23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER bat sömürüden çok daha acımasızına mahkum edilebilirler" diyor bizim fılozof. (2) Yıllar yılı "Türkiye'de sanayi olmaz, burada bir şey olmaz!" sloganı dillerden düşmemişti. Çünkü, ülkenin idaıesini elinde tutan toprak ağalan Ue bunların dış büyük ağalan, burada sanayi istemiyorlardı, tahmini kolay nedenlerle... Ama zaman hükmünü icra etti ve bir sanayileşme parodisi dönemine girildi. Bu kez slogan ağız değiştirdi: "Türkiye1 de petrol yok, olanı rantabl değil, ülke madenden yana fakir vb".. Bu laflara bir de biiimsel çeşni vermek için bunları, Maden Fakültesi ve MTA'dan kiraJanan ağızlara söyletiyorlar. Türkiye'nin dört bir yanının zengin petrol yataklanyla çevrili olmasına karşın ne hikmetse sınırlarımıza varır varmaz jeolojik durum bıçak gibi değişiyor ve petrol birden yok oluveriyormuş!.. Ülkemizde petrol yok da neden her açılan kuyunun başında bir yabancı "uzman" dikiliyor, birkaç yürekli Türk mühendisinin fışkırttığı sondaj kuyulan, bu "her yerde, haar ve nazır" uzman tarafindan beton enjekte edilerek körletiliyor? Merak edilecek bir konu doğrusu. Öbür yandan nasıl oluyor da Uludağ volfram madenleri sık sık yangın felâketine uğrayıp faaliyetini uzun süre tatil ediyor? Nihayet "ekonomik olmadığı" için tümden kapandığım geçenlerde gazeteler yazdı. Ya bor mineraJlerimizin başına gelenler? Ya doğru dürüst ferTOkrom ve bikromata dönüştürülemeyen ve cevher halinde satılan krom cevherlerimiz? 1951 yılında Hakkâri'de görev yaparken bizden iki hafta önce bir ABD'li "turist" kafılesinin gelip, ülkede gezecek başka yer yokmuş gibi, Sümbül Dağı'na çıküğım, içlerinden baalannın eliennden bir çeşit çekiç ve bir aletin bulunduğunu, sonradan Vali'ye jeoloji eğitimi görmekte olduklarım itiraf ettiklerini anlatmışlardı. Çekiç jeolog çekici, alet de uranyum vesair radyoaktif madde sapatamaya yarayan Geiger cıhan olmalıydı. Ülkenin her tarafına dağılmış "banş gönüllüleri"nin de neler saptadıklannı Tann ve de Wall Street bilir. Kürt sorunu, Ermeni sorunu, TürkYunan anlaşmazlığı, Kıbns konusu dış odaklar tarafından sürekli olarak körüklenmektedir ve bu yolda NATO müttefiklerimiz, bir insanhk havarisi kesilmektedirler, karşımızda olanlann lehine. Gerçekten yüzyılımızın ortaJarına kadar sömürü ve gaddarlığın en insafsız ömeklerini sergiiemiş olan bu kişilerin Kürtlere olan bu aşkı nereden doğuyor? Sakın, esmerliklerinden dolayı Batı bunlan, Russell'in yukanda söylediği gibi, çok daha kolay sömürülebilecek renkli ırklardan sanmasın.'.. Unutmayacağız ki Kürt ve Ermeni ülkesi diye Batı'da arada bir çizilen.ve bizleri kızdıran haritalarda gösterilen yerler, ashnda Türkiye'nin zengin petrol yataklannın bulunduğu bölgelerdir! Yeralfı Kaynaklammzın Yarattığı Sorunlar PENGERE Gaz Odası!.. Yıl 1972. 19 EYLÜL 1989 Batı, gelişmiş yeni silahlar karışısında stratejik önemini büyük ölçüde yitirmiş olan Türkiye'deki petrol ve değerli madenleh Türklere kaptırmayıp bunlann tümü ile üstüne oturmaya kararlıdır. Türkler, daha doğrusu ağalar, Suudi Arabistan gibi, petrolü herhangi bir "Aramco" ile, hissenin büyüğü onda olmak üzere paylaşmaya razı oldukları gün ancak Anadolu 'nun ve özellikle Kürt ve Ermeni îaleplerinin konusu olan bölgelerin kuyulanndan petrol göklere fışkıracaktır. Sonuç Batı, gelişmiş yeni silahlar karşısında stratejik önemini büyük ölçüde yitirmiş olan Türkiye'deki petrol ve değerli madenleri Türklere kaptırmayıp bunlann tümü ile üstüne oturmaya kararlıdır. Türkler, daha doğrusu ağalar, Suudi Arabistan gibi, petrolü herhangi bir "Aramco" ile, hissenin büyüğü onda olmak üzere paylaşmaya razı oldukları gün ancak Anadolu'nun ve özellikle Kürt ve Ermeni taleplerinin konusu olan bölgelerin kuyulanndan petrol göklere fışkıracaktır. Ne PKK, ne de soykınm lafı kalacaktır (bu arada bu PKK'nın bir fazla "K"sırun da Batı'yı rahatsız ettiği bir gerçektir...). Bunu ise yapsa yapsa bir şeriat devleti uyruğu olan "çok milliyetçi" Türk vapabiür, Profesör unvanı taşıyan ya da Dünya Bankası yetiştirmesi bazı kişiler gibi. Ama şimdilik ağalar, zinde kuvvetler karşısında bu kadar ileri gidememektedirler, petrol de yeraltında kalmaya devam etmektedir. Aynı şeyler Ege'nin zengin petrol yataklan için de geçerli olup ne Türkün, ne de Yunanlının bunlardan kendi paylanna düşen alarüarda faydaianmalanna olanak bırakümaktadır. Oüşmanlıklar bunun için körüklenmektedir. Evet, Türklerin dikkat ve enerjileri başka taraflara yönlendirilecek, bunlann kendi petrol ve madenlerini çıkarma ve bunlan rasyonel şekilde kullanma olanaklan ellerinden alınacaktır. Bu hususta Bau, içerde yardımcı bulmakta fazla güçlük çekmemektedir. Kısaca TürkYunan anlaşmazlığı, Kıbns ateşi, Kürt ve Ermeni sorunlan, bu senaryonun bir bölümünden başkası değildir. Liderlerimiz de şaşadursunlar. (1) Türkiye ve Müttefiklerinin Güvenliği (Seminere sunulan tebliğler, Dış Politika Enstitüsü Yay., Ankara 1982, s. 136 (2) Bertrand RusseUVFreedom and Organisation, Hürriyet, 19.08.89 BURHAN OĞUZ Y. Mühendis bu doğruhuda olup Sovyetler'in ülkemizi savaj anında 12. derecede önemli gördüğü ifade edilmiştir. 195457 arasında NATO'nun finanse ettiği VanUrfa 4. bölge telekomünikasyon (telefon) hattı döşenip kabul işlemlerine sıra geldiğinde NATO, Diyarbakır'ın doğusunda kalan kısımla ilişkisini kestigıni bildirmiş, burasını doğruca PTT'ye devredip sadece DiyarbakırUrfa bölümünün kabulünu kenSayın Ecevit, Güneydoğu olaylannı değerlendi disi yapmıştı. 35 yü önceki NATO'nun bu tutumu rirken "ANAP iktidan, bölge güvenliğinde aşiret bizim için acı bir olay değil midir? leri silahlandınp devreye sokma eğiliminde görüEylül 1979'da Istanbul'da yapılan "Türkiye ve nüyor... Türkiye aşiretler devleti değildir" demiş. Müttefiklerinin Güvenliği" adh seminerde konuşan Oysa ayru sayfanın hemen altında şunları okuyo AvrupaABD Giivenlik Araştırmaları Enstitüsü ruz: "Mardin, Sürt ve Hakkâri'de aşiret liderleri, Başkanı Prof. Albert VVohlstetter, "NATO antlaşaskeri merkezde üst düzey komutanlarla görüşme ma sahası dışındaki bu bölgeye (Basra Körfezi) bir saldırı... NATO'nun merkezine karşı girişilecek bir ler yaptılar"... saldından çok daha az bir riziko taşır..." demişti. Batı'nın tutumu bizi uyandırmalı (1).. NATO'nun son tstanbul topianüsının birinci açıkBiz "sadık raüttefik" rolümüzü oynamaya devam oturumunda, bir savaş halinde çatışmanm ağırlık edelim, Batı'nın bizim Güneydoğu'ya ve bu arada merkezinin HamburgPrag ekseni etrafında olaca Kürt sorununa ilgisi giderek artıyor, çok insancıl ğı, kesin sonucun buralarda ahnacağı, bu eksenden duygularla dolu olarak! Ünlü Ingiliz sosyolog ve Doğu'ya doğru gelindikçe kademe kaderne bölge filozofu Bertrand Russel, kendisine özgü nükteli üslerin stratejik önemini kaybettiği, bu arada Türki lubuyla Batı'nın "uygarlık götürdiiğü" sömürgeleye'nin de bu ateşin çok kıyısında kalacağı, Boğaz rinin bir rastlantı olarak hep zengin maden vesair lar'a karşın önemli bir stratejik konumda olmak hammadde kaynaklarına sahip olduğunu yazıtan çıktığı açık seçik vurgulanmıştır. Hatta NATO1 yorî'... Renkli ırklar, mütecannis (bağdaşık) bcyaz nünun Sovyetler açısından ileri sürdüğü tahminler de fuslu ülkelerde politik olarak mümkün olan en berPKK'nın her gün daha etkin şekilde faaliyet göstermesi üzerine muvafığımuhalifi artık bir kez Doğu'ya gitmenin gereğini duymuş. Siyaset sahnesinin baş aktörleri, karşılaştıklan korkunç işsizlik, sefalet, baskı ve umutsuzluklara çok şaşmışlar. Biz de onlann bu saşkınlıklanna şaşıyoruz. Dilimiz şimdilik daha başka bir şey söylemeye varnuyor, bir gazete haberine dikkati çekmenin ötesinde: HESAPLASMA BURHAN ARPAD OKURLARDAN Ingilizce Fiş istemeyin, öğretmeni açığı dövülebilirsiniz Gazetenizin 11 eylül günlü kapatdabilir sayısında bu başlık altında makamlara şikâyette bulunmuyorsun?" diye sorulacak olursa ona da şöyle yamt verebilirim: Her gün değişik il ve ilçe sınırlan içinde karşılaştığım bu olayları her seferinde vergi mudürluklerine gidip ne anlatabilirim ne de yazıyla ihbar edebilirim. Zaten bunlardan sonuç çıkacağına da emin değilim. HULUSİ DEMİRCtOCLU tstanbul hakkımız olan ger^ek fazla çalışma ücreti ödensin ya da bayramlarda on yaşındaki çocuklara verilen harçlık tutarındaki bu komik ücret ödenmesin. SaygılarırruzJa. "Adalar Sahilinde!.." Eski İstanbul şarkılanndan "Adalar sahilinde bekliyorum"u bugün dinleyen kaç kişi kaldı bilemeyeceğim, fakat sayılannın hiç de yüksek olmadığını söyleyebilirim. "Adalar sahilinde" şarkısını bilmek, arada bir mırıldanmak bir yana, doğanın istanbullulara armağanı eşsiz Adalar'ı gereğince değerlendirebilenler de varla yok arası. Var olsaydı, Adalar her an yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya gelmezdi! Var olsaydı, kimi 'hayali ihracatçılar' örneği kişiler ve bu gibilerin çıkar ortakları ikide bir Adalar'a saldırıya geçmezdi. Utanmazlığın böylesini göze almazlardı. Utanırlardı! Var olsaydı, Adalar'da otomobil işletmek için girişirnler yapmaziar, o güzelim Ayayorgi Tepesi'nde alaturka panayır örneği sözde lunaparklar gerçekleştirmek için el altından başvurmadıkları kapı bırakmazlardı. Fakat yine de kötümser olmayalım! Adalar'ın son yıllarda başına gelenler ve yakında gelebilecek olanlara seyirci kalamayan bir avuç istanbullu (doğum yeri neresi olursa olsun) Adalar'ı çıkarcıların yutmasından korumak ve kurtarmak için bir araya geldiler ve eyleme gectiler. Bir süre önce kurulan "Adaseverler Derneği"nin amaç maddesinde şunlar yazılı: "istanbul Adalar ilçesinin tarih, kültür, sanat, mimarlık ve doğa değerlerini tanıtmak, korumak ve çevre kirlenmesine karşı önlem alınmasını sağlamak; kültür ve sanat ve etkinliklerinde bulunmak ve bu ilkeler doğrultusunda turizmin gelişmesini desteklemektir. İnsan ile insan ve insan ile doğa arasında uyum ve barışı sürekli kılmayı temel ilke kabul eden dernek, bu amaçla aşağıdaki etkinlikleri yerine getirir: a) Adalar'daki korunmaya muhtaç, taşınırtaşınmaz, tarihi, kültür ve sanat değerli varlıkiarın onarılıp değerlendirilmesi ve günlük yaşama sokulması için gerekli girişimlerde bulunur, ilgili kişi ve kuruluşlarla işbırliğme girer, taşınmaz satın alınır, her türlü bağış ve vasıyet kabul eder. Bizzat onarım yapabilir, kimliklerine en uygun kullanıma açar ve bu amaçla ekonomik işletmeler kurar. b) Adalar'ın tarih, kültürsanat ve doğa varlıklarının yok edilmesi ve bozulması yönünde oluşacak hareketlerin önlenmesi ve söz konusu varlıkiarın korunması için ilgili kuruluşlar nezdinde girişimlerde bulunujur. c) Adalar'ın sürekli SİT alanı statüsünde kalmasını sağlayıcı, kalıcı çalışmalar yapar." Bütün bunlar güzel sözler. Gelin görün ki gerçekler durumun pek parlak olmadığını duyuruyor. Birkaç yıl önce güçlükle SİT alanı kapsamına alınmış olan Adalar, ANAP'lı yöneticilerin buyruğuyla SİT özelliğini yitiriyor; Adalar kaşla göz arasında 'turistik bölge' oluveriyor. Resmi Gazete'de bu karar yayınlanıyor. El çabukluğu marifetiyle! Başta Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlüğü olmak üzere ünlü şehircilerimiz ve çevrecilerimiz: "Elimizden bir şey gelmiyor diye ellerıni ovuşturuyorlar. Paradan gayri hiçbir değerlendirme ölçüsü tanımayan kimi varlıklı kişiler Adalar'da en son model otomobiller vızır vızır işlesin istiyorlar. Günübirlik gelecekler için Ayayorgi'de alaturka lunapark kurulsun istiyorlar! Özellikle Büyükada'nın bugüne değin el değmemiş kıyı doğası kazmalansın, ağaçlar baltalansın, kıyılarda çepeçevre asfalt yollar yapılsın, kumsallar sıradan yurttaşa kapatılsın istiyorlar? Hepsi bu kadar değil! Adalar'ın o güzelim çamları yer yer kesilsin, köşkler yıktırılsın, beton yığını apartmanlar, oteller yükselsin istiyorlar. "Ada Dostları Derneği" umutla bekliyor! Ağustos sonunda İstanbul Belediye Başkanı'na çektikleri tehlike' telgrafından olumlu sonuç bekliyorlar: Umuyorlar. Güzel sözlerden daha başka şeyler de umuyorlar. "Umut yoksulun ekmeğidir" demeyeceğim, büyükşehir belediye başkanından ben de olumlu yanıt umuyor, bekliyorum. 5 Eylül 1989 salı günü TV 1. kanalda saat 22.30'da yayınlanan programda Milli Eğitim Bakaru Sayın Avni Akyol 5900 tngilizce öğretmenine ihtiyaç olduğunu ve bunun için çareler arandığını açıkladı. Şimdi de yurtdışından 2.5 milyon lira aylıkla tngilizce öğretmeni getirtme yolları arandığı belirtiliyor. Bu açığın kapatılabilmesi için önerim şudur: En az 4 yıllık öğrenim veren fakülte ve yüksekokullardan mezun olan istekliler, bakanlıkça fngilizceden sınava tabi tutulmaiı. Sınav sonuçlarına göre orta dereceli okullarda öğretmenlik yapabilecek kadar tngilizce bilenler; kurs yoluyla veya belirtilecek yerlerden pedagoji sertifikası almalan şartıyla öğretmenlik mesleğine kazandırılmalıdır. Böylece 2.5 milyon lira aylıkla yurtdışından öğretmen sağlanması da önlenmiş olur. llgililerin takdirine sunuyorum. SEIMA YILMAZ Ankara Kamil Akman imzasıyla Okurlardan köşesinde çıkan yazı, çok önemli bir duruma parmak basmakıadır. Nitekim ben, bir şirketin pazarlama görevlisi olarak sık sık arabamla karayollanndan geçerim. Yaptığım harcamalan belgeleri karşılığında şirketten alınm. Benzin istasyonlarındaki hizmetler için fatura aJabiliyorsam da yemek faturası almakta her zaman güçlükle karşılaşıyorum. Ancak ben şirketin gider makbuzunu verirsem lütfen imzalayıp damgalıyorlar. Diğer ufak tefek kişisel harcamalar için kimseden fiş alamıyorum. Israr ettiğim zaman, "Sen belanı mı arıyorsun? Git şikâyet et, beş bin liradan aşağı fiş veremem!" yollu azarlara muhatap oluyorum. Hükümet Hazine gelirlerini arttırmak için boyuna zam yapacağına, kendi koyduğu yasaların uygulanmasma özen gösterse kasasına milyarlar akar. "Madem bu tür davranışlarla karşılasıyorsun, neden ilgili Avşa'ya ilgi Avşa Adası'nın çok önemli bir sorununa değineceğim. Çok eskiden yapılan imar durumuna göre adadaki parseller 125150180 m1>dir. 200 m' olan parseller nadirdir. Bu küçük parsellere küçücük evler yapıldığı gibi bazen 150 m"lik parsele 3 katlı evler de yapüıyor. Geçen yıllarda çıkan bir yasaya göre 200 m"run altındaki parsellere inşaat yasaklandı. Fakat bu yasak sadece lafta kaldı. Becerikli vatandaşlar kış sezonunda ufacık arsalanna evlerini kondurup yaza evleri hazır olarak giriyorlar. tstanbul'a en yakın bu güzel sayfıye yeri de zamanla gecekondu bölgesine dönüşecek. Turistik bölge ilan edildiğine göre gerekli ilginin gösterilmesinı yetkiUerden rica ediyoruz. MUZAFFER YÖNETEN tstanbnl Müstahdemlere komik ticret Bizler Elazığ ilinde görev yapan ilkokul müstahdemleriyiz. Her yıl bir yıllık fazla mesai ücretı bizlere toptan odenir. Fakat bu para gülünç karşılanacak bir miktardır. Bizler bütün bir öğretim yılı boyunca sabah saat 7'den akşam saat 8'e kadar her gün çalışıyoruz. Geçmiş yılları anımsamayalım 1989 yılı için, biz müstahdemlere ödenen bir yıllık fazla çalışma (mesai) parası toplam kişi başına 15.000 TL. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan dileğimiz, ya 12 Mart 'larare/«m/"nincanavarlığı dorukta. Kimi "yaşlılar" düzene başkaldıran "gençlerin" kanını içmek için yarışıyorlar. Başyazarımız Nadir Nadi'nin "Gaz Odası" başlığı altındaki unutulmaz yazısı o günlerde yayımlandı. Unutmadım o yazıyı; isterseniz birlikte anımsayabiliriz. • Nadir Nadi yazıyor: "PBter VMss'in "Soruşturma" adlı befgesel yaptnı okudum. Sa vaş yılları boyunca Nazilerin Auschwitz toplama kampında işledikteri suçlan gözler önüne seriyor. Seri halinde yargılamasız, so gusuz sualsız kurşuna dizilen tutuklular, kalbine fenol iğnesi yapılarak öldürulen kadınlar, gaz odasına tıkılıp boğulan genç, yaşh, sağlam, hasta, yedisirtden yetmişine yığın yığın insanlar, insan ve insanlar... Müthiş bir şey bu kitap. Yazar kendiliğinden bir sözcuk bile uydurmamış. Sadece 1965'te Frankfurfta görülen dava dosyasını ete almış. Yargıç, savcı. avukattar, sanıklar, tanıklar neler diyor bir bir incelemiş. Tıpkı bir film montajı yapar gibi 11 tabhluk bir piyes çıkarmış ortaya." Başyazanmız Nadir Nadi, bu belgesel oyundan aktararak gaz odalarını ele alıyor: ".. On beş yirmi basamaklı taş bir merdivenden iniliyordu buraya. Kadın erkek, çoluk çocuk bütün tutuklular, haftanm belli gü lerinde beşer beşer diziler halinde, başlanna gelecekten habersiz, oraya götürülüyonardı. Aralarında kuskuya kapılanlar olursa giriş kapısındaki 'Banyo ve dezenfeksiyon' levhasını görunce rahatfıyoriardı." Görevtiler kurbanlara çıntçıptak soyunmalannı soylüyoriar, hepsini gaz odasına doldurduktan sonra işleme başlıvortardı. Gaz ilkin verildiğı deliklerden alta yayılıyor, sonra derece derece tavana kadar yükselerek tüm odayı kaplıyor, her canlıyı boğuyordu. Frankfurt'ta görülen davada yargıç bir tanığa soruyor: " Sesleri duyulmuyor muydu dışandan? Tanık Bağırarak kaptya vurmaya başlıyoriardı, ama pek bir şey duymuyordu insan... Yargıç Kapılar açıldıktan sonra odayı hiç gördünüz mü? Tanık Gördüm. Gövdeler kapının ve sütunlann yanında birbirine kenetlenmişti. En altta bebekler, çocuklar ve hastalar vardı. Onlann üstünde kadınlar, en üstte de güçlü erkeklerf' Deliklerden verilen gaz önce alta yayıldığı için yukarıya doğru yükselen daha geç ölecek. Demek ki gücü gücü yetene bir boğuşma başlıyor; zayıflar altta kalıyor; ama sonuçta bütün kurbanlar can veriyor. Nadir Nadi soruyor: ".. Auschwitz'deki gaz odasında gördükterini yargıca anlatan tanığın bir noktada yanılmış olabileceğini düşünmekten kendimi alamıyorum. Bifoirine kenetienmiş cesetler arasında altta kalanlann hepsi, bebek, çocuk, hasta ve kadınlardan mı ibaretti? İçlennde bir tane olsun onları ezmeyi gereksiz bulan güçlü bir erkek yok muydu ve tanık onu görmemiş olamaz mıydı? Neden olmasın?" * 12 Mart'ın karanlık günlerinde yaşlılar gençleri ipe çekerken ya da kuşatıp "imha" ederken, güçlüler zayıfları ezerken ve hak hukuk bir yana itilmişken Nadir Nadi'nin yazdığı "Gaz Odası" nın değerine paha biçmek için o günleri yaşamak gerekir. Kimi yazı zamanı aşıyor; unutulmuyor. Bu konu üzerinde geçenlerde bir gün konuşuyorduk. Yahudi asıllı bir müzisyen dostum ortaya yeni fikirler attı: Frankfurfta tanıklık yapan kişi Naziydi; hem Yahudileh küçültmek, hem rte "dünyada güçlü zayıfı ezer' felsefesini savunm için böyle konuşmuş olamaz mı?" Kimbilir? • Ancak başyazarımızın ortaya attığı sorunun güncelliği geçmedi; 12 Eylül'le birlikte sıcağı sıcağına yaşıyoruz; bütün dünyada 1980'lerde esen karşıdevrimci rüzgârlar da konuyu körüklüyor ve saydamlaştırıyor: İnsan hayvan değildir; (ister ekonomide olsun, ister siyasada) ille de güçlü zayıfı ezer diye bir doğa yasasının geçerli olduğuna inanmak, insanın insanlığına güvensizliktir. Ezenin değH, eztlenin yanında olmak, yalnız ahlak değil, mutluluk sorunudur; yaşadığımız dünyada başka türlü soluk alıp vermek insan olana yakışmaz. USU JAMİRClim MCastroM ANMA ENVER TÜRKOĞLU tnsanca yaşam için verdiğin onurlu mücadeleni yüreğimizde taşıyoruz. EŞİ GÜNER TÜRKOĞLU VE ÇOCÜKLARI mnmmııı SICİNL : : ŞEHİR MESLEĞINIZ • ı Seçtığinız postere "x" işareti koyunuz. R MA 6A VEFAT VE TEŞEKKÜR gerek hastalığı, gerekse 15 Eylül 1989 tarihindeki vefatı ve toprağa verilişi sırasında yakın ilgilerini gördüğümüz Burhaniye Belediye Başkanı Sayın Necmi Şengider'e, Mh. Murat Narin'e, Dr. Kenan Tortun'a, Dr. Yavuz Taner'e ve tüm Burhaniyeli dostlanmıza teşekkür eder, merhumeye Allah'tan rahmet dileriz. NACİYE TÜRKÂN TÜZÜNER'in Eşim ve annemiz Türkiye'mizin usta tamircileri, Âşağıdaki posterlerden birine sahip olabilmeniz ve ilerde gönderecegimiz afiş, takvim, broşur ve teknik bilgilerin sizlere uiaşabilmesi için Lütfen âşağıdaki formu doldurup "Spor Cad. Acısu Sok. 2/4 80680 Maçka/İstanbul" adresine yollayın. .Siz de adres iistemize dahil olun. ADINIZ S0YADIN1Z ADRES DOĞUM TARİHI Eşi: AHMET KEMAL TÜZÜNER OguUan: AYTULUNARSALÜNSAL TÜZÜNER 1 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle