15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER rüşlülükle kurup yaşama kavuşturduğu KİT'lerin, iktidara yakın holdinglere devredilmesi için kararlar alabilecek, devletin ikinci büyük kurucusu rahmetli Ismet Inönü'ye bile mütevazı bir beyaz treni çok gören heveslerin zaman zaman hortladığı bir ülkede 65 milyar liraya iki özel uçak alıp Arap şeyhleriyk yanşabilecek! Bir başbakan düşününüz ki, partisinin üst düzey yöneticilerinin, kabinesindeki bakanların son belediye başkanlarının seçiminde, tipik bir hanedan oluşturan aile meclisinin görüş ve kararlannın belirleyici ve egemen olduğu yolundaki yoğun iddiaları sükutla geçiştirip zımnen doğrulamakta sakınca görmeyecek! Ve nihayet bir başbakan düşününüz ki, kendi ülkesinin parlamentosunda, siyasal yaşamın en önemli etkinliği olan bütçe görüşmelerini yarıda kesip, kalabalık maıyetiyle birlikte özel uçağına atlayarak alelacele Amerika'yagidebilecek. Parlamentonun böylesine kritik bir döneminde on gün süre ile asıl görev yerinden uzakta, yabancı diyarlarda gezi yapmasını haklı göstereceğine inanmasını sağduyu sahibi Türk vatandaşından beklemeye hangimizin hakkı var?.. Amaaa, kısa bir süre önce ABD Kongresi Araştırma Servisi tarafmdan bir rapor hazırlanmış ise ve o raporda da: " . . . Tttrk siyasi yaşamında Turgul Özal'ın ömrünün uzunluğu eskisi gibi kesin değil!" tümcesine yer verilmiş ise işte o zaman elbet iş değişir. Nitekim öyle olmuştur ve Sayın Özal'ı, ülkenin bütçesi değil, ABD KongTesi'nde, kendi siyasal ömrü üzerinde beliren endişe bulutları kaygüandırmış, o da, iadei itibar edeceği, güven tazeleyeceği böyle bir ziyaret yapmayı kaçınümaz bulmuştur! ANAP iktidarı döneminde çok sık basvurulan "gerçekleri çarpıtma" alışkanlığı, yürütmenin başı olarak Sayın Özal'ın titizlikle koruması gereken "inanılırhğı" hayli aşındırmıştır, aşındırmaktadır. Ulusumuzun tarih boyunca "ululüemre itaatkâr", "hoşgörücü", "çabuk bağışlayıa" ve biraz da "kolayca kanar" mizaç ve karakteri karşısında bu "inanılırlık aşınması" belki uzunca bir süre almıştır ya da alabilir; ama er geç "inandıncı olmaktan çıkmış" bir başbakan ve "başbakanına karşı güvenini, inancmı yitirmiş" bir toplum tablosu ile karşüaşmak mukadderdir. Tabii Sayın özal'ın bugünkü tutumu süriip giderse... 4 MART 1989 olduğunu ve nasıl yürütülmek gerektiğini yazık ki yeterince öğrenememiş, çok gelişmiş tskandinav ülkelerine yaraşır bir genel başkan bulunan SHP ile, başında, ne denli tersini savunursa savunsun, yazık ki çok kan ve göz yaşı ile karakterize iktidarı döneminde, faullü ve kural dışı iktidarcılık ve hükümetçilik oynamasından ötürü, 9.5 yıl ara ile iki kez ülkenin Silahlı Kuvvetlerinden "kırmızı kart" Atatürk devrim ve ilkelerine ters düşen ardı arası kesilmez vahim görerek oyun dışı bırakılmış, politika sanatının kutasarrufları ortadan iken, halkımızın yıllardan beri içinde yaşadığı rallanna ve ilkelerine göre artık misyonunu yitirmiş olması gerekirken, halka hitabetmesini çok iyi hayat pahalılığına çare bulamadığı ve bulamayacağı artık "sübuta bilmesi nedeniyle hâlâ bazı çevrelerde "kurtarıcı erdiği" hâlde, hâlâ "kalkınmanın bedeli yüksek enflasyondur!" baba" rolü oynayabilen bir liderin bulunduğu tekerlemesiyle kamuyu uyutma hevesinden vazgeçmemesi karşısında DYP; muhalefeti oluşturan bu iki partinin, kendilerine bir türlü etkili muhalefet stratejisi formüle' Sayın özal'ı, en masum ifade olarak "çağalık" ile nitelemeyip de ne edip de yasama geçirememeleri ve hâlâ ısınma idyapacaktık? manları ile uğraşır olmalan; bu yetmezmiş gibi, halkımızın, "hâfızai beşer nisyan ile maluldür" deyimini doğrularcasına çabuk unutucu, hatta bir ölçüde çabuk karucı mizacı bir araya gelmiş, etkin Eski Milli Savunma bakanlanndan rahmetli Ke ka değil ama yasaya göre iktidar beraü da 1992 yı ve sonuç ahcı bir parlamento ve kamuoyu denetinan Yılmaz'dan dinlemiştim: Cumhuriyetin ilanı lına kadar onun, dolayısıyla ANAP'ın tasarnıfun minin oluşmasını engellemiş, bundan ustaca yararnı izleyen dönemin ilk yıllarında genç bir defter dadır. lanmasını bilen Sayın özal da, ülkeyi "demokradar olarak Amasya'da görev yaparken, yokluğunda Ünlü bir söz vardır: "tsimle müsemma arasın si", "ulusal irade" göninümü altında halka sunmutasamfa vekâlet ettiği bir sırada, Sağlık Bakan da mutabakat aranmaz (takılan ad ile kendine ac duğu, ama aslında tam anlamı ile "sorumsuz", lığı'ndan bir genelge gelir: Tıp fakültesi profesör takılan arasmda tam uygunluk aranmaz)". Ken "hesap sorulmaz" ve "egocentrique" bir "çağa" lerinden oluşan kurullar, vilayet ve sancaklan do disini bu yaamızın bağlamında "çağa" diye nite zihniyetinin egemen olduğu bir yönetim altında tutlaşarak bulaşıcı hastahklar ve sağlığı koruma ko lendirdiğimize bakıp da Sayın özal'ı, kusurlu dav mayı basarmıştır. nularında halkı uyancı konferanslar verecekler. ranışlannı genellikle hoşgörü ile karşüadığımız, söz"Neden bu denli katı bir yargı?" diye sorabilirOlabildiğince çok sayıda dinleyici toplamak için bu lük anlamında "çocuk" olarak gördüğümüz sanıikonferanslann, kentin en büyük camisinde ve denk masın!. Tam tersine, Sayın özal, belli bir politik. siniz. Bu soruya bir başka soru ile karşıhk veregelirse, cuma namazını müteakip verilmesini ilgili ekonomik ve sosyal, hatta kültürel misyonun ada lim: Geçen beş yıllık özal iktidannın, Atatürk devyerd mttlki amirler sağlayacaklardır. Gereken plan mı olarak ortaya atılmış, hazırlanrnış ve koşullaı rim ve ilkelerine ters düşen ardı arası kesilmez vayapılır. Halkın yer yer homurdanmalan ve Muta gerektirince de iktidara gelmiş, son derece "bilmiş" him tasarrufları ortada iken, halkımızın yıllardan samf Vekili Kenan Yılmaz'a ters ters bakışlan ara bir "ergin çağa"dır ve sonuçlan, ülkenin bugünü beri içinde yaşadığı hayat pahalılığına çare bulasında zoraki konferans verilir, biter. Erkence dav ve yannı üzerinde çok ciddi yankılar yaratan ön madığı ve bulamayacağı artık "sübuta erdiği" halranıp pabuçlaıını alarak kapının önüne çıkan Yıl ceden tasarımlı davranış ve icraatıru, yüklendiği de, hâlâ "kalkınmanın bedeli yüksek enflasyonmaz, eğilmiş, ayakkabılanru bağlarken Müftü Hoca "mission" doğrultusunda sistemli biçimde uygu dur!" tekerlemesiyle kamuyu uyutma.hevesinden Kâmil Efendi'nin, kentin ileri gelenleriyle beraber lamaktadır. Eveı, Sayın Özal, Müftü Hoca Kâmil vazgeçmemesi karşısında Sayın özal'ı, en masum camiden çıkıp yanına yaklaştığını fark eder. Müf Efendi'nin deyimi ile "Yüce Tann'nın evi" cami ifade olarak "çağalık" ile nitelemeyip de ne yapatü de Mutasamf Vekilini görmüştür, kendisine işit de "mikrop konferansı" veTdirmemiştir, ama par caktık? tinnek istercesine yüksek sesle yanındakilere şöyle tisini kurup siyasete soyunurken, elini öperek der: "Yaaa arkadaşlar, çağa'nın eline hükümet tes "icazet" aldığı "Pir"inden tutunuz da, kendisinin Bir başbakan düşünün ki... lim edersen iste yapacağı budur. Kalkaı Allah'ın müstesna bir lider olduğuna inanan bugünkü siyasal Bir başbakan düşününüz ki, devletten aldığı ayevindemikrop konferansı verdirir!... Çağa'dan da kadrosuna, bürokrasinin kilit noktalanna yerleş lık ailesini geçindirmeye yetmediği için canına kıha ne bekleyebilirsiniz ki..." tirip nimetlendirdiği bir kısım üst düzey bürokrat yan zavallı bir öğretmenin, ANAP yönetimi sayeKenan Yılmaz kulaklanna kadar kızanr ama se lanndan, yüksek kâr marjları sağlayarak yanına sinde dış borcu beş yılda 4050 milyar dolara çıkasini çıkarmaz, pabuçlarını bağlar ve hızla camiden çekmeyi başardığı baa sermaye sahiplerine, inanç rak gırtlağma kadar dış borç batağına gömülmüş sız ve kâzip şöhret kimi aydınlardan ülkü yoksu ülkesinde, maliyeti milyonlara varan bir "teleuzaklaşır. nu, çıkarcı bir bölüm basın organlanna kadar, konferans" yöntemi ile sanki pek gereği varmış giGiinümtizdeki çağa... cumhuriyetin laik niteliğini bir türlü içlerîne sindi bi, Amerikalar'dan Ankara'daki Bakanlar KuruŞimdi 5560 yülık bir zaman atlaması yapalım: remeyen, çağdaşhğa neredeyse kapajı, tam bağım lu toplantısına başkanlık edebilecek ve kendisine, 6 Kasım 1983... Ülkede bir genel seçim yapılır ve sızlığjn, uluslararası ilişkilerde eşitlik ve müteka ima yolu ile "ayran bulmaz içmeye..." diye başlaTürk seçmeni, belki bir tepki sonucu, belki de se biliyetin öneminden habersiz ekibi ile birlikte, Ata yan ünlü atasözü anımsatıhnca da "... Dünyanın çime katılmalanna izin verilen üç siyasal partiden türk cumhuriyetine "çağ atlatma" çabasına düş en deneyimli başbakanı benim... Vaktiyle kentlersadece birinin liderinin, değerli ekonomist Osman müş politik bir "çağa"dır ve işin acı yönü, geçmi de ne varsa köylerde de olacak demiştim. Şimdi de Ulagay'ın dediği gibi, "kendine göre bir Türkiye şe bakan (retrospective) ve gerilikçi (reactionnai çağdaş ülkelerde ne varsa Türkiye'de de olacaktır! viziyonuna sahip" olması ve "kafasında çizdiği ge re) çevrelere ödün ve cesaret verir nitelikte gördü diyorum" yanıtım verebilecek. Bir başbakan düşününüz ki, ülke topraklarının, leceğin Türkiyesi" resmini seçmene "başarı ilc ğümüz bir "çağ atlama" edebiyatı sayesinde 6 satmayı" bilmesinden ötürü cumhuriyet hüküme Kasım 1983'ten bu yana büyük mesafeler almayı mütekabiliyet koşulu aranmaksızın yabancılara satılması için özel yasalar çıkarttırabüecek, kamu aratini bir "çağa"nın eline teslim eder. lş bununla da da basarmıştır. zilerini ayrıcahklı holdinglere açabilecek, liberal kalmaz; ivedilikle Meclisten geçirilen adaletsiz biı ekonomi, serbest pazar teranesiyle, ülkenin sigara seçim yasasının, hiç de beklenmez olmayan azizlitekelini yıkıp 50 milyonluk iç pazan, yabancı teği sonucu 1987 genel seçimlerinde de hükümet yani Muhalefet yokluğu... iktidar aynı çağa'nın eline kalır. Hem de toplam ANAP dışında Parlamento'da temsil edilebilen kellerin ve onlann yerli aracılarının eline geçmesioylann "%36'sına karşıhk TBMM'nin 450 koltuğun iki siyasal parti; başında gerçek sosyal demokrasi ne yol açarak ülkeyi yabancılara açık pazara dödan 292'sini kazanarak... ye içtenlikle inanmış, dürüst, namuslu, ama büyük nüştürmek isteyecek, yüksek ücretli yabana danışBu "çağa", hoşgörtilerine sığınarak söylüyonu devlet adamı rahmetli babasından, özal türü ikti man kunıluşlarırun önerilerine uyup, büyük AtaSayın Turgut özal'dır ve kim ne derse desin huku darlara karşı bir ana muhalefet mücadelesinin ne türk'ün, ne büyük emeklerle ve ne denli uzak gö «Çaga'ya Hükümet Verırsen..." PENCERE Kimlik? Gazeteyi karıştırıyorum, resimlere bakıyorum, başlıkları okuyor um Bu gelişigüzellik içindeyken sayfanın en alt köşesinde bir ilancık gözüme ilişti: "Kimliğimi yitirdim. Yenisi çıkaracağımdan eskisinin hükmü yoktur" Düşündüm: İki kimlik arasında boşlukta kalan kişiyi nasıl bir duygu sarar? * En ürkütücü şey, savaşta kimlik yitirmektir. Askerin kimliğini bu yüzden bir zincin"e boynuna madalyon gibi asıyorlar. Cepheler, ana baba gününe dönüştü mü ya da ordu bozguna uğradı mı kimlik sorunu tüm ağırlığıyla ortaya çıkıyor. Savaşta kimliğini yitirdin mi yandın. Ûlsen adım sanını bilmeden gömecekler, yaşasan kimin nesi olduğunu nasıl kanıtlayacaksın? Nesin sen? Bir kahraman mı? Bir casus mu? Bir kaçak mı? Ünlü Sovyet yazarı Simonov'un "Yaşayanlar ve Ölüler" romanında kimliğini yitirmiş bir askerin başına gelenler anlatılıyor; çeşitlemeler yapılır, kanlı çelişkilerin birbirine dolandığı ateşli savaş sürecinde kendi kendisini resmi makamlara yeniden tanıtmak zorunda kalan bir kahraman neler düşünür? Kimisi, kimlik belgesini yitirir, yeniden çıkarmak için akla karayı seçer; kimisi de kimliğini yitirmez; ama kim olduğunu unutabilir. Filmlerde belleğini yitirmiş kadın ya da erkeğin öykülerine sık sık rastlarız. Bir araba kazası mıdır? Savaşta başına çarpmış bir şarapnel parçası mıdır? Sokakta yürürken kafasına bir taş mı düşmüştüf? Adam geçmişini unutuveımiştır; hastanede gözlerini açar: Kimim ben? Karyolanın ayak ucunda kimlik belgesi asılı olsa bile neye yarar? Adam için "geçmiş" üstündeki yazılar silinmiş kara tahta gibidir; dram başlar. Kimliğini yitirenlere akıl hastanelerinde de rastlanabilir; zavallının birisi kendini Napolyon sanıyor; sağ elini ceketinin yakasından içeri sokmuş, imparator gibi kalbinin üstüne koymuş; birisi sorsa: Kimsin sen? Napolyon.. Akıl hastası bir gün Napolyon olabilir, ertesi gün keyfi isterse Hitler, bir başka gün Humeynı, canı sıkılırsa Atatürk, olmazsa Stalin... • Kimliğini yitirmek tehlikesi yalnız bireye özgü değildir. toplumların da kendi kendilerini yitirdiklerı süreçler görülür. Tarihte örneği çok; öyle bir an geliyor ki toplum şaşırıyor, aynaya bakıyor: Kimim ben? 1980'ler Türkiyesi'nde bu soruya gereksinme yok mu? Biz kimiz, neyiz? Kendimizi yitirmiş gibiyiz. Demokrat mıyız? Yoksa baskıcı mı? Laik miyiz? Türkislam sentezinde vicdan özgürtüğü çoktan eriyip gitmedi mi? Batılı olduğumuzu söylüyoruz; ama gerçekten öyle miyiz? Laik devletimiz, İslam Konferansı Örgütü'nün hem içindedir hem dışında; AT'nin de ne içindeyiz, ne de dışındayız. Gazeteye bir ilan verelim mi? "Kimliğimi yitirdim. Yanisini çıkaracağımdan eskisinin hükmü yokîur." * Önce kimliğimizi kazanmamız gerekryor; özgürlüğün ve bağımsızlığın çağdaş kimliğini benimsemeden. dünya yüzünde onurlu yaşamak olanaksızdır. İster AT'ye gırelim, ister sosyalizme yonelelim, ister Isiam Konferansı'na dönelim; ön koşul, cebimizde laik Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığıyla mühürlenmış kimlik kartının bulunmasıdır. Çünkü kimliğini yitirmiş toplumun çağdaş dünyada ne yeri var ne de adam yerine sayılmak olanağı... •k CELÎL GÜRKAN Emekli General Sonuç Sayın Özal'ın devlet ve hükümet anlaşıyı "çağa" düzeyindedir. Sorumluluk hissinden yoksun, ciddiyetten yoksun, tutarlılıktan yoksun, güvenilir olmaktan uzak... Bugünkü muhalefet ise, şimdiye dek tanık olduğumuz performansı ile özal iktidannı, politik platformda ve parlamento bağfeunında, yasal, demokratik ve ahlaki yöntemlerle yenik düşürecek, istifa zorunda bırakacak nitelik ve yetenekte gözükmüyor. Ancak kamuoyunda, Özal iktidarına karşı çok geniş tabanda, çok kuvvetli ve şiddetli ve de sürekli bir memnuniyetsizliğin, yasal ve demokratik çerçevede oluşturulması ve ağırhğım hissettirmesi, bir başka deyişle ANAP iktidannı bezdirecek düzeye ulaşması Sayın Özal'ı, iktidar olma dunımunu gözden geçirmeye zorlayacaktır. Bu da, etkili muhalefet, etkili muhalefet liderliği, inançlı mücadele verecek basın ister, cesur, kararlı ve dirençli aydın ister, sağduyu ister. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL OKURLARDAN Bir yanımıs inmn gibiyse.., • • 195 5 "te dünyaya geldim. tlden ile yollanıp yatılı okudum; en kimsesîzler kardeşim, koğuşlar memlekeıim oldu. Hiç yunsama (daussıla) çekmedinu yurdumdu dünya. Birçok işe girdim çıktım; işsizliği de ifgüzarlığı da belledim devlet kapılarında. Hastanelerde yattım; çok ciddi kemik ameliyatlan geçirdim. Kan verdiler bana adım bilmediklerim; kanımı verdim adım bilmediklerime. Sağlığm pazarlanışını sindiremedim. Flower Power Hippy'Ieriyle Avrupa'yı altiist ettik. Romantizme, evrensel barışa, hilesiz emeğegöz nuruna, duyarlıhğa, hümanizme, kalıcı ve karşılıksız sevilere, insanca erdemlere tanıklığım oldu; kanıksadım. Önyargısız yeryüzü kardeşliğine; yani uygarlığa umudum çoğaldı. Onurluluğum kıvanca dönüştü "yaşadım diyebihnek için" yürüyüp yol alırken. Süregen ve sonsuz mutluluk obnadığı gibi acıların da sonsuz olmayışmı ve çoğu kez hak edilmeden payımıza düşmekte oluşunu da zamanla kavradım. Ömeğin salt ifkencelere karşı çıktığım yazılarımdan ağır ceza yargılıklarmdan geçtim desem şeytan inanmaz. Kovuşturulma ve yargılanışım sürecinde, askerlik arkadaşlarımın, birçok akrabalarımla ahbaplarımın postacıya, beni tanımadıklannı belirtmelerme hayıflanmadım. Benim onları tamyor oluşum kazançtır anılarımda. Kara ile her rengin hesaplaşmaya tutuştuğu bu.tarihsel kargafa platformunda sadistçe eğilimler resmileşirken parasal tulkular yaşamın temel amacı basamağına yerleştiriliyor; zamanımız savruluyor günübirlik yasalafttrmalarla; içtence duygularla yerdeğişimi yapıyor koşullanmışlıklar; dostluklara fark atıyor duyarsızlıklar; bayağıhklar alkışlanıyor utanılmadan... Çiçeklere su veren de var elbet... konumumda bireyce gidişime büyüteç tutulursa; son yıllarda şiirle resim sanatma adadım alınterimU Diyojenln kandiliyle iz sürüyorum... Daha çok bu dallarda çaba gösterenlerin ve gerek estetik arayış, gerekse duygusal yönelimi bakunmdan kutbumu paylasanlarla iletisimi koruyorum. Puslu bir dönemeçte yeni dostluklarla gu'zelleftirmek de olası zamanm aynasını; böyle algıladığımdan bir çağn yerine sunuyorum dileklerimi, yuzışmakkonusmak arzusunda olanlara... Celin, Üçüncü kişinin gözüyle genel ŞİİRLERtMtZt ORTAK ghlise baktığımda, aynksüıklar KİTA PLAŞTIRA LIM; dışında, kalabalıklar kendini KOLEKTİF RESİM dinliyor; özellikle ortaçağdan SERGtLERl AÇAL1M... ve Ortadoğu'dan kaynaklı Gökkusağı isleyelim günün safsatalar hızlı bir ivme veriyor yüzüne... A v u k a t EKREM XOS insancalıktan aşınmalara; Millikuvvetler Cad. No: 83 herkes vatan kurtanyor! Özgül Balıkesir Önce Yurttaş, Sonra Polis. 23 Ağustos 1972 günü Federal Almanya Cumhurbaşkanı Gustave Heinemann "Özgürlükçü bir hukuk devletinde polisin görevini" şöyle anlatmış: "Devlet düzeni polise mi yoksa vatandaşa mı hizmet edecek şekilde kurulmalıdır? Eğer insani değerlerin ayaklar altına alınmasını ve vatandaşların özgürlüklerinin çiğnenmesini göze alır ve polisin her şeyin üstünde olmasını kabul edersek sonuç bir polis devleti olacaktır, ama eğer vatandaşın haklarını ve özgürlüklerini sonuna kadar korumak ister ve buna karar verirsek polisin sınırlarını iyi koymak gerekecektir. Biz seçimimizi özgürlükçü hukuk devleti için yapıyoruz" Heinemann'a göre önce toplumun bütününde insana ve haklarına saygı anlayışını yerleştirmek, polisten buna uymasını beklemek gerekir: "Ancak eğer toplumumuz insan hakları ve özgürlüklerine gereken önemi verir ve ona göre kurulursa polis o zaman bu haklara saygılı olmak zorunda kalacaktır. Bu şekilde yasaları çiğnemek isteyen hiçbir polis kendisine yardım edecek bir meslektaş bulamayacaktır." Evet, "özgür, demokratik bir toplum, sahip olmak istediği polisin sınırlarını kendisi çizer." Altın Kitaplar yayınlannda çıkan Manfred Such'un "Önce Vatandaş, Sonra Polis" adlı kitabını okurken Alman Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerine rastladım. Tam da günüymüş! Ortaköy Sanat Merkezi'nin basılıp pekçok genç insanın gözaltına alınması haberi, İstanbul Milli Eğıtim Müdürü'nün lıse müdürleriyle'yaptığı konuşmada. "Siyasal olaylara karışan öğrencileri polise haber verin" demesi, buna benzer daha nice durumlar, konuşmalar, uygulamalar Türk toplumunda özgür demokratik bir toplum oluşturulamayacağı kuşkusu veriyor. Kitap mı okuyor, sanatla mı ilgileniyor, şiir mi yazıyor, demokrasiden. haktan, hukuktan mı söz ediyor, hemen yakalayıp cezalandıracaksın. Çekersin içeri, biraz okşarsın sonra bırakırsın. Önceleri bu kadarı yeter! O gençler, o insanlar yine aynı yolda giderlerse, 'bu toplumda demokratik özgürlükler vardır, biz haklarımızı kullanmaya devam edeceğiz' derlerse uygulama daha acımasız olur. Liselerde çocuklar, düşünce kitapları okurlarsa, yurt sorunlan üzerinde kafa yorarlarsa, en büyük suçu işlemiş sayılırlar Onlan Almanyalı M.Ç. gibi önce içeri alırsın, bir sopalı egitimden geçirirsin, sonra sayın ruh hekimlerimizin yer aldığı bir başka yerde tedavi' ve muayene' edersin! M.Ç. o ruh hekimlerinin uygulamasının hapiste olmaktan daha ağır geldiğini söylemedi mi? Bir milli eğitim müdürü. hem de on yıldan bu yana bu görevi üstlenen bir eğitim adamı nasıl olur da lise müdürlerine M.Ç. olayını anımsatarak "Bu olay sizi ürkütmesin, ortaöğretim gençliğimiz fikir tartışması yapacak olgunlukta değil" diyebilir? On yedi yaşında bir genci idam sehpasına götürebilirsiniz, ama o gencin fikir tartışması yapmasına izin vermezsiniz! Neden gençler belirli siyasal konularda düşünemesin, görüşlerini açıklamasın? Elbette bunun yeri ders yapılan sınıflar değildir, ama bir genç partilerin gençlik kollarında görev alabilmeli, çalışmaları izleyebilmelidir. Lise müdürleri, öğretmenler o gencin düşüncesinı baskıcı biryöntemle engellememelidır Eğiticiiere düşen. gençliği kendi başına düşünebilen, iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırt edebilen bir niteliğe kavuşturmak değil midir? "Önce Vatandaş..." olmak gerek!.. Sonra hangi görevde ise o görevin insani olmak! Such da kitabında bu konuyu işliyor: "Önce polis değil, 'önce vatandaş olmak'tır önemli olan. Böylece 'vatandaşpolis' kavramı ortaya çıkacaktır. Bu anlayışla yetiştirilen polisier görevini başarıyla yerine getirecektir." Manfred Such, Alman polislerinin bir bölümünün 'vatandaş polis' nlteliğinden uzak olduğunu, bu gibi polislerin özellikle yabancılara, hele en başta Türklere karşı acımasızca davrandıklarını, neredeyse onları insan saymadıklarını söylüyor. Münih'te atış eğitimi yapan Alman polisier şöyle diyorlarmış: "Ne diye kartonlara nişan alıyoruz, birkaç Türk getirip diksek daha iyi olmaz mı?" Ya da "Şurda Türklerin düğüü var, gidip bir bomba atalım..." Evet, önce 'insan' olmak, sonra 'yurttaş' olmak .. Daha sonra da 'polis' olmak!... Demokratik haklara saygısız insanları polis yaptığınızda, o ülkede barış, huzur aramayın! Anadolu Dağcılar Birlıği Başkanı RECEP ÇATAK ve dağcı HALÎL YEMÇIKAJVı Ağn'da yitirdik. Tüm dağcılara ve sevenlerine başsağlığ dileriz. ANADOLU DAĞCILAR BtRÜĞİ ÜLKESEL NİTELİKTE AVUSTRALYA'DA İN6İLİZCE THE AUSTRAUAN CENTRE FOR LANGbAGES TAM GUN KURS KONAKLAMA ve TUM ORGANİZASYON AKTIVITELER EÖTIMINIZ SURESINCE PART TIME CALISMA OLANAĞI TEK*$:(1) 362 39 59 (1)362 40 96 . BAĞOAT Cad No 510 D 6 BOSTANCI İSTANBUL ORHAN KESKİN 19571984 Direnerek ve akarak ölenier Yüceltilecektir Anılacaktır ölümleri. Diyarbakif cezaevindeki ölüm orucunda yitirdik. Gürcan BAHADIR Fikret DENİZ Sebahat YILMAZ Hüseyin KORAY PROFESYONEL TURİST REHBERLİĞİ KURSU T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı 'run izin, denetim ve gözetimindeki kurslanmıza aday kayıtlan başlamıştır I I I LJUI V ' T""1 Boğazkesen Cad. Hasuıefendi İ; Hmı No: 123/ TOPHANEİSTANBUL STUDENTS! Courses offered at London Oty College in Central London are: Hotel and Catering • Computing • Marketing • Ttavel and Tourism • Shipping and Itransport • Exporting and Importing • General Business. L.C.C. ıs recognised by A.R.B.S. and is a member of B.T.M.E.C. and the I.T.D. STARTDATES: January '89 and September '89. Most L.C.C. Courses provide part exemption tovvards Degree Programmes of Schiller Internatıonal University. VVrite or telephone "\ Greek or English to: London City College (Dept TCH48) 51/5S Materloo Road. London SE1 8TX. Tel: 01928 0029/0938. Telex: 8812438. k UUBUUKAS KAMUOYUNA DUYURU Onurumuz, gururumuz, eşim ve babamız Av. İBRAHİM ACAN'ın savunmalardan derlediği kitabı nedeni ile 18.1.1989 tarihinde tutuklandığından, salıverildiği 28.2.1989'a kadar gösterdikleri duyarlılık ve destek nedeni ile meslektaşlarına, İnsan Hakları Derneği'ne, TAYAD'a, basın ve yayın kuruluşları mensuplarına, cezaevlerindeki tüm oğullan ve kızlan ile demokrat kamuoyuna teşekkür ederiz. Ailesi Adına: Eşi PERİHAN AÇAN T.C. ADANA 5. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ KARAR ESAS NO: 1988/794 KARAR NO: 1988/934 C.SAV.ESAS NO: 1988/8880 HÂKİM: Eyüp Karatas 19695 C.SAV.YARD: T. Cemil Erkan 16032 KÂTİP: Mehmet Şahin DAVAC1: K.H. SAN1K: Nihat Tangüner, Reşit ve Hikmet oğlu 1959 d.lu, Palu ilç. Saman Köyü H: 04S: 08 C:127/l'de nüf.kyt.halen AdanaŞehit Erkut Akbay Mahallesi 1256 sk. 34 sayılı yerde ikâmet eder. Evli, çocuksuz, okur yazar, TC. tslam, sabıkasız, fınncıhk yapar. SUÇ: Noksan gramajlı ekmek imal etmek. SUÇ TARlHİ: 29.7.1988 Yukanda açık kimliği ve isnad edilen suç yazılı saruk hakkında Adana Cumhuriyet Savcılığı'nın 27.10.1988 tarih ve 1988/1818288804390 hz. esas ve karar sayılı iddianamesi ile mahkememize açılan kamu davasının yapılan açık yargılaması sonunda. Gereği düşünüldü: Olay tarihinde sanık Nihat Tangüner'in işletmekte olduğu Adana Dervişli Mahallesi'rtdeki Tangüner Ekmek Fırını'nda noksan gramajlı ekmek imal ederek satışa arz ettiği, fire hesaba katılsa dahi ekmeklerde noksanlık bulunduğu, iddia, sanığın tevil yollu ikran, belediye zabıta görevlilerince tutulan tutanak, belediye encümenin kararı ve tekmil dosya münderecatından anlaşılmış olmakla; Sanığın eylemine uyan TCK.nun 363/1. maddesi gereğince takdiren altı ay hapis ve on bin lira ağır para cezası ile cezalandınlmasına, sanığa verilen hapis cezasının bir gün karşılığı 647 sayılı yasanın 4. maddesi gereğince takdiren 300 lira kabul edilerek ve para cezasına çevrilerek 54.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, TCK'nın 72. maddesi gereğince sanığa verilen para cezalan içtima ettirilerek sanığın neticeten altmış dört bin lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, TCK.'nun 402/2. maddesi gereğince karar kesinleştiğinde karar özeti Cumhuriyet Savcılığı'na bildirilmek suretiyle masrafı bilahare hükümlüden alınmak üzere Ankara, İstanbul, İzmir'de yayımlanan ve tirajı yüz binin üzerinde bulunan bir gazetede ve ayrıca suç yeri itibanyla Adana'da yayımlanan rnahalli bir gazetede de derhal ilan edilmesine, (600) TL. yargılama giderinin samklan tahsiline, Yargıtay yolu açık olmak üzere talebe uygun olarak verilen karar C. Savcı Yrd.'sının huzuru ile sanığın yüzüne karşı açıkça okunup usulen anlatıldı. 29.12.1988 Basın: 17360 J T.C. ADANA 1. SULH CEZA MAHKEMESİ HÜKÜM ÖZETİ Esas No : 1987/3348 Karar No: 1988/5407 Hâkim : Tuğrul Perkel Öztan 15986 Kâtip : Ahmet Tümgan Davacı : K.H. Sanık : HAYDAR KABA Nuri ve Hatun'dan olma 1964 d.lu Göksun üçesi Keklikoluk Köyü C.036/01 S.85 K.31'de N.K. olup halen Adana Akıncılar Mah. 418 Sok. No: 101'de oturur, bekâr, okuryazar, sabıkasız Türk ve İslam kasaplık yapar. Suç : Gıda maddeleri tüzüğüne muhalefet. Suç tarihi: 18.5.1987 Karar T. : 14.11.1988 Hüküm: Yukanda kimliği yazılı sanığın subut bulan eylemine uyan TCK.nun 396. maddesi uyannca 3 ay hapis ve 5000 TL. ağır para cezası ile cezalandırılmasına, 647 sayıh yasanın 4. maddesi uyarınca 1 gün 500 TL olmak üzere sanığa verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın 50.000 TL. ağır para cezası ile cezalandınlmasma, Sanık HAYDAR KABA'nın TCK.nun 402 maddesi uyannca hapis cezasına müsavi olarak 3 ay müddetle meslek ve sanatın ve ticaretin tatiline, ve fiilin işleniş şekli ve niteliğine göre 7 gün süre ile iş yerinin kapatılmasına verilip kesinleşen karar özetinin büyük harflerle yazılmak sureu ile kapatma süresi kadar kalmak Uzere kapatılan işyerinin göze carpan bir yerine yapıştırılmasına, ayrıca karar özetinin mahkemece C.Savcılığına bildirilip masrafı bilahara sanık HAYDAR KABA'dan alınmak üzere Ankara, tstanbul ve İzmir'de yayınlanan vetirajıyüzbinin üzerinde bulunan bir gazelede ve ayrıca suç yeri Adana'da yayınlanan mahalli bir gazetede ilan etlirilmesine dair verilen hüküm kesinleşmiş olup TCK.nun 402 maddesi gereğince ilan olunur. 2400 TL mahkeme masrafırun sanıktan alınmasına, Iş bu hüküm özeli mahkememizin 14.11.1988 gün ve 1987/3348 1988/5407 esas kararından çıkartılmıştır. Basın: 17361 YAZI KURULU: Yavuz ALOGAN. Kamıl ARSLANTÜRKOĞLU. Atilla AYTEMUR, Halil BERKTAY. Oral ÇALIŞLAR. Necmi DEMİR. Oktay KUTLU Yazışma Adresi: Başmusahip Sk. Tan Han No: 10/11 Cağaloğlu/İST. Tel: 527 03 99 ÇIKIYOR! SosyalistBiElik T.C ÇORUM BİRİNCİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 1985/230 Davacı Hüseyin Deniz vekili Av. Mehmet Akdağ tarafmdan aleyhinize açılan Çorum Güiabibey Mahallesi, Ada: 1575, Pafta: 37/1, Parsel: 6'da kayıtlı taşınmaza davacmın ev yaptığmdan bahisle imar ve ihya nedeniyle alacak davasının yapılan duruşması sonunda; davanın kısmen kabulü ile 1.031.255 TL^nin dava tarihi olan 14.3.1985 tarihinden itibaren kanuni t'aizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline. fazla talebin reddine, davacı vekiline takdir olunan 69.250 TL. ııispi vekâlet ücretinin ve 65.526 TL. yargılama giderinin, keza bakiye 16.187 TL. nispiilam harcının tahsiline 23.12.1988 tarihiıulc karar \cıilmişlir. Adresiniz tespit edilemediğinden, ilaııcn tebligat yapılması gerekmiş olup, iş bu kararın ilan tarihinden itibaren 15 gün îv'crisinde lemyiz edilmediği takdirde kesinkjecjçi ilaııou leblıj olunur. BaMiı: I79f KİRALJK YAZUK BODRUM AKTUR, A VAHALLESİNDE Çok iyi yerde, BİTEZ tipi, telefonlu TEMMUZAĞUSTOS aylarında. Telf. Başvuru: Ankara 127 18 05
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle