27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ları göz önünde tutulacak olursa, çok anlamlıdır. Isidore Ducasse, savaş açtığı bir kültürün savunucuları, dayanaklan saydığı bu iki yazarı acımasızca gülünçleştirerek bu kültürün temellerine, dolayısıyla da toplumun ve kurulu düzenin yapısına saldırmaktadır." Şimdi Isidore Ducasse'ın bu pek ünlü yöntemine geçebiliriz artık. "Yürefin verilerini giivence altına alır deha." "Yüregin îlgilerinin ne olduğunu bilmez us" (Vauvenargues) "Büyük döşünceler ustan dogar." "Büyük düşünceler yürekten doğar." (Vauvenargues) "Felakette dostlar çogalır." "Gönenç pek az dost kazariır." (Vauvenargues) "Bir düzen içinde yazacağun diişüncelerimi." "Düzensiz yazacağım buraya dusüncelerimi." (Pascal) "Bir meşedir insan. Doğa güçlü saymaz onu iistelik. Onu savunmak için, savutlanması gerekmez evrenin. Korumaya yetmez onu bir damla su. Evren onu savunsaydı, onu savunraayandan daha çok küçülmezdi. Saltanatının ölünısüz olduğunu, evrenin bir baslangıcı olduğunu bilir insan. Hiçbir şey bilmez evren: Düşünen bir kamışbr olsa olsa." "Doğanın en güçsüzü, bir kamıştır ancak insan; ama düşünen bir kamıştır. Onu ezmek için bütün doğanın savutlanması gerekmez: Bir su buharı, bir damla su onu öldürmeye yeter." (Pascal) "Kleopatra'mn aktöresi daha küçiik olsaydı, yüze>i degişirdi dünyanın. Bundan dolayı daha uzaraazdı borau.." "Kleopatra'nın burnu: Daha kısa olsaydı, yeryüzünün görünümü değişirdi." (Pascal) "Düşüncemi yazarken, anımsavamadığım olmaz onu. Daha önce unutmuş olduğum giıcumu anımsatır bu etkinlik. Bagıntılı düşüncemle orantılı olarak yetistiririm kendimi. Düşüncemle hiçlik arasındaki uyuşmazlığı ögrenmeye yönelirim yainızca." "Düşuncemi yazarken bazen kaçınnm onu. Ama bu bana guçsüzlugumü anımsatır..." (Pascal) "Anlaşılmayacak bir şey yok." "Nice canavardır insan! Nice yenilik, nice karmaşa, nice çelişki öznesi! Her şeyi yargılar, budala toprak kurdu..." (Pascal) "Hiç kusunımuz olmasaydı, knsurianmızı diizeltmekten, bizde eksik olanı başkalannda övmekten bunca hoşlanmazdık." "Kusurlanmız olmasaydı başkalarımn kusurlarını görmekten bunca zevk almazdık." (La Rochefoncault) Albert Camus'nün dediği gibi, "Maldoror'un Şarkılan, nerdeyse dâhi bir liselinin kitabıdır", kendisine ögretilerîlere başkaldıran bir liseli. Çevirmen şöyle diyor: ' Juila Kristeva'ya göre ne Maldoror'un Şariaian'nda, ne de PoesieVde basit bir aşırma olayı söz konusudur; özellikle Poesies'de dizgesini çıkardığı yöntem bağlamında doğru bir raetinlerarası ilişkidir bu. Çünkü yararlanılan kaynak metinler yeni bağJamlarında bir değişim geçirmişler, mülk olmuşlar ve yeni bağlamlanna uydurulmuşlardır." Bizde de bir dâhi liseli çıksa, kendisine öğretilen metinler arasında, tersinleyecek epey özdeyiş ve dize bulabilir." "Her koyun kendi bacağından asıhr." "Ben koyun değilim." "Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir." (Ziya Paşa) "Tekdir edenin hakkı kötektir." "Deniz kadın gibidir, hiç inanmak«olmaz h a ! " "Deniz kadın değildir, inanma ona!" "Göllerde bu dem bir kamış olsam." (Ahmet Haşim) "Bir de rala şisesinde baiık oisam." (Orhan Veli) "Bir elin nesi var, iki elin sesi var." "Alkışı kaJdırmalı." "Musiki ruhun gıdasıdır." "Ruh musikinin besini degildir." Şiirsever okurlanm, kitaptan aktardığım örneklere bakarak, bütün Maldoror'un bu yöntemle kurulu olduğunu sanmasınlar, Isidore Ducasse, düzyazışiiri ortaya atarken, düzyazının da, şiirin de sınırlarını değiştırdi. Bizirn Tanzimat yazınındaki "mensur şiir" denilen türiin bununla hiçbir ilişkisi yoktur. 1 EYLÜL 1989 Lautreamont Üzerine MELİH CEVDET ANDAY 1979 yıbnda görevli olarak Paris'e gitmiştim, bir yıl kalabildim orada ve gazetedeki cuma yanlarımı oradan sürdürdüm. 6 Temmuz 1979 tarihli ve "Nâzım Hikraet Tarbes'da" başlıklı yazıra şöyle başlar ("Paris Yazıları" adlı kitabımdan, ADAM Y.): "Tarbes Belediyesi'nin çağrılısı olarak 16 haziran cuma günü akşarru Paris'ten Güney Fransa'ya yollandık trenle. Yolculuğurauzun büyük bölümü karanhkta geçeceği için, sabahtan başlayarak görebileceğim bölge Güney Fransa olacaktı; ama dönüşümüzde gündüz treniyle geçecektik butün Fransa'yı. Tarbes, Pirene dağJarının eteklerinde, Ispanya sınınna yakın blr kent; bizim oradan çağn almamızın nedeni de, Tarbes Belediyesi'nin Nâzıra Hikmet anısına adanmış bir bayram düzenlemiş olması idi." Tarbes'dan pek hoşlandığımı söyleyemeyeceğım. Bu kasaba yetiştirdiği büyük adamlardan ötürü ün kazanmıştı daha çok; Danton oralıdır, büyük alanda bir yomutu yükseliyordu. Ondan başka, ünlü ozan Lautreamont, MareşaJ Fosch, Theophile Gautier gıbi ünlüler de Tarbes'dan çıkmışlar. Juies Laforgue gençliğini orada geçirmiş. Bunların içinde beni en çok ilgilendiren Lautreamont'du, genç ölen bu dahi ozan, Rimbaud ile birlikte rnodern Fransız şiirinin öncüsü sayıhr. Orada iken dinlemi$tim; "Lautreamont sizin hemşehrinizdir" denildiğinde Tarbes'lılar, "Ooo... bizde daha ne ozanlar var" diye övünürlermiş, Lautreamont'u küçümseyerek. Paris'e dönüşünde bu büyük ozanın şiir kitabını satın aldım gün gecirmeden, üzerimdeki etkisi büyük oldu. Duzyazı şiirlerdi bunlar: Maldoror'un Şarkılan ve Poesife (bir de birkaç mektup). Lautreamont, Tarbesb olain babasının görevle bulunduğu Montevideo'da (Unıguay) doğmuş; 1859 yılında, on üç yaşında iken Tarbes'a gönderilmiş, öğrenim için. Yaşamı iyi bilinmiyor, gerçekte kendi de saklıyor geçmişimi, "Anı bırakmayacağım" diye yazıyor Birinci Poesies'de. Garip bir adam. Adını da değiştirmi; basta, Isidore Ducasse iken Lautreamont olmuş, hatta Maldoror da onun adlanndan biri sayılmaktadır. Hep düşünmusümdur, iyi Fransızca bilen bir ozanımız neden bu çağ açmış büyük adamın şiirlerini çevirmeye girişraez diye. Bu dileğim gerçekleşmiş bulunuyor artık; ozan özdemir Ince birkaç yıl süren bir çalışma sonunda "Maldoror'un Şarkılan"nı Türkçeye çevirdi. Ama ne güzel çeviri! Lautreamont, başkaldıncı, devrinıci bir ozandır, büyük önemi de burdan gelir. Bu başkaldırı, kimi romantik ünlü yazarların özdeyişlerini tersine çevirmek, devrimcilik ise şiir dilini yeniden kurma biçiminde kendini gösterir. Poesies II.de şöyle diyor Isidore Ducasse: "Bu yüzyıltn şairlerinin söylediklerinin tersini söyleyerek, yaamsal bir dağarcık kazanabilir mubasır. Olumlamalannı olumsuzlamalara dönüştürebelir. Ya da tersi. Ilk ilkelere saldınnca gülünç düşerse, aynı eleştirilere karşı onlan savunduğunda daha da gülünçleşir. Ben savunmayacağım onlan." Ducasse'ın bu yöntemi nasıl uyguladığmı biraz sonra göreceğiz. Ancak daha önce Sayın Özdemir lnce'nin verdiği şu bilgilere bir göz atalım: "Şunu gönül rahathğı ile söyleyebiliriz ki, eylemin ne ..pas arasına alınmasıvia sağlanan basit bir olumsuzlanıa sayesinde bir budala özdeyiş, birdenbire bir ışık, bir deha kazanmakta ve tatsız bir cümle şiirsel bir söyleme dönüşmektedir. Ya da olduğu gibi aktarüan birinci cümleyi izleyen olumsuzlanmış ikinci cümlenin ortaya çıkardığı çelişki, saçmalık boyutlanna ulaşmakta ve gizli düşünce kara mizaha dönüşmektedir. Isidore Ducasse'ın Poesies Il'de özellikle Pascal ve Vauvenargues'i misan tahtası durumuna getirmesi, bu iki yazarın XIX. yüzyıl liselerinde bir beyin yıkama aracı olarak kullanılma PENCERE Tut Tutabilirsen... Biz İkinci Dünya Savaşı'na girmedik; ama barış içinde yasamanın değerini biliyor muyduk? Başımızda "Milli Şef' vardı. Tek parti yönetimi, devrimci niteliğini yitirmiş, bürokratik baskı rejimine dönüşmüştü. Savaş sınırlanmıza dayanmıştı. An kara gerilim içinde yaşıyordu. Basın buyruk altındaydı. Fırsatçılar, karaborsacılar, üçkâğıtçılar türemişti. Köylü, jandarma ve tahsildar zulmü altındaydı. Yiyecek içecek darlığı başlamıştı. Ekmek karneye bağlanmıştı. Şeker krtlığında çay üzüm ile içiliyordu Sıkıntı çoğunluğun yüreğinde duğümlenmişti. 1930'ların devletçiliğiyle kurulmuş bir avuç fabrikanın üretimi, gereksinmelere yetmiyordu. Barış içinde yaşadığımızı unutmuş gibiydik. Yasamın tadını çıkarmak isteyen genç kuşaklar, ne savaş kaygısını ne barış bilincini tanıyorlardı. Açlık, yoksulluk, baskı, kapalılık herkesi bunaltmıştı. Savaş ertesinde Türk toplumundaki beklentiler öylesine yoğunlaşmıştı ki hiçbir yönetim istekleri karşılayamazdı. İkinci Dünya Savaşı'nda demokrası cephesi kazanmıştı. Dış baskılar ve iç özlemlerle çok partili rejime geçtik. "27 yıllık CHP istibdadı yıkılıyor" diye sevinenlerin haddi hesabı yoktu. Ah, halkoyuyla iktidar bir değişse, üstümüzden koca bir yük kalkacaktı; ülke bir günde cennete dönecek; ırmaklardan bal akacak; kısıriar doğuracak; yer yanlacak, gök çatlayacak; herkes mutlu olacaktı. Sonunda muradımıza erdik; CHP iktidardan ayrıldı; OP yönetimi başladı. Aaaaa, bir de ne görelim? Gelen gideni aratıyor. İlk günlerde hoşnutsuzluk mınltıları başladı; bir yıl geçmeden mırıltılar eleştirilere dönüştü; beş yıl dolduğunda küfrün bini bir paraydı. * Benzetmek gibi olmasın, ünlü adıyia kimi "Demir ftente ütkesT bizim kırk yıl önceki durumumuz gibi sancılı. Sosyalist rejimlerde bürokratlaşmış komünist partilere karşı duyulan tepkileri anlamak bu bakımdan çok kolay... Avrupa'daki komunistlerin köşeye sıkıştıkları izleniyor. Ağızlarıyla kuş tutsalar kendilerıni halka beğendirmeleri olanakstzdır; çünkü toplumun başka deneyimi yok. Şimdi Budapeşte'de yaşayan biri, nasırı ağrısa partiden biliyordur. Öyle bir ruhsal çıkmazdır ki bu yaşamadan aşılamaz. Bugün Varşova, Budapeşte, Prag gibi kentler dünyanın birer ıncisi sayılıyor, değil mi? İçinde yaşayanlara cehennem gibi gelebilir. Sosyalist ülkelerde beş güvence var: Eğitim, sağlık, konut, iş, emeklilik. İnsanlar bunları doğal görebilir; hiçbirine aldırmayabilir; daha renklı, eğlenceli, düşsel bir hayatın özlemleriyle dolu yüreklerin bugünkü doyumsuzluğu, ancak acı deneyimlerden geçtikten sonra dengelenebilecektir Sosyalist ülkelerde yaşayan insanlar, dünyanın bugünkü yoğun iletişim ağı içinde kapitalist dünyadaki cıvıl cıvıl hayatı az çok izleyebiliyorlar. O cıvıl cıvıllığın içeriğindeki kahredici güvensizliğin duyumsanması uzaktan olanaksızdır; bunun üstüne ycnetime karşı hoşnutsuzluk binince, ınsanları tut tutabilirsen... • öyle görünüyor ki sosyalist dünya, eskimiş yönetim şablonlarını kıracak, katı kalıplarını çatlatacak, devrim zorunluğundan dcğan otoriter düzenlerin gereğınden çok uzamasının faturasını belki de pahalı biçimde ödeyecek... Ama demokrasiye açılacak. Nasıl? Şimdiden olayların nereye gideceğini kestirmek olanaksızdır. Ne Vaşington'dı ne Moskova'da bu işin nereye varacağını bilemezler. önceden düşünülmeyen bir "sosyalist demokrasi" deneyimi karşısındayız. Türkiye'de çok partili rejim, Batı demokrasisi gibi değil, karşıdevrim çizgilerini taşıyarak gündeme girmişti. Sosyalist dünya, bakalım çözümü nasıl bulacak? Demokrasi ile karşıdevrim ayraçlarını nasıl sağlayacak? ARADABIR PROF.DR. MESUT ÖNEN I.Ü.S.RE HukukAna Bilim Dalı OKURLARDAN Kolordu Komutanı Nuri Yamut zamanmda yaptınldığı plakete konmalu Bu yanhşlığın düzeltilmesi, hem şehitlerimizin ruhunu hem de Nuri Yamut Paşa'mn ruhunu 14.8.1989 günü, Çanakkale şad edecektir. Saygılanmla, savaşlarının geçtiği yeri ve şehitlikleri, benim gibi emekli Emekli Albay, Avukat bir asker grubuyla çok SALİH KOCAGÖNCÜ duygulanarak gezerken, "Nuri Yamut Anıtı" diye bir anıtı da gösterdiler. Bu anıt, Aşağıdaki noktaları lütfen tarihsel bilgilerimizi birir birer gözden geçirelim: yoklayınca bizi şaşırttv 1. Eskimiş, yıpranmış kabak Gezdiğimiz yer Zığınderesi lastikler; 2. Bakımsız ve şehitlerinin olduğu yerdu Bu yetersiz fren donanımlan; 3. anıtın da Zığınderesi şehitleri Aşun yük dolayısıyla yetersiz için dikilmiş olacağını fren; 4. Aşın yük, yüke düşündük ve yamlmadığtmm oranla güçsüz motor, gördük: Anıtı 1943 ytlmda yokuşlarda saatte 510 km kolordu komutanı olarak arası süratle seyretmeye bulunan Nuri Yamut Paşa'nm çalışan araçlar; S. Teknolojisi yaptırdığı anlaşıldı. Buradaki 20 yıl öncesine dayalı araç yanhşhğı düzeltmek gerekir. imalatlan, (özellikle Şöyle kü Bu anıta Zığınderesi sürücünün konforu göz Şehitliği diye yazmah, bir önüne ahnmamıştır) ve köşesine de bu anıtın 3. bunlar gibi birçok aleyhte Çanakkale Şehitliği'nde bir düzeltme... Türkiye'de RadyoTV Yayın Tekeli Var mı? Türkiye'de radyotelevizyon yayınlarının "devlet tekelinde", hatta 'TRT kurumu tekelinde" bulunduğu düşünülmekte ve özel bir radyo TV girişiminin gerçekleşebilmesi için mevcut mevzuatta yasal değişiklikler gerektiği kabul edilmektedir. Hatta TRT kurumu dışında, özel girişimciler tarafından radyotelevizyon yayını yapılabilmesi için "anayasa değişiklıliğinin" şart olduğu bulunmaktadır. Bu bakımdan, burada, yasal değişiklik olarak iki olasılık, 1) Anayasa değişikliği. 2) TRT Kanunu'nda değişiklik, olasılıkları üzerinde durulacaktır. Ancak, ayrıca üçüncü bir olasılık da dikkatlere sunulacaktır: 3) Herhangı bir yasal değişiklik yapjlmaksızın, bugünkü mevzuat çerçevesinde özel radyo televizyon yayını gerçekleştirmek mumkün müdür sorusuna cevap aranacaktır. Anayasa değişikliği: Bu olasılıkta, anayasanın 133. maddesinde bir değişiklik söz konusudur. Örneğin: Maddeye, "...özel girişime ve diğer kamu Kuruluşlarına radyo ve televizyon istasyonları kurmak ve yönetmek" oianağı tanıyan bir hüküm konur. Kuşkusuz bu, sorunun, hukuksal açıdan temelden çözümü demektir. Daha sonra, yasa koyucu, TRT Kanunu ve diğer mevzuatta, söz konusu anayasa değişikliği doğrultusunda değişiklik ve ilavelerie, sistemi tamamlayacaktır. TRT Kanunu'nda değişiklik: Anayasa değişikliği zorunluluğu, radyotelevizyon yayınları konusundaki devlet tekelinin ve TRT tekelinin, anayasada öngörülmüş bulunduğu fikrinın doğal sonucudur. Acaba, anayasada değişiklik yapmadan, sadece TRT Kanunu'nda ve sistemi tamamlamak üzere öbür mevzuatta yapılacak değişikliklerle amaç gerçekleştirilebilir mi? Örneğin TRT Kanunu'nun 4. maddesinin (a) harfti hükmündeki "Ancak" ile başlayan cümlesine, "polis ve meteoroloji teşkilatlan"na ek olarak "belediyeler, kamu kuruluşları ve özel girişimciler" konmak suretiyle, soruna hukuksal çözüm getırmek mümkün müdür? Bu sorunun yanıtı, "tekel"in anayasada mı öngörüldüğü, yoksa TRT Kanunu (m.4) ile mi konduğu hususundaki "hukuksal yorum"a bağlıdır. Çünkü, yorum birinci biçimde yapılırsa, TRT Kanunu değişikliği anayasaya aykın olacaktır; ikinci biçim yorumda ise TRT Kanunu'ndaki değişiklik ile amaç gerçekleşmiş bulunacaktır. Bu konuda şöyle düşünülebilir: TRT Kanunu m.4'e, yasa koyucu, polis ve meteoroioji teşkilatları istisnasını getirmek suretiyle, "tekel"in anayasa ile öngörülmemiş bulunduğu fikrinden hareket ettiğini göstermiş bulunmaktadır. Zira, bu istisnalar ile bizzat kendınin koyduğu "tekel" dışına da çıkabilmiştir. Binaenaleyh, istisnalar arasına "özel girişimcileri" de koyabilecek demektir. Ve bu durum, yeni bir hukuksal durum, anayasaya aykın bir durum yaratmış olmayacaktır. O halde, sadece, TRT Kanunu'ndaki bir değişiklik ile de amaç gerçekleşecektir. Ancak, bu halde, bir noktaya dikkat etmek gerekecektir ki, o da şudur: TRT Kanunu, TRT dışındaki teşkilat, kurum ve kuruluşların yayın iznini, Radyo Televizyon Yüksek Kurulu'nun yetKisine bağlamıştır. TRT Kanunu'ndaki değişiklik yapılırken, bu hususun da titizlikle ele alınması gerekecektir. Herhangi yasal değişiklik yapılmaksızın: Bu üçüncü olasılık, benzer bir hukuksal durumdan, halyan örneğınden esinlenerek düşünülmüş ve bu yazıda dikkate sunulmuştur. Gerçekten, İtalya'da 197D'li yılların başına kadar, radyo televizyon yayınları devietin ve bu amaçla kurulmuş RAI (Radio Audizioni Italiana) adlı kuruluşun "tekel"inde olarak düşünülmüştür. Ancak, bu durumda, fiilen faaliyete geçen özel radyo televizyon yayınları nedeniyle ortaya çıkan ihtilaflar, mahkemeler ve Anayasa Mahkemesi kararları ile özel girişimciler lehine sonaçlanmıştır. Zira sonucta, İtalyan Anayasa Mahkemesi, RAI tekelinin, sadece, bütün ülke çapındaki yayınlarda mevcut olduğunu kabul etmiş, "yer&l radyo televizyon yaymlarının tekel dışı bulunduğunu" hükme bağlamıştır, İtalyan Anayasa Mahkemesi, bunu yaparken, İtalyan anayasasının, ifade özgürlüğünu tanıyan 21. ve 41. maddelerine dayanmıştır. italya'da, bu fiili durumu yasallaştırarak yerel kablolu dağıtım hakkını özel kuruluşlara tanıyan U Nisan 1975 tarihli bir kanun dışında, bugün hâlâ, konuyu kapsamlı ve sistematik olarak düzenleyen bir kanun mevcut degildir; böyle bir yasa tasarısı, İtalyan Senatosu komisyonlannda görüşülmektedir. (Bkz. İtalyan Senatosu Yayınları: Disegni di Legge e Relazioni Documenti, N 1138, Atti Parlamentari della Republica, s.1 vd.. Ayrıca bkz. Charles Debbasch, droitde l'audiovisuel, Precis Dalloz, Paris, 1988, s.7, 2324) İtalyan örneği dikkate alındığında, Türkiye için de şöyle düşünülebilir: Radyo televizyon yayınları alanında, bir özel girişimcinin fiili yayın girişimi, mevcut mevzuat çerçevesinde bir "ihtilafa" sebebiyet verir: Girişimin ortaya çıkardığı bu uzlaşmazlık mahkemeler, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi tarafından çözüme bağlanır. Böyle bir ihtilafta, özellikle üzerinde durulacak hususlar "Anayasanın ifade özgürlüğü, haberleşmeözgürlüğü" ilkeleri ile Türkiye'de "tekelin anayasa değil, lakat TRT Kanunu tarafından konmuş bulunduğu" ve "TRT Kanunu'nun tekeli öngören (4 a) hükmünün anayasaya aykın olduğu " savları olacaktır. Sonuç olarak şu söylenebilir ki, demokratik çoğulcu bir toplum olarak Türkiye'de, ifade özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü çerçevesinde, özel radyo TV yayınları zorunlu bir faaliyettir. Bunların hukuksal yönden gerçekleşebilmesi, düşünülebilen anayasa değişikliği, TRT Kanunu değişikliği ve mevcut mevzuatın yorumu ve yargısal yol gibi üç olasılık çerçevesinde mümkün olacaktır. Türkiye'deki bugünkü durum, siyasal durum göz önüne afındığında, yukarıda belirtilen üçüncü olasılık, şimdilik, önde gelen bir seçenek olarak görünmektedir. Bilinçli kazalar etkenin sebep olduğu maddi manevi ziyanla sonuçlanan olaylara bizler kaza diyoruz, ne garip değil mi? Oysa bu belirtilenler özellikle her safhada denetim noksanlığmdan dolayı bilinçli, planlı olarak can ve malımızı tehlikeye sokmaktadır. Öyle değil mi? Sen 8 tonluk, yani ne demek, üzerinde 8 ton ile asgari bir süratle yokuşlan çıkabilen ve de belirli süratlerde belirli mesafelerde durabilen bir kamyona 20 küsur ton at ve bunu herkes bilsin, görsün (ilgililer bilmiyorlar mı?), ondan sonra böyle bir araç gidememesinden ya da duramamasından dolayı can ve mal kaybına sebebiyet versin, sonra bunu sorumsuzca "kaza" diye nitelendir. Doğru mu değil mi sayın ilgililer. Lütfen hakikaten ilgili ve de bilgili iseniz cevap vermiz. Tamamıyla bu kısmı sizlerin, ilgili devlet organlannın sorumluluğu altındadır. Yann sizlerin de başına gelebilir, yani o bahse konu fazla yüklü kamyon sizin de üzerinizden geçebilir, Tedbirlerimizi mutlaka almalıyız, gayrisi kader, kısmettir, tamam kabuL Bu tip vasıtalann traflğe çıkısları imalat safhasında önlenmelidir. Bugün birçok yeni vasıtamız bih Avrupa memleketlerinin trafık muayenelerini geçemezler, geçememektedirler. Yani onlann canı daha mı kıymetli, hayır, ama sorumluluklanm daha fazla idrak etmiş vaziyettedirler ve de konuya sahip çıkmaktadırlar. NÂZIM (Yük.MakMüh.) BARBAROSOĞLU/ tstanbuf TEKSTİL VE KONFEKSİYON İHRACATÇILARINA DUYURU A.E.T. ve KANADA'ya yönelik kısıtlamaya tabi kategorilerde 1989 yılına ait dördüncü serbest kota dağıtımı için müracaatlar 1 EYLÜL 1989 cuma günü 09.00 18.00 saatleri arasında kabul edilecektir. Serbest bölüme yainızca Imalatçı Sanayici firmalar müracaat edebilecektir. Imalatçı Sanayici firmalardan müraKAT. 4 5 6 7 8 12 13 18 21 26 39 73 83 caat edilen kategorilerdeki mal cinsi ve miktarının 4 katı kapasite raporu aranır. Serbest bölümden ImalatçıSanayici fırmalann bir veya birden fazla serbest ihracat beyannamesi ile bir defada müracaatta bulunabilecekleri azami limitler ve asgari birim fiyatlan aşağıda belirtilmiştir. AZAMİIİMlT 5.00 10.00 10.00 8.00 6.00 0.80 15.00 6.00 15.00 ISP A .E.T. ÜLKELERİ ASGARİ FÎYATLARI (DM) 7.00 15.00 15.00 11.00 9.00 0.80 1.00 15.00 6.00 8.00 18.00 15.00 AL 6.00 15.00 11.00 10.00 8.00 0.90 15.00 6.00 15.00 FR ING 6.00 13.00 11.00 9.00 9.00 0.80 6.00 BNL 6.00 13.00 15.00 9.00 7.00 0.60 0.80 15.00 6.00 15.00 15.00' tT 6.00 10.00 14.00 8.00 9.00 0.80 15.00 15.00 6.00 15.00 IR 5.00 15.00 11.00 8.00 6.00 0.80 6.00 15.00 5.00 15.00 11.00 8.00 6.00 15.00 DK 6.00 15.00 POR 5.00 10.00 10.00 8.00 6.00 0.80 15.00 6.00 15.00 YUN 5.00 10.00 10.00 8.00 6.00 0.80 15.00 6.00 15.00 32.000 14.000 12.000 10.000 15.000 100.000 50.000 6.500 1.000 30.000 10.000 10.000 5.000 Ad. Ad. Ad. Ad. Ad. Çf. Ad. Kg. Ad. Ad. Kg. Ad. Kg. KATEGORİ 2 3 4 5 1 KANADA tSGARİ FtYAT (US$]1 1.45 1.50 0.35 1.64 0.55 AZAMİ LtMİT 40.000 Ad. 40.000 Ad. 200.000 Ad. Limitsiz Limitsiz ılışarğadık, Didar Ahla ' Didar Ş e n s o y bugün 13.00de Fenköy de mezan başmda anuacak Talepler yukarıda belirtilen tarihte kapaiı zarf içerisinde yainızca bir nüsha S.t.B. ve bir müracaat formu ile yapılacak ve teminat mektuplan rezervin çözümü aşamasında verilebilecektir. Değerlendirme, her kategori ve ülkede dağıtılacak serbest kota miktarının %50'si miktar bazmda müracaat eden firmalara, yapılan müracat sayısına göre değil firma sayısına göre eşit olarak dağıtılacaktır. %50'si ise FOB değer bazında ağırlıklı olarak yapılacaktır. S.l.B.'lerde ek liste tanzim edilmeyecek, her fıyat için ayn bir S.l.B. ve müracaat fonnu düzenlenecektir. Firmalar her bir S.l.B. için ayn ayn teminat mektubu verebilecekleri gibi global tek bir teminat mektubu da verebilirler. Bilgisayar girişlerinin sağlıklı olması amacıyla birliklerden temin edilecek müracaat formlanmn eksiksiz ve doğru olarak düzenlenmesi gerekmektedir. ^ **!ttu» İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ İSTANBUL TEKSTİL VE KONFEKSİYON, EGE, AKDENİZ, ULUDAĞ, ANTALYA İHRACATÇI BİRLİKLERİ GENEL SEKRETERLİĞİ VEFAT VE TEŞEKKÜR Aramızdan aynlışımn 4. yılında KEMAL ÇAĞEV'a saygıyla Niçin dalgalar gökyüzunde yerde değil? toprak yainızca dogurur çiçeklerini ve zamanı gelince de savunur ve gider yıldızlara atar bu yüzden olsa gerek bu savruluş bu yüzden olsa gerek yerçekimi bu yüzden olsa gerek bavalanı; ölum ve yaşam. Sonunda buluşuyor her ikisı de nlzgârınla tan kızılıısı kesiyor karanlıgını gidışin bu alaz onun belirtisi gökyuzılndeki dalgalar onun belirtisi topraktaki kardelen basaklar ve çocuklar tçin için panldayan yıldız bu barış onun belirtisi Sevgili DİDAR ABLA Ölümünün ikinci yılında, bizler iki yoldaşımızı daha insanca yaşam savaşımında yitirdik. Anılannız direnişimizin ateşi olacaktır! tnançlanmız ve gülüşlerimiz yok edilemez. SOLMAZ GÜLEN BEĞENSEL 26.8.1989 günü vefat etmiştir. Ikindi namazını müteakip Yenikoy Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir. Acımızı payla$an tüm dost ve akrabalar ile tedavi sırasında hiçbir gayreti esirgemeyen Dr. Helfeid ÖZUYSAÎ., Pnv. Doz. Dr. Med. OERTEL, Prof. Dr. med. D. Huhn. Prof. Yiicel TANGÜN'e ve de mesleki ilginin ötesinde sevgi dolu yaklaşımlarıyla ile bizleri yalnız bırakmayan Dr. Ali SAVAŞER ve Dr. Claudia KINDERMANN'a teşekkür ederiz. MLSP.BDAVASI SANIKLARI ADCVA HASAN ŞENSOY Sevgili DİDAR ABLA Hâlâ cezaevleri, Hâlâ acı çekiyoruz, Hâlâ dövülüyoruz, Ve hâlâ yürüyoruz! İki yıldır hiçbir şey değişmedi hayatımızda. Seni seviyoruz! Senin kişiliğinde onurlu ve insanca bir yaşam için düşenleri saygıyla selamlıyoruz! 1 Eylül 19511985 AtLESİ H.KEMAL ÇAĞCV TUTUKLU AtLELERt ADCVA ÜMİT SEZER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle