03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER munda pek büyük haksızlıklara yol açtığı ve açacağı, bundan dolayı da tam tersine olarak kamu yaran ve düzenine aykırı olduğu belge ve kanıtlarıyla ortaya konulmuştu. Bu gerçeği böylece belirttikten sonra, ayrıca bu türlü bir düşünüşün, kamu düzenine ilişkin bütün kurallann önceye etkili olarak uygulanacağı yolundaki büyük bir yarulgıdan kaynaklanmış olup, son derece yersiz ve yanlış olduğunu da burada önemle vurgulamak isteriz. Gerçekten de şimdiye değinki hukuka göre zamanaşımı, kazandıncı zamanaşımı sürelerine ya da hak düşürücü süreye bağlı tutulmamış olan bir hakkın yeni hukuka göre böyle bir süreye bağlanması durumunda, 'bu sürelerin ancak yeni hukukun yüriky lüğe girmesiyle işlemeye başlayacağı' geçiş hukukunun (intikaü hukukun), yani çağlararası özel hukukun 19. yüzyılın büyük Alman hukukçusu Savigny'den beri kökleşmiş olup, gerek Jsviçre Federal Mahkemesi'nce, gerekse Isviçre öğretisince tam bir görüş birliğiyle kabul edilen en temel ilkelerinden biridir. (Bu konuda, İsviçreTürk Çağlararası Özel Hukukunun büyük otoritesi Prof. Mutzner'in "İsviçre Medeni Yasası'run Uygulama ve Yürürlük KuraUan Şerhi"nde (Bern, 1926), md. 49, N. 7 ve orada anılan isviçTe Federal Mahkemesi kararları ile yazarlara, md. 19, N. 4'e bakılabilir. Aynca Bkz. Sungurbey, Isviçre Türk Hukukuna Göre lktisabî Münıru Zaman, 1956, s; 158, not 684, Medenî Hukuk Sonınlan, cild V, 1984, s: 364, Ord. Prof. Ebul'ulâ Mardin, Toprak Hukuku Dersleri, 1947, s: 80/81.) Yukanda açıklandığı üzere, temelinden çürük ve yanlış bir düşünüşten yola çıkarak, yeni Kadastro Yasası'ndaki "hak düşürücü süre geçmiş ise" sözünü, hukuk tarihimizde eşi görülmemiş bir sihirbazlıkla tam tersine "geçmemiş ise" sözüne çevirip bu kuralı halka karşı kurulmuş bir tuzağa dönüştüren, böylece halkın yasalara güvenini kökünden yıkan bu yanıltıa ve şaşırtıcı görüşün Yüksek Yargıtay'ca reddedilerek hak ve adaletin gerçekleştirilmesini bekliyoruz. bir hukuk ilkesidir. Yeni Kadastro Yasası, md. 12, fıkra 3'teki hak düşürücü süre ise, taşınmazında malik gibi elmenliğini sürdürmekte olan malikin mülkiyet hakkını da ortadan kaldırmaktadır. Yüksek Yargıtay'm tapulama davalanna bakmakla görevli 7. ve 16. Hukuk Dairesi başkan ve üyelerince uzun yıllar süren gözlem ve deneyimlerine dayanarak, Türk toplumunda pek büyük haksızhklara yol açtığı ve acacağı yana yakıla vurgulanan bu kurahn, karakuşî (saçma ve zalimce) bir hükümden başka bir şey olmadığj pek açık bir gerçektir. Iş, bununla da kalmamış, TBMM görüşmeleri, yasamn gerekçesi gibi "yasa gereçleri"ne yapışıp kalan "subjektiftarihsel yorum ycntemi" ile "lafzî yorum yöntemi" gibi yüz yıldan beri terk ve reddedilmiş olan çağdışı yorum yöntemlerine de başvurmak yoluna sapılmıştır. Böylece, Meclis görüş. melerinde tasannm devletle vatandas arasında eşitlik getireceğinden, yasanın gerekçesinde de hak düşürücü sürenin kamu malı ve özel mal ayınmı yapılmadan uygulanacağmdan, tapu kutüklerinin geçerliliğuıin süresiz askıda bırakılmasının kamu düzenine aykın olacağından ve bu süreyle mülkiyet hakkının değil, yalnızca hak arama hürriyetinin kısıtlandığından söz edildiği ileri sürülerek, aynca Kadastro Yasası, md. 12, fıkra 3'teki "tutanaklarda belirtilen haklara" sözü de tümüyle lafzî biçimde yorumlanarak, kamu mallannın özel mülkiyete konu olamayacağı yolundaki anayasa ilkesi, yalnızca bir kez çiğnenmekle 'biraz gebe' deyiminde olduğu gibi bir şey olmayacağından söz edilerek ve bunun gibi daha bin dereden su getirilerek devletin meralar, kumsallar gibi kamu mallanndaki mülkiyet hakkının da bu hak düşürücü süreyle ortadan kalkıp, kamu maJının özel kişilerin mülkiyetine geçeceği kabul edilmiş, bununla karakuşî hükmün üstüne bir de tüy dikilmiştir. (Bkz. Ihsan özmen / Halim Çorbah, adı geçen şerh, s. 233 ve sonrası, 248 ve sonrası.) Dünya hukuk tarihinde ve dünyanın hiçbir yerinde eşi görülmemiş bu düşünüşün sonucu olarak da Akdeniz ve Ege kıyılanndaki kumsallar özel kişilerce ve egemen kişilerin kurduğu kooperatiflerce talan edilmeye başlanmıştır. Anayasamızın hukuk devleti, kamu düzeni, mülkiyet güvencesi, temel haklann özüne dokunulamaması, kamu mallannın ve doğal servetlerin özel raülkiyete konu olamaması ilkelerine açıkça aykın olup, hukukumuzun kanayan bir yarası durumunda bulunan yeni Kadastro Yasası'mn 12. maddesinin 3. fıkrasının bundan sonra da halkın canını yakmasına ve kamu mallannın talanına meydan vermemek için Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi ya da TBMM'ce bir an önce kaldırüması kesin bir zorunluluktur. 25 MA YIS 1989 Kamu Malları Talaıu Anayasamızın hukuk devleti, kamu düzeni, mülkiyet güvencesi, temel haklann özüne dokunulamaması, kamu mallannın ve doğal servetlerin özel mülkiyete konu olamaması ilkelerine açıkça aykırı olup, hukukumuzun kanayan bir yarası durumunda bulunan yeni Kadastro Yasası'nın 12. maddesinin 3. fıkrasının bundan sonra da halkın camnı yakmasına ve kamu mallarmın talanına meydan vermemek için Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi ya da TBMM'ce bir an önce kaldırüması kesin bir zorunluluktur. Prof. Dr. İSMET SUNGURBEY Ist. Üni. Hukuk Geçen hafta bu sütunlardaki yazımda (16 mayıs günlü Cumhuriyet) mülkiyet hakkına konulan, hak düşürücü sürenin, hukukun temel ilkelerine ve yurt gerçeklerine de ters düştüğünü belirtmiştim. Konuyu sürdürelim: 2613 sayılı yasanın 22. maddesinin H bendindeki on yıllık hak düşürücü süre, Anayasa Mahkemesi'nin 10.2.1970 gün, 60/8 sayıh karanyla tapuda kayıtü taşınmazlar yönünden iptal edilmiş olduğundan, o yasa döneminde tapuda kayıtlı olup da Hazine adına yazılan ya da tapuda kayıtlı olsun olmasın Hazine'den başka kişiler adına yazılan taşınmazlar için açılacak davailar ise herhangi bir hak düşürücü süreye bağlı değildi; bundan dolayı, bu türlü taşınmazlarda hak düşürücü sürenin geçirümesi de zaten söz konusu olmuyordu. PENCERE Tontonum Benim... Fakültesi dan dolayı hak düşürücü süre "geçmemiş olan" taşınmazlarda bu yasanın geçici 4. maddesinin 3. fıkrasındaki bir yılhk süre içinde dava açılabileceği yolunda bir görüş ileri sürüldüğü görülmektedir. (Bkz. thsan özmen / Halim Çorbalı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, Ankara 1988, s: 226/227, 1106/1107; Ozanalp, yukarıda amlan yazı, 281/282. Ne yazık ki Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 29.3.1989 gün, esas 1988/8861, karar 1989/211 sayılı kararında bu yanıltıcı görüşe kapılmış, buna karşılık tapulama davalanna bakmakla görevli 16. Hukuk Dairesi üyesi Sayın Niyazi Durak, karşı oy yazısında, bu türlü bir görüşün yasanın açık metnine olduğu kadar amacına da açıkça aykın olduğunu güçlü kanıtlarla ortaya koymuştur.) 3402 sayılı yeni Kadastro Yasası'nın geçici 4. maddesinin 3. fıkrasındaki "10 yılhk hak düşürücü süre geçmiş ise" sözünü, hukuk tarihimizde eşi görülmemiş bir sihirbazlıkla tam tersine, "geçmemiş ise" sözüne çeviren bu görüşün, "Elma'nâ fî batnişşâir" (anlam, ozamn kamındadır) türünden kolayca keşfedilemeyecek gerekçesi ve 'Cemâziyülevvel'i de şudur: Yeni Kadastro Yasası'nın 12. maddesinin 3. fıkrasıyla getirilen on yülık hak düşürücü süre kamu düzenine ilişkin olduğundan, önceye etkili (makabline şâmil) olarak uygulanır, bu yüzden yazımın başında incelenen 2613 sayılı yasa döneminde herhangi bir hak düşürücü süreye bağlı bulunmayan, böylece hak düşürücü sürenin geçırilmesi söz konusu olmayan davalar da o dönemde on yıl içinde açılmamışlarsa hak düşürücü süre geçirilmiş sayılır! "Geçmiş'M "geçmemiş"e çevirerek... Aşağıda ara başlık alünda verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere, eski yasa döneminde herhangi bir hak düşürücü süreye bağlı olmayan davalar için yeni yasayla getirilen hak düşürücü sürenin ise ancak yeni yasanın yürürlüğe girdigi günden işlemeye başlaması, geçiş hukukunun (intikali hukukun, çağlararası özel hukukun) en temel bir ilkesidir. Bundan dolayı bu türlü taşınmazlarda 3402 sayüı yeni Kadostro Yasası'nın 12. maddesinin 3. fıkrasıyla getirilen on yülık hak düşürücü süre, bu yasanın yürürlüğe girdiği 9.10.1987 gününden işlemeye başlamıştır. 3402 sayıh yeni Kadastro Yasası'na ilişkin kimi yayınlarda ise, geçen haftaki yazımda belirtilen hukuksal ve toplumsal gerçeklere karşm, şaşırtıcı ve Oysa geçen hafta (16 mayısta) bu sütunlarda çıyanıltıcı bir biçimde, bu yazımın başında da belir kan yazımda, mülkiyet hakkına konulan hak dütilmiş olup, ancak eski yasa döneminde herhangi şürücü sürenin hukukun temel ilkelerine olduğu kabir hak düşürücü süreye bağlı bulunmayan, bun dar yurt gerçeklerine de ters düştüğü, Türk toplu Sonuç Geçen haftaki yazımda, yeni Kadostro Yasası, md. 12, fıkra 3'teki on yıllık hak düşürücü sürenin, medeni hukukun en önemli kurumlanndan olan kütük ve kütük dışı (olağan ve olağanüstü) kazandına zamanaşımı kurumlannın varhğını tümüyle gözden kaçırmak yolundaki bağışlanmaz yanılgı yüzünden halkın başına yeniden musallat edildiği, belge ve kanıtlanyla ortaya konulmuştu. Oysa gerek eski hukuklarda, gerekse modern hukukta malikin mülkiyet hakkının ancak başka bir kimsenin malik gibi sürekli elmenliğiyle (zilyedliğiyle) sırurlandınlabümesi, binlerce yıldan beri kökleşmiş EVET/HAYIR OKT4YAKBAL OKURLARDAN Konuşmam sırasında M.S.'nin klinik özelliklerini, teşhis ve tedavide ülkemizdeki durumu kısaca anlattıktan sonra Multipl skleroz (M.S.) ile kurulma asamasmdaki M.S. ilgilenen hekimlerin Derneğî'nin amaçlarını öncülüğünde dernek anlattım. Program kurulması gündeme geldiğinde, çahşmakta yapımcısının konuşmaya olduğum kamu kuruluşunun başlamadan önce halkın genel müdürlüğünden anlayacağı dilden konuşmam "Multipl Skleroz DerneğC'ne için ısrarlı davramşının kurucu üye olabilmem için nedenini Uluslararası M.S. izirt almam gerektiği Federasyonu, Amerikan ve bildirilmişri. Genel Ingiltere M.S. derneklerinin müdurluğün izin talebime yayınlarını görünce daha iyi verdiği yanıt ilginçti. "Multipl anladım. Multipl skleroz nedir? skleroz nedir, adı geçen M.S. sinir liflerinin myelin şahıstan görüşü alınarak aynı denen kılıflannın harabiyeti zamanda Türkçe karşılığı da sonucu ortaya çıkan zaman öğrenilerek bildirUmesL." zaman düzelme ve ataklarla giden dağınık klinik Bir süre önce Londra seyahatim sırasında her metro bulgularla seyreden bir sinir istasyonunun giriş ve sistemi hastahğıdır. Sebebi çıkışlarında en az 10 adet kesin olarak bilinmemekle multipl sklerozla ilgili afiş ya beraber sinir dokusuna karşı da ilana rastlanuştım. Aynı otoimmün (bağışıklık günlerde biz de ülkemizde sisteminin bir bozukluğu) bir böyle bir çalısma içerisinde reaksiyona bağlı olduğu blduğumuzdan, daha çok bugün için genel kabul ilgimi çekmişti. Yine aynı görmektedir. Sık olarak çift günlerde BBC'den M.S. görme, idrar bozukluklan, üzerine konuşma önerisi denge bozukluğu, hafîf aldığımda, program kuvvet azalmasmdan tam yapımcısının ülkemizdeki felce kadar değişik klinik M.S. dağılımı üzerine sorduğu özellikler gösterebilir. soruya yanıt vermemin Hastalık bulaşıcı değildir. En olanaksız olduğunu gördüm. çok 2040 yaş arasında Zira bu konuda yapılmış görülür. Iskandinav istatistiksel bir çalışma yoktu. ülkelerinde ve tngiltere'de Doksanlı Yslları Yitirmesek... "Seksenli yıllar hangi açıdan bakılırsa bakılsın Türkiye açısından kayıp yıllardır." Öztin Akgüç, geçen günkü yazısına böyle başlamış. Birkaç cümle içinde seksenli yılların 'kayıp yıllar" olduğunu şöyle açıklamış: "... Enflasyon süreklilik kazanmış, fiyatlar en azından altmış misli artmış, kişi başına gelir, dolar olarak azalmış, ekonominin yıllık büyüme hızı ortalama yüzde 4.4'e düşmüş, dış borçlar üçe katlanmış, iç borçların tutarı yıllık bütçe büyüklüğüne yaklaşmış, gelir dağılımı giderek bozulmuş..." Bu kadar da değil, siyasal haklann kısılması, eğitimde çöküşün hızlanması, toplumda değer yargılannın yozlaşması, erdemli ve dürüst olmanın yerini işbitiriciliğin alması da hep seksenden bu yana geçen dokuz yılın sonuçlarıdır. Değerli bir ıktisat adamı olan Öztin Akgüç, kısa bir yazıda seksenden sonraki yılların üçü asker, altısı Özal'ın sözde sivil yönetiminde geçen yılların dökümünü en göze batıcı bir biçimde yapmış... Sanırım ne asker, ne sivil bir kişi kalkıp da 'hayır, bütün bunlar doğru değildir' diyemez! Gerçekler apaçık ortadadır. Seksenli yılları yaşayan her yurttaş on yıl öncesiyle bugünü kendi yaşamı açısından kıyaslayabilir. On yıl önce, yani 12 Eylül öncesinde mi daha iyi geçiniyordu, daha iyi bir yaşam sürüyordu, yoksa şimdi mi? Bir sonuca varabilir. İkide bir korkutuyoriar, '12 Eylül önceşine mi dönmek istiyorsunuz?..' Ne vardı 12 Eylül öncesinde? İnsanlar öldürülüyordu, hemen her gün birkaç kurban veriyorduk. Ama bugün aynı durum yaşanmıyor mu? Yine yurttaşlar öldürülmüyor mu? Her gün gazetelerde asker sivil kurbanlar verdiğimizi okumuyor muyuz? 12 Eylül'den bugüne kadar geçen zamanda şu ya da bu nedenlerle yitirdiğimiz insanların sayısı 12 Eylül öncesindekine yaklaşmadı mı? Neydi 12 Eylül'ün gerekçeleri? Önce terör olayları, sonra gericilik başkaldırısı, iki büyük partinin anlaşmaya varamamaları, cumhurbaşkanı seçimini haftalarca gerçekleştirememeleri... Ama bugün durum nedir? Gericilik 12 Eylül'den sonra büyük bir güç kazanmış, korkunç bir gelişme göstermiştir. Yine partiler arasında bir uyum, bir anlaşma, demokrasi savaşımında bir ilerleme yoktur. Bir kez daha cumhurbaşkanını seçmek en büyük sorunumuz olmuştur. Yüzde 21.75'lik bir halk desteğine sahip olan ANAP'ın tek başına seçeceği bir cumhurbaşkanının toplumda ne denli saygınlık kazanacağı kuşkuludur. 12 Eylül öncesinde hiç değilse halkın istencine saygı vardı. Bülent Ecevit, 79 ara seçiminde yenik düşer düşmez hükümetten ayrılmasını bilmişti. Ama şimdi ülkenin üçüncü partisi durumuna inmiş bir ANAP, bir özal, büyük bir dirençle yönetimin başından aynlmamaktadır. Altı yılda üikemizi, halkımızı getirdiği yer tam bir iflastır. Akgüç'ün birkaç cümlede yaptığı sergileme 12 Eyül öncesinde yapılsaydı, yeni bir askersel el koymanın gerekçesi sayılabilirdi. Kısacası 12 Eylül topluma hiçbir şey kazandırmamış, eskiden kazandıklarımızı da elden çıkarmamıza yol açmıştır. Yok, 12 Eylül toptumun bir kesimine çok yarar sağlamıştır! Bunu söylemek gerek... İşadamları, sanayici, tüccar dediğimiz kesim birkaç yıl içinde servetine servet katmıştır. Sendikaların susturulduğu; sendika liderterinin dört beş yıl hapislerde tutulduğu; derneklerin kapatılıp pek çok aydının yıllarca hapislere tıkıldığı; başına en ağır baskıların yapıldığı, yazarlann, gazetecilerin sıkıyönetim savcılıklarında, mahkemelerinde hesap vermeye çağrıldığı, anayasa taslağına karşı çıktığı ya da uygulamaları eleştirdiğı için gözaltına alındığı; kısalı uzunlu mahkumıyetlere çarpıldığı bir dönemde sermaye çevreleri meydanı boş bularak istedikleri gibi işlerini yürütmüşlerdir. Sonuç, iktisadı durumun on yıl öncesinden çok daha kötü olduğudur. Halkımızın en acı geçim sıkıntıları içinde çırpındığıdır. 12 Eylül öncesinin hiç değilse oy oranlan yüzde kırkları bulan hükümetlerinin yerini, yüzde 21.75'lik hükümetlerin aldığıdır. Son on yıl bile bile ziyan edilmiştir. jçte ve dışta ülke saygınlığı da on yıl önceşine oranla çok, ama çok şey yitirmiştir. Üstelik bu on yılın bitip bitmediği de belli değildir! Yurttaşlann yüzde sekseninin 'çekgit' dediği bir hükümet 92ye kadar iktidarda kalacağını açık açık söylemektedir. 30'den bu yana geçen 'yitik yıllar'a üç dört yıl daha eklenirse, 21. yüzyıl eşiğindeki bir Türkiye'nin sorunlan arapsaçına dönecektir. Nüfusuyla birlikte dertleri, sorunlan da artan bir ülkede kördüğümlen çözmek kat kat güçleşecektir. O zaman acaba bir yeniden 'asker gelsin düzeltsin' sözlerini duymaya mı başlayacağız? Yitik yıllara, yeni yitik yıllar ekleneceğe benziyor. Hele sosyal demokrat muhalefetin de günden güne kendi içinde yozlaşması, daha doğrusu birtakım güçlerce yozlaştırılması gerçeğini de hesaba katarsak karşımıza çok karanlık bir tablo çıkar. Yazımı değerli iktisatçı Öztin Akgüç'ün şu sözleriyle bitirmek isterim: "Seksenli yılları yrtirdik, bari doksanlı yılları kazanalım. Bunun için toplumun her bireyine görev düşmektedir." Multipl skleroz nedir? daha sıktır. Multipl skleroz erken teşhis edilmezse, atak dönemindeki hasar sonucu, hastayı maluliyete kadar götürebilir. Bu açıdan erken teşhis önemli Öte yandan hastalık kesin tanınamazsa, hastalar hekim hekim dolaşarak çare aramakta, hem maddi hem de manevi açıdan perişan olmaktadırlar. Hastalığın kesin tedavisi olmamakla beraber, atak döneminde uygulanan steroid vb. ilaçlarla hastalığın daha çok hasar yapması önlenebilmektedir. Öte yandan ülkemizde ve yurtdışında bu hastaları iyileştirebileceğini ileri süren birçok şarlatan türemiştir. Hastaların bu konuda uyanık olması gereklidir. tşte bu ve benzer ihtiyaçlardan dernek fîkri gündeme gelmiştir: Multipl Skleroz Derneği Hastalar doğal olarak çare peşindeler. Kendilerine hastalıklannı ve çarelerini açıklayacak herhangi bir kuruluş şimdiye kadar yoktu. Onlar da çareyi uluslararası M.S. Federasyonu ya da başka ülkelerin M.S. dernekleriyle yazışarak arıyorlardu Işte bu ve benzeri nedenlerle tstanbuVda 2 tıp fakültesi, GATA ve eğitim hastanelerinde çalışan konuyla ilgili hekimlerle, bazı hasta yakınlan ve hastalar dernek kurmak için bir araya geldi. Bu çalışmalara Ankara, Bursa ve bazı başka illtrden ilgili insanlar da katıldu Böylece "Multipl Skleroz Derneği" oluşturulmuş oldu. Amaçlarımızı özetleyecek olursak, kısaca şöyle; Öncelikle hastalığı halka tamtmak, erken teşhis ve tedavide hastalara yardımcı olmak. Hastalarla iletişim kurarak çeşitli konferans, yayın vs. ile onları aydınlatmak. Maddi problemi olanlara yardım etmek. Hastalığın teşhis ölçülerini uluslararası alçülere uygun olarak yaygm bir şekilde ülkenin her yanında kullanmak. Maddi olanaklar geliştirilebilirse, malul duruma gelenlere destek psikoterapi, fizikoterapi olanaklar sağlamak. M.S. konusunda yapılan çahşmalan merkezüeştirmek ve bir bilgi bankası kurmak. Ülkemizdeki multipl skleroz dağılımım ortaya çıkarmak. Bu konuda uluslararası M.S. dernekleriyle ilişkiye geçmek ve yardımlaşmak. Dr. DURSUN KIRBAŞ. Nörolog ve M.S. Derneği Y.K. üyesi 26 Mart seçimlerinde Özal, "21.75'lik Başbakan" oKjnca bu köşede bir yazı çıktı. Son bölümü şöyle: "Özal giderayak kendisini tarihe yazdırabilir; hevesi varsa akı satayım: Özal hemen bir özgürlük ve demokrasi programı hazırlasın. 141, 142, 163'üncü maddeieri Türk Ceza Kanunu'ndan kaldırsın. Sendikalar Yasası'nı ele alsın; Batı demokrasilerindeki 67çutlere göre duzeltsin. Sendikalara siyaset yasağını kaldırsın. M muriara ve öğretmenlere sendikalaşma özgüriüğü tanısın. Bastna dönük yasalan ayıklasın. Bir genel af yasası çıkarsın. 1961 Ana yasası'ndan daha ileri, özgüriukçü, demokratik bir anayasa hazıriasın ve önersin... Tarihe geçer... Haydi Tontonum... Göreyım seni, eğer bu yolda bir atılım yaparsan, butün demok ratlar seni destekler... Ybfcsa 12 Eylül askeri darbesiyle gelip halkın oyuyla giden sıradan bir poMikacı diye anılacaksın." * Yazı 31 martta çıktı; aradan birkaç hafta geçti, gazetelerde ilginç haberter yayımlanıyor. "Özal diyor ki: 1) İki şeyin yanındayım; açık toplum, serbest ekonomi. 2) Anayasa değişikliği yapalım. 3) Meslek kuruluşlan siyaset yapmalı. 4) Komunist partisi kurulmasının mahzuru yok. (Cumhuriyet, 24 Mayıs 1989.)" Gazeteciler soruyortar: Açık toplum kavramı 141, 142, 163'ü de kapsıyor mu?" Tonton yanıtlıyor: Tabii... Onlara değinmeye lüzum yok ki..." Aslanım benim... Koçum... Gördüğünüz gibi Başbakan, 31 martta önerdiğim programı benimsemiştir; Özal adım giderayak tarihe yazdırmak istiyor; bir askeri darbe ile gelip, halkın tepkisiyle giden politikacı diye anılmak istemiyor. Giderayak akıllandı Özal... Niçin? Nedenini sormak gerekir mi? Düşenin dostu olmaz; bizim toplumda da politikacının düşmeden aklı başına gelmez. "Konut soytanlan" Başbakana sırt çevirdiler, yeni efendi aramaya yöneldiler; "papatya yazarlar" kendi yapraklarını yoluyorlar: Gidici mi? Kalıcı mı? Gidici mi? Kalıcı mı? Saltanat çöktü, hanedan bitik, iktidar yitik, ekonomi eviere şenlik... Öyie gorünüyor ki iş bizlere düştü; özal'ı demokratik yolda destekliyoruz, ama ah Tonton, 21.75'lik olmadan şu işe girişseydin olmaz mıydı? Yine de yürü... Haydi aslanım... Koçum benim... • Ancak hınzır muhalefet Tonton'a inanmıyor, güvenmiyor, Özal'ı ciddiye almıyor. Ne diyorlar: 'Özal zıpkını yedi; battı balık yan gider. 21.75'lik Başbakan erken seçimi askıya almak için demokrasi numarası yapıyor. Şimdiye kadar aklı neredeydi? Biz bu katakulliyi yutmayız, Tontor? dan demokrat olmaz..." Muhalefet istesin istemesin. . Bir demokrat başbakan, muhalefet istiyor ya da istemiyor diye düşünmez; hele parlamentonun çoğunluğunu elinde tutuyorsa, bütün olanaklarını demokrasiyi kurmak için pazarlıksız kullantr. Haydi aslanım... Ayaküstü ortaya attığın önerilerini somutlaştır; işin içine partini de kattıktan sonra "demokrasiye geçiş programı"n\ kamuoyuna açıkla!.. Göster kendini!.. BAŞSAGUĞI Çalışma arkadaşımız İREM ÖZSEVEN'in babası KAMUOYUNA; "Buradan ölü çıkacak" Siyasal iktidar, toplumun emekten yana kesimleri üzerindeki baskı ve şiddet politikasunn son örneklerinden birini Bayrampasa Cezaevi'nde sergiledi. Başına ve kamuoyuna olduğundan farklı bir biçimde, çarpıtılarak yansıülan olaylar, 14.5.1989 gecesi 400 siyasi tutuklunun sevk edilmesi ile birlikte basladı. 10'ar kişilik araçlara 30'ar 40'ar kişi doldurularak içeride aç susuz ve havasız olarak 12 saat boyunca bekletildik. Uyanlannuz dikkate alınmayarak birçok arkadaşımızın yaşamsal tehlike sınırına gelmesine seyirci kalındı, eşyalanmız yağmalandı. Geldiğiıniz cezaevinde, yasal düzenlemelere aykın olarak birbirimizden tecrit edilmiş bir şekilde müşahede hücrelerine kapatıldık. En temel yaşamsal haklanmızdan keyfi olarak mahrum bırakıldık. Temsilcilerimiz aracılığıyla 16.5.1989 tarihinde cezaevi idaresiyle görüşme talebimize vahşice bir saldın ile karşılık verildi. Komutanlannın "buradan ölü çıkacak" emriyle yüzlerce asker üzerimize salındı. Taş, sopa, cop ve cam parçalanyla yaralanan 150 arkadaşımız uzun süre tıbbi müdahalede bulunulmadı. Isyan çıkanldı gibi yalanlarla saldınlar gerçekleştirildi. Biz siyasi tutuklular cezaevlerindeki keyfi uygulamalara ve saldınlara boyun eğmeyecegiz. Temsilcilerimizin tanınması, işkenceciler hakkında soruşturma açılması, eşyalanmızın yağma edilmesinden doğan zarann karşılanması, tecrit pou'tikasına son verilip tüm siyasi tutuklulann bir arada ve normal koğuşlarda toplanması, havalandırma, avukat, aile görüşü ve gaspedilen diğer hakknmızm iade edilmesi doğrultusunda 16 Mayıs 1989 tarihinde SÜRESİZ AÇLIK GREVtNE başlamış bulunuyoruz. Insanca değerlere saygı duyan ve bunlan korumayı kendisine görev bilen her kişi ve kurumu, Sağmalcılar Cezae\i'nde uygulanan bu terörü laneüemeye ve sorumlulanndan hesap sormaya çağınyor, açhk grevimizi desteklemelerini bekliyoruz. TDKP dayaaından yarplanan tnmklular adına MEHMET ÖZKAN DEVYOL daTanndan yarplanan «ntnklular adına MUSTAFA ŞAHtNER TKPML iıarekcti daravndaıı Targrianan tutnkhdar adına tBRUdM OÇEK TtKB davaundan Targüanan ratnklular adına REMZİ BASALAK MLSPB davaaından yargüanan tutuklul.r adına EMRl LLAH ÇETtH TKKKÖ davaundan yargılanan talulüalar adına OĞUZ BtRlNCl TXP/MLTtKKO davaandan yarpUnan nuuklular adma ŞAHtS KARATAŞ TKP/ML davMindan yarplanan tntuklnlar adına LSMAİL ORAL SEVGtYE DAİR Bizim de söyleyeceklerimiz var Ezgınin Günlüğü Ali Altuğ Denız Türkalı Güneş Yakın Hale Soygazı Bulunmaz Tıyatroİstanbul Tan Oral Yedibölge Oyunculan Refik Durbaş Kartal Folklor Ekibı Aytaç Arman Dia gösterisı Ümıt Elçi Gençlik Dünyası Gösteri Ekıbı Er'ol Kar Savaş Aykılıç TAHIR ŞEKERSOY'un vefatını üzüntüyle öğrendik. Merhuma rahmet, tüm dost ve yakınlarına başsağlığı dileriz. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI ANMA Biricik Annemiz Ninemiz 27 Mayıs 1989 Saat: 19.00 Tarihi Çay Bahçesi Biletler: Kadıköy Kültur Merkezı. O K M., ModaSıneması ve Beşıktaş Tarıhı Çay Bahçesi gışelerınde. MEBRURE ULUÇ'u Anan sevgilerimız çoğalan özlemlerimizle yaşatıyoruz. ÇOCUKLARI TORUNLARI rGIGK DGIıl mmplakıv ktısehilenk adım adım kovaladı MAJOR PLAKCILIK Tel 5125832 İstanbul CAĞOAŞ YAYINLARL VEDAT GÜNYOL Giderayak TEACHERS OF E N G L I S H urgently required for a language school in İstanbul. rjualified native speakers only. DUYURU 3. Olağan Genel Kurulumuz 28 Mayıs 1989 Pazar günü 13.0017.00 saatleri arasında Türkocağı Cad. No: 19 CAĞALOĞLU adresindeki İstanbul Tabip Odası Toplantı Salonu'nda yapılacaktır. Tüm dostlarımız ve insan hakları savunucuları davetlimizdir. Tel: 1136 19 35,136 19 36 İLAN KADIKÖY 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1988/947 Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1988/947 Esas 1989/374 sayılı karan ile nüfusta Süne olan soyadımızı Suna olarak tashih ettirdığımiz ilan olunur. 15.5.1989 Mehmet (Memet) Süne Şukru Süne (kendine asaleten, çocukları Gönül Sune. Erkan Süne. Fatma Süne ve Sosun Leyla Süne'ye velayeten) Basın: 5955 YAŞARKEN Vedat Günyol düşün, sanat ve yazın dünyasında gözüne ilişenleri, düşünüp duyumsadıklannı, "Yaşarken"de ayn bir tatla bize sunuyor. Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 3941 Cağaloğlu SAHİBİNDEN SATILIK Renault12 1986 model station otomobil Tel: 143 09 3 0 175 37 67 TAYAD TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ AİLELERİ YARDIMLAŞMA DERNEĞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle