12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 14 ŞUBA T 1991 "Körfez Bunalnnı Buzdagı^^ııın Gizlediklem... Körfez savaşı hem ekonomik hem de sosyal psikoloji açıdan ABD'ye büyük yarar sağlama görünümündedir. Son yıllann en büyük ekonomik durgunluğuna canlılık katma çabaları yanında, petrol bölgesini gözetim altında tutmak, hiç kuşkusuz, böyle bir çatışmaya girerken bu ülkenin gözardı edemeyeceği gerçeklerdir. Prof. Dr. İZZETTİN ÖNDER 1Ü İktisat Fakültesi Bir yamanlar uygarlığa beşikük yapmış olan Körfez'de, bugün teknoloji, teknoloji üe sa- vaşmakta; canavann ağzı, kuyruğunu ısırma- ya çalışmaktadır. Bugün varmış olduğumuz nokta, bir dünya uygarlığı bağlamında, bazı amaçlarla gUdOlmüş olan politikaJarın uzun dönemli sonuçlannuı, yine bazı amaçlara hiz- met edercesine çözümlenme biçiminin bir gö- rüntüsüdür. Dünya uygarlığına egemen güçler, yarattık- lan araçlarla dünyayı ve uygarhğj tahrip eder bir aşamaya geldiğinde, aralannda anlaştılar. Bu anlaşmanın, topyekûn yok olma korkusu dışında hiçbir hukuk, ahlak ve insanlık felse- fcsine oturtulmadığı açıkça ortadadır. Batı gücü ve teknolojisi, dünyanuı başka yerlerin- de de olduğu gibi, Ortadoğu'da da iki ülkeyi sckiz yıl savaştırarak kendi gücüne güç katar- ken kimlerin emek gücü ya da yaşamı üzerin- de tüm bu birikimi oluşturduğunu bir daki- ka dahi dönüp düşünmedi! Körfez bunalınu, hiç kuşkusuz, o yöre yö- neticilerinin sorumluluğundadır. Ancak bu- gün dünyanuı başında sorun olarak algılanan kişi ya da olay, bir dünya sistemi içinde orta- ya çıkmıştır. Bu sistemden yarar sağlayanlar vardır. Hatta bu sorunun bugünkü çozüm yöntemi de aynı sistemin bir parçası olarak Ueriye yönelik kimi amaçlara hizmet etmek- tedir. Bu nedenle tüm bu oluşum yanlısı gö- rüş ve düşünceleri açığa çıkartmadan Sad- dam'ı sorun gibi göstermek asıl düşmaru giz- lemek ve bataklığı kurutmadan sivrisineğe sal- dırmak demektir. Körfez'in bugün bir patlama noktasında bulunması, ûzun bir oluşumun sonucudur. Petrol kaynağına sahip bu ülkelerde uygula- nagelmiş rejimler, Batı'nın çıkarlan ve des- teği dogrultusunda, yöre halkının aleyhine ge- lişmiş bulunmaktadır. Böyle bir konum üze- rinde diktatörlüğe heveslenenler ise Batı'ya büyük kaynaklar aktararak silahlanma yan- şına girerken yine egemen güçlerin yararına faaliyet göstermişlerdir. ABD'ye büyük yarar... Körfez savaşı hem ekonomik hem de sos- yal psikoloji açıdan ABD'ye büyük yarar sağ- lama görünümündedir. Son yıllann en büyük ekoBomik durgımlağana canlılık katma çaba- ları yanında, petrol bölgesini şu ya da bu şe- kilde gözetim altında tutmak, hiç kuşkusuz, böyle bir çatışmaya girerken bu ülkenin göz- ardı edemeyeceği gerçeklerdir. Bunun yanın- da, II. Dünya Savaşı ile kazanılmış olan üs- tünlük, Kore ve Küba çalkantüarından son- ra Vietnam açmazı ile ters dönünce, Sovyet- ler'in de kendi sorunlan ile uğraştığı bir dö- nemde ortaya çıkan Körfez sorunu bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirildi. Böylece, sı- cak çatışma ekonomiye canlıhk katarken mü- cadeleden galip çıkılması ise hem ABD'de iç politikayı hem de bu ülkenin dışandaki ima- jını sağlam esaslara oturtacaktır. Sttper güç, tarihin bu konjonktürünü çok iyi değerlendirme oyununu iyi bir satranç oyuncusu gibi çok dikkatli ve önlemli oyna- maktadır. Çatışma öncesi yapılmış olan tah- minler de aslında senaryonun bir parçasıdır. Hemen tüm ülkelerin sadece fabrika ve tesis- lerinin değil, fakat ekim-biçim alanlannm da- hi topoğrafyasını çıkartan ve bu bilgileri ka- rar süreçlerine aktaran bir ülke, böyle bir ça- tışma öncesi planlarım bu denli hafiften ala- mazdı! Ancak, bu projenin bir biçimde iç ve dış kamuoyuna pazarlanması gerekmektedir. Hatta bu fîkir, ilgili ülkelere de "hazır ürün" olarak satılarak, o ülke halklarının da bu yön- de etkilenmesine çalışılacaktı. Tampon ülke aleyhine Süper güçün kendine sırur tanımayan ka- rar alanı, NATO'yu da işin içine çekecek ka- dar genişletilince, çeşitli ülkeler ve bu ülke halklan ile ilgili hiçbir demokrasi kavram ve kurumlan yaşam hakkı bulamayacaktı. Tam- pon ülke ya da ülkelerin ekonomik-mali dar- boğazlan, o Ulke kararlarını süper gücün ka- rarları ile senkronize bir konuma getirecekti. Bu bağlamda, NATO gücü çağnldıktan son- ra bu projeye işlerlik kazandırabilmek için adeta savaşa "çağrı" çıkartmak gerekecekti. Zira, Irak saldırmadıkça, böyle cephenin hu- kuksal geçerliliği kanıtlanamazdı. Bu senaryonun süper gücün yaranna oldu- ğu açıktır. Yine aynı derecede açık olan bir başka nokta ise bu senaryonun tampon ülke aleyhine olduğudur. Zira Birleşmiş Milletler kararlanna uymak değil, fakat bu senaryo, kı- sa dönemde bir saldırı esnasında ülkeye bü- yük zarar verebileceği gibi, uzun dönemde de AT ülkeleri, Sovyetler ve tüm Arap âlemini karşısına aldığından, ülkeyi yalnızlığa itebi- lecek niteliktedir. Seçenek (alteraatif) politik kozlarını yitirmiş bir üJkenin süper güç kar- şısındaki konumu da fazla demokratik olama- yacaktır. Ülke içinde muhalefeti ve baskı gruplannı bastırmak, istediği değişiklikleri gündeme getirmek ve güncel olumsuzluklan perdeleyebilmek için bir yönetim, tarihin bu konjonktürünü ancak böyle değerlendirebilir! Mantıksal olarak Irak saldırmayacağma gö- re, sonuçta bir "cesur" unvam kazanmak da pek fena olmaz! Kapalı bir dünya sistemi içinde sorunlan coğrafi olarak ve sonuçsal (nihai) oluşumlan ile algılamak, temel oluşumu görmemek de- mektir. Doğu bloku çözûlürken, böyle bir ça- tışmamn gündeme gelmiş olması, çağımızın en ileri teknolojisi ile donatılmış ileri ülkeler gücü karşısında, gelişmekte olan bir ülkenin tek başına bu denli direnebilmesi, mutlaka açıkiarûnası gereken olgulardır. Bu açıklama- lar, insanhğın mutluluğu karşısındaki temel engelin ne olduğunu, dolayısıyla ne ile müca- dele edilmesi gerektiğini de aydınlatabilecek- tlT. Sonuç Ekonomik güç kaynaklannın üzerimizde- ki yoğun etkisi, bizi uzun vadeli ve sağlıkü dü- şünceden ahkoymaktadır. Doğu blokunun çö- zülmesi de bir kutbu egemen konuma getir- diğinden dolayı, ciddi bir düşünce ve kamu- oyu oluşturma engeli olarak görülmelidir. Böyle bir tekelleşmenin, bir düşünce engeli ya- ratmayıp, olumlu gelişim olarak kamuoyuna yansıtılması, egemen gücün reklam etkisinin inanılmaz boyutlannı şimdiden yansıtmakta- du-. Her şeye karşın, ancak gerçek demokra- si yöntemi ile insanlan yönlendiren ve onlan kullanan güç merkezleri algılanabilir ve mü- cadele odağrna çekilebüir. Yine ancak demok- rasi ile her ülke, uluslararası alanda kendi say- gın yerini alabilir. PENCERE EVET/HAYIR OKTttYAKBAL lemsiye Ustüne )eşitlemeler...Kimi, 'şemsiyesini ıstaka gibi kullanır' (Feyyaz Tokar); ki- mi, 'sokağa çıkarken belki birinin işine yarar diye şemsiyesi- ni yanına almayı ihmal etmez' (Emil Galip Sandalcı); kimi, 'yalnız şemsiyesine karşı öfkelidir. Küfürleşır onunla. Açılsa da açılmasa da' (Agop Arad); kimi, ' şemsiyesini tente ola- rak kullanır' (Metin Oktay); kimi, 'şemsiyesini Nil kıyısında harmaniye olarak kullanır' (Doğan Hızlan); kimi, 'şemsiyesi- ni yerine göre seccade ve hırka diye kullanır' (Necmettin Er- bakan); kiminin 'şemsiyesi sustalıdır' (Necdet Evliyagil); ki- mi 'şemsiyesiyle Roma valilerine haddini bildirir' (Cemal Ma- danoğlu); kimi 'şemsiyesini bungalov gibi kullanır' (Adnan Kahveci); kimi de 'şemsiyesinin ucunu bir yurttaşının gözü- ne sapladığı için onu paraşüt gibi kullanamamıştır.' (Ziya Nur- hak). Cemal Süreya 'şemsiye'yi bir motif, daha da çok bir sim- ge gibi kullandı. Öyle bir simge ki kişinin tüm niteliğini belir- tebiliyor! '2000'e Doğru' dergisinde ilgiyle izlediğim şu şem- siysjçeşjtlemelerini topluca okuyunca Süreya'nın insanlan görme, tanıma, anlama ve anlatma ustalığına hayran olma-- mak elde mi? Kaynak Yayınlan'nda çıkan "99 Yüz" adlı kitapta Süreye 1 nın, her biri şiir tadında okunan insan portrelerini bir arada buluyoruz. Adını vermesem de, yalnızca şemsiyelerini kulla- nışları açısından pek çok ünlü kişiyi tanımak olanağı var. "Şemsiyesi yüz tane. Yansını dostlarma kullandırıyor. Ama her birinin tek tek yarısını. Yağmur yağarken şemsiyesinin altında başka bir insan daha yoksa yürüyemez." Bilin baka- lım kim bu sanatçı? Ya bu: "Gerçeğin sesi. Yarı otomatik şemsiyesi de zaten 'ger-çekkk' diye açılır." Peki bu kişiyi de tanıyın bakalım: "Şemsiyesi, bütün hesaplarını vermiş eski bir uygarlık gi- bi açılır." Bir de bu: "Şemsiyesi eski. Asistanlık şemsiyesi. Hep ko- rudu asistanlığını. Büyüklüğü burdan geliyor. Gençliği biraz biraz koruması da." Yukandaki şemsiye bilmecelerinin çözümü: Ferruh Doğan, İlhan Selçuk, Nadir Nadi ve Bahri Savcı... Birazcık düşünün- ce şemsiyeleri yoluyla bu kişileri tanımışsınızdır sanırım. Cemal Süreya'nın 99 pprtresi, o kişileri en kalıcı biçimde bugüne yarına taşıyacak. İnsan bunca ünlünün yarariı yarar- sız, iyi kötü, güzel çirkin insanın iç dünyalarına şair nasıl gir- miş, şaşırıyor. Bahri Savcı'ya hep korudu asistanlığı'nı de- mek; Nadir Bey'i 'bütün hesaplannı vermiş' bir mutlu kişi say- mak; İlhan Selçuk'u, gerçek ardında bir yaşam vermiş bir yazar saymak... Kiminin de şemsiyesi yoktur. Kimi de şemsiyesini hiçbir zaman güneşlik olarak kullanmamıştır, kimi de şemsiyesini güneş gözlüğü olarak kullanmıştır. Ama görmek için mi, yoksa görmemek için mi, belli değildir! Ya Nurettin Sözen'in şem- siyesi?.. 'Halka açık' bir şemsiyedir o. Şöyle demiş Cemal Süreya İstanbul Belediye Başkanı için: "Sözen olayı, Tür- kiye'nin, sorunlarına sahip çıkacak insan unsuru yönünden hiç de yoksul olmadığını gösterdi. Verdiği mesajlar içini te- mizliyor kişinin." Süreya, bu satırları Sözen'in adaylığı sıra- sında yazmış... Uğur Mumcu için şöyle demiş Cemal: "Bir kez gördüm Uğur Mumcu'yu. Cumhuriyet gazetesi önünde, uzaktan gördüm. Yanında başkalan da vardı. Şu iz- lenim uyandı bende: Kararlı, dalgın bir yüz. Daha doğrusu dalgın, ama kararlı. Bir kusuru daha var: Şemsiyesi pek de öyle şemsiye değil. Bir kere defolu. Ayrıca Uğur Mumcu çu- val olarak kullanıyor onu." Cemal Süreya'nın portrelerini çizdiği ünlü kişiler arasında sporcular, futbolcular, şarkıçılar da var; yalnız gazeteciler, ya- zarlar, politikacılar değil. İşte Baba Hakkı'nın şemsiyesi: "Şemsiyesi, koskoca bir palto. Çok da uzun geliyor ona." Cemal Süreya, Türkiye Cumhurbaşkanlığı'na yakışacak ki- şileri de belirtmeden duramamış. Vedat Günyol bunlardan biri... Şöyle yazmış onun için: "İçindeki aydınlığı karşısında- kine yalnız yansrtmakia kalmaz, kendininkinin bir eşini de he- men yaratır onda. Ceyhun Atuf Kansu'dan sonra biz sanat- çıların cumhurbaşkanı adayı odur." Süreya'nın öteki cumhur- başkanı adayı da Necdet Uğur: "Sivil bürokratlardan cum- hurbaşkanı adayı söz konusu olsa ön sıraya onu koyabilirsi- niz. Şemsiyesinin faturasını yeleğinin cebinde taşır." Bu eşi benzeri az bulunur '99 Yüz' adlı kitabı Süreya'nın, İlhan Berk için yazdığı şu dörtlükle bitireyim: "1.000.000 aşk ve 980.000 dize Ünlü şair İlhan Berk burda yatıyor. Yolcu, n'olur sevaptır, ihmal eyleme, Yukardaki sayıya bir sıfır da sen ekle." DUYURU İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölumu ve Yöneylem Araştırması Derneği işbirliği ile 17-19 Haziran 1991 tarihinde "Yöneylem Araştırması Endüstri Mühendisliği XIV. Ulusal Kongresi İstanbul'da düzenlenecektir. Kongre ile endüstri mühendisliği alanındakı uygulamaların tartışılması sanayi - üniversite arasında bilgi alış-verişinin geliştirilmesi, endüstri mühendisliği tekniklerinin tanıtılması, bu tekniklerle çözüm bulunabilecek Türk sanayiine ait sorunların ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. ilk duyurusu 3 Aralık 1990da yapılan bu kongreye 1 Mart 1991'e kadar bildiri özeti gönderilebilecektir. Bildiri Gönderme Adresi İşletme Fak. Endüstri Müh. Böl. 80680 Maçka-İstanbul 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKAN J\R KURULU KARARIMA GORE SIGARA SAĞLIGA ZARARLIDIR. OZEL BORA SURUCU KURSU ELLİ BEŞİNCİ DÖNEM kayıtları başlamıştır DERSHANE ÛSKÜDAR 310 14 78 PİSTLERİMİZ: KOZYATAĞI 362 47 33 TARABYA 162 08 18 VEMT ve BAŞSAĞUGI Değerli mesai arkadaşımız Sabri YİGİT'in babası SADIK YİGİT'in vefatını teessürle öğrenmiş bulunuyoruz. Merhuma Tanrı'dan rahmet, arkadaşımız Sabri Yiğit ve kederli ailesine başsağlığı dileriz. İST;\]\BUL YAKASI TELEFON BAŞMÜDÜRLÜĞÜ IDARI IŞLER VE HALKLA ILIŞKILER MÜDÜRLÜĞÜ İLAN BAKIRKÖY 5. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN ESA5 NO: 1990/333 KARAR NO: 1990/459 HaJen Bandırma özel Tip Kapalı Cezaevi'nde hükümlü bulunan Necati Karabıyık'a vasi tayini için açılan davanın yapılan açık yargı- laması sonunda: Halen Bandırma özel Tip Kapalı Cezaevi'nde hükümlü Aü Os- man ve Asiye oğlu 1970 doğumlu Necati Karabıyık'ın hacir altına alınmasına ve kendisine Gümüşhane ili Gümüşhacıköyü ilçesi Pusa- cık köyünde ikâmet eden ağabeyi Bekir Karabıyık'ın TMK'run 357. maddesi gereğince vasi olarak nasb ve tayinine 26.12.1990 tarihinde karar verilmiştir. llan olunur. 15.1.1991 Basın: 19573 BAŞSAĞUGI Genç yaşta aramızdan ayrılan LEYLA İLERfyi Her zaman sevgi ile anacağız. Ailesine ve tüm sevenlere sabırlar dileriz. MtLANO Vf. PARİSTEKİ DOSTLARI ADCVA MEHMET HtKMET Şubatı Yarıladık... Ne acı!.. 'Siyasalhapishaneler' var ülkemizde; buralarda gençler yatıyorlar. Ve cezaevlerinde yaşlanıyorlar. 1991 'e girerken -her yıl olduğu gibi- içeriden pek çok yıl- başı kutlaması aldım. Kimi yerden bir koğuş ya da bir grup arkadaş tek kart yolluyor. Yine her yıl olduğu gibi tek tek yanıt, yazdım genç dostlarıma... ; Yeni yıl kutlaması kuşkusuz yalnız içeridekilerden gelmi- yor, eksik olmasınlar dışandaki okurlar da yazıyorlar; Fran- sa'dan Cumhuriyet okuru Nurgün G. Adam "geten yrida banş dilemek için artık çok geç" drye yazdıktan sonra eklemiş: "En iyisi bir şiir göndereyim." "Haber" adlı şiir, Bachmann'ın: Göğûn sıcaklıklı dehlizinden güneş giriyor. : Orada bulunanların ölümsüzler değil, , düşkünler olduğunu işitiyoruz ; Ve parıltı, çürûmeye dönüşmüyor. Tanrımız, • tarih, yeniden dirilmenin olmadığı '• bir mezar hazırladı bize. • '. Yeni yıl kartına yazılan şiirin acı karanltğı, belki kimine ters gelebilir; ama ben hoşlandım; iki insan arasında hüzün alış- verişi de bir mutluluktur. • Ingeborg Bachmann'ın "Metis Seçkileri" arasında "Bu Tu- fandan Sonra" adlı kitabı çıktı. Bachmann, 1926'da Avus- turya'da doğmuş; 1973'te bir eylül akşamı, aşırı dozda uy- ku ilacı almış; elinde yanık sigarasıyla uykuya dalınca yana-: rak ölmüş. Ahmet Cemal, Ingeborg Bachmann'ı Türk okuruna tanı- tacak bir 'seçki' hazırlamış; şiirler, radyo oyunlan, söyleşi- ler, konuşmalardan oluşan derlemeyi okurken Sabahattin Eyüboğlu'nu anımsadım. Bana öyle geliyor ki Ahmet Cemal de Eyüboğlu gibi yazarlık gücünü büyük bir özveri ve alçak- gönüllülükle çeviri için kullanıyor. Bu tutumun çeşitli neden- leri bulunabilir; ayrıca düşünmeye, yazmaya değer. Benim bu yazıda ele almak istediğim konu daha başka; "acı çek- mek"\e ilgili. Bachmann, Orta Avrupalı bir yazar; Alman romantikleri gibi acının memelerinden süt emiyor. Bir gazetecinin yazara yö- nelttiği soru ilginç: "— Bachmann'ın yalnızca 'yaşamaktan acı çekmek' gibi temel bir temasının bulunması, nasıl açıklanabilir? Bach- mann'a göre yaşam, aslında 'korkunç bir incinmedir' ve bun- dan kurtuluşun tek yolu da ölümdûr; insan toplumu, gerçek- ten de düşünülebilecek en büyük cinayet alanı midır?" Ingeborg Bachmann, soru üzerine, bakışlarını Alman ga- zeteciye çeviriyor: "— Evet, yoksa kuşku mu duyuyorsunuz bundan?" • "Acı çekmek teması" yalnız Bachmann'a özgü değil; ço- ğu kültürde, dinde, kişide geçerlidir. Tango ezgilerinde bir tek neşeli parça bulamazsınız. Ya arabeske ne diyelim!.. "Yandım Allah" feryadı, bizim toplumda dolup taşıyor. "Çi- le çekmek" bir yaşam biçimidir. Ünlü arabesk şarkıcı "Acı- lann Kadını Bergen"in yaşamı ve ölümü öylesine çarpıcı ki Ingeborg Bachmann'ınki solda sıfır kalır. Ne var ki -her alanda geçerli olduğu gibi - acı çekmenin de bir değerler merdiveninin basamaklarına göre ayrımlaş- ması kaçınılmazdır; Hölderlin'in ya Beethoven'in çektiği acı- nın niteliğini ötekilerden nasıl ayırıp belirleyeceğiz? İnsanoğlu, var oluşun eytişimini keşfedince, hüzün ile mut- luluk arasındaki bütünlüğü de algıladı. 'Yalnız acı' cehennem- de; 'yalnız mutluluk' cennette var. Yeryüzünde ikisi de bir arada. Biri olmadan, öteki de olmuyor; ancak bu bağıntıyı »öğrenmek de acı çekmenin ufkunu sınırlayamıyor; sevinç ile keder arasındaki ikilemin uçurumu başı dönen insanı içine : çekiyor; anlamla anlamsızlığın dipsiz kile boş ambarında kerv dini yitiren özünde değerli kişi pek çoktur; çektiği ıstırabı sa- nata dönüştürebilen ise çok az... ' ' • Bachmann, kocası 'müzisyen Hans Werner Henze için' yazdığı şiirde diyor ki: "Bir daha ilkbahar olmayacak Herkese kehanetidir bin yıllık takvimlerin" Oysa şubatı yarıladık bile ağaçların dallanna su yürüdü- ğünü duyumsar gibiyim. İNGİLİZCEYİ 8 ayda konuşun. Sizi Amerikalı dostlanmızla tanıştıralım. Tel: 349 59 38 SERVER TANÎLLİ yüzyılların gerçeği ye mirası İNSANLIK TARİHfNE GÎRİŞ IV XVIII. YÜZYTL SAY Dağrtım Ud. Şti. Ankara Cad. No.: 54 Sirkeci - İst. Tel.: 512 21 58-528 17 54 AJVMA Çok genç yaşta ve hayatının en verimli döneminde yitirdiğimiz arkadaşımız Yrd. Doç. Dr. HARU:\ MORAL'ı vefatının 2. >ılında dürüstlüğün ve çalışkanlıgın simgesi olarak • saygıyla aruyoruz. İTÜ tn^aat Fakültesi Yapı Malzemesi Anabilim Hah'ndaki Arkadaşları Adına MEHMET ALİ TAŞDEMtR TEŞEKKÜR Bize kızımız İLAYDA BUKET'i başanlı bir doğum ameliyatıyla dünyaya getiren Dr. TÜLAY TOP'a (Ungun) ve Kadıköy Şifa Yurdu'nun değerli doktor, hemşire ve personeline teşekkür ederiz. ZEYNEP-NEVZAT EREN "Çocuğum, sımsıcok uyumakton jimdı sen Tüyden ve sevmçten bir ırmakusm ;imdı sen Bir dağ suyu gibi, kayaUr ıçınden hşkıran, Göklere, denızlere doğru bûyûmektesm jimdı sen'. BARAN KIZILTAN 14 Şubat 1990 YEŞİM-NURİ KIZILTAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle