18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nı "su adamlan" ya da "sulardan gelenler" anlamlannı veren "Subar" sözcüğünün değişik biçimleridir. Son biçim "b/m" seslerinin değisimi ile "Subar", "Sumar" olmuştur. Sonra da sözcüğün içindeki ünsüzlerin etkisi ile kalın ünlüleri incelmiş, sözcük, "Sümer, biçimini almıştır. Sümer kültürü, elektrikle çalışan tesisler dışında, çağımızın bütün konulanmn, kuruluşlanmn ashna sahiptir. Bu bakımdan dünya kültürünün ilk kaynağı Sümer kültürüdür. ilk kez yazıyı Sümerler kullanmıştır, okul, öğretmen, edebiyat, destan, dil tespitleri, din, tapmak, rahip, rahibe, tarih, ziraat, ticaret, sanat, müzik, saz, resim, heykel, mimarlık, sanayi, astrono' mi, matematik, kanunlar, cezalar, yazıcılar, savaşçılar, kadın erkek haklan, aile birliği ve töreleri, hayvan yetistirme yöntemleri, ilaç ve hekimlik gibi her türlü kültür konusu ilk kez "Sümer" lerde görülür. Böyle bir kaynağa sahip olan Türk asıllı kavimler, dünya kültüründe öncü, ilk kaynak sayılmalıdır. Sümercenin Türkçe olduğunu, ilk kez 1910'da Alman Prof. Fritz Hommel, iki yüz Sümerce Türkçe sözcüğü karşılaştırarak belirtmiştir. lerini, yüce özlemini şöyle özetlemiştir: "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, dünya dilleri arasmda değerine yakışır yüksekliğe eriştinnektir." Büyük önder Atatürk'ün, Türk Dil Kurumu'nun tüzüğündeki amaç maddesinde belirttiginin ışığmda yapılan araştu~malarda, "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarmak" için, Asya'dan Amerika'ya değin uzanmak gerekmektedir: tsa'dan önce, iki bin yıhndaki Eti'cede (Hitit'çede), "söylemek, demek" anlamındaki " t i " sözcüğü ile Sümercede aynı anlamda geçen " d i " sözcüğü "temek" biçiminde, Isa'dan sonra sekizinci yüzyılda, Uygurcaya nasıl ulaştı ya da Eti'cedeki "aıs" sözcüğünün Orhun yazıtlannda "agız = ağız" biçiminde ve anlamında kullanıldığını nasıl açıklayabiliriz. Bu olgular gibi, Isa'dan önce, yine yaklaşık iki bin yıllannda, Irak'ta hüküm süren Kas'lar (Kassites) " G u z " ( = Oğuz) kavim adım kullanırken, Güney Amerika'daki Kızılderili'ler, Aztek'ler (Az + tek'ler), Huaztek'ler (Hu + Az + tek Kud + Az + tek'ler), "Türkmen" sözcüğünde olduğu gibi, "Guzmen" (Guz+ men) sözcüğünü soy, kavim adı olarak nasıl almı$lardır...." Bütün bu örnekler ve benzerleriyle, Doğu Asya'dan Güney Amerika'ya değin geniş alanda yaygın bulunan en eski (arkaik) sözcüklerle "zengin" Türkçenin varhğı belirmekte, "dünya dilleri arasında değerine yakışır yüksekliğe"de, ilk yazıh dil olma onurunu taşıyan Sümercenin Türk asıllı olduğunun ispatlanması ile erişilmekte, cağmıız Türk aydınlaı ımn, sanatcılanrun günden güne güzelleşen, özleşen yazılan ile, ölümsüz Atatürk'ün özlediği doruğa adım adım yaklaşümaktadır. Bugün 27 Mayıs'ı Atatürk'ün bu gerçekçiliğiyle anmak istedim. 1) Kasça, Isa'dan önce, bin ytdi yüz yiilannda, Bağdat yOresinde hükümet kuran ve yedjyüz yıl İıak'a egemen olan Türk asıllı Kas'lann (Kassites'lerin) dilidir. KökenJeri bilinmeyen Kas'lann Türk asıllı olduklan, 1978 yılında tarafımdan açıklanmıstı. Bu açıklamayı, Basın Yayuı Genei Müdürlügü İ5 Nisan 1983'te Ingilizce, Almanca, Fransızca, Arapça olarak yayımladığı News Pot dergisinde bütün dünyaya duyunnustu. 2) Eticenin de Türk asıllı "Kus/Kus" kavminin kullandığı eski Farsça olduğunu açıklamıstım. 3) Aynı sözcüğün, ayru "Allah" anlamında, Amerikan adalannın yerii dillerinde "Tangara" biçiminde kullarulması çok önemlıdir. 4) Amerika'daki, yrrli kavimler sayılan Kızılderili'lerin Asya'dan geçtikleri bilinmektedir. Kıztldenülerin Türk asıllı olduklan da yerli ve yabancı kaynaklarda belirtilmiştir. Gerçekten Amerika'da pek çok, dağ, tepe, ırmak, köy, kent ülke adları gibi özel adlar incelenince yüzJerce Türk asıllı sözcüğün varhğı ortaya çıkar. Bunlar arasında herkesçe belirgin olaniar And dağlan, Maya Tepek "Maya Tepesi" ve "tnka" gibi adlardır. "Inka" tmparatorluğunu kuran bu kavim en az tsa'dan önce üc bin yıllarından günümü2e kadar varlıklarmı korumuslardır. lnka (In + ka), "tn akrabası, In vurttası" demektir. "tn sözcüğü, bilinen "magara, yuva" anlamında Anadolu'da kullanılmıştır. Karain "Kara + in" mağarası, Insuyu (In + suyu) mağarası gibi. "Ka" sözcüğü, kavim adlanndan "akraba soy biidiren sözcük olarak da sık sık kullanümıstır. "In + ka" adından başka, imparatoıiuklarının merkezi de Kuzko'dur ve "Kuz + ka" biçiminden gelmedir. Kas'larda da Kaşka (Kaş + ka) biçiminde kavim adlan vardır. Kızılderili'lerin diiindeki bu tür arilarrlan başka, Amerika'daki Türkçe asıllı birkaç sözcüğü sıralamakta yarar vardır: Venezuella'nın merkezi Karakas "Caracasse=Kara + kas", Bogota "Bug + Ata", Guatamala (Gud + atamala), Alabama (Ala + alama = Beyaz ev), Kanada'da, Ayova, Ottava gibi Türkçe asılh yer adlan Kızılderililerin çoğunun kökenini açıklar. Aynca Güney Amerika'daki Aztek'ler, Guzmen, Kuzmen, Kuzak (Kuzak'Kazak) gibi soy biidiren adlar da Türkçe asıllıdır. New York yöresindeki Kızılderili bir kabile başkanı bir gazeteciye dip ataJannın "Kusata" olduğunu açıklamıştır ki bu örnek de Eti'lerle aynı kaynaktan gelmektedir. 5) Amerika'daki Niyagara (Niagara) sellalesı de 'ig=su" sözcüğü ile kunümuştur. "Ni", sözcüğü "ne" sözcüğünün aslıdır. Niyagara sözcüğü N i + i g + ara= Ni + yıgara biçiminde açıklanır, anlamı "ne sular, ne güzel sular" demektir. "Nikaragua" sözcüğü de aynı biçimde kurulmustur. "Ni+karaguva", "ne karalar, ne güzel topraklar" demektir. "guva" ülke, kent bildiren ektir, "guvay biçimi de vardır: "Paraguvay" adında olduğu gibi. Dilbnize Gerçekçi Rakış Atatürk, Prof. Fritz Hommel'in "Sümerce, Türkçedir" görüşünü hemen benimsemiş. Türk'lerin ilkçağda kurdukları devletlere i gönülden inandığı için, konuyu bilimsel olarak dünyaya duyurmak yollannı aramış ve bulmuştur. Türk Tarih Kurumu'nu, Türk Dil Kurumu'nu, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesini kurarak tarih, dil ve özellikle Sümerce, Etice, Türkçe konulannda gençler yetiştirilmesini istemiş sonunda amaca ulaşılmıştır. Prof. Dr. VECİHE HATİBOĞLU Turkçenin iistünlüğü: TUrkçenin dillere üsîünlüğü eskiliğinden, ilk yazılı dil oluşundan, yapısının kurallanıun insan manüğınayakınlığından, her çağda, sözcük kökünün, ekinin ashnı gösteren saydamüğından kaynaklanır. Türkçenin söz diziıninde (syntaxe'da) anlatun kolaylığı, anlam yoğunluğu, şiirde olduğu gibi, birbirine uygun düşen, derinden, tarihten süzülüp gelen seslerle, ezgili ikilemelerle, deyimlerle, keskin vurgulu pekiştirmelerle, ünlü, ünsüz uyumJarı ik ses bakımlarından da desteklenir, güçlendirilir. rinde "ev" anlamında geçer. Sözcüklerin ses değişimi şöyledir: ab> eb> ev> e. Görülüyor ki, Sümercede, sözcüğün en eski biçimi ile en yeni biçimi yan yana kullamlmıştır. Sümercede " e dingirra" ( = e + dingirra) "Tann evi, mabed, tapmak" demektir. Bütün Türk lehçelerinde ise sözcük, ara değişimdeki "ev" biçimiyle kullamlır. Sümercede " k a " sözcüğü, "kapı, ağız, akraba" (4) anlamlannda geçer. Bağdat yöresindeki Babil'in eski adı olan Sümerce "ka dingirra" (ka + dingirra) tamlaması "Tann kapısı" anlamında kullamlmıştır. "Akad'lar da bu tamlamayı kendi dillerine çevirerek (bab + ilu > bab + il) biçiminde bir tarnlama ile yine "Tann kapısı" anlamında "Babil" olarak tarihe gecirmişlerdir. " K a " sözcüğü Sümer'lerin yakın komşulan ve akrabalan Kas'larda "das" ekiyle birlestirilerek "Kadaş" (Kadaş) biçiminde, "aynı kapıdan gelenler, akraba" anlamlannda kullamlmıştır: "Kadaşman Durgu = Akraba, Dursun" gibi. Sümercede " a " sözcüğü, "ağa" demektir. Aynca "aga" sözcüğü de kullamlır ve bir "asker smıfı" anlamım verir, tıpkı Türkiye Türkçesindeki "asker ağa" gibi. Aslında "aga" sözcüğünün " a " oluşu Türkiye Türkçesindeki ses değişimi evrelerinin aymdır: (aga> ağa> a). Sümercede bir baska " a " sözcüğü, " s u " anlamında kullanılmıştır. Bu sözcük de, ashndan kalan en son biçimdir, tıpkı "aga" sözcüğünde olduğu gibi. Bu kez " s u " anlamındaki " a " sözcüğünün asü "ıg"dır. Sözcükte görülen "g" sesi, Türkiye Türkçesinde ve kimi Türk lehçelerinde çok kolay aşınan bir sestir ve yanındaki dar ünlüyü açar. "ıg"(5) sözcüğü, arkaik olarak Anadolu'da birkaç sözcükte kalmıştır: Iğdır ovası (Igdır), "sulak ova" anlamında kullanılmıştır. Niğde'deki "Iglara/Ihlara Iglar'a vadisi = sular vadisi" demektir. Anadolu'da "ıgal toprak" (ıgal) "rutubetli toprak" anlamım verir + "ağlamak" anlamındaki sözcük de aynı "ıg" kökünden türemiştir. "Iglamak> agla> ağlamak", "ağlamak" gibi. Sümercede " s u " anlamında bir de "şıv" sözcüğü de vardır ki, Türkiye Türkçesindeki "suvarmak" eyleminin oluşumunu da açıklar. Sümercedeki "ditilla = di + tilla", "Sözcük listesi, lugat sözlük demektir. Tıpkı "sözlük" biçiminde kurulmuş ve aynı anlamı veren birleşik bir sözcüktür "di", "dimek/demek" eyleminin aslıdır. Sümercede "til" sözcüğü ise bilinen "dil" sözcüğüdür. "la" ise, sözlük'teki "lük" eki görevindedir. PENCERE 27 MA YIS 1989 27 Mayıs ve SosyafDemokrasi... 1789'un 200'üncü yıldönümü yaşanıyor; 'burjuva demokratik devrimi" al baştan didik didik ediliyor; tartışılmadık yeri bırakılmıyor; zaman tünelinde ilginç sorular gundeme giriyor: Kral I&ncı Louis'nin ölüm cezasına çarptınlması yerinde bir karar mıydı? Dava yeniden sahneye konuyor; dosyası açılıyor; sonuçta ortaya çıkan yanıt: Hayırt.. Aradan iki yüzyıl geçmiş; uygar dünyanın hukuk kütüğünden öfüm cezası sitinmiş; bugünkü kafayla geriye doğru bakarak ahkâm kesmekien kolay bir şey var mı? TürkçeStimerce baglantısı Sonuç Atatürk, Prof. Fritz Hommel'in "Sümerce, Türkçedir" görüşünü hemen benimsemiş. Türklerin ilkçağda kurduklan devletlere gönülden inandığı için, konuyu bilimsel olarak dünyaya duyurmak yollannı aramış ve bulmuştur. Türk Tarih Kurumu'nu, Türk Dil Kurumu'nu, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesini kurarak, tarih, dil ve özellikle Sümerce, Etice, Türkçe konulannda gençler yetiştirilmesini istemiş, sonunda amaca ulaşılmıştır. Aradan elli yıl gectikten sonra Irak'ta (Mezopotamya'da) dört biniki bin yıllan arasında devlet kurmuş olan Sümer'lerin, komşulan Kas'lann Türk asıllı oldukları belirlenmiş, özellikle göç konusunda bilinen sınırlar aşılmış, Kuzey Asya'dan inen Türklerin bir kolunun da "Kus/Kuş" kavmi adı altında Hindistan'ın kuzeyine (Hindi Kuş'a) yerleştikleri oradan da, tran'ı, Süriye'yi gecerek Anadolu'da Eti (Hitit) uygarlığını kurduklan anlaşılmıştır. Aynca Kuş kavminin bir kolu Afrika'ya geçmiş, Nil'in güneyinde "Kus/Kuş" devletini kurmuş, Mısır Fuavunlarımn uygarhğında iz bırakmışlardır. Sudan ve Somali halklanmn önemli bölümü, Berberiler, Türk kavimleridir. öyle ki, bu yörelerde oturan, geleneklerini, göreneklerini koruyan ve olgun davramşlan ile çevrelerinden ayrıldıkları için kendilerine "Afrika'nın Efendileri" denen Tuvarek'ler de Türk asıllıdır. "Tuvarek" sözcüğü, "Türk" sözcüğünün Arapça bir çoğul biçimidir. Eski ve doğru biçimi "Tevarik"tir. Tuvarek'lerin önemli bir özellikleri, iki dilli oluşlandır. Biri çevreleri ile ilişki kurarken kullandıkları Afrika Arapçasının bir lehçesi, öteki de kendi aralannda kullandıkları dildir. Bu dil, göç ettikleri yerden Afrika'ya getirdikleri dil olduğu için, Türk Tarihi, Türk dili Uzerinde yapılan araştırmalar için çok öneralidir. Belki de bu dil, Eti'lerin "Naşili" denen dilidir; ya da eskiden kalma bir Türk lehçesidir. Görülüyor ki Atatürk'ün yüce düşünceleri, üstün beklentileri birer birer gerçekleşmektedir. Atatürk, bütün bunları dehasının sezgileri ile değerlendirdiği için, Türklerin geçmişlerini, güçlerini, göçlerini büim verileri ile de pekiştirerek, tarih çalışmalanmn başında bir de büyük göçleri anlatan yayınlar yaptuTnıştır. Atatürk'ün Türk tarihine, Türk diline verdiği büyük önem, tarihin, dilin güçlenmek için dayanmak, dayanışmak için çok değerli kaynak olduğunu bilmesinden, Türklerin varlıklannı sürdürmek bakımından gizli silahları sayılan tarih ve dil bilinci ile her çağda güçlü devlet kuracaklanna inanmasındandır. Atatürk, 1932 yılında Türk Dil Kurumu'nu kurarken, tüzüğün amaç maddesinde, düşünce Türkçenin en eski dil oluşu, tarih bakumndan Sümerceye dayanır. Bugün artık, beşbinbeşyüz yıluı getirdiği "Sümerce Sorunu" çözülmüş, kanıtlan, belgeleri açıklanmıştır. Burada, Türkçe ile Sümerce arasındaki bağlantıyı, birliği gösteren gerçekleri gözler önüne sennek için başhca temel özellikleri örnekleriyle açıklamak gerekmektedir: Sümerce, Türkçe gibi yapı bakımından bitişken (= agglutinant) ve Asya kaynaklı (Asianique) bir dildir. Sümercede, Türkçede olduğu gibi ünlü uyumu da vardır ve ad dununu da (Casus) eklerle sağlanır. Sümerce de Türkçe gibi, anlam yoğunluğunu, kısa anlatımla sağladığı için her iki dil de, Batıhlarca "expressir' dil niteliği ile belirtilmiştir. Sümerce ile Türkçe arasındaki bütün bu ortak özeüikler, yetmiş yüdan beri, birçok Asya ve Avmpa dilleriyle karşılaştınlmış, uyumlu sonuçlar aünamamış, Sü. mercenin kökeo sorunu, Türkçe dışında, çözülememiştir. Sümerce ile Türkçe arasındaki ortak özelliklerin en önemlisi sözcük hazinesinin birliği, kökendeki bağlantısıdır. Bu tür sözcüklerin birkaçımn görünen kökenlerini de burada açıklamakta büyük yarar vardır: Sümercede "dingir" sözcüğü, " = Allah = Tanrı" anlamında, Kasçada (1), Eticede ( = Hititçede) (2) aynı çiviyazıh biçimde aynı anlamda kullamlmıştır. Sümercedeki "dingir" sözcüğü, eski ve yeni bütün Türk lehçelerinde, "dingir > tingir> tengir>tengri Tenri" değisimlerinden gecerek, "Tenri" biçimi bugün de Türk lehçelerinde "Allah" anlamında kullanılmaktadır. Türkiye Türkçesinde ise, aynı "Tengri" sözcüğü, içindeki "flg" seslerinin etkisiyle, ince ünlüleri kalınlasarak "Tanrı > Tann" olmuş, Yakutçada ise Tangara (3) biçimini almıştır. Sümercedeki "ad, adda" biçimlerinde "ced, ecdat, baba" anlammda kullanılan sözcükler, Türkiye Türkçesinde ve bütün öteki Türk lehçelerinde aynı anlamda " a t a " biçimiyle geçer. Aynca "temel baba, en eski baba" anlamında kullanılan, "Urbaba" ve "hayat veren baba" anlamında Açıklanan önemli sözcüklerden birkaçı, Sükullanılan "Zababa" birleşik sözcükleri de, ge mercedeki pek çok sözcüğün bugünkü Türkçe nellikle " a t a " kavramı verir. ile baglantısı kurulabileceğini göstermektedir. Hatta bu tür örnekler Türkçede kökeni açıkiaSümercede " a m a " , "ana ve kadın" anlamın namayan pek çok sözcüğün aslıaı aydınlatabida geçer, Türkiye Türkçesinde ve bütün Türk lir. Sümercede " k u " ses demektir. Turkçedeki lehçelerinde, genellikle " a n a " biçimiyle kulla "kulak" sözcüğünde bu kök görülür. Aynca nılır ve "anne" anlamı verir. Yakutçada, Çu Sümercedeki "yan + ku", "yankı" sözcüğünü vaşçada " a n a " sözcüğü "kadın" anlamında da de vermiştir ki "dönem ses" demektir. Sümerkullarulır. "Ama" sözcüğü ile kurulan ve tari cedeki "ay", gökteki aydır. he ün salan "Amazon = ama + zon" sözcüğü de "Sümer" sözcüğünün ash ise pek çok tarih "güclü kadın, iri kadın" anlamlannı verir. Sü düğümünü çözer. Asya'nın kuzeyinden güneyimercedeki "ab,e" sözcüklerinden " a b " sözcü ne inen Subar'lar, Subartular Subarh'lar, Subağü de " e b " biçiminde Orhun ve Uygur lehçele ri'ler, Sulubarlar, Sabir'ler, Sibir'ler hepsi de ay Tarihin zaman tünelinde geçmişe doğru geziye çıkmak şimdilik yalnız filmlerde gerçekleşiyor. Eğer bu marifet elimizden gelseydi, neler yapmazdık? İkinci Mahmut'un elini kolunu bağlar, yeniçeri ocağını yıktırmazdık; Tanzimat Fermanı'nı okutmazdık; Hareket Ordusu'nu durdururduk: Babıâli Baskını'nı engellerdik; Büyük Millet Meclisi Hükümetini kurdurmazdık; Takriri Sükun Yasası çıkabilir miydi? Serbest Fırka kapatılarnazdı; 27 Mayıs gerçekleşemezdi Ne yapalım ki zaman tüneline girip geçmişe doğru geziye çıkarak tarihi yeniden yazmak olanaksız. * Peki, 27 Mayıs gercekleşti de ne oldu? Kuşkusuz bu sorunun bir tek yanıtı yoktur; olayın, enini boyunu, derinliğini ıncelemek; yapısını irdelemek, bileşkesini saydamlaştırmak gerekiyor; ama, içinde yaşadığımız siyasal kavga ortamı bu iş için elverişli değil; 27 Mayıs'ın günahını ve sevabını birbirinden ayıracak kadar yansızlaşan bir topluma dönüşemedik. Fransa'da devrim 200 yıl sonra yargılandığına göre bu durumumuzu neden yadırgayalım? Yine de ben 27 Mayıs'ın 29'uncu yılında aklıma geten birkaç gerçeğin altını çizmek istiyorum. 1960'tan önce Türkiye'de anamuhaJefet partisi CHP idi. Ap dınların iktidara karşı direnişi de demokrasi ve özgürlük kapsamında büyük ağırlık taşıyordu. Ancak o dönemde "sosyal öevlot" ve "sosyal demokrasi"ö6n söz açılıyor muydu? "Sosyalizm" sözcüğünü zaten kimse ağzına aiamazdı; çünkü, yasaktı, suçtu; söyleyenin ocağına incir ağacı dikilirdi. Peki, ya sosyal devlet? VB sosyal demokrasi?.. Bir inceleme ve araştırma konusudur: Türkiye'de sosyal demokrasinin kaynağı ve kökeni nelere dayanıyor? CHP'nin 1960'tan önce "so/"a bakışı hiç de sıcak değildi; çoğunlukla düşmancaydı; "sosyaldemokrasi" deyimini aydınlarda kullanmazlardı. Sosyalizm ya da komünizm biliniyordu; ama, 1961 Anayasası yazılıncaya kadar toplumun gündeminde (Üniversitelerde, partilerde, basında, siyasada) "sosyal devlet" kavramının yeri önemi, ağırlığr yoktu. 27 Mayıs, herkesi hazırlıksız yakalamıştı. Yeni bir anayasa yazmak için Batı Avrupa kaynaklarına başvuru/unca "sosyal devlet" kavramıyla tanışıldı. Özellikle Federal Almanya'nın anayasası esin kaynağıydı. ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra kara Avrupası'nda çoğu anayasa yeniden yazıldığından insanlığın eriştiği "sosyal adalet" anlayışı devletlerin temel düzenlerine dönüşmüştü. Türkiye 27 Mayıs patlamasına kadar bu gelişmelere kapalı kalmıştı. CHP'nin 1960'larda sola kayması 27 Mayıs'ın rüzgârlarına yelken açmak gereğinden doğmuştur. 1980'lerdeyiz. 1990'ın eli kulağında. İki sosyal demokrat partimiz var. Sağdaki partiler bile "sosyal devlef kavramına karşı çıkamıyorlar. Hafkın önemli bir kesimi "siyasal demokrasi'Y\ asan bilinçle "sosyal demokrasi'Y istiyor. 1961 Anayasası'nın değeri ve anlamı, 12 Eylül faşizmini yaşadıkça ortaya çıktı. Ne yapalım ki ülkemizde "sosyal demokrasi"nin kökenlerini araştırdığımızda Mütareke'deki işçi direnişleri, Türkiye'de sosyaltzmin geçmişi, Kuvayı Milliye, emperyalizme karşı Anadolu1 da Kurtuluş Savaşı'yla birlikte 27 Mayıs atılımı gündeme giriyor. Zaman tüneline girerek 29 yıl öncesine dönmek ve tarihi 26 Mayıs 1960'tan bu yana yeniden yazmak olanaksız... •k EVET/HAYIR Bellekler unutkandır. Şimdı desem ki size, "Türkiye tam iki buçuk yıl anayasasız yönetilmiştir". Önce duraklayacaksınız, sonra düşünüp "Evet, gerçekten Türk ulusu 12 Eylül'den 7 Kasım 1982'ye kadar anayasasızdı" diyeceksiniz! Hele, 12 Eylül 80'de sekiz on yaşlarında olaniar konuyu derinlemesine incelememışlerse büsbütün şaşıracaklar. "Nasıl olur, koskoca bir ülke, bir ulus anayasasız iki buçuk yılı nasıl geçirdi?" diye apışıp kalacaklar! 12 Eylül 1980 günü 1961 Anayasası "ıptal" edildi. İlk günden beş komutan, "Bızim her dediğimiz, her yaptığımız anayasadır" dediler. İki buçuk yıl sürdü yeni bir anayasanın hazırlanması... Ama bu süre içinde yeni yeni yasalar çıkartıldı. Bu yasaları önce Milli Güvenlik Konseyi adıyla oluşturulan kuvvet komutanlan ve Genelkurmay Başkanı düzenledi. Sonra da Danışma Meclisi ve yine beş komutan... Bu yasaların herhangi bir anayasaya uygun olup olmadığı incelenmedi. Bu yasaların Türk ulusunun yararına olup olmadığını eleştirecek, söylenecek bir yer, bir kişi, bir kuruluş da yoktu! Basın susturulmuştu, partiler kapatılmıştı, dernekler ya bir yana itilmiş, ya suskunluğa zorlanmıştı. Bazı yazarlar sütunlarında bu gibi işlerin yanlışlığını belirtiyorlardı. Onlar da sık sık askeri adalet önünde hesap vermeye çağrılıyorlardı Durup dururken yazmıyorum bu satırları.. Okurlarım bilirler, 1970'den bu yana, bu sütunda anayasa konusunda pek çok yazım çıktı. 12 Mart'ta başladı anayasaya karşı düşmanca, 61 AnayasasıTıı lüks bulan davranışlar! O kadar ki, 61 Anayasası'nı yapanlar, yazanlar, sevinçle bağırlarına basanlar arasında bile çıktı "Bu anayasa ile ülke yönetilmez" diyenler' Birbir ad mı sayayım, peki Nihat Erim'ler, Feyzioğlu'lar ve daha niceleri!.. Evet, durup dururken değil... Geçen gün Yüksek Mimar Oktay Ekinci'nin bu sayfada ilginç bir yazısı çıktı: "Kıyı Yağmasında 12 Eylül Hukuku"... Dikkatlerden kaçmaması gereken biryaztdır bu. Genç mimar kıyı yağmasının başlıca nedeni olarak 12 Eylül'den sonra geçen iki buçuk yıllık "anayasasız dönemi" gösteriyor. Önce Prof. Aydın Aybay'dan bir alıntı: "12 Eylül 1980'den 82 Anayasası yürürlüğe girene dek geçen sure içinde uygulamaya sokulan yasalar bugün de yürürlüktedir ve 82 Anayasası'ndan bile daha antidemokratik hükümlerı içermektedir." Bu yasalardan biri hangisidir bilir misiniz? Turizmi Teşvik Yasası!.. Oktay Ekinci bu konuda şöyle yazıyor: "... Turizmi Teşvik Yasası'nı anımsadım. Kıyılardaki kamu arazilerinin yağmalanmasına olanak sağlayan yasa... Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği tarih 12 Mart 1982 idi. Yani anayasanın halkoyuna sunulduğu 1982 Kasımından yaklaşık yedi ay önce bu yasa görevini yapmaya başlamıştı! Turizmi Teşvik Yasası içerdiğı koşullarıyla hem kamu hukuku ilkelerine tersti, hem de 82 Anayasası'ndaki "kıyıların ülke ve toplum yararına korunması" anlayışıyla çelişiyordu. Ama ortada "olağanüstü bir durum" vardı. Yasa yürürlüğe girerken, yani 1982'de mart ayında Türkiye'de anayasa yoktu. Buna bağlı olarak yasanın "ana! yasaya aykırılığı" savını ıleri sürmeye de olanak yoktu." Şimdi 82 Anayasası'nın 15. geçici maddesini birlikte okuyalım: "12 Eylül 1980 tarıhinden ilk genel seçimler sonucu toplanacak TBMM'nin başkanlık divanı oluşuncaya kadar geçecek süre içinde yasama ve yürütme yetkilerini Türk mılleti adına kullanan 2356 sayılı kanunla kurulan MGK'nın bu konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis hakkında kanunla görev ıfa eden Danışma Meclisi'nin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaı, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz . Bu dönem içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarruf(Arkası ıS. Sayfada) Geçici 15. Madde Anayasada Dururken!.. OKTAY AKBAL Kusursuz görür l Kodak S100 EF'in 1 yıl garantlsl var. Üstelik özel kutusu İçinde: Kodacolor Gold Film, Türkçe kullanma kılavuzu, K I ı k I. . kılıfı ve kendinden flajd slstemi için iki Bu ses, hanka bir adet Kodak alkalin fotoğrafın habercısıd/r. Eğer pili var... Kodak S100 EF fotoğraf makmesınden çıktıysa. Çunku Kodak S100 EF'ı benzerferinden ayıran onemlı bir ustunluğu var. Cam objektıfı. Daha pahalı makinelerde bulunan bu cam objektıfı sayesınde herşeyi çok canlı, çok net gorür... Ve yakaladığınız o "an"ı aynen çeker. Ne goruntude, ne renklerde değışıklık yapmadan. Tek bir ayrıntıyı kaç/rmadan... Kodak S100 EF, en yakın fotoğraf bayinızde sızı beklıyor. Kodak S100 EF BftONİSLAW MAÜNOVSKİ İLKEL TOPLUMLARDA CİNSELLİK VE BASKI M006R^ Antropotoıının kurucusu B. MALİNOVVSKİ bu kıtabında bue. çocukların ve gençlerın özgur cınsel yaşamım anlattyor Çev: H. P o r t a k a l Sayia adedi: 200 KAMLCI YAYINEVİ Başmusahıp Sok Talas Han No 16/5 CAĞALOĞLU Tel 522 63 05 TURGUT KADIN ) VB ] FARE "KARŞF DERGİSİ çıktı "Karşı" edebiyat, sanat, duşün dergisinin 25. sayısı zengin içerikle çıktı. P.k. 371 Kızıla>Ankara Dr. Yahya Kanbolat Fotoğraf ürünleri BURLA GEBEŞ oykuler 1000. Lıra KDVli Genel Sanş l'erı: tlhan tlhan Kııobevı Baymdır Sk. 23/6 Yenışehir Ankara Makma Tıcaretı ve Yatırım Anonım Şırketı İNGİLİZCE •Almanca, Arapça • 25.000 TL Ayhkla • dilediğiniz yer ve • Zamanda öğretiyoruz. 140 73 87 147 07 34 TEKSTİL MÜHENDİSİ İŞ ARIYOR Tel: 587 73 84 Kodak S100 EF Fotoğraf Makinesi İyi Görür... İyi Çeker.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle