09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 13 ŞUBAT1990 Acıııası Bir Özgürlük Çağnsı Üniversiteli öğrencilerinden "başörtüsüne özgürlük" yerine, "İslamiyette reform" ya da"İslamda da kadına eşitlik ve özgürlük" diyen sesler duysaydım, ne güzel olurdu diye düşünüyorum. Ya da Türkiye'deki eğitim sistemi bu sorgulamaları yapan, bu sesleri çıkaran kız ve erkek öğrenciler yetiştirebilseydi diye hayal kuruyorum. DOÇ. Dr. MERYEM KORAY Dokuz Eylül Ü.lkt.İd.Blm. Fakültesi Yanmı, a>nı düşuncekri payUşmaktan onur daydu- |um degerli hukukçu, Prof Muammer Aksoj'un •nısına sunuyorum. Son yıllarda tırmandınlan, nerede>se Türkiye gündeminin merkezine oturan "turban olayı": Da- ha doğrusu universitelerdeki kız öğrencilerin baş- lanm sımsıkl orten başortülerini, yerlere uzanan giysilerini yasal kılmak savaşımı. Bu olayın ne an- lama geldiğini, ne istendiğini bıliyoruz. Bundan sonra ne istenecek; kurşun sıkmalarlanereye van- lacak; bu konuda da varsayımlarıraız, geçerli ön- görülerimiz var. Düşünüyorum da soylenecek çok şey var. Bir yanda Ataturk'ten miras kalan "laiklik" iHtesinin "hal-i pürmclali", öte yanda çağdaş uygarlık diye yola çıkıp çagdaşlık diye gelip takıldığımız nokta! Çok üzücü ve kaygı verici. Konunun bir de kadın açısından üzücü bir yaru var. Gerçekten, Islamcı akımların, şeriat özlemlerinin kadınlar için ne an- lama geldiğini bilmezlikten demeyeceğim, görmez- likten gelen genç kızlarımızın durumu, bence işin en acıklı yanlanndan biri. Onların yine "ınanç özgürlüğü" demeyeceğim, "turban özgürluğü" adı- na "kadın" olarak özgürlük \e eşitliklerinden vaz- geçmeleri!.. Bir başka Uzücü konu da savaşım alanının üni- versileter olması. Bir yandan universitelerin yalnız özgürlük adına değil, bilim adına da bu savaşım- da yerinin ve rolunün bu olmaması gerektiğini dü- şünüyorsunuz, öte yandan üniversiteli oğrenci kim- liği taşıyan bu genç kızlarımızın kafa ve düşünce yapılannda ulaşamadığımız noktaları. Ne yandan bakarsanız bakın, üniversiteler \e universiteli kim- liğı adına olumsuz sonuclar. Türkiye'delaikliğin zedelenmesi, Islamcı akım- lann tırmanması konusunda duyıılan kaygılann hıc de azımsanmayacak bir kesimce paylaşıldığı kuş- kusuz. Bugüne dek surdürulen eğitim politikasıy- la bilerek ve istenerek bu noktaya gelindiği de or- tada. Sorun da buradadır. Bugün de Yüksek Öğ- retim Kurumu tarafından ahnan kararı, bu politi- kanın bir uzantısı saymamak için neden yoktur. YÖK, verdiği kararın ne anlama geldiğini de taşı- dığı yasal boşluğu da bilecek konumdadır. YÖK Disiplin Yönetmeliği'ndeki "çağdaş kıyafet ve gö- runum dışındaki bir görunüm ve kıyafette bulu- nanlara" kınama cezası verilmesine ilişkin madde- nin yurürlukten kaldırılmasıyla, Yüksek öğretim Ktırumu'nun Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen hükme karşı, hukuka karşı bir davranış içine gir- diği ileri sürülmektedir (1). Oysa YÖK'un Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'n- da yer alan laik devlet, hukuk devleti kavramla- rının ne anlama geldiğini bilmediği söylenebilir mi? Böyle bir kuşku;, a hiç yer olmadığı gibi bu kara- rın sonuçlarmın nerelere varacağının bilinmedıği de söylenemez. Bırakınız uzun vadeli sonuçlanru, ba- şörtüsü konusunu, tek tek üniversitelere bırakma kararının, bu olayın ve karşı çıkışlann tırmanma- sı açısından nasıl uygun bir zemin oluşturacağını düşünmek için bile çok neden vardır. Bu mu özgürlük anlayışı! Alınan karar özgürlük adına mıdır? Bugüne dek öğrencilerin gerçekten özgür bir ortamda eğitim görmeleri için pek bir çaba gösterilmez; tersine Di- siplin Yönetmeliği ile "tam bir denetim" sağlanır- ken, şimdi kız ogrencüerin örtönmelerine göz yum- mak, özgürlük adına, özerklik adına mı yapılmış sayılacaktır? Ne yazık ki uzun süredir üniversite- ler duşunce özgurluğünun yuvaları olmaları gere- kirken "tek boyutlu" değil "boyutsuz" insan ye- tiştirmeyi içlerine sindirmiş görunmekteydiler. Bo- yutsuz diyorum diye öğrencilerim ahnmasınlar. Tek bir boyut kazanmanın bile büyük ölçude kendi ça- balanna kaldığını onlar daha iyi bilmektedirler. Oy- leyse şimdi, universitelerde, en azından öğrencile- rin "manevi boyntu"nun sağlanması mı düşünül- mektedir? Yanlış anlaşılmasın: Insanların manevi boyutları olmasına karşı değilim. Hatta özgürleş- tirici düşünce kadar, ozgürleştirici inanca da saygı duyuyorum. Ancak ozgürleştirici olmalan koşuluy-^ la! İşte bu nedenle, kız öğrencilerin kendilerini öz- gürleştirmeyen böylesine bir inanca ve şeriat ku- rallanna sahip çıkmaları işin en acıklı yönlerinden birini oluşturmaktadır. Zaman zaman öğrencilerim de olan "başörtusünden yana universiteli kız öğrencilere" sormak istiyorum. Sımsıkı öıttüğünüz başörtüsunü, giydiğiniz giysiyi, üniversiteli kimli- ği Ue bilgi edinmek, aydınlanmak gereksinimi ile nasıl bağdaştınyorsunuz? Bilim, düşünmek, kuş- ku duymak, tartışmak derken, siz de inançlarını- za kapanacağıruza, düşünmek, kuşku duymak, tar- tışmak adına bu yola girmişken, girdiğiniz kılığın nedenini sormak aklınıza gelmiyor mu? Yanıtınız, "Allahın emri" ya da "Muslümanlık gereği" ola- cak, biliyorum. Inançlan tartışmayı abes bulacak- sınız belki de. Ama erkekler için böyle bir zorun- luluk yokken, kadınlara neden örtunme zorunlu- luğunun getirildiği gibi soruları sormak için üni- versite sıralannda değüseniz, ne için okuyorsunuz? Hiç kuşku yok ki inançlannmn ve inançlanmı- zın soru ve sorgulamaya gelmeyeceği açık. Sizi de inançlannız nedeniyle kimse ne sorguluyor, ne de yargıhyor. Ancak bu tür inançlann kadın olarak toplumsal kimliğinizi, yerinizi ve görünümuzünü böylesine belirlemesi, hatta mahkûm etmesi karşı- sında sizin kendi sorularınız olmalı. Hangi aydın- lık kafa, kendi cınsini ve konumunu açıklaması ol- mayan ya da "özrü kabahatinden büytik" açıkla- maları olan böylesine bir "ikinci sınıflığa" teslim eder? Bakınız Islam'daki kurallara: Kadının yeri ne- rededir? Kadının mirastaki payı, tanıkhk değeri, aile içinde ve kocasının yanındaki yeriyle iigili ku- rallar ona hep "ikinci ve geride" bir yer vermek- tedir. Bu yeriyle kadın daha baştan bir "eksiklik ve yeterâzlik" ile belirlenmektedir. Arsel'in "Şe- riat ve Kadın" adlı kitabında da belirttiği gibi, Is- lamiyet'te "kadımn aklen ve dinen dûn yaratıkiar" olarak kabul edilmesi kadın cinsi olarak sizi ılgi- lendirmiyor mu? (2) Yine Islamiyet'te kadının "eşitlik ve özgürluk" öğesi sayılmamasıru, bu çağda ve sizler gibi üniversite öğrenimi gören gençlerin sorgusuz sorusuz kabul etmeleri duşünülebilir mi? Oysa şimdi siz "eksik ve yetersiz kimliğinizle" îslamcı akımlara önemli katkılarda bulunuyorsu- nuz. tslamcı akımlann kurumlaşma simgesi olarak başörtülü giysileriniz, başörtüsüne özgürluk hay- kınşlanmzla gerçekten önemli katkılannız oluyor. Kendi eşitliğiniz ve ozgürluğünuze aldırmıyor, an- cak tslamcı akımların özgürlüğüne sahip çıkıyor- sunuz. O şeriat ki size bir erkeğin dört kadınından biri olmayı yakışır görüyor. Kendi eşitliğiniz ve öz- gürlüğünüz için değil de bu kurallar altında yaşa- mak ve teslim olmak adına, "özgürlük" kavramı- na sarılmak nasıl bir çelişkidir? Sonuç Yinelemek istiyorum: ö^ürleştirici düşünce ka- dar, ozgürleştirici inancın da yamndayım. Bunun gibi kısıtlayıcı, mahkûm edici, dogmatik düşünce ve inançlara karşı olduğum gibi kadınlann eşitli- ğini ve özgürluğunu yok sayan şeriat kurallarına da karşıyım. Dini inançlara da eşitlik, özgürlük ve toplumsal kimliğin korunmasıyla sahip çıkılacağı- nı düşünüyorum. Kız öğrencilerin ve örtünmeyi sa- vunan kadınlann da öncelikle, bu konularda dü- şunce ve eylem uretmelerini salık veririm. Bu açı- dan tslamiyet'te reform gerekliliğjni desteklediğim gibi bu konuda kadınlara çok iş düştüğünü düşü- nüyorum. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük kitleleri ilgilendiren dini inançlar yok sayı- lamaz. Ancak onların da varlığı ve gelişimi, insa- nın özgürleşmesi ve gelişimine hizmet etmesine bağ- lıdır. Bu bugüne dek de böyle olmuştur, bundan sonra böyle olması daha da kaçınılmaz. Bu nedenle, üniversiteli öğrencilerimden "başörtüsüne özgür- lük" yerine, "islamiyette reform" ya da "lslam- da da kadına eşitlik ve özgürlük" diyen sesler duy- saydım, ne güzel olurdu diye düşünüyorum. Ya da Türkiye'deki eğitim sistemi bu sorgulamaları ya- pan, bu sesleri çıkaran kız ve erkek öğrenciler ye- tiştirebilseydi diye hayal kuruyorum. 1) Cahit Yahşı, YÖK Sorununu İrdeleme, Cumhuriyet, . 10Ocak 1990 2) İlhan Arsel, Şeriat ve Kadın, Istanbul, 1989. HESAPLAŞMA BURHANARPAD Sahir Opereti'nden Günümüze... İstanbul Opera ve Balesi topluluğu, E. Kalman'ın Çardaş Fürs- tin operetini oynamaya başladı Çardaş, Türkiye'de Türkçe su- nuluşundan 69 yıl sonra. Yanlış anlaşılmasırv, Çardaş, İstanbul Operası topluluğunca 1967 yılında da oynanmıştı. Fakat Sahir Opereti'nin 28 Nisan 1921 akşamı (Direklerarası'nda Ertuğrul si- nemasahnesinde)İstanbullularasunduğuÇağdaş'ınmüzıkliTürk tiyatrosu açısından önemi ve anlamı çok daha başkadır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında tarım öğrenimi için Peşte'ye gönderil- miş Türk gençlerinin girişimiyle ilk ürünlerini vermesı bakımın- dan. Bu girişimde başı çekmiş olan Cemal Sahir, olayı ve son- rasını şöyle anlatır: "Birinci Dünya Savaşı bitinceistanbul'a döndük. Her akşam Direklerarası'ndaydım. Ferah Tiyatrosu'nda kırmızı kadife per- deye en yakın koltukta ben oturuyordüm. Kırmızı kadife perde- nin ağır ağır iki yana açılmasım heyecanla beklerdım. Sahnede hemen her gece Darülbedâyi artistleri vaıdı. Sonunda istanbuJ oper'et heyeti kadrosuna 35 lira aylıkla gırmeyi başardım. istan- bul operet heyeti o yıllarda Miilet Tiyatrosu'nda alaturka müzikli oyunlar oynuyordu. Topluluğun rejisörü Ahmet Fehim ustaydı. O günlerde Musahipzade Celal Bey'in "İstanbul Efendisi" ko- medisi müzikal oyun olarak hazırlanıyordu. Oyunun baş kişisi olan Safi Çelebi'yı o günlerin tanınmış aktörlerinden Faik Bey oynayacaktı. Fakat provalar başarılı olamıyordu. Fehim usta bir ara: "Olmuyor efendim, olmuyor" diye bağırdı, umutsuz ve öf- keli bir sesle! Sonra öteki oyunculara döndü: "Kimse yok mu aranızda bu rolü üstlenecek.! Bu kadar genç arasında bir kişi çıkmayacak mı?" Ben bir davranıp: "Ben oynarım!" deyiverdim heyecanla.! Cemal Sahir, İstanbul uperet heyetinde uzun süre kalamadı. Aklı hep Budapeşte'de her gece izlediği Viyana ope- retlerinde. Kendi adına bir topluluk kurabilmek için kolları sıva- dı. Bir yığın borca g ; rdi, baba yadıgârı konağı sattı. Direklerara- sı'nda Ertuğrul sineması kiralandı. Uğraşarak az buçuk onarıl- dı. Sahir Tiyatrosu, 1 Eylül 1921 akşamı "Meçhul" adapte mü- zikli oyunla perdesini açtı. Sonra Lehar'ın Tarla Kuşu opereti ve Audrian'ın, Mascot müzikli komedisi sunuldu ve 28 Mart 1922 akşamı, Kalman: Çardaş Fürstin, başladı. Cemal Sahir'in Çar- daş Fürstin'i büyük ikjı topladı ve kısa sürede ellince oynanışa ulaşıldı. Ellinci oynayış cuma gününe rastlamıştı. Ellinci oynayı- şın sevinciyle Ferah Tİyatrosu'nun giriş yerine ve birinci kat lo- caların önüne halılar serilmişti. O günün Çardaş temsılinde ak- lımda kaldığı kadarıyla Edvin: Cemal Sahir, Silva: Nuvart Suat, Boni: Şeref Şenpınar, Stassi: Lusi Tokatlı, Ferko: Nureddin Şef- kati rol almıştı. Sonraları ünlenen Şevkıye May, figüranlar ara- sındaydı. Cemal Sahir'in Ertuğrul sineması sahnesinde 1921'de başlayan oyunları, 1930lu yılların yarısına değin kısa aralarla sürmüştü. Sahir operetinin repertuannı şöyte özetleyebiliriz: Mascot: Aud- rian, Tarla Kuşu: Franz Lehar, Şen Dul: Franz Lehar, Sevda Ti- çarethanesi • Faschingse: Kalman, Lüksemburg Kontu: Lehar, İstanbul Gülü: Leo Fall. Sahir opereti, on yıllık bu parlak döne- minde Ertuğrul sineması, Ferah tiyatrosu, Felek sineması (ön- celeri Feyziya kıraathanesi, sonraları Emperyal sinemasında oyunlar sunmuştur. Sahir opereti öncülüğünde gelişen müzikli Türk tiyatrosu, şimdilerde hepsi yıktırılmış oian Direklerarası ti- yatrolannda gelişerek yeni topluluklar kurulmuş, operetler Ka- (Arkası 17. Sayfada) Muammer Aksoy 9 la anılar ARSLAN BAŞER KAFAOĞLU Muammer Aksoy'u 42 yıl önce ben 20 ya- şındayken daha üniversite son sınıf öğrenci- siyken tanıdım. Yine aksaclıydı. Hemşerimiz ve babamın arkadaşı, Yargıtay Daire Başkanı Merhum Tahir Sebük, istanbul, Goztepe'de ta- nıştırrnıştı. Muammer Bey, Tahir Bey'in kızı Gülseren'e kur yapıyordu. Sonradan evlendi- ler ve birkaç yıl sonra da ayrıldılar. O yaz bir- likte bisiklete bindik henüz çok temiz olan Caddebostan, Suadiye plajlarında eğlendik. Gençleri çok severdi. Daha sonra ilişkimiz koptu. Zaten yaşlarımız farklıydı. 1961'de Ku- rucu Meclis üyesiyken, ben de Maliye'de Büt- çe Genel Müdürluğünde çalışırken Meclis'te rastlaşır selamlaşırdık. Ama asıl birbirimizi iyi tammamız Yön Dergisi sayesinde oldu. tkimiz de burada ya- zardık. Ben memur olduğumdan imzasız ya- zardım. Zaman geçti, siyasal nedenlerle ben işsiz kaldım. Uzman olarak çalıştığım OYAK'- tan çıkışımı verdiler. Bir süre iş aradım. Ho- ca, dostu, o zamanki Türkiye Petrolleri Ge- nel Müdürü thsan Topaloğlu'na etki yaparak orada iş bulmamı sağladı. Onun başlamğı pet- rolde "Ulusal Görüş" savaşımında, onun baş komutanlığı altında görev aldım. Allahım o ne görkemli yorulma ve yılmak bilmez bir ça- lışmaydı. Onun önderliğinde, Ihsan Topaloğ- lu, özer Derbil ile birlikte, Türkiye'de ulusal kurum olan TPAO'nun arama ruhsatlannın sınırlanması engellendi. Petkim birinci tesisi- nin (Yanmca'daki YAR-PET) ulusal sermayey- le kurulmasına başlandı. Aliağa Rafinerisı- . . . . .. ,nın yine ulusal sermaye üe kuruluşunun temel- leri atıldı. 1965'te iktidar AP'ye geçince o yjlmaz sa- vaşıyla, kadro dağıtılıncaya kadar, Muammer Aksoy beni ve arkadaşlarımızı Milli Emniyet ammer Aksoy, başkanı olduğu kurultayın Ece- vit ekibini seçtiğini gözleriyle gördü. PENCERE Muammer Hoca'ya ait bir anım da şu: 12 Eylül'den sonra yolda karşılaştık. O gün Sa- yın Ecevit, CHP ve diğer siyasal partilerin ka- patılmasını ve onlara yapılan suçlamaları ken- jumallerine, polis kovuşturmasına, bazı siya- dine özgü görkemli üslubuyla eleştirmiş ve ya- set baskılarına karşı siper alıp korudu. Espi- zıyı TRT'ye göndermişti. rileri çok ünlüydü o zamanlar. Milliyet gazetesi Ankara Temsilciliği'nıie oku- Birkaçını anlatalım: duğum protestoyu ona anlam olarak anlattım. "Bu siyaset adamıru milli petrolü baltaladı di- Çok sevindi. Demek ki "Paşa gibi bizimkini ye olanca eleştirdik, baktık ki o yükselmiş de kızdırmak gerekiyor. Ismet Paşa da kızın- grup başkanvekili olmuş. Azizim bir daha eleş- ca şaheser çıkışlar yapardı" dedi. Ama bildi- tirmem! Bakarsın Başbakan olur, ben biraz rinin TRT ve basında yayımlanması yasakla- daha eleştirirsem" mnca ikimizin de sevinci yanda kaldı. "Sayın tnönu, bir adamı gözden çıkarmışsa, Hoca'yı son yıllarda sık sık gördum. 1987 Kınlay'da kendisiyle çarpışsa o adamı görmez- seçimlerindeaynı seçim bölgesinden beraber likten gelir. Ama görmeye niyeti varsa 50 metre aday adayı olduk. Ben dördüncü oldum. O lis- uzaktan görür ve yüksek sesle çağırır" teye giremedi. Seçim Kurulu Başkanı onun TtP ve öteki partileri sınıfta ögrencilerine şöyle şansını kıracak birçok hata yapmıştı. örneğin karşılaştırırdı. seçim pusulasında, nereden çıkmışsa adının "Bugün üyeleri programına inandığı için var başına bir Abdurrahman koyrnuştu. Yani adı olan tek parti TtP'tir. Kimse oraya "Mehmet Şöyle yayımlanmış idi. Abdurrahman Muam- Ati Bey'in bıyığı böyledir" ya da "Rıza Ku- mer Aksoy. Uoca basut gibiydi. Halhatır so- as'm saçlan böyledir" diye girmedi. öteki par- rana bile kızardı böyle zamanlarda. tiler ise futbol takımı gibi. Yarışırlar birbir- Son olarak birkaç ay önce Derviş Temel'in leriyle! duğününde karşı karşıya geldik. Son kitabı- "Bizde Lefter var ya sizde gibi".. nın matbaa provalannın düzeltilmesinde ba- tnönü, yasadıkça parti içi iktidar çekişmesi na güvenmişti. O gün kitap piyasaya çıkmış- çok güç olur. Hakem oluyor tnönü, tuttuğu tı, emeğimden dolayı çok teşekkür etti. Eşi- taraf bir şut attı top avuta gitti diyelim. tnö- me, bana iltifat yağdırdı. Sevdiğini çok sever- nü, düdüğü çalıyor ve 'goP verebiliyor" di, kızdığına çok kızdığı gibi. Bu son söylediği tam gerçekleşmedi. Bülent Sadece ilkeli, cesur, çekişmeci değil baldan Ecevit'in genel sekreterhğini ilk ileri süren Mu- tath da bir adamdı. Yattığı yer nur olsun. Mandelafnın Özgürlüğü!» Adı: Neison Rolihlahla Mandela Yaşı: 71 Doğumu: Transkei - Umtata Mesleği: Avukat Rengi: Siyah Suçu: Irk aynmına karşı savaşmak. Bu amaçla siyasal eylem- lere katılmak. Gizli örgüt kurmak. Vatana ihanet. Komünistlerle işbirliği. Şiddet eylemleri... Güney Afrika'da 27 yıldan beri demir parmaklıklar ardında ya- tan Mandela'nın sicilinde yazılı olanlar, kişiliğinin anlamını da vurguluyor. Ancak karaderili ozanların belki de en ünlüsü Langs- ton Hughes'un şiıri, Neison Mandela'nın kimliğini daha gerçek- çi biçimde bize duyurur: "Karaytm ben: / Gecenin karanlığınca kara, /Afrikamın derin- iiklerince kara. /Köleydim ben: /Sildirirdi Sezar, Saray merdiven: lerini bana. I Bendim, Vaşington'un çizmelerini parlatan. I Işçiy- dim ben: I EHerimin üzennde yükseldipiramitter. I Ben kardım har- cını gökdelenlerin. I Türkücüydüm ben: IGeorgia'ya ta Afrika'dan / Taşıdım kedenni türkülerimin. / Ragtime'ı yaratan benim. I Kur- bandım ben: / Ellerimi kesti Belçikalılar Kongo'da. I Unç ederler Mıssissippı'deben, hâlâ. /Karayımben:/Gecenin karanlığınca kara, I Afrikamın derinliklerince kara." Neison Mandela'nın salıverilmesi bütün dünyada coşku ya- rattı. Çağdaş dünya bir avuç ıçi kadar küçük. Radyolar, televiz- yonlarda bayram coşkusu. Batı, Doğu, Uçüncü Dünya sevini- yor. Dile kolay, 27 yıl!.. 1963'ten bu yana ancak dört duvarın ar- dında volta atabiliyordu Mandela; artık caddelerde dolaşabilir, ellerini pantolonunun ceplerine sokarak sokaklarda ıslık çalabi- lir. Hele hava güzelse, güneş sırtını ısıtıyorsa, tatlı bir esinti yü- zünü okşuyorsa, özgürlüğün keyfine doyum olur mu?.. Güney Afrika'nın gerici yönetimi, şimdiye dek çeşitli kez Man- dela'yı koşullu biçimde salıvermek istemiştı; "ev hapsi" denebi- lecek bu koşula karşı çıktı Mandela, faşist yönetimin oyununa gelmedi; isteseydi, 13 yıldan beri evınde olacaktı. İnsan ömrüne donük bir hesapla 13 yıl; hele 58 yaşından 71'e kadar 13 yıl; ne kadar değerlidir!.. Cezaevinde çile çekeceğıne evınde koltuğuna otur, uzat ayaklarını puf yastığına, al elıne bir kitap, koy çay bardağını yanındaki tabureye, çağır dostlarını soy- leş, gir mutfağa ıstediğini pişir. . Ama Mandela satmadı kendisıni. "Yeryüzünde satılık olma- yan şeyler de var" diyor Langston Hughes: "Yıldız tozu devşirin Yar tozu Bulut tozu Fırtına tozu Ve doiu talaşı Bir avuç dolusu düş tozu Satılık olmayan." Evet, piyasa ekonomisinin ağır bastığı şu kavanoz dipli dün- yada satılık olmayan şeylerin de bulunduğunu anımsamakta ya- rar var. Kimi insanın da fiyatı yoktur; karaderili kölelerin alınıp satıldığı yakın geçmişin kalıtımını üstlenen Mandela, siyahların artık satılmadığını beyazlara öğretti. Gazetelerin çoğu, radyo ve televizyonlar gibi, haberi coşkuy- la verdiler: "Mandela özgürlüğüne kavuştu." Eğer özgürlük yalnız bireysel bir değer gibi düşünülürse bu tümcede bir yanlış yoktur; ama özgürlüğün gerçek anlamı gün- deme girerse, bir eksiklik göze çarpar: Güney Afrika'da bütün siyahlar beyazlarla eşitleninceye dek Neison Mandela özgürlü- ğüne kavuşmuş sayılamaz. Peki, biz özgür müyüz? Mandela'nın özgürlüğünü haber veren gazeteyi açtım. Ne ya- zıyor: TBKP yöneticUerinden yüzlerce kişi tutuklanmış. Polis, Adım- Iar dergisine baskın yapmış. Son iki ay içinde 300 komünist göz- altına alınmış... Sonra? - a. - - ^•--•n .iivtftv ft^tuıii Ankara'da Muzatfef Erdöifh polisler geceyatısı evinden alıp götürmüşler. Mandela'nın özgürlüğüne kavuşmasına sevindim, ama fikır- leri yüzünden tutukevlerine doldurulan yurttaşlarım var olduk- ça kendimi özgür sayamam. •AFEKS İSDHA9O3.ULUSIARARASI ISITMA, SOĞUTMAve HAVALANDIRMA FUARI 15 - ŞUBAT 1990 PCRŞEMBE SOGUTMA ve HAVALANDIRMA SEMINER PROGRAMI I30C I330PfO* E> Meh»n«P>H> 14 10 T4 30 Oro* Dr Yıftsd 1NQ '**5 1505 Ch Br» KAVGl 15» IS^Ok^jeNOROFORS 15» 16 15 Nccdet OAâOCkM ^m PANEL ^m KAPAU HEKANtAROA HAVA KAUTESI ve IHSAH SAĞUftl P»n« B|JL P-d Dr hlervnet P « U Tamcf ATAU2 Tnvjf EROU »LG£ 16 • ŞUBAT 1990 CUMA ISITMA ve DOGAL GAZ SEMINER PROGRAMI TAM 25 BENZERŞİZ VESTELÜRÜNÜ FAİZSİZ TAKSİTLERLE. Fırsatı kaçırmayın! 5 14 35 C«njj KCZAC '5 OC '5 2C Doç Dr Brt» KllKlŞ 15 45 t605 C«flQB T X 0 C • • PANEL W^ ISJTUAOAH DOöAN HAVA KİHUUĞI, ÇEVHE SOAUNLARI v« ÖNLEMLERİ NcMBfk.Pny r> Doğar ÛZGUL * - W I > & * 0 2 L Ooç Or B*ol Ojrjş. Prr* f> CoH Eftnjfi. r> Uzayv G M H DOÇOTS«rMh> MAV1O İSTANBUL SERGİ SARAY1 - TEPEBAŞ) HAZtRAN - TEMMUZ l«ffDA TESLİM TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİNDEN Yeşil mercimek unoldu Çorba yapmak size kaldı Protein ve demirce zengin bir besin olan bol vitaminli yeşil mercimekle artık çok kolay çorba yapabileceksiniz. Çünkü yeşil mercimek un oldu. Mercimek Çorbası yapmak için önceden ıslatmava. uzun uzadıya pişirmeye, süzmeye gerek kalmadı. Daha az zamanda, daha az enerjiyle besleyici leziz çorbalar... Atın suya pişsin, Koyun sofraya içilsin BAKKALLARDAN, MARKETLERDEN ÎSTEYİNtZ BİR KİLOLUK AMBALAJLARDA TELEVtZYONLAR ViaorvMonıtör37UK Diamond Monıtör 37 UK ComfortFST40UK Diamond FST 40 UK DiamondSlUK Diamond Monıtör 51 UK Siyah Incı FST 55 UK Diamond FST 55 UK Diamond 56 UK MulnvisiooP.I.P.55UK MultiviaonP.l.P.63UK PEŞİNAT 165 000- 165.000 • 188 000- 188 000- 203.000.- 203.000- 236 000- 236 000- 232.000- 330.000- 370 000- 9TAKSİT 165.000.- 165.000.- 188.000.- 188.000- 203.000.- 2O3.0O0.- 236.000- 236.000.- 232.000.- 330.000.- 370.000.- TOPLAMFİYAT (KDVDAHİL) 1 650.000.- 1.650 000- 1880 000- 1.880 000- 2.030 000 - 2.030 000 • 2.360.000 • 2.360.000 - 2 320 000- 3.300 000- 3.700.000 - VİDEOLAR Vestel Goldslar 1241 Vıdeo UK Vestel Akai VS 425 Video U K Vestel GoWstar430l Piayer UK Vestel Akai VS-8 EV Player UK 199 000- 228 000- 132.000 - 142.000 - 199.000.- 228.000.- 132.000.- 142.000.- 1.990.000- 2.280.000 - 1.320 000- 1.420 000.- AUDIOLAR Midi47MüzikSetı(Kabinli) Midi 150 Mûzık Seti (KabmU) Midi 250 Mûzık Seti (Kabınb) Midi85MüakSetı(Kabinti) _, MS 270 Muzik Seti (Kabinli) 129.000.- 153.000.- 167.000.- 198.000.- 229.000.- 129.000.- 153.000.- 167.000.- 198.000.- 229.000.- 1.290.000.- 1.530.000- 1.670.000.- 1.980.000.- 2.290.000.- ÇAMAŞIR MAKİNELERİ Vestel 864 Tam Otomatik Çam. Mak. Vestel 846XTam Otomatik Çam. Mak. 165.000.- 183.000.- 165.000.- 183.000.- 1.650.000- 1.830.000.- MÜCRODALGA FIRINLAR Mıkrcxlalga Fınn MikrodalgaFınn535 79.000.- 95.000.- 79.000.- 95.000.- 790.000- 950.000.- KLtMA VestelGoldstarKlima'18 000BTU | 270.000.- 270.000.- 2.700.000.- Vestel, bütün ürünleri için yeni bir imkân daha sunuyor. Vestel televizyon, video, müzik seti, klima. mikrodalga fınn ve tam otomatik çamaşır makinelerine, şimdi faizsiz taksitlerle sahip olun. Tabloyu inceleyin. Dilediğiniz ürünü seçin. Size en yakın Vestel Yetkili Satıcısı'na gelin, peşinatı ödeyin. Vestel'inizi faizsiz taksitlerle ve sabit fıyat garantisiyle alın. Bu bulunmaz fırsatı değerlendirmek için acele edin! Bu kampanya. T.C Motcz BanUsı'mn 23.1.1986 tanh ve 18997sayıh Resm Cızcte'de yapnlanm tebhğıae uyguadur Vestei bu- A PG<-V Peck tntematıonai P^C kuojtusudur
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle