19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sofrada sert bir tartışma başlatan Dr. Reşit Galip'in, Atatürk'ün yemeği terk etmesine neden olan ve ölçüleri aşan ağır ve kırıcı hitabına karşın, O, bu sözleri bağışlamış, bir sure sonra da haklı olduğunu anlayarak Doktoru, Eğitim BakanlığVna getirmiştir (5). Atatürk'ün kadro oluşturmaktaki ölçüsünu, Y.K. Karaosmanoğla'nun anlattığı bir başka olaydan da öğrenmekteyiz: Bilindiği gibi, Lozan Barış Andlaşması'nın imzalandığı sıralarda, Atatürk'le eski kader arkadaşlan arasında (Rauf Bey, Aü Fnat Paşa ve Refet Paşa) soğukluk vardır. Bu soğukluk, Atatürk'ün, îsmet Paşa'ya destek vermesinden kaynaklanmaktadır. Cebesoy, Atatürk'e açıkça sormuştur: "Şimdi senin 'Apötre'lann (inanç arkadaşlann) kimierdir? Bunu anlayabilir miyiz?" Bu soruya Mustafa Kemal Paşa'nın verdiği yarut şu olmuştur': "Benim apötre'lanm yokrur. Memlekete kimler hizmet ve liyakat gösterirse, apötre'lanm onlardır" (6). Bütün bu ilginç olayların, titiz ve objektif bir tarih eleştirisi yardımıyla incelenmesinde büyük yarar olduğu inancındayız. " B A N A RAKİP OLUR" KORKUSU: Bizde devletin kurtulamadığı başlıca trajedj; liderlerin, "Bana rakip olur" korkusuyla, ülke için umut sayılan yeteneklere çelme takıp, onları saf dışı etmesidir. Buna ihbarcılığı ve entrikacılığı da katabilırsiniz. Bu, ashnda Doğulu ülkelerin felaketidir. Bu sevimsiz oyunlar, kuşkusuz Atatürk döneminde de yaşanmıştır. Ancak onun bu gibi soysuzluklara yüz vermediği, asılsız haber ve dedikodu üretenleri sofrasında yuzleştirip, böylece onlara dürüstlük dersi verdiği bilinmektedir. "Bana rakip olur" korkusuna gelince: Değerli bir bilim ve siyaset adamımızın da dediği gibi "Atatürk, bu korku pşikozonun yaratüğı duyguya iübar etmemiş, az rasüanan devlet adamlarından birisidir' (7). Gerçek odur ki, yakın tarihte belki de hiçbir lider, siyasetin genç ve yetenekli kadrosuna onun kadar destek vermemiş, onun kadar ilgi ve sevgi sunmanuştır. 1923'te yapılan II. Dönera TBMM seçimleriyle oluşan seçkin milletvekili kadrosunu kendi eliyle saptar, bunlann bir bölümüne bakanlar kurulunda görev verirken, hiçbirisi için "Bana rakip olur" endişesini taşımamıştır. rimli uyumu, en guzel sentezi içinde geçmiştir. Heyecamn bittiği gün, devrimlerin de tükenecegi bilinci içinde, çevresinde hep coşku ve heyecan adamlan görmek istemiştir. Örneğin, Dr. Reşit Galip, Mahmut Esat Bozkurt ve Cemal Hüsnü Taray bu yapıda insanlardı. Anayasa hukuku hocamız olan Prof. Bozkurt; Gazi'ye ve onun devrimlerine öylesine bağlıydı ki, tükenmek bilmeyen bir Atatürk özlemiyle, onun andığı zaman sınıfta ağladığı olurdu. Bir bilim adamından çok bir "ihtilaJ hatibi" görüntüsü veren Ulusal Kurtuluş'un bu yiğit insanı, renkli kişiliğiyle gelecek kuşaklarca da anılmalıdır. Cemal Hüsnü Taray'a gelince: Gümuşhane'nin bir köyünden kalkıp, Istanbul'a gelmiş bir ailenin, orada ve yurtdışmda eğitim görmüş, bu yetenekli ve atak çocuğu; milletvekilliği, bakanhk ve büyükelçilik gibi görevlerden sonra, 196O'lı yıllarda, Cumhuriyet'te yayımlanan ve sosyal demokrat göruşü Kemalist bir devlet felsefesiyle yorumlayan yazılarıyla büyük ilgi toplamıştı. Cemal Hüsnü Taray; ölünceye dek, beyni taptaze, gönlü heyecan dolu bir devrim adamı olarak yaşadı. Taray'a yukarıdaki mektubu yazdıran da işte o heyecandı. Ashnda kadronun insanlan, mezarlanna hep o altın dönemin heyecanını götürmüşlerdir. Ankara Halkevi'nde başkanımız Ferit Celal Güven, bir heyecan ve dava adamı olarak 1940'larda ne ise; 1971 'de kendisini ziyarete gittiğim zaman, aynı heyecanın insamydı. Cerat Dursunogln'nun, devrim rüzgârlan estiren dadaş sesini, 1961 Knrucn Medisi'nin koridorlarında, bugün de hâlâ duyar gibiyim. 7 EKİM 1989 Atatürk^ttn Inançh Kadrosu Atatürk'ün inançlıkadrosu, bugün hâlâ imrenilecekbir tablo çiziyorsa, o insanlarla övünmeli, o kadrodan dersler almalıyız. Türk devriminin en büyük bahtsızlığı, sayısız hizmet olanaklarına ve ikbale kavuşturduğu, ama koltuk için her türlü ödünü verip, sonunda ülkeyi bugünkü erozyonun kucağına atan zayıfve hırslı politikacıların hayınlığına uğramış olmasıdır. PENCERE Göç Çare mi?.. ŞİNASİ ÖZDENOĞLU Değerli yazar ve dost Oktty Akbal'ın, yıllar önce Cumhuriyet'te yayımlanan bir yazısı; devrimlerin o anlamlı, inançlı ve heyecanü dönemi üzerinde bir kez daha düşünme fırsatını bize verdi. Sayın Akbal; "Yannlan Yaratacak Olanlar" başlıklı yazısında, 1929'un Milli Eğitim Bakanı rahraetli C«mai Hüsnü Tarmy'ın, genç ilkokul öğretmeni Zeld İDeeı'e mesleğinin hemen başlangıandacesaret ve savaşım gucu veren mektubundan söz ederek, AUtiirk devrimlerinin inancıyla dopdolu genç bir bakanın, cumhuriyet öğrctraenlerine nasıl teker teker destek verdiğini anlatıyor. Ve soruyor yazısının sonunda: "Son yıllann bakaniarı, böyle bir çagnyı yaptılar mı? Yapabilirler mi?" (1) Bakan Taray, bir mektubunda özetk şöyle diyor: "Aziz arkadaşım, yıiksek görevinize başladıgının memnunlukla ogrendim. Artık ulusun yukselmesine hayannı adamış bir ögretmensiniz. Bu niteügiıı size vereceği ovunçler, yetkiler, sorumluluklar var ki, asıl genç ve güçlü inancınızı harekete geçirecek ve size her güçlügü yendirecek neden, işte bu olmabdır. Ben, başannıra en yakın taıuk olmak için, her zaman sizi gözliıyorum ve bunun bir kanıtı olarak şu gttzel kitabı size armagan ediyorum" (2). Inançh bir devrim adamının bu sımsıcak biçemi; aslında Gazi Mustafa Kemal'in, 14 Eylül 1928 günlü mesajındaki heyecanın yansıraasıdır; Gazi, Harf Devrimi'nde, yurttaşlara abeceyi öğretmek amacıyla vapurla yola çıkan ve şiddetli fırünaya tutulan Karadeniz bölgesi mületvekillerine gönderdiği mesajda: "ldealist arkadaşlanm, sizleri milktimiz için nur saçan rehberler olarak takip ediyorum..." diyordu (3). Görüldüğü gibi, hizmet kadrolanyla yakından ve içten bir diyalog kurmak, devrimin başta gelen ilkelerinden biri olmuştur. DEVRtMİN KADROSU: Hemen belirtelim ki, Atatürk'ün kadrosu, yalnızca 1932'de yayımlanmaya başlayan Kadro Dergisi'nde toplanan ve Ş.Süreyya Aydemir'in deyimiyle "Devrim'in, onon gerekJerine uygua biçimde yonımunu yapan" genç duşün ve siyaset adamlarından oluşmuş değildir. Bu geniş kadroda, Ulusal Kurtuluş'un ve devrimin çeşitli aşamalarında davaya baş koymuş nice yurtsever savaşımcmın yeri vardır. Atatürk devrimleri, belli hedefleri tutabilmişse, işte bu oldukça kalabalık kadronun devrimlere katıksız ve özverili bağhhğı ve desteğiyle olmuştur. "Çevre" başka, "kadro" başkadır Atatürk, devrimlerini ve atıhmlarmı birlikte gerçekleştirdiği kadrosunu, hangi ilkelere göre oluştunnuş, kişilerde hangi nitelikleri aramıştır? Bu konuda şu özetlemeyi yapabiliriz: Lider Atatürk, "çevre" ile "kadro"nun aynı şey olmadığı gerçeğini hep göz önünde tutmuş, kadro oluştururken, görevın gerektirdiği nitelik ve yetenekleri titizlikle aramıştır. Devrimin rahatsızlığı Atatürk'ün inançlı kadrosu, bugun hâlâ imrenilecek bir tablo çiziyorsa, o insanlarla ovünmeti, o kadrodan dersler almalıyız. Türk Devrimi'nin en büyük bahtsızlığı, sayısız hizmet olanaklarına ve ikbale kavuşturduğu, ama koltuk için her türlü ödünü verip, sonunda ülkeyi bugünkü erozyonun kucağına atan zayıf ve hırslı politikacılann hayınlığına uğramış olmasıdır. O görkemli ve parlak yıldızlarla dolu gökyüzünden sonra, ülkemizin nasibi, bu karanlık ve uzun gece mi olmalıydı? Dün lstanbul'un kurtuluşunu kutlarken, bu güzel günleri yaşadım. (1) Cumhuriyet, 18 Şubat 1985 (2) Aynı yazı (3) Aıalürk'ün Söylev ve Demeçleri, 1. Cilt (4) F R.Atay, Çajıkaya, Bateş 1980 (5) H.C.Çambel, Makaleler, Hatıralar, T.T.Kurumu Yay. 1964 (6) Y.K.Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, Bılgı 1968 (7) Prof. S.lrmaJc. Atatark'ün Çevresi, Hisarbank Yay. 1981 Ünlü Fransız eğitimcisi Fenelon: "En lyi başyönetici, yöneticilerini yeteneklerine göre seçip kullanan adamdır" diyordu. Atatürk, kimi, nerede çalıştıracağını iyi bilen lider di. Sofrasında kendisine en yakın bazı kişileri, görevde uzağında tutmuştur. tsmet Pasa sofradan oldukça uzak, görevde en yakınıydı. F.Rıfkı Atay, tsmet Paşa'dan söz ederken: "Devrim davaana Atatürk kadar inannuş bir düşün adamrydı" diyerek, liderin adam seçmedeki duyarhlığını vurgulamaktadır (4). Atatürk'ün kadro oluşturmada hatalan olmuş Akıl ve heyecan adamlan tur. Ancak bu hatalar yüzüne söylenince kin tutmamış, hatadan dönmüştür. Atatürk, yalnız akıl değil, bir duygu ve heyecan Ünlü olaydır: Dönemin milli eğitim bakanlann adamıydı. Denebilir ki, yasantısı aklın ve heyecanın en vedan Esat Beyin, görevde yetersizliğini ileri sürüp, Karadenizli uyanık olur. Necati Beyazoğlu bu nedenle uyanık bir yurttaş. Öylesine uyanık ki Fransa'yı uyutmuş. Gunaydın gazetesi yazıyor; Necati sağlığına kavuşabilmek için gurbet yollannadüşmüş; İtalya'dan Fransa'ya gizlıce geçmiş; "itticaa rolü"nü oynamış... Öyküyü Necati'nin ağzından dinleyelim; "Fransa'yı uyutan" uyanık Karadenizli diyor ki: "Omuriliğimde ur çıkmıştı. Türkiye'de bu ameliyatın yaptldığ nı, ancak yüzde 80 rizikosu bulunduğunu öğrendim. Yurtdtşmda ise buriskyüzde 20'ye iniyordu. Ben de bu yüzden pasaport çıkartıp direkt olarak Italya 'ya gittim. Burada dört gün kaldıktan sonra bir arkadaşımla birlikte dağ yolundan tırmanıp ormanda geçerek Fransız sınırına geldik. Sının gizlıce asıp Nıs 'e geçme başardık. Sonra Fransız yetkililere başvurup iltica etmek isted ğimibildirdım. italya'dan TIR'a saklanıpgeldiğimi, kaçma hedefımin siyasi olduğunu söyledim. Bu yalanı söytemek zorunday dım. Bana birbetge verdiler. Hasta olduğumu birsüre sonra söyledim. Beni Vernoille Hastanesi'ne yatırdılar. Ameliyattan sonr hastanede dört ay yattım. Hastane masraflan 700 bin frank (210 milyon lira) tuttu. Elimde Fransız makamlannca verilmiş işsizük belgem olduğu için tedavi masrafımın yüzde 70'ini devlet, yüzde 30'unu ben ödemek durumundaydım. Ancakparam olmadığı için yüzde 30'u da oranın belediyesi ödedi. İyileştiğimi anlayınca hastaneden kaçıp havaalanına geldim. Bir ara polislere ya kalandım. Ülkeye kaçak girdiğimı sakladım. Vizem olmadığı iç nereye gitmek istediğimı sorduklannda Türkiye'ye dönmek iste diğimi söyledim. Böylece memleketime döndüm." • Kimi haber; bir kitaptan ya da bilimsel makaleden daha öğreticidir. Karadenizli uyanık yurttaşımız Necati Beyaz'ın öyküsünde kaç ders var? Bir kez Fransa'da tıp bizden daha ilerde. Bu bilinen bir şey. Sonra sosyal güvenlik bizim aklımızın alamayacağı bir düzeyde; Fransa yalnız kendi yurttaşının değil, mültecinin de sağlığına sahip çıkıyor. Biz hastane parasını ödeyemeyen hastayı hapsederken, orada araya belediye giriyor. Ama, bütün bunlardan daha çarpıcı bir şey var. Nedir o? Karadenizli Necati'nin kendi yurdunda güme gideceğini anlayıp Frenklere sığınması... Yalnız Necati'ye özgü bir duygu değildir bu; yaygındır. Biz kendi ülkemizde diken üstünde yaşarız; kazık nereden gelecek diyetetikteyiz; hastaneden adliyeden yaka silkeriz; görevliden, memurdan, polisten kuşkulanırız; karakola bir girdik mi çıkamayacağımıza inanırız; yabancılara daha çok güveniriz. Olayın bir yanı bu... EVET/HAY1R OKTAY AKBAL Sayın Evren'e Açık Mektup J Yanlışlarla dolu Imla Kılavuzu Türkçe Sözlük'ün zararlarından ulusal kültürümüzün korunmasını; 2Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumunu kapatma yanılgısını düzeltmek gerektiğinin kabul buyurulmasını diliyorum. Merkez Diktasına Doğru... Burhaniye, İzmir Konak, ardından Tokat, derken Adana! Şimdi sıra Ankara'da imiş!.. SHP merkez yönetimi, 1990'da yapılacak kurultaya hızlı ve acımasız biçimde hazırtanıyor. Kongrelerde seçilmiş yönetimleri, il başkanlarını sommsuzca görevden almanın başka bir anlamı var mıdır? Hani söz vermişlerdı, bir daha hiçbir il ve ilçe yönetimini görevden alıp yerlerine kendi "tayfa"lannı atamayacaklardı! Son olağanüstü kurultaydan sonra merkezciler böyle bir vaatte bulunmamışlar mıydı? Şu SHP'den olabileceği kadar az söz edeyim diyorum, olmuyor. Geçenlerde bir taksi şoförü sordu: "Beyim, Özal'dan hayır "eskıden öğrenmiştik. Peki, bu haik ne yapacak, kıme, nereye V BaktTm SHP'den hiç söz etmiyor. "SHP var ya, İnönü var ya?" Jdedim. Adam gülümsedr "Var var, ama..." Neydi "ama"sı? Üstüne üstüne gittim: "Erdal inönü güvenilir bir insan değil Vıi? *İyi yetişmiş, dürüst, zeki, halktan yana..." Biraz düşündü, son'ra,"Haklısın, ama çevresinde güven veren kimse yok" dedi. "Erdal Bey de bu ülkeye göre değil. Bir defa TV'de ızledım, Genel Sekreteri Sağlar, iktidara sertçe bir söz söyledı diye kolundan çekip susturmuştu. Bir lider yeri gelince yerı göğü inletmeli." So, nunda anlaştık. SHP şu sırada var olan siyasal partilerin "iyi"si idi, Erdal Bey de güven veren bir liderdi. Ama!.. Seçim neye yapılır? SHP merkezd takımına, yerleşmiş deyimle "arkadaş grubu"na bunu sormak gerekıyor. Nıye ilçe, il kongrelerınde yönetıcileri seçimle göreve getiriyorsunuz? Şunu açıkça belirtseniz, deseniz ki, "İl, ilçe yöneticilerinin topunu bizler, merkez yöneticileri atayacağız; hepsi bize körükörüne bağlı insanlar olacak. Seçimlerde örgüt etkili oluyor, parti üyelerine kendi doğrultumuzda oy kullandıramıyoruz. Ne yapalım, biz de seçilmişleri görevden alıp, seçilmemişleri, ama bizim "tayfa"ları göreve getiriyoruz. Getiriyoruz ki, uyeliklerde oyunlar oynansın, delegeliklerı bizden yana olanlara dağıtsın." Nasıl da biliyorlar yönetimleri görevden almanın gününü saatini! Merkez yöneticilerın bu tür "zeki"ce hesaplanna hayran kalmalı mı bılemem. Bu denli "zekâ" bir yerde "zekâ" olmaktan çıkıyor, safça kurnazlık haline giriyor. SHP Parti Meclisi 27 eylülde Ankara'da toplandı. Geç vakitlere dek görüştüler, tartıştılar. Merkezciler, Tokat'ın, Adana1 nın durumlarını hiç söz konusu etmediler. Birkaç gün sonra bir de baktık, bu illerin yönetimlerıni görevden almtş, yerlerine kendilerinden yana kimseleri atayıvermişler. Tokat, iyi çalışmıyormuş! Adana bilmem neymış! Bu il yönetimlerinin durumu 27 eylülden sonra mı ortaya çıktı. Niye parti meclisine getirmediler konuyu? Adana Milletvekili Cüneyt Canver, Genel Sekreter Baykal'ın yüzüne karşı şu sozlerle seslenmiş: "Adana ilinin görevden aiınmasıyla ılgıli gerekçeler nedir? Sayın Genel Sekreter'in yuhalanması olayı... Sizin yuhalanmanıza taraftar değilim. Ama aynı ctay İzmir'de de, istanbul'da da, doğru ise Livaneli'nın konserinde de oldu. Adana'da yuhalanmışsınız, Belediye Başkanı, 'İşte, yuhalayanlar bunlar' diye liste vermiş. Belediye ile örgüt arasında uyumsuzluk varmış. Sorarım size, Türkiye'nin neresinde örgütle belediyeler arasında uyUm var? Bunlann hepsinı görevden alacak mısınız?" Bir kez daha yazmıştım, "yuha çekmek" çirkin bir davranıştır. Bugüne dek hiçbir parti lideri ye. da lider adayı, halk tarafından, üstelik kendi partisınin üyeleri tarafından yuhalanmamıştır. Şimdi ne oluyor da SHP Genel Sek. reteri gıttiğı birçok yerde yuha sesleriyle karşılaşıyor. 26 eylül günü Oil Derneği'nın toplantısında (ki çok büyük bir kalabalık toplantıyı izliyordu) birçok telgraf, mesaj okundu. Bu arada SHP Genel Sekreteri'nın alelacele JArkası 17. Sayfada) ;bağianacak, kendi yararına iş görecek bir lideri, bir kadroyu ne• rşden bulacak?" yok, bunu iyıce anladık. Demirel'in ne olduğunu, ne olmadığını ÖMER ASIM AKSOY Eski TDK Genel Yazmanı Bu yazı, bir yönüyle yüce makamımza su ğı, devlet ve hükümet işlerinin çok yoğun ve nulan bir dilekçe, bir yönüyle sayşm kişiliği nazik olduğu bir dönemde zatı devletlerini rahatsız etmenin bir düşüncesizlik sayılmamanize seslenen Ozel mektup niteliğindedir. sını dilerim. Konunun ulusal kültür açısından Dilekçe niteliği olağanüstü önem taşıması, öncelikle ele ahAnayasanın 134. ve 2876 numaralı yasanın nacak maddeler arasına alınmasını gerektir2. maddelerine göre yüce makamınızın göze mektedir. Bir de bu sorun, Atatürk'ün kurtim ve desteğinde, Başbakanlığa bağlı bir dil duğu dil kunımunun kapatılması ve yerine yekurumu oluşturulmuştur. 40 seçkin bilim ada ni bir dil kurumu kurulması eylemlerinin soNispet i'leri üzerine uzatma imi koymakta mından oluşan bu kurum, yanlışlarla dolu bir nucu olduğundan yanılgıyı düzeltme işinin de Imla Kılavuzu ve Türkçe Sözlük yayımlamış bu eylemlerin oluşmasında etkinliği bilinen direnen Türkçe Sözluk hazırlayıcıları da bu tır. 7 Eylül 1989'da o yanlışlardan 100 tanesi zatı devletlerinin görevden a\rümasından ön imin kullanılacağı yeri bilemediklerinden "cani bir dilekçeyle Başbakanlığa bildirmiş; okul ce yoluna girmesi uygun olur diye düşü ri, hami, sâri, fanî, mer'î. mugaddî..!' gibi yan• *y • Jış yazunlar vefiyorlar. "Nalın, mersiye, teslarda ve özel kesımde doğruluğuna guveniup nüyonım. "riıîye, müsteb ad, siyyanen.." gibi birçok sözelden duşürulmeyecek olan bu kitapların devcüğün astllanndaki yazımı da yanlış gösteriletçe resmen doğru diye kabul edilmesındeki Mektup niteliği yorlar. Yeni dil kurumu, çalışmalarımn ürütehlikeyi belirtmiştim. Eleştirilerim haklı göYazının saygın kişiliğinize seslenen mektup rülürse bu kitapların ortadan kaldırılması ge niteliğine gelince: Hukuk kuralları çiğnenerek nü olarak bunlan mı bildirecekti? Bu kurumun bir de harcama durumunu rektiğini ileri sürmüş, haksız görülurse bunun kunılan yeni düzenin, en çok vasiyet sahibi buda bildirilmesini dilemiştim. Bugune değin bir yük insanı incitmiş olduğuna kuşku yoktur. karşılaştıralım. Eski dil kurumu, dilimize geyanıt verilmemesi, eleştirilerin doğruluğunu Gönül istiyor ki büyuk hizmetleriniz arasın tirdiği zenginlik yanında kısıtlı bütçesiyle iki kabul etrae güçlüğünden ileri geldiği izlenimini da atılan bu yanlış adım, değerli kişiliğinize güzel bina yaptırmış; o değerli yaymlan, yeuyandırmaktadır. Kurumlann da kişilerin de gölge düşüren bir eylem olarak kalmasın. Ata nilemeye gerek görmediği kırk yıllık masalar yaptıklan doğru işler arasında düştükleri ya türk'ün mallarına el kojan ve halkevlerini ka üzerinde hazırlamıştı. Hizmet arabası olarak nılgılar bulunabilir. Eleştirilere gücenilmemesi, patan Demokrat Parti bile bu kurumun canı bile bir taşıt satın almayı düşünmemişti. Yeni haklı olanlara teşekkür edilerek yanlışların dü na kıymamıştı. Onun yararlarım, hizmetleri dil kurumu ise bilimsel çalışma olarak, uzezeltilmesı, haksız görülenlerin yanıtlanması ni, dilimize kazandırdığı mutlu gücu konuş rinde durduğumuz iki kitaptan başka bir etkinlik gösterememiş; ama bütçe cetvellerinden gerekir. malarınızda, demeçlerinizde bol bol kullantaşan bol parasıyla görev lilerinin altına araDilekçemin yanıtsız kalması yasalarda be dığınız yeni sözcüklerle herkesten çok siz ka balar çekmiş; odalanru yeni mobilyalarla süslirtilen gözetim yetkiniz dolayısıyla beni yü nıtlamaktasınız. Bize böyle gelişmiş bir dil ka lemiştir. ce makamımza başvurma zorunda bırakmış zandıran bir kurumu kapatmak, sağduyu ile tır. Görevden ayrılmanıza sayılı günler kaldı bağdaştırılabılecek bir durum muydu? (Arkası 17. Sayfada) Öte yandan büyük sözler ve umutlarla kurulan yeni kurum, altı yıldan beri bu ulu yapıya bir tuğla olsun koyabildi mi? tki hafta önce kutladığımız Dil Bayramı'nda "zevahiri kurtarmak için" yaptıklan beylik konuşmalar arasında çahşmalanyla ilgili tek tümce yoktu. Imla Kılavuzu ile Türkçe Sozluk'ü ağızlanna alamazlardı, çttnkü bunlann altmış yıllık uygulama ile gelenekleşmış olan dil düzenimizi karıştırmaktan başka bir işe yaramadığını herkes anlamıştı. O tmia Kılavuzu ki bitişik yazılması gereken "Gaziantep, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, anneanne, ilkokul, tereyağı, soyadı, tüztaban..!' gibi yüzlerce sözu ayn ayrı iki sözcük olarak yazmamızı istiyor. Ama bu isteğe ne resmi kesimde uyuluyor ne özel kesimde. Televizyonda haberleri izliyoruz. Doğu Almanya'dan Batı'ya göç var. * Çoğu kişi göçenlere acıyor: * Vah vah, zavallılar... Zavallılar dediğimiz kişilerin üstü başı pırıl pırıl, yanaklarından neredeyt t kan damlayacak, belli ki sağlıklan yerinde, keyıfleri gıcır; daha çok özgürlük, daha renkli yaşam ıstiyorlar. Peki, Doğu Almanya, Türkiye'ye sınır kapılarını acsa, Anadolu'da kaç kişi kalır? Dünyada bütün sınır kapıları açılsa, bir akım başlar ki önüne geçemezsın. En başta Amerıka'ya gitmek isteyenlerin oluşturacağı kuyruk, gezegenirnizi iki kez dolanır. Gerçı İngiltere, Fransa, Danimarka, isviçre, İsveç de bizim gözümüzde cennettir; ama, televizyon beyinlerimizı öylesine yıkamış ki, varsa Amerika, yoksa Amerika... Aklını peynir ekmekle yemiş olanlar, Amerika'ya gidip Holivut yaşamına kavuşacaklarını sanıyoriar. • Gezegenimizde kimi ülkeler ileri, zengin; kimi ülkeler geri, yoksul... v Belli ki ileri toplumlar daha uygar, daha yaratıcı, daha çalışkan kişilerden oluşuyor; ama, o ileri ülkelerin kurdukları sistem yoksulları sömürmek üzerindedir. Roma İmparatortuğu'ndan beri bu konuda değişen az şey var. Yoksul ülkelerin halkları toptan ileri ülkelere göç edemeyeceklerine göre dünyada hakça bir düzen gerçekleşmeden kimseye rahat yoktur. Sosyal adalet, yalnız kişiler arasında değil, ülkeler ve sınıflar arasında gerçekleşmeden kavga bitmeyecek. emeğin bayrağı Soykınma Karşı Dıreruji Yükjelt! Suopı'de Devlet Terorii Eylemde Bırldt Propaganda ye Ajıusyonda özcünuk ükesı Ozerine Devnma Sınıf Sendıkacılığı Çizgiıi Kazanımlar DemirÇelik l|çinnindir Grev Erteleme, Durdurma ve Yasaklanna Son Kiminle Ne Içm Bırhk? Faşist Gencı hğıüm Sonuçlan ve Çözüm Çahşan Kadınlann Sonınlan BAYILERDE Savcı Necati COŞKUNER "Pir Ahmet SOLMAZ işkeDceyle öldürüldü" t. İleri, daha ileri... MUILU * S O / R \ | M L l U JLl Ut K l O U*l l l l l l T A S C fR X T A I a
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle