18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER çekleştirilir. Dünya kurulalıdan beri böyledir bu. Doğaldır da. Birinin yapamadığı, bir başka birine satılacaktır. îşini geliştirenlerin, ellerindeki ürünleri değerli kılmak için buldukları yönteme de bir şey denemez. Ister istemez, yan gelip yatan, onun yaptığma ya da ürettiğine sahip olmak için elindekini avcundakini verecektir. Yan gelip yatanın bir gün varhğı da tehlikeye girer. öyle aşamalar olur ki böyle toplumlar, sömürülmeye bir kurtancı gibi sarılırlar. Sömürgen, güvencesi, dolayısıyla da efendisi olur. Sömürü, eşit emekle ortadan kalkar. Emek vermeyen, onun bunun eline bakmayı erdem sayan her büinçsiz toplum, boynunu, sömürü boyunduruğundan kurtaramaz. Kuşkusuz, sömürmek ahlaksızhktır. Ama sömürüye karşı direnmenin, emeğe değer vermenin bir ahlak olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. Sömürü, kimilerinin kanına girmiştir. Kendi yeteneklerini kullanma yollanru aramayan, en başta kendi varlığının sömürgenidir. Diyelim, bir insan belli bir yetenek sahibidir; bu yeteneklerini aşağıhk işlere yöneltiyorsa, onun yaptığı, hem bedenini sömürme, hem de ahlaksızhktır. Peki, her düzeydeki insanın ağzından düşürmediği ahlak nedir? Ahlak deyince, insamn belli toplumsal kurallara uyması anlaşüıyor. Oysa ahlak, özünde bir düşünce eğitimi, bir duyarhk inceliğidir. Nurullah Ataç, güzelliği kültürlü insanın yarattıgı kamsındadır. Onun için güzellik, kültürle eşdeğerdedir. Hep düşünürüm, toplum içinde hırsızhk, birileri görecek diye mi yapılmamaktadır, yoksa bunun ahlaksızhk olduğuna inanıldığı için mi? Düşünce ve duyarlıkla eğitilmemiş insanlarda birincisinin geçerli olduğu kesindir. Ahlakh insanda kişilik bir dunyadır. Bir tek insamn kişiliği dünyayı daha anlamlı kılarken, koca dünyamn bir tek kişi için var olduğu bile düşünülebilir. Bizim, Batı'da göremediğimiz budur. Batı, bizim için bir dış yüz, bir sıvadır. Batı'nın yarattığı düşünce ve duygu inceliğine varamadığımız sürece, kendi varhğımızın da, toplumumuzun da, dünyamızın da yabancısı kalacağız. Geriliğimiz, Batı karşısmdaki eşitsizliğimiz de sürecektir; "çağ atlama" sözü her büyük laf gibi tarihin tozlu sayfalannda yorum bekleyecektir. Ahlakı kuran bilimdir, sanattır. İnsanı duyarhk yönünden bunlar geliştirir. Kitapların az okunması, düzeyli sanat ürünlerine toplumun kör kalması, düzeysizliğin bir değer olması, toplumun duyarhk eğitiminden yani ahlaksal niteliklerden yoksun oluşunun sonucudur. Bu ise, toplumdaki çöküşü gösterir. Bu çöküşten de yine sanatçı, bilim adamı kurtaracaktır toplumu. TKT sözcük yasakladı; geriye dönmedi mi? Filmler yaktı, şimdi o tür fılmleri göstermek için yarışlara girmiyor mu, toplumun yüz akı yönetmenlere filmler hazırlatmıyor mu? El kadar bebeler, anamızın sütü gibi ak bir Türkçeyle konuşuyorlar. Yönetmenler Avrupa ölçülerini zorlayan filmler yapıyorlar. Kadınlarımız, düşüncelerini, duygulanm sanata, bilime geçiriyorlar. Resimlerimiz, kitaplarımız dünyamızm kültür yıldızları gibi parlamaktalar. Sanatçının koluna girip onun ışığından aydınlanan yöneticilerin gelmesi de yakındır. En karanhk bulutlann bile bir yerlerinden güneş sızar. Dııyariık Eğitiıııi Batıh yöneticinin en büyük başarısı sanatçısı ve bilim adamıyla aynı ortamı paylaşmasında aranmalıdır. Onun için sanatçı ya da bilim adamı yalnızca kendini onurlandırmaz. Ohurlandırdığı kendi toplumudur, evrensel insanlıktır. PENCERE 146., 12 Mart'ta çoğu kişi gibi ben de 146'ncı maddeden tutuklanmıştım. ilkin şaka gibi geldi. Hapishanede olsak da ilkyazın ilk günlerindeydik. Avludan bir parçası görülse de gökyüzü masmaviydi. Dünyaya iyimserlikle bakıyor, beni bekleyen belalara boşveriyordum. Sonra bir gün akıl ettim, yasayı açıp maddeyi okudum... Vay, vay, vay.. Suçum büyüktü: Anayasayı zorla ortadan kaldırmak, Meclisi metazor) görevden alıkoymak. Çezası? İdam!.. Koğuşta 146'yı çiğnemekle suçlanan bir sürü tutuklu vardı; gidişata bakarsan sıra sıra darağaçları kurulacak, herkes ipe çekilecek... Oysa o sırada 146'yı çiğneyen gerçek suçlu 12 Mart cuntasıydı. Çünkü 146 suçunu gerçekten işlemek için Genelkurmay başkanı ya da kuvvet komutanı olacaksın; tankları yürüteceksin ki işi bitiresin... 146'ncı maddenin eşi bulunmaz bir özelliği var: Suçu işleyen, eylemde başarıya ulaştı mı sanık sandalyesine değil iktidar koltuğuna oturur. Her askeri darbe, hukuk açısından bir 146 suçudur. • 12 Mart ara rejiminin Maltepe Zırhlı Tugay Tutukevi'nde bir aşağı bir yukarı dolaşırken epey 146 sanığı tammıştım. Arada sırada koğuşa daha bıyıkları yeni terlemiş öğrenciler getiriyorlar, "Hoşgeldin, geçmiş olsun"dan sonra: Suçun ne? ' , 146!.. Yavaş yavaş iş sulanmaya başlamıştı. Koskoca devletin anayasasını bu çocuklar mı zorla değiştireceklerdi? Ankara'da Büyük Millet Meclisi'ni çalışmaktan nasıl alıkoyacaklardı? İçlerinde liseli öğrenciler az değildi. Oysa o günlerde parlamentonun çatısı altında devlet pazarlığı yapılıyor, hapishanelerdeki gençler de bu işleri gazete sayfalarından izliyorlardı. Sonra da sıkıyönetim yargıcınm karşısına çıktıklarında suçlanıyorlardı, ama kuşkusuz yüreklerinde suçluluk duygusu yoktu. Ne devleti yönetenlere bir saygı duyuyorlardı, ne yargıca ne de yasaya... • '"""' ";• 12 Eylüt 1980'de "beş general" yönetime el koydu ve anayasayı rafa kaldırdı... 146 suçu işte budur. Ama eylem başarıya ulaştığı için meşrulaştı; hepimiz eyvallah dedik, sesimizi çıkarmadık, oturduğumuz yerde oturduk... Toplumun kelli felli, akıllı uslu, ağır ve oturaklı bireyleri 12 Eylül'de haberi alır almaz yeni yönetimi benimsediler. Eğer içlerinden birileri çıkıp ortaya atılsa, direnişi örgütlese ne olurdu? 146 suçunu işlemiş olurdu. Tuhaftır, bizim toplumda askeri darbe yanlısı bir tek kişi gösteremezsıniz, ama askeri darbe olunca herkes yeni yönetimin çevresinde halka olur. Aşağı yukarı bütün dunyada da böyledir. Askeri yönetimler, lanetlenir ve onaylanır. Eğer ortaya delişmen, delifişek, gözü kara birileri çıkıp direnmeye kalkışırsa ip üzerinde cambazlık yapan sirk yıldızı gibi seyredilir. 12 Eylül'de askeri cuntaya karşı çıkan gençlerin çoğu yalnız sirk yıldızı gibi seyredilmediler, karalandılar; 146'ncı maddeyi çtğnemek suçundan tutuklanarak cezaevine kapatıldılar. Bugün demokrasinin erdemlerinden söz açarak bol bol "sivil toplum" edebiyatı yapan saygın kişilerin çoğu bu gerçeği bilirler; ama dıle getirmekten kaçınırlar. Çünkü 12 Eylül'den sonra mahpushanelerin dört duvarı dışında kalanlar, 12 Eylül cuntasının beş generaliyle az çok suç ortaklığı yap*mış olanlardır. Sen, ben, biz bu suçtan az çok payımızı almak zorundayız. •' '•• ADNAN BİNYAZAR 75. doğum gününde Yehudi Menuhin, onuruna düzenlenen törene, Alman Cumhurbaşkanı Richard V. Weizsaecker'in kolunda geldi. Tören yerinin görkemini, her şeyin nasıl ince ince düşünülmüş olduğunu anlatmam olanaksız. Ne denli anlatsam, bir sandığı bayrakla örtüp ortaya da o yüce insanı kendisinden başka her şeye benzeten büstler oturtanlann beğenisinde bir değişiklik yapacağımı sanmıyorum. Nişan ve düğün törenlerini içki seline boğanlar, cırtlak sesli primadonnaların (!) giysi sergilemelerini sanat sayanlar bu dilden anlamaz. Onlar kendi beğenilerinin mahkumlandır. Yalnızca bunun da değil, akıllannın ermediği güzelliklerden yoksun kalmamn da mahkumlandır. Atatürk'ün zamarunda, kurtuluşun bunlardan beklenemeyeceğini, onlann "dalalet" içinde bile bulunabileceklerini belirtmesi boşuna değildir. Atatürk, Batı'yı ve Batı'mn gerçek ölçütlerini biliyordu. Uygarhğı bilim ve sanatla beslersek çağdaş dunyada bir yerimizin olacağını çok iyi kestirmişti. Şu sıralarda onu "Osıhanlı Paşası" diye bir bakıma bağnazhğa sürüklemek isteyenlerin kafas» bunu da almaz. Mustafa Reşit Paşa da Osmanlı Paşası idi; ve onun başlattığı hukuk alanındaki yenilikler, Türkiye Cumhuriyeti'nin uygar ve laik dünyada yer almasımn kıvıkımı olmuştur. Kuşkusuz, Mustafa Kemal de Osmanlı Paşası idi, ama iktidarım "dalalet" içinde olanlara karşı kurmuştur. Nâzım Hikmet'in dedesi Nâzım Paşa'nm "Bre biz Osmanhlanz, bizde çok adam bulunur" dediği türden bir paşa idi. Batıh yöneticinin en büyük başarısı, sanatçısı ve bilim adamıyla aynı ortamı paylaşmasında aranmahdır. Onun için sanatçı ya da bilim adamı yalnızca kendini onurlandırmaz. Onurlandırdığı kendi toplumudur, evrensel insanhktır. Toplum, milliyetçi bir tutumla yüceltmez onu, insanlığa verdiği emekle değerlendirir. Herkesin gözünde onun başarısının yansıtüğı ışık vardır. Bizde ise, Batı sanatçısma göre nice savaşımlar vererek bulunduğu yere gelmiş sanatcıya, kof pehlivanları andıran " iktidar sahibi" kendi tiksinç düzeysizliğine yerleşmiş sözcüklerle saldırır. Ne var ki saldırdıkça batar, bir gün ondan olanlar, onun ayıbını yuzüne vurur. Dıştan bakıldığında, ülkeler alışveriş bağlamı içinde dostluklar kurarlar. Bu bağlamdaki ilişkiler, o işte uzmanlaşmış kişilerce ger EVET/HAyiR OKTffAKBAL Galeri . Atölye SANAT CALER1SI Sobrı Berkel Abıdin Dıno Cthat öurak foKır Aksoy Seyyıl Bozdogon Komet Zahıi fiuyukışlıyeo AyKrç Kolı Hıkmel Korabukjt Huseyın Erlunç Fevn Karakoç 146 97 38 • 132 64 36 Fenerbahçe Sevgisiyle. •• Kumkapı'daki Fransız okulu 1934 yılı sonunda kapandı. İlkokulun son sınıfına geçmıştım. İlköğrenimin Türk okullarında yapılması zorunluluğu getırıldiğı için yabancı ilkokullann çalışmalarına son verilmişti. Şimdi hangi okula gidecektim? Babam hemen Galatasaray'ı düşündü. En gözde okul burasıydı. Nice büyüklerimiz bu okulda yetişmişti. Dayım da Galatasaray mezunuydu. O da bu ünlü okula gırmemı istıyordu. Babamsa çoktan kararını vermıştı. Ama ben direniyordum, Nasıl olurdu da ben, SarıLacivert bel kemeri taşıyan Zekili, Alaattinli, Fikretli Fenerbahçe'ye gönül bağlamış ben, Galatasaray Lisesi'ne giderdim! Uzun tartışmalar oldu. Yaşamda hıçbır konuda bu denlı dırençle karşı çıktığımı anımsamıyorum. Ben Fenerbahçeltydim, Galatasaray Lisesi'ne gidemezdim! Sonunda ben üstün çıktım. Neler kaçırmışım meğer! Sonradan öğrendim bunları! Galatasaray Lisesi'ne girseymişim Nadır Nadı'nin öğrencilerınden olacakmışım. Turhan Feyzıoğlu, Metın Toker, Turan Güneş, Metın And, Seha Meray gıbı... Çocukluk işte! Sonradan öğrendim ki Galatasaray Lısesı'nde Fenerbahçe yanlısı öğrenciler de çokmuşl Nereden gelmişti bu Fenerbahçelilik? Hem de böylesıne koyu bir SarıLacivert bağlılığı? Bir kez bile Fenerbahçe takımının maçını seyretmemıştım. Ama radyoda verılen maç anlatımlarını dinleyerek oluşmuştu bende bu duygu. O yıllar da maç anlatımım sanırım Saıt Çelebı yapıyordu. Radyoda her şey anlatılırdı. Fılm bile! Ramon Novarro'nun oynadığı 'Kedi ve Keman' fitmini Mesut Cemil Bey'ln tatlı anlatımtyta dinlemiştim. Kaç ke2 yazdım Fenerbahçe tutkuhlüğumu... O yıllarda Fenerbahçe en üstün takımdı. Yabancılarla yaptığı maçlarda üstün çıkması, liglerin en gözde takımı olması mıydı beni etkıleyen? Ya da formasının renkleri!.. Oysa Galatasaray'ın SarıKırmızı forması daha çekiciydi. Tavla pullannı sarı lacivert ve sarı kırmızı renklere boyayıp zan da futbol topu yerine koyarak halının üstünde maç yaptırdığımı da söylersem ne dersiniz? O günlerde bir yabancı futbol adamı tavla pullannı masa ustüne yayarak futbol dersleri vermişti. Herhalde ben de bunun etkisınde kalmışım. Gelelim bugüne... Dahaönceki yazılarımı okuyan bazı dostlar telefonla, mektupla 'hatırımı' soruyorlar! "N'olacak halinız?" diyorlar. Öyle ya bu yıl birinci olamadık. Ikınci, üçüncü bile olamadık. Galiba ya dördüncü ya beşinciyiz. Milyarlar ödeyip takıma alınan oyuncular bu yıl ünlü deyimle 'döküldüler' Bir tek Rıdvan ne yapabilirdi ki! O da sık sık sakatlanıyor. Karşı takımın oyuncularının bütün dikkatleri Rıdvan'da, ne yapıp edıp bir yerıni sakatlıyorlar, haydi birkaç ay saha dışı!.. Bir kez daha yazmıştım, şimdilerde takım tutmak kadar yanlış bir ış yoktur. Bakıyorsunuz en sevdiğiniz oyuncu kalkıp karşı takıma geçiyor. Parayı verdin mi istedığini elde ediyorsun. Galatasaray'ın simgesı sayılan Tanju bile Fenerbahçe'yle anlaşmak istemedi mi? Bilmem kaç mılyar verınce Tanju'yu da daha başkalannı da ıstediğin takıma alabılıyorsun! O zaman takım tutmak, renklere bağlanmak bir anlam taşıyor mu? Nerede Beşiktaş'ın Baba Hakkısı, Fener'in büyüklü küçuklü Fikretleri, Lefterleri, Galatasaray'ın Nihatları, Leblebi Mehmetlerı! Oldür Allah bu gibilerı kımse bağlı olduğu renklerinden uzaklaştıramazdı. Fenerbahçe bu yıl ligde de kupada da bozguna uğradı. Milyarlar dökmesine karşın en küçük bir başarı kazanamadı. Ne yapalım, hemen takım mı değiştirelim? Fener bu, döner döner bir gün gelir dünyayı yener' Umut gelecek mevsımde Fenerbahçeli olmanın apayrı bir onur, bir değer olduğuna inanan gençler elbette ki var. İşte umut bu gençlerde! Fenerbahçe başka takımların gozde oyuncularını parayla kazanacağına kendi gençlerini yetiştirmeye bakmalıdır. Para da önemlı, ama kıştlık, dürüstluk, milyonların sevgis'ı daha önemli. AKA GÜNDÜZ TEMUR Resım SMİ Ipekr.l Cad Ho 48/1 141 04 58 F » 146 67 68 Sergi 27 Mayıs 20 Tertımuz 1991 VİNCj HASAhTRÂSTGELDİ Teşviktye (Camı artcası) Ihlamur Yolu Günol Apt Tel « 3 04 1«140 30 77 ^ Sol* Coskun Neıod Melıtı Devrım Fuot Acaroglu ömer Ulut, Tolol Entıl Ömer Kaleçt Yyksel Öıen Yuksel Arslan Valrkona^ı Cai Prol Uı Oıhon Ersfk Sok U/5 W*wl Şen Melm Tatayman Nı|oı*ı|ı Td (1] 14? 08 99 Selmo Gurbuz Sergisi 22 Mayıs 14 Haziran 1991 MÜLKİYE L İV, . İ SANATÇI SAİTSÖKMEN SANAT MERKEZI SİZLERİ YAZ ETKİNÜKLERİNE BEKÜYOR. YAŞINİZ 6 İLE 14 ARAS/NDA İSE BlZE KOSUN. 1 Dewe »0 Haziran 21 Hazlran HAYDt ÇOCUKLAR SAİT SÖKMEN SANAT MERKEZİ KORU P.TftTURK POP.TRtLERl RES1M StRGISl 27 M A Y I S 1 6 H A Z İ R A N 1 9 9 1 ^TJ/' ABLOK „„ „, h i r ı^aftaiıt katılabilırsiniz. Tarihleri arasındaki 4evrelerimize 172 27 76 / 172 27 81 Mülklyetller Bırlığı Istanbul Şubesi. Kuruçeşme, Istanbul "STAUFEN GUNLUĞU Pattel Soriıi lSMayıı 15Hozıran'91 llktU Cod Salbone Sk No 1? OrtokdyUIMS» »Î57 MUSTAFA ATA SANAT GALERISI galeri • atölye 146 97 38 • 132 64 26 , * SATILIK Çocuk yuvasınakulübüne uygun 2.5 katlı müstakil bahçeli ev EMİNE KEKEVA MUSTAFA YILMAZ nişanlandılar Mutluluklar dikriz !26y1Wn!irî!İotrp^(tt!8rANAP,'fcez'aev1erlhl boşaltan b\t $&.•', saçtkardı, 146'ncı maddenin,sanıklarını, tutuklulannı, hükümlülerini içeride bıraktı. Anayasa Mahkemesi, hukukun H'sine saygı duyuyorsa elbette bu yasanın eşitsizliğini ve adaletsızlığini onarmak için içeridekileri dışarıya çıkaracaktır. Beş general dışarıda gezerken üç bin gencin içeride yatması kadar anlamsız ne var? Tel: 366 11 33 CUMHURtYET SPOR SERVİSİ Neden yaza Taunus'la girnteli? SEKRETER Hukuk bürosuna lise mezunu daktllo bllen eleman aranıyor Çttnktt hem yollardakl dlğer araçtann gttvenllği, hem kendi emniyetiniz İçin otomobülnize gttvenmeniz gerekir. Taunus'un çlft devreli hidrolik frenlerl reflekslerinlz kadar hızlı. Reflekslerİ slzden yavaş olanları uzmeyecekslniz. Tabll emniyetiniz kadar rahatınız da önemll. VOcudu saran, bel boşlugunu dolduran ön koKuklar sayesinde saatlerce yorulmadan Taunus'u kullanabllecekslnlz. Yolcn kablnln deki mükemmel ses yalıtımı sayesinde sadece istedlğlnlz sesleri duyacaksınız, dlkkatinlz dagılmaya cak. Vites koluyla savaşmayacaksınız. Yumuşak bir harekettnlzle vltes değlşecek ve otomobildeki klmse bunu hlssetmeyecek. Taunus'u kullamrken kimseden ttzttr dilemek zorunda kalmayacaksımz. Otosan ««~" P>AZAflL*MA A % P K 20 ISTtNVt ISTIkNBUL Tel: 522 54 98 513 11 71 Saat: 12.0017.00 atası
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle