15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 89 oranında büyütmeye çalışmaktadır. Bugün varılan yer, ulusal gelirdeki payı % 30'u biraz aşan, tüm endüstriyel üretim içinde yatınm malları üretimi fo 1415'lere varan, tüm istihdam içinde çalışanların % 14'ünü banndıran bir endüstrileşme düzeyi olmaktadır. Tarımsal üretimin milli gelirdeki payı hâlâ % 20 dolaymda olurken, tarımın istihdamdaki payı °!v 57'yi bulmaktadır. Son yıllarda dışsatımın yaklaşık 10 milyar dolara çıkması dışsatım içinde endustri malları payının fo 70'lere varması olumlu bir gelişme olmakla biılikte, dış ticaret açığı hâlâ 3 milyar dolann üstünde bulunmaktadır. Öte yandan, çift yanlı dopinglerle gercekleşen dışsatım artışının, yalnız satma becerisini değil, ne ölçüde pastayı büyütme ve pişirme becerisini arttıracağı henüz soru işareti taşımaktadır. Dışanda daha çeşitli, daha ucuz ve daha lezzetli pastalar üretilirken, Türkiye'nin bir yandan yatınm yetersizliği, öte yandan % 6065 kapasitede ve % 2'yi zor bulan bir verimlilik artışıyla çalışma düzeni içinde ihracat artışını sürdürmesi yalmzca satma becerisiyle gerçekleşecek gibi görünmemektedir. Gerek gelişmiş gerek yeni endüstrileşmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye, orta derecede endüstrileşmiş bir ülke olmakta ve kişi başına düşen gelir açısından bu grubun da alt sıralarında yer almaktadır. 1975'lerde yaklaşık 1000 dolar dolayında olan kişi başına düşen gelir, 1980'li yıllaıın sonunda hâlâ 1200 dolar dolayında kalmaktadır. Sonuç olarak Türkiye'nin gerek üretim gerek istihdam gerek dışsatım gerek verimlilik açısından ancak mütevazı bir başan gösterdiğini söylemek yanhş olmayacaktır. Oysa 36 milyar dolan bulan dış borç, *!* 70'leri aşan enflasyon oraru, % 1516'Iarda görünen, ancak gerçekte bunun çok üstünde seyreden işsizlik oraru ve gittikçe daha da bozulan gelir dağılımı, benimsenen büyüme modeli ve uygulanan kalkınma politikalarının ödenmesi gereken bedelleri olarak sunulsalar da modeli doğrulamak bir yana, kuşkuları daha da arttıracak düzeye ulaşmışlardır. n kuşkular dogursa da ekonomik bir şaka olarak yıllardır sineye çekilmektedir. Garip ve biçimsiz de olsa, büyüyen bir pastaya sahip olmakla avunalım diyecekken, pastanın dış maliyeti diye sunulan faturanın pastanın yarısını alıp götürecek düzeye geldiğini görmekteyiz. Bu maliyet öyle bir düzeye çıkmakta ki pasta dilimlerinden yakınacak durumda olmayanlan bile, ortada pasta kalmayacak korkusu sarmaktadır. Dışandan sağlanan malzemelerin yarattığı hazımsızlık da cabası. Malzeme yetersizliği ve biraz da kabul edelim, pişirme beceriksizliği nedeniyle bir türlü hızla büyütemediğimiz pastanın büyümesini nasıl hızlan»dıracağımız, temel sorunumuz. Soıuna çözüm de büyüme vaat eden kesimlerin ve uygulamalarln desteklenmesi olarak sunulmaktadır. Böylece çeşitli destekler ve teşvikler ile kabartma tozu ilişkisi gündeme gelmektedir. Ancak her nedense ülkemizde kullanılan kabartma tozunun pastanın tümüyle büyümesine bir yaran olmamaktadır. Bazı yerleri aşırı kabaran pastanın, öbür yanları içine çökmekte ya da pastanın içinde boşluklar oluşmaktadır. Aşırı kârlar, hayali dışsatımlar, aşırı rant gelirleri nedeniyle bazı bölümleri dağ gibi büyüyen pastanın öbür bölümleri sabun köpüğüne dönmektedir. Sonuç olarak yer yer kabarmış, ancak içi sabun köpüğüne dönmüş, kendisi büyümüş göriinse de dilimleri küçülen, yansından çoğu dış borç karşıhğı olan bir pasta oluşturmak, Türkiye'deki gülmece anlayışını geüştirmek açısından yararlı olmuşsa da modelin ve modele temel alınan mantığın doğrulanması açısından pek işe yaramamıştır. Gerçi, pastanın aşın büyiiyen yanianndan bir pay kapmak umudu söz konusu model içinde bugün de varlığını korumakta ve modelin yaşaması için büyük destek sağlamaktadır, ancak pastanın büyüyen oyukları, kabaran yanlarını da çökertme tehlikesini beraberinde getirmektedir. Işte alım gücü tartışmaları, işte kapanan işyerleri. Bu tehlike bir yandan, Batı ülkelerinin pasta grubu içinde yer alma özlemi öte yandan, Türkiye'de, kabartma tozlanna pek iltifat etraeden elindeki malzemeleri daha iyi kullanmayı düşündürtmektedir. Önce büyüyelim diyenler için de ellerindeki pasta tariflerini yeniden gözden geçirmek zamanı gelmiş görünmektedir. Kısacası, bölüşüm sorununu ele almadan da büyüyen pastamızdan hoşnut olduğumuzu söyleyebiliyor muyuz? Ya da pastanın büyümesinde bugünkü günah, sevap ve yük dağüımının büyüme potansiyelini yeterince değerlendiremediğini kabul etmemız mi gerekiyor? 1 MART 1989 Ekonomik Böyüme \ e Pasta Örnegi Büyüme çabalarının sonunda, önümüze gelen pastamız neye benzemektedir? Türkiye'nin büyüyen ve gelişen pastası, ne yazık ki aşırı büyüyen ve tıkız kalmış yanlarıyla oldukça garip bir görünüm taşımaktadır. Ayrıca aşırı kabarmış, ancak içi boş bir kabuk, pastanın her yanını kaplamaktadır. Enflasyon da denilen bu aşırı kabarma sonucu, pastanın büyük bölümü varla yok arası bir duruma gelmektedir. Doç. Dr. MERYEM KORAY PENCERE Anayasanın 174'üncü Maadesi Ne Diyor? Dokuz Eylül Ü. İkt. İd. Bilimler Fakültesi Bilindiği gibi, ekonomik büyüme ve gelişmenin liği karma ekonomik yapı içinde sermaye birikimine yalın bir anlatıml da "pastanın büyümesi" biçimin yönelik politikalarla belirlenmektedir. Siyasal ve dedir. özellikle büyürae ve bölüşüm ikiliğini an ekonomik yararlar değişse de, büyüme sağlayacalatmak açısından pasta örneği sık sık kuüanılagel ğı öngörülen ve sermaye birikimini gercekleştiremiştir. önce pastayı büyütelim diyenler için pas cek olan kesimleri desteklemeye yönelik politikatadaki dilimlerin küçüklüğünün tek ya da başlıca lar her zaman ağırlıkh yerlerini almaktadırlar. Sernedeni pastanın yeterince büyük olmamasıdır. Bö tnaye birikimi pastanın büyümesi için kullamlacak, lüşüm, daha sonra ele alınması gereken bir daha büyük, daha lezzetli pastalar için toplumsal beklentiler ertelenecektir. Batı toplumlarının özel konudur. Gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye'de de bö girişime ve piyasa mekanizmasına dayalı kalkınma lüşüm sorunu önemli bir kaygı doğurmaksızın, tüm modellerinin bu mantığı, zaman içinde toplumsal kaynaklar büyüme hedefine yöneltilmiştir. Karma beklentileri bdirli ölçüde de olsa karşılayacak bir ekonomik bir yapı içinde, kamu ve özel girişimci gelişme gösterdiğinden kendini doğrulama olanaler eliyle, piyasa mekanizmasına dayalı (ne ölçüde ğı da bulmuştur. Batı toplumlarındaki toplumsal serbest rekabete dayalı bir piyasanın gerçekleştiği uzlaşmanın temehni oluşturan bu mantığın doğruayn bir tartışraa konusudur) bir büyüme modeli se lanması, toplumsal geüşmelerdeki sürekliliğın de çilmiştir. Öyleyse bölüşüm sorununun değil çözü temeli olmuştur. Aynı modelin ve aynı mantığın gemü, toplumda ağırlıkh bir yer kazanması bile söz lişmekte olan ülkelerde ortaya çıkardığı sonuç ise konusu değilken, büyüme ağırlıklı model pastayı hayal kırıklığı yaratmakta ve kendini doğrulayane ölçüde ve hangi tatta büyütebilmiştir? Gerçi bö cak bir başarı gösterememektedir. Gerçi bu ülkelüşüm sorununu irdeleyecek olan "sosyal devlet" lerde de pastanın büyüdüğü gözlenmekte, ancak bir ilkesi gibi bir ilkenin, Türkiye'de 1960'lardan bu bütün olarak büyümekten çok, yer yer büyüme olayana gündemdeyse de sorunun çözümünde değil, rak dikkati çekmektedir. Kuşkusuz gelişmekte olan ağırlık kazanmasında bile yeterli olduğu söylene ülkelerin büyüme çabalan önemli kısıtlamalarla karşılaşmaktadır. Ancak benimsenen politika ve meyecektir. uygulamalar da büyüme çabalanna yapısal bozukluklar katmaktadır. Bu tür yapısal bozukluklar, Ne ölçüde sağlıklı ve tutarh? yalnız biçimsiz büyümüş garip bir pasta örneği orYazıya bölüşüm sorunundan başlayarak girümiş taya çıkarmakla kalmayıp gerçekten büyümeyi sağse de bu yazının amacı, büyüme politikalannı da, layacak bir kıvam tutturulmasım da önlemektedir. bölüşüm sorununu da tartışmak değildir. YalnızTürkiye de, başta sermaye yetersizliği olmak üzeca benimsenen kalkınma modelinin, bölüşüm so re, birçok malzeme yetersizliği içinde pastasım bürununu dert etmeden, ne ölçüde sağlıklı ve tutarh yütmeye çalışmaktadır. Yılda yaklaşık % 56 orabir büyüme gerçekleştirdiğini pasta ömeğine sadık nında bir büyüme hıa ile endustri sektörünü de °?o kalarak irdelemek istiyorum. Modelin temel özel Sonuç Yıllardır sineye çekilmekte tşte, günahı çeşitli kısıtlamalara, sevabı beiirli kesimlere, yükii de toplumun geri kalanına dağılan büyüme çabalarının sonunda, önümüze gelen pastamız neye benzemektedir? Türkiye'nin büyüyen ve gelişen pastası, ne yazık ki aşırı büyüyen ve tıkız kalmış yanlanyla oldukça garip bir görünüm taşımaktadır. Aynca aşırı kabarmış, ancak içi boş bir kabuk pastanın her yanını kaplamaktadır. Enflasyon da denilen bu aşırı kabarma sonucu, pastanın büyük bölümü varla yok arası bir duruma gelmektedir. Ortaya çıkan pastanın ve pasta dilimlerinin avncumnzda % 6070 oranında küçiilmesi, ba EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL OKURLARDAN Oturan öğrenciler parayı, diğer grup ise bunun tersi olan düsünceyi savunsun. " Cahil bir insandan bile duyamayacağımız bu saçma ve Her halde öğretmenimizin icadı olan bu Aslında, yazacaklanmın bana düşunce bizi saşkmlığa uğrattı. fayda getirmeyeceğini Ben, 2. grupta oturduğumu, biliyorum fakat yazmak istedim. Dileğim, ben ve benim fakat parayı savunacağımı söylediğimde ise öğretmenimiz gibi birçok arkadaşımın yafadığt, aşağıdakine benzeyen bu durumda "kansıklık" olacağını söyleyerek beni olaylan yayunlamamz, bir susturdu. Daha sonra, bu konu ölçüde biz gençlerin de Öğretmenimize dokunmus duymazlıktan gelinen olmalı ki konuyu yanda sorunlarına eğilmenizdir. Çünkü biz gençler, düşüncemizi keserek geçti. Aslında bu, yasadığımız olaylardan çok söyleme özgürlüğünden bizi küçük bir kesit. Bize eğitim ahkoyan, bağnaz. çarpık eğitim kurumlanndan gerçekten vermek amacmdaki bu kisiler bizi neye ve nereye bir hiç olarak çıkıyoruz. Olay yönlendirmek istiyorlar? şu: Biz, haftada iki saat Türk DiU ve Edebiyatı dersi Amaçlan, bizi eğitmek mi, çerçevesinde kompozisyon dersi yoksa susturulmus, robotlasmış görüyoruz. Geçen ders konu kuşaklar yetiştirmek mi? olarak bize, "tarttsma" verildi. Sözünü ettiğim öğretmen, acaba hangi amaca hizmet Biz bu konunun teorik olarak ediyor? Kendisi, "Türk Dili ve işlenemeyeceğini, uygulamalı Edebiyatı" öğretmeni olmasına yapmayı istediğimizi söyleyerek rağmen, imzası tersten yazılan zor da olsa bunu kabul Arapça yazı seklindedir. Bizim ettirdik. Tahtaya yazılan üç nasıl bir ortamda yetistiğimizin konu içinden birisi öğrencilerin hesabını kim soracak, bizler oy çokluğu ile tartısılmak üzere fikrimizi açıkça söylemekten ne seçildi. Sımfanızda öğrenciler zaman alıkonmayacak ve üç grup halinde yerleştirilmiş korkmayacağız? Acaba ne sıralarda oturuyorlar. Tartısma zaman derste tespih çekerek konusu "Para her kapıyı açar konu anlatan "hocalanmızı" mı?" idi. Öğretmenimiz, dinlemek zorunda akunca tartısma ortamı obnayacağız? yaratmak ister gibi aynen sö'yle söyledi: "Bir grup sıraaa . Uşak Lisesi'nden bir öğrenci Yunan Oyunu Nedir? "Yunanistan hiçbir şey vermeden hep almak istiyor. Ege'yi istiyor, Kıbrıs'ı istiyor. Ege'nin hava kontrolünü istiyor. Ege'nin kıta sahanlığını istiyor. Gökçeada'yı istiyor. Bozcaada'yı istiyor. İzmir'i istiyor. Istanbul'u istiyor. Bütün bunlara sahip olmak için Türkiye'nin kan kaybından ölmesini bekliyor. 1821'den günümüze kadar değişen bir şey yok. Türkiye'nin Yunanistan'la olan problemleri, Yunânistan'ın ise Türkiye'ye karşı doyumsuzluğu bitmek bilmiyor" Gazeteci Cem Başar "Yunan Oyunu" kitabında böyle diyor. Ardından şu dileğini ekliyor: "Allah Türk milletine sabır versin." Cem Başar'ı 1950'lerde tanımıştım. Çok gençti o sıralarda. Vatan Gazetesi'nin sanırım spor muhabiriydi. Askerliğini yapıyordu. Gazeteye arada bir uğruyordu. O yıllarda gazetelerde daha çok geceleri çalışılırdı. Saat sekizde gelirdik, sabaha karşı saat ikide, üçte çıkardık. 67 eylül olayian da o günlerde yaşandi. Cem Başar Yunanistan göçmeni bir ailedendi. Yunan dilini çok iyi biliyordu. Askerlikten sonra İstanbul gazetelerinin Atina temsilciliğini yaptı. Uzun yıllar Yunanistan'da yaşadı. Yunan halkını, Yunan politika dünyasını yakından gördü, tanıdı "Yunan Oyunu" adlı kitabı bütün bu zengin deneyimlerin, bilgilerin bir ürünüdür. Cem Başar, TürkYunan ilişkilerinin gerçek yüzünü ayrıntılarıyla, belgeleriyle, tanıklarıyla açıklamış. "Yunan Oyunu'nun Davos zirvesinin kökleşmesi için gayret harcandığı şu sıralarda yayımlanması sadece birtesadüftür. Bunun iyi mi, yoksa kötü mü, birtesadüf mü olduğunu bilemiyorum" diyor. Bence çok iyi bir rastlantı. Daha da çok Yunan Oyunu'nu çok iyi büen bir gazetecinin Türk kamuoyunu bilinçle aydınlatmak isteği... Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu'dan 1821'de ayrıldı. Bağımsız Yunânistan'ın başına Alman soyundan bir prens getirildi. Alman prensi Othon, krallık tahtına oturduğu günden başlayarak kendini Bizans İmparatorluğu'na aday görmüş, Mora Yarımadası'ndaki egemenliğiyle yetinmemiş, durmaksızın sınırlarını genişletmiş, gide gide Istanbul'u, İzmir'i, Batı Anadolu'yu ele geçirme heveslerine düşmüş! Yunan halkını da Megalo İdea adı attında büyük düşler kurmaya zorlamış... 1821'den bu yana geçen 168 yıl içinde Yunanistan sürekli genişlemiş, durmaksızın Türk toprakiarını eline geçirmiş. Bugünkü sınırlarına Balkan Savaşı sonunda ulaşmış... Yunânistan'ın bir de Anadolu seferi var! Biz, Yunan halkına, Yunan sananna, kültürüne saygı duyarız. Her zaman iki ulus arasında barışçı ilişkilerin kurulmasından yana olmuşuz. Zaman zaman dost kardeş bilmişiz, şıirlerle, şarkılarla Türklerle, Yunanlılar arasında bir beğeni ve anlayış yakınlığı kurmak istemişiz, kurduğumuzu sanmışız! Ne var ki bu iyiniyetli yaklaşımlar hep tek yanlı olmuş, aldanan, aldatılan hep biz olmuşuz! Yunanistan güçsüzken sinmiş, anlaşma havasına girmiş; Türkiye güç durumlardayken Yunan politikası bizi yıkmak, çökertmek için eline geçen fırsatlardan yararlanmış... Bunun nice örneği var, Trablusgarp'ta Türk ordusu İtalyanlarla savaşırken Yunânistan'ın Balkan'lı ortaklanyla birlikte saldırması, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Türklere son öldürücü darbeyi indirmeye kalkışması gibi... Cem Başar'ın kitabında tarihteki TürkYunan politikaları; Yunanhların sıröarını yabancı güçlere dayayarak Türtderi yok etmek, ortadan kaldırmak, ne yapıp edip Türk egemenliğine son vermek çabalan örnekleriyle anlatılıyor. Harta yurtdışında görev yapan Türk diplomatlannın öldürülmelerinde Yunan istihbarat örgütünün etkisi olduğu da beürtiliyor. Özellikle Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil'in öldürülmesi olayı... Yunan Araştırma Enstitüsü'nün yaptığı bir araştırmada, 'Yunanistan'a düşman ülke hangisidir?" sorusuna yüzde 60 oranda veriten yanrt, "Türkiye"dir olmuş. Bu soruşturmaya göre Türkiye'nin gözü Yunan topraklarındadır! "Türklerle Yunanlılar arasında çıkacak bir savaş nasıl sonuç verecektir" sorusuna verilen yanıtlar da şoyle: Yüzde 56 Yunanistan lehine, yüzde 18 aleyhine, yüzde 26 da "iki taraf için felâket olur" biçimindedir. Cem Başar, yüz altmış yıldır süregelen Yunan poııtıkasını, bitip tükenmez Türk düşmanlığını, bunun hangi nedenlere dayandığını bu kitabında aynntılanyta, tarihsel, toplumsal açılardan sergilemiş... Davos ruhuna ne denli güvenilip güvenilmeyeceğini böyle yararlı incelemeleri okuyunca daha iyi anlıyoruz. Tespih çekerek konu anlatan hocalar Osmank Belgelikleri Onümüzdeki nisan aymda yerli ve yabancı araştumacüara daha geniş ölçüde açılacağmdan, söz edilen bu tarihsel kaynaklardaki önemsenmeyen bir durumu yansıtacağım. Bu değerli belgelikte, (arşivde) incelemeler sırasmda gerek duyulan eşçekimleri (fotokopileri) en gelişmiş aygıtlarda ve çok ucuz olarak yaptırabiliyorsunuz. Ne var ki bu eşçekimin size verilmesi için, örneğin otuz lira gibi bir karşıhğı Defterdarhğa yatırmak ve oradan ahndısını getirmek zorundasımz. Bu durum araştırmacüann değerli zamanlannm gereksiz yere yitmesine neden oluyor. Yerli araştırmacıları çok üzen bu uygulama, yann çok sayıda belgelikten yararlanmaya başlayacak olan yabancı araştırmacıları da şaşırtacaktır. Devlet işlerinde kolaylık sağlamak amacıyla binlerce yasanın yüllerceye indirildiği bir dönemde, Başbakanhk Belgeliği'ndeki bu olumsuz kuralcüık uygulamasının bir an önce giderilmesinde büyük ulusal yarar vardır. (Konuya 31/3/1988 günlü Cumhuriyet'te değinilmişti) RÜŞTÜ ERCUN Emekli Işınbilimci Oyumu satıyorum Son zamanlarda özellikle bu dönemde satıbnası uygun ve mümkün olmayan şeyleri satmak moda gibi bir şey dldu. Örneğin kimi Istanbul'u satıyor kimi böbrek ve diğer organlannı satıyor. Dahası herkes satıyor da sattyor. Düşündüm de ben ne saıabilirim? Köprüler desem köprülerim yok. Maden ocaklan desem onlar da yok. THY (Türk. Hava Yollan) desem hayatvnda bir hava alanı bile görmedim ki uçağını satayım. Organlanmı desem zorunlu, yetersiz ve sağlıksız beslenmem yüzünden hiçbir organtm da sağlam değil kt Eee ne olacak. Ne olacak, herkes zamanı ve fırsatlan iyi değerlendiriyormuş! Benim oyumun da satılma fırsatı doğmuş. Gerçi en doğal haklanmızdan birisi de oyumuzu kullanmaktır, ama neredeee. Demoknsi mi var? Hadi sen de! Bir ülkede oy parayla, yağla, şekerle, unla, gömlek ve ayakkabıyla satüıyorsa o ülkede demokrasi mi var? Sözde... Zaten benim ve benim gibi yüzde 65lerin oyunun bir değeri yok ki. O halde ben de oyumu satıyorum. BEYHAN DEMİRKUŞ Zeytmburnu 82 Anayasası'nın 174'üncü maddesi, "İnkılap Kanunlannın Korunması" başlığı altında şöyle yazıyor: "Anayasanm hiçbir hükmü, Türktoplumunuçağdaş uygartık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacı güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlannın anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürühükte bulunan hükümlerinin, anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz." "İnkılap kanunlan"nm sayısı sekizdir. 174'üncü maddeye göre "inkılap kanunlan", Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri sayılıyorlar. Çünkü Türkiye'yi "çağdaş uygartık seviyesinin üstüne çıkarma" ve "laiklik niteliğini koruma" amacı güdüyorlar Anayasanın 4'üncü maddesine göre "Türkiye Cumhuriyeti laiktir" ilkesi degıştirilemez. Bu duruma bakılırsa, "inkılap kanunlan" da anayasanın değiştirilemez maddeleri arasına girmiş sayılabilirler. Milletvektllerine Mecliste "/nto/apç/y/m"diye.yemin ettirilmiyor mu? * Ne var ki şu "inkılapçıiık" oyununa artık bir son vermek gerekiyor. Böyle bir oyun; oynayanı da izleyeni de tuhaf bir duruma düşürmektedir. "Muhafazakâr ANAP"m miltetvekilleri, pariamentoda "inkUapçh yım" diye yemine zorlanıyorlar. Utanıiacak bir durumdur bu... Kendisini bilen insan, halka dönüp "muhafazakârım" dedikten sonra Meclis kürsüsünde "inkılapçıyıni' diye ant içer mi? Bu oyun ne kadar sürecek? * Oyun sürüyor. 174'üncü maddede söz konusu edilen 'inkılap kanunlan"nöan çok önemli birisini ele alalım: 1925 yılında çıkarılan "677 sayılı, Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanlann Men ve İlgasına Dair Kanun" diye uzun bir adt bulunan bu yasanın özü nedir? Kısaca; bu yasayla tarikatlarm yönetim merkezleri sayılan tekkelere kilit vurulmuştur; şeyhlik, seyyittik, dedelik, halifelik, mürrtlik yasaklanmıştır. Ne var ki hem 82 Anayasası'nda 174'üncü madde duruyor; hem de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın ailesinde tarikatçılık sürüyor. Üstelik bu tarikatçılık özel sınırlar içine sığamıyor; Sayın Özal'ın annesi Hafize Ozal'ın Süleymaniye'de Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun yanına gömülmesi için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kararname çıkarıyor. ANAP yönetiminin Nakşibendiliğin iktidarına dönüştüğünü duymayan kaldı mı? • Denebilir ki: 82 Anayasası'nın "İnkılap Kanunlannın Korunması" başlığı altındaki bölümü demokrasiye aykırdır. Olabilir. Her şeyden önce, yasadığımız maskeli baloya son vermek için konu tartışılmalıdır. Ancak bugün Türkiye'de öyle bir oyun oynanıyor ki, aklı başında bir insanın kafasına sığamaz. Çünkü bir ülkede anayasaya her şeyden önce hükümetin saygı göstermesi gerekir. Hükümetin hem anayasayı hem de bu anayasayla güvenceye bağlanmış yasaları çiğnemesi; hukuk devletinin çiğnenmesi demektir; anarşi işte bu tutum yüzünden türer, ürer, yaygınlaşır. Başbakan'ın annesi Hafize Özal'ın Nakşibendi Tarikatı Şeyhi Mehmet Zahit'in yanına Süleymaniye'ye gömülmesi için hükümetin çıkardığı kararname, 82 Anayasası'nın 174'üncü maddesiyle bağdaşabilir mi? • Artık şu "inkılapçıiık" oyununa son vermenin zamanı gelmedi mi? Kimseyi iki yüzlülüğe zorlamamalu Herkesin gerçek kişiliğiyle meydana çıktığı bir Türkiye oluşmadan demokrasi kurulamaz; maskeli balo sürer gider. ANMA Çok değerli varlığımız, onur kaynağımız A. KADİR'İ aramızdan ayrılışının dördüncü yılında özlem, sevgi ve saygıyla anıyoruz. EŞİ VE ÇOCUKLARI Düşman alabildiğine pinti Alabildiğine hırçındirenmesiz zırnık bile koklatmaz Kıamız CANAN DİLARA'nın doğumunu tüm dostlanmıza duyururuz. 27 Şubat 1989 İstanbul M.EMEV YAVUZ'u hapis koşullarının insancıllaştınlması mücadelesinde yitirdik... İradesi irademiz, ölümü yaşam fenerimizdir. Eskişehir Özel Tip Cezaevi 9 Şubat direnişçileri adına FUAT KAV. ŞlîKRÜ GÖKTAŞ, AHMET YAVUZ ŞEBNEMARİF KIZILYALIN BÜTÜN ÖĞRETMENLER TEŞEKKÜR Kızımız Canan Düara'nın doğumunda yardımlarıru esirgemeyen, başta Haseki Hastanesi Başhekimi Dr. Alaattin Yavaşça olmak üzere ameliyat ekibinden Dr. Zehra Kilitçioğlu, Dr. Emine Kâli, Dr. Esin Okumuş, Dr. Mehmet Tâli, Klinik Şefi Dr. Ahmet Öner, Hemşire Naide Mutlu, Basın Dispanseri Başhemşiresi Bilgi Bilbaşar ve tüm hastane personeline teşekkür ederiz. İngiliz, Deneyimli ve Profesyonel 3he Kursların Başlama Tarihleri Gundüz :27 Şubat 1989 Akşam .27 Şubat 1989 Haftasonu : 4 Mart 1989 İSTANBUL Tel: 147 09 83152 82 7172 Rumelı Caa No 924 Zekı Bey Apt OsmanbeyISTANBUL Sevgilerin bedelinin acıyla ödendiği bir dünyada seni sevmenin ilk yıhnı kutluyorum. Nice yıllara. Teyzen: İLKİZ KUCUR ŞEBNEMARİF KIZILYALIN TEŞEKKÜR İTÜ öğretim üyelerinden Y.Doç. Dr. Tel: 135 30 94135 23 97 Selanık Cau No 8 Kat 5 KızılayANKARA ANKARA TEŞEKKÜR Sevgili Büyüğümüz HARUN MORAL'ın vefatında, büyük acımızı paylaşan, bir an bile yalnız bırakmayıp bize güç veren can dostlanmıza; İstanbul Teknil Üniversitesi, SSK Göztepe Hastanesi, SSK Erenköy Geriatri Hastanesi'nin değerli mensuplarına sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Geri sayma başlıyor! Reklamcılar Derneği'nce düzenlenen ilk büyük reklam yarışmasının sonuçları birkaç gün sonra açıklanıyor. 3 mart gecesi Hilton Convention Center'da yapılacak süper baloda "Kristal Elma" Ödülleri sahiplerini bulacak. Acaba "Kristal Elma"lar kimlerin olacak? Bu sorunun cevabını reklamcılar kadar reklam verenler de heyecanla bekliyor. "Kristal Elma" Balosu ile dgıtı tüm bilgiler Reklamcılar Derneği'nde... 166 90 88 TEŞEKKÜR Hastalığım sırasmda yakın ilgilerini gördüğüm başt'a isimsiz kahramanlar olmak üzere YAŞAM Hastanesi'nin tüm calışanlanna, değerli ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı Sayın S A B R İ Ç E T İ N Bey'e, Psikiyatrist NİGAR ÇAKJR'ın cenaze törenine katılan, vakıflara bağışta bulunan, çelenk gönderen, mektup, telefon, telgrai yoluyla başsağhğı dileyenlere, evimize gelerek acımızı paylaşanlara en içten teşekkürlerimizi sunarız. AİLESİ UY KURALA KAVUŞ YUVANA. TİRKİYK TRAFİK KAZALARIM ÖM,KME DERNEĞI Eşi: Dr. FÜSUN MORAL Kızı: YAPRAK MORAL BAĞmSIZUK DEMOKRASİ SOSYAUZM MÜCADELSSUİDE Dr. ALÎ GÖK'e Dahiliye Mütehassısı CÖZÜM • • Dr. ŞENER KARAKIŞ'a ve çok değerli kat hemşirelerine gösterdikleri yakınlıktan dolayı teşekkür ederim. AHMET KAYA AjanProvakatör ENGİN KAYA Özel sayısı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle