Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 MART1992 PERŞEMBE
14 GORUŞLER
BURASI
TÜRKİYE
HALUKSAHİN
Bflenlerle Bilmeyenler
"V
akit nakittir" atasözûnü hepimiz biliyoruz,
"Bilgi nakittir" olgusunu ise yeni yeni öğren-
mekteyiz. Ama öyle anlaşıhyor ki kimi açık-
. , gözler bu zamane gerceğini şıp diye öğreni-
vermışler.
örnek olay şöyle başhyon Son zamanlarda sayısı çok ar-
tan haftahk ekonomi dergilerinden birinin "Yaünmcıya
özeJ" başhkla borsa bölümJerinden birinde şu cûmle ya-
yımlanıyor
" 1990yılını 813milyonlira net kârla kapayan SÖKSA'nın
1991 sonu net kânnın 3 milyon 500 milyon üra civannda ol-
duğu açıklandı."
Kişisel tasarruflannı borsada değerlendirmeye çabşan
Dr. îhsan Başaran bu cümleyi ilgiyle okuyup altını çiziyor.
Gerisini bana yazdığı mektuptan bırlikte okuyahm:
"Bu haberi 1991 yıhnın ilk dokuz ayını 2.8 milyar lira za-
rarla kapatan SÖKSA için müthiş olumlu bir gebşme ola-
rak gördüğümden, kısa sürede prim yapacağına inandığım-
dan ve söz konusu dergiye güvendiğimden, bir menkul de-
ğerler şirketine tüm hafta boyunca serbest fiyatla üç lot
(3000 hisse) SÖKSA aüj emri verdim. Dört gûn süreyle her
gün satıcısLZ kapanan SÖKSA tahtasından hısse alabilmem
mümkün olmadı. Bu arada SÖKSA hissesi de bomba habe-
ri ızleyen birinci hafta sonunu yüzde 60 bir net getiri ile 4800
liradan ve gene satıcısız kapattı. Aradan tam bir hafta geç-
mesine rağmen ne söz konusu dergj, ne borsa yönetimi ne
de SÖKSA yetkilileri daha sonra asılsız olduğu açıklanan
Bilgi gerçek
anlamıyla nakit oluyor
çağımızda. Doğrusunu
bilen için artı nakit,
bildiğini sanan için ise
eksâ nakit. Bilesiniz.
haberi düzeltmek için bir
şey yaptılar."
Dr. Başaran bunun üze-
rine ısrar ediyor ve yüksek
fıyatiarla yaklaşık 2750 his-
se alıyor. Kıyamet ondan
sonra kopuyor:
"Ve nihayet ben aldıktan
sonra (söz konusu haberin
çıkışından 11 gün sonra) — . ^ - _ _ — — — _ — •
borsa yönetimi şirketin gönderdiği yazıyı yayımladı. Açık-
lanan kâr aslında 1992 yılsonu hedefiydi. 1991 bilançosu
henûz hazır değildi. Bu düzeltme söz konusu ekonomi der-
gisınin bir sonraki sayısında yayımlandı. Bu düzeltmeden
sonra SÖKSA'nın dramatik düşüşü başladı."
Uzun sözün kısası bir dergide çıkan bilgjye güvenip sırurlı
tasarruflannı bu hisse senedine yatıran Dr. Başaran 9-10
milyon lira zararlı çıkmış. Daha kötüsü, oyuna geldiği duy-
gusuna kapılmış. Şöyle diyor: "Öyle sanıyorum ki SPK ve
borsanın işleyişini belirleyen yasalardaki boşluklardan ya-
rarlanan bazı kişiler çok icısa bir sürede ahlaki olmayan bir
biçimde gelir elde ettiler. Dünyanın hiçbir ülkesinde yedi se-
ans içinde yüzde 113 kazanılmaz ya da kaybedilmez. Bu tür
gerçek dışı haberler soruşturulmadan sorumsuzca yayımla-
nırsa bundan en fazla zaran benim gibi küçük yatınmalar
çeker."
SÖKSA hisse senetlerinin 13 günlük müthiş yükselişin-
den kaybedenlerden birisi Dr. Başaran. Ya voliyi vuranlar?
Onlar kimler? İşin ilk yanı bu.
tkinci yanı ise bu küçük çaplı skandaldan kimin sorumlu
olduğu. Abdurrahman Yıîdınm'm geçen hafta Cumhuri-
yet'te yazdığına göre.SPK olayı soruşturmuş ve dergiyi so-
rumlu bulmtış. Çünkü şirketten yazıh olarak verilen bilgiyi
' onlar yanlış k ulfanmışlar.
Olabilir. Ama tam 10 gün süreyle akıllan neredeydi? His-
se senetleri tılsımlı bir değnek değmişçesine fiize gibi yükse-
lirken niçin gerekli düzeltmeyi yapmadılar?
Dr. Başaran'ın kaybettiği 9-10 milyon lira ne olacak?
Gördünüz ya bilgi gerçek anlamıyla nakit oluyor çağı-
mızda. Doğrusunu bilen için artı nakit, bildiğini sanan için
iseeksi nakit. Bilesiniz.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Pire'de serbest liman!
Rreümanımn birparçası serbest mıntakahalineifrağedildi.
Yakın şark ve yakın şark ile ticari münasebeti olan
memleketler ticareüne yeni istikametler açan bu yeni ticaret
şehrahının ehemmiyeti büyüktür.
Resmi küşat Başvekil M. Venizelos'un, mıntakanın tesisinde
pek faal hızmetleri mesbuk olan Pire gümrükleri müdürü ve
serbest mıntaka heyeti idare reisi M. Solanakis'in nutuklarile
ve bütünricalihükûrnet, Atina ve Pire ticaret ve sanayi odalan
heyetleri, ticaret âleminin erkânı hazır bulunduğu halde icra
edilmiştir.
Yunanistan için ecnebi istihsal mernleketlerinden celbedilecek
emtia tacirlar tarafından hemen gümrükten geçirmek
mecburiyeti yoktur. Tüccar, mal serbest mıntaka dahilinde
depo edildikten sonra, hatta günlük sarfiyatı bile. basit bir
muamele ileçekebilecekür. Bu suretle hem getirilen malın
birden bedelini vermekten, hem birden gümrük resmini
ödemekten kurtulmuş olur ki bu buhranlı zamanlarda toptan
para vermek, sermaye yatırmak küifet ve müşküllerinden
azade kalmış olur.
1962: VI. Ömer Besim koşusu
ömer Besim Koşalay "Kırmızı Eşofman' mükâfatı kır koşusu
bu sabah 11 de Leventte 6. defa yapılacaktır. Müsabaka için
davet edilmiş olan Yunanlılar ve Bulgarlar başka bir
enternasyonalyanşa iştirak ettiklerinden son yanşmaya
katılmayacaklannı bildirmişlerdir.
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
HEKİM BESIM OMER PAŞA
134OTA BuGÜU, ÜNLÜ HEKİtA BESİM ÖME&
AKAUN, 73 YAŞtNbA ÖLMÜŞVJ- KADtli KAS-
TAUKLA&, OOĞOM VE ÇOCUtt: SAĞUĞI ÇA-
UÇMALAAl İLE,BU KONULA&PA —
tampLARLA TZW(NM(fr(,
Y£'0E İUC E8E OtOULU VE OO&UM
f OE AÇABAH, ÇAĞOAŞ
GieOİG GAMA A
YABAT»A(ŞT(.
HALK A/SASfNOA
HEKİM OL&U6U
ÖMER
;
SOKJUUOA, TBMM 'r£ /ST/4N8UL MİLl£T-
VEKÎLf OLARA*: SeÇİUMfÇTf. 8u /VŞ0E/V
L£ &'
Brûtüs'ûn Güncediği
AHMETCEMAL
T
arih ve ona eklenen imgelem,
çoğu kez tarih sahnesine çıkmış
kişilere zamanın akışı içerisinde
ilk temsilde olduğundan çok
farklı roller biçer. I.Ö. 44 yıhnın 15
martında, Roma'nm efendisi Julius Ca-
esar'ı Roma Senatosu'na girerken han-
çerleyenler arasında yer alan Marcus
Briitüs de tarihin böyle bir yazgıyı pay-
laşan kişileri arasındadır. Caesar'a
yakınlığı nedeniyle, ölmekte olanın ağ-
zmdan çıkan -ya da çıktığı söylenen-
"Sen de mi Brütüs!" sözcükleri, Brü-
tüs'ü sonrasız biçimde nankörlüğün ve
ihanetin simgesi kılmıştır. öyle ki araya
Shakespeare gibi bir dehanın yorumu-
nun girmesi bile bu simgeyi bütünüyle
yıkmaya yetmemiştir.
Gelgelelim biraz daha derine inildi-
ğinde Brütüs'ün güncelliginin asıl
önemli yanının bu simgeden degil, fakat
Shakespeare'in yorumundan kaynak-
landığı ortaya çıkar. Julius Caesar adh
tragedyayı 1599 yüında kaleme alan
Shakespeare, gerçi t.ö. 44 yıhndaki
olaylann "vakanüvisuğini" yapmayı
amaçlamamış, olayda yer alan bütün ki-
şilere ve bu arada Marcus Brütüs'e ken-
di yaşadığı çağın mercekleriyle bakıp
belki onlan asıl kimliklerinden çok ayn
yorumlann boyutlannda sergilemiştir.
Ne var ki işe bu bağlamda bir dehanın
imgeleminin kanşması, bizim sözünü et-
tiğımız güncellik açısından bir sakınca
oluşturmamaktadır, çünkü Roma tarihi
üzerine en büyük yapıtlardan birini ka-
leme alrruş olan ünlü Alman tarihçisi
Theodor Momsen în özlü deyişiyle "Im-
gelem, bütün şiirin olduğu kadar. bütün
tarihin de anasıdır.''
Shakespeare'in Brütüs'ü, gözünü ikti-
dar hırsı bürüdüğü için kendisini yetiş-
tirmiş ve bulunduğu yere getirmiş olan
Caesar a hançer çeken bir katil değildir.
Onun birincil amaa, bir kurumun, cum-
huriyet yönetiminin, dolayısıyla da Ro-
ma'daki özgürlüklerin tehlikeye düş-
mesini önlemektir. Üstelik cinayet, bu
amaç için düşündüğü ilk yol da değildir.
"Bizler Caesar'ın düşüncesine karşı
ayaklandık / tnsan düşüncesındeyse
kan yoktur. / Ah ne olurdu, Caesar'ın
canına kıymadan / Caesar'ın düşüncesi-
ni alaşağı edebilseydik!"
Shakespeare'in suikast öncesinde
Brütüs'ün ruhsal durumunu dile getiren
bu dizeleri, Brütüs'ün asıl yıkmak istedi-
ğini yeterince açıklıkla sergilemektedir.
Onun belki de en büyük kusuru, hareke-
te katılan ve gerçekte kendi hırslanndan
başka bir şey düşünmeyen öteki sena-
törleri de yüce niyetli sanması olmuştur.
Bundan ötürüdür ki tragedyanın so-
nunda Marcus Antonius, Brütüs'ü öteki
katillerden ayn tutmak için şunlan söy-
leyecektin
"En soylu Romalı Brütüs'tü aralann-
da. / Bütün arkadaşlan arasında yalnız
o / Kin duygusuyla yapmadı Caesar'a
yaptığını. / Yalnız o, çıkannı düşünme-
den, temiz yürekJe, / Halkuı yaran için
katıldı aralanna."
Shakespeare'in yüzyıllann akışına
miras bıraktığı Brütüs, "benden sonra
tufan" anlayışının tam karşıtını simgele-
yen, toplum için değerli bildiği kurumla-
n savunmak için başkalannın ve kendi-
nin yaşamını hiçe sayabilen bir karak-
terdir. Buna karşılık önce hançer kul-
lanıp ardından hançerleyenler arasında
olmadıklannı söyleyenlerle, içinden gel-
dikleri, oluşumuna katkıda bulunduk-
lan, değer bildikleri kurumlara karşı
sonradan "benden sonra tufan" an-
layışıyla hançer kullananlann Brütüs'-
lükle hiçbir ilintileri yoktur.
"Madem ki benimle yürümüyor, ben-
siz hiç olmasın" diyerek Cumhuriyet'i
hançerleyip Caesar'ın tacının yanında
yer alsaydı eğer Brütüs, belki asıl o za-
man ihanetin ve nankörlüğün simgesi
diye tarihe geçmeyi hak edecekti. Oysa
Shakespeare gerçekliğinin Brütüs'ü,
ideallerini, kişisel varlığıru -hangi yö-
nüyle olursa olsun- sürdürmeye yeğledi-
ği için güncelliğin tacıru sonrasız giyebil-
miştir.
özgürlüğe hizmet eden kurumlara
karşı işlenen, ama yasalarda yazıh ol-
mayan suçlann, kimi zaman işlenmele-
rinden yüzyıllar önce yargılanması, tari-
hin görkeminin ve çeİciciliginin belki de
gerçek kaynağıdır.
FERRUHDOĞAN
ÎMDAAAT L
HUK.UK.
Kadın Bakanlığı Kurulurken
Doç. Dr. SEVDA ULUĞTEKİN Hacettepe Ünv. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu
G
ünlerdir, çeşitb yönlerden
tartışılan, gündemde olan bir
devlet bakanhğı var: Bence adı
Kadın ve Sosyal Hizmetler Ba-
kanlığı olması gereken bu örgüte, yirmi
birinci yüzyıhn çağdaş ve demokratik
Türkiyesi'ni oluşturma yolunda çok
önemh görevler düşmektedir. Bu yazıda
"kadın", "aile" ve "sosyal hizmet" ara-
sındaki ilişkilere, geliştirilmesi gereken
çağdaş politikalar açısından bakarak,
bu bakanbğın başarmak zorunda oldu-
ğu görevler genel çizgileriyle verilmeye
çahşılacaktır.
Bugün toplumumuzun özlem ve bek-
lentilerinin en başında, gerçek anlamda
demokratik, insan haklanna saygılı,
çağdaş ve katıhmcı bir yaşam biçimine
sahip olmak gelmektedir. Ancak böyle
bir yaşam biçimine erişmek kolay değil-
dir; o toplumda yaşayan her bireyin bu
beklentinin gerçekieşmesinde az ya da
çok bir sorumluluğu bulunmuktadır.
En başta sormamız gereken soru da şu-
dur: Demokrat, insan haklanna saygılı,
çağdaş ve katılımcı bir toplum olmak is-
tiyorsak hangi niteliklere sahip bireyler
yetiştirmemiz gerekmektedir? Bihndiği
gibi bir toplumda demokrasinin geliş-
mesi ile bireylerin, bebeklikten itibaren
eğitimleri, toplumsallaşmalan arasında
çok önemli ilışkiler vardır. Demokratik
bir ortamda yetişenler, özerk, bağımsız,
katüımcı, paylaşıma, üretken, girişken,
umutlu, hoşgörür, sevecen ve saygıb
olurken; otokratik/baskılı bir ortamda
yetişenler, kendi karannı kendi vereme-
yen, bağımlı, ürkek, edilgen, paylaşa-
mayan, katı, sevgisiz kişiler olmaktadır-
lar. Şu halde, yannın Türkiyesi'm oluş-
turacak kadın ya da erkek genç "insan"-
lan, demokratik bir ortamda, demokra-
tik kişilik özelliklerine sahip bireyler
olarak yetiştirmek, bunun için gereken
yasal ve kurumsal gelişmeleri gerçekleş-
tirmek, bugünkü siyasal iktidann ilgjb
örgütlerinin temel pobtikası olmahdır.
"Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetler" Ba-
kanhğVnın tüm görev alanı ve işlevleri
de bu temel politika doğrultusunda be-
brlenmebdir.
Bibndiği gibi Kadın, Aile ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığı üç kuruluşu kapsa-
mına almışür. Bunlar "Kadının Statüsü
ve Sorunlan Genel Müdürlüğü", "Aile
Araştırma Kurumu" ve "Sosyal Hiz-
metler ve Çocuk Esirgeme Kurumu"
örgütleridir. Kanımca, bu örgütlerin
-şimdiük- çağdaş bir çizgide hianet ve-
receğini ümit ettiğim bir bakanlık yapısı
içinde bir araya getirilmesi yerinde ol-
muştur. Çünkü etkib hizmetlet üretebil-
mek için gerekli olan pobtika ve uygula-
ma bütünlüğünü bu şekilde daha kolay
sağlanabilecektir.
Türkiye'de varolan toplumsal yapı
gereği, kadınlann toplumsal, kültürel ve
ekonomik açıdan daha çok haksızbğa
uğradığı ve daha çok sayıda sorunla
karşılaştıgı bir gerçektir. Bu nedenle, er-
kek egemen bir toplumda erkekler tara-
fından oluşturulan yasal düzenlemeler
ve çoğunlukla erkekler tarafından besle-
nen gelenek-göreneklerle ikinci planda
bırakılan kadınlanmızı, toplumsal de-
ğişmeyle ivme kazandığı gözlenen gebş-
me potansiyelleri doğrultusunda ve on-
dan yararlanarak bibnçlendirmek, top-
lumun etkin üyeleri konıununa getir-
mek ve bu amaçla yasal-kummsal geliş-
melere önayak olmak, Kadın, Aile ve
Sosyal Hizmetler Bakanbğı'nın başta
Demokratik, çağdaş, insan
haklanna saygılı bir
toplum; çağdaş, demokratik,
insan haklanna saygılı
aileler oluşturmaktan
geçmektedir.
gelen görevi olmabdır.
Kadının etkin bir birey olarak toplum
yaşamındaki yerini alabibnesi; sağbklı
çağdaş, demokratik ve güçlü ailenin
oluşmasına da büyük ölçüde katkı vere-
cektir. Çağdaş aile hem özerk bir birey,
hem de aüenin bir üyesi olarak, ailedeki
her bir kişinin fiziksel, toplumsal, psiko-
lojik ve ekonomik yönden gelişmesini
sağlayacak biçimde işlev görür. Her bir
aile üyesi, kadın veya erkek, genç ya da
yaşb, tüm yaşam boyunca büyüme ve
gebşmeye açıktır; bu onun hem gerek-
sinmesi hem de hakkıdır.
Görüldüğü gibi demokratik, çağdaş,
insan haklanna saygıb bir toplum olma
özlemimiz; çağdaş, demokratik ve insan
haklanna saygılı aileler oluşturmaktan
geçmektedir. Toplumu istenilen düzeye
ulaştırabilecek demokratik kişilik özel-
bklerine sahip bireyler, ancak, böyle bir
aile sitemi içinde, kız ya da erkek oluşla-
nna göre değil; sağbkb, kendine güve-
nen, özerk, sevecen "insan" olmalan
yolunda toplumsallaşma süreci yaşa-
yanlar arasından çıkacaktır.
Tüm bu açıklamalann ışığında, Tür-
kiye'de aile politikalannın amacı, aile-
nin toplumsal değişmenin gerektirdiği
yapısal-işlevsel dönüşümleri gercekJeş-
tirmesini destekleyerek, çağdaş bir yapı-
ya kavuşmasını sağlamak olmahdır.
Aile pobtikalannda öncelik verilmesi
gereken hedef kitle, kırdan kente doğru
gelen ve geleneksel kabuğundan çıkıp,
çağdaş toplurnsal-ekonomik yapıya ka-
vuşmaya çok istekli kırsal ve yan-kent-
sel yöre ailelerdir. Araştırma sonuçlan-
na göre bu ailelerin psiko-sosyal ve eko-
nomik sorunlarla karşılaşma olasılıgı
yüksektir. Bu nedenle, bu yörelerdeİa
ailelere, anında ve yeterb müdahalenin
yapılabibnesi için bir kurumlar ve hiz-
metler ağı kurulabibnelidir.
Ülkemizde aile ve çocuk, yaşbbk, sa-
katlann korunması ve rehabilitasyonu
hizmetleriyle genel sosyal hizmetler,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu tarafından yürütülmektedir.
Bu örgütün Kadın, Aile ve Sosyal Hiz-
metler Bakanbğı'na bağb bir kuruluş
olarak, yakın bir zamanda, önerilen te-
mel politika veaile pobtikası çerçevesin-
de, uygulamalannı değerlendireceği ve
çağdaş-gerçekçi bir sosyal hizmetler po-
btikası oluşturarak, bu pobu'kanın belir-
leyeceği ilkeler doğrultusunda kap-
samb/nitebldi hizmetler üretebilecegi
umuhnaktadır. Her ne kadar bu ku-
rumda ,1991 yıbnda 3703 sayılı yasa ile
bir "Ailenin Bütünlüğünün Korunması
Dairesi" kurulmuş ise de uygulamada,
ailenin "ayni ve nakdi yardım" ve "psi-
ko-sosyal yönden desteklenmesi" hiz-
metlerinin son derece yetersiz kaldığı,
gerek korunmaya muhtaç çocuklar, ge-
rekse yaşblann bakımında çağdışı
"kışla tipi kurum bakımı"na hâlâçok bü-
yük ağırbk verildiği gözlenmektedir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu, başta bebrölen demokratik,
sağbklı, çağdaş genç insanlann yetışüril-
mesinde kendine düşeni yapmak zorun-
dadır. Bu nedenle değişim süreci içinde-
ki aileyi ve aile üyelerini desteklemeyi bi-
rincil hizmet amaa olarak görmebdir.
Gerek aile-etki anabzleri, gerekse aile
değişim araşürrnalan, Kadın Aile ve
Sosyal Hizmetler Bakanbğı'nın ilgüi ör-
gütleri tarafından yürütülen hizmetlerin
değerlendiribnesi ve yeni yasal-kurum-
sal gebşmelerin sağlanabilmesi için bir
temel oluşturmahdır. Ancak sosyal
araştırmalardan sorumlu bu birimin, bi-
hmsel araştırma sürecini başından so-
nuna değin özenle ve tıtizbkle sürdüre-
POLİTİKA
İ.VEÖTESİ
MEMEDKEMAL
Hep Deprem Bir Aa...
O
zaman yılbaşı balolan verilirdi. Neden veribrdi,
bibnem. Balo, bir uygarbk örneği miydi? Batı'ya
yöneliktik. Balo bir Batı geleneği miydiTYılbaşm-
dan birkaç gün önce Erzincan depremi oldu.
Erzincan yerinden oynarken Ankara da kendinden oynadı.
Her şey durdu, bugün olduğu gibi, o gün de kıyamet İcoptu.
'Ordular ilk hedefiniz Akdeniz' dendiği gibi bu kez ilk he-
def de Erzincan oldu. İsmet Paşa Milb Şef ti, özel beyaz tre-
nineatladı, Erzincan yolunu tuttu. Sonralan tsmet Paşa'nın
bu özel, beyaz treni çok eleştirilere uğradı. Vagonda içki mi
içmemişti, yakınlan ile kâğıt mı oynamamıştı!.. Milb Şef e
öylesine içten içe kızıbyordu ki, özel trende, dedikodu bu,
kadın bile oynatırlardı.
Bir şey daha hatırbyorum, Ses dergisi kaç on yıl hapse
mahkûmoIanNâzımHikmet'inadıylabirşiirini yayımladı.
Erzincan'da bir kuş var. —
Kanadmda gümüş yok,
Gitti yarim gelmedi,
Aoep bunda bir iş var
Deprem bir ulusal felaket olduğu için Nâam'ı bunca on
yıla mahkûm ettiren Mareşal Çakmak'ın şiirin yayımlan-
masma gücü yetmemişti.
Deprem otuz bine yakın can almış, 120 bine yakın yarab-
yı sokaklara salmıştı. Her şey susmuştu. Her yer ölüm yası-
na bürünmüştü. Belki ulusal yas da ilan edilmişü.
1939 depreminde ben 19'unda bir detikanbydım. Ondan
sonra yurtta ve Erzincan'da birçok deprem olinuştu. Erzin-
can depreminin bizim ailede özel bir yeri vardır. Eşim, bu
depremde, bir gecede, babasmı ve anasını yitirmişti. Babası
o zaman Erzincan Askerbk Şubesi Başkanı imiş.
Bir gece uyumuşlar, sabahına uyanmışlar ki 15'ine yakın
bir kız çocuğu hem öksüz hem yetim olmuştu. Ne zaman bir
deprem olsa bizim yüreğimiz başka türlü çapar. Herkes
üzülür, bız başka türlü üzülürüz.
Bu deprem öylesine geldi ki, tıpkı bundan öncekilere ben-
zedi. Tarudık, eş, dost çevremizi sardı, yenilenen acımızı
paylaştı. Ne demek 15'ine varmamış bir küçücük kızın kar-
da, bşta, karanlıkta tek başına yıkıntılar arasında kalması?
Babasım, annesini yitirmesi? Hayali bile korkutucu, ürkü-
tücü değil mi?
Depremzedeler için gönderilmiş olan yardımlann çarçur
edilmesi ayn bir acı değil mi? Bugün olduğu gibi, o gün de
özelbkle battaniyeler çalınıyor, gerekli ellere geçmiyordu.
Uzun yıllar bu çalmtılann dedikodusu bitmedi...
Bir deprem bölgesinde deprem öncesi önlemleri alınma-
mış. Yıkılan, yerle bir olan yapılar devlet yapılan. Üst üste
geldi. Zonguldak grizu paüaması, çığ çökmesi, Erzincan
depremi... Bunlann hepsindedevlet ihmab var. Devletyurt-
taşı gereğince korumuyor. Deprem için Japonya'dan örnek
veriyorlar. Nerede biz de öyle bir öngörü.
Bundan birkaç yıl önce Karadeniz kıyılanm sel basmış,
heyelan obnuştu. Görüldü ki her şey 'devlet ihmah'nden
kaynaklanıyordu. Bugün de aalann böylesi ağır olması
devlet ihmabnden gelmiyor mu?
Bugün de bir büyük felakeün acısı ile kıvranıyoruz. Ama
bizim ailenin acısı herkesten biraz çokçadır.
OKURLARDAN
Eğitimin böylesi
Marmara Üniversitesi Basın
Yayın Yüksek Okulu'nda
öyle bir eğitim veriliyorki...
İyi bir gazcteci yetiştirmek
şöyle dursun iyi bir insan bile
yetiştirilemiyor. Hiç kimse
sorumluluğunun bilincinde
değil.
4Mart 1992Çarşambagünü
sabah saat 7.00'de kalkıp bir
şeyier öğrenme isteği ile
okula geliyorum. Oğretim
üyesinin birisi bir saat gec
gelirken birisi de hiç
gelmiyor. İzinli veya raporlu
olabilir, ama öğrcncilere
öncedcn neden bildirilmiyor?
Öğledenönceders
yapılmıyor. Öğleden sonra
saat 14.Ö0"e kadar
bekliyoruz. Saat 14.00
olduğunda ise öğretim üyesi
gelip bir toplantı olduğunu
söyleyerek dersin 15.00'te
yapılacağını söylüyor.
Şükredip yine bekliyoruz.
(Hiç yapılmayabilirdi de)
Saat 15.30 olduğunda dersin
iptal ediMiği söyleniyor.
(Acaba önceden
planlanamaz mıydı?)
Kısacası ogün okula gelip
yabancıdili Ingilizceolanlar
birgün:yabanadili
Almanca olanlar yanm gün
boşuna gelmiş, beklemiş
oluyor.
Bu öğrenciler arasında
15.000 TL yol parası verip
Alibeyköy'den gelen, üç
otobüsdeğiştirerek
İkitelli'den gelen ve saat
sabahın altısında kalkıp
Avcılar'dan gelenler var.
Yazık değil mi?
Maddi olduğu kadar bu
öğrencilcrin manevi zararlan
hiçmi düşünülmüyor?
Ertesi gün okula gelirken
öğrenci acaba ders yapılır mı
diyedüşünüyor. Niye
yapılmasın ki ya da nıye
yapılsın. Çağdaş eğitimin
böylesine de yazık doğrusu.
Güray Güllö
tstanbul
Tarih öğretmenlerinin önemi
11.3.1992 tarihli gazetenizin
16. sayfasındaki
"Okurlardan" sütununda
yer alan "Tarih
Öğretmenlerinin Önemi"
başlıklı okuyucu mektubu
incelenmiştir.
Sınıf öğretmeni yetiştiren
eğitim vüksekokullan
1991-1992 öğretim yılında
mezun vermeyeceğinden. bu
atama döneminde sınıf
öğretmeni ihtiyacını
karşılamak üzere. öğretmen
yetiştiren yükseköğretim
kurumlan mezunu istekli ve
pedagojik formasyona sahip
branş öğretmenlerince
karşılanması. yetişmiş insan
gücünün arz-talep
boyutunda ilişkilendirilmesi
sonucunda kararlaştınlmış,
ancak ilk imkânda bunlann
hizmetiçi eğitimine tabi
tutulmalan da sağlanarak
sınıf öğretmenliğine
uyumlan da
kolaylaştınlacakur.
Aynca sınıf öğretmeni
yetiştiren eğitim yükse-
kokullannın mezun vermeye
başlamalannı müteakip,
branşlannda ihtiyaç
doğdukça isteyenlerin
peyderpey kendi branşlanna
geçirilmeleri sağlanacaktır.
Saygılanmızla.
Milli Eğitim Bakanlığı
Basın ve Halkla İlişkiler
Müşavirliği
Chevignon'u bilen Leyla özdağ
bayramda Paris'te.
NIŞANTAŞı'NDA AÇıLACAK OLAN
CHARLES CHEVIGNON MAĞAZASINıN ADıNı
BILENLER ARASıNDA ISTANDUL
25. NOTERININ VE MILLI PIYANGO YETKILISININ
HUZURUNDA YAPıLAN ÇEKILIŞTE ISTANBUL
MALTEPE'DEN LEYLA ÖZDAĞ KAZANDI.
BU MÜŞTERIMIZ BAYRAMı
PARIS'TE GEÇIRECEK.