19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER manlı Devleıi bu belgeyi ve bununla getirilen "inceltilmiş somürge koşullannı" kabul etmiştir. Böylece, yalnız Osmanlı yönetiminde bulunan ve onun tarafından sömürgeleştirilmemiş uzak yöreler ve onların halkları değil, devletin özünü oluşturan Türk halkı ve onların "anayurdıT'da emperyalizme tam olarak teslim ediliyor ve "çağdaş koloniler" haline konuyordu. Bu planın Türk halkının anayurduna ilişkin bölümü tutmamıştır. Osmanlıdan koparılan toprak parçaları üzerinde yaşayan halklar, bu pla^ı uyarınca, şu ya da bu biçimde, emperyalizmin pençesine düştükleri halde, Türk halkı, "ulusal ant" (misakı milli) ile belirlenen istençle, kendi anayurdu üzerindeki zorlamayı reddetmiştir. Bu reddin eylemsel aracı "ulusal kurtuluş savaşı"dır. Ret düşüncesinin simgesi, önderi ve bu düşünceyi örgütleyip savaşa dönüştüren de Mustafa Kemal'dir. Dünyadaki ilk ulusal bağımsızlık savaşı olan bu savaş sonunda, Türk halkı, çok uluslu bir "cemaatler topluluğu" olan Osmanlı Devleti yerine, "ulus" temeline dayalı "ulusal devlefi kurmuştur. Varlığı uluslararası bir antlaşma (Lozan) ile de perçinlenen bu yeni devlet, kuruluş ve savaşım biçimiyle, kendisinden sonraki bütün bağımsız hareketlerinde sömürge ya da yarı sömürge halkları için simgesel bir örnek sayılmıştır. Bunun içindir ki, Mustafa Kemal. "mazlum halklar" için, sadece başarılı bir askerkomutan değil, savaş alanındaki zaferden sonraki evrede, kendi uiusunu emperyalizmin kıskacmdan kurtaran ve kendi deyişiyle"istiklali tamma" kavuşturan örnek bir "devrimci önder"dir. giriştiği yüzlerce savaştan biri ve onun başkomutanını da bir savasta başarı kazanmış Osmanlı paşası gibi görmek de inanılmaz bir hafiflik ve bilisizliktir. Zamanın somut koşullan içinde, bütün olumsuzluklara karşın, cumhuriyetin kuruluşu ile noktalanan süreç, ne sıradan politik çalkantılar ortamında oluşan bir siyasal iktidar olgusu ne de senaryosu dışarıda planlanmış bir serüvendir. Bu süreç, bizzat önderinin sözleriyle "emperyalizme karşı verilen bir ulusal kurtuluş savaşı"dır; emperyalizmin "suyuna gidilerek" değil, ona "meydan okuyarak" yapılmış ve gerçekleştirilmiştir. "Ya istiklal ya ölüm" parolası ile başlamıştır ve 29 Ekim 1923'te kurulduğu dünyaya duyurulan cumhuriyetin temelinde de bunun için her şeyden önce, "bağımsızlık" ilkesi yatar. Buradaki saptamamız sadece bir tarihsel gerçeği vurgulamak için değildir. Uluslararası ilişkilerin büsbütün karmaşık hale dönüştüğü dünyamızda ne emperyalizm ne de sömürgecilik sona ermiştir. Değişen şey, bunların daha "siizme" araç ve yöntemleridir. Özellikle ekonomik araç ve mekanizmalar kullanılmak suretiyle bağımsızlığa kavuşmuş ülkelerin yeniden ernperyalizmin pençesine düşürülmesi oyunu sürdürülmektedir. Gitgide büyüyen dış borçlar ile kalkınma çabasındaki gelişmemiş ülkeler bu araçlarla büyük bunahmlara itilmekte, bundan yararlanan eski ve yeni sömürgeciler de, çeşitli kanallardan bu ülkelere sızarak kendi emellerine sorumsuzca hizmet edecek politikacılar bulmakta ya da yaratmaktadırlar. Bu bilinçsiz ya da sadece kendi çıkarını düşilnen yerel politikacılar, yanlış politikalar üreterek veya dışarıda maksatlı olarak "biçilmiş" politikaları uygulamaya koyarak, Ulkenin yeniden emperyalizmin kıskacına düşmesine çanak tutmaktadırlar. Bunun sonucu bellidir: Daha önce Osmanlı devletinin son döneminde yaşanmış olan, yarısömürge haline gelerek, onca emek ve kanın karşılığı olarak kazamlmış olan bağımsızlığın, göz göre göre yitirilmesi! Kuruluşunun 66. yılında, Türkiye Cumhuriyeti için bunun bir yazgı olrnadığı inanandayız. Bağımsızlık ülküsü Türkiye Cumhuriyeti'nin temel taşıdır ve Türk ulusu, yeni ve akılcı politikalar üreterek buna aykırı uygulama ve oluşumlan eninde sonunda mutlaka önleyecektir. 28 EKİM 1989 Cıııııhııriyet ve Bagıııısızlık Mustafa Kemal, "mazlum halklar" için sadece başarılı bir asker komutan değil, savaş alanındaki zaferden sonraki evrede, kendi ulusunu emperyalizmin kıskacmdan kurtaran ve kendi deyişiyle"istiklali tamma" kavuşturan örnek bir "devrimci önder"dir. PENCERE Dil Üstünde Kaydırmaca Gazetelerde yayımlanan bilmece köşeleriyle ilgilenir misiniz? Kimisi tiryakisidir; elde kalem, her Allahın günü birkaç saat bilmece çözmeye çalışır; hem oyalanır, hem beyin cimnastiği yapar. Meraklısı pek çok olduğundan her gazete bilmeceye yer ayırır. Ancak bu köşeler birbirine benzemez; kimi leblebi çekirdek gibidir, kimi demir leblebi... Eskiden bizim gazetede günlük bilmeceleri dostum Şiar Yalçın hazırlardı. Ancak sorular öylesıne zordu ki çık işin içinden çıkabilirsen. Bu yüzden yakınmalar büyüdü, tepkiye dönüştü; okurlar arasında sinirleri bozulanlar bile vardı; olaylar çıkmaya başladı, biri de şöyle: 12 Eylül'ün en gerilimli günlerinde, bir geceyarısı, askeri cipin gürültüsü patırtısı, emir kumanda sesleri arasında zıpkın gibi bir binbaşı, gazetenin kapısına dayanır. Gözleri çakmak çakmak yanıp sönen binbaşı burnundan soluyor. Sıkıyönetimin en belalı dönemi yaşandığından bizimkilerde kuşku, kaygı, tedirginlik. Ne olacak? Binbaşı gazeteyi kapatma emrini mi tebliğ edecek, yoksa birisini mi alıp götürecek? Binbaşı öfkeyle soruyor: Şiar Yalçın kim? Eyvah, Şiar yandı mı? Binbaşı diyor ki: Bu ne rezalet kardeşim!.. Ne biçim bilmece yapıyor bu Şiar Yalçın? Kışlada nöbetçi subayıyım, geceyarısı oldu, şu saate kadar çözemedim, sözlüklerde yok, ansiklopedilerde yok, nereden buluyor bu soruları? Çocuklar bir soluk alıyorlar; demek ki binbaşı Cumhuriyet okuruymuş. Şiar'a sorduğumda dedi ki: Yani, ben kolay ve beylik sorulardan oluşan bilmeceler duzenleyeceğim; ruhu sıkılan beyler hanımlar zahmetsiz çözecekler; sonra da ne kadar çok şey biliyorum diye övünüp şişinecekler; ruhsal doyuma ulaşacaklar; öyle mi? * Bilmeceye meraklı değilim ben, bulmacayla uğraşacak vakit bulamıyorum; ama, böyle bir köşe düzenlesem, en kolay soruları seçerdim. Biliyorum, bu işin meraklısı da gittikçe çogalıyor. Halkımız, boğuntu arttıkça, kendini futbola, lotaryaya, bilmeceye veriyor. Eh, öyleyse modaya uyarak sizlere bir bilmece sunayım; bilin bakalım, aşağıda tanımı yapılan herif kim: Atatürk devlet kurucusu, herif yıkıcı / Atatürk ayakkabt giyer, herif takunya IAtatürk efendiydi, herif uşak / Atatürk onutiuydu, herif şerefsiz /Atatürk öz Türkçedydi, herif Osmanlıcacı IAtatürk terbiyeliydi, herifin ağzı bozuk / Atatürk nazikti, herif kaba I Atatürk devletçiydi, herif sözde liberal I Atatürk ıçerdi, herif içmez / Atatürk laikti, herif din tüccan I Atatürk milliyetçiydi, herif Amerikancı /Atatürk devrimciydi, herif muhafazakârIAtatürk antiemperyalistti, herif komprador / Atatürk saygılıydı, herif kaba / Atatürk sözünün eriydi, herif yalancı 1 Atatürk aydınlanmacıydı, herif karanlık I Atatürk büyüktü, herif küçük I Atatürk temizdi I herif lekeli I Atatürk tekkeleri kapattı, herif tarikatçı I Atatürk alçakgönüllüydu, herif şişindikçe şişinir I Atatürk Meclise saygılıydı, herif saygısız / Atatürk düşmanını sayardı, herif dostuna sulu / Atatürk bağımsızdı, herif bagımlı I Atatürk ilericiydi, herif gerici / Atatürk namusluydu, herif hırsız /Atatürk adamdı, herif cüdam / Atatürk güzeldi, herif çirkin... Bilin bakalım, bu herif kim? • Bilmece size kolay geldi, değil mi? Biliyorum, şimdi içinizden diyorsunuz ki: İlahi ilhan Selçuk!.. Bu da bilmece mi? Sen herifin fotoğrafını çekip yayınlamışsm... Hayır, bu herir sizin sandığınız herif değil, bilmecenin çözümünü de bugün açıklayamam. Çünkü bilmeceyi çözenler arasında çekiliş yapılacak, kazananlara avanta dağıtılacaktır. Çekiliş noter gözetiminde, savcı denetiminde yapılacaktır. Köşeyi dönmek isteyenler çekilişe katılırlar. Ne yapalım? Enflasyon yüzde 80, Babıâli'de tekelleşme hızlı, riraj yarışına biz de katılıyoruz, ama bizim lotaryamız biraz daha degişık ve rizikolu. Çunkü yukarıdaki herifi yanlış kestirip, sözde buyüklerden birinin adını mektupla bildirdiniz mi Türk Ceza Kanjnu'na göre başınız belaya girebilir. Bunun için dikkatli olun, bir yanlış yapmayın. Prof. Dr. AYDIN AYBAY "Emperyalizm", insanoğlunun en belalı ve en korkunç icatlanndan biridir. Bunun "mucidi" dünyanın belli bir kesiminde kümelenmiş "gelişmiş" ülkelerdir. Insanın doğa üzerindeki egemenliğini arttıran ve pekiştiren, bilimsel ve teknik gelişmeleri değerlendiren bu ülkeler, bundan elde ettikleri gücü, dünyanın başka bölgelerinde yaşayan "gelişmemiş" halklar üzerinde kullanmaya başlamışlardır. İnsanın ve doğa kaynaklarımn sömürülmesi ve yok edilmesi biçiminde oluşan bu yayılma, emperyalizm adı verilen olgunun özüdür. Bunun bir adı da "kolonicilik"tir. Avrupa devletleri yeni çağın ilk yıllarından itibaren, kendi uygarlıklannı götürme ve yayma maskesi altında, dünyanın dörtbir yarunda "koloniler" kurmaya ve buralardan elde ettikleri zenginlikleri kendi ülkelerine taşımaya başlamışlardır. Sadece üstün güce ve silaha dayanan, egemen olunulan topraklardaki halkın toptan tutsak sayılması sonucunu doğuran ve buralardaki insan ve doğa kaynaklarımn sonuna kadar sömürülmesini "meşru ve haklı" bir eylem olarak kabul eden koloniciliğe karşı, 19. yüzyılın ortalanna doğru şiddetli tepkiler oluşmaya başlamıştır. Bu kaba sömürü biçiminin "insanlık dışı" görünümünü perdelemek ve sömürülen halkların gittikçe güçlenen tepkilerini önlemek için, bunun yerine, "daha ince" sömürü yöntemleri geliştirmek gereği ortaya çıkmıstır. Işte, daha özel ve dar anlamı ile emperyalizm bu gelişmenin ürünüdür. Gelişmiş sömürgeci ülkelerin, gelişmemiş yöre ve halklar üzerindeki egemenliğini sürdürmek için icat ettikleri bu "yeni" mekanizmanın şeması şöyledir: Sömüren ülke, sömürülen ülkede kendi egemenliğini devam ettirecek, çıkarları ile kendisine bağlı yerli bir yönetici sınıf oluşturur. Bu yönetici sınıfın, yönetim konusunda bağımsız karar iradesi yoktur; her şey metropolden, yani sömüren devletin merkezinden gelecek buyruklara göre düzenlenir. Görünüşte metropoldeki bütün hizmetler, sömürülen ülkede de vardır: Adalet, sağlık, eğitim, güvenlik vb. Ama bütün bunlar bağımlıdır. Bunlan yaratan ve biçimleyen buyruklar sömürü çarkının dönmesine ve emperyalist modelin devamı ve işlemesine göre verilir. Avrupa'nın yanı başında bulunmasına ve yüzlerce yıllık devlet deneyimine sahip olmasma karşın, Osmanlı devleti, yukanda açıklanan anlamı ile, ne kolonici ne de emperyalist bir devlet olmuştur. Tam tersine, özellikle 19. yüzyılın başından itibaren, gittikçe ağırlaşan bir biçimde, emperyalizmin kıskacına düşmüş ve kapitülasyonlar ve eşitliğe dayanmayan ikili antlaşmalar yoluyla "yarı sömürge" denilebilecek bir ülke haline gelmiştir. Bu durumdan kurtulmak için harcanan bütün çabaJar, devlet örgütündeki yapısal bozukluklar başta olmak üzere, birçok nedenlerle sonuçsuz kalmıştır. Sonunda, Birinci Dünya Savaşı'nın yenilenleri arasında yer alan Osmanlı Devleti, savaşı kazananlar tarafından yapılan bir plana göre, "parçalanma ve paylaşılma" sürecine sokulmuştur. Bu planın esası, imparatorluğu oluşturan çeşitli unsurlann, "manda", "himaye" gibi sözcüklerleörtülen birimlere göre parça parça "sömiirgeleştirilmesi" ve Batının metropollerine bağlanmasıdır. Savaşın sonunda bu plan hemen uygulamaya konulmuştur. Sevr Antlaşması da bu planın uygulama belgesidir. Hukuksal olarak bağımsız bir devlet sayılan Os "Meydan okuyarak" Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu öyküsünü bu tarihsel olgudan soyutlayarak anlamaya ve anlatmaya kalkışmak eksik değil, yanlış olur. Dünya savaşı sonrasındaki haince hazırlanmış ve uygulamaya konmuş parçalama ve sömürgeleştirme planını gözardı ederek ve emperyalizmin vahşi gücüne dayanarak yürüttüğü politikaları hesaba katmayarak olan biteni, otuz kırk kişinin bir parti kurup iktidarı ele geçirmesi savasımı gibi görmek, yanlış olmaktan da öte, bilisizce bir hafifliktir. Tıpkı bunun gibi, Kurtuluş Savaşı'nı, Osmanlı Devleti'nin EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Hiç bunu söylemek istemezdim. Ne çare ki gözümüzün önündeki en büyük gerçek: Küçük Adamlar Cumhuriyeti olduk. Özellikle politika alanında bir sürü küçücük insanlar önemli görevlerin ardında koşuyor, boyuna konuşuyor, çekişiyor. Önemli işler yaptıklarını sanıyorlar. Ama birdedikleri öbür dediklerini tutmuyor, ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlar, yalnızca kamuoyu önünde boy gösteriyorlar, bırtakım çıkarları bölüşüyoriar. Millet, uzaktan bu acıklı güldürüyü izliyor. Küçük Adamlar Cumhuriyeti'nin bireyleri olarak 55 milyon ne yapıyor peki? Bu milyonlarca yurttaşın bir ağırlığı yok mu? 'Artık yeter' demesini bilmiyor mu? Bunca minik minik adamların tutsağı mı? Bir devi dört yandan sarmış cüceler, onu Guliver gibi binbir yerinden bağlamışlar. Kendi aralarmda bir çekişme. bir köşekapmaca, bir saklambaç, bir koşmaca oyunu oynamaktalar. Kim daha kurnazsa, kim daha becerikliyse kapıyor ön yeri. Türlü çıkarları, onursuz onurları, kişiliksiz, nitelıksiz davranışları seyrediyoruz uzakian. Kimi kez onlara, kimi kez kendimize acıyarak... Uykuda mıyız? Düşlere mi kaptırdık kendimizi? Niye silkinip kendimize gelemiyoruz? Niye bıktık bu cücelerin saltanatından' diyemiyoruz. İktidarıyla muhalefetleriyle ülkemiz onların eline geçmiş. Bakmayın öğrenim derecelerine, bakmayın özgürlük, demokrasi sözlerine, bakmayın türlü diller bilmelerine, bakmayın boylarına poslarına, iri söylevlerine... Ülkemiz cücelerin istilasına uğramış. Yönetim yerlerinde onlar, etkin görevlerde onlar, ülkenin geleceğinde söz sahibi onlar. Minik minik adamlar. Kendi aralarmda cücelere yakışan çekişmeler, kavgalarla bir düzmece oyunu sürdürenler, hep onlar, o cüceler... Dört yandan sarılmışız: Suriye, iran, Bulgaristan, Yunanistan bize karşı hiç de dost değil. Hepsiyle türlü anlaşmazlıklarımız var. Nüfusumuz günden güne artıyor. işsizlik milyonlan aşmış. Paranın değeri indikçe iniyor. Güneydoğu'da bir çeşit savaş var. 12 Eylül'ün acıları bir türlü silinmemiş. Hapishanelerde binlerce genç çile çekiyor. 82 Anayasası'nın yanılgılarını ortadan kaldırmak için büyük bir çaba gerekıyor. 1402'likler, gözaltındakiler, daha neler neler!.. Bütün bunlar bir yanda dururken cumhurbaşkanı seçimi bizi aylardır oyalayıp duruyor. Özal oldu mu olacak mı. olabilir mi, olamaz mı, nasıl olur, nasıl olmaz, yok biz sinei millete çekiliriz, yok çekilirsek yerimizi başkaları kapar, yok Bayka/'cılar bizi temizler, yok asker gelir... Cücelerin egemenliğindeki bir dev ülke Türkiye. Büyük önderlerin yönetimiyle kurulmuş, gelişmiş, saygın bir ülke olmuş. Birbiri ardına sürdürülen devrimlerle. çağdaşlaşmaya açık bir tutumla. Atatürk yakmış ilericilik ateşini, bu ateş bir türlü sönmemiş, söndürülememiş. Uğraşıyorlar, didiniyorlar, yine de sönmüyor Atatürk'ün devrim ateşi. Zaman zaman küllense de yeniden pırıl pırıl göz kamaştınyor... Halkımız yeri geldiğinde bilinçli davranışlar sergiliyor. Haksızlıklara direniyor. Ama anlayan kim? Var mı anlayan? 26 Mart'ta iktidar başındakılere 'artık yeter' demedi mi bu halk, oylarıyla? 12 Eylül'den sonra ortalığı kaplayan küçük küçük adamlara, adamcıklara, cüceler ortaklığına 'dur' demedi mi? Ama kör, sağır, vurdumduymaz takımıdır karşımızdakiler! Bunlar anlamaz böyle seçmen uyarılarından... Daha çok, daha çok yer kaplama, çıkar elde etmek tutkusu içindeki bu minikleri ancak devce bir direnişle, bir karşı koyuşla durdurabiliriz. Böyleleri ne geçmişten ders alır, ne de geleceği düşünür. Bugün var ya, yeter onlara. 'Bu hanı iştiha' kapanmadan ne var ne yok kapışmaktır amaç!.. Küçük Adamlar Cumhuriyeti!.. Bu ad ne kadar yakışıyor. O güzel insanlar, o değerli yurtsever, ülkesini, halkını yüceltmek isteyen insanlar ne oldular? Yaşar Kemal'in deyişiyle 'güzel atlara binip' nerelere gittiler? Gerçeklerin Tersine Çevrilmesi Bugün Sayın özal'ın cumhurbaşkamnı yalnız başına seçebilmek için kendisine dayandığı bu çoğunluk, anüdemokratik (ve '82 Anayasası'na da aykırı) bir 1983 seçimlerinin yarattığı demokrasi ile bağdaşmaz Meclisin ve onun kabul eîtiği anüdemokratik ve anayasaya aykırı 10.9.1987 günlü Seçim Yasası'nın ürünü olan hukuka şaşı bakan bir çoğunluktur. le olmadığı; tam tersine "1989 yılında erken seçime gidilmeksizin ya da partilerin uzlaşması olmaksızın cumhurbaşkamnı seçmenin, hukukla, anayasanın nıhu ile ve parlamenter demokrasinin felsefesi (mantığı) ile bağdaştırılabilmesinin olanaksızlığı" ortaya çıkar. Aksine, Sayın özal'ın savunduğu görüş, anayasa ile hukukla ve parlamenter demokrasi ile alay etmektir; aynca müdahale ortamını (bilerek ya da gaflet içinde) hazırlamaktır. Önce anımsatalım ki hukuk, sadece anayasanın ya da yasaiann metinlerinden (maddelerde yer alan sözcüklerden) ibaret değildir. O sözcükleri, anayasanın ya da yasanın bütünü ve ilgili hükmün amacını göz önünde bulundurarak yorumlama (yani onların gerçek anlamını saptama) işlemidir ki, hukuku ölü sözcükler yığını olmaktan çıkararak, onun yaşamın bir parçası haline gelmesini sağlar ve hukuk düzenini, akla, gereksinmelere ve ilgili kurumun ya da hükmün amacına (ruhuna) uygun, dinamik bir içeriğe kavuştunır. Cumhurbaşkarunın seçimine ilişkin 102. maddenin tüm fıkraları birbiriyle karşılaştınlarak okunursa, kolayca saptanır ki, anayasa koyucusu, "cumhurbaşkanını, ancak seçmenlerin çoğunluğunu temsil eden railletvekillerinin seçebilmesini" iştaniştir; yoksa parlamentoda en yüksek temsil gücüne sahip olan partiArkası 19, Sayfada Küçük Adamlar Cumhuriyeti mi? Prof. Dr. MUAMMER AKSOY Şu anda ülkemizin gündemındeki en önemli sorunu oluşturan cumhurbaşkanı seçiminde, doğru bir yargıya ve olumlu bir sonuca ulaşabilmek için, önce kavram kargaşasını (daha doğrusu kavram yutturmacasını) açık seçik ortaya koymak gerekir: Siyasal yaşamda, hukuka ve ülke yararlarına aykırı bir davranışı benimsemekle yetinmeyip, bir de bunu karşısındakine yükleme kurnazlığına sapmak, görülmemiş oyunlardan değildir. Ama önümüzdeki cumhurbaşkanı söçimi ile jlgili olarak ANAP'ın sayın "tek karar vericisi"nin tuttuğu yol, bu doğrultuda her türlü ölçütü aşmıştır; hem vurup hem de "ne vuruyorsun be.'" diye feryat etme taktiğinin ta kendisidir. sının oyunu alan kişinin, cumhurbaşkanı seçilmesini öngörüyor. Şu anda Mecliste, 226'dan fazla sandalye partimin elinde olduğuna göre; ANAP milletvekillerinin, uygun gördükleri herhangi bir kişiyi (yani beni) başka partilerle uzlaşma söz konusu olmaksızın ve erken seçim yoluna gitmeksizin seçebilmeleri, hukukun, anayasanın ve demokrasinin tartışma götürmez gereğidir. Bu sayısal gerçek karşısında, 'partilerin ortak bir aday üzerinde uzlaşmalarını önermek ya da uzlaşma yoluna gidilmedi diye seçime katılmamak', anayasayı, hukuku ve demokrasiyi reddetmektir ve müdahaleye davetiye çıkarmak gibi kötü bir niyete dayanmaktadır!" Oysa, ülkemizin şu andaki hukuksal ve siSayın özal'ın haftalardır durmadan tekrarladığı iddianın özeti şöyledir: "Anayasa, mil yasal gerçeklerine ve hele bugünkü durumun letvekillerinin tümünün yarısından bir fazla geldisine bir göz atarsak, durumun hiç de böy EV EDİNMEK İSTEYEN HUKUKÇU VE YÖNETİCİLERİN DİKKATİNE Dünya pazarlanna açüan pencere: iKerala INTERNATIONAL Sribune International Herald Tribune. dünyanın sayılı gazetelerinden biridır. Her gün, Frankfurt, Londra. Pans, Zürıh, Roma, Lahey, Marsilya, New York. Tokyo, Hong Kong ve Singapurda basılır ve 164 ülkede satışa sunulur. Intemational Herald Tribuneun okurlan genellikle bankacılar, malıyeciler, sanayiciler, ticaret adamları ve yüksek bürokratlardır. Bu okur kesimine seslenmek istiyorsanız, International Herald Tribune en etkin araçtır. ULUSL\RAR4SI DÜZEY International Herald Tribune. her gün 50 farklı iş alanına bilgı ve mesaj verir. Gayri menkul alımsatımından ış ve tatil seyahatlerine, genel duyurulardan ozel ürünlerin tanıtımma kadar her alanda pazar imkânı sunar. ULUSLARARASI İŞ İMKÂNLARI Çarşamba günleri yayınlanan bu bölüm. iş arayanlar için ideal bir imkândır. ULUSLARARASI EML4K PAZARI Cuma günleri yayınlanır. Bölgenizden dünvanın öbür ucuna. özel konuttan her tür iş yerine kadar tunı ınıkânları önunuze serer. l rüniinüzü ya da hizmetinizi dünya pazarlarına International Herald Tribune ile sunun, itibar kazanın. 1 KadtköyAcıbadem Hukukçular ve İdareciler Sitesi'nin bir •şi İstanbul Kartal Maltepe'de gerçeklcstlıilecaktir. Tabandan Marmara'ya hâkim deniz manzarah. ana yola yakın (Kadıköy'e araba ile 14 dakika) otobüs ve dolmuş ışleyen. altyapısı hazır. ımardurumlu arsanın tapusu alınmış, ınşaata yakında başlanabılecektır Fiyat artışlannı durduracak yöntem geliştırilmistir 2 Acıbadem Hukukçular ve İdareciler Sitesi'nin özelliklerl: Üç yıldır oturuluyor. suyu hiç kesilmedi, üşünmedı, asansorleri durmadı (leneratörlüdür). Isı camlı. bahçe düzenlemelidır. 360 konutlu sıtenın kapıcı daırelerı de dahil 10 kanaldan uydu antenlidir. Şehır suyu arıtma ile girmektedir Otopark sorunu yoktur. Ortak gelirli ve dinlenme yerlidir. Site tüm gereksınimler için kendisine yeterlıcır. (Alışveriş, vakit geçirme vb.) İnsan ve çevre ilişkileri demokratik ve uygardır Yönetim Becehlidır Aynı düşünce yapısı ve aynı çekirdek ekip Ankara ve İstanbuldan 150 olmak üzere kalan 75 yer için ortak alınacaktır (Genç meslekdaşlar özellikle erınmesın. geç kalmasın ) Ekım ayı içinde para yatıranlar sıraya konacak ve ortaklıkları kesınleşecektır Acıbadem olaymı duymayanlann Acıbadem'e bizzat gelerek görüşmeleri yararlıdır Cumartesı günleri saat 14,00'e kadar arsaya da götürebılırız. Geç kalmamak için telefonla referans ve mulabakat sonucu para yatırabillrsiniz. S.S. MALTEPE İLKE YAPI KOOPERATİFİ Hes.No: T C Ziraat Bank. Kad;köy Şb. 2210 HALKBANK Uskudar Şubesi No: 17057 Goruşulecek kışıler ve adres Pazar hariç Av.Dr. Metin ŞEKERCİOĞLU, Öğr. Serpil ŞEKERCİOĞLU, Av. Dursun Ali AYDIN, Av. Hüseyin LAÇİN, Öğ Coşkun AYDIN. (Özellikle taşradaki hâkim, savcı, avukat yönetici ve yakınlarına) Can Dostumuz Güzel Insan TELEFONLAR: SELAHATTİN ÇELİK'İ 340 22 23 361 28 41 Acıbadem Hukukçular Sitesi Çarşı Bloku No: 28 KADIKÖY/İST Aynca Bağdat Caddesı 476/1 KADIKÖV sSl 1 yitirdik. Acımız sonsuzdur. VEFAT Sadiye Çakir'ın eşi, Tayfun, Tufan ve Bora Çakır'ın babaları, Bahar ve Margaretha'nın ka>ınpederi, Petek, Nadesda, Kaan ve Sacha'nın dedesi, Maden ve Teknik Emniyet Mühendisi GÜLSENENVER ESKİSINDI MAHMUT DEMİR 19S31988 "Yüre|im yanıyor Ciğerim kanıyor Olmasaydı sonurauz boyle Bitmeseydi bizira öykümüz böyle" Canımız. yoldaşımız, sen aramızdan ayrılalı tam I yıl oldu. Yiğitlin, kavgacıydın ve yürekliydin, her yanın msan sevgisiyle doluydu. O kahpe soğuk ölümü sana yakıştıramıyoruz. Seni her geçen gün daha fazla özlem ve sevgiyle anıyoruz. TÎ:M SEVENLEF VE DOSTLARIIN AD1>A M A H M ı T ŞEıNGÜL VE BERIVA.N CIHAıNGIR MUS1ÂFA KEMAL ÇAKIR'ı 27.10.1989 tarihinde kaybettik. 28.10.1989 Cumartesi günü Fatih Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra, yeni Topkapı Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. AİLESİ AUSTRALIAN BUSINnSSCOLLhCtLS SIDNEY PERTfl CANBERRA MELBOURMEAOELAIOE AVUSTRALYA'DA İNGİLİZCE PATRONSUZ DERGİ YARIN DE Aynntılı bılgı alnıak ve reklaın yayıııluıııak ı^ın lıılfen. Türkıyt Temsilemıiz Saba Sarol'a ba^vunm TH:(İ! 1 ^ 4 5 09. 132 (« (K) (4 hât) TLx: 26 .İ88odvi tr. GENEL INGİLIZCETURİZMBİLGİSAYARYÖNETİCILİK KUHSLARI AVUSTRALYAAMERIKAINGILTERE UNIVERSITELERINE KESIN GIRlS EÛITIMINIZ SURESINCE PART TlME CALlŞVA OLANAĞI 'TEK AŞ (U 362 3S 59 11) 362 40 96 BAĞOAT CAD NO 510/6 BOSTANCı ISTAHBUt IRTIBAJ 8UR0SU <İ11 31 67 1'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle