19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ŞUBAT 1989 • • • • CUMHURİYET/15 Yunanîstan'a sözlü uyarı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yunan makamlannın îskeçe yakınlannda Batı Trakya Türklerine ait 300 dönümlük bir 'araziye el koymalan konusunda Türkiye'nin Atina'ya önceki gün sözlü bir girişimde bulunduğu açıklandı.Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Inal Batn, konuyla ilgili olarak şunları dedi: "Dün (önceki gün) bir girişimimiz oldu ve göriişlerimiz Yunan tarafına anlatıldı. Onlann da cevabı Sayın Kostopulos'un açtklamalannın çerçevesinde kaldı. Yani "Bizim iç işimizdir. Türk degil, MiLslüman azınlık vardır. Aanlığı hedef alan aynracı bir muamele söz konusu değildir. Konu normal, idari bir tasarnıftur' dediler. Bu girişimimiz protesto nolası şeklinde değildi. Şifahi bir girişimdi." İskeçe olayı Sıcaktan hoşnııt olmayanlar : KingKong ile reklam ^ veriş merkezlerinden birine dün gelenler yüksek bir binanın çatısındaki dev KingKong'u görunce dehşette irkildiler. Ünlü KingKong fılminden esinlenen bir reklamcı, ilgiyi büyük bir mağazaya çekmek amacıyia gerçekleştirdiği proje ile " D o n " adlı goril makerjyte oldukça başanlı oldu. Ancak reklamcının bu buluşu, firmaya da 20 bin dolara (yaktaşık 40 milyon lira) mal oldu. (Fotoğraf: Reuter) iktimi ife tanınan bir ülke. Ancak bu ülkenin sıcağından memnun olmayanlar da var. Bunlardan biri de, Johannesburg hayyanat bahçesinin sakinlerinden kutup ayisı "G.B." G.B, anayurdunun ödemi içinde "böyle iklim mi olur?" dercesine, başını pençeleri arasına almış uyuyor. (Fotoğraf: Reuter) ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) THY'nin iki kez anzalanan "Aydın" ucagı zorunlu iniş yapu. Önceki gece saat 22.00"de Ankaraİstanbul seferini yapmak isteyen Aydın uçağında hareketinden önce jeneratör arızası meydana geldi. Pist başından dönerek onanma aknan uçak bir süre sonra yeniden kalkışa geçti. Ancak tırmanma halindeki Aydın uçağında bu kez ikinci bir anza görüldü. Kaptan pilot bunun üzerine hızla alçalarak yolculara geri dönmek zorunlu olduklannı bildirdi. Aydın uçağının pilot kabininde kalkış sırasında küçük bir patlama sesi duyulduğu ve ışıklandırma sisteminde zayıflama olduğu bclirtildi. Yolcular başka bir uçakla saat 23.3O"da tstanbul'a gönderildi.THY yetkilileri^nzanın, uçağa enerji veren jeneratörlerden birinin devreden çıkmasıyla meydana geldiğini belirttiler. THY uçağmdan Esenboğa'ya zorunlu iniş 'Her şeylmi göstermem' Playboy Oergisı'nın mart sayısında birbirinden ikjirtç fotoğrafları yayımlanan La Toya Jackson sadece ıki ay önce ışte böyle diyordu "Kapalı gıyimden hoşlanırım, çıplaklığa inanmam ve her şeyimi göstermem." Newsweek Dergisi'ne göre La Toya gerçekten de her şeyini göstermiyor. Jackson bugün artık "Vucut bir sanat eseridir" diyor OLAYLAMN ARDENDAKI Kıbrıs'ta krîtik günler GERÇEK İZZET RIZA YALIN tüm askeri güçler ile yerleşikler adı verilen göçmenlerin de geri çekilmesini, bunun için takvim çizilmesi ve fedral hükümetin kuruluşu veya herhangi bir geçici düzenden önce ikmal edilmesini istiyor. Rum tarafı ayrıca çok taraflı garantörlük isterken, en iyi garantinin BM Güvenlik Konseyi'nin garantisi olduğunu belirterek tek tarafh müdahale hakkını dışlıyor. Türk tarafı üçlü garantörlüğün devamını ve tek taraflı müdahale hakkının konınmasında direniyor. Türk tarafı toprak konusunda 1986 martındaki önerisinden bu yana hiçbir öneri getirmezken, Rum tarafı tüm göçmenlerin geri dönmesini ve topraksa! düzenlemelerin adilce yapılarak bu göçmenlerin önemli bir bölümünün Rum yönetimi altında evlerine dönmesini istiyor. Bu arada KKTC'ye tüm Rumların dönmesi halinde, Türklerin çoğunluk oluşturmasını da kabul ediyor. Rumlar bu arada Maraş'ın da acil olarak dikkate alınıp yerleşime açılmasmı istiyor. Türk tarafı, Türkiyeli göçmenler diye bir konu bulunmadığını KKTC yurttaşlarırun bulunduğunu vurgularken, Rum tarafı yerleşik olarak tanımladığı Türkiyeli göçmenlerin anlaşmadan önce geri dönmelerini şart sayıyor. Üç özgürlüğü reddetmeyen Türk tarafı, dolaşımın, federal anayasal sistemin yürürlüğe girmesiyle yerine getirilmesüıi, yerleşimde 18 yıl süreyle moratoryum olrnasmı ve bu alandaki yetkilerin federal devletlerde olmasını, mülk edinmede değışim veya tazminatı savunurken, Rum tarafı bu alandaki yetkilerin merkezi federal hükümette olmasını öngördüğünü yineledi. Yurütme konusunda Türk tarafı federal bir yurütme öngördüğünü, federasyonun yürütme yetkilerinin Isviçre örneği federal konseyce yerine getirilmesini, bu konseyin eşit sayıda federal bakanlık işlevlerini üstlenen Türk ve Rum üyelerden oluşmasım, konsey başkan ve yardımcılığında Türk ve Rum üyelerin dönüşümlü göre\r almasını ve başkan yardımcılığını alan tarafın dışişleri bakanlığım da üstlenmesini önerdi. Türk tarafı başkanlık sisteminin yüriimediğini ve esef verici sonuçlar doğurduğunu belirtirken, Rum tarafı başkanlık sistemi üzerinde ısrar ediyor. Cumhurbaşkanmın Rum, yardımcısının Türk olmasını isteyen Rum tarafı bunların seçilmesinde iki seçenek öngördüğünü duyurarak bakanlar kurulunun 7 Rum, 3 Türkten oluşması önemli bir bakanlığın Türklere tahsis edilmesi görüşünden vazgeçmiyor. Türk tarafının yasama konusundaki önerisi de cumhuriyetin HABERLERİN DEVAMI CUNEYT ARCAYUREK yaz.yor (Baştarafı 1. Sayfada) doğasında yatan işlevler yine sokakta kalacak. Turgut Özal da çıkmış ANAP grubunda, muhalefetin doğal görevini yerine getirirken öne sürdüklerini "çamur atmakla" eşdeğerde tutan sıkı bir nutuk çekiyor. Asıl çamur atan kendisi. Elinde kala kala tek silah kalmış, ensesinde soluğunu duyduğu SHP'yi halk indinde gözden düşurmek için bölücülük savını yine gündeme getiriyor. Örneğin SHP'den bir milletvekili Kürtçülükle ilgili ileri ya da geri bir şeyler söylemiş, parti harekete geçmiş, söz sahibini partiden uzaklaştırmaya girişmiş. Hayır efendim, yapılan doğruyu Özal'a kabul ettirebilirsen ettir. Bir milletvekilini ihraç etmek de yeterli değilmiş. Parti neredeyse öyle diyecek tümüyle bölücülerin emrinde, elinde. Oldu olacak Özal'ın paşa gönlünü hoş etmek için SHP'nin kapısına kocaman bir kilit vurulsa. Esip savuruyor yine. Geçmişte lehine sonuçlar çıkaran kamuoyu yoklamacılarını da eıinin tersiyle itmiş, önüne konulan son rakamları elbet beğenmiyor. Partisinde çalışanlar işi gücü bırakmış, almışlar ellerine telefonları önlerine gelenle konuşuyor, nabız^okluyorlarmış. Bir de bakmış ki Özal, ohooo almış başını gidiyor ANAP. İstanbul'dan yüzde 50'nin üstünde oy, Ankara'da insaflı yüzde 45, Izmir'de yüzde 40'ı geçeceğini şıp diye ilan ediveriyor. Oysa telefon görevlileri Özal'ın hoşuna git meyecek son ucu önüne gönderirter mi? r4e milletvekili ne de hayali ihracatçı her biri. Maaşı partiden sade birer personel. Dilinden düşürmeyi hiç istemediği 1980 öncesi korkularını, daha da geriye sarkıtıyor artık. "Hanedan" iie ilgili yazımlar, demeçler Özal'ı öyle canevinden vuruyor ki, durup durup aile ile ilgili irdelemeleri kürsüye getiriyor. Milletın kafasında "Ne oluyor, 1960 öncesine mi gidiyoruz" diye bir soru belirmişmiş. Kısacası millet, hanedanın her Allah'ın günü taze nane yediğini sanki biimiyor da şu muhalefel var ya, şu basın, durmadan otmadık olaylar icat ederek siyaseti "şahsi platforma" itiyormuş. Yok efendim yok! Hanedan zemzem suyuyla yıkanmış, akpak. İyi, güzel, ama daha dün "milli damada avanta daire" manşetini nereye koyacağız. Damat beyle kızımız Zeynep'in gül hatırı için bir gecede güzelim ağaçların kesildiğini öne süren savları ne yapacağız. Bu taze örnek. Karıştır defterleri, dünden bugüne bir yığın malzeme çıkıyor ki Batıda ustasının eline geçse yüzyılın tiyatro eseri olabilir. Konutun sorumsuz insanları, sorumlu kararlarda ortak. Konutun hanım kadınından şehzade Ahmet'ine kadar herkes devtetin bir bölümünde yetkili, etkili ve karar sahibi. Bütün bunlar bilinırken çıkmış dün kürsüye "insanın ailesi ite uğraşmanın eski metotlar" olduğunu göğsünü gere gere ve de muhalefeti suçlayarak söyleyebiliyor. Muhalefet ne yapsın? Konut şenliklerini izleyerek, konuttan gelen buyruklarla devletin yönetildiğini görerek, hem bu Türkiye'de hiçbir döneminde görülmemiş eşsiz çarpıklığa karşı çıkıyor hem de ülkeyi daha salim düzeye götürmek için halkı Özal'ın aleyhine oy kullanmaya yöneltiyor. Cem Duna partizanlığına değiniyor İnönü. "Seçimlere giderken TV'de partiler görüş anlatmayacak da ne zaman anlatacak" derken, sakladığı yargıyı "O zaman demokrasiye, çok partiye ne gerek var" diye hemen açıklıyor. Sonra Özal'ı çileden çıkaran bir vurgulama: "Nasıl olsa Özal var, hanedanı ile yürütsün gitsin devleti" diyor. Semra Hanım'ın daha önceki gece bilmem kaçıncı kez yine TV'yi şereflendirmelerini söylemek, 1960 öncesi metotlarını işletmekse, muhalefet bir büro açıp her gün sürüp giden TV rezaletlerini ayrıca bültenleştirmeli. Bu gerçekleri söylemek geriye dönüşse, bin kez yineleyerek eski günler bin kez anımsatılmalı. Aileye, hanedanı savunmaya geldi mi, iki saat nutuk. Yeşilyurt'ta insanlara pislik yedirilir, Özal'dan tek satır işrtmek olanaksız. İnsan hakları, "yutturmaca edebiyatından bir yaprak." Ötesini boşver. Aman ses çıkarma, yazma, AT'ye girmemizin arifesinde gerçek de olsa bu olayları su üstüne çıkarma! Olur devletlum, sen söylersen her şey olur mu? Olmaz! Geçti o günler ve vermek istemediğin demokratik hakları basınıyla, aydınıyla, muhalefetiyle ve Yeşilyurt'ta örneklendıği gibi insanlanyla bu ülkede yerleştirmeye çalışanlar var ve olacak. Hem de Özal'a karşın. SHP için "Maazallah yönetime geldiklerinde" diyor Özal. Onun üslubuyla, "inşallah gittiğinde" insanlık daha serpilip güzelleşecek. (Baştara/ı 1. Sayfada) LEFKOŞA Kıbrıs'ta yüriitüır.akta işlevini yerine getiriyor len toplumlararası görüşmelerde en kritik asamaya gelindi. Öncedu. Ancak konuyla öteden beri ki gün yapılan ve sadece yanm sayakından ilgili olan çevrelerde at süren DenktaşVasiliu görüşmekuşkular büyümektedir. Tü'rki sinin ardından her iki larafın da ye'de istediği zaman terör ve anlaşma yapılması halinde oluştuanarşiyi pompalayabilecek bir rulacak devlet ile ilgili görüşleri takım mekanizmalar mı otuştu belli oldu. Dünkü gazetelerde yer alan Rum önerileri, KKTC'de rulmuştur? 12 Eyliil askeri dar "hayal kıncı" ve "tiim umutlan besinin gerekçesi "iç savaşa doğ suya düşiiriicü" bulundu. Bunun ru tırmanan terör ve anarşVdir. nedeni de Rumların düşünduğü Şimdi 12 Eylül'ün kurduğu ikti düzen ile Türk tarafının önerdiği dar düzenini sürdürmek için yi düzenin birbirlerine neredeyse tane terör ve anarşi mi kullanıl ban tabana zıt olması. maktadır? Türk tarafının 1 Kasım 1988'de 1980'de Başbakan'ken 12 Ey başlayarak 22 Kasım 1988, 9 Ocak liil darbesiyle düşürülen Sayın 1989 günkü önerilerinden sonra, Demirel bu konudaki düşünce 30 Ocak 1989'da tamamladığı Ierini ve savunmalarmı Meclis önerilerle Rum tarafının önceki kürsüsünden dile getirmişti. gün sunduğu önerilerin "aynldıkDün DYP grubunda yaptığı ko lan noktalar" şöyle: nuşmada daha açık ve çarpıcı Bu önerilere göre Türk tarafı bir soruyu günderne getirmiş, zorunlu gördüğu iki kesimli, iki son günlerin anarşik olayları toplumlu bir federal cumhuriyet için "Vatandaşın kafasına baş çatısı altında iki federe cumhurika şeyler geliyor, acaba bunlan yet öngörürken, Rum tarafı fededevlet mi yaptınyor?" demiştir. ral Kıbns cumhuriyetinin eyaletNe var ki DYP Genel Başka ler olarak tanımladığı iki bölgeden nı'nın kuşkusu, yaygınlaşmaya bir üniter devlet oluşmasını istive paylaşılmaya başlanmıştır. yor. Bu kuşkunun yayılması devlete Askersizleştirme, güvenlik ve güvensizlikle eşanlamhdır. Eğer garantiler konusunda da Rum ta"görünmeyen bir iktidar" terör rafı cumhuriyetin türhden askerve anarşi sahnesinde bazı kuk sizleştirilmesini, Kıbnslı olmayan laların ipini elinde tutuyorsa, Türkiye'nin çağdaş bir demokrasiye kavuşmasının önünde çok büyük bir engel var demektir. Bu kuşku nasıl aşılır? Kamuoyu, yerel seçimlere doğru yükselen terör eylemleriHaber Merkezi Güvenlik nin ardındaki güçlere yönelik soru işaretlerinin aydınlatılma kuvvetlerince kendilerine insan sını beklemektedir. 12 Eylül'den dışkısı yedirildiğini öne süren Yeönce öldürülen en ünlü kişilerin şilyurt köylülerinin avukatı Hasip katilleri her nedense bir türlü or Kapian, Başbakan Turgul Özal'a taya çıkanlamamıştır. Açılan dün bir açık mektup gönderdi. Avukat Kapian mektubunda, davalar bir türlü sonuçlanamamaktadır. Devlet, hem terörün olayı "insanlık dışı ve igrenç" üstesinden gelmek, hem terörün olarak nitelendirerek, "Yeşilyurt faillerini bulup cezalandırmak köylülerinin avukatı olarak rahat la görevlidir. Ama dokuz yıl olduğumuzu söyleyemeyiz. Busonra bugün terör ve anarşinin nun içindir, savcıhğa verdiğimiz gölgesiyine seçim arifesinde ül dilekcelerde muşteki ve tanıklann keyi karartmaktadır. Bununla tebdit edildiğini, komplo ile karbirlikte iktidar "anarşi tacirliği' şı karşıya olduklannı, can giivenni bir siyaset otarak öncelikle liğinin sagianmasını istedik" gödevlet televizyonunda kullan rüşüne yer \erdi. Olayı örtbas etme gayretleri olmaktadır. duğunu da söyleyen Kapian, BaşDYP Genel Başkanı Sayın bakan Özal'a gönderdiği mektupDemirel'in sorusu ne yazık ki ta, "Bizi tnsan Haklan Mahkegündemdedir: "Acaba bunlan mesi'ne başvarmaya rnecbur bıdevlet mi yaptınyor?" rakmayınız" dedi. Kaplan'ın • • • mektubu şöyle: "1) Jandarma Olağanustü Hal Bölge Asayiş Korautaru: 'Bu iddialann birçok kısmının yanlış ol(Baştarafı 1. Sayfada) harcanması içinde ele aldığımız 22 duğu anlaşılacak' derken, Içişleüründen ll'inin fiyatı yukarıda ri Bakanı M.Kalemli'nin, 28 ocak belirtildiği gibi belli oranlarda ar günü basına verilen yazılı açıklatarken, geri kalan 11 ürünün fiyatı masında, Olağanustü Hal Bölge Valiliği'nin ve Jandarma Asayiş aynı kaldı. Geriye dönüp baktığımızda Komutanlığı'mn yaptığı tahkik !988'in ocak ayında da mutfak sonucunda, iddiaların doğru olenflasyonunun bu yıl gibi yüzde madığı saptanmıştır deniliyor. Ar5.2, 1987 ocak ayında ise yüzde kasından,'... iddiaları sürdüren4.3 arttığı görülüyor. 1987'nin da lerin maksath bir eğilimin teşvikha sonraki aylarında mutfak enf çisi...' olduğunu söyleyerek, yarlasyonu giderek bir düşüş eğilimi gıyı ve basını tehdit ediyor. Ne yane girerken, 1988'in birinci ayın zık ki bu talihsizlik açıklama hiçdan sonra, özellikle nisandan iti bir araştırmaya dayanmıyor, baren "mutfağın ateşi" yükseldi. müştekiler, tanıklar ve köylüler fki ortağını temsil edecek iki meclisli bir yapıyla üst mecliste iki federe cumhuriyetten eşit sayıda, alt mecliste üzerinde anlaşmaya vanlacak oranda temsiliyet, her iki meclis başkanlannın ise aynı anda, aynı toplumdan olmamasını içeriyor. Rum tarafı önerisi ise iki meclisli bir yasama organı kabul etmekle beraber alt meclisin oluşumunda yurttaşlann eşitliğini, üst meclisin ise oluşumunda, eyaletlerin eşit statüsünü yansıtması üzerinde duruyor. Rum tarafı, Türk tarafuun anayasal güvenceler olarak oylamada ayn çoğunluk veto haklan türünden 1960 Anayasası'nda verilen hak ve isteklerini de reddediyor. Kıbrıs Türk tarafı sınırlı yetkileri olan merkezi federal bir hükümet oluşturulmasını ve yetkilerinin belirlenmesinden sonra artık yetkilerin federe devletlerde kalmasım önerirken Rum tarafı merkezi hükümete verilecek yetkilerin önceden belirlenmesini istiyor. Türk tarafı Kıbrıs'ın bir başka ülkeyle tümden veya kısmen birleşmesinin yasadışı ilan edilmesini, buna yönelik bir eylem veya propagandanın cezai suç oluşturmasını isterken, Rum tarafı Kıbrıs'ın başka bir ülkeyle tümden veya kısmen birleşme veya ayrılma yanlısı bir bağımsızlık veya ayrılma için yalruzca anayasal yaptınm konulmasını savunuyor. UĞUKMUMCU GÖZLEM Yeşilyurt'tan Özal'a mektup: Insan Hakları Mahkemesi'ne başvurmak zorunda bırakmayın le görüşülmeden açıklama yapılıyordu. Bu açıklamayı da savcılık dosyası, işkence raporları, taruk beyanlan yalanlıyor, savcılık tahkikatı sürüyordu. 2) Cizre Savcılığı 30.1.1989 tarihli karanyla 285 nolu Kanun Hükmünde Kararname'nin 4. maddesinin (i) fıkrası uyarınca Cizre tlçe Idare Kurulu'na başvurarak 'Lüzumu Muhakeme Karan verilmesini' istiyordu. 3) 14.7.1987 tarihinde yürürlüğe giren KHK'da imzanız bulunmaktadır. Bu kararnameye göre Olağanustü Hal Bölgesi'nde, güvenlik kuvvetleri işledikleri suçlardan dolayı cezai yönden memurin muhakematına tabidir. Savcılık da buna göre gereğini yapmıştır. Ancak sakathk bundan sonra başlamaktadır. Çünkü idari hiyerarşide, durumu araştıracak olan, llçe Idare Kurulu'nun üstünde, valilik, Olağanustü Hal Valiliği, Asayiş Bölge Komutanlığı ve onun üstünde de tçişleri Bakanlığı bulunmaktadır. Bu ust makamlar soruşturmayı kendilerince bitirmişlerdir. O halde altlan konumundaki mercilerin, üstlerine rağmen görüş bildirmeleri hukuken ve mantıken mümkün olmayıp peşinen düşünceleri ipotek altına alınmıştır. Içişleri Bakanı'mn suç yoktur dediğine, bir kaymakamın suç vardır demesi eşyanın tabiatına aykın olduğu gibi verecekleri kararlar da kararname uyarınca kesin sayılmıştır. Yani Ölağanüstü Hal Bölge Valiliği kararlarına karşı iptal cihetine gidilemeyecektir. Kısacası bu kararname ile vatandaş yargıç güvencesinden aünmış, idarenin keyfine bırakümıştır. Öylesine bir hukuki durum yaratılmıştır ki, vatandaş kadıyı kadıya şikâyet durumunda bırakümıştır. 285 nolu KHK'nın diğer sakat bir yanı da Ilçe İdare Kurulu'nun böylesi durumlarda işleyişini düzenlememiştir. Örneğin asker olan sanık binbaşıyı hangi sıfatla celp ve soruşturacaktır? Askeri özel yasaya bağlı binbaşının bir üst rütbeli tarafından sorgulanması gerekmektedir ki, ilçe kaymakamlığının yetkisini aşan bir durum söz konusudur. Anayasamızda güçler aynlığı ilkesi kabul edilmiş olup yargı, yürütme ve yasamanın ayrı olduğu belirtilirken, bu kararname ile yasalar hiyerarşısi altüst edilmiş, yargı ve yurütme bir elde birleştirilmiştir. Bu gerçekleT karşısında: Çağrıda bulunuyorum, Ulkemiz ve ulusumuz üzerindeki bu kara leke büyümeden, inızacısı olduğumuz Insan Hakları Sözleşmesi'nin yürürlüğe girdiği bugün, insanlanmıza birazcık güvence verin. Bizi Insan Hakları Mahkemesi'ne başvuruya mecbur bırakmayınız. Saygılanmla." Mutfak F. Alman gazeteciler (Baştarafı 1. Sayfada) Önceki akşam Cizre'ye gelen Alman ZDF telev izyonundan kadın gazeteci Carnelia Suhan ve tlrich Baringhorst, Kerem Oteli'ne yerleştiler. Akşam otele gelen 4 polis, Alman gazetecilere "Nereden gelip, nereye gittiklerini, bir ihtiyaçlan olup olmadığııu" sordu. Daha sonra otelin çevresinde görevlendirilen polisler sivil ve resmi plakalı araçlarda beklemeye başladılar. 24.00 sıralannda ise otelin resepsiyonunu arayan Cizre Kaymakamı Necati Küçükdumlu Alman gazetecilerle Sosyalist Pani heyetinin yanında Cizre'den kimsenin olup olmadığını sordu. Alman gazeteciler dün sabah 05.30 sıralannda Yeşilyurt'a gitmek uzere otelden çıkarlarken kapıda polisler tarafmdan yollan kesildi. Bunun uzerine gazetecilerle polisler arasında sert tartışmalar oldu, itişip kakışmalar meydana geldi. Otelden çıkamayan Alman gazeteciler odalarına çekilip büyükelçilik yetkililerini arayarak durum hakkında bilgi verdiler. SP yetkilileriyle 2000'e Doğru Dergisi'nin muhabiri Faik Bulut ise 07.30 sıralannda otelden çıkarak Yeşilyurt köyüne gittiler. Köy yolunda çok sayıda askeri aracın beklediği gönildü. Askerler, SP üyeleriyle 2000'e Doğru muhabirinin üzerini aradüctan sonra köye gitmelerine izin verdiler. Kaymakam Necati Küçükdumlu ve Savcı Mustafa Sağıroglu'yla görüşen Alman gazeteciler.engellemeyi protesto ettiler. Daha sonra Diyarbakır'a donen Alman gazeteciler bir basın toplantısı düzenleyerek Cizre'de karşılaştıklan olaylar hakkında açıklamalar yapacaklarını söylediler. Mardin Emniyet Mudürii Aydın Genç, Alman gazetecilerin izin almadan gitmek istedikleri için Yeşilyurt köyüne sokulmadığını, bu konuda bakanlık emri olduğu nu belirttiCizre Savcısı Mustafa Sağıroğlu, .\lman gazetecilerin Yeşilyurt köyüne girmelerinde kendilerine göre sakınca olmadığını, bu konuda herhangi bir yere talimatlarının da olmadığını belirterek, "Biz Alman gazetecilerle daha çok teknik konularda konuştuk. Köye girmelerine izin verilmemesi idari bir uygulama olsa gerek. Kendilerine valiliğe başvurabileceklerini, köye girdirilmemeleri konusunda gerekli açıklamanın yapılabileceğini belirtlik" dedi. (Baştarafı 16. Sayfada) darbukada Haçik Kazary^n ve Robert Maraşb)an gibi ABD'ye göçmüş, bizden müzisyenler de çalmıştır. 1967, gerçekten de New Yorkta her tür etnik müziğin bir arada fokurdadığı yıllardandn. Oysa Mann'in etnik arayışlarırun geçmişi çok daha öncelere gider, 1959'da kurduğu AfroJazz Altılısı ile Afrika'da yaklaşık 6 ay süren bir turne yapmış, götürdüğünden çok daha fazla müzikal malzeme ile dönmüştür. 1960'lar boyunca Türk müziğinin yanı sıra diğer egzotik müziklerle de ilgilenen Mann'in enstrümental ustalıği ve mistik Doğu temalanna olan yatkınlığı, onu yine Atlantic yapımı bir baska albümde son 30 yılm en etkileyici üçlülerini kurmuş, caz tarihinin en romantik, en üslupçu piyanistlerinden, artık yaşamayan Bill E>ıans'la da bir araya getirmiştir. Albüm, adını Mann bestesi Nirvana'dan alır. Basta Chuck Hraels, davulda Paul Motian (1987 Bilsak). Bilindiği gibi Budist inancında erişilebilecek en yüksek tinsel doyum noktası olan Nirvana'nın peşine, aralannda Beatles da olmak üzere çok sayıda müzisyen düşmüş; git gide bir ahir zaman "Exodus"üne dönüşen bu arayış, Trafalgar'dan, Sultanahmet'ten, Kurfürstendam'dan, St. Michel1 den direkt Nepal seferleri düzenleyen azımsanamayacak bir turizm sektörü oluşturmuştu. Hintli gurulara Rolls Royce'larım, cazseverlere ise bu dönemden kalan albümlerıni koyacak ciddi yer sıkıntıları yaıatan bu akım; 1970'lerde küllenmeye, yerini çağın hızlanmaya başlayan ritminin kaçınılmaz kddığı rock müziğinin yeniden yükselişine bıraktı. Aralarında Mann'in de olduğu pekçok caz müzisyeni cazla rockın yasal birlikteliğine imza attılar. Esasen yapılacak başka bir şey de yoktu. Bu müziğe 1940'Iarın ikinci yansında Dizzy Gillespie'nin açtığı gedikten giren Latin ritmleri ise Mann'in cazın son 40 yılı ile özdeşlikler taşıyan profesyonel yaşamında çok önemli bir yer tutar. Latin müziğine ilgisi 1950'lerin sonlarında başlayarak gitgide artan Mann, Brezilya'da uzun süren turne ve calışmalar yaşamış, bu ülkenin en ünlü müzisyenleriyle birlikte olmuştur. Aralıklı olarak yaptığı Latin Fever (Latin Ateşi), Do the Bossa Nova Wiıh Herbie Mann (Bossa Nova'yı Herbie Mann'le Yapın), "Herbie Mnn ve Joao Gilberto Antonio Carios Jobim'le" gibi albümleri gecmişte kalan Mann, oldukça "epik" bir ad taşıyan son topluluğu 'Jasil Brazz'le 18 yıl sonra yeniden Istanbul'da. Sanatçının son albümüne de adını veren Jasil Brazz'de Herbie Mann'e piyanoda Mark Soskin, vurmalı çalgılarda Cyro Ciare, basta Paul Socolov, davulda ise Ricky Sebastian eşlik ediyorlar. Her cazın Vasiliu'nun önerileri Anlcara olıımsuz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Yorgo Vasiliu'nun 15 eylülde başlayan toplumlararası görüşmeler çerçevesinde Türk tarafına ilk kez sunduğu ve Rum önerilerini içeren yazüı belge Ankara tarafından "Son derece olumsuz" diye nitelendirildi. Vasiliu'nun önceki gün KKTC Cumhurbaşkam Rauf Denktaş ile BM Genel Sekreteri'nin özel temsilcisi Oscar Camilüon'un ara bölgedeki evinde yaptığı toplantıda sunduğu 25 sayfahk çerçeve belgesi, Maraş'ın Rum yönetimi altında Rum goçmenlerinin iskânına açılması, federal devletin eyalet şeklinde yerel yönetimlerden oluşması, geçici hükümetin Türk askerlerinin ve göçmenlerinin geri çekilmesinden sonra kurulması ve dolaşma, yerleşme ile mülk edinme özgürlükierinin bütün vatandaşlara tanınması gibi konulan içeriyordu. Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili olarak dün bir açıklama yapmazken, bakanlığa yakın çevreler Kıbrıs Rum yönetiminin bu tekliflerini "son derece olumsuz" diye nitelendi. ABD'den Atina'ya gözdağı UFUKGÜLDEMİR WASHINGTON ABD Senatosu Dış îlişküer Komitesi Başkanı Claiborne Pell, Türkiye ve Yunanistan'a yapılmakta olan yardımda uygulanan 10'a 7 oranının bu yıl kınlma olasılığının yüksek olduğunu söyledi. Öte yandan yeni ABD Dışişleri Bakanı James Baker'm ay ortasında Atina ve Ankara'ya gitme olasılığı belirdi. Senato Dış Ilişkiler Komitesi'nin güçlü başkam Pell, 10'a 7 oranmda değişme olasılığına gerekçe olarak da Yunanistan'ın üsler anlaşmasındaki uzlaşmaz tutumu ile Yunanistan'da tutuklu bulunan Filistinli terörist Raşid'in yargılanmak üzere sınır dışı edilmemesini gösterdi. Pell, "B^er bu iki konu tatminkâr bir şekilde çözülmezse bölgeye yardım politikasını degiştirmek için baskıyla karşı karşıya kalabiliriz" diyerek Atina'ya gözdağı verdi. Pell, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'nda soğuk duş etkisi yaptığı bildirilen bu konuşmasını Rum lobisi Ahipac'in Washington'daki yıllık olağan toplaııtısıııda yaptı. (Baştarafı 1. Sayfada) ülkücü öğrencilerin egemenliğindeki kahvede yakalanır. Kimliği bilinmeyen bu ihbarcının Ramazan Gündüz adlı bir ülkücü genç olduğu sonradan anlaşılır. Ramazan Gündüz öldürülür. Ağca, 30 haziran günü verdiği ifadede suç ortaklanndan ikisinin adını açıklar. Mehmet Şener ve Yavuz Çaylan. Ağca, 25 haziran gününden 30 hazirana kadar geçen beş gün içinde Mehmet Şenefe kanıtları yok edecek zamanı vermiş olur. İlk günlerde kaldığı evin adresini de açıklamaz. Bu yüzden Ağca'mn kaldığı yerde zamanında arama yapılamaz. Mehmet Şenerin Cağaloğlu'nda İnan işhanındaki çay ocağı ancak 2 temmuz, Ağca'nın annesinin Malatya'daki evi 10 temmuz günü aranabilir. Bu süre içinde atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmiştir. M.AH Ağca, çok sonra, Roma'da Oral Çelik ile birlikte Taksim'de Alman Hastanesi çevresinde bir evde kaldıklarını açıklayacaktır. Ağca, mahkemede, önceleri cinayeti "tek başına işlediğini" söyler; sonra "gerçek katilleri yakında açıklayacağım" bildirir. Bu sözler, cinayetin ardındaki örgüte verilen işarettir. Bu işaret üzerine Ağca, İpekçi cinayetinin kilit adamı ülkücü eylemci Oral Çelikrm başmöa bulunduğu bir grup tarafından KartalMaltepe Askeri Cezaevi'nden, cezaevi görevlilerinin de yardımı ile kaçınlır. Ağca, bir süre istanbul'da ülkücü arkadaşlarınca saklanır. Sonra, Mehmet Şenerin kardeşi Hasan Hüseyin Şenerin Renault marka arabası ile Ankara'ya getirilir. Bu araç, polisçe bilinmekte ve tanınmaktadır. İstanbul polisi, Ağca'nm kaçışını haber aldıktan sonra bu aracı niçin aramamıştır? Arasa Ağca da Oral Çelik de kaçıştan hemen sonra ele geçecektir. Bu bağışlanmaz bir aymazlıktır. Buraya bir soru işareti koyuyoruz. Ağcefy\ Ankara'ya getiren araç, daha önce, Yalçın Özbey adındaki bir ülkücü tarafından Mehmet Şenerr\n kardeşine satılmıştır. Yalçın Özbey, Ağca'n\n Aksaray Tıcaret Bankası'ndaki hesabtna cinayet öncesi para yatıran ülkücüdür. O günlerde ne Yalçın Özbeyin kim olduğu araştırılır ne banka hesapları! Cinayetten 15 gün önce Ağca~ya Malatya'da Ziraat Bankası'nda hesap açtınlır. Ağca\a Yapı Kredi Bankası Gebze Şubesi'nde cinayetin bir ay önce de bir başka hesap daha açtınlır. Bu paralan Ağca'run hesabına kimler yatırmıştır? Bu konu da araştınlmaz. M. AHAğca, Roma'da kendisini KartalMaltepe Cezaevi'nden kaçmlmasmda katkısı olduğunu ileri sürdüğu bir MİT göıwlisinin adını açıklar: Şahin Tolunoğlu. MİTçi Tolunoğlu ile ülkücü eylemlerin ilişkilen de araştınlmaz. Ne o gün araştırılır bu ilişkiler ne bugün. İpekçi cinayetini soruşturan MİT görevlisi "Metin G " olaydan kısa bir süre sonra İspanya'nın Mallorca adasında bir turizm bürosu açar. Bir garip rastlantı, Türkiye'den kaçan Ağca da papa suikastı öncesinde Mallorca'ya gider. Ağca ile MİT görevlisi Metin G Mallorca adasında hiç karşılaştılar mı? Ağca niçin Mallorca adasına gitti? Adada kaldığı otelde esmer, orta boylu, atletık yapılı biriyle sık sık görüştü mü? Bu konu da araştırılmadı. Ne o gün ne bugün!.. Mehmet Şener ve Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Çatlı 22 Şubat 1982 günü Zürih'te sahte pasaportlarla yakalanırlar. Çattı, Ankara'da 7 TİP'İİ gencin öldürülmeleri olayından aranmaktadır. Çatlı, isviçre polisince hemen serbest bırakılır. Şener, tutuklanır. Şenerin Türkiye'ye gönderilmesi İsviçre Federal Mahkemesi'nce reddedilir. Gerekçe ilginç hem de çok ilginçtir: Şener Kürt kökenledir... Abdullah Çatlı.. Mehmet Şener ve Oral Çelik. Üçü de çeşitli cinayet suçlanndan aranan üç eylemci ülkücüdür. Bu üç ülkücü İsviçre'nin Basel kentinde açılan uyuşturucu madde kaçakçılığı davasında da sanık olarak yargılanırlar. Şener, önce mahkum olur, sonra aklanır. Çatlı, Paris'te yakalanır. Oral Çelik ise hiç ele geçmez. Yalçın Özbey, Türkiye'den kaçar. Federal Almanya'da ortaya çıkar. Birkaç kez Hollanda ve Almanya'da tutuklanır, sonra serbest bırakılır. Papa suikastında kullanılan silahın seri numarası taşıyan Brovvning marka tabanca, 1984 yılı 25 mayıs günü HollandaFederal Almanya sınınnda, SametArslan adlı bir ülkücünün üzerinde yakalanır. Bir süre Hollanda'da tutuklu kalan Arslan, Türkiye'ye gönderilir. Yargılama sürerken Arslan intihar eder. İpekçi cinayeti ile papa suikastının önemli bir tanığı böylece susturulur. Ağca"ya yurtdışında para yardımı yapanların arasında çeşitli kaçakçılık suçlarından yargılanan Abuzer Uğurlu da vardır. Uğurlu, cezaevinaen tanıdığı Doğan Yıldınm adlı bir ülkücü gümrük memurunun aracılığı ile Ağca'ya Sofya'da Ömer Mersan eliyle 1000 mark gönderir. Kuşku verici bütün bu olaylar ve bu ilişkiler yeterince araştınlmaz. Ne o gün araştırılır ne bugün!.. Oral Çelik ve Abdullah Çatlı o günden bugüne, hangi etkili ve yetkili çevrelerce korundular? Abuzer Uğurlu'nun bu çevrelerle ilgisi var mrydı? Kod adı "Yıldınm" olan kimdi? Bu iki ülkücü katile kimler, ne gibi görevler verdiler? Şahin Tolunoğlu'nun MİT'teki görevi neydi? ipekçi soruşturmasını MİT adına yürüten Metin G Mallorca'da niçin birturizm şirketi açmışö? Neydi bu turizm şirketinin adı? Alfabenin son harfleri ile mi başlıyordu bu şirketin adı? Hangi devlet kuruluşu ile ilişkiliydi bu şirket? Ve Ağca, suikast öncesinde niçin Mallorca'ya gitmişti? Bu sorular hep yanıtsız kaldı. Apdi İpekçi'nın ardından, ölümünden bunca zaman geçtikten sonra bugün ağıt yakmanın ne yararı var? O günlerde, Türk basınında gereken cesaret yeterince gösterilmiş olsaydı, belki de bu kanlı örgüt ve bu örgütün devlet içindeki kutup başları yakalanır; Türkiye'yi bir kanlı kargaşa içine sokan çeteler ve bunların etkili ve yetkili koruyucuları suç kanıtları ile birlikte ortaya çıkartılırdı. Şu on yıl içinde yapılmayan ya da yapılamayan işte budur. Ipekçiyı acıyla ve saygıyla anıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle