Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 ARALIK1992 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Tarih Bitti' mi?Fukuyama'nın, çağdaş düşüncenin "'öğütleri"ne kulak asma-
dığj açık. Ama çağdaş düşünce ona kulak veriyor.
Doç. Dr. ÖMER NACİ SOYKAN Mimar Sinan Ün.
PENCERE
D
üşün dünyasında son
yıllann başlıca bir tar-
tışma konusu. "Tarih
bitti" savı dolayımında
sünnektedir. Sav eski
olmakla birlikte tartış-
ma, ABD Dışişlen Bakanlığı'nda
planlamadairesi yöneticisi olan Japon
asıllı Amerikah yazar Francis Fuku-
yama'nın •"Tarihin Sonu?" başlığıyla
önce makale olarak yayımladığı. son-
ra da kitap haline getirdiği çalışmala-
nyla gündeme geldi.
Görevi gere'ği elinın aitında bulu-
nan. Latin Amerika ülkelerinden Tür-
kiye'ye. Uzak Asya'ya; eski Sovyetler
Birliği"nden Afrika'va. kısacası dün-
yanın dört bir yanından ülkelere ait
zengin siyasal bilgi malzemesini ki-
tabında kulianan Fukuyama. kendı
deyişiyle bir "evrensel tarih felsefesi"
yapmak amacındadır. Ne var kı kitap-
ta bu zengin coğrafya tabanına
karşılık tarih, baa kısa göndermeler
ve yakın tarih dışında hemen hiç yok-
tur. Yazar, Hegelci bir tarih görüşünü
paylaşır; ama Hegel'i kendisınden çok
bir Hegel yorumcusu olan Alexandre
Kojeve'in bakış açısıyla anlayarak.
"Tarih bitti" deyince insan ilkın
psikolojik bir tepki veriyor. sanki artık
bir şeyden yoksunmuşuz gibı... Öte
yandan bu deyim. örneğin "yağmur
dindi" der gibi bir deney cümlesi gö-
rünümünde. Oysa o yalnızca bir tah-
min. daha doğrusu bir saymacadır.
Fukuyama'ya göre tarihin bitmesiyle
yoksun kalacağımız şeyler hiç de üzü-
lünecek şeyler değil. Savaşlar ve kanlı
devrimler; dikta yöneıimleri ve ütop-
yalar. Çünkü ona göre insanın uğruna
şavaşacağı artık hiçbir ideali yoktur.
İdeale vanlmıştır: Liberal demokrasi.
Fukuyama, tarihten şunu anlar "Bü-
tün zamanlann lüm insanlarının ya-
şantılannı kapsayan. biricik tarzda. iç
içe geçmiş ve ereğe yönelmiş evrimsel
bir süreç." O. buradan şu sonuca va-
nr: Tanhin ereği olduğuna göre onun
bu ereğe de varması gerekti. Sonun
başlangıcına asıl Fransız ve Amerikan
Devrimiilevanlmıştı. "Çünkü budev-
rimlerle ortaya çıkan kentsoylu top-
lum, tarihin özlemini tatmin etmişti."
Ama bu sonun dünya yüzeyinde yay-
gınlaşması ve daha açık bir görünüm
kazanması, son birkaç on yılda olmuş-
tur. Otoriter egemenlikte görülen bu-
günkü bunalım (kriz). Gorbaçov"un
perestroykasından önce başlamıştı.
Portekiz'de 1974 asker darbesi ve ar-
kasından sosyalist Mario Suarez'in se-
çilmesi. Yunanistan'da asker darbesi
ve demokrasinin gelmesı. Türkiye'de
12 Eyiül ve 1983"te sivil yönetime ge-
çilmesi, I975"te İspanya'da Franco'-
nun ölmesiyle demokrasive geçiş, 80'li
yıllarda Latin Amerika'da ve Doğu
Asya'da demokratik yönetime yöne-
lik değışimler. Aslında burada adı ge-
çen ülke halklan, Fukuyama"nın gö-
zünde "tarihsel halklar" olarak görü-
lür \e onlar. tarihin önde gidcn "tarih
sonrası" (posthistorik) halklann. yani
Batı Avrupa ile ABD"nin bugün
vardığı vere. liberal demokrasiye var-
ma çabasındadır. (Buna göre "tarihsel
halklar" için tarihin sonunun henüz
gelmemiş olması gerekır. Galiba hiç
gelmeyecek!)
Fukuyama'ya göre ınsan eylemini
iki içgüdüsel güç belirler: Biri güvenlik
ve maddi refah çabası. öbürü özgürlü-
ğü ve başkalannca kabul ve takdir
edilmeyi isteme. O, bu iki dürtüyü ta-
rih sürecinin iki temel etkeni olarak
alır ve evrenselleştirir. Birincisi, "bizi
liberal demokrasinin vaat edilen ülke-
sinin ancak kapısına dek getiren çağ-
daş doğabilimi'dır. Fakat kapıdan
içeri girmek için ikinci ilkeye gereksi-
nim var: Bu. Fukuyama'nın Hegel-
den aldığını söylediğı. ilk kez Platon'-
da görülen Thymos'tur. "Duyarlık".
"onur". "soyluluk". "yüreklilik".
"doğruluk duygusu". "değerlilik" gibi
kullanımlan olan Thymos. şöyle tanı-
mlanır: "Kendine belirli birdeğer ver-
me ve bu değerin tanınmasını isteme
yetisi. genellıkle "öz saygısf diye ad-
îandınlır." Birinin temelinde doğabili-
min. öbürününkınde "Thymos"un
bulunduğu "ekonomi" ile "kabul gör-
me". "tarihin sonunda ortaya çıkan
evrensel ve eştürsel d:vlet"in üstünde
oturduğu "İki sütun" olarak görülür.
Fukuyama'nın "tarihin sonu" savı,
onun tarihi yalnızca siyasal ya da ideo-
lojik tarih olarak anlamasından kay-
naklanır. Bu da hiç ınandıncı değildir.
Büyük savaşlar olmayacak diye tarih
bitmiş mi sayılacak? Tan'h büyük sa-
vaşlardan mı ibarettir? Hem "büyük
savaş" ne demektir
0
Şimdiki "küçük
savaşlar". geçmişteki "büyükler"den
daha mı küçük? Ya da liberal demok-
rasinin "vaat edilen ülke" olmadığının
günün birinde görülmeyeceğıni kım
temin edebilir? Bilim. sanat ve felsefe
tarihleri görmezden gelinmiş.
Fukuyama'ya inanırsak, örneğin
bilimde artık hiçbir büyük ilerleme
beklemememiz gerekir. O. bu tür so-
rulara hiç dokunmuyor. ama sözümo-
na dünyanın gidişini arkasına alan bi-
rinin yüksek\etkesiyle( = otoritesiyle)
karşıtlannı şöyle kınıyor: "Çağdaş
toplumlar daima daha demokratik ol-
madayken. çağdaş düşünce bir çıkmaz
sokakta öğüt vermededir." Fukuya-
ma'nın,çağdaşdüşüncenın"öğütleri"-
ne kulak asmadığı açık. Ama çağdaş
düşünce ona kulak veriyor.
ARADABIR
Doç. Pr. DURSUN KIRBAŞ
Son On Yılın Temel Felsefesi
Faydacılık (pragmatizm) felsefi bir terimdir. Batı kapı-
talizminin emperyalizm (1898) öncesi döneminde.
186O'lı yıllarda geliştlrilen faydacı (pragmatik) felsefe,
bizim ülkemizde 1950li yıllarda yavaş yavaş yeşermeye
başladı. Bu yıllarda "her mahallede bir milyoner" yarat-
ma biçiminde ifade edilen bu felsefenin pratik sonuçları-
nı gördük, biliyoruz. 1980li yıllarda İse24 Ocak Kararları
ve bunu izleyen askeri darbe ile 10 yıllık iktidarlar döne-
minde ise "iş bitiricilik", "köşe dönmeci'lik biçiminde
ifade edilebilen bu felsefe, resmi devlet politikası olarak
kendini gösterdi. 1983lerde yeniden partileşme döne-
minde sağ ve soldaki partilerden bu felsefeyi benimse-
yen "dörteğilim" birleşti. Birleşen bu güçlerin, kamuo-
yunun gözüne kalemi sokarak söylediği şey "iş bitirici-
lik" adına, pragmatizmden başka bir şey değildi.
Faydacı felsefenin ne olduğuna kısaca bir goz atalım:
Maksim Gorki faydacı düşünme biçimini eleştirirken,
"Temel sorun yöntem değil, sonuçtur" diyor. Bu felsefe-
de amaca ulaşmak için her yol "mübah'tı. Esas olan
amaçtır, amaca ulaşmak için "başarı" hertürlü eylemin
biricik ölçüsüdür. "Emperyalizm Felsefesi Pragma-
tizm'in yazarı Dr. Harry K. VVells'e göre "Pragmatizm
'Big Stick' (gözdağı verme) felsefesidir. O, kuramsız
pratiğin, yönü olmayan eylemin, Amerikan patronlarının
pek sevdikleri 'başarı kadar hiç bir şey yararlı değildir'in
felsefesidir". Faydacılık ile materyalist felsefeye tam
karşıttırlar. Diyalektik Materyalist felsefede nesnel ger-
çekliğe duyumlar aracılığıyla ulaşıldığı savunulurken,
faydacı felsefede her türlü nesnel bilgi ve gerçekliğin
duyumlar yoluyla öğrenilmesi reddedilmektedir. Bu fel-
sefede "başarı" gerçeğin kendisi olarak sunulmaktadır.
Yani herhangi bir görüşün ya da ilkenin gerçekçiliğinin bi-
ricik ölçütü, verilen amaçlarda başarılı olmaktır ve "ger-
çek ' de budur. Bu felsefenin öncülerinden Peirce, var
olma ile yararlı olma ilişkisini şöyle tanımlıyor: "Var ol-
mak, pratikte yararlı amaçlara yönelmektir ya da var ol-
mak, yararlı olmaktır. Eğer bir nesne yararlı değilse, o
var değildir". Faydacı felsefenin ortaya çıktığı 1860-1878
yılları, kapitalizmde hızlı ekonomik gelişmelerle yoğun
politik çalkantıların yaşandığı dönemdir. işte bu yıllarda
Cambridge'in Harvvard kökenli aydınlarından Peirce,
Holmes, Fiske ve Jamesin öncülüğünü ettiği, daha son-
ra kendini "metafizik kulübü" olarak adlandıracak olan
"Cambridge seminerleri" başladı.
Faydacı felsefenin dört temel özelliği vardır: Birinci-
si amprizmdir. Ikincisi bireyciliktir. Buna göre her ya-
şantı özel vetektir.Bufelsefede birey atomizeedilir.'Ge-
misini kurtaran kaptan", kurtaramayan ise inançlarını
kuvvetli tutsun. Üçüncüsü kendiliğindencilik. döndüncü-
sü ise oportünizm (fırsatçılık)'dFr. Özetle, faydacı felsefe
öznelcidir. Kör inançlara yönelir, uydurmacıdır. Bu fel-
sefeye göre evreni bilmek imkânsız ise, gerçeğin ve bil-
ginin yerine inanç öne çıkıyorsa amaca yararlı olabilen
uydurmaların düzenlenmesi gerekir. Başarı "her şey"-
dir. Başarmak için her yöntem geçerlidir. Bu felsefe, bil-
giyi bilimsel bir yöntemde olduğu gibi olumlu olumsuz
yanlarıyla değil de, kendi "başarf'sı için yararlanabile-
ceği tarzda kullanır.
Ülkemizde durum: 1980 sonrasına göz attığımızda,
yöntem olarak faydacı felsefenin iş başında olduğunu
görmekteyiz. Bu yeni değerler sisteminde kendini "işbi-
tiricilik" olarak tanımlayan faydacı felsefenin pratik so-
nucu olarak birçok eski değerin yok edildiğini görmekte-
yiz. Para en büyük değerdir. Her birey ne şekilde olursa
olsun ona ulaşmayı hedeflemiştir. Para "başarı"nın öl-
çütüdür. Buna ulaşmak için devletin olanakları yetkili-
yetkisiz işbitiriciler tarafından pervasızca kendi çıkarları
uğruna kullanılmıştır ve rüşvet "yasallaşmıştır". TV ve
basın değişik biçimlerde ya baskılanmış ya da satın alın-
mıştır. Başarı fetişizmi o kadar ayyuka çıkmıştı ki en yet-
kili ağızlar ABD'deki "itibar" ve "başarı'larını TV prog-
ramlarında ballandıra ballandıra anlatmaktan kendileri-
ni alamadılar. Irak-Kuveyt savaşı sırasında pastadan
büyük dilim alabilmek için "fırsatçı" bir politika izlenmiş-
tir.
. Özetle, belirgin olarak son on yılda yeni sağın ideoloji-
si pragmatizm (faydacılık) olmuştur. Bu felsefenin; uy-
durmacılık. inancın sabitleştirilmesi, otorite ve direnme
yöntemleri de kullanılarak, toplumda oluşabilecek ve
oluşmakta olan "sivil toplum" mekanizmaları tahrip
edilmiştir. "Başarı" fetişizmi ile kitlelerin beyni yıkan-
mıştır. Sistemli "depolitizasyon" uygulanarak bireyler
yalnızlaştırılmış ve yabancılaştırılmıştır. Yabancılaşan
birey, örgütlenme ve birlikte hareketetme yetilerini kay-
betmiştir. Klaeik sağın "statükocu" anlayışmın yerini
işte bu faydacı felsefe almıştır.
OKURLARDAN
Zorunlu tasarruf...
öizler kendi isteğjmiz dışında her ay ücretlerimizden
kesilen zorunlu tasarruflanmızın nemalannın ne zaman
ödeneceğinin açıklanmasını beklemekteyiz.
Sa\ ın Sümer OraFın gazetelere verdiği demeçlerde zorunlu
tasarruf geri ödemelerinin bu yıl sonuna kadar yapılacağj
belirtilmişti. Ancak daha sonra Başbakanhk yetkilisince
bunlann Şubat 1993 tarihınde ödenecegi açıklanarak
Maliye Bakanı'nın demeçlerinin yanlış anlaşıldığı söylendi.
Şimdi kamuçalışanlan adına Sayın Maliye Bakanı Sümer
Oral'a soruyoruz; birbiriyleçelişkili iki açıklamadan hangisı
dûğru ya da yeni bir açıklama yapılacak mı?
Uğur Giingör
İstanbul
TARTtŞMA
'Emekli aylıkları tehlikede mi'
1
3Aralıkl992
tarihinde
başlayan" Emekli
aylıkları tehlikede
mı?" başlıklı
vazınızıilgıile
ızlcdim. Yıllardanbuyana
kanayanbiryarayaparmak
bastınız. Dizınizi işçi
temsilcilen ile soruşturmalar
yaparak sürdürmüş
olsaydınız sanırım. SSK ile
ılgili daha net bir tlkir sahibi
olabılirdik. Dizinizdeeksik
olarak gördüğüm bir nokta
hakkındafikirlerimi
belırtmek istiyorum.
I.ÖzellikleANAP
hükümetleri ile birlikte.
kamuov una Türkiye'nin genç
emeklilerülkesi olduğu
şcklindc koyu birpropaganda
\apıldı. "35-45yaşlannda
emekli oluyorlar. hazır paraya
konuyorlar" diye gerçek dışı
haberler. gerçekmiş gibi
kamuov una sunuldu.
2. Sosyal Sigortalar
Kurumu'nun 1983 yılında
yayımlanan "İstatistik
Yıllığj"nı incelediğimizde.
bizzat hükümetler tarafından
ortaya atılan iddialann gerçek
olmadığıru görmekteyiz.
l983yılııtibariyle"YaşIıIık
sigortasından ayhk almakta
bulunanlann yaş gruplanna
göre" düzenlenen tabloda,
1983 yılında yaşlılık aylığı
alanlann yaş ortalamasının 50
olduğunu görmekteyiz.
4. Yaşlılık aylığı alanlann
Al Herİng («.LUSTRATION AMERICAN SHOMCASE)
y üzde otuzu 59 yaşına
gelmeden ölmeİctedir. Yüzde
ellisi de 64 yaşına gelmeden
ölmektedir.
5.25 yıldan daha fazla prim
ödeyen işciler yukandaki
verilerden de anlaşılacağı gibi.
ortalama 11 yıl yaşlılık aylığı
almaktadırlar.
6. Siyasi iktidarlann son
yıllarda özellikle kamu
sektörüne uyguladıklan
zorunlu emeklilik politikası
nedenıyle. emekli olma
yaşında, siyasi iktidarlann
körüklediği bırdüşüş
olmuştur. Ancak bu hiç bir
zaman ortalama 35-45 yaşı
değildir.
7. Malullük aylığı alanlann
yüzde 63'ü. yaşlılık aylığı
alanlann yüzde 49'u. 62
yaşına gelmeden ölmektedir.
Bu durumda iddia edilenlerin
tersine emekli olan işçiler
SSK"dan 25-30 yıl yaşlıhk
KDV oranları artmasın..
Y
eni yıl bütçesıne
parasaldestek
sağlamak
amacıyla
\ ürürlükteki
KDVoranlan
ile vıne oynanmak isteniyor.
Bu yıl sonundan önce. kanun
\a da kararnamelerle
v ürürlüğe konulmak istenen
vergi yasa değişikliklenne
göre. KDV'nin uygulamada
bulunan ° o6"lık temel gıda
maddeleri oranı %8'e.0
o 12'lik genel mallann bir
kısmı da liiks mallara
kaydınlarak
o
o20'ye.diğerbir
kısmı da % 12'nin üstüne
çıkanlmak isteniyor. Kolay
vergicilikanla>ışve
ıngulaması artık
bırakılmahdır. Vergi oranlan
ile çok sık ov nav arak gelir
vergilerininartınlmak
istenmesi alışkanlığının
yıllardırsüregelmesi. serbest
ekonomik dolaşım pazannda
umulan faydadan daha çok
vönlü zarar vermektedir.
Çünkü:
1 .Beklenildiği kadar vergi
geliri artışı getirmemektedir.
2.Yıllık enflasyon artışının
üstünde de vergi geliri
yaratmamaktadır.
3.KDV oranı ve miktan
arttıkça Gelir ve Kurumlar
Vergileri olumsuz
etkilenmektedir.
4.Alra ile satıcıyı. karşıiıklı
yararlan ortamında daha
kolay anlaşmaya ve
paylaşmaya yöneltmektedir.
5.Belgeli alış-verişi ve
zinci rleme dolaşımmı
olumsuz etkilemektedir.
•3elgesız dolaşımı özel
indirimlerle daha da
özendirmektedir.
ö.İşletmelennkayıtlı kayıtsız
kârlan ve vergılen gittikçe
daha büyük boyutlu farklar
oluşturmaktadır.
7.Tüketiciye satılan. fakat
satış belgesı düzenlenmeyen
her satışta. fıyatın içindeki
KDV miktan satıcılanna
açıktan ek kâr olmayı
sürdürmektedir.
8.KDV uygulamasının
başladığı 1985yıhndan bu
yana ışletmelerde yıl sonunda
varolması gerekenden çok
daha fazla mal mevcudu
ortaya çıkmaktadır.
9. KDV yükü yüzünden
perakendeci-toptancı-üretici
arasındaki faturalı satış
dolaşımının sürekli azalma
eğılimi göstermesi. işletme
defterleri tutan işyerleri
sayısını - enflasyonlu fıyat
artışına rağmen:
arttırmaktadır. İşletmelerin
otokontrolünde önemli etkin
bilgiler verebilen bilanço
deften kayıt düzeninı ise her
v ıl onbinlerce azaltmaktadır.
Özel ve tüzel tüm işletmelerin
gerçek muhasebe düzeni, artık
iş sahibi ve ortaklan için değil.
yalnızca vergi yasalannın
cezalanndan kurtulmak için
sembolik düzenlenmesini
gittikçe yaygmlaştumaktadır.
Bö> lesine van etkili nedenler
yıllardır ne politikacılarca ne
aylığı almamakta. sadece
10-12 \ ıl yaşlılık aylığı
almaktadır.
8. Siyasi iktidarlann son
yıllarda uyguladıklan zorunlu
emekli etme politikası
nedeniyle. genç emekli
uygulamasını körükleyen
devlet olmuştur ve olmaya
devam etmektedir. Şu anda da
Sayın Tansu Çiller zorunlu
emeklilik uygulamasını daha
da hızlandırmak yönünde
Dünya Bankasfndan kredi
almak için uğraşmaktadır.
Buradaki rollerdeğişmiştir.
İşçi, "Ben emekli olmak
istemiyorum" demekte, devlet
te. "Hayır emekli olacaksuı"
demektedir. Hatta bu nedenle
işçilerin çeşitli işyerlerinde
eylem yaptıklannı biliyonız.
9. Sayın Yılmaz Şipal'in
belirttiği gibi Sosyal Güvenlik
Kurumlan gerçek sahiplerine
teslim edilmelidir. Devletin
hiç bir katkısının olmadığı bu
kurumlann üzerine oturması
kabul edilemez bir durumdur.
Bu sorunun mutlaka
sendikalar tarafından ele
alınıp, çözüme
kavuşturulması
gerekmektedir. Devlefe ucuz
kaynak. işverenlere ucuz kredi
yaratan SSK yönetimi işçinin
olmalıdır.
Ta>fun Tabakoğlu
İşçi Partisi Genel
Başkan Yardımcısı
de bürokratlarca yeterince
önemsenmeden günü
kurtaracak kararlar
alınmaktadır. Süregelen
"önce vergi" anlayışı yerine.
öncelikle ülkenin tüm
ekonomik değerlerinin ve
belgeli dolaşımının
belirlenmesi gerekir. Böylece
yannın vergisinin zemini uzun
vadeli politik yönelişte yerini
daha sağlıklı alır. Amaç, önce
işletmecilik. sonra v ergi
olmahdır. Bu yüzden KDV'de
oran artışı çözüm değildir.
Tam tersine KDV oranlan
düşürülmelidir. Farklılıklar
ve nedenleri azaltılmalıdır,
giderilmelidir. Belge
dolaşımını engelleyen benzer
nedenler de mutlaka ortadan
kaldınlmalıdır. Bu böyle
biline...
H. Turgut Arığ
Mali
Müşavir-Muhasebeci-
ler Birliği Kurucu
Başkanı
Bartın Deresi temizlenebilir mi?
_^__ ___laştırma
• | Bakanlığı
I I emekli
I I danışmanı
• I Sayın Dr.Nezih
^ ^ ^ H.Neyzi, 16
Aralık 1992 günlü Cumhuriyet
gazetesinde yayımlanan
'Suyollan ve büyük projeler"
başlıklı yazısında:
Deniz taşımacıhğını gelıştirmek
için. Karadeniz"delimanlar
yapılmasını istemekte ve
"Karadeniz'de hiçbiriç
limanımızyoktur. Bartın buiş
ıçınçokelverişlidir. Birsüre
önce İstanbul-Bartın feribot
seterleri konmuş ve çok başanlı
olmuştu. Ancak dere
temizlennıediğı için, işletme
durduruldu.
Bartın Deresi
temizlenmelı ve Karadeniz'den
ıçeny e kadar nhtımlar
yapıîmalıdır. Kuzey batı
Anadolu limanı Bartın'da
kurulur ve Zonguldak'taki
fazla iş gücü buraya çekilebilır"
dTnektedir.
Saviiı Nevzı"nin önerisine
bütün içtenliğimizle
katılıyoruz. Bartın Deresi"ni ve
benzeri diğer derelerin
ağızlannı, birer liman haline
getirmemek. büyük bir doğal
kaynaktan yararlanmamak
demeklir. Yalnız Sayın
Neyzi'nin dikkate almadığı
önemli bir konu var. Öneriy i
olumsuzlaştıran bu büyük
etken dikkate alı narak
çalışmalar yapıîmalıdır.
Belirtmek istediğimiz bu
olumsuz etken. ülkemizde
büyük boyutlara ulaşmış olan
toprak erozy onudur.
Yamaçlann topraklan
yerlerinden kopmakta;
barajlanmızı. göllerimizi ve
limanlanmızı doldurmaktadır.
Aynı durum Bartın Deresi'nin
çe\ resinde de görülmektedir.
Erozy onla gelenden daha
fazlasını. dereden çıkanlıp
götürülmeye olanak
bulunmadığı için, derelerimizin
liman haline getirilmesinden
vazgeçilmektedir.
Aynı durumu Haliç'te de
aörmekteyiz. Haliç'i dolduran
maddeleri'n
O
'o80-90"ı
erozyonla gelen maddelerdir.
Ancak %10-20"si çevredeki
fabrikalann ve yerleşim
alanlannın atıklandır. Zehirli
olan bu maddelerin
yokedilmesi tabii ki gerekli.
Fakat Haliçbununla
kurtulamıyor.
Haliç'i kurtaracağız savıyla
DUYURU
" TA R TIŞMA " sütunlarında yayımlanmasım
istediğiniz yazıların, çiftaralıkh olarak sayfanın
tek yüzüne yazılmasım ve 250 kelimeyi
geçmemesini saygıyla bilgmize sunanz.
yolaçıkanlarerozyonu hiç
dikkate almadılar. Sadece
fabrikalann veevlerin
atıklannı durdurmaya
çalıştılar. Tekrar belirtelim ki,
bu şekilde çalışmalarla Haliç'i
kurtarmaya olanak yoktur.
Evvelce Haliç'in iç kısımlanna
kadar işleyen vapurlar artık
işleyemez oldular. Çünkü Haliç
hızla doldu vedoluyor.
temizleme olanağı da yok.
Bartın Deresi'nin çevresindeki
erozyon durdurulmadan bu
dereyi liman haline getirmeye
olanak yoktur.
Son günlerde Marmaris'in
uğradığı facia da çevredeki
orman ve toprak erozyonu ile
ilgilenmememizin doğal bir
sonucudur.
Erozyon faciasını hep birlikte
önlemek zorundayız. Aksi
halde çok daha büyük
zararlara uğrayacağımızı
bilelim ve buna göre
hazırlanalım.
Prof.Dr. Tahsin
Tokmanoğlu
"Saf ve Bakir
Anadolu Çocuktaru"
Kente kar yağıyor, şoför direksiyona kaykılıyor, A'dan
Z'ye sövgü yağdırıyor:
-istanbui Sıvaslılara kalınca böyle olur...
Müşteri.
-Peki. sen nerelisin?
-Erzincanlı...
Kasette, "Aboneyim Abone" şarkısı çalıyor, Yonca
Evcimik fıkır fıkır. Şoför sorunun anlamını kavradı mı?
Yok canım, aklı fikri Tanju'nun yediği cezaya takılı kal-
mış: Dokuz yıl hapis, beş milyar lira para cezası...
-Olur mu abi? Allah seni inandırsın, bu memlekette
kaçakçılık yapmayan yok, rüşvetsiz iş yaptıramazsın,
heial süt emmiş bir kişi göster bana, kurban olayım sa-
na!.. Namusunla yaşamaya kalksan aç kalırsın abi...
Şoför maganda felsefesini özümsemiş:
-Herkes araziye uyacak abi, yaşamanın başka yolu
yok, yersin kurşunu alnından..
Müşteri, sabah işine giderken, ilk dersini şoförden 3lı-
yor, uygulamalı yaşam dersi!..
•
Eski Sanayi Bakanı Cahit Aral, "Çernobil faciası"nın
Türkiye perdesini yeniden açtı.
Milliyet güzel gazetecilik yaptı, eski bakanı konuştur-
du, Cahit Aral özetle demiş ki:
-Çernobil faciasından sonra yayılan radyasyonu ölçe-
cek aletler Türkiye'de yoktu. Biz televizyona çıkıp da
'radyasyon yoktur" derken hiçbir şey bilmiyorduk. İki
buçuk ay sonra durumu saptayabildik. Radyasyon ihbar
sistemi daha önceden kurulmuş olsaydı, Türkiye'yi ve
halkımızı koruyabilirdik..
Zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evrendi, Başbakan
Turgut Ozal, hükümetimiz anlı şanlı ANAPIılardan olu-
şuyordu. Büyüklerimiz televizyona da çıktılar.
Gülümseyerek...
Milyonlarca kişinin gözünün önünde tavşan kanı çayı-
nı yudumlayarak reklam yapan kimdi?
-Bakın, bençayımı içiyorum...
•
Peki, neyapmalı?
Cahit Aral'ı bacağındantavanaasmalı, bugünkü Cum-
hurbaşkanı Turgut Özal'ı Çankaya'dan indirmeli, eski
Devlet Başkanı Kenan Evren'i yargılamalı...
Yokcanım...
Hiç kimse hiçbir şey yapamaz, hiç kimseye hiçbir şey
olmaz; ne kimseden hesap sorulur, ne kimse yargılanır,
ne de kamuoyunun gözünde mahkûm olur. Şimdiye dek
nasıl yaşamışız? Devletin başındakiler herkesin gözü
önünde istediklerini yaparlar, yasaları çiğnerler, sorum-
suzlukların şampiyonudurlar. sabah akşam konuşup
ahkâm keserler.
Çernobil faciasında Türkiye radyasyon aitında mı kal-
mış?
Canımızsağolsun...
Televizyona çıkıp doğruları dile getirmek, bizim defte-
rimizde yazılı değildir.
•
Peki, Çernobil faciasından yağan radyasyon bulutları
aitında kalan çaylar ve tütünler ne oldu?
Bir bölümünü biz içtik...
Serisini ne yaptık?
Aral diyorki: ... ...,
-Sattık... • - .. •
K i m e ? . ;•• ••-. • • •• '• •
Gâvurlara...
Oh olsun kefereye!.. Bize bir şey olmaz; ama, onları
Allah korumuyor ki...
•
Dünya gazetesinde Tevfik Güngör, köşesinde ikide
bir yinelemekten usanmıyor
"Saf ve bakir Anadolu çocukları.."
Kimmiş onlar?
Devletimizin, hükümetimizin büyükleri;tekellerimizin,
holdinglerimizin patronları; büyük kentlerimizin beledi-
ye başkanları hep "saf ve bakir Anadolu çocukları" değil
mi? Artık İstanbul diye bir şey yok, açıkgözler çoktan jan-
darmaya yazıldılar, 'sivil toplum'umuz baştan sona
Anadolu çocuklarından oluşuyor.
Madanoğlıf
Anttar 1911-1953
EVRİM Yayınevi Ltd. Şti.
Kadıköy İş Merkezi
Neşet Ömer Sok. 10/74,
Kadıköy-İSTANBUL
Tel.: 347 49 63
Faks: 347 76 12
YILIN 6A2ETECİLERİ YARIŞMASI
Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin dûzenlediğı 1992 yılının Başanlı
Gazetecüeri Yanşması'na katlmak rsteyen twsın mensuplannın, ürûn-
terini en geç 31 Aralık 1992 tarihi akşamına kadar aşağıdakı adrese
ulaştırmaları gerekmektedir.
Yanşma şu dallarda düzenlenmiştir:
1- Haber, 2- Dizi, inceleme, araştrma, 3- Röportaı, 4- Fıkra ve
siyasi magazin, 5- Karikator, 6- Sayfa dûzem, 7- Fotoğraf.
Spor haber ve fotoğraflanyla, aynı dallarda yerel basından gönde-
rilen ürünler aynca değertendirilecektir.
Mras ÇAftDAŞ 6AZETECİLER
Kızılırmak Sokak 2657 DERNEÜ
BakanhkJar/Ankara Yönetta Karahı
Tel. 468 01 53
Fax: 417 27 11