27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER da kararlıydı Ataturk. Yüzyıllar boyu ümınet olarak yaşamış Turk toplumu gerçek kimliğine kavuşmalıydı. Çağdaşlaşmak ve uygarlaşmak için zorunlu temel koşuldu uluslaşmak. Aynca laik hukuk sistemi gerekliydi çağdaş Türk toplumuna. Şeriat kuralları yerine akılcı kurallar egemen olmalıydı her alanda. Sonuçta laik devlet yapısına uygun hukuk sistemi geçerli oldu toplum ve devlet yaşamında. Bunlann başında Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanun) geliyordu. Bireylerarası ilişkilerde aklı egemen kılmış, kadın erkek eşitliğini getirmişti Yurttaşlar Yasası. Bunu öteki yasalar izledi ve laik eğitim sistemi getirildi ülkeye. Eğkimde birlik esası benimsendi aynca. Eğitimin önemi kavranır oldu herkesçe. Öğretmen en saygın yerini aldı toplumda. Böylece aydınlık bir dönem başlamıştı. Geleceğe güvenle bakıyordu Türk ulusu. Çünkü laik cumhuriyetin erdemlerine yurekten inanmıştı. Ancak şeriat yanlıları içlerine bir türlu sindiremediler bu gelişmeleri. Dinsel inanç özgürlüğünü beninıseyen laiklik ilkesini din düşmanlığı gibi göstermeye özen gösterdiler. Bunlann kışkırtmaları sonucu "Din elden gidiyor" çığlıklarım atanlar da oldu, olmakta da devam ediyor. Ancak cumhuriyet yönetiminin ödunsüz tutumu karşısında amacına ulaşamadı bu kışkırtmalar. Yüce Atatürk'un ölumünden sonra da bir süre ödün verilmedi cumhuriyetin laiklik ilkesinden. sanan kaosun nedeni olarak 1961 Anayasası'nın getirdiği demokratik hak ve özgürlükler gösterildi. Sonuçta 1982 Anayasası girdi yururluğe. Daha sıkı olması gerekiyordu 1982 Anayasası'nın. Öyle de oldu. Yürutme erkiııe ağırlık verildi bu anayasada. Başta yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi olmak üzere birçok hak ve ozgurluklerin sınırları daraltılmıştı artık. Buna karşılık din eğitimi konusunda oldukça genişçi'ydi 1982 Anayasası. Laik cumhuriyetin din eğitimi konusundaki yerleşmiş geleneği terk edilmişti. Bunun sonucu olarak da din eğitimi zorunlu olmuştu ortaöğreninıde (Mad. 24). Oysa aynı anayasanın başlangıç maddesinde, 'cumhuriyetin Ataturk milliyetçiliğine bağlılığı vurgulanıp, yapısımn da demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu yazılmıştı (Mad.2). 8 HAZİRAN 1989 Şeriatın Günlüğünden Önce, şeriai düzeninin kılık kıyafet isîekleri geldi gündeme. İlk aşamada masum istekler olarak değerlendirildi bunlar. Oldukça yumuşak görüntülü bu isteklerin günün birinde sertleşip zora ve baskıya dönüşebileceği uyarılarım fazlaca önemseyen olmadı böylece. Ancak bu uyarüarın haklılığının anlaşılması uzun sürmedi. Eylemler başlamışîı. Hem de ilgînç görüntülü eylemler. Arkasından kimi kamu kuruluşlannın yetkilileri de şeriat dönemini istiyormuşçasına uygulamalara yöneldiler. Bu kez bir telaştır başladı herke^te. Neler oluyordu?. Oysa gelişmeler bir sürpriz değildi; ekilen tohumlar filizlenmeye başlamıştı. PENCERE Server Tanilli'nın "Yuzyıllann Gerçeği ve Mirası" adlı büyük yapıtının 4'üncü kitabı çıktı. Bu kitabın bir özelliği var: 18'inci Yüzyıl... M. NACİ ÜNVER Hukukçu Sanki masal; yuzyıllar öncesiymiş. Çoğu kişinin birçok şeyden habersiz olduğu bir dönemmiş. Işie bu dönemde kimi kişiler çıkıp ortaya; "Şeriat" demişler, "iyilikler getirir, uygarlıklar yaratır". Arkasından da "En mükemmel devlet sistemine böyle kavuşulur, tum bilimlerin kaynağı ondadır" diye eklemişler. Kötülüklerin, yenilgilerin nedenini de şeriattan uzaklaşmaya bağlamışlar. Böylece devlet ve toplum yaşarnına egemen olmuş şeriat kurallan. Gittikçe yozlaşan hükümdarlar yönetmişler ülkeyi. Bunlar kendilerini Tanrının yeryuzündeki temsilcisi olarak görürlermiş. Buyruklan tartışılmazmış bu yüce kişilerin! "Biz" deılermiş, "Tanndan başka kimseye hesap vermeyiz!" Her şey Tanrıdan beklenir olmuş böylece. "Bireyi ve toplumu yoksul ya da varsıl yapan Tanrıdır, bunu değiştirmeye çalışmak da Tanrının istencine karşı çıktnak olur" yargısı yerleşmiş toplumda. Kişisel niteliklerini yitirmişler bireyler. Kadın ikinci plana itılmış. ToplumsaJ gelişme tümüyle durmuş. Ulus bilinci yok olmuş ümmetçilik potasında. Ciddi bir demokratikleşme ve özgürleşme konusu bir türlü gelememiş gündeme. Çunkü din ve devlet adamları sakıncalı bulmuşlar halkın soz sahibi olmasını. "Cahildir bu halk, böyle bir halka danışmak da yarultır insanı" demişler. Ancak hiçbır zaman halkın cehaletten kurtulması için de çaba göstermemişler. Dahası işlerine gelmiş cehaletin kökleşmesi. Toplum dıştaki gelişmelerden de habersiz yaşamış yüzyıllar boyu. Salt cihat'larla açılabilmişler dışanya. Son dönemlerde girişilen kimi düzeltme hareketleri de fazlaca bir şey değiştirmerniş. Tanzimat hareketleri adı verilen bu cabalann arkasından gelen ve iki yıl suren 1. Meşrutiyet dönemi de değiştirememiş devletin şeriata dayalı despotik yapısını. Uzun bir aradan sonra gelen II. Meşrutiyet'in getirdiği sevinç de uzun sürmemiş. Hükümdarın dediği olmuş sonuçta. Osmanlı yönetiminin Batı'daki gelişmelere genellikle sırtıru dönmesi ve şeriatı yeğlemesi bilimsel ve kültürel gelişmeleri de durdurmuş doğal olarak. Görünüşte Kuran ve hadislere dayanarak şariatın bilime önem verdiği anlatılmaya çalışılmış Islam yazar ve duşunürlerince. Örneğin, "Beşiktan mezara kadar bilimi ara, bilimi Çin'de de olsa öğren" gibi birçok benzer açıklamalarla. Ancak, "Tum bilimlerin kaynağı Kuran'dır. Kuran dışında bir yerde bilimi aramak da yasaktır" biçimindeki şeriat kurallan geçerli olmuş sonuçta. Şeriat yanlılannın içlerine sindiremediği Böylece şeriata saplanarak ulusal bilincini yitirip Osmanlılaşan Turk toplumu tarihsel geçmişi ile yaşadığı dönemi karşılaştınp bir yargıya varamamış doğal olarak. Oysa tsiamdan önce de güçlü dev letler kurmuşlardı Türkler ve lslamdan önceki Türklerin kurdukları uygarlıklar Doğu'Han Batı'ya tum uluslara örnek olmuş, hayranhk uyandırmıştı. Kadın toplumda en saygın yerini almıştı o dönemlerde. Dahası yönetenler arasında yer almıştı kadınlar. Özgurlüklere saygı ve hoşgörü düşüncesi egemen olmuştu tslam öncesi Turk toplumlarında. Gücunu şeriattan alan Osmanlı devletinin 600 yıllık yaşamı Atatürk'un laik cumhuriyeti ile son buldu sonuçta. Herkesin dinsel inançlannda özgür olduğu, din ve devlet işlerinin bırbirinden ayrıldığı bir dönem başlamıştı artık. Sonra ulusçuluk bilincini yerieştirmek konusu geldi gündeme. Bu konuda Kuşkusuz bu anayasal düzenleme şeriat yanlılarını çok sevindirmişti. Yıllardır istedikleri bir şeye kavuşmuşlardı böylece. Bu arada 70'li yıllarda tırmanışa geçen imam hatip okulları sayısı doruğa ulaşmıştı. Tam 341 'di bu sayı. Bu okullarda okuyan gençlerin sayısı da 250 bine ulaşmıştı. Binlerce imam hatip çıkışlı genç, artık üniversitelere de giriyorlardı. Buralan bitiren gençler birçok meslekler yanında yargıç, savcı ve yönetici de olabilirlerdi. Hiçbir engel yoktu önlerinde. Belki de bu sayede Atatürk'un kurduğu cumhuriyetin laiklik ilkesinin daha iyi korunacağı duşünülmuştu(i). Ya Sonuçta 50'li yıllara gelindi. Tarikat şeyhlerinin da onun gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine daha devlet adamları yanında önem kazanmaya başla çabuk ulaşabileceğimiz sanılmıştı(!). dığı donemdi 50'li yıllar. Aydınlar üzerinde din baskısı da başlamıştı bu dönemde. Aynca koşul Sonuç ları kendileri açısından elverişli gören kimi laiklik Kısa süre sonra ilginç gelişmeler başladı ülkede. düşmanlan Atatürk'e ve onun getirdiklerine saldırıda bir hayli yüreklendiler. Böylece 60'ü yıllara ge Önce, şeriat düzeninin kılık kıyafet istekleri geldi lindi. Bu aşamada 1961 Anayasası geldi Turkiye' gündeme. îlk aşamada masum istekler olarak denin «• ..üemine. Turk toplumunda demokratikleş ğerlendirildi bunlar. Oldukça yumuşak görüntülü • •ue ve özgürleşme bilincinin yenilendiği bir dönem bu isteklerin günün birinde sertleşip zora ve basbaşlamıştı 1961 Anayasası ile. Hukukun üstunlü kıya dönüşebileceği uyarılarım fazlaca önemseyen ğü ilkesi kayıtsız ve koşulsuz geçerli olmaya başla olmadı böylece. Ancak bu uyarıların haklılığının dı devlet yaşamında. Yargı bağımsızlığı ve yargıç anlaşılması uzun sürmedi. Eylemler başlamıştı. güvencesi tüm kurum ve koşullarıyia geldi ülkeye. Hem de ilginç gorüntulü eylemler. Arkasından kiLaiklik konusunda çağdaş duzenlemeler yer almıştı mi kamu kuruluşlannın yetkilileri de şeriat döne1961 Anayasası'nda. Herkesin dinsel inanç ve ka mini istiyormuşçasına uygulamalara yöneldiler. Bu naatlerinde özgür olduğu esası benimsenmiş, an kez bir telaştır başladı herkeste. Neler oluyordu?. cak din eğitim ve öğrenimini kişinin kendi isteğine Oysa gelişmeler bir sürpriz değildi; ekilen tohumve küçuklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlarfilizlenmeyebaşlamıştı. Şimdi '80'li yıllann soıılamıştı (Mad. 19). Uygulamalar, Kemalıst öğretiye güç kazandırmaya başlamıştı böylece. Sonra larına geldi Türkiye. Kuşkusuz bundan sonra da 70'li yıllara gelindi. Terorün tuzağına düşürüldu bu bir şeyler yazılacak şeriatın gunlüğüne. '9O'lı yılyıllarda Türkiye. Güçlü ve çağdaş bir Türkiye iş ların bu konuda neler getireceğini şimdiden kestirlerine gelmemişti kimi odaklann. Şeriat yanlıları me olanağı yok kuşkusuz. Ancak bilinen ve biliniçin de uygun bir ortamdı 70'li yılların koşullan. mesi gereken bir gerçek vardır ki, o da Türk topAyrıca türlü gerekçelerle sırüan da okşanmıştı. On lumun 21. yuzyıla çağdaş anlamda Atatürkçü bir lar da boş durmadılar bu dönemde. "Şeriat" di kimlikle girmesinin kesin bir zorunluluk oluşudur. yorlardı Böylece 80'li yıllara gelindi. Ülkede ya Çunkü uygar uluslar arasında saygın bir yer aldbilmesi ancak bu sayede olasıdır. EVET/HAYIR OKTJVYAKBAL OKURLARDAN Müfettiş atamaları Milli Eğitim Bakanlığı'nm 1989 yılı atama direktifınin 11. maddesinde: "Möğretim mufettişlerinin ihtiyaç ve kadro düzenlemeleri sebebiyle 1989 yılı içinde rotasyon yoluyla yer değiştirme suretiyle atamaları yapUmayacaktır" denilmektedir. Devlete çalışmak keyfl tutumlara mı bağhdır, yoksa yasa ve yönetmelik hükümlerine mi bağhdır, hunu anlayamadık. tlköğretim müfettişleıi yönetmeliği dikkate alınmayıp, üç beş genel müdür ve yardımcmnın keyfıne göre yapılması istenmektedir. Hukuk devletinin prensibi yasa ve yönetmeliklere göre yürütülüyor ise bu zoraki uygulama niye yapılmaktadır? On yıldır düzenleme yapılacaktır deniyor, bir türlü yapılamıyor. Bakanlıkta koltuklan işgal edip, kendine düşen görevi zamamnda yerine getiremeyen beyefendiler, acısını başkalanndar mı çıkanyor? Sayın yetkililer geçmişte olduğu gibi önce atamaları yapıp sonra on yılda yapamadıkları düzenlemeyi yapsınlar. Bizleri zorluk ve mahrumiyet azabından kurtarsınlar. Sayın bakanımız Avni Akyol'un bakanlığı bünyesinde yapılan haksızlığın önlenmesini diliyoruz. tnanıyoruz ki sayın bakanımız dileğimizi dikkate alır, atamalardaki haksızlığı giderir. 5. Bölgede çalışan ilköğreüm müfettişleri İran Artık Humeyni'siz... "iran tarihinde büyük bir devrim gerçekleştirmiş olan ve bu uğurda mücadele vermiş olan Sayın Humeyni..." Ataturk Türkiyesı'nın Başbakanı Turgut Özal böyle diyor! 'Büyük devrim gerçekleştirmiş' biriymiş Humeyni adlı kanlı zorba! Şeriat uygulaması yaptığını söyleyerek milyonlarca insanın canına kıyan, tarihte görülmedik işkencelerle, idamlarla ülkeyi bir mezbahaya çeviren adamın 'büyük bir devrimci' olduğunu söylemek Türkiye Başbakanı'na yakışmaz. Cumhurbaşkanı Evren bile 'büyük üzüntü' duyduğunu, 'İran milletinin büyük açısından dolayı' başsağlığı dileklerini belirtmiş! iran milleti on yıldır ülkeyi baştan başa kana boyamış, İran halkını şeriat yasalarının egemen olduğu çağdışı bir duruma düşürmüş bir adamın ölümü neden 'büyük üzüntü' yaratsın? Tersine, İran halkı kanlı bir zorbadan kurtulduğu için kutlanmamalı mı? Humeyni, Şah'ı devirdi. Şah yönetimi de başka biçimde bir zorbalık yönetimiydi. Gizli polis örgütlerinin halkı ezdiği, soluk aldırmadığı bir rejimdi. İran halkı Şahın zulmünden bıkmıştı. Humeyni, icten çökmüş, saygınlığını, etkinliğini yitirmiş Şah düzenini yıktı. Kolaylıkla başardı bunu. İran'a bir peygamber havasıyla döndü. Sonra ne yaptı? İran'ı karanlık bir düzene soktu. Bilime ters düşen, çağa ters düşen, akla, sağduyuya ters düşen bir yobazlık yönetimi kurdu. Astıgı astık kestiği kestik bir diktatör kesildi. On yılda ülkesini tanınmaz biçime soktu. Üstüne üstlük İran'ı yıllarca süren bir savaşa soktu. Irak'la herhangi bir anlaşma yapmaktan kaçındı. İran gençliğini savaş aianlarında kırdı geçirdı, milyonlara varan ölü, milyonlara yaran sakat, tutsak... Kentler, kasabalar, köyler yerle bir oldu. İran halkı yoksulluktan yoksulluğa düştü. Bu mu 'büyük bir devrim', bu mu 'büyük üzüntü'ye yol açan olay! Türkiye'nin Devlet Başkanı ve Başbakan'ı kanlı bir zorbanın, tarihte görülen en korkunç yobazlardan birinin ölümü karşısında bu denli coşku, bu denli üzüntü duymamahydılar. Sıradan bir 'başsağlığı' mesajı vermek yeter de artardı bile!.. En doğrusunu, Dışişleri Bakanı Yrlmaz yapmış. İranlı meslektaşına gönderdiği telgratta, Acınızı paylaşır, merhuma Tanrı'dan rahmet dılerim' demekle yetinmiş... Demokratik bir rejimle yönetilen ya da yönetildiği söylenen Türkiye'nin sorumlu kişileri bir kanlı zorbanın ölümü karşısında daha dengeli, daha yansız bir tavır almalıydılar. Mesut Yılmaz gibi Tanrı'dan rahmet' dılemekle yetinmeliydiler. Humeyni, sanki Türklerin, Türkiye'nin bir dostu imiş! Hep biliyoruz, Humeyni ve çevresi Türkiye'nin en büyük düşmanlarıydı. Özellikle Ataturk devrimine bağlı laik, cumhuriyetçi, halkçı Türkiye'nin kendi kafalarına göre biçimlendirilmesini, yani 'şeriat düzeni' ile yönetilen bir ülke olmasını istiyorlardı. Ülkemize gelen İranlı devlet adamlarının biri bile Anıtkabir'e gıdip saygı duruşunda bulunmamıştır. Her fırsatta Türkiye'deki laik uygulamanın karşısında olduklarını belirtmekten çekınmemışlerdir. Humeyni'nin ölümü İran halkına demokrasi düzeninin kapısını açacaktır. İran halkı, kanlı bir zorbalık yönetimınden kurtulmasını bilecektir. Şahın yaptıklarını kat kat aşan en çirkin, en iğrenç uygulamalarla tarihe geçecek olan Humeyni'yi 'büyük bir kayıp' saymak İran halkının çektiklerine kayıtsız kalmakla eştir. Humeyni rejiminin önde gelen kişileri ki bunlar bir süre sonra tasfiye edilmişlerdi eski Başbakan Şahpur Bahtiyar ile İran'ın ilk cumhurbaşkanı Beni Sadr, Humeyni'nin ölumünden memnun olduklarını, onun kan içici bir canavar' olduğunu söylemişlerdir. 'Çağımızın en kötü diktatörlerinden biri' sayılan Humeyni1ye, bızim devlet adamlarımızın gösterdikleri saygı, sevgi nerden kaynaklanıyor bılemem. İran bir karabasandan artık kurtulacak mı? İran halkı demokrasiye, çağdaş uygarlığın uygulanacağı bir düzene geçebilecek mi? Humeyni'nin yerini alan Hamaney ve arkadaşları yirmi bırinci yüzyılın eşiğinde bu yobazlık yönetimini sürdürebilerler mi? Bu soruların yanıtını kısa sürede alacağımızı sanırım. Nufus cuzdanımı ve ehliyetimi kaybettim. Geçersizdir. FEHtM GÜNDÜZ 3.5.1989 tarihinde 300 nolu liman cuzdanımı kaybettiğimden hükumsuzdur. FtKRET SÖZER '.:• jt, * i • ENOföH CENTDE J 18'inci yüzyılı anlatıyor... "Aydınlıklar Yüzyılı"m... 1989'da Fransız Devrimi'nin 200'üncü yıldönümü kutlanıyor; Tanilli de 625 sayfalık kitabını, güzel ve bilinçli bir zamanlamayla okura şöyle sunuyor: " Aydınlıklar Yüzyılı', İşte 18'inci yüzyıl deyince ilk akla gelen nrteleyiş! 'Aydınlıklar'! O devrin kültür adamlannın başlıca kayg da budur: Aydınlıklann artması', Aydınlıkların yayılması..." "Tarihin dinamikleri göz önünde tutulduğunda 18'inci yüzyıl, b bakıma Avrupa'nın yüzyılıdır. O yüzyıldır ki Avrupa'da bilimsel g lişme pek büyük boyutlar kazanır; sanayi devrimi uç verir ve tek nik çağ başlar. Düşüncenin akla ve bilime dayanarak eski düzene, yani teodal'ıteye ve onun değerierine siiahlannı amansızca d rultup saldınya geçişi de bu yüzyılda Avrupa'da olur. Bu köklü y nileşme Aydınlıklar' diye adlandırıhr ve Avrupaiıdır o." Evet. aydınlıklar yüzyılı Avrupaiıdır; ama etkisinin sınırları nerededir? "Bu etki Avrupayla sınıriı kalmaz; Amerika'daki Avrupalı halkla ra da serpintilen ulaşır. Belki yalnız Doğu'dur bunun dışında kalan" "Doğuiçin 18'inci yüzyıl yitirilmiş bir yüzyıldır. Doğu 18'inci yüzyılı yitirdiği içindir ki sonraki yüzyılian acı içinde yaşayacaktır, ya şıyor da. Ama 18'inci yüzyıl aydınlanmasını Avrupa yarattığı ve yaşadığı içindir ki dünyanın başka kıtalanndaki gelişmeleri de o belirleyecektir. Bu bakımdan 18'inci yüzyıl Avrupası'nı bilmek, dan sonraki gelişmelerin de anahiarını verir bize." * Server Tanilli'nın kitabı sıradan tarihi anlatmıyor; uygarlık açısından geçmışe bakıyor Ne demektir bu? Okullarımızda belletilen tarih; savaşlar, fetihler, yengiler, yenilgiler, dökülen kanlar, uçuşan kelleler, komutanlar, padişahlar, sultanlar, krallar üzerıne kurulmuştur. Oysa, düşüncenin, bilimin, kültürün, sanatın tarihi de var. Geçmişin anlamını bu yönde kavramayan kişide eksiklik buyüktür. Tarihsel bilinç, uygarlığın nasıl geliştiğini kavramakla anlamdaş sayılmalıdır. Ve abartmadan denebılir kı 18'inci yüzyıl, tarihin büyük dönemecidır; bu dönemi yeterınce algılamayan kışi, ne ondan öncesıni anlamıştır ne de ondan sonrasını ve günümüzü kavramak için yeterli donanıma sahiptir. • Tanilli'nın kitabı güncel bir değer taşıyor. Yalnız Fransız Devrimi'nin 200'üncü yıldönümünden kaynaklanmıyor bu güncellik, Türkiye'nin içinde yaşadığı sorunların nrteliğınden oluşuyor. Çünkü ülkemizde "insan hakları ve temel özgürlükler" kavgası sürmektedir. Çünkü aydmlıkkaranlık çatışması bizim toplumda sıcağı sıcağına yaşanıyor. İnsanlık tarihini ne yazık ki geriden izliyoruz; gecikmiş olarak yaşıyoruz; uygarlığa yetişemiyoruz. Peki, nedir uygarlık? Bu sözcük nereden çıkmış? Server Tanilli bu soruları yanıtlamaya çalışıyor: "İlginç bir noktadır: 18'inci yüzyılın ortalarına doğrudur ki 'uygarlık' (civilisation) kelimesi doğar; bilimsel ve felsefi hareke yöntemlerinde ve çıkışlannda akli ve deneysel bir bilim düşüncesini ete kemiğe büründümıeye başladığı zaman olur bu. Nedir uygarlık? İnsan aklındaki ilerlemelerin ve tarihsel dınamiklerin yöneldiğı bir hedef; aynı zamanda, sosyal adaleti ve ortak mutlulu ğu sağlayan aklı düzen. Aydınlıklar yüzyılının bize bıraktığı mes budur; öyle olduğu için de akla ve bilime inananlar, 18'inci yüzy lın bugün de doğrudan mırasçısıdırlar ve yarın da öyle olacaklar dır." BOĞAZlÇt ÜNtVERSİTESÎ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU İNGİLİZCE YAZ KURSU 3 Temmuz2 Ağustos 1989 ve 3 Ağustos31 Ağustos 1989 tarihleri arasında 4'er haftalık 2 ayrı Ingilizce dil eğitim kursu açılacaktır. Kurslar BAŞLANGIÇ, ORTA ve İLERİ düzeyde olup haftada 5 gün 9.3013.00 saatleri arasında verilecektir. Adayların Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi ve personeli olmaması, en az ortaokul mezunu olmaları ve başvurularını en geç 16 Haziran 1989 Cuma günü saat 17.00'ye kadar Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürlüğü'ne yapmaları gerekmektedir. Duyurulur. INVEST YOUR LOCAL MONEY IN AMERICAN DOLLARS OR SWISS FRANCS! For Complete Information About This Unique Opportunıty Send Your Name, Adress And Two International Reply Coupons Available From Your Post Office To: ROYAL CROWN INVESTMENTS, P.O. Box 961, 36 Adelaide Street, East, Toronto, Ontario, Caruda M5C 2K3 İLAN VAN ASLİYE HUKUK HAKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1988/392 Davacı Maliye Hazinesi vekili Av. Nakiye GURE tarafından, davalılar Kadriye, Korkmaz, Yümaz HADANOGLU, Nihan DENİZ, Nihal OZTAN, Cihan DOĞRU aleyhine açılan tapu iptalı ve tescil davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı gereğınce; Davahlardan Yılmaz HADANOCLU'nun yapılan tum araştırmalara rağmen adresi tespit edilemeyip dava dilekçesi tebliğ edüemediğinden adı geçen davalı Şehit Gönenç Cad. No: 16 Maltepe/ANKARA'da oturur Yılmaz HADANOGLU'nun duruşmanın bırakıldığı 19.7.1989 gunu saaı 9.00'da mahkememizde hazır bulunması veya kenl disinı bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde >argılamaya yokluğunda devam olunacağı ve karar verileceği duruşma günü ve dava dilekçesi yerine geçerli olmak uzere ilan olunur. 12.5.1989 Basın: 41976 TC ME.B Özel Emsa Dıl Eğitim Merkezı TECRÜBELİ İNGİLİZ BAYAN ÖĞRETMENDEN özel veya gruplara ders Tel: 152 02 04 UTFAGINIZDA BANYONUZDA YENI BİR E.C.A. YONCA E.C.A'dan teknoloji ile estetiği, konfor ile kaliteyi birleştiren, yepyeni bir model daha. ,r.^.«rv Gene! Dağıtım E L J M O R TESISAT MALZEMESITICARET A.Ş ISTANBUL Tel 15170 06 (6 hat) TEŞHIR GALERILERI ISTANBUL Tel 3571220 ANKARA Tel 167 05 03IZMİR Tel 21 87 61 ANTALYA Tel 12 27 15 SAMSUN Tel 40189 YILLARCA BERABER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle