25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 NİSAN 1989 CUMHURİYET/7 Moskova‘dan Atina’dan Dostluk/ann, edebiyat tartışmalarının, kalkan kadehlerin, çıtır çıtır kırılan buzların ve sessizliğin arasında hep o dize/er çınlıyor: “Memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim ini daha uzak?” YILDIRIM MOSKOVA Geçen kasım ayında bir kez daha gelmiştim Peredelkino’ya.Sovyet Yazarlar Birliği’nde Azerbaycan edebiyatı beni tanıtmanı Valeh Moskova’da yaşayan canlı yazar Cengiz Hüseyinov’un bağ evine (daçasına) götürmüştü. Uzun ve zevkli bir konuşmadan sonra o bizi Peredelkino’nunkarh yollarında gezdirınişti. Dar bir yolda Yevhışenko’nun en son kamı Karelyalı güzele ve Afgan rastlamıştık. kÖpeğine Kayın ormanına erken inen akşamm alacalığmdaCengiz, bir ancak karartıları gözüken köşeden birkaç evi etmiş ve onlardan iki tanesinin zamanında Boris Pasternak ile Nazım Hikmet’in oturdukları evler olduğunu söylemişti. Stalin’in yazarlara tahsis bu ettiği köy, ne mutlu saatler, ne dranılar yaşamıştı ancak tipik bir Rus manzarasının ortasındaki bu köye damgasını vuran tatlı bir hüzündü. Bu kez Peredelkino’da bir cumartesi geçirmek üzere Vokzal’da Kiyevskaya (Kiyev Garı’nda) toplandık: Dünya Edebiyatı Enstitüsü çalışanlarından Abbas bern oraya getirdiğinde, Talipov Topkapı garajlarrndaki kadar bir kalabalık içinde Valeh Rızayev, Moskova (3niversitesi ekonomi öğretim görevlisiSergey Novikov ve karısı Literaturnaya Gazyeta yazarlarından Leııa bizi hemen gördüler. Kalkmak üzere olan banliyö trenine doğru bir yarış! Peredelkino’da Leyli’nin babasının bağ evine gidiyoruz. Yazarlar Leyli, Sovyet Birliği’nde Estonya edebiyatı tanıtmanı. ir sonraki trenle oraya B aynı yerde Beyaz Rusya edebiyatı olarak çalışan Galya tanıtmanı Gribovskaya ile onun okul Lena arkadaşı da gelecek.Bu Lena, on yıl kadar önce Londra’ya göçmüş ve BBC’de çalışıyor. Sovyet bir arada bulunmak inteligensiyasıyla ve Peredelkino’yagitmek, içimde yüzyılın başında Paris’te arasında bohemyazılar ya da 20’li yıllarda Berlin’de edebiyat sanat çevrelerinde olmak gibi bir tat çağnştırıyor! Banliyö trenini dolduran taşrahlann meraklı bakışları altında Türkçe, Alnıanca, İngilizce ve Rusça Sovyet gerçeği üzerine konuşuyoruz. Sovyetedebiyat ve sanatında talin’in yaptığı S tahribattan edebiyat ve ve şimdi sanatçıların ta.şralılıktan kurtulup Puşkin, Çehov, Tolstoy, Mayakovski, Ahmatova gibi Yasenin, Kandinski, Maleyeviçgibi dünya edebiyat ve sanatına yeni bir nefes, bir renk getirme yeni çabalarından söz ediyorlar. Olcas Süleymanov’un,Anar’ın, Timur Pulatov’un, Anatoliy in yapıtlannda gördüğüm yüksek düzeyi dile getiriyorum. Sovyet edebiyatı, bu kez Asya’dan boy gösteriyor. Yanımda karşılıklı iskambil oynayan iki taşralıdan biri, Peredelkino’yageldiğimizi İstasyonda kırmızı söylüyor. altında yağmurluğunun Leyli bizi Yine karşılıyor.her zamanki gibi güleç ve doğal: Moskova’nın soğuğunu sıcak bir dostluğa dönüştüren bir Estonya güzeli. Kısa bir otobüs yolculuğu, bir on beş dakika kadar karlann sekerek yürüyüş ve işte üzerinde Leyli’nin evindeyiz. Kardeşi bağ ve Yuriy onun karısı Galirıa bizi selamlıyor. Zengin bir sofra. içkileri Getirdiğimiz çıkarıyoruz. Duvarın gömülmüş köy usulü içine bir ocaktan ışık ve sıcaklık Yeniden bahçeye iniyoruz. taşıyor. Peredelkino’nun sessizliğive puslu havası. Moskova’da buzlar ikinci kez eriyor. Umut edilir ki 1956’dan sonraki gibi yeniden donmasınlar. Kar suları, katılarak birbirine küçücük dereler oluşturuyor. Yuriy, bu çevrenin bülbül yatağı olduğunu söylüyor, ama etrafta ala kargadan başka henüz bir şey gözükmüyor: Ve gökten yere gönderilen bir melek gibi, Çehov’un süzülüp çıkagelen bir soylu bayan gibi Galya Gribovskaya. gözleri ve gamzesiylegülerek kapısında beliriyor. Leyli, onu bahçe ve arkadaşı Lena’yı istasyondan almış. Yürekleri bir kez daha çarptıran bir an. Sofrada verilen küçük söylevler ve ardından dostluğa, yine buluşmaya sağlığa, kalkan kadehler... Yemekten sonra güneşin hayli Batı’ya meylettiği bir anda Kulesininyapmıınabaşlandıklan sonra 14 Ekim1888dekihali (en soldakifotograf) Veinşaat tamamlandığııda(31 Mart 1889) bugünküşeklini Peredelkino’yu gezmeye çıkıyoruz. Eyfel almışdururndayken sağdakifotoğrat).EyfeIbu sene yüz yaşını ışıklariçindekutladı(kucukfotoğraf). (en Yuriy bizi peşinden sürüklüyor. Yer yer açık alanlardan, yer yer karlı kayın ormanından geçiyoruz. Bu yerlerde Nğzım Hikmet ne çok gezinmiş ola ki... Aklıma onun en sevdiğim ve sık sık Kayın mırıldandığım “Karlı Ormanında” şiiri geliyor. Bu dingin sessizlikteanıları ne denli depreşrniş,nostaljisi ne denli bastırmış olmalı ki kaleminden şu satırlar dökülmüş: “Memleket tüm çalışanlar yazılı. Ancak Eyfel kulesinin isim babası her ne kadar mi. yıldızlar mı / Gençliğim mi projeyi rakipler, şirketle özleşen Gustav Eıffel ise de, düşünce Zürihli daha uzak?” kişinin adıyla andıklarından mühendis Maurice Koechlin’e ait. Koechlin, 6 bugünkü nleniş yaygınlaşıyor. 0 ü Hikmet’in, “Şimdi şurdan saptım mıydı / Şose, Haziran 1884’te eskizi Gusrav Eıffel’e sunmuş. zaman gerçekleştirilen inşaat bir çığıraçıyor ve konstrüksiyon ova / trenyolu, Yirmibeş kilometreden bir sektöründe atılım sağlıyor. Eiffel Konsırüksiyorıve Etüd /Pınl pırsidır Moskova... DOĞAN BürOSu’na atanmıştı. Yaşantısı Ozellikle viyadük, ama köprü, dizesindeki köyün aşağı kısmışef şoseden önemlisi na iniyoruz, tren yolunu PARİS Geçen hafta dünya boyunca da bu kuruluşa hizmet hepsinden büyük yapıların (Nis geçıyoruz. akşamda Moskova basımnda: Kalemdenkravat iğne vermiş, yönetimde bulunmuş. bu örtıllmesinde Çöken observatoryumunun kubbesi) ve NewYork’un sine, biblodan içki şişesine kadar rıu başkanlığı izlemışti. gerçekten pırıl pırıl. Ne var ki 1889Paris Dünya Fuarı hazır ünlü Hikmet gibi başımızı alıp Hürriyet Abidesi’nin ıç lürlerle turistlere Paris anısı olaiskeletininyapımında etkeıı taşıyıcı sunulan, değil kentin Fransa’ lıklarına iş arkadaşı Emile Moskova’ya doğru ovada yola nın bik simgesi sayılan Eyfel Ku Nougier’le yaklaşan Koechlin, sonra oluyor. düşmüyoruz. Ters yönde Laboratuvar çalışması örneği lesi 100 Yaşında manşetleri atıldı. dan Evfel kulesi adını alacak ilk Leyli’nin bağ evine doğru yürüyoruz. bütün yapıların çekirdek Haber doğruydu. 26 Ocak görünümü mimar Stephen Evde çok dilli ve aynı salt Maurice Koechlin’e ait. de 1887’de başlanan, 7175 ton de Sauvestre’flin katkısıyla Gustav düşüncesi zamanda konuşmalar, şerefe geçen \‘alın bir yaşantısı olan bu kalkan kadehler için yapılan mir, 1 milyonun üzerinde perçin Eiffel’e 6 Haziran 1884 tarihli kişi, le gerçekleştirilen bu yapı. 3! (şimdi ETH Zürih Kütüphane öncu yaşamı boyunca geri Abbas söylevler, ile Londra’da yaşayan durmayı yeğlemiş. l939’da 50. Mart l889’da bitirilmişti. Ancak si’nde bulunan) eskizle sunmuş. planda Lena’nırı iğneleyici sohbetleri, kutlamalarında kulenin isim babası Gustav Eiffel ise de Konuya önce yabancı duran, ama Sergey’!ebenim Sovyetekonomisi iken sonra üzerine bir kitap yazma gösteren Eiffel aynı başkanıistememesinekarşın düşünce Zürihli mühendis de la bur” basınca kendisine, Maurice Koechlin’e aitti. müzik ve yılın eylül aşında. “Yeni bir tartışmalarım, ocaktan taşan 300 Maurice Koechlin, Zürih Tek metotla metrenin ıızerine çıkma “kulenin babası” unvanı verilmiş. sıcak... Masaya gelen semaverin Ikinci Dünya Savaşı bitiminde nik Universitesi’nde (ETHZ) olanağı” patentini almış. homurtuları... Dışarıda ince bir Cullmann’ın öğrencisi olmuş ve Girişimin adı hep: “La Tour de 91 yaşında ölen bu kendısıni yağmur yağıyor. Peredelkino’nun öncünün hocasımnönerisiüzerine Paris ya 300 metres” 300 metre kulesi ola sergilemeyi üzerine gece ve bir kez daha Zürihlilerce ösünç kınlarındaki LevalloisPerret’deki rak geçiyor. Patenıte, hizmeti ve anısı sessizlik çökmüş. azim m kayrn ormam , Arabeskin Yunanistan ‘da “arabesk müziğin kralı, çingene/erin babası, yoksul/ann ağabeyisi Manolis Angelopulos, ardında 1500 adet uzunçalar ve toplam 2500 şarkı bırakarak yaşama veda etti, Hayranları şimdi her gece onun en ünlü bestesi “Ta Mavra Matyasu” (Kara Gözlerin) şarkısını gözyaşlarıyla söylüyorlar. “ gozyaşları BERBERAKİS ATİNA Türkiye’de “arabesk” türü olarak tanınan türünün, daha doğrusu müzik kültürünün bir benzeri, Yunanistan’da da dinleniyor.Bu müziktürü, Yunanistan’ınüçüncü sınıf eğlence yerlerinde, taverna veyamüzikhollerinde rağbet görüyor. Bu tür şarkıları seslendiren sanatçılar ise genelde şohret olamıyor. Ama bunların arasında öyle biri vardı ki, nereyegitse, nerede şarkı söylese aynı Ibrahim in Türkiye’dekarşılaştığı coşkulu sevgi gösterileriyle karşılanıyor. Söylediği,bestelediğiher şarkı aynı gün üçüncü sınıf bütün eğlence yerlerindesöylenmeyebaşlıyordu. Manolis Angelopulos adlı bu sanatçı, halis Yunan müziğinden başka müziği sevmektezorluk çeken Yunanlımüzikseverlere eniııde sonunda “arabesk” türünü sevdirmeyi başarmıştı. Çingene kökenli Manolis Angelopulos, Çingeneliğini hiçbir zaman Hatta bundan gurur gizlemiyordu. duyuyordu. Manolis Angelopulos’un,51 olmasıııa rağmen geçen yaşında pazar günü hayata veda etmesi, tüm Yunanistan’da büyük üzüntü yarattı. “Arabesk” türü Yunan seveni de sevmeyeni de müziğini “şok” geçirdi. Çünkü Angelopulos sevecenbiriydi. Halk çocuğuydu. müzik yaşamında 33 yıllık “şöhrel” olana kadar yollarda şarkı söyleYerek,kilim ve halı satarak, ayakkabı boyayarak, demir döverek hayatını kazanıyordu. 18yaşındayken bir gitarist sesindeki “hikmeti” Angelopulos’urı keşfetıi ve elinden tuttuğu gibi doğru, Halk Şarkılan Akademisi’ne 0 gün bu gündür götürdü. Angelopulos. “arıbesk” türü “ilahi”, Yunanistan’da müziğin yaşayan Çingenelerin ise “babası” olmuştu. Angelopulos, her gördüğüne “kanteşim” demesiylesahne andıran parlak ve şık kıyafetlerini giyimi, yumurta topuk rugan ayakkabısı, simsiyahbriyantinlisaçları Paris‘ten fikir babası Eyfel’in New York’tan Zaman meydamnda saat borç gösterir ‘J, ç: :ı,ı; , ‘1. E ATIYAS GaNEW YORK 2.447, 567, 316, 270... 2,447, 516, 417, 500. Göz açıp kapayıncaya dek milyarlı rakamın yüz binler hanesi artıyor deicesine bir hızla. Time Square’ın göbeğinde, şimdi herkesin gözünü alan ışıklı tablonun üstündeki rakamın yanında “şu anki milli borcumuz” yazılı. Hemen altında “aile başına düşen pay” zaifadesinin anında 40.423. .. İki y sonra yaysaniye 40.424’e yükseliyor. görübu takip edebilmenin artışı yok, Altından geçen Amerikalıların kanlarının çekildiğini, tüylerinin diken diken olduğunu, bir anda Time Sçuare’m neşesinden bir şey kalmadığını izlemek mümiddikün. Milli borç tablosu şaka filan değil, şu anda dünyanın bir numarab borçlu ülkesidurumunda olan ABD’nin borç miktarındaki desaniye saniye vatandaşıfarğişmeyi na bildiriyor. Tablonun üstünde şahısbunu akıl ettiğine dair hiçkimin bir işaret, etiket ya da reklam yok, iki haftadır bu artan sayılar sayesinde New York daha suskun. Işıktı tablonun altında zendilergemütcekondu çalarlarından Boby teyp McFerrin’i dinliyor: “Takma kafam, mutlu ol takma kafanı, mutlu ol”, Işıklı borç tablosu Amerikan toplumunun alışık olmadığı yeni bir milliyetçiiğide temsil ediyor . aynı zamanda. Ozellikle son birkaç yıldır konuşulan Japonya ile rekabet..konusu ile günden güne şirnşekleazalan piyasacılar, tek serbest dünyacıların yerini yeni milliyetçilere bıraktıkları bir ortamda ışıklı borç tablosu pek çok yeni nırları değil, çokuluslu şirketler gelişmeyi yansıtıyor. olduğunu anlattı . ABD’nin Muhafazakğr Wail Street MTIONAL açığı zetesi yeni milliyetçilerin sesleri ticaret sorununun tamamen hani en fazla duyurdukları gazete yal ürünü olduğunu iddia eden durumunda. Geçenlerde birinci Ohmae, Amerikan tekellerinin sayfada yer alan ve ABD’nin bir Japonya’da üretim yapmayı ternumaralı borçlu ülke durumunda cih edip memnun oldukları süreolduğunu işleyenyazı da yeni mil ce, Japonya’nın ABD’den az mal liyetçiliğinilginç örneklerindenbi satın almasının bir sorun olmayacağını Ohmae daha da söyledi. riydi. ‘ ‘Tek dünyacılar geri geliyor” ileri gidip, “Milli sınırlar ortadan kaikmaktadır, para artık elektrouyarısı ile başlayan yazı bir nik olarak transfer edilmektedir, manlann radikalien arasında ‘ buna karşın sımriardan transferi gın olan “tek dünyacılık’ şünün bugün ekonomik çıkarları halen zor olan şey iş gücüdür, nedeniyle muhafazakğrlarca sa ABD’de işsizliğin artması endişe vunulmasını yenyor. Alaycı bir edilecekbir şey değildir, çünkü dille serbest ticaret, uluslararası sizlerin büyük çoğunluğu zaten laşma, sınırların ekonomik bağ azınlık gençleridir ve bunlann bilyük kısmı zaten oy kullanmalarla ortadan kalkması gibi alar önce alaylı bir dille yeriliyor: maktıdır” sözlerini sarf edince “Bazılarına göre ABD’ninJapon yeni milliyetçilerçığırlarındançık. ya ve Hong Kong ile ticaret açığı tılar. olmasının Kamas ve Montana ile Yeni milliyetçileri şaşırtan bir ticaret açığı olmasından pek başka olay ABD’nin önde gelen ki yoktur. Çünkü sonuçta her şey ekonomistlerinden ve askeri güçbir sistem, bir dünyadır. Bu lenmenin önemini savunanlardan lar bir gerçeği unutuyor. Japon Herbert Stein’in sözleriydi. Stein: ya ve Hong Kong’un Kansas ve “Fransa’da tatil yaptığım için Montana’dan en önemli farkı bi 1)*ö’da ticari açığım oldu. Ama zim birleşik devletlerimizden bin endişelenmedim. Hatta aksine olmamalandır. Evet askeri çok keyfini çıkardım, bilgi ve sertefilderinıiz, ekonomik iş arka maye giderek artan bir hızla dündaşlanmız olabilirler ama Aman yaya yayılmaktadır, artık bir ‘4* kan ulusunun bir parçası lıaline numara lmadığımız bir dünyada o ‘ hiç niyetleri yoktur.” gelmeye yaşamaya alışmahyız’ deyinceyeYeni milliyetçileri en fazla kız ni milliyetçiler ABD’nin giderek r dıran şey Amerikalılardan çok la yabancı sermayeyebağımlı bir ponlarm ya da Tayvanlıların milli ülke haline geldiğinden şikayet edesınırların kaldırılması yönündeki rek ayağa kalktılar. telkinleri. Geçen ay Washington’da yaptığı konuşma ile Tartışma, ABD’nin yabancı ri üzerine çeken Japon düşunür ve sermayeye bağımlılığının ve milli danışman KenictıiOlımac bunlar artması güvenliğinisağlayıpsağ. . .‘ . dan biriydi. Ohmae dinleyicilere layanıayacağı konusunda yoğunönemli ve kalıcıolan şeyin ülke sıGelmeden devam ediyor. Time Squaredakiborç saatiAmerikalıların oralinibozuyoı m laşarak H a.oa 0 HS. Madrid‘den ve ince bıyığıyla kısa bir süre içinde en popüler halk şarkıcısı unvanın’ kazanmıştı. Ama bir türlü Yunan televizyonunaçıkmayı başaram’mıştı. TV yöneticileri, “arabesk” türü şarkıların küçük ekrana getirilmesine pek izin vermiyor. Arabesk kralına ise hiç izin vermiyordu. Kendisini “kral” ilan eden Yunanlı Çingeneler, ölüm haberini alır almaz ağıtlara başladılar. Adna’nın Aghia Barbara semtinde doğup büyüyen, iki kez bu semtte Çingenekralının, geçen evlenen haftanın ortalarında yine bu semtteki kilisedecenaze töreni yapıldı. Ve orada gömüldü. Yunanistazıt daki °arabesk” müzik dünyasına 1500 adet uzunçalar ve toplam 2500 şarkı kazandıran Londra’da Angelopulos, ağır bir kalp ameliyatı geçirdi. Aynı Yunanistan Başbakanı Andrcas Papsndrea gibi ayrı bypass ameliyatı üç geçiren arabeskçinin ameliyat ünlü edilen aort damarında flegmoni belirmesi ve tiroitlerinden rahatsızlanmast üzerine durumu ağırlaştı ve geçen pazar günü hayata veda etti. Sanatçının doğup büyüdüğü Aghia Barbara semtinde ise bir hafta boyunca yas ilan edildi, Dükkanlar kapalı kaldı. Sanatçının posterleri her bir duvara asıldı ve “Sen ölmedin, kaibimizde yaşıyorsuıı”yazılarıyazıldı. akrabaları ise, “Biz Angelopulos’un Çingeneler de ağabeyle1 mm kaybetti” diyor. Angelopulos’uncenaze törenindegörkemli ki manzara ise içler acısıydı. Bir yandan allı pullu Çingeneler bağnşıp ağlaşırken, diğer yandan şık giyimli kadın ve erkek sanatçılar, kara gözlükleri ardından gözyaşı döküyordu. Böylece, Yunan arabesk ağır müziğibir yara almış oldu. Uçüncü eğlence yerlerinde ise tasınıf bak kıran fanatik arabesk severler, Angelopulos’un “toprağı bol olması” için her gecesanatçının en sevilenbestesi “Ta Mavra Matyasu”, yani “Kara Gözlerin” şarkısını en trajik bir şekilde söylemeye koyuluyor. Oğlum soruyor, “Baba ne zaman kar yağacak?” Kar mar yağdığı yok. Dünyamız ısınıyor, Ozon tabakası yeryüzüne doğru alçalıp üstümüzü sera camekdnı gibi örtüyor. ALİ KIŞLAK MADRİD İlk kez üç yıl önce sıcak bir pazar günü karım Cumhuriyet okurken verdi kötü haberi: ‘ ‘Koltuk altına sıkuğımız ‘fısfıs’larozon Iabakasım ve bu nedenle dünyamız çok deliyormuş ısınıyormuş; yani sonumuz yaklaşıyor.” Olacak şey değildedim, aşırı bilimkurgugeliyor bana. Ne olmuş birazcık ısınmışsa dünyamız; ne güzelyaşayıpgidiyoruz işte. Hani bizim gözümüzle görmebir şeye inanmama tutuculuğumuz vardır. Bir zamanlar, çaylar radyasyonlu deniyordu. Bunun üzerine büyüklerimiz çay bardağını televizyonda şerefimize kaldırıp “bakın içiyoruz ve ölmüyoruz” deyince inanıverdik radyasyonun yokluğuna, “yalanmış” dedik. Rad>asyon denen ille şeyi böcek büvüklüğünde çay bardağının içinde göstereceksinki Şimdi de ozon tabakası deliniyordiyorlar. Madrid’de geçirmekte olduğumuz ilk kış. Oğlana kar eldivenaldık. “Baba, kış ne çizmeleri, zaman gelecek?” Iki elimi, parmaklazım açık üç kez yukarıdan aşağıya indirip kaldırarak “bu kadar gece yatıp kalktıktan sonra oğlum” diye açıklıyorum kışın otuz gün sonra geleceğini. Vallahi kış gelmedi bu yıl Madrid’e, Herkes bunun normal olmadığını söylüyor. “Baba, ne zaman kar ‘ yağacak’ yeterli parmak sayısı kadar yattık kalktık. Kar mar yağdığı yok. Dünyamız ısımyor. İspanya’nın en çok okunan bilimteknik dergisi Muy Interesanteenteresan) ozon konu(çok sunu kapak yaptı. Kapak resmi; erimekte olan, eteklerinden şapır şapır sular akan bir dünya. Fısfısların, buzdolaplarının soğutma sistemlerinde kullanılan klorofiorkarbon gazları koruyucu ozon tabakastat kimyasal ayrışıma zarar veriyor, sokup inceltiyor, delikler açıyorlar. giderek Öte yandan ozon tabakası yeryüzüne doğru alçalıp üstümüzü turfanda camekanı gibi örtüyor; yeryüzüne gelip yukarıya doğru yansıyan, ama yukarıda alçalmış ozon tabakasına çarpıp yine dünyaya doğru yansıyan güneş ışınları dünyamızı camekan içi gibi ısıtıyor. Avrupa Topluluğu klorofiorkarbonüretiminin kısırgazının lanması ve yerine zararsız bir madde kullanılması buzdolapları pahalanacak demektir bu için tüm dünya düzeyinde girişimlerde bulunuyor. Laboratuvarlarda alarmlar çalıyor. Bilgisayarların verdikleri çözümlere göre bu şekilde gidersek yüz yıl sonra dünyamız tanınmaz olacak, Yani kendi mezarımızı kendimiz kazıyarıız. İşte ilk felaket habercileri: 1987’deAntartika’dan kopan ‘ve yavaş yavaş bir yerlere doğru yüzmekte olan 134 kilometre 37 kilometre genişliğinde uzunluğunda kocaman bir buzul kütlesi; geçen yaz Mississippi’nin kuruması. Bilim dünyası tam bir görüş birliği içinde: Büyük bir felaket yaklaşmakta. 2040 yıllarında denizler 0.5 ile 1.5 metre arasında yükselmiş olacak. Daha az bilimsel deyişleplajlar biraz yükseklere yazları biraz daha taşınacak; yükseklerdeyüzüyor olacağız. İlk etkilenen alçak seviye ülke insanları olarak Hollandalılar tümden toplumsal yüzme sporu yapmaya başlayacaklar. kış ve ozon geçen L Hamburg ‘dan ‘Altona Mahkftmları’ miş dev tankerlerin pas tutmuş yapıtlarıııNEDİM GIJRSEL teknelerini de aydııılatacağıııı, bir HAMBURG Işığı aramak anda ortalığın ışığa boğulacağım bilemezdim elbet. Bu ne ilk nede için çok geç artık, yağmur 0 arayış üç yıl örıceydi.Uç yıl son yolculuğum sensiz, sen ay başladı. önce haziranda. Elbe kıyısında yüzlüm benim! yürümüştüm. Bu kuzey kentinde Hamburg’dayım. Dün uçak d puslu akşarnların, bitip tükenmek alçalırken üz ovada bulana durula Elbe’yigördüm. Nasıl da akan bilmeyen yağmurlu gecenin sonunda külrengi bir ışığın suya genişti deltası! Ece Ayhan’ın bir o yuracağım, zaman bana bunca dizesi geldi aklıma: “Halk kendi sürecini kendi yaratmak üzre uzak, böyle kederli olmayan yüzünle birlikte limanda demirlemiş ırmak ağızlarında toplanmaya dellalarda yatıyor çoluk gemilerin beyazını, kalafata çekildan başlamıştır, 4ltona ‘daki bir Türk lokantasında kafalar iyice dumanlı. Sartre adlı çok bilmiş, çok çirkin, çok çapkın bir filozofun “Altona Mahkı2mları “ adlı piyesinden onların haberi yok. Neden olsun ki? Sartre’ın da, onların bozkırda bıraktıkları geçmişlerinden haberi var mıydı? ğından Sartre’,n haberi var çocuk.” Ece’nin yazdığıgibi üç denizle çesrili kentiBozkırda bıraktıkları geçmiş mizin bazı öykülerimde kadın su“şiirler dökülürken” ırmaklar mıydı! denize da tersine aksa, mesafeler yok retinde tecelliettiğinisöyledimAllerinden, Alman ekmeğiyle bölüştükleri olsa irden! b manlara. Kaderiminsesenin yalnızlıklarından, başörtülü kadınlarla küçuk kızların kırk suretinde. Coğrafya bize değil, biz Şaşırdılar. Sen olsaydın anmetre kare içindeki hükmetsek! Bir ezginin lardın. Ama yoksun. Belki de hiç coğrafyaya dünyalarından. Altona onlar için elbette olmadın. Ren iızakta. okyanus sözleri geliyor uzaktan, çok uzaklardan: seni oturdukları semrin adı, Sartre’ın aşırı o ülkesınde olmanı “Geçtiyolun senin. Eski plakta Zeki Mü piyesinin değil. Sartre’ın piyesini istedim ben biliyorum. “Gelmişsanayi Olren mi söylüyor, ben mi Uç vii önce de gelmiştim Hamuyduruyorum Altona’da bir Türk kelen, yitirdikleri sömürgelerini burg’a. PEN Kongresi’ne ka,ılan yoksa! lokantasında kafalar iyice yabancı işçilerigetirterek yeniden yazar dostlarla Elbe kıyısında yukazandılar” dediğini de. dumanlıdır şimdi. rümüştük, Laııdungsbrücken’den Sartre adında birinin, kör denize doğru. Alternaıif gençlerin Şimdi Altona’da bir Türk lokantasırıda önüller şendir. olunca yaşamının son günlerini g uğradığı kahvelerin. türün, kahve Kadehlerde te kahvesininterasında Istanbul, dudaklarda çay, baharat ve halı ‘,ığılı aıabesk şarktlar vardır. viski özlem depoların, yüklü şileplerirı yudumladığı bardağının karşısında diye inliyordur bir yanık ses. önünden geçmişıik. Birinin lbn geçiren bu çok bilgin, çok “Kaderimam!” idi çirkin se çok çapkın lizolofun Al Oysa ben ne Istanbul’dayım ne llatutaadı, hahl unutmadım. tona Mahkömlan adlı bir piyes Altona’da. Bir boşluktayım sade Güne>’ denizlerinde yol alan bir b yazdığından hiçbirinin haberi ce, sonu gelmeyeıı bir yolculukta geminin u limandaki tek başına. Dün gecevilayetkitap düşünmüş. guııeŞi, yoktur. dalgaNeden olsun ki, onların yarI,çen lanan kalabalık plajiarı ozlemeye lığında yaptığım konuşmada Istanbul’un ve Ttırk işçi kahveleri başladığımı fark etmiştim. Hava gin turistlerin geldikleri bu kahvede müzik yok. Olsa da aydınlıktı. Haziran gelmiş, günler Beethoven’in çalınır herhalde. sonatları uzamaya Derken yağmur indirdiveriyor. başlamıştı. Yine de güneş, yüzünü gösterip bir kayboluyor, Dam saçak demeden eski bir kendini tümüyle elevermekten yapıların yeşil bağrına çiviliyor kırmızı Oysa şimdi gökyüzü öfkesini. Acımasız, camlarda kaçmıyordu. kamçıgibi şaklayan kuzey kapalı, hava karanlık. Uç yıl öncesinin yağmuru. külrengiışığından, Elbe k,yısındaki dosıluğun sıcaklığından Alsterhaus’a, Dresdner Bank’a, uzak, Jungıernstieg’de Hamburger Hora da yağıyor; Bir geminin yavaşça demir caddelere, ıssızsokaklara, kahvedeyim. alırken bir başkasının vinçlerin kalabalığın terk ettiği çarşının sessizliğine yağdığıgibi. Tüm renklerini korkunç gölgesinde yük hurda boşalttığını,teknelerin jilet olmak siliyor Hamburg’un. Yağmurda yüzün için sıra beklediklerini uzaklaşıperiyor.Altona’ya düşünüyorum. gidemem artık. Elbe kıyısınada vakit Hamburg’da her geminin bir mcmem.çok geç. “Dönülmez öyküsü olmalı, her insanın bir akşamın ufkuudayız vakit çok kaderi olduğu gibi. Tam sırasıdır geç/Bu son fasıldır es ömriim “Kader böyle imiş”i dirılemenin. nasıl geçersengeç!” Bir taksi Ama başlarından şapkalarını hiç çağırıyorum kahveye:“Ey şoför St. Pauli’de çıkartnıavaııyaşlıAlnıanlarla zeııSTELYO hangi oteli seçersen seç!”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle