer Besim Koşalay "Kırmızı Eşofman' mükâfatı kır koşusu bu sabah 11 de Leventte 6. defa yapılacaktır. Müsabaka için davet edilmiş olan Yunanlılar ve Bulgarlar başka bir enternasyonalyanşa iştirak ettiklerinden son yanşmaya katılmayacaklannı bildirmişlerdir. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN HEKİM BESIM OMER PAŞA 134OTA BuGÜU, ÜNLÜ HEKİtA BESİM ÖME& AKAUN, 73 YAŞtNbA ÖLMÜŞVJ- KADtli KAS- TAUKLA&, OOĞOM VE ÇOCUtt: SAĞUĞI ÇA- UÇMALAAl İLE,BU KONULA&PA — tampLARLA TZW(NM(fr(, Y£'0E İUC E8E OtOULU VE OO&UM f OE AÇABAH, ÇAĞOAŞ GieOİG GAMA A YABAT»A(ŞT(. HALK A/SASfNOA HEKİM OL&U6U ÖMER ; SOKJUUOA, TBMM 'r£ /ST/4N8UL MİLl£T- VEKÎLf OLARA*: SeÇİUMfÇTf. 8u /VŞ0E/V L£ &' Brûtüs'ûn Güncediği AHMETCEMAL T arih ve ona eklenen imgelem, çoğu kez tarih sahnesine çıkmış kişilere zamanın akışı içerisinde ilk temsilde olduğundan çok farklı roller biçer. I.Ö. 44 yıhnın 15 martında, Roma'nm efendisi Julius Ca- esar'ı Roma Senatosu'na girerken han- çerleyenler arasında yer alan Marcus Briitüs de tarihin böyle bir yazgıyı pay- laşan kişileri arasındadır. Caesar'a yakınlığı nedeniyle, ölmekte olanın ağ- zmdan çıkan -ya da çıktığı söylenen- "Sen de mi Brütüs!" sözcükleri, Brü- tüs'ü sonrasız biçimde nankörlüğün ve ihanetin simgesi kılmıştır. öyle ki araya Shakespeare gibi bir dehanın yorumu- nun girmesi bile bu simgeyi bütünüyle yıkmaya yetmemiştir. Gelgelelim biraz daha derine inildi- ğinde Brütüs'ün güncelliginin asıl önemli yanının bu simgeden degil, fakat Shakespeare'in yorumundan kaynak- landığı ortaya çıkar. Julius Caesar adh tragedyayı 1599 yüında kaleme alan Shakespeare, gerçi t.ö. 44 yıhndaki olaylann "vakanüvisuğini" yapmayı amaçlamamış, olayda yer alan bütün ki- şilere ve bu arada Marcus Brütüs'e ken- di yaşadığı çağın mercekleriyle bakıp belki onlan asıl kimliklerinden çok ayn yorumlann boyutlannda sergilemiştir. Ne var ki işe bu bağlamda bir dehanın imgeleminin kanşması, bizim sözünü et- tiğımız güncellik açısından bir sakınca oluşturmamaktadır, çünkü Roma tarihi üzerine en büyük yapıtlardan birini ka- leme alrruş olan ünlü Alman tarihçisi Theodor Momsen în özlü deyişiyle "Im- gelem, bütün şiirin olduğu kadar. bütün tarihin de anasıdır.'' Shakespeare'in Brütüs'ü, gözünü ikti- dar hırsı bürüdüğü için kendisini yetiş- tirmiş ve bulunduğu yere getirmiş olan Caesar a hançer çeken bir katil değildir. Onun birincil amaa, bir kurumun, cum- huriyet yönetiminin, dolayısıyla da Ro- ma'daki özgürlüklerin tehlikeye düş- mesini önlemektir. Üstelik cinayet, bu amaç için düşündüğü ilk yol da değildir. "Bizler Caesar'ın düşüncesine karşı ayaklandık / tnsan düşüncesındeyse kan yoktur. / Ah ne olurdu, Caesar'ın canına kıymadan / Caesar'ın düşüncesi- ni alaşağı edebilseydik!" Shakespeare'in suikast öncesinde Brütüs'ün ruhsal durumunu dile getiren bu dizeleri, Brütüs'ün asıl yıkmak istedi- ğini yeterince açıklıkla sergilemektedir. Onun belki de en büyük kusuru, hareke- te katılan ve gerçekte kendi hırslanndan başka bir şey düşünmeyen öteki sena- törleri de yüce niyetli sanması olmuştur. Bundan ötürüdür ki tragedyanın so- nunda Marcus Antonius, Brütüs'ü öteki katillerden ayn tutmak için şunlan söy- leyecektin "En soylu Romalı Brütüs'tü aralann- da. / Bütün arkadaşlan arasında yalnız o / Kin duygusuyla yapmadı Caesar'a yaptığını. / Yalnız o, çıkannı düşünme- den, temiz yürekJe, / Halkuı yaran için katıldı aralanna." Shakespeare'in yüzyıllann akışına miras bıraktığı Brütüs, "benden sonra tufan" anlayışının tam karşıtını simgele- yen, toplum için değerli bildiği kurumla- n savunmak için başkalannın ve kendi- nin yaşamını hiçe sayabilen bir karak- terdir. Buna karşılık önce hançer kul- lanıp ardından hançerleyenler arasında olmadıklannı söyleyenlerle, içinden gel- dikleri, oluşumuna katkıda bulunduk- lan, değer bildikleri kurumlara karşı sonradan "benden sonra tufan" an- layışıyla hançer kullananlann Brütüs'- lükle hiçbir ilintileri yoktur. "Madem ki benimle yürümüyor, ben- siz hiç olmasın" diyerek Cumhuriyet'i hançerleyip Caesar'ın tacının yanında yer alsaydı eğer Brütüs, belki asıl o za- man ihanetin ve nankörlüğün simgesi diye tarihe geçmeyi hak edecekti. Oysa Shakespeare gerçekliğinin Brütüs'ü, ideallerini, kişisel varlığıru -hangi yö- nüyle olursa olsun- sürdürmeye yeğledi- ği için güncelliğin tacıru sonrasız giyebil- miştir. özgürlüğe hizmet eden kurumlara karşı işlenen, ama yasalarda yazıh ol- mayan suçlann, kimi zaman işlenmele- rinden yüzyıllar önce yargılanması, tari- hin görkeminin ve çeİciciliginin belki de gerçek kaynağıdır. FERRUHDOĞAN ÎMDAAAT L HUK.UK. Kadın Bakanlığı Kurulurken Doç. Dr. SEVDA ULUĞTEKİN Hacettepe Ünv. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu G ünlerdir, çeşitb yönlerden tartışılan, gündemde olan bir devlet bakanhğı var: Bence adı Kadın ve Sosyal Hizmetler Ba- kanlığı olması gereken bu örgüte, yirmi birinci yüzyıhn çağdaş ve demokratik Türkiyesi'ni oluşturma yolunda çok önemh görevler düşmektedir. Bu yazıda "kadın", "aile" ve "sosyal hizmet" ara- sındaki ilişkilere, geliştirilmesi gereken çağdaş politikalar açısından bakarak, bu bakanbğın başarmak zorunda oldu- ğu görevler genel çizgileriyle verilmeye çahşılacaktır. Bugün toplumumuzun özlem ve bek- lentilerinin en başında, gerçek anlamda demokratik, insan haklanna saygılı, çağdaş ve katıhmcı bir yaşam biçimine sahip olmak gelmektedir. Ancak böyle bir yaşam biçimine erişmek kolay değil- dir; o toplumda yaşayan her bireyin bu beklentinin gerçekieşmesinde az ya da çok bir sorumluluğu bulunmuktadır. En başta sormamız gereken soru da şu- dur: Demokrat, insan haklanna saygılı, çağdaş ve katılımcı bir toplum olmak is- tiyorsak hangi niteliklere sahip bireyler yetiştirmemiz gerekmektedir? Bihndiği gibi bir toplumda demokrasinin geliş- mesi ile bireylerin, bebeklikten itibaren eğitimleri, toplumsallaşmalan arasında çok önemli ilışkiler vardır. Demokratik bir ortamda yetişenler, özerk, bağımsız, katüımcı, paylaşıma, üretken, girişken, umutlu, hoşgörür, sevecen ve saygıb olurken; otokratik/baskılı bir ortamda yetişenler, kendi karannı kendi vereme- yen, bağımlı, ürkek, edilgen, paylaşa- mayan, katı, sevgisiz kişiler olmaktadır- lar. Şu halde, yannın Türkiyesi'm oluş- turacak kadın ya da erkek genç "insan"- lan, demokratik bir ortamda, demokra- tik kişilik özelliklerine sahip bireyler olarak yetiştirmek, bunun için gereken yasal ve kurumsal gelişmeleri gerçekleş- tirmek, bugünkü siyasal iktidann ilgjb örgütlerinin temel pobtikası olmahdır. "Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetler" Ba- kanhğVnın tüm görev alanı ve işlevleri de bu temel politika doğrultusunda be- brlenmebdir. Bibndiği gibi Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı üç kuruluşu kapsa- mına almışür. Bunlar "Kadının Statüsü ve Sorunlan Genel Müdürlüğü", "Aile Araştırma Kurumu" ve "Sosyal Hiz- metler ve Çocuk Esirgeme Kurumu" örgütleridir. Kanımca, bu örgütlerin -şimdiük- çağdaş bir çizgide hianet ve- receğini ümit ettiğim bir bakanlık yapısı içinde bir araya getirilmesi yerinde ol- muştur. Çünkü etkib hizmetlet üretebil- mek için gerekli olan pobtika ve uygula- ma bütünlüğünü bu şekilde daha kolay sağlanabilecektir. Türkiye'de varolan toplumsal yapı gereği, kadınlann toplumsal, kültürel ve ekonomik açıdan daha çok haksızbğa uğradığı ve daha çok sayıda sorunla karşılaştıgı bir gerçektir. Bu nedenle, er- kek egemen bir toplumda erkekler tara- fından oluşturulan yasal düzenlemeler ve çoğunlukla erkekler tarafından besle- nen gelenek-göreneklerle ikinci planda bırakılan kadınlanmızı, toplumsal de- ğişmeyle ivme kazandığı gözlenen gebş- me potansiyelleri doğrultusunda ve on- dan yararlanarak bibnçlendirmek, top- lumun etkin üyeleri konıununa getir- mek ve bu amaçla yasal-kummsal geliş- melere önayak olmak, Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanbğı'nın başta Demokratik, çağdaş, insan haklanna saygılı bir toplum; çağdaş, demokratik, insan haklanna saygılı aileler oluşturmaktan geçmektedir. gelen görevi olmabdır. Kadının etkin bir birey olarak toplum yaşamındaki yerini alabibnesi; sağbklı çağdaş, demokratik ve güçlü ailenin oluşmasına da büyük ölçüde katkı vere- cektir. Çağdaş aile hem özerk bir birey, hem de aüenin bir üyesi olarak, ailedeki her bir kişinin fiziksel, toplumsal, psiko- lojik ve ekonomik yönden gelişmesini sağlayacak biçimde işlev görür. Her bir aile üyesi, kadın veya erkek, genç ya da yaşb, tüm yaşam boyunca büyüme ve gebşmeye açıktır; bu onun hem gerek- sinmesi hem de hakkıdır. Görüldüğü gibi demokratik, çağdaş, insan haklanna saygıb bir toplum olma özlemimiz; çağdaş, demokratik ve insan haklanna saygılı aileler oluşturmaktan geçmektedir. Toplumu istenilen düzeye ulaştırabilecek demokratik kişilik özel- bklerine sahip bireyler, ancak, böyle bir aile sitemi içinde, kız ya da erkek oluşla- nna göre değil; sağbkb, kendine güve- nen, özerk, sevecen "insan" olmalan yolunda toplumsallaşma süreci yaşa- yanlar arasından çıkacaktır. Tüm bu açıklamalann ışığında, Tür- kiye'de aile politikalannın amacı, aile- nin toplumsal değişmenin gerektirdiği yapısal-işlevsel dönüşümleri gercekJeş- tirmesini destekleyerek, çağdaş bir yapı- ya kavuşmasını sağlamak olmahdır. Aile pobtikalannda öncelik verilmesi gereken hedef kitle, kırdan kente doğru gelen ve geleneksel kabuğundan çıkıp, çağdaş toplurnsal-ekonomik yapıya ka- vuşmaya çok istekli kırsal ve yan-kent- sel yöre ailelerdir. Araştırma sonuçlan- na göre bu ailelerin psiko-sosyal ve eko- nomik sorunlarla karşılaşma olasılıgı yüksektir. Bu nedenle, bu yörelerdeİa ailelere, anında ve yeterb müdahalenin yapılabibnesi için bir kurumlar ve hiz- metler ağı kurulabibnelidir. Ülkemizde aile ve çocuk, yaşbbk, sa- katlann korunması ve rehabilitasyonu hizmetleriyle genel sosyal hizmetler, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yürütülmektedir. Bu örgütün Kadın, Aile ve Sosyal Hiz- metler Bakanbğı'na bağb bir kuruluş olarak, yakın bir zamanda, önerilen te- mel politika veaile pobtikası çerçevesin- de, uygulamalannı değerlendireceği ve çağdaş-gerçekçi bir sosyal hizmetler po- btikası oluşturarak, bu pobu'kanın belir- leyeceği ilkeler doğrultusunda kap- samb/nitebldi hizmetler üretebilecegi umuhnaktadır. Her ne kadar bu ku- rumda ,1991 yıbnda 3703 sayılı yasa ile bir "Ailenin Bütünlüğünün Korunması Dairesi" kurulmuş ise de uygulamada, ailenin "ayni ve nakdi yardım" ve "psi- ko-sosyal yönden desteklenmesi" hiz- metlerinin son derece yetersiz kaldığı, gerek korunmaya muhtaç çocuklar, ge- rekse yaşblann bakımında çağdışı "kışla tipi kurum bakımı"na hâlâçok bü- yük ağırbk verildiği gözlenmektedir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, başta bebrölen demokratik, sağbklı, çağdaş genç insanlann yetışüril- mesinde kendine düşeni yapmak zorun- dadır. Bu nedenle değişim süreci içinde- ki aileyi ve aile üyelerini desteklemeyi bi- rincil hizmet amaa olarak görmebdir. Gerek aile-etki anabzleri, gerekse aile değişim araşürrnalan, Kadın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanbğı'nın ilgüi ör- gütleri tarafından yürütülen hizmetlerin değerlendiribnesi ve yeni yasal-kurum- sal gebşmelerin sağlanabilmesi için bir temel oluşturmahdır. Ancak sosyal araştırmalardan sorumlu bu birimin, bi- hmsel araştırma sürecini başından so- nuna değin özenle ve tıtizbkle sürdüre- POLİTİKA İ.VEÖTESİ MEMEDKEMAL Hep Deprem Bir Aa... O zaman yılbaşı balolan verilirdi. Neden veribrdi, bibnem. Balo, bir uygarbk örneği miydi? Batı'ya yöneliktik. Balo bir Batı geleneği miydiTYılbaşm- dan birkaç gün önce Erzincan depremi oldu. Erzincan yerinden oynarken Ankara da kendinden oynadı. Her şey durdu, bugün olduğu gibi, o gün de kıyamet İcoptu. 'Ordular ilk hedefiniz Akdeniz' dendiği gibi bu kez ilk he- def de Erzincan oldu. İsmet Paşa Milb Şef ti, özel beyaz tre- nineatladı, Erzincan yolunu tuttu. Sonralan tsmet Paşa'nın bu özel, beyaz treni çok eleştirilere uğradı. Vagonda içki mi içmemişti, yakınlan ile kâğıt mı oynamamıştı!.. Milb Şef e öylesine içten içe kızıbyordu ki, özel trende, dedikodu bu, kadın bile oynatırlardı. Bir şey daha hatırbyorum, Ses dergisi kaç on yıl hapse mahkûmoIanNâzımHikmet'inadıylabirşiirini yayımladı. Erzincan'da bir kuş var. — Kanadmda gümüş yok, Gitti yarim gelmedi, Aoep bunda bir iş var Deprem bir ulusal felaket olduğu için Nâam'ı bunca on yıla mahkûm ettiren Mareşal Çakmak'ın şiirin yayımlan- masma gücü yetmemişti. Deprem otuz bine yakın can almış, 120 bine yakın yarab- yı sokaklara salmıştı. Her şey susmuştu. Her yer ölüm yası- na bürünmüştü. Belki ulusal yas da ilan edilmişü. 1939 depreminde ben 19'unda bir detikanbydım. Ondan sonra yurtta ve Erzincan'da birçok deprem olinuştu. Erzin- can depreminin bizim ailede özel bir yeri vardır. Eşim, bu depremde, bir gecede, babasmı ve anasını yitirmişti. Babası o zaman Erzincan Askerbk Şubesi Başkanı imiş. Bir gece uyumuşlar, sabahına uyanmışlar ki 15'ine yakın bir kız çocuğu hem öksüz hem yetim olmuştu. Ne zaman bir deprem olsa bizim yüreğimiz başka türlü çapar. Herkes üzülür, bız başka türlü üzülürüz. Bu deprem öylesine geldi ki, tıpkı bundan öncekilere ben- zedi. Tarudık, eş, dost çevremizi sardı, yenilenen acımızı paylaştı. Ne demek 15'ine varmamış bir küçücük kızın kar- da, bşta, karanlıkta tek başına yıkıntılar arasında kalması? Babasım, annesini yitirmesi? Hayali bile korkutucu, ürkü- tücü değil mi? Depremzedeler için gönderilmiş olan yardımlann çarçur edilmesi ayn bir acı değil mi? Bugün olduğu gibi, o gün de özelbkle battaniyeler çalınıyor, gerekli ellere geçmiyordu. Uzun yıllar bu çalmtılann dedikodusu bitmedi... Bir deprem bölgesinde deprem öncesi önlemleri alınma- mış. Yıkılan, yerle bir olan yapılar devlet yapılan. Üst üste geldi. Zonguldak grizu paüaması, çığ çökmesi, Erzincan depremi... Bunlann hepsindedevlet ihmab var. Devletyurt- taşı gereğince korumuyor. Deprem için Japonya'dan örnek veriyorlar. Nerede biz de öyle bir öngörü. Bundan birkaç yıl önce Karadeniz kıyılanm sel basmış, heyelan obnuştu. Görüldü ki her şey 'devlet ihmah'nden kaynaklanıyordu. Bugün de aalann böylesi ağır olması devlet ihmabnden gelmiyor mu? Bugün de bir büyük felakeün acısı ile kıvranıyoruz. Ama bizim ailenin acısı herkesten biraz çokçadır. OKURLARDAN Eğitimin böylesi Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda öyle bir eğitim veriliyorki... İyi bir gazcteci yetiştirmek şöyle dursun iyi bir insan bile yetiştirilemiyor. Hiç kimse sorumluluğunun bilincinde değil. 4Mart 1992Çarşambagünü sabah saat 7.00'de kalkıp bir şeyier öğrenme isteği ile okula geliyorum. Oğretim üyesinin birisi bir saat gec gelirken birisi de hiç gelmiyor. İzinli veya raporlu olabilir, ama öğrcncilere öncedcn neden bildirilmiyor? Öğledenönceders yapılmıyor. Öğleden sonra saat 14.Ö0"e kadar bekliyoruz. Saat 14.00 olduğunda ise öğretim üyesi gelip bir toplantı olduğunu söyleyerek dersin 15.00'te yapılacağını söylüyor. Şükredip yine bekliyoruz. (Hiç yapılmayabilirdi de) Saat 15.30 olduğunda dersin iptal ediMiği söyleniyor. (Acaba önceden planlanamaz mıydı?) Kısacası ogün okula gelip yabancıdili Ingilizceolanlar birgün:yabanadili Almanca olanlar yanm gün boşuna gelmiş, beklemiş oluyor. Bu öğrenciler arasında 15.000 TL yol parası verip Alibeyköy'den gelen, üç otobüsdeğiştirerek İkitelli'den gelen ve saat sabahın altısında kalkıp Avcılar'dan gelenler var. Yazık değil mi? Maddi olduğu kadar bu öğrencilcrin manevi zararlan hiçmi düşünülmüyor? Ertesi gün okula gelirken öğrenci acaba ders yapılır mı diyedüşünüyor. Niye yapılmasın ki ya da nıye yapılsın. Çağdaş eğitimin böylesine de yazık doğrusu. Güray Güllö tstanbul Tarih öğretmenlerinin önemi 11.3.1992 tarihli gazetenizin 16. sayfasındaki "Okurlardan" sütununda yer alan "Tarih Öğretmenlerinin Önemi" başlıklı okuyucu mektubu incelenmiştir. Sınıf öğretmeni yetiştiren eğitim vüksekokullan 1991-1992 öğretim yılında mezun vermeyeceğinden. bu atama döneminde sınıf öğretmeni ihtiyacını karşılamak üzere. öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlan mezunu istekli ve pedagojik formasyona sahip branş öğretmenlerince karşılanması. yetişmiş insan gücünün arz-talep boyutunda ilişkilendirilmesi sonucunda kararlaştınlmış, ancak ilk imkânda bunlann hizmetiçi eğitimine tabi tutulmalan da sağlanarak sınıf öğretmenliğine uyumlan da kolaylaştınlacakur. Aynca sınıf öğretmeni yetiştiren eğitim yükse- kokullannın mezun vermeye başlamalannı müteakip, branşlannda ihtiyaç doğdukça isteyenlerin peyderpey kendi branşlanna geçirilmeleri sağlanacaktır. Saygılanmızla. Milli Eğitim Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Chevignon'u bilen Leyla özdağ bayramda Paris'te. NIŞANTAŞı'NDA AÇıLACAK OLAN CHARLES CHEVIGNON MAĞAZASINıN ADıNı BILENLER ARASıNDA ISTANDUL 25. NOTERININ VE MILLI PIYANGO YETKILISININ HUZURUNDA YAPıLAN ÇEKILIŞTE ISTANBUL MALTEPE'DEN LEYLA ÖZDAĞ KAZANDI. BU MÜŞTERIMIZ BAYRAMı PARIS'TE GEÇIRECEK.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle