24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHUK1YL1/2 Okurken MEIİH CEVDET ANOW Gazetemize Paris'ten yolladığım bir yazıda (18 Nisan 1980) şöyle demişim: "Paris'te benim için en şaşırtıcı ressam, Victor Hugo oldu. Evini görmeğe gittiğim gün, yukarı katlarda onanm olduğu için, ancak birinci katı, resimlerinin sergilendiği katı gezdim. 'En büyük Fransız ozanı kimdir?' sorusuna, 'HĞlas Hugo' yanıtını veren A. Gide"e, onun ressamlığı sorulsaydı, kimbilir ne derdi? Çok ileri gitmiş olmayayım, ama Hugo, o şiirleri, o romanları yazmamış olsaydı, yalnız ressamlığı ile kalabilirdi gibi geldi bana. lmgelem gücünün buncası az görülmüştür. Hugo'nun resimdeki özgünlüğü kafamı esinlefle doldurdu... Nasü bir adamdı bu Hugo ki, şiirlerine, romanlanna benzemeyen resimler yapmıştı! Bu sorunsalı çözmek gerekir... Bir yaratıcıda, birkaç yaratıa mı var dersiniz? Birliği arayan Herakleitos, 'Bir insanda bütün insanlar vardır' demişti." Hugo'nun ressamlığını, dünya ölçUsünde pek bilinmeyen ressamlığını, şairliğinden, romancıhğından ustün bulmak usa ve gerçeklere uygun bir sav mıydı? Yeniden okuyunca duraksadım. Ama bu yazıma neden gözattığımı açıklamazsam, konu aydınlığa çıkmayacak. NotreDame de Paris'yi okumamın üstünden yıllar geçmişti; geçende yeniden açtım bu ünlü romam, şöyle bir göz gezdireyim derken, baktım ki takılmışım; sürdürdüm okumayı. Bunca yıl sonra yeniden mi değerlendiriyordum NotreDame de Paris'yi? Hayır, ilk okuyuşumdaki izlenimimi buluyordum okudukça. Anlatılan olayların yam sıra, uyum ve ayrıntılı bilgiler de yer alıyordu kitapta: NotreDame kilisesinin biçemi ve yapılış tarihi üstüne, belki sanat tarihlerinde bile karşılaşümayacak inceleme niteliğinde yargılar, Paris kentinin kuruluş tarihine ve gelişimine ilişkin, bir romana nasü sığdınldığına akıl erdirilemeyen, uzun, belgesel veriler... Ben de romanın olaylanndan vazgeçip, bu bilgilerin seline kaptırdım kendimi, İcimi tümcelerin altını çizdim. Bunlardan bir ikisini sözkonusu edeceğim bu yazımda. Fakat daha önce şunu söyleyeyim; okudukça yazann düşleme gücüne hayranlığım artıyordu. Düşünün ki, olay, on beşinci yüzyılda geçmektedir ve romana o yüzyüın Paris'ini yaşıyormuşçasına bizi adım adım oradan oraya götürmektedir. Kişiler, olabildiğince canlı ve etkindir ve elbet bu arada büyük bir düşünürle karşı karşıya bulunduğunuzu bir an bile unutmuyorsunuz. Bu tür romamn eskidiğini, artık yazılmadığını ve yazılmayacağım söylemeğe gerek yok sanınm. Peki, yazdmasa da okunmaz mı? Okunur, okunur, modası geçmez edebiyatın. Eski bir roman, eski bir şiir, eski evlerin sandık odalarına benzer, orada eskimemiş nice güzellikler, eski zamanlann süsü olmuş, fakat nasıl bir yazgı ile bilinmez, yeni günlerin hayranlığım kazanıveren nice değerli taşlar bulursunuz. Diyeceğim, Hugo'nun bu romanına baştan sona egemen olan düşgücü, işte şimdi müze olan evindeki resimlerde beni çarpan düşgücü idi. Bu düşgücü içinde, birleştirici öge, tarihsel bakıştı. yacaktı; sözü edilen delilleri yok etmekte yararı bulunan suç ortakları olmayacaktı; böylece de, başka çare olmadığından, delilleri yakmak için mahkeme kalemini yakmak üzere Adliye Sarayı'nı yakmak zorunda kalan kundakçılar bulunmayacaktı; en sonunda da, dolayısiyle, 1618 yangını olmayacaktı. Eski Saray da, eski toplantı salonuyla hâlâ ayakta kalacaktı; ben de okuyucuya: 'Gidip onu gördüm' diyebilecektim; her ikimiz de, ben böyle bir tarifi yapmaktan, okuyucu da okumaktan kurtulacaktı. Bu da yepyeni birgerçeği ispatlıyor: Demek ki büyük olaylann hesaplanamayan sonuçlan oluyor." Son tümcenin altını ben çizdim; Hugo'nun dediği gibi, yepyeni bir gerçek değildir bu; Gerekircilik'in nedensonuç ilişkisi, birçok halkanın karmaşık zincirinden oluşur ve bu ilişkinin basite indirgenmesinden tarihçiler ve fılosoflar çok yakınmışlardır. Yarım bugünden kestirmenin kolaylığından kaçınmalıyız. Burada yanılgıya yol açan, samyorum ki, olayları büyükküçük diye ayırmaktır. Biz günümüzde geçen olaylardan hangisinin büyük, hangisinin küçük olduğuna da kolay karar veremeyiz. Hugo'nun, yandığı için anlatamadığı Adliye sarayı için bunca önemli bir mantıksal gerekçeye başvurma zorununu duyması gülümseticidir. Ancak bu yüzden birçok düşman kazandığı kesindir. Ansiklopedi şöyle yazıyor: "ölümünden çok sonra bile onun siyasetinden huzuru kaçanlar oldu. Bunlar Hugo'yu yeteneksiz bir sanatçı diye tanıtmağa kalktılar. Kimseyi inandıramayınca, onun kültürsüz biri olduğunu ileri sürmeğe yeltendiler;' Victor Hugo bir Paris âşığıdır, fakat bütün büyük kentlerin sevdalıları gibi, o da yakınır sevgilisinin değiştiğinden; yaşadığı yüzyıün (geçen yüzyıl) Paris'ini, 18. yüzyıhn Paris'i ile karşılastınrken duyduğu acı besbellidir. Ah bu geçmiş düşkünlüğü, geçmişte her şeyin daha güzel olduğu inancı! Ben de Paris'te iken, geçen yüzyıl (Hugo'nun yaşadığı yüzyıl) Parisini gösteren ilginç bir sergi görmüş ve bu eski Paris'in güzelliğine hayran olmuştum. Oysa öyle değilmiş. Dinleyelim Hugo'yu: "Demek ki bugünkü Paris'in hiçbir genel yüz ifadesi yok. Birçok yüzyıbn örnekler kolleksiyonudur; bu örneklerin en güzelleri de kaybolmuştur. Başkent yalnız evlerde genişliyor, hem de ne evler! Paris, gittiği bu hızla, her elli yılda bir yenilenecektir. Onun için mimarisinin tarihi aiılamı her gün siliniyor. Anıtlar gittikçe seyrekleşiyor, sanki evlerin içinde boğularak yavaş yavaş gömüldüğü görülüyor. Babalanmızın taştan bir Paris'i vardı; oğullarımız alçıdan bir Paris'le yetinecekler!' Bir romamn içinde böyle bir anlatımın ne aradığını soracaksınız... Haklısımz, siz de bu görüşleri, bu bilgileri edinmek için okuyun NotreDame de Paris'yi. Hugo'nun çağdaşı Baudelaire de yakınmıştı bir şiirinde Paris'in değişmesinden: Le vieux Paris n'est plus; la fonne d'une ville Change plus vite, helas, que le coeur d'un mortel Büyük kentler değişiyor diye yakınan çok, ama bunlann ortadan kalkmasım isteyen yok, ortadan kalkacağım düşünen yok. PENCERE 5 TEMMUZ 1991 Sömürüsüz Uygarlık... Başka bir yerde de şöyle diyor Hugo: "Du Breuil, XVI. yüzyılda bütün yüzyıllara layik doğal yücelikteki şu sözleri yazdığmda onların ruhunu canlandırıyordu: 'Millet bakımından Paris'liyim; konuşmada parrhis'liyim, çünkü parrhisia grekçede konuşma özgürlüğü anlamına gelir;' Şakalı bir söz kuşkusuz, Bir ortaçağ temsilinin verileceği (verildiği) fakat XVI. yüzyılda söylenmiş olması gene de adliye sarayı salonunu anlatırken Hugo şöyle ilginç geldi bana ve elbet Hugo'nun bunu rodiyor: "Şurası gerçektir ki Ravaillac IV. Hen mana geçirmesi. ri'yi öldürmemiş olsaydı, Adliye Sarayı'mn kaHugo, politikaya da katıldı, ama olumlu, lemine sunulan Ravaillac dâvâsı delilleri olma ama olumsuz. Bunları tartmak bize düşmez. ARADA BIR Dr. ERDOĞAN AYDOĞAN NöroPsikiyatrist Sosyosibernetiğe göre polltikacılar zekânın, dikkatin, çabanın ve dengenin simgesidir şeklinde değerlendirilmektedir. Ancak her zaman zeki olmak ya da öyle görünmek, siyasal alanda anlamsız davranışları beraberinde getiremez diye garanti verilememektedir. Zeki olunmasına karşın, düşünü sanatının bütün verileri tam olarak kullanılmadığı durumlarda, politikacının sonu gelebilir. Bu kararı da halk secımde oyu ile belirler. Politikada en güzel düşünceler, söylenmeyenlerdir, diye iddia edilmektedir. Çünkü söylendiği anda, o düşünceyi destekleyenler ya da karşı çıkanlar hemen belirir. Onun içindir ki politikada az konuşmak, çok düşünmek gereği belirlenmiştir. Ancak kamu, politikacının herhangi bir olaydaki yorumunu istediğinde ve demokratik yönetimlerde de açıklama zorunluluğu olduğundan, az da konuşulsa çok anlamlı ve düşünü sanatının bütün inceliklerini kullanma gereği doğmaktadır. Kültür, birçok şeyi unuttuktan sonra insanın aklında kalandır, demiş Edvard Herriot. Politikacının unutmasına karşı, aklında çok şey kalmalı ki kültürlü olarak tanımlansın ve iyi bir bellekle ülkesini yönetebilsin. Ayrıca, düşünü sanatını kullanmayan bir politikacı, kültürlü de olsa onu yerinde kullanamaz; olur olmaz yerde çok konuşur ve kültürel olayları da birbirine karıştırır. Hata yaptıkları anda, yol gösterilmeye de karşı olurlar. Kendi beyinlerinde kendilerini yönlendiren bir yol gösterici de yoksa, sonunda yanlış politikalar üretmeye başlarlar. Psikosibemetiğe göre politik düşünü gücü, ekonomik ve siyasal alanda aklın kurallarına uymak demektir. Yoksa akla pek yatmayan kurallar yaratmak değildir, diye tanımlanmaktadır. Hataları yok etmede biricik yolun bu olduğu görülmüştür. Demokratik siyasal alanda en iyi yol herkesin aynı düşüncede olma zorunluluğunun olmayışıdır. Bu, kişiyi düşünceye sevk eder ve böylece düşünü sanatının ilk basamagı başlar. Tabiidir ki insanoğlu önce kendi düşüncesini beğenir ve işleme sokar. Bazı eleştirileri anlamamış gibi davranılması bu basamağın devamıdır. Artı ve eksiyi araştırırken zekânın gerçeği bulmadaki arayışı, politik kişiye özel hayranlık ve uğraş gücü verir. Bundan uzak olunmamalıdır. Örneğin aynı partiden olunsa bile bir düşünceyi olduğu gibi kabul etmek ve desteklemek, düşün mekanizması hiç kullanılmıyor demektir. Oysa sonuca kendi kendine varılması gerekmektedir. İşte o zaman politik düşünce sanatı ne pahasına olursa olsun kullanılıyor demektir. Eğer kullanılmıyorsa, tarihin, politikasının düşünsel tutsağı politikacıların maceralarıyla dolu olduğu hatırlanabilir. Sosyosibernetike göre artık iki ayrı olguyu da (artı ve eksiyi) aynı anda görmek, düşünmek zorunluğu vardır. Bunun dengeyi sağlayıcı en büyük öge olduğu saptanmıştır. Diktatörierin bile, politik düşünü sanatını kullanmayı bilmek zorunluğunda olduğu kesindir. Bir gerçeği savunmak isterken öbürünü yıkmak, kanştırmak anlamına gelmektedir. Politikacı düşüncede ileriyi yaşar, geriyi iyi anlar ve özümler. Her aykırılık, her kayıp kişiyi düşünceye sevk edici olmalıdır. Bir gerçeği kaçırdığınız anda, onu ancak o zaman düşünmek yanlış olabılmekiedir. O halde politikacının, düşünce sanatını kullanmaktan başka görevi olmadığı halde, iş işten geçtikten sonra kullanması amaca hiçbir zaman vardırmaz. Karşı düşüncelere izin vermeyen otoriter rejimlerde, liderin kendinde de karşıt fikir yok demektir. Bu da tek yönlü düşüncenin gelişimi sayılır. Bunun anlamsızlığı ve zaman kaybı çok yönlü düşünce gelişinden sonra anlaşılmıştır. Politikacı bir yerde ne aradığını, ne istediğini bilmek durumundadır. Kendi kendine soru sormayan, sorunlann çok yönlü hal çarelerini düşünmeyen, hayal edemeyen ve olabileceklerin varsayımını ortaya koyamayanlar, politikada zorianırlar. önceden zihni bir çalışma zorunluğu vardır. Politikacı umduğunu bulmayabilir. Bulunanla, bulunmayan arasındaki fark düşünce doğurucu olmaktadır. Onun için taşıyabildiğinden fazla düşünce yükü ile zortanabilmektedir. Buna dayanıklı olmalıdır. Eskiden politikacının konuşması, bir hava yaratması birlik meydana getirmek için yetermiş. Oysa şimdi herkesin içindeki gizli tercihler arasında sağlanacak ahenk ve gayretler sayesinde düşünce sanatının kullanılması zorunluğu vardır. Bilgi eskiden zor elde ediliyordu. Şimdi politikacı her gün bilgili ve sürekli düşünceli olmak zorunluluğundadır. Ve dahası politikacı düşünü sanatı sonucu ancak gerçek bir politikacı olmak durumundadır. Polîtikacının Düşün Sanatı Demokrat! Kitittendı Bugün siyasi rejimin orgütlenme tar/ını ve iktidarın kullanım biçimini belirleven uygulamalar, yontemler ve kurumlar butununde bir kilitlenme yaşanıyor. • 6 TEMMUZ 1»«1 CUIIUtTESI M«T: 10.00 601MİI SINEMASI1NKAU 7 TEMMUZ 1991 HIU SUT: 14.00 SEUM SIRRI I»«CAN İPOK S«L0NI)tNIUU SOŞYALIST PARTI 2. BÜYÜK KONGRESİ KONGRE ENTERNAŞYONAL ŞENLİĞİ Afrıka dan Dans ve Müzık GAİNDE Modou Seck ve Grubu Latin Amerıka dan NAHUEL TOPLULUĞU Yunanıstan dan GRUP ANATOLİ * RUHİ SU DOSTLAR KOROŞU * İLHAN İREM * MUSA EROĞLU Kamu Sözleşmelerinde Türkİş Çıkma/.ı I Türkİş ILO'da ne yapıyor? I Temmuz eşiğinde memur sendikaları I Basınımızın kısa tarihinde son sayfa I Uruguay'da TuDamarolar yeniden siyaset alamnda I Sezen Aksu'nun "Gülümse" çağrısına aykırı bir yanıt TEMMUZ SAYISI BAYILERDE Çözüm Sokakta 5ÎS1 HASRETGÖLTEKİM * TÜRK VE KÜRT HALK DANSLARI *SAMAH SILOPI'DEN 3 HALK OZANI Davetıyeler Golbaşı SmemasıAnkara gışesınden ve SOSYALİST PARTI Genel Merkezınden temın edılebılır Mıîhatpaşa Cad No iO8Snhı>e AnkaraTeı 135 2" 07134 33 86 "Tarih babanın anlattıklarına bakılırsa şimdiye dek sömürüsüz uygarlık olmamış; nerede sömürü yoğunlaşıp odaklaşmışsa, uygarlık orada uç vermiş; Mısır, Çin, Yunan, Roma b yana; Batı uygartığının temelinde öylesine rezllane bir sömürü süreci yatıyor ki aman Allah!.. 20'nci yüzyılda insanlık 'sömürüsüz uygariık" denemesine girişeyim dedi; ama ağzına burnuna bulaştırdı... Peki, sömürüsüz uygarlık olamayacak mı? CHacak... olacak... insanoğlu, kafasına bir fikri takmaya görsün, ille de gerçekleştirir, iki ayaklının elinden uçan kuş kurtulmaz. Dünya sömürüsüz uygarlığa gebe kaldı; ağnları, sancılan, acıları doğumun güç olacağını gösteriyor." (Pencere, 29 Haziran 1991) Bir okurumdan yukarıdaki satırlar üzerine mektup aldım; adının saklı tutulmasını isteyen kıdemli Marksist, sömürüsüz uygarlığa inancını vurguladıktan sonra diyor ki: "Tohum toprağa düştü bir kez..." * "Akdenizinsanlar ve Miras" adlı kitapta (Metis Yayınlan) Fernand BraudeTm 'Venedik'e ilişkin yazısını okurken bazı satırlann altını çizdim. Braudel, Venedik'in anlatılamaz güzelliğinin ve akıl durdurucu görkeminin kökeninde nasıl bir yağma ve sömürü yattığını aynntılı biçemiyie betimliyor: "Venedik'in en önemli büyüklüğü, elle tutulur, gözle görülür oianı, maddesel ve siyasal zaferieridir. Adriyatik'in kraliçesi, Akdeniz'in egemeniydi Venedik. Cenova'yı 1381'de yenilg ye uğratbktan sonra, A/rupa'daki bütün devietierin, bütün ke lerin üzerinde yer aldı ve bu durumunu bir yüzyılı aşkın süre korudu. (...) Dükanın ve sikke altınının, Afrika altınının, Orta Avrupa'nın parasının toplandığı merkezdi; karabiberin, baharatın, ceza maddelerinin, ipeğin kraliçesi, Surlye'den kara kara balyalarla ve gemi yüküyle gelen pamuğun merkeziydi... (...) venedik, her şeyi yutuyordu: Yunan adalarının likörsü saraplartyia kuru üzümünü, Puglia'nın yağı, Mezzogiomo şarap lan, Napoli'nin, LBvanfın, Sicilya'nın buğdayı, Kıbrıs'ın ve Adriyatik'in tuzu... Bütün dünvanın böylesine sömürülmesi, yağmalanması çok uzun sürmeyecek ve venedik günün birinde bu rolü başkalanna kaptıracaktı. (...) Venedik, başkalannı soy muştu, onu soyma sırası da birilerine gelecekti elbet. Oyunun kuralı budur" Evet oyunun kuralı budur; Venedik'in sanatı, görkemi, soygun ve sömürü üzerine yükselmişti; düşüş sürecinde başka soyguncular ortaya çıktılar. Fernand Braudel meyve ağacının köklerini besleyen tezeği de görüyor, anlatıyor. • 19'uncu yüzyıhn ikinci yarısından başlayarak 'sömürü' kavramının bilimsel açıklaması ortaya döküldü. Bu süreç, kapitalizmin eleştirisini yalnız politikaya değil üniversitelere de taşıdı; 1917 devrimine yol açtı; uygulamalı sosyalizm deneyimi devlet kapsamında gerçekleşti. Sömürüsüz uygarlık gerçekleşiyor muydu? Ne yazık ki deneyimin başarılı olduğu artık söylenemiyor, ikircikli dönem başlamıştır; insanlık bilgisayar çağına girerken kimileri, planlı ekonominin iflas ettiğini yineliyor. Her işini plan ve programa bağlayan Batı uygarlığı, ekonomide piyasa ekonomisi cangılında orman yasasını mı yeğliyor? Daha ileri gidenler var: Beş güvence (eğitim, iş, konut, sağlık, emeklilik) sağlandığında, insanoğlunun tembelleştiği öne sürülüyor; sömürünün acımasızlığında gelışmenin itici gücünü arayanlar çoğalıyor Gorbaçov'la bırlıkte Sovyetler'in Amerika karşısında havlu atması, eski tartışmaya yeni kapılar açtı. Dün dünyayı başkalan soyup sömürüyordu; bugünün şampiyonu ABD'dir. Yarın ne olacak? Sosyalizmi bir dünya görüşü, bir felsefe, evreni açıklayıcı bir yöntem, bilimselliğin insan zihnine yansıması diye özümseyemeyen ve yalnız Sovyet denemesiyle sınırlayan kişi karamsarlığa düşebilir; ama sığ bir yaklaşımdır bu... İnsanoğlu sömürü olgusunu önce keşfetti; artık sıra hastalığın tedavisindedir. Özgürlüğü fethetmek için nasıl özgürlük bilincine ulaşmak gerekiyorsa, sömürüyü yok etmek için de sömürünün bilincine halk kitleierinin ulaşması birinci koşuldur. Demokrasi, bu iki kavramın bağıntısında ve bütünleşmesinde özüne kavuşabilir. Babamız, öğretmenimiz TEORI TEMMUZ 1991 19.SAYIÇIKTI Nuruosmaniye Cad. No: 19/3 34410 Cağaloğlulstanbul Tcl: 513 83 5253 LÜTFEN NOT EDİNİZ TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNİK ARAŞTIRMA KURUMU'NUN 167 82 80 82838496 ve 167 36 57 5859 olan telefonları 1 Temmuz 1991 tarihinden itibaren AZİZTANER Dünyada her şeyden çok seni sevdik. EŞİ VE KIZI SOSYAUST°AFTİ YAYIN ORGAM I SOSYALİST PARTI İKİNCİ BÜYÜK KONGRESİ TOPLANIYOR DEVRİM İÇİN ÖNCÜ PARTİ AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN KÖRFEZ SALDIRISI YARGILANIYOR Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nın. George Bush. Dan uuayle. James Baker. Oick Cheney. Wılliam VVebsler. Colin Povvell. Norman Schwarzkopl ve diğerlerinin Uluslararası Hukukıı çiğneyen suçları hakkında raporu • Lmiıı Lıner Yükselen Devrim<i Mü<adele ve SP'ye f \\\ Mercan Eritre ve Etyopya Halklarının Mücadelesi Yeni Bir Afamaya Girdi • Cndeı HeUa^ıoğlu Teorik Çalı^mada Perspektifler • Dı Cenı>Kİ Bcndeı.Uluslararası Platformlarda Kürt Sorunu • Mao Ze.luıiL Halk İfindeki Çelismelerin Yanlış Ele Alınması Üzerine VEFAT Değerli arkadaşımız, dost insan, '1968 Kuşağı'ndan Kütahya Valı Yardıması METİN ÜNLÜ'yü (19441991) Bayramın 2. gUnü bir kalp krizı sonucu kaybetmiş bulunuyonız. Cenazesi memleketi Silifke'de kaldınlmıştır. Başta ailesi olmak uzere dost ve arkadaşlannın başı sağolsun 168 53 00 (20 hat) olarak değişmiştir. İLAN GAZİANTEP 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 1986/502 Karar No: 1988/1025 Davacı Melahat Toy vekiü Av. ömer Akbulut, davalı Çetin Yılmaz aleyhine mahkememıze açtığı şufa davasının yapüıp bitirilen dunışması sonunda; Gaziantep ili Akyol mah. pafıa 134, ada 2602, parsel 532'de kayıtlı taşınmazın davah Çetin Yılmaz tarafından satm alman 77/650 paym davalı adına olan tapu kaydının silinerek davacı Melahat Toy adına kütüklenmesine, davalı Çetin Yılmaz için 400.000 TL. tutanndaki satış karşılığı ve giderinin davalıya verilmesine karar verilmiş olup, davalı Çetin Yılmaz'ın bugüne kadar tüm aramalara rağmen bulunamadığından adı geçene tebligatın da bugüne kadar yapılamadığından, davalı Çetin Yılmaz'a ilanen tebliğine, tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içersinde temyiz etmezse kararın kesinleşeceği tebliğ olunur. Basın: 47975 1968 MÜLKİYE MEZUNLARI FAİK EMİR ÖZTÜRK Dünyaya hoşgeldin Tüm dostlanmıza duyuyuruz. SEDEFMURAT ÖZTÜRK 1957 24.06.1982 ALAYBEY YILMAZ Sen öldün, şafak söktu. Filizlendi taş duvarlarda omuzlanmızda tasıdığımız ne varsa... lhanet de ortada şimdi başkaldın da... Karabük'ten arkadaşlan a d ı n a AHMET YILMAZ DUYURU VE ÇAGRI Siyasal iktidar anti terör yasasından güç alarak demokratik mevzilerimize saldırılarını yoğunlaştınyor. Daha dun KADIKÛY HALKEVİ valilik emriyle süresiz kapatıldı. Bizler Kahramanmaraş'ta, Srvas'ta, Çorum'da katliam yapmadık. Biz, halkımızın en temel değerlerine sahip çıkmaya çalıştık, Demokrasi mücadalesinde birer nefer olduk. Cumartesi saat 13.00'te Halkevi'nin önünde basın açıklaması yapılacaktır. Duyarlı herkesi bize VE KENDİLERİNE destek vermeye çağırıyoruz. Vişne Sok. No: 15/3 Kadıköy KADIKÖY HALKEVİ ŞB. BŞK. SEDAT GÜL OPEL VECTRA'YI ŞIMDI GORUN ! Genoto GENERAL OTOMOTİV PAZARLAMA VE TİCARETAŞ Büyukdere Cad No 108/1 Esentepe/ktanbul Tel (1)174 9705 GENERAL OTO VE SERVİS TIC LTD ŞTİ Eski Büyukdere Bağdat Cad No 246 Caddesı No 39/A 4 Levent/lstanbul Göztepe/lstanbul Tel (1)386 34 90 Tel (1)179 01 82 (1)386 34 91 Ankara Asfaltı No 83 Karlalılslanbul Tel (1)377 43 90 AKSOTO PAZARLAMA SERVİS OTOMOTİV YAN SAN VETİCAŞ Londra Asfaltı No 3 Avcılar/lstanbul Tel (1)591 1515 (1)591 1218 SAĞLAM ODAK PAZARLAMA OTOMOTİV VETURİZM İHRACATİTHALATAŞ SANAYİ Mıllet Caddesı VETİC AŞ Havuzbaşı No 21 Değrrmen Aksaray/istanoul Sokak. No 4 Tel (1)529 67 35 Kasımpaşa (1)529 67 36 istanbu! Tel. (1)153 42 05 (1)153 4014 BOĞAZİÇİ OTOMOTİV TİCARET VE SANAYİ A Ş Tophanelıoğlu Cad. No 7 Altumzade btanbul Tel (1)326 22 30 YÛCE HÜNKAR OTOMOTİV SAN TIC A Ş Ankara Asfaltı No 255 Bursa Tel (24) 27 55 06 Altıparmak Cad NOİ5/A Bursa Tel (24) 21 68 94 EKŞİ KARDEŞLER OTOMOTİV PAZ TIC GazıBJvarıNo40 Çaraktale Tei (196)18840 (196)15915 EKİN OTO TIC LTD ŞTİ Ortıangazı Cad No62 Adapazarı Tel (261)512 62 SATILIK Halı saha, lokal ve çay bahçesi Tel: 323 11 21 O PELTÜ>
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle