25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
mr, CUMHURİYEfr/. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nilebilen düzeydir. Daha fazla bilgi için Milli Güvenlik Konseyi tutanaklarımn yayımlanan bölümlerinin okunmaanı gerektiren bir düzeydir. Bu arada lotaryacı boyalı basının kültür erozyonundaki büyük çaba ve başarısı da övgüye değer doğrusu. Göbeğini yabancı sermayeye bağlaymca daha da başanlı olacak elbet. Türkiye bir kültür boşluğunda sallanmaktadır. Devlet adamlan kendilerindeki bu boşluğu atasözleri ile ayetlerle, argo sözcüklerle örtbas etmeye çahşmaktadırlar. Ancak böyle bir kültür bojluğudur ki insana, devlet terörü ile ölenler için "ölürlerse ölürler" dedirtebilir, zulüm ve işkenceyi "kimbilir onlar da neler yapmışlardır" diye haıdı gösterebilir. boyutlannı göremediğimiz için "Kapılarımız açıktır, bir milyon gelse bile alınz" demiştik. Şimdi anlıyoruz işin ciddiyetini. Bulgaristan her gün değişik bir insanlık dışı yöntem uygulayarak bizimle alay ediyor neredeyse. Görüşme teklifımizi bile kabul etmiyor. Zorunlu göçün dunyadaki tepkileri resmi değeri ve caydıncı ağırhğı olmayan kişisel kmamalardan ileri geçmiyor. Bu kınamalann nedeni de taraflardan birinin Türkiye Cumhuriyeti olması değil, Bulgaristan'ın insan haklannı ihlal etmiş olmasıdır. Işe bakın ki, Türkiye'deki işkenceleri ve insan hakları ihlallerini gündeme getirip kınadığında, karanlık emelleri olduğunu, bizim iç işlerimize burunlannı sokmamaları gerektiğıni en yetkili ağızdan dünyaya ilan ettiğimiz Uluslararası Af Örgütü'nün ve İnsan Hakları Derneği'nin Bulgaristan'ı kınamalarını şimdi tutunacak dal olarak görüyoruz. Dahası, kendi halkımınn insan haklannı savunmak için iki yüksek makama dilekçe veren Türk aydınlan, vatan hainliği damgası vunılup askeri mahkemelerde aylarca yargılanmışken, Bulgar aydınlanmn hükümetlerine zorunlu göçle ilgili bir dilekçe vermiş olmalan TRT haberlerinde övgüyle yer alıyor. Aralanna katılmaya ç?lıştığımız Avrupa Topluluğu ülkelerinin çöplerini temizlemek için konsolosluklann kapılarında geceden vize kuyruğuna giren yurttaşlarımızm dramı, bu ülkelerin Türkiye1 ye ve Türk insanına verdiği değerin bir göstergesidir. Kırmızı pasaportla yurtdışı gezisine çıkmaya benzemez bu bekleyiş. Orgeneral Bedrettin Demirel'in "Kıbns'a Nasıl Çıktık" başlığı ile yayımlanan notları, bunlara verilen açıklama ve yanıtlar, güvendiğimiz dağlardaki kar kalınlığını da gösterdi bize. Bütün bu dağdağalar içinde, dünyada yapayalnız olan Türkiye"de bir de cumhurbaşkanı seçimi inatlaşması sürüp gidiyor ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri ilk kez, seçilecek cumhurbaşkanının meşruluğu tartışma konusu oluyor. Cumhurbaşkanının meşruluğu tartışma konusu olursa devletin meşruluğu da tartışma konusu olur ve işte o zaman "NEREYE?" sorusu gündeme gelir. 31 AĞUSTOS 1989 Tıirklyİp!.. Nerede? Nereye?! Dönem sonuna kadar ödenek ve yolluk olarak 135 milyon mu ne alacaklarmfa... Bunıi feda edemezlermiş... Işte, bunun için erken seçim olmazrrflŞ* Bu ağır suçlama karşısında parlamenterlerden bir tepki geldiğini duymadım. Demokrasilerde parlamentonun yüceliğinin korunması geregine inanan bir yurttaş olarak ben bu suçlamayı şiddetle reddediyorum. Fakat ne yazık ki Türkiye, bugün, cumhurbaşkanhğı makamının heves alma yeri, parlamentonun kazanç kapısı olduğunun en yetkili ağızlardan açıkça beyan edildiği bir ülkedir. Dünyada yeri neresidir bu ülkenin? Prof. Dr. HÜSNÜ A. GÖKSEL Bir ülke düşünün. Demokrasi kurallanna göre erken seçim koşullan oluşmuş bir ülke. Ülkenin başbakanı, gizli oylama yapılırsa parlamenterlerin masraflarını çıkannak düşüncesi ile erken seçime razı olmayacaklarını söylüyor. Bu ülke Türkiye'dir. Böylesine ağır suçlamaya yakışır görülen parlamenterler de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin sayın üyeleridir. Dönenı sonuna kadar ödenek ve yolluk olarak 135 milyon mu ne alacaklarmış... Bunu feda edemezlermiş... fşte, bunun için erken seçim olmazmış! Bu ağır suçlama karşısında parlamenterlerden bir tepki geldiğini duymadım. Demokrasilerde parlamentonun yüceliğinin korunması geregine inanan bir yurttaş olarak ben bu suçlamayı şiddetle reddediyorum. Fakat ne yazık ki Türkiye, bugün, curnhurbaşkanlığı makamının heves alma yeri, parlamentonun kazanç kapısı olduğunun en yetkili ağızlardan açıkça beyan edildiği bir ülkedir. Dünyada yeri neresidir bu ülkenin? Dünya akıl almaz bir hızla yirminci yüzyılın sonuna yaklaşırken Türkiye nerededir? Ekonomik olarak, kultürel olarak, siyasal olarak nerededir? Dünyada yeri neresidir Türkiye1 nin? si, ama sağhklı, ama sağlıksız, nasıl önlenemezse, toplumun teknik gereksinmelerinin iyi kötü karşılanması, başka bir deyişle maddi gelişmesi de önlenemez. Bu, dışa bağımlı sermayenin doğasına da ters düser zaten. PENCERE Merak Bu Ya... İç politikada yalan, kurnazlık... tç politikada kurnazlık, yalan, saptırma öylesine geçer akçedir ki, devlet adamı halka doğruyu söylemenin "enayilik" olduğunu açıklamaktan çekinmemektedir. Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma olağan karşılanmakta, gecekondu yıkımına bir çare bulamayan hükümet, bir gecede çıkardığı kanun hükmünde kararname ile belediyenin durdurduğu gökdelen inşaatına olanak sağlamaktadır. Durup dururken, gereksiz, mantıksız, zamansız çıkışlarla dikkatler çelinip konular saptınlmaya, örtbas edilmeye çalışılmakta ve bu yöntem kimi kez başarılı da olabilmektedir. Bunun bir örneği zakkum olayı, bir başka örneği de son zamanlarda ortaya atılan 1924 Anayasası'mn aynen alınması önerisidir. Adı geçen anayasanın ilk iki maddesini görmek, sanırım konuya daha bir açıklık getirecektir: "Madde 1 Türkiye devleti bir cumhuriyettir. Madde 2Türkiye devletinin dini, Dîni lslamdır!' Bu iki madde birleşince "lslam Cumhuriyeti" ortaya çıkar, Humeyni'nin ve Ziya'nın ruhları da şad olur. Bu öneri bilinçli olarak yapılmışsa korkunçtur, bilinçsiz olarak yapılmışsa devlet adamı ciddiyeti ile nasıl bağdaşabilir? Dış politikada Türkiye, olaylann ardında sürüklenmektedir. Uluslararası platformlardan hiçbirinde ağırlığı yoktur. Üyesi olduğu Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'nin görüşü değil, bu parlamentoda üye olmadığı halde perde arkasında etkinliğinı gösteren Bulgaristan'ın görüşü kabul görmüştür. NATO'nun koruyucu şemsiyesi altında kendirruzi güvencede sarup avunuyoruz. Büyük otellerin kapılarında acayip giysili kapıcılar vardır hani, yağmur yağınca otomobillerden inen müşterilerin ıslanmamaları için içeriye girinceye kadar üzerlerine şemsiye tutar. Işte Türkiye de NATO'nun güneydoğu kapısında, ittifakın en kalabalık ordusu ile müttefiklerini yağmurdan korumak için şemsiyenin sapını tutuyor. Bulgaristan Türklerinin zorunlu göçü karşısındaki tutum ve durumumuz, dış politikamızın dünyadaki yerini çok iyi gösterdi. tlk günlerde olayın Türkiye'nin yeri, yürekler acısı! Ulusal gelirin yüzde 70"ini "rantkârfaiz" sahiplerinin yuttuğu Türkiye'de devletin eli yoklunun, yoksulun cebindedir. Hayali ihracat yapana plaket verilir, batık ve batakçı şirketler kurtarılır, işçiden kesilen sigorta primleri iç edilir, memurun, işçinin vergisi peşin kesilirken, özel sektörde trilyonluk vergi kaçakçılığı bir türlü önlenemez. Bu kargaşa içinde "bana da çıkabilir" avuntusuna kapılan dar gelirli ve yoksul kesim, devlete bir tür kumar vergisi ödediğinin ayrımında bile olmaz. Şimdi bir de "kazı kazan" kuman çıktı. tlk aşamada satışa sunulan biletlerle devlet 50 milyar gelir sağlayacakmış. Umut, yoksulun ekmeğidir. Bayilerin önü ekmek parasım umuda yatıranlarla dolu. Yarın okullar açılınca çoluk çocuğun cep harçlığı da bu devlet kuman na yatacak. Ne kadar övünsek yeridir doğrusu, daha doğrusu ne kadar övünseler. Türkiye'nin ekonomisi öylesine dışa bağımlı, öyKultürel açıdan Türkiye'nin dunyadaki yeri yülesine çarpıktır ki, cumhurbaşkanı bile evini dolar rekler acısıdır. Her şeyden önce eğitim, ilkokuldan karşılığı kiraya vermekte, Türkiye Cumhuriyeti yurt üniversiteye değin çağ dışıdır. Cumhuriyetin temel taşı olarak doğan her bebek sırtında bin dolar dış dayanaklarından biri olan öğretim birligi, onarılborçla dünyaya gelmektedir. Ve bu bin dolar, o be ması güç, derin, ama çok derin yaralar almıştır. Ünibeğin asgari ücretle çalışan babasınm bir yıllık ka versite, kışla disiplinine sıkıştırılmış yüksek okul düzancına eşittir. Buna karşılık, dışa bağımlı serma zeyine indirgenmiştir. Üniversite, üniversite olsayyenin, hatta kaynağı belırsiz kazanç erbabının he dı cumhurbaşkam, yapımı tamamlanmamış bir bisapsız harcamalan, gözler kamaştıran yaşam biçim nanın hesabını sormak için, o üniversitenin rektöleri, peri padişahının rnasal düğünlerine benzeyen rü ile ilgili dekanı, onbaşısım çağıran tabur komudüğünleri boyalı basının boy boy fotoğraflarla ver tanı gibi, söyleyin yarın gelip beni görsünler diye, diği en önemli haberler olmaktadır. Çağ atlama ola bastonunun ucu ile çağıramazdı. rak nitelendirilen yol, baraj, elektrik, telefon gibi Türkiye'nin kültür düzeyi kitaplann, filmlerin yagereksinimlerin karşüanması ekonominin başarısı kıldığı düzeydir. Ne>in ayıp olduğunun, neyin ayıp değil zamanın getirdiği, kaçırulmaz ve önlenemez olmadığının bilinmediği düzeydir. Picasso'nun yazorunlu teknik gelişmelerdir. Bir canlımn gelişme pıtlarına bakıp bunun gibisini ben de yaparım de Evet, nereye? Bunun yanıtı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin erdemli, yurtsever, gerçeği gören üyelerinin davranış ve karanna bağlıdır. Fatih'in toplan Bizans surlannı döverken Ayasofya'da meleklerin dişi mi, yoksa erkek mi olduklannı tartışan rahipler gibi tartışmalarla geçirecek zaman kalmadı. Gümbürtüye kulaklanmızı tıkamayalım. Yoksa cumhurbaşkanının çalışma masasındaki 16 bayrağa bir 17'nci bayrak eklenir ve günün birinde Edward Gibbon gibi bir tarihçi çıkıp üç ciltlik bir kitap yazar: "Türkiye Cumhuriyeti'nin Kısa Süren Yükseliş ve Çöküşü:* OKTMAKBAL EVET/HAYIR "Değmiş gibi bir sihirbaz eli Herşey değişiverdi bir anda İşte orda geriye dönülmez bir zamanda Çağlarımın en güzeli OKURLARDAN dağıhyoruz. Ancak gittiğimiz yerlerde yeterli altyapı hazırlanmadığı için hemen hiç bir işe yaramıyoruz. Bizler (ıp fakültesine Pekçoğumuz bu görüşte girdiklerinde böylesine kötü olmamıza rağmen iletişim koşullarda yaşamak zorunda kurabilecek ve sesimizi kalacaklannı hiç düşünmemiş olan bir grup zorunlu hizmetli duyuracak ortama sahip pratisyen hekimiz, Okulu bitirir olmadığımız için bu konuda bir şey yapanuyonız, Tabip odaları bitirmez kura çtkerek ülkeye Elli Yıl Önceki Ağustos Bende bugün hatıra olarak ne varsa O yaz için hepsi Sıcak günler ve buğday kokusu O yazdan kalma" Sabahartin Kudret Aksal 39yazını böyle anlatır. 'Çağlarımızın en guzelidir o 39 yazı. Hem de korkularımızın, kuşkularımızın, ürpertili bekleyişlerimizin yaşandığı bir yaz. Elli yıl geçti. Yarım yüzyıl! O günlerde biri soyleseydi elli yıl sonra oturup o sıcak yaz günlerinin öyküsünü, belki de şiirini yazacağımı... İnanabilir miydirn? On yedi yirmi yaşlarında bir kuşak için elli yıl sonrası ulaşılmayacak bir zamandı. 1 Eylül 1939. Yarın 1 Eylül 1989. ikinci Dünya Savaşı 1 Eylül 1939'da Nazi Almanya ordularının Polonya sınırlannı aşmasıyla başlamıştı. Beş yıl süren bir savaşın ilk adımıydı bu. On beş günde Polonya ortadan kalktı. Bir yandan Alman, bir yandan Sovyet orduları girdi Polonya'ya. İki gün içinde Fransa ve İngiltere de savaşa katıldı. İkinci Dünya Savaşı böyle başladı işte... Şimdi gerilere dönmek, on yedi yaşın eşiğindeki, lisenin ikinci sınıfına geçmiş bir gencin, ama şiire, öyküye, sanata tutkun bir istanbul çocuğunun dünyasında bulmak istiyorum kendimi... Kolay değil! Kimse geçmişindeki insan olamaz. Her yaşın ayrı bir niteliği vardır. Daha doğrusu her dönemde ayrı bir insanız. Ölüm bize böyle gelir, zaman içinde bizi değiştirerek, eskiterek, anıları bile unutturarak. On yedi yaşın insanı ile altmışını geçmiş biri nasıl olur da aynı insan sayılır? Ama ben o günlerdeki kendimi yaşatmak istiyorum bu elli yılın ardından. Olabildiğince... İlk askerlik kampındaydık. Edirnekapı dışında eğitim görüyorduk. On beş gün sürdü bu. Saçlarımızı kestiler... Ellerimizdetüfek, dağ tepe koşuştuk, yattık kalktık, geceleri nöbet tuttuk, yorulduk, üzüldük, eğlendik. Aylardan ağustostu. Ayın ortasında bitti. Yanık yüzlerimiz, üç numara makineyle kesilmiş saçlanmız1a, daha doğrusu saçsız başımızla evlere döndük. • Küçük bir Philips marka radyomuz vardı. Şarkılar, türküler, Fred Astaire'in filmlerinden parçalar. Gece yarılarına kadar dünyayı odama getirmeye çalışırdım. Balkondaki asmanın altında Çapa caddesinden geçen tramvayların ışıklarını seyrederdim. Okurdum, yazardım. Hayaller kurardım. Yabancı istasyonlardan zaman zaman çirkin sesler yükselirdi. Alman diktatörü Hitler'in sesi 1 hepsini bastınrdı. Savaş çığlıkları atılıyordu Almanya'da, İtalya ,da, Habeşistan'da krallar kralı Haile Selasiye yenilmişti. ispan'ya'da faşistler cumhuriyetçilerin elindeki son kentleri de almak uzereydi. Dünya bir kanlı batağa doğru yürüyordu. Ne var ki on yedi yaşın esrikliğinde bütün bunlar bize bir fîlm gibi geliyordu. Bir yıl önce Münih'te büyük devietlerin liderleri bir araya gelmiş barışı kurtarmışlardı. Savaş hiç çıkar mıydı? Kim isterdi savaşı, Hitler'in Mussolini'nin bağırmaları birer blöftü... Hiç inanmıyordum savaşın patlayacağına... Erenköy'e gittim sonra. Büyükbabam milletvekili seçilmişti. O da savaşın çıkamayacağı kanısındaydı. Eve gelen ünlü konuklar da öyle. Ama radyodaki sesler gittikçe korkunclaştı. O sıcak yaz akşamlarında kuşkuyla dinler olduk haberleri. Ha ipler koptu ha kopacak! Fransa Başbakanı Daladier, İngiliz Başbakanı Chamberlain, Hitler'e sesleniyorlardı. Aman yapma etme diye! Kimse savaş istemiyordu ki! İçimde bir korku, Birinci Dünya Savaşı'nda lise öğrencilerini de askere almıştardı. Ya şimdi de böyle olursa? Ya daha yirmisine varmadan ölüp gidersem? Büyük savaşlar yaşandı. Küçük savaşlar yaşandı. Bitmedi insanoğlundaki bu ölme, öldürme tutkusu. Bugün de yeryüzünün dört bir köşesinde kanlı çarpışmalar sürdürülüyor... Eskiden bir savaş olur biter. herkes eski huzuruna dönerdi. Şimdi her gün kuşkular içinde yaşanıyor. Ha bugün ha yarın başımıza neler gelecek korkusuyla!.. En iyisi Sabahattin Kudret'in "39 Yazı"nı okuyarak, o güzel barış günlerine, o on yedi yaşların umutlu anlarına dönebilmek. Hiç değilse bu düşle bir süre için kendirnizi aldatmak: "1939 yaz: ne güzeldi Ne sıcaktı şehrin dışındaki evimiz Aşkla dolu günlerimiz Hep o mevsimde geçti Hep o mevsimde Yaşanan zamana selâm Ekine ve denize Sokakları doiduran insanlara". Uzmankk sınavına ilgi Angtoı nontinental Recognised ^ ^ ^ r by the da gerekli etkinlikten uzaklar. şunu belirtmek istiyoruz ki bu Bu koşullarda yaşayan ve tam sınav bilgilerimizi ölçmede son bir kimlik bunahmı içinde olan derece yetersiz ve sağlıksız. biz pratisyen hekimler için şu Jipta sürekli yeni bügiler an tek kurtulus yolu TUSta edinilmekte ve eski bügiler başarılı olarak bir uzmanuk değişmektedir. Aynı konuyu dalına yerleşmek. Bu nedenle farklı yayınlardan bizler için sınav çok önemli okuduğumuzda birbiriyle çelişen hale geldi. bilgiler olduğunu görmekteyiz. Sınavla ilgili olarak öncelikle Bu nedenle, sınavı hazırlayanların referans kitaplan mutlaka açıklamaları .. gereklidir. Aynca sınavdan sonra sorular ve doğru yamtlan da açıklanmalı ve bizlere gönderilen sonuç kartlannda doğru soru sayısı beürtilmelL Dr. ÖZGEN ÖZGÜN British Council Çorum İşadamı bütün dünyada altın çağını yaşıyor; liberal karşıdevrim gündemde... İşadamı Türkiye'de örgütlendi. Ticaret odaları, sanayi odaları, ziraat odaları, işadamı demekleri ve kulüpleri bir yana, her holding başlı başına bir örgüt değil mi? işadamına fikir yasağı yok, politika yasağı yok, her kapı açık. 12 Eylül, emekçiye balyozu indirirken işadamını el üstünde tuttu. İşadamı 1980'lerde devletle bütünleşti, yönetimle özdeşleşti. Her türlü işadamı var; seçkini, sıradanı, okumuşu, cahili, kültürlüsü, mafyası... Ancak iş yonetiminin bilgi, deneyim, ustalık, yetenek istediğini kimse unutmasın; işadamını da azımsamaya kalkmasın. Türkiye'de (çoğu kapitalist ülkede olduğu gibi) en yetkin ve yetişkin insanların işadamı kesiminde bulunması doğaldır; açıkgöz, tuttuğunu koparır, anasının gözü olmak zorunluğu, bizimki gibi ulkelerde iş dünyasında kuraldır... Çünkü Türkiye'de iş dünyası bir cangıl... * İşadamı (ister sanayici olsun, ister tüccar, ister girişimci, ister tutucu) 12 Eylül'de Turgut Özal'la bütünleşti. IMF, Dünya Bankası, Vaşington çevreleriyle biıiikte bizimkiler de Tonton'a toz koodurmuyorlardı. Tonton ne diyordu: Türkiye artık çağ atlamıştır; sanayi toplumu olmuştur; ihracatımızın yaklaşık yüzde 80'i endüstri mallandır. Bu da gösteriyor ki köşeyi döndük. İşadamı alkışlıyordu. Dışsatım patlama yapmıştı; dtşsatımın yapısı değişmişti; ekonomide yeniden yapılanma gerçekleşiyordu. Peki, ama bir ülkede endüstri dünden bugüne kurulamazdı; uzun yıllar isterdi. Biz nasıl birdenbire endüstri toplumu olmuştuk? Demek ki bu iş ya daha önce gerçekleşmişti ya da işin içinde bir bit yeniği vardı. Neydi o bit yeniği?.. Bu sorunun yanıtını daha önce bu köşede çok yazdığım için es geçiyorum; ama, işadamlarının bütün örgütleriyle Tonton'u alkışladığı birgerçektir. İşadamlan korosu nakaratı yineliyordu: Eyet, çağ atladık, sanayi ürünlerimizle dünya piyasalanna çıktık. İhracabmızın yaklaşık yüzde 80'ini endüstri mallan oluşturvyor... * Ne yazık ki bir süre sonra Tonton'un sesi kısıldı; işadamı homurdanmaya başladı. Ekonomi iflas etmişti. iflasla birlikte kavga başlar, suçlamalar yeri göğü kaplar; çöküntü iç çatışma türetir; yenilginin sorumunu samur kürk olsa kimse üstüne almak istemez; çoğu zaman bu gibi didişmelerde eski dostlar birbirinin gırtlağına sarılır. Bu kez de öyle oldu. İşler sarpa sardıkça, Tonton ile işadamının arası bozuldu; ancak Tonton'un kafası da bozulmuştu: Ben işadamına gösteririm!.. Gümrük duvarlarını indiriyorum liberal ekonominin gereğini yapıyorum. Dışa kapalı bir ulkede çür çartk mal yaparak iç pazarda halkı kazıklamak endüstri kurmak değildir. Türkiye'de sanayiciyi gereğinden çok koruduk. Artık hal kı düşünmek zorundayız. Vay sen misin gümrük duvarlarını az buçuk indiren... Kıyamet koptu. • Benim merak ettiğim bir şey var; ortalıkta toz dumandan ferman okunmazken sorayım: Hangisi doğru? Tonton daha önce "Çağ atladık" diyordu, "ihracatımızın yüzde 707, 607 sanayi mallanndan oluşuyor. Bavul turizmi de bitti. Arbk yabancılar ellerinde bavul, alışveriş etmek üzere bize geliyorlar." Şimdi ağız değiştirdi Tonton, başka türlü konuşuyor: Bizim sanayidler yüksek gümrük duvartan arkasındaki devle korumacıhğmda çürük çarık mal yaparak halkı kazıklıyorlar, <*şardan gelenle rekabet etmeleri gerekiyor... Evet, hangisi doğru? Bilmem ki soruya kim yanıt verebilir? işadamı mı? Tonton mu? SU NAR! İlkel içgüdümüz Çocukluğumda çok, seyrettim köyde ve köylerde aile döğüşlerint Bazı aileler en ufak bir şeyden büyük bir kavga çıkanrlardu Bu ufak dediğim şeyler şunlar: Sokakla çocuk döğüşleri, köpeklerin kagışmaları, malların komşu ekinlerine girmeleri ve bazı duvar dibi dedikodulan döğüşmelere, kavgalara kaynak teşkil eder ve kan davalarma kadar giderdi. Bazı döğüşmeler de tarla lakımlannı yerinden oynatmaktan çıkardı. Onun için tarlaları paylaşıp takım indirirken: "Ben bu taşı Allah nzası için indirdim; indirene rahmet, kaldırana lanet olsun" denirdi ki, kimse o taşı yerinden oynatıp bir kanş tarla için hem lanetli olmasın ve hem de sonu kan davasına kadar varacak bir döğüşe sebebiyet vermesin. Ama yine de Anadolu köylerinde hep döğüşler, kan davalan sürüp giderdi eskiden. Çocukluğumda şöyle döğüşleri çok izlemişimdir: Kavga ufak bir şeyden çıkardı, kaynağım yukarıda belirtüğim döğüşlerde evvela aile reisleri başlatır, dava kızıştığında bazı hanımlar da kendilerini döğüşün içinde bulurlardı. Erkekler, çocuklarmı kastederek: "Senin için onları büyütüyorum" derken evin hanımı da eğer hamile ise kamına vurarak: Aha bunu da senin için doğurup büyüteceğim" der ve bu kavramla kavgaya ağırhğım koyardı. Bütün bu olanlara biz ilkel yaşam olarak bakmakla avunup dururken ve Başbakanın deyimiyk "çağ atlarken" nasıl oldu da T.C. Başbakanı, "Yetmiş milyon olursak onlarm hakkmdan geleceğiz" demesini bir türlü çağımızla bağdaştırmak mümkün olamıyor. Ben, bunlar ve benzer sözcükleri düşündükçe o köy aile döğüşleri tümüyle gözlerimin önüne geliyor. Acaba gerçekten çağ atlamış mıyız? Yoksa daha o ilkel içgüdümüzle mi idare ediyoruz? tBRAHİM ÖZDEMtR İstanbul "LEARN ENGLISH IN THE U.SA.!" Fitzer College, Claremont, California ANMA GazeteciYazar Yaz Kurslart 5 Haziran 1989'dan itibaren, Hahada 2025 saat, 423448$, tam pansiyon Yılboyu Yoğun Kurslar* Hartada 30 saat, 470$, tam pansiyon LEVEND ESMER Dönüşü olmayan yerlere gidişinin 2. yılında sensizliğin bitmeyen acı ve özlemi ile her an amlanmızla beraberiz. EŞİN ZEHRA ESMER "ENGLISH DSf ENGLAND!" AngloContinental Schools, Bournemouth, England Yaz Kursları 5 Haziran 1989'dan itibaren, Haftada 1520 saat, 16C192£, tam pansiyon** 18 Haziran 1989'dan itibaren, Haftada 20 saat, 309319£, tam pansiyon*** Yılboyu Yoğun Kurslar Haftada 2530 saat, 18825C£, tam pansiyon**** Hartada 3040 saat, özel eğitim, 43013 30£, tam pansiyon***** ^İfej l ' ;' '' Biz isteru ki, Sevda dolu yüreklerimizde ateş sönmesin Ya$antımız, acılarımız, işkencelerimiz, Ötnek olsun çocuklanınıza Biz isteriz ki B<rmuda jeytan üçgeni Yuımasın artık; Gcmılerımızı, insanlannuzı Biz isteriz ki, ölülerimiz zaferi müjdelesin. v e cenazelerimiz ardından Dostlanmız Türkükr söylesin. Yılboyu Özel Amaçlı Kurslar****** Haftada 30 saat, 296£, tam pansiyon Banş, demokrasi ve sosyalizm mücadclesinin yılmaz savunucusu, eğitim emekçisi, örnek insan N A F I Z D U M A N ı aranuzdan aynlısının 5. yılında saygıyla anıyoruz... 1017 yaş grubu için yılboyu yoğun kurslar Haftada 20 saat, 316£, tam pansiyon * 16 yaşını tamamlamış olmak şarttır; ** 14 yaşını tamamlamış olmak şarttır; *** 817 yaş grubu için; **** 16 yaşını tamamlamış olmak şarttır; ***** 18 yaşını tamamlamış olmak şantır; ****** İş idaresi, pazarlama, halkla ilişkiler, para banka, turizm, otel restoran, bilgisayar bilgi işiem, sekreterlik alanlarında özel Ingilizce, istenilen diğer sahalarda on kişilik gruplar için özel kurslar, asgari yaş: 18. Bilgi ve Broşur için; AngloContinental Türkiye Damşmanlığt Sosko İş Merkezı, Ebe Kızı Sok., ABlok, Kat 5, iVa 39, Osmanbey 148 15 51 148 46 78 Telex: 28 416 ULTK TR AİLESÎ VE DOSTLARI DEVRİMCİ SOL SAVUNMA HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ DerleyenDursun KARATAŞ Hasret Gültekin PERCUSSION DAS GİTAR AKUSTİK GİTAR KLAVYE FLÜT OBUA YAYULAR ASKI OAVUL BAĞLAMALAR MEY KAVAL CURA : : : : : : : : : OKAY TEMİZ ORHAN TOPÇUOĞLU OĞUZABAOAN ERDEM SÖKMEN CBNGİZ ÖZDEMİR CELAL KARA CELAL AKATLAR İST. DEVLET SENFONİ ORKESTRASI VAHİT UÇ HASRET GÜLTEKİN PGECE İLE GÜNDÜZ ARASINDA< Haziran Yayınevi Alayköşkü Cad. No: 12/303 Tel 52861 08 Cağ^oğlu/İST İLAN Aysan Tekstil Sanayi tşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı'ndan, şirketimizin 23.8.89 günü toplanan Genel Kurulu sermayemizin (hisse nominal ihraç bedeli 5000r TL.dır) 50.000.000TLÎdan 500.000.000 TL'ya yükseltilmesine karar vermiştir. Pay sahiplerinin rüçhan haklannı 15.9.89 tarihine kadar şirketimize müracaat ederek artan payların nominal değeri üzerinden kullanmaları gerekmektedir. Duyurulur. AYSAN TEKSTİL SANAYt İŞLETMELERİ ANONİM ŞTt. Ve her gün daha umutlu Ve her şey yaşanmadı daha. SUNAR DEYISLER, EZGILER, Tl RKlTLER MÜHABBETE DEVAM ARİF SAĞ/JEMRE SALTIK/TALİP Ş.AHİN G*n«l D»9rtım ASM MÜZİK URETIM PAZARLAMA LTD ŞTİ İMÇ 6 Blok No 6610 Unkapanı İstanbul Tel 520 73 68 513 7143 : DEHİZ SELMAN : SİNAN ÇEUK : HASRET GÜLTEKİN ggT\ SALTUK PLAK V£ KASETÇ1UK SAN VE TIC E ^ IMÇ S 9lo* Vo 6517 l/ntacan / islarbul H M elelcr 513 73 69 T LTD ŞT!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle